Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2018, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
…
34 pages
1 file
Başkası adına borçlanma manasına gelen istidane kurumu, Osmanlı döneminde yoğun bir şekilde uygulanmıştır. Bu kurum, sosyal güvenliğin günümüzdeki kadar kurumsallaşmadığı dönemlerde, insanlara sosyal güvence sağlamıştır. Ancak günümüzde bu kurumun içeriği, kapsamı ve şartları üzerinde pek fazla durulmamıştır. Bu nedenle çalışmamız istidane kurumunu genel olarak açıklamayı amaçlamaktadır. Çalışmamızda, bu kurumun kapsamını belirlemek için temel fıkıh eserlerinden, Osmanlı mahkeme kayıtlarından ve konuyla ilgili yazılmış eserlerden faydalanılmıştır. Günümüz hukuku açısındanda velayet, vesayet, vakıfların yönetimi ve evlilik birliğinin temsiline ilişkin konularda istidane kurumuna örnekler bulmak mümkündür. Ancak sayıları Osmanlı dönemi ile mukayese edildiği zaman oldukça sınırlıdır. Günümüzde de özellikle özel hukuk alanında ihtiyaç halinde bu kurumun uygulanması, uyuşmazlıklara çözüm olabilecektir.
Biga Yarımadası Altın Madenciliği, 2021
Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir yatırım yoktur ki evveliyatı olmasın, her büyük yatırımın arkasında tarihi bir geçmiş,planlama ve projeler mevcuttur. Daha önce de tarafımızdan ifade edildiği üzere Akkuyu Nükleer Enerji Santrali ve Çanakkale 1915 Boğaz Köprüsü gibi dev yatırımların ilk adımları daha önce zaten planlanmış, mevcut şartların oluşması ile de aksiyon alınarak soyut hususlar somutlaşarak vücuda gelmiştir. Devletimizin özellikle enerji ulaşım maden politikaları sayesinde oluşacak güçlü iktisadi ve sınai teşebbüsler her safhada kalkınmamızı sağlayacaktır. Sadece bugün değil Osmanlı Devleti ve ondan daha önceki medeniyetlerde de Biga Yarımadası’nda muhtelif birçok maden bulunmakta ve işletilmekte idi. Bölgemizdeki değerli madenler sırası ile; Troyalılar, Roma, Bizans ve Osmanlı olmak üzere birçok dönemde işletilmiştir. 19.Yüzyıldan itibaren Sultan Abdülaziz dönemine kadar devlet eliyle işletilen madenler daha sonrasında yerli ve yabancı yatırımcıların ilgi odağı haline gelmiştir. Fatih Sultan Mehmet dönemindeki kazanılan askeri ve siyasi zaferler, Devlet’in her konuda tekamülüne(olgunlaşması, gelişmesi) fırsat vermiştir. Osmanlıca tekil manada ‘’Maden’’ çoğul manası ise ‘’Maadin’’ olarak adlandırılmaktadır. 1858 Arazi Kanunnâmesi’nin 107. maddesi ; madenlerin mülkiyeti ve alınacak vergileri, madenin bulunduğu arazinin türüne göre tayin etmesine rağmen işletme yöntemleri, imtiyaz sahiplerinin sorumlulukları, işçilerin durumları gibi birçok önemli husus tam bir çözüm sunmadığı için 1861’de ilk maden nizamnamesi(tüzük) yürürlüğe girmiştir. 1861 Maden Nizamnâmesi’nin en önemli noktalarından biri yabancılara ilk defa maden ihalelerine hissedâr olarak katılabilme imkanını tanımasıdır. O günün şartları ve madencilerin talepleri doğrultusunda 1869, 1887 ve 1906’da kaleme alınan nizamnâmelerle Osmanlı&Türk Maden Hukuku oluşturulmaya çalışılmıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk zamanında yapılan İzmir İktisat Kongresi vesile ile sanayileşme ve kalkınma politikaları oluşturulmuş Türk yasalarına ve Misak-ı İktisadinin menfaatlerine uyulması şartıyla da yabancı sermaye teşvik edilerek madencilik faaliyetleri de geliştirilmeye çalışılmıştır. Ülkemizin doğal kaynaklarının tespitine yönelikte 14 Haziran 1935’te MTA(Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü) kurulmuştur, aynı gün MTA ile birlikte ETİBANK kurularak verimliliği ve ekonomikliği tespit edilen maden sahalarının işletilmesine, üretimin gerçekleştirilmesine ilişkin görev tanımı yapılmıştır. Atatürk’ten sonraki dönemde kurulan Devlet Planlama Teşkilatı(DPT) tarafından Madencilik Özel İhtisas Komisyon Raporları hazırlanarak Beş Yıllık Kalkınma Planları oluşturmak suretiyle ülkemizin bütün imkan ve kaynakları belirtilmeye çalışılmıştır. Altın rezervleri ve muhtelif birçok maden yatakları, maden işletmeleri, istihdam ve ülke ekonomisindeki katma değeri gibi birçok hususlar bu planda yer almaktadır. 1985’te Turgut ÖZAL zamanında Maden Kanunu’nda yabancı sermayeli firmalarında ruhsat almasına yönelik yapılan değişiklikte Türkiye’deki Altın Madenciliği Yatırımlarını hızlandırmıştır. Şu anda DPT, 2018 yılında Strateji ve Bütçe Başkanlığına(SBB) dönüştürülerek ilgili faaliyetlerini icra etmektedir. Bu makalemizde birçok resmi rapor belge, Değerli Akademisyenlerin makaleleri ve Tarihçilerin bilgileri ışığında detaylı ve tarafsız bir yazı sizlere sunulmuştur. ilgili link adresi; http://www.kaleninsesi.com/makale/osmanlidan-gunumuze-biga-yarimadasinda-altin-madenciligi-3775/
Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal'a Armağan Türk Tarihi Araştırmaları, Edt. Nurgül Bozkurt - Zübeyde Güneş Yağcı, Berikan Yay. Ankara 2018, s. 184-207. , 2018
Zamanaşımı veya mürur-ı zaman kavramı sözlükte, bir şeyin zamanın geçmesi ile eskimesi, küllenmesi, üzerinden uzun zaman geçmesi anlamlarına gelmektedir. Hukuk terminolojisinde ise bir hakkın belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden mahrum kalması demektir 1 .
Beylik'ten Cihan Devleti'ne Osmanlılar, 2024
Özet: Diğer Batı Anadolu beylikleri yerine neden Osmanlı Beyliği’nin üç kıtaya yayılan bir imparatorluk kurabildiği sorusu halen konuşulmaya devam etmektedir. Elbette beyliği imparatorluğa götüren sürecin temelinde yatan siyasi ve sosyal çeşitli sebepler bulunmaktadır. Ancak erken dönem beyleri, yaptıkları fetihlerde geri dönüşü olmayan bir yola girmenin ‘iskân’dan geçtiğini fark etmiş olmalılar ki Gelibolu’nun alınmasının hemen ardından iskân sürecini başlatışlardır. Hatta fetih ve iskâna vesile olan akıncı beylerinin, şeyh ve dervişlerin erken dönem Osmanlı sultanları tarafından desteklendikleri ve kendilerine vakıf kurmak için toprak tahsis edildiği bilinmektedir. Bu nedenledir ki iskân ve iskânın kalıcılığını pekiştiren ve yeni iskânlara vesile olan erken dönem Osmanlı vakıfları, imparatorluğun temelinin atıldığı bu süreçte ayrı bir önem taşımaktadır. Osmanlı sultanlarının daha beylik aşamasında iken bu politikayı bilinçli bir şekilde kullandıklarını arşiv kayıtlarından ve geç de olsa dönemin Osmanlı kroniklerinden çıkan bilgilerden teyit edebiliyoruz. Erken döneme ait az sayıda günümüze ulaşabilen belgelerden biri de Sultan Yıldırım Bayezid tarafından Mihaloğlu Ali Bey’e verilen 1390 tarihli bitidir. Daha önce farklı nüshaları çalışmalara konu olan belge, sınır dışında kalan vakıflar sorunu nedeniyle Evkaf Nezareti’nin 1890 tarihli kayıtları arasındaki dosyada karşımıza çıkmıştır. Bu çalışmada, Osmanlı’nın beylikten devlete giden süreçteki hikâyesinde kuruluştan itibaren mühim bir rol oynayan Mihaloğulları’na verilen önem Ali Bey’e tahsis edilen berat üzerinden değerlendirilerek, Mihaloğulları’na verilen ayrıcalığın bir göstergesi olan müstesna vakıflarından ve onların akıbetinden bahsedilecektir. Abstract The question of why the Ottoman Principality could establish an empire that had been able to expand into three continents, instead of other Western Anatolian principalities, is still a matter of discussion. Of course, there are various political and social reasons behind the process that transformed a principality into an empire. However, the early period Beys (Sultans) must have realized that an irreversible path in their conquests could only go through the “settlement” of the conquered areas since they immediately started the settlement act after the capture of Gallipoli. It is even known that the akinci lords, sheikhs and dervishes who took part in the conquests and in the resettlement process were supported by the early Ottoman Sultans and they were allocated land to establish their own waqfs. For this reason, the early Ottoman foundations are of particular importance as they lead to new settlements by reinforcing the permanence of existing settlements during the establishment of the empire. We can confirm this fact from the archival records and information from the later-Ottoman chronicles on the period that the early Ottoman sultans deliberatively used this policy while their domain was still a principality. One of the few documents belonging to the early period that has survived is the one dated 1390, which was given to Mihaloğlu Ali Bey by Sultan Yıldırım Bayezid. The document, of which has different copies and those copies were studied through different researches, appeared in a dossier among the records of the Ministry of Waqfs dated 1890 due to the problem of exceptional waqfs. In this study, the importance given to Mihaloğulları family which played an important role in the story of the Ottoman Empire’s transformation from a principality into a state, will be evaluated through a charter assigned to Ali Bey. Thus, the foundation of their exceptional waqfs -which was an indicator of the privilege given to Mihaloğulları- and the fate of those waqfs will be studied.
Bu çalışmada tarihsel süreç içerisinde astronomik ve astrolojik faaliyetlerin ortaya çıkış ve ilerleyişi, İslam öncesi Türk ve Arap toplumlarında nasıl olduğu, İslamiyet'in müneccimlere bakış açısı ve karşı durduğu kısımlar ile Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki kurumsal kimliği ele alınmıştır. Müneccimbaşı örnekleri ile bu kurumun devlete etkisi ve devletin bu kuruma karşı tutumu tarihsel çerçevede değerlendirilmiştir. Müneccimbaşıların vazifeleri sonucu yaptıkları, bilimsel olarak kazandırdıkları ve astronominin Osmanlı İmparatorluğu içinde geldiği nokta incelenmiştir.
Journal of Turkish Studies, 2015
Tarih boyunca tüm devletler, kendi tarihsel gerçeklerine uygun olarak belirli siyasal kurum ve mekanizmalar oluşturmuşlardır. Bu anlamda, hiçbir devletin yönetim modeli bir diğerine tam olarak benzemez. Diğer taraftan, belirli bir devletin tarih sahnesinde kalıcı olabilmesi, sahip olduğu kurumsallaşma kapasitesi ile yakından ilişkilidir. Yaklaşık 600 yüzyıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nun, varlığının ve gücünün uzun dönemler sürmesinde kurumsallaşmış bir yapıya sahip olmasının önemli bir etkisi vardır. Osmanlı’da yönetim anlayışı, temelde İslam dininin inanç esasları üzerine oturur. Bunun yanında, İslamiyet öncesi Türk toplumlarının yönetim anlayışları da Osmanlı’yı önemli ölçüde etkilemiştir. Türk devlet anlayışında siyasal iktidarın sahibi ve kullanıcısı kağanın hükmetme yetkisini doğrudan Tanrı’dan aldığı kabul edilir. Bunun yanında Türk devlet geleneğinde hükümdar geçmişten gelen kurallar anlamında “töre” ile sınırlıdır. İslam dininin kapsamlı bir devlet teorisine sahip olup olmaması ise oldukça tartışmalıdır. Kur’an’da devlet yönetimine ilişkin yalnızca genel esaslar bulunduğu için bu konudaki genel yaklaşım din adamlarının ve felsefecilerin yaklaşımlarından çıkarsanmıştır. Osmanlı yönetim anlayışı, İslam’ın siyaset ve devlet yönetimine ilişkin genel yaklaşımı ile eski Türk devletlerinde hâkim olan yönetim ilkelerinin bileşkesi durumundadır. Bu bağlamda, Osmanlı’nın uzun yıllar boyunca kalıcı olabilmesini güçlü bir devlet yönetimi anlayışı oluşturmasına borçlu olduğu söylenebilir. Söz konusu yönetim anlayışında, İslam’ın kuralları kadar, eski Türk hukukundan kaynaklanan, padişahın yasal düzenleme yapabilme yetkisine sahip olmasının büyük etkisi vardır. Bu bağlamda, Osmanlı, kendisinden önceki tüm Müslüman Türk devletlerini aşan, özgün bir yönetim modeli oluşturmayı başarmıştır.
OSMANLILARDA İSTATİSTİK ve OLASILIK, 2024
This thesis examines the development of statistics and probability during the last century of the Ottoman Empire, drawing on primary sources. It explores the emergence of these disciplines in Türkiye in the modern sense and investigates how they were understood. The period under study coincides with a time when statistics and probability theory were evolving globally, although their scientific foundations were only beginning to take shape. Despite this, it is noteworthy that Ottoman scholars were engaging with these emerging fields. Nevertheless, it was observed that there were no individuals in the Ottoman Empire who had received formal education directly in statistics or probability. The first educational institution in the Ottoman Empire to teach statistics at a scientific level was the School of Civil Service (Mülkiye Mektebi) in 1877. Subsequently, the Higher School of Commerce (Yüksek Ticaret Mektebi) and the Law Faculty of Darülfünun incorporated statistics into their curricula, and a statistics institute was established at Darülfünun. Statistical textbooks, some containing theoretical content, were prepared for use in these institutions. Probability, on the other hand, was taught at two prominent higher education institutions of the time, the Imperial School of Military Engineering (Mühendishâne-i Berrî-i Humâyûn) and Darülfünun, under the influence of Salih Zeki (1864-1921). While the thesis briefly addresses individuals and institutions relevant to the subject, its primary focus is on manuscripts, printed works, and articles. In this context, eleven statistics books (each with the word "statistics" on their covers) and two probability books written during the Ottoman period were analyzed through content analysis. These works were evaluated for their theoretical and practical content, and their originality was assessed through comparisons with European sources, wherever applicable.
2023
Bu çalışmanın temel amacı, 19. yüzyılda Sudan'daki Türklerin kültürel etkilerine ışık tutmaya çalışmaktır. Bu tür bir çalışma yeterince araştırma ilgisi görmediğinden, araştırmacı, bu konunun Türkiye ve Sudan'daki araştırmacılar tarafından daha fazla araştırmaya ihtiyacı olduğuna inanmaktadır. Türkiye ile Sudan arasındaki ilişkiler, Sudan'ın Osmanlı Devleti'nun koruması altına girdiği on altıncı yüzyıldan itibaren başlamıştır. Sudan'daki Türk varlığı iki dönemle ilişkilendirilmiştir. İlk Osmanlı dönemi 16. yüzyılda başlamıştır, 1553'te Osmanlılar, kutsal toprakları (Mekke ve Medine) Portekiz tehdidinden korumak için Doğu Sudan'da Sevakin Sancağı'nı kurmuşlar. İkinci Türk dönemi, 19. yüzyılın başlarında Sudan'a giren ve 60 yıldan uzun süren bir yönetim kuran Mehmed Ali Paşa dönemidir. 19. yüzyılda Türk egemenliği döneminde Türk hükümdarları dolaylı olarak Türk kültürünü Sudan'a aktarmışlardır. Bu durum, Sudanlıların Türklerden yönetim, mimarlık, eğitim, dil ve diğer çeşitli kültürel unsurlardan etkilenmesine neden olmuştur. Sudan'daki Türklerin kültürel etkilerini açıklığa kavuşturmak için tarihsel veriler tarihsel yaklaşım, tanımlayıcı analitik yaklaşım ve bu çalışmada cevaplanan soru sorma yöntemi kullanılarak işlenmiştir. Bu çalışmanın en önemli sonuçlarından biri Sudan'da Türk kültürünün bazı yönlerinin günümüze kadar kullanımının sürekliliğinin tespit edilmesi olmuştur. Örneğin Sudan dilinde halen bazı Türkçe sözcükler kullanılmaya devam etmektedir. Ayrıca, Sevakin adası tarafından temsil edilen Sudan'daki Türklerin kültürel mimari mirası ve Hartum'daki Türk mezarları da Türklerin kültürel etkilerinin Sudan’da devam ettiğinin önemli kanıtlarıdır.
GLOBAL SAVUNMA DERGİSİ
Osmanlı İmparatorluğunun fetihler ile çok kısa sürede çok geniş bir coğrafyaya hakim olması, askeri kapasitenin yüksekliğinin yanında çağına göre çok hızlı işleyen bir istihbarat ağına sahip olduğunu göstermektedir. İlk dönemlerde bu istihbarat ağı ve istihbarat kaynakları genel olarak düşmanın sahip olduğu insan gücünü, silahlarını,hazırlıklarını ve itttifaklarını kapsayacak şekilde büyük oranda askeri harekata yönelik idi. Bu dönemde istihbarat kaynakları olarak casuslar, martoloslar,voynuklar, tebdiller, esir alınanlar (dil almak), ulaklar, tacirler, tercümanlar, elçi ve maslahagüzarlar başlıca istihbarat temin etme kaynakları olarak kullanılmıştır. Özellikle Osmanlının kuruluş yıllarına ait kaynaklar incelendiğinde bu istihbarat kaynaklarından en fazla başvurulan yöntemin ‘’dil almak’’ olduğu anlaşılmaktadır. İstihbarat elde etmek amacıyla gerçekleştirilen esir yakalama işine Osmanlı’da ‘’dil almak’’, yakalanan bu esirlere de ‘’dil’’ ismi verilmekteydi. Bu yöntem seferde muhtemel muharebe sahası istikametine girilerek, o bölgede bulunanlardan esir alınması, onlar arasından ‘’dil’’lerin yani bölge ile ilgili bilgisi olanların tespit edilerek yakalanması ,sorgulanması ve ihtiyaç duyulan bilgilere ulaşılması şeklinde uygulanmıştır. Ele geçirilen ‘’dil’’lerden faydalı ve mütemayil olanlardan eğer taraf değiştirmeye ikna edilebildiler ise sonrasında ‘’casus’’ olarak kullanılmaya devam edilmesi amaçlanmıştır. Osmanlı istihbarat toplama sisteminde diğer yöntemlerden daha ziyade ve uzun yıllar bu yöntem uygulanmıştır. Başlangıç dönemlerinde çok yoğun yapılan askeri seferler doğal olarak gerek duyulan bilgilerin askeri harekatla ilgili olmasını zorunlu kılmıştır. Ancak daha sonra gelişen teknolojiler ile savaşların ve askeri seferlerin tarzlarının değişmesi, günümüz anlamında merkezi bir istihbarat teşkilatının bulunmaması ve Avrupa’nın teknolojide ve askeri alanda öne geçmesi ile birlikte sadece askeri amaçlı ve askeri harekata yönelik istihbarat bilgileri yetersiz olmaya başlamıştır. Bu aşamadan ve savaşlarda elde edilen yenilgiler sonrasında cari askeri istihbarat taleplerinin yanı sıra diğer ülkeler,toplumlar, gelişen teknolojiler ve ittifaklar hakkında da geniş bilgileri ihtiva eden istihbarat bilgilerine ihtiyaç duyulmuştur. Bu bağlamda Avrupa ülkeleri ile daimi diplomatik ilişkiler kurulmuş ve merkezi bir istihbarat teşkilatı kurulma süreci başlatılmıştır. Ancak yakından incelendiğinde geçmişte istihbarat kaynağı olarak kullanılan yöntemlerin bir çoğunun şekli değişmiş olsa da geçmişle benzerlikler taşıdığı görülmektedir. Osmanlıda istihbarat kaynağı olarak kullanılan ‘’dil alma’’ yönteminin nitelik değiştirmiş olsa da günümüzde farklı ülkelerin istihbarat örgütleri tarafından da kullanılmakta olduğu son yaşanan gelişmelerden anlaşılmaktadır. ABD istihbaratının Afganistanda ve Irakta faaliyet yürüten terör örgütü mensuplarını özel operasyonlarla ele geçirip gizli merkezlerde sorgulaması bu kadim yöntemin hala etkili bir şekilde kullanıldığına delalet etmektedir. Milli İstihbarat Teşkilatımız da son dönemlerde sıklıkla sınır ötesindeki örgüt mensuplarını ve yöneticilerini nokta operasyonu ile ele geçirerek Türkiye’ye getirmektedir. Terör örgütlerinin saha da eylem yapamaz ve hareket edemez durumda oluşları terör örgütü mensuplarının veya yöneticilerinin bu şekilde ele geçirilmesi ve sorgulanmasının sonucudur. Bu şekilde hem nitelikli istihbarat elde edilmekte hem de terör örgütü mensupları üzerinde her an yakalanma korkusuna bağlı psikolojik baskı kurulmaktadır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
SOSYAL BİLİMLERDE AKTÜEL ARAŞTIRMALAR: ETKİLER-SONUÇLAR (2), 2023
Enderun Dergisi, 2018
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 2011
Kronik Kitap, 2017
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 2022
Ortadoğu'ya Bakış 2
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Sciences, 2023
Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2018
Uluslararası II. Ortadoğu Sempozyumu, 2016
ULUSLARARASI DİYARBAKIR SSEMPOZYUMU, 2016
IV Uluslararası Necmettin Erbakan Hukuk Kongresi, 2024
International Academic Research Congress Full Text Book, 2017