Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2013, Hayal Perdesi
Etkileşim, 2023
Bu yayın Elanur Yılmaz'ın Atatürk Üniversitesi Gazetecilik yüksek lisans programında danışmanlığını Doç. Dr. İbrahim Etem ZİNDEREN'in üstlendiği "Türk Sinemasında Erkekliğin Dönüşümü ve Erkeklik Krizinin Görünümleri" başlıklı yüksek lisans tezinden türetilmiştir.
ÖZET Günümüzde, toplumsal alanda ataerkil bir iktidar odağı olarak kurgulanan geleneksel erkeklik tanımlarının kriz içerisinde olduğu sıkça dile getirilmektedir. Diğer sanat türlerinde olduğu gibi sinemanın da bir biçimde toplumsal bilinci yansıttığı düşünülürse sözü edilen erkeklik krizinin sinemasal eserlere de yansımış olması olasıdır. Bu yüzden, bu çalışma, 1990 sonrası Türk Sine-masında ne tür erkeklik tanımlarının üretildiğini ve perdeye yansıyan erkeklik temsillerinin bir tür eril krize işaret edip etmediğini sorgulamaktadır. Bu bağlamda " erkeklik krizi " ni çarpıcı bir bi-çimde yansıttığı düşünülen Yazı Tura adlı film çalışmanın örneklemi olarak seçilmiş ve bu film üzerinden sosyolojik bir çözümleme yapılmıştır. ABSTRACT Nowadays, it has been quite frequently connoted that the definitions of traditional masculinity, constructed as the patriarchal focus of power in the social field, are in crisis. As in the other branches of arts, if it is thought that cinema reflects the social conscious in a way it can also be possible that the mentioned masculinity crisis may be existed in the works of the cinema. Therefore ,, this study has questioned what kind of masculinity definitions were produced in the Turkish Cinema after 1990s, whether these definitions, reflected to the cinema, mark any kind of masculine crisis or not. In this context, the film called Yazı Tura which is thought to reflect the " masculinity crisis " in a very striking form was chosen as sample of this study and a sociological analysis was made based on the film.
GAZİANTEP UNIVERSITY JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES, 2020
Toplumda kadınlık ve erkekliğe ilişkin inanç, beklenti ve rolleri tanımlayan sosyal bir yapılanma olan toplumsal cinsiyet, farklı kültürlere göre değişiklik göstermektedir. Ancak toplumsal cinsiyet kodlarının oluşmasında ve nesilden nesile aktarımında aile en önemli belirleyiciler arasında yer almaktadır. Toplumda var olan bu kodların aktarımı ve meşrulaştırılmasında rol oynayan araçlardan bir tanesi de toplumdan beslenen ve toplumu etkileme gücüne sahip olan sinemadır. Genelde sinema tarihi özelde de Türk sinema tarihinde filmlerin başkahramanının sıklıkla erkek karakterler olduğu bilinmektedir. Günümüzde ise, tıpkı geçmiş örneklerine benzer olarak yeni Türk sinemasının hem popüler hem de sanatsal kanadının yine erkek karakterleri ön plana çıkardığı görülmektedir. Toplumsal cinsiyete ilişkin tanımlamalar ve toplumsal cinsiyet hiyerarşisi söz konusu olduğunda kadın-erkek arasındaki hiyerarşik ilişkinin yanı sıra erkekler arasında da bir hiyerarşiden bahsetmek mümkündür. Bu gerçekten hareketle feodal aile yapısı içerisinde erkek kimliğinin sinemadaki temsilini ele alan bu çalışma kapsamında birçok festivalden ödülle dönen Sarı Sıcak (Fikret Reyhan/2017) adlı film sosyolojik film analizi ile ele alınmakta ve sinemada feodal aile yapısı içerisinde erkek kimliğinin ne şekilde karakterize edildiğinin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Yapılan inceleme sonucunda Türk Sinemasının sanatsal kanadında yer alan Sarı Sıcak adlı filmde erkekliklerin hegemonik erkeklik hiyerarşisine ve geleneksel yapıya uygun olarak karakterize edildikleri görülmektedir.
2016
Öz: Kitle iletişimi politik ve ideolojik kullanım için eşsiz bir araçtır; bu nedenle kitle iletişim araçları kullanılarak yapılan yayınların ne anlattığı, neyi nasıl anlattığı önem kazanır. Sinema endüstrisi, görsel olması ve çok sayıda kişiye ulaşması bakımından, kullanım biçimi sorgulanarak analiz edilmesi gereken araçlardandır. Bu çalışmada amacımız son dönem Türkiye sinemasında “kadın sorununu anlatıyoruz, kadın filmi çektik” gibi açıklamalarla gösterime giren Yedi Kocalı Hürmüz filmini ele alarak aslında söz konusu argümanların aksine Akay ve Korat’ın iddia ettiğinin aksine, yeniden yorumlanan filmin erkek egemen dilde kurgulanan kadın algısını yeniden üretildiği gözükmektedir. Bu amaçla içerik ve söylem analizi yöntemleri kullanarak, Yedi Kocalı Hürmüz filmi incelendi. Akay ve Korat’ın iddia ettiğinin aksine, yeniden yorumlanan Hürmüz karakteri, verili kadın ve erkek rollerinin yer değiştirmesinden öteye gitmediği görüldü. Hürmüz karakterine eşi/babası/ paşa babası üzerinden kazandırılmış sosyo-ekonomik statü, yine onu erkeklere bağımlı kılıyor. Ek olarak, Hürmüz’ün istediklerini elde etme konusunda cinselliğini kullanması ve erkek söylemini kendine uyarlaması da Hürmüz’ün radikal ve kadın bakış açısından yorumlanmadığının kanıtıdır. Anahtar Kelimeler: Yedi Kocalı Hürmüz, feminist sinema, kadınlık, erkeklik, Türkiye.
2019
Edebiyat ve sinema gibi sanat dalları ötekileştirmenin çok açık bir biçimde görüldüğü alanlardır. Özellikle sinemada, popülerliği arttırmak için yaratılan klişeler sonucu birtakım ayrımcılıklar üretilir. Bu klişeler çoğu zaman cinsiyetçi ve önyargılarla doludur (Yüksel, 2012:85). Her dönemin sanatsal yaratılışı, içinde bulunduğu toplumsal ve kültürel yapılarla doğrudan bağlantılıdır. Bu bakımdan sinemanın izleyicilerden ve onların toplumsal olaylara bakış açılarından uzakta olduğu söylenemez. Sinema sektörü dünya çapında erkek egemenliğinde olan bir sektördür. Hatta bu durumdan dolayı oluşan rahatsızlıkla kadının sinemadaki temsili ve erkek egemenliğine yönelik ilk eleştiriler, Amerika'da Hollywood Sineması'na karşı başlamış ve ilk incelenen filmler de Hollywood filmleri olmuştur (Uğuz, 2013:39). Yapımcılardan, yönetmenlere; senaristlerden, oyunculara ve set işçilere varana kadar sinema sektörünün çoğunlukla erkeklerden oluştuğu gözlemlenmektedir. Hal böyle olunca sinemada görülen bu erkek egemen dünya, sinemanın hayatı daha etkileyici ve büyüleyici kılan araçlarından faydalanarak, insanların bazı yaşamsal rolleri benimsemelerine sebep olmuştur. Benimsetilen bu roller içerisinde kadınlar için çizilen resim genellikle çaresiz, kendine güveni olmayan, korunmaya muhtaç ve erkek himayesinde yaşayan kadın figürleridir (Zaman, 2015:32). Türk sineması da tıpkı dünyadaki örnekleri gibi ataerkil değerlerin hakim olduğu bir sektördür. Türk toplumunun erkek egemen toplumsal düzenini süren bir yapıda olması bu durumun en önemli sebebidir. Ataerkil düzenin tesis ettiği iktidar ve ideolojiler doğrultusunda Türk sinemasında da kadınlar için belli roller çizilmiştir. Kadın genellikle toplumsal yapıyı yansıtacak biçimde aile içinde ikincil rolleri benimseyen ve kendisi için belirlenen kıstasların dışına çıkması halinde her türlü cezaya razı olan bir figür olarak yansıtılmıştır (Altındal, 1985:152). Ayrıca kadınlar yıllarca, ''faziletli anne'' ve ''dokunulmamış sevgili'' gibi iyi kadınlar ya da ''kötü kadın, seks bombası, erkekleşmiş kadın, isterik kadın, gizemli cinsellik'' örnekleri gibi kötü kadınlar olarak kategorize edilmişlerdir (Kalkan, 1988:42). Yıllara göre dönemsel olarak da kadının sahnedeki temsili değişmiştir.
Sinema Alanında Güncel Tartışmalar, 2023
Sinema bireylerin, kültürlerin ve toplumların olasılıklarını, değişimlerini ve dönüşümlerini görsel bir bağlamla gözlemlemenin en önemli mecralarından biri olarak nitelendirilebilir. Bu durum seyirci için sinema evreninin salt bir izleme deneyiminden ibaret olmamasını sağlamaktadır. Söz konusu toplumsal cinsiyet rolleri olduğunda da sinema erkek ve kadın karakterlere yüklediği anlamlarla kültürel değişimleri merkezine taşımış, izleyicilere bu dönüşümü kendi imkanları aracılığıyla sunmuştur. Bu bağlamda ilk icadından bu yana star kavramı üzerinden gelişen sinematik düzlem içinde jön kimliği önemli bir yer tutmaktadır. Erkek kimliğinin belki de alfa hali olarak görülen jönlük, kahraman bir erkeklik bağlamı ile beyaz perdenin içerisinde yer almış, özellikle Türkiye gibi geleneksel toplumlarda ise yerel kodların etkisiyle çok daha katmanlı ve ataerkil bir yapılanma ile sinemanın içerisinde konumlanmıştır. Ancak 90’lı yılların sonundan itibaren kabuk değiştiren Türk Sinemasında bu durum geleneksel jön kimliğini de dönüştürnüş, yeni bir erkeklik örüntüsü ile yeni bir jön anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu çalışma ilgili argüman doğrultusunda geçmişten günümüze jön kimliğinin değişimini Yeşilçam Sinemasını ve Yeni Türk Sinemasını Erkeklik Çalışmaları çerçevesinde kendine esas alarak karşılaştırmalı şekilde ele almayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda Yeşilçam’ın örneklemi olarak ilgili yapının önde gelen iki jönü Cüneyt Arkın ve Kadir İnanır belirlenmiş olup Yeni Türk Sineması adına ise Kıvanç Tatlıtuğ ve Nejat İşler tercih edilmiştir. İlgili çalışma belirli kategoriler oluşturularak betimsel analiz yöntemiyle ele alınmış ve sonuç olarak değişen toplumsal yapının Türk Sinemasındaki jön kimliğine dair köklü bir dönüşüm yarattığı varsayımına ulaşılmıştır.
Toplumsal cinsiyete dayalı rollerin inşası ve aktarımı kaçınılmaz olarak medya ile iç içedir. Geleneksel medya olarak adlandırılan televizyon, toplumsal cinsiyet rollerinin inşası, yeniden üretimi ve pekiştirilmesi açısından önemli bir konumdadır. Televizyonda yayınlanan diziler hitap edilen kitleye yönelik belli perspektifler etrafında şekillenmektedir. Başta kadın-erkek olmak üzere toplumun atfettiği toplumsal cinsiyet rollerinin sunuluş biçimi açısından önemli olan diziler, var olan ilişkiler bütününü doğrudan ya da dolaylı olarak şekillendirmektedir. Dizilerde kadına ve erkeğe yüklenen temsil biçimleri ise ataerkil sistemin sürekliliğini ve yeniden üretimini de desteklemektedir. Dolayısıyla bu araştırmanın amacı, Türkiye'de yayınlana dizilerde kurgulanan erkekliğin toplumsal cinsiyete dayalı rolleri nasıl şekillendirdiğini, erkekliğin sınıfsal, cinsel anlamda nerede konumlandığını, rızaya dayalı ilişkilerin manipülasyonunun ne derece görünürlük kazandığını, aynı zamanda erkeklik temsillerin kabulü ve cinsel şiddet, sembolik şiddet gibi olguların görünmez kalmasını ve aynı zamanda medyanın erkekliği nasıl yeniden üretildiği tespit edilecektir. Bu araştırmada örneklem seçiminde amaca yönelik örnekleme yöntemi, örneklem analizinde ise içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın evreni Türkiye'deki televizyonda yayınlanan diziler olarak belirlenmiştir. Kurgulanan hegemonik erkekliğin görünür olması bakımından "Gelsin Hayat Bildiği Gibi" dizisi seçilmiştir ve bu dizinin olay örgüsü ve karakterler arasındaki bağlantıyı sağlayabilmek açısından ilk dört bölümü alınmıştır. Aynı zamanda dizinin güncel reyting oranları da göz önünde bulundurulmuştur. Bu bağlamda, Türkiye'de 2022 yılında yayınlanmaya başlayan "Gelsin Hayat Bildiği Gibi" dizisi tematik analiz yöntemi ve içerik analizi yöntemi ile çözümlenmiştir. Bu çalışmada ataerkil toplumsal cinsiyet rollerinin pekiştirildiği, yeniden üretildiği ve sürdürüldüğü, erkekliğin ve şiddet olgularının bir arada kullanılması ile görünürlük kazandığı ve hegemonik erkekliğin öne çıkarıldığı görülmüştür.
Darbeler yani Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ülke yönetimine el koyması sadece bir yönetim sorunu değildir aynı zamanda ülkenin demokrasisine, insan haklarına, kültür ve sanata da el koymak anlamına gelmektedir. Darbeleri ve yaratılan etkiyi anlayabilmek için dönemin atmosferini anlayabilmek önemlidir. Darbelerin etkilerini dışarıdan anlamak zor olduğu gibi hemen anlamak da mümkün olmaya bilir. Darbeler sonucu elde edildiği düşünülen birçok kazanımın sonradan maddi ve manevi maliyetleri çok yüksek olabilir. 0 yıllık darbeler dönemini Türk Sinemasını da derinden etkilemiştir.
The social structure is constitutively a space where people live together. Accordingly, it is a fact that representations of femininity and masculinity constantly exist in society. These relations are the behaviors that are acquired in consequence of specific cultural aspects and socialization processes. There are totally different representations of femininity and masculinity in different parts of the world. On the other hand, these representations are not fixed and have a structure that can differ in the course of time. Some culturally described characteristics of men and women have began to change in Turkey with social changes.
Öz Popüler Türk sinemasında önemli bir yeri olan Yavuz Turgul'un yönetmenliğini ve/veya senaristliğini üstlendiği filmlerin temel ekseni makro düzeyde gerçekleşen kırdan kente göç gibi toplumsal değişimlerle farklılaşan toplumsal yapı ve kaybolan değerlerin bireylerde yarattığı çelişkiye dayanmaktadır. Yönetmen özellikle 90'lı ve sonrasındaki yıllarda çektiği filmlerle bu toplumsal değişimlerdeki erkeklik, erkekler arası dayanışma ve erkeklerin şiddeti gibi temaları kurgusal zenginlikle izleyiciye sunmaktadır. Bu filmlerde sevilen, arzu nesnesi kadın, erkek ve silah üçlüsü bir arada seyredilir. Bununla birlikte Turgul sinemasında hikâyenin iki erkek arasındaki çatışmalı ama bir o kadar da yakın dostluktan beslendiğini görmek mümkündür. Senarist/yönetmenin anlattığı erkeklerin, erkek dostluğunun hikayesidir aslında. Bu çalışma Yavuz Turgul'un 2000 sonrası yönetmenliğini üstlendiği Gönül Yarası ve Av Mevsimi isimli filmlerindeki erkek karakterlere odaklanmaktadır. Filmlerdeki erkek karakterler eşliğinde Türkiye'deki cinsiyet rejimindeki erkekliklerin çeşitli görünümleri tartışılacaktır. Erkekliğin çoğulluğuna dikkat çeken bu çalışma erkeklik biçimlerinin temel belirleyeninin şiddetle olan bağlantı olduğunu öne sürmekte ve bu biçimlerin sinemadaki izdüşümleri üzerine bir eleştirel inceleme sunmaktadır.
Erciyes İletişim Dergisi, 2022
Osmanlı İmparatorluğu'ndan itibaren varlık gösteren daha çok evlatlık, beslemelik olarak adlandırılan ve çoğunluğu kadınlardan oluşan sömürüye açık uygulama, köleliğin biçim değiştirmiş hâlidir. Ne Osmanlı İmparatorluğu ne de Cumhuriyet Türkiye'si bu sömürü düzenini denetler. Beslemeler, hem roman hem de filmlerde kendini gösterir. Sinema söz konusu olduğunda patetik hikâyelerin merkezinde genellikle köyden kente getirilen, alt sınıf yoksul aileleri tarafından para ile küçük yaşta satılan beslemeler, her zaman "öteki"dir. Bir adım ilerisi beslemeler medar-ı suçtur. Köylü ve pis olarak görülen beslemelerin eve geldikleri an "bitli" oldukları gerekçesiyle saçları kesilir, üstlerindeki kıyafetler yakılır. İsimleri de değiştirilen beslemelerin ev işleri hiç bitmez. Ev işinin "görünmez emeği" gibi sabahtan akşama kadar çalışan beslemeler, bu işten herhangi bir ücret almaz. Cinsellikleri ev emeği gibi her zaman sömürüye açık olan beslemelerin kötü son yaşaması kaçınılmazdır. Bu son genellikle de tecavüz olur. Türk sinemasında beslemeler
Türk Sinemasında Azınlıklar, 2020
Lozan Antlaşması’nda belirlenen “azınlık” kavramı çerçevesinde değerlendirilen Türkiye’deki Rum, Ermeni ve Yahudi vatandaşlarımız, sinemanın Osmanlı topraklarına gelişinden bugüne kadar Türk sinemasının üretimine, azalarak da olsa, katkıda bulunmuşlardır. Bu azalmada, Mübadele ve Kıbrıs Meselesi gibi sorunlar nedeniyle, Rum vatandaşların aşama aşama Türkiye’den ayrılmaları etkili olmuştur. Ermenilerin tiyatro, Rumların fotoğrafçılık ve Yahudilerin işletmecilik alanındaki tecrübeleri onların sinema alanındaki faaliyetlere katılmalarını kolaylaştırmıştır. Tiyatro ve fotoğrafçılık gibi sinemayla ilişkili alanlardaki tecrübeleri sayesinde onlar; yapımcı, işletmeci, teknisyen, görüntü yönetmeni, ses mühendisi ve kurgu teknisyeni gibi sinemanın çeşitli alanlarındagörevler üstlenmişlerdir. Türk sineması ile azınlıklar arasında kurulacak diğer bir ilişki de onların sinemadaki temsil edilme biçimleridir. Azınlıkların Türk sinemasındaki temsili, geleneksel Türk tiyatrosu olarak nitelenen Ortaoyunu ve Karagöz gösterilerindeki temsillerden etkilenmiştir. Bu filmlerde Rumlar, meyhaneci ve çeteci; Ermeniler görgü öğretmeni ve ev sahibi; Yahudiler ise kuyumcu ve tefeci olarak temsil edilmişlerdir. Bu çalışmada, elde edilen bilgiler ışığında Azınlıkların sinema üretimine katkıları ve filmlerdeki temsilleri, betimsel yöntemle ortaya konulmaya çalışılmıştır. Turkey’s Greek, Armenian and Jewish citizens, officially recognized as “minorities” in Lausanne Treaty, contributed to the production of Turkish cinema since the Ottoman era until today, albeit in a decreasing manner. Problems such as the population exchange and Cyprus crisis which ended up with the Greek citizens’ departure from Turkey led to their decreasing role in cinema. The experiences of Armenians in theater, Greeks in photography and Jews in business administration made it easier for them to participate to the activities in cinema. By their experience in theater and photography as cinema-related fields, they took up roles in different cinematic professions such as producer, manager, technician, director of cinematography, sound engineer and editor. Another relation that can be established between Turkish cinema and minorities is their representation in cinema. Representation of minorities in cinema has been influenced by the representations in light comedies and Karagöz shows which are regarded as traditional Turkish plays. In these films, Greeks have been represented as barkeepers and gangsters, Armenians as tutoresses and landlords, and Jews as jewelers and usurers. Based on the gathered historical information, this research points out the contribution of minorities in cinematic production and their representation in films through a descriptive method.
Haliç Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2022
Gerek televizyon gerekse de sinema ekranlarından bireylere kurgulanmış gerçeklikler sunulmakta, bu yolla herkese hitap eden bir kültür yaratılmakta ve siyasi/ekonomik elitlerin çıkarlarını meşrulaştırabilecek bir düşünce tarzı izleyicilerin zihinlerine ekilmeye çalışılmaktadır. Televizyonun bu düzeni yaratmadaki gücünün sınırları birçok çalışmaya konu edilmiştir. Bunlardan bir tanesi George Gerbner’in başlattığı Kültürel Göstergeler Projesi’dir ve proje kapsamında televizyondan sunulan ana temanın şiddet olduğu ve onu cinsellik temasının izlediği ortaya konulmuştur. Şiddet bağlamında suç, ölüm, yaralama ve her türden macera unsuru izleyiciye sunulurken; cinsellik bağlamında entrika, romantizm, aşk, erotizm temsil edilmektedir. Çalışma kapsamında “Ah nerede o eski filmler” serzenişinden yola çıkılmış ve gerçekten 1960’lar ve 1970’lerin Türk sinemasının, “masum” olup olmadığı, daha az şiddet ve cinsellik içerip içermediği Kültürel Göstergeler Projesi neticesinde ortaya konulan belli başlı kavram ve kuramlar bağlamında araştırmaya tabi tutulmuştur. Literatür için proje kapsamında geliştirilen Ekme Kuramı, Acımasız Dünya Sendromu ve Mutlu Şiddet kullanılmıştır. Çalışmanın analiz kısmında ise Yeşilçam melodram sineması, Kemal Sunal filmleri ve günümüz gişe filmleri arasından rastgele örneklem yöntemiyle seçilen filmlerdeki şiddet ve cinsellik unsurları kodlanarak kıyaslanmıştır.
Sinecine , 2023
Öz Bu çalışmada erkeklerin bireysel ya da grup olarak performe ettikleri ya da maruz kaldıkları şiddetin hegemonik erkekliğe ilişkin pratiklerin ve değerlerin inşasındaki rolünü araştırmak üzere sinemada kullanılan temsil pratiklerine odaklanılmaktadır. Çalışmada 2010 sonrası Türkiye sinemasında erkeklikşiddet ilişkisinin farklı görünümleri, örneklem olarak seçilen Güzel Günler Göreceğiz
Batı sanatlarını Türk sanatlarından topyekûn ayıran en önemli temel mesele, ferdiyet meselesidir. Batı sanatları toplumsal bir konu anlatsa bile bireyin dramı üzerine kurulmuştur. Geleneksel ve klasik Türk sanatlarında (Yani ister halk, ister saray sanatı olsun) fert önemli rol oynamaz. Önemli olan toplumun içinden temsilci tiplerin tasviri ve kamusal bilinçtir. Ulusal Sinema Kavgası üçüncü ana mesele olarak, aydın yabancılaşması ve Batılılaşmayı tartışır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.