Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2012
…
12 pages
1 file
Birçok telif romana ve roman çevirisine; yüzlerce telif, tercüme ve adapte hikâyeye imza atan; çocuk şiirlerinden radyo skecine kadar pek çok alanda faaliyet gösteren Vâlâ Nurettin Vâ-Nû hakkında yaptığımız bu çalışma hiçbir zaman mükemmellik iddiası taşımamakla birlikte sanatçı üzerine müstakil olarak yapılan ilk çalışma olmasının gururunu taşımaktadır.
Journal of Turkish Research Institute, 2002
Ali Şir Neval (i 44 i-150 I) is a well-known poet of çağatay Literature in the 15 th century. He was not only famous poet and author but also a trustworthy statesman in Turkic world. He travelled around Semerkan!, Herat, Meşhed and Irak at his early age. He was acquaintanced with some statesmen, artists and numerous poets in thesc areas. Hc has written poctry and prose. On the other hand, he wa~interested in music, painting and handwriting (hüsn-i hatt). Neval, an ecole in Turkic world, talked about human problems in his works. As a literary figure, Nevaı was also impressed by some wellknown Anatotian poets like Nail!, Nabı, Nedim and Şeyh Gatib. At the same time, with this ipressing, the las! two of them also wrote some poems in the dialect of çağatay. Apart from the disagreemcnt between Rind and Zahid (two diiTercnt human characters) in Turkic world, his poetry also includes religious, mystical, historical, mythological, literary, etc. characters in classical Turkish literatur. Ferhad u Şirin, Leyla vü Mecnun, İskender (Alexandre The Great) are some of these characters and human figures that placed in poetry and prose.
SELÇUK TÜRKİYAT, 2022
Osmanlı dönemi Türk edebiyatında Hz. Peygamber'i konu edinen birçok dînîedebî tür ortaya çıkmıştır. Hz. Peygamber'in doğumunun, mi'râcının ve ahlâkî özelliklerinin anlatıldığı mevlid türü bu dinî-edebî türler içinde birçok müstakil örneği bulunması açısından oldukça önemlidir. Bu türün Türk edebiyatında en meşhur örneği ise Süleyman Çelebi tarafından XV. yüzyılın hemen başında telif edilen Vesîletü'n-Necât isimli mesnevîdir. Vesîletü'n-Necât, sosyal ve siyasal işlevi açısından ehl-i sünnetin tasavvufî yorumuyla Osmanlı topraklarında itikâdî ve siyâsî birlikteliği sağlamaya çalışan bir metindir. Bu hususiyetiyle Vesîletü'n-Necât Osmanlı topraklarında yaşayan insanlar için istikamet tayin eden öncü ve kurucu metin şeklinde tavsif edilmiştir. Bununla birlikte muhtevâsı itibariyle tasavvufî düşünce zemininde telif edilen eser, Hz. Peygamber şahsında kaleme alınmış bir âdemiyet anlatısı olarak karşımıza çıkar. Vesîletü'n-Necât'ın zeminini oluşturan tasavvufî düşünce sisteminde Hz. Peygamber, yegâne insân-ı kâmil olarak tasavvur edilir. Hz. Peygamber, insan nev'inin en mükemmel varoluşunu temsil eden Hz. İnsan'dır ve maddî ve manevî şahsıyla bütün bir âdemiyeti temsil etmektedir. Bu yönüyle Vesîletü'n-Necât'ı ademiyetin Hz. Peygamber şahsında anlatıldığı bir meta-anlatı olarak ele almak mümkündür. Vesîletü'n-Necât'ı bugün Anadolu toplumu içinde hâlâ popüler kılan önemli sebeplerden birisi, sahip olduğu dilsel ve sanatsal özellikler kadar eserin Hz. Peygamber'in şahsında evrensel bir âdemiyet anlatısı hüviyetine sahip olması, yaratılışa ve varoluşa ilişkin sorulara verdiği cevaplarla âdemiyeti anlamlandırmasıdır.
bu sayısında, anılan bu coğrafî mekâna ruh veren kıymetlerimizin en önemlilerinden Sadreddin-i Konevî'ye misafir oluyor. Geleneğimiz, Konevi nisbesini bir isim gibi algılamış olduğundan, yapılan her bir "Konevî" atfı, akla hemen onu getirmiştir. Konevî'nin yaşamış olduğu döneme gelinceye kadar Konya siyâsî, sosyal, ilmî, fikrî ve sâir birçok yönden çok değerli ilim ve fikir insanları yetiştirmişti. İslâm dünyasının kalbinin attığı mühim merkezlerden birisiydi. Fakat bu kutlu belde hicrî 7., milâdî 13. asırda çok yönlü bunalım ve sarsıntının da odağında yer almış, Moğol ve Haçlılar gibi dış, Babaîler gibi iç sıkıntıların tesiri kendisini bütün gücüyle hissettirmişti. Böylesi bir kriz çağında, İslâm dünyasının muhtelif bölgelerinden gelen adanmış dimağların burada karar kılıp ve yine burada ilim, sanat ve düşünce üretmeleri, halka ümit aşılamaları bir tesadüf olmasa gerektir. Muhyiddin İbnü'l-Arabî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Hacı Bektâş-ı Velî, Ahî Evran ve Yunus Emre gibi her biri kendi alanında kurucu bir kimliğe sahip şahıslar yaşadıkları asırda sadece yerel ve bölgesel değil, evrensel bir dil geliştirdiler. Kadim pek çok disiplinin imkânlarından istifade edilerek, onların mezcinden oluşan bu yeni düşünce ekolünün temsilcilerine "Muhakkık" veya "Ehl-i Tahkik" denilmiş, ortaya koydukları düşünce sistemi de "Tasavvuf Metafiziği" olarak adlandırılmıştır. Muhyiddin-i Arabî'nin bir talebesi ve takipçisi olarak Sadreddin-i Konevî, üstâdının görüşlerini sadece sistematik bir hâle getirmekle kalmamış, aynı zamanda daha üst bir dil ve bakış açısıyla onları yeni bir forma büründürmüştür. O yüzden İbnü'l-Arabî "En Büyük Kurucu" (Şeyh-i Ekber) sayılırken "Konevî" de "Büyük Kurucu" (Şeyh-i Kebîr) kabul edilmiştir. Sadreddin-i Konevî, çağdaşı Mevlânâ ve Hacı Bektâş-ı Velî ile yakınlık kurmuş; Hacı Bektaş'tan, yetiştirdiği bir talebesini Konya'ya göndermesini istemişti. İslâm tarihinin yetiştirdiği abide şahsiyetlerden birisi olan Sadreddin-i Konevî'nin eserlerinin en azından önemli bir kısmı dilimize kazandırıldı, düşünce dünyası hakkında önemli çalışmalar yapıldı. Bununla birlikte, bizzat kaleme aldığı, okuduğu ve okuttuğu kitapları dergâhının kütüphanesine vakfetmesine, zaman içerisinde muhtelif ilave ve çıkarımların
2016
Said Nursi (1878-1960), son yuz yilin en cok dikkat ceken simalarindandir. Seksen yedi yillik renkli hayati romanlara ve filmlere konu olan Nursi, mucadelesi, mefkuresi, maruz kaldigi sikintilar nesrettigi eserler ve bu eserler etrafinda tesekkul eden cemaatiyle devamli toplum gundeminde olmus bir kisidir. Mesnevi-i Nuriye, Nursi’nin ilk nesrettigi eserlerindendir ve Arapca olarak telif edilmistir. Diyanet isleri Baskanligi tarafindan da basimi yapilan bu eser, Nursi’nin daha sonraki donemlerde Turkce olarak nesrettigi ve Risale-i Nur adini verdigi Kulliyati ’nin ozeti niteligindedir. Iste biz bu calismamizda Said Nursi’nin Mesnevi-i Nuriye isimli eserinde insanin nasil ve ne sekilde ele alindigina temas etmek istiyoruz.
Sosyal Bilimler Dergisi, 2013
Özet Aynı dönemde fakat farklı bölgelerde yaşamış olan iki büyük mutasavvıf şâir Yunus Emre ve Mevlânâ, Anadolu'nun dinî ve sosyal hayatında önemli görevler üstlenmiştir. Çünkü dönem itibarıyla bölge halkı çeşitli problemle karşı karşıya idi. Bunların başında Moğol İstilası, Babâi İsyanı ve taht mücadeleri gelmekteydi. Çok yönlü çatışma ve kargaşların yaşandığı dönem ekononik sıkıntıların yanında psikolojik, sosyal ve itikâdi problemle de yüzleşmek zorunda idi. Çünkü müreffeh ve siyasi istikrarı yakalamış bir bölge olduğu için diama göç alan bir coğrafya olan Anadolu'nun sosyal ve demografik yapısı da değişmişti. Güzel zamanlarda problem teşkil etmeyen olumlu sosyalleşmeyi sağlayan etmenler bozulan ekonomi ve siyasi istikrarın ardından bir takım olumsuzluklara yol açmaya başladı. Böyle bir ortmada devrin insanına ayrışma ve çatışmanın yerine birlik, beraberlik ve hoşgürü telkininde bulunan Yunus Emre Ve Mevlânâ insanlara sık sık sabırlı ve erdemli olmayı tavsiye etmişlerdir. Didaktik tarzda yazılmış eserlerinde iki mutasavvıf, insanın sosyal ve mânevi hayatlarına dâir önemli hatırlatmalarda ve telkinlerde bulunmuşlardır. Zira devrin karmaşık ortamında insanlar mevcut durumun olumsuz havası yüzünden sağlıklı düşünme kabiliyeti ve hassasiyetlerini yitirebiliyordu. Dolayısyla Yunus ve Mevlânâ yaşamış oldukları çevrenin insan yapısını dikkate alarak onlara dünya ve âhiret saadeti için ışık tutmuşlardır.
Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2021
Yunus Emre’nin bilinen iki eserinden biri Risâletü’n-Nushiyye’dir. Eser, müritlere ve okuyuculara yönelik öğretici bir eser, eğitim kitabı olarak değerlendirilebilir. Eserde işlenen konulardan biri gıybet ve yalan başlığı altında yer alır. Bu çalışmada Yunus Emre’nin Risâletü’n-Nushiyye adlı eserinde sağlıklı birey ve sağlıklı toplumda bulunmaması gereken dedikodu ve yalan kişilik özellikleri incelenmiştir. Çalışmada Mustafa Tatçı tarafından hazırlanan 2020 yılında H Yayınları’nca yayınlanan “Yunus Emre’den Yolcuya Öğütler” temel alınmıştır. Çalışma, nitel araştırma yöntemlerinden dokuman incelemesine dayalıdır. Bulgular ve sonuç olarak; eserde dedikodu ve yalanın insanın içinde olan iki huy olduğu, bunların sonradan öğrenildiği açıklanır. İnsan bununla mücadele etmelidir. Öncelikle insan mevcut durumu ortaya koymalı, düşünmeli ve analiz etmelidir. İçteki kötü huylar temizlenerek yerine iyi huylar konulmalıdır. Bu çaba zaman alır, emek ister, insan aşama aşama olgunlaşır. Dedikodu, ...
Türk Kültürü ve HACI BEKTAŞ VELİ Araştırma Dergisi, 2020
Bu makalede; 1826'da dağıtılan Bektaşi tarikatı Babagan (Mücerret) kolunun üretmiş olduğu, ancak 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla özel koleksiyonlara, müzelere girmiş fakat çoğunluğu ise tahrip edilmiş olan; sureti sîrete, sîreti surete dönüştüren "yazı-resim" sanatının Alevi ve Bektaşi erkânındaki yeri ve önemi anlatılmaya çalışılmıştır. Bu sanatın Hurûfîlik etkisiyle ortaya çıkmadığı, piktogram veya güzel yazı yazma/kaligrafi olmadığı; vahdet-i vücut düşüncesinin bir tezahürü olduğu ifade edilmiştir. Alevi ve Bektaşi erkânının ortaya koyduğu yazı-resim sanatının harflerle üretilmiş bulunması Hurufîlik olarak adlandırılmasına neden olsa da; bu sanatın Hurufîlik düşüncesinin ürünü değil aksine vahdet-i vücut düşüncesinin bir yansıması olduğuna dair açıklık getirilmiştir. Simetrik bir anlayışla gerçekleştirilen yazı-resimlerde, hat sanatında "müsennâ" yani "aynalı yazı" olarak bilinen yazı şeklinin neden tercih edildiği anlatılmaya çalışılmıştır. Varlığın zahir(dış) ve batın(iç) suretlerine simgesel bir göndermede bulunan yazı-resim sanatının vahdet-i vücut düşüncesi ile olan irtibatı anlatılmıştır. Yazı-resimlerde önemli bir yere sahip olan insan suretinde yapılmış eserlerin plastik değerleri ve bu eserler üzerinden, Alevi ve Bektaşi erkânında insan olmak, insan suretinin sîrete nasıl dönüştürüldüğü; insan suretinde yazılan "Allah-Muhammed-Ali" isimlerinin görünmeyenden nasıl görünür kılındığı anlatılmaya çalışılmıştır. Meleklerin Âdem'e secde ettikleri andan bugüne niçin İnsan'a secde edildiğine ve bunun Alevi ve Bektaşi erkânında taşıdığı anlamlara dair bilgi verilmiştir.
The Journal of International Lingual Social and Educational Sciences, 2018
Kur'an-ı Kerim'deki altmış beş yerde "insân", on sekiz yerde "ins", bir yerde de "insî" geçmektedir. Ayrıca bir ayette "enâsî", beş ayette "ünâs", iki yüz kırk ayette de "nâs" şeklinde çoğul olarak yer almaktadır. Beş ayette görmek manasında "ânese" şeklinde, bir ayette de izin alma anlamında "teste'nisû" şeklinde kullanılmıştır. Bir ayette ise konuşma, ülfet, ünsiyet etme anlamında "müste'nisîn" şeklinde özne kalıbında kullanılmıştır. Ayrıca vurulduğu zaman ses çıkaran kuru balçık anlamına gelen "salsâ"l tabiri, insanı öteki canlı türlerinden ayıran konuşma ve dil üretme yeteneğine, hem de insan varlığının kolay kırılabilir ve zayıf yaratılışına işaret ettiği söylenmektedir. Bu çalışmada; dil ve iletişimle ilgili olduğunu değerlendirdiğimiz 74 farklı ibarenin 924 suredeki 2077 ayette toplam 2162 kez geçtiği tespit edilmiştir. Bütün ibarelerin sure, ayet ve geçiş frekansları verilerek, Diyanet meali üzerinden Kur'an ve insan iletişiminde dilin önemi araştırılmıştır. İnsan, dünya ve Kur'an çeşitli yönleriyle birbirine benzetilir. "Peygamber yürüyen Kur'an, dürülen dünya insandır" madem, değişim ve dönüşüm sürer her dem. Dil; her üçü için de gereklidir ve üç benzemezi birbirine döndüren harikulade bir araç; ezelden ebede varlığını sürdüren kökü arzda, dalları semada ve her mevsim meyve veren bir İlahî ağaçtır. İnsanca yaşamak, doğru yolda buluşmak ve güzellikte yarışmak için dil, yani doğru iletişim şarttır. Kur'an, dünya ve insan için hem doğru kılavuz hem de sağlam kaynaktır. Onunla sürekli iletişim içinde bulunmak, ebedî hayat için mutlak bir hak ve muhakkak olan ezelî varlığa ulaşmak bediî bir ihtiyaçtır.
Journal of Language and Literature Studies, 2021
Zihniyet değişimi, insan nesne ilişkilerindeki değişim üzerinden izlenebilir. Ahmet Güner Sayar'ın Lamartin'den aktardığı; "Bu ulus gerçekten hiçbir şey yaratmıyor, hiçbir şeyi yenilemiyor. Fakat hiçbir şeyi kırıp tahrip de etmiyor," ifadesi Türk'ün eşya ile ilişkisini özetler niteliktedir. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi isimlerce ticarete mesafeli olduğu dile getirilen Türk insanının mesafesinin sebebi olarak nesneye bakışı gösterilir. Tanzimat ile başlayan değişim, II. Meşrutiyet itibariyle insan nesne ilişkilerinde farklı bir boyut kazanmıştır. Bu dönemde nesneye bakışta geleneğin belirlediği sınırların dışına çıkılmıştır. İdeologlar, hiçbir şeyi yenilemediği söylenen ulusu, her şeyi toptan yenilemek için yeni hayat idealiyle örgütlenmek istemişlerdir. Yenileşme idealine savaş koşulları da eklenince toplumsal hayatta pek çok şeyin kırılıp tahrip olması da kaçınılmaz olmuştur. Dolayısıyla II. Meşrutiyet sonrasına hem yenileşmenin hem tahribin bir arada yaşandığı bir değişim dönemi denebilir. Bu değişimi en iyi gözlemleyebildiğimiz metinlerin başında da Ömer Seyfettin'in hikâyeleri gelir. Bu bağlamda makalemizde Ömer Seyfettin hikâyelerinde insan nesne ilişkilerine bakışı ele alacağız.
Journal of International Social Research, 2016
Öz Şeyh Sa'dî-i Şîrâzî, İran edebiyatının önde gelen şairlerinden biridir. Onun etkisi sadece Fars edebiyatı ile sınırlı olmayıp Türk ve Urdu edebiyatları ile Batı dünyasında da önemli izler bırakmıştır. Şairin herkesçe bilinen Bostan ve Gülistan'ı, pek çok dile çevrilmiş ve üzerine şerhler yapılmıştır. Sa'dî'nin pek bilinmeyen eserlerinden birisi de manzum "Pendnâme"sidir. Ahlâkî konuları ele alan eserde, ilim, adalet, kaza ve kadere rıza, dürüstlük, sabır, cömertlik, tevazu, kerem gibi ahlâkî erdemler övülmüştür. Bununla birlikte cahille sohbet, zulüm, yalan, kibirlenme, cimrilik gibi olumsuz hasletler yerilmiştir. Sa'dî'nin Pendnâme'si, XX. asrın başlarında Farsça metni, İngilizce tercümesi ve akabinde Osmanlı Türkçesi ile manzum çevirisi bir arada basılmıştır. Bu çalışmada manzum ahlâk kitabı olan Pendnâme'nin söz konusu baskısının metni, eserin muhtevası, önemi ve diğer kültürlere tesiri üzerinde durulacaktır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Hakîm Senâî-yi Gaznevî’nin (ö. 525/1131 [?]) Hadîkatü’l-hakîka İsimli Eserinde İnsan, 2023
Journal of International Scientific Researches, 2017
Hitit İlahiyat Dergisi
Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 2020
Osmanli Mirasi Arastirmalari Dergisi, 2016
DergiPark (Istanbul University), 2012
Journal of Turkish Research Institute, 2001
Dokuz Eylül Ünivesitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2021
Türkiyat Mecmuası - Journal of Turkology, 2024