Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
5 pages
1 file
Bu yazıda akıl hastalığının türleri olan oligophrenia, kleptomani ve psikopatinin suç ile olan ilişkisi incelenecektir.
2007
Karbonmonoksit (CO) zehirlenmesi genellikle ciddi seyreden bir durumdur ve ölüm ya da ağır nörolojik bozukluklar ile sonuçlanabilir. Daha nadir olarak CO zehirlenmesinde bifazik bir gidiş de görülmektedir. Bu tabloda akut zehirlenme tedavisinin ardından hasta tamamen iyileşmekte ve kısa süreli düzelme döneminden sonra tekrar nörolojik ve/veya psikiyatrik belirtiler ortaya çıkmaktadır. Bu yazıda CO zehirlenmesi sonrası gecikmiş ensefalopati görülen, nörolojik belirtilerle başlayıp, 1 aylık bir iyilik döneminin ardından obsesif kompulsif bozukluk, depresyon, kleptomani ve psikotik bozuklukla süren bir olgu sunulmuştur. Daha önce psikiyatrik ya da nörolojik bir hastalığı olmayan 41 yaşındaki kadın hastanın beyin manyetik rezonans görüntülemesinde T2 ağırlıklı görüntülerde sol temporal lob bazalinde korteks ve subkortikal ak maddeyi içine alan fokal parankimal sinyal artışı, bilateral globus pallidusta sinyal artışı, her iki serebellar hemisfer kortikal ve subkortikal ak madde de yaygın simetrik sinyal artışı ve her iki serebellar hemisferde atrofi saptanmıştır. CO zehirlenmesine bağlı kleptomani bildirilen ilk olgu olan bu hastadaki psikiyatrik tabloların, özellikle de kleptomaninin organik etiyolojisi önceki yayınlardan da yararlanılarak tartışılmıştır. Bu hastadaki kleptomaniye, hem temporal lob hem de globus pallidus lezyonlarının birlikte bulunmasının neden olduğu düşünülmüştür. Diğer bir deyişle, kleptomani, temporolimbik ve fronto-subkortikal dizgelerin ikisinde birden oluşan bir işlev bozukluğuna bağlı olarak ortaya çıkmış olabilir.
Abstract Bu yayında psikopati ile ilgili araştırmalar farklı açılardan incelenmektedir. İncelenen farklı açılar; psikopatlar hakkındaki gerçekler ve kurgular, antisosyal kişilik bozukluğu ve psikopatinin DSM criterine göre sınıflandırılması, psikopatinin nedenleri, suçlu psikopatisinin ölçülmesi, psikopatlar ve psikopat olmayanlar arasındaki farklılıklar, psikopatların karakteristik özellikleri, psikopatlar üzerine psikobioloji ve biokimyasal teoriler, psikopatik davranışlar, psikopatların kendi aralarındaki farklılıklar, psikopatların yaşam tarzları, erkek ve kadın psikopatlar ve son olarak beyaz yakalı psikopatlar. Bu farklı açılara dayanarak; bu yayın, suçlu zihinlerin nasıl düşündüğünü anlmaya, psikopati ve suç arasındaki ilişkileri incelemeye çalışır.
DergiPark (Istanbul University), 2015
Psikolojik Ģiddet, kurumlarda iĢ verimi ve çalıĢan sağlığı açısından önemli bir olgu olarak karĢımıza çıkmaktadır. ÇalıĢanlarda iĢ memnuniyetinin ve motivasyonun düĢmesi, çalıĢanların sosyal izolasyon sorunu yaĢaması gibi potansiyel olumsuz sonuçlara sahip olan ve çalıĢanların hem iĢ hem de sosyal hayatlarını etkileyen bu kavram, çalıĢma kapsamında daha fazla araĢtırılan konu haline gelmiĢtir. Bu amaçla, bu araĢtırmada, psikolojik Ģiddetin genel ve örgütsel sinizme etkilerini ortaya çıkarmak amaçlanmıĢtır. AraĢtırma, Konya"da altı büyük hastanedeki sağlık çalıĢanları arasında gerçekleĢtirilmiĢtir. Yapılan regresyon analizi sonucunda psikolojik Ģiddet, genel sinizm üzerinde istatistikî açıdan anlamlı bir etkiye sahip bulunmamıĢtır. Psikolojik Ģiddet, örgütsel sinizm, örgütsel sinizm-biliĢsel boyut, örgütsel sinizm-duygusal boyut üzerinde anlamlı bir etkiye sahip bulunurken; örgütsel sinizm-davranıĢsal boyutunda istatistikî açıdan anlamlı etki tespit edilememiĢtir.
DergiPark (Istanbul University), 2017
Bu çalışmanın amacı, çalışanlara yapılan mobbingin, örgütsel sinizm, örgütsel bağlılık ve performans üzerindeki etkisini ortaya koymaktır. Bu bağlamda, Konya Sanayi Odası'na kayıtlı, gıda sektöründe faaliyet gösteren, orta ölçekli işletmelerde çalışanlar anakütle olarak belirlenmiştir. Çalışanlara 700 anket formu dağıtılmış, 417 anket formu geçerli bulunarak değerlendirmeye alınmış ve elde edilen verilerle frekans, açımlayıcı-doğrulayıcı faktör analizi ve korelasyon analizi yapılmıştır. Ayrıca araştırma modeli bağlamında oluşturulan 7 hipotezin değerlendirilmesi için YEM'de LISREL programından faydalanılmıştır. Analiz sonuçlarına göre işletmelerde çalışanlara yapılan mobbingin sinizm üzerinde pozitif, örgütsel bağlılık ve performans üzerinde ise negatif etkisi olduğu tespit edilmiştir.
Psikopatolojinin Gelişiminde Bireysel ve Ailesel Etkenler, 2021
Individual and Family Factors in the Development of Psychopathology ÖZET Bireylerde meydana gelen psikopatolojik bozukluklar üzerinde etkili rol oynayan ve toplumun en küçük yapısı olan aile; her bireyin birbirine saygı, sevgi, merhamet gösterdiği ve bakım ihtiyaçlarının giderildiği bir kurumdur. Aile sistemini oluşturan tüm bireyler birbirlerini karşılıklı olarak etkilemektedirler. Aile içi ilişkilerin, çocukların psikopatolojileri ve sosyal-duygusal gelişimleri üzerinde önemli bir role sahip olduğu görülmektedir. Alan yazında patolojik aile yapısı; iç içe geçmiş aileler, kopuk aileler, evine bağlı olmayan bir eşin olduğu aileler, ilgisiz ebeveynli aileler veya olgunlaşmamış ebeveynli aileler olarak ayrılmaktadır. Kriz durumunda bu ailelerde strese karşı baş etme becerileri veya problem çözme becerileri normal ailelere göre oldukça düşüktür. Patolojik ailelerin en önemli özelliği, iletişim becerilerinin bozuk, üyeler arası ilişkilerin kopuk ve kurallara bağlı olmasıdır. Sağlıklı ve patolojik aileler karşılaştırıldığında, aile içerisinde iletişim kurma, sorumlulukları yerine getirme, rollerin eşit dağılımı, yakınlık, vb. özellikler iki aile tipini ayırmada belirleyici olmaktadır. Kişisel özellik ve bireysel etkenler olarak adlandırdığımız cinsiyet, yaş, öğrenim, zeka, erken yaşta evlilik, psikiyatrik ve kronik hastalıklar, uyuşturucu madde ve alkol kullanımı gibi değişkenler bireyin ve ailenin psikopatolojisini etkilemektedir. Bireyin içinde doğduğu, büyüdüğü ve yaşadığı kültür ile uzlaşması, uyumu ve toplumun kontrol mekanizmalarına adaptasyonu bireyin sosyolojik kendiliğini oluştururken; özgün ve bireysel kendiliği, psikolojik kendiliğini meydana getirir. Sosyolojik ve psikolojik kendilik arasındaki iş birliği bireyi sağlıklı bir uyuma götürürken, ikisi arasındaki iş birliği ve bağlantı belirsizleştiğinde iki sistem birbirinden ayrı dinamiklerle çalışmaya devam eder. Bu makalede, psikopatolojinin gelişiminde etkili rol oynayan bireysel ve ailesel etkenler üzerinde durulmuştur. Anah tar Ke li me ler: Psikopatolojisi; bireysel etkenler; ailesel etkenler ABS TRACT The family, which is the smallest structure of the society and plays an effective role on the psychopathological disorders that occur in individuals, is an institution where every individual shows respect, love and compassion to each other and their care needs are met. All members of the family system affect each other mutually. It is seen that family relationships have an important role on children's psychopathology and social-emotional development. Pathological family structure in the literature are divided into; intertwined families detached families, families with an unrelated spouse, families with unrelated parents and families with immature parents. In case of crisis, stress coping skills or problem solving skills in these families are significantly lower than normal families. The most important feature of pathological families is that their communication skills are impaired, relationships between members are broken and are bound by rules. When healthy and pathological families are compared, communicating within the family, fulfilling responsibilities, equal distribution of roles, closeness, etc. characteristics are decisive in separating the two family types. Variables such as personal characteristics and individual factors such as gender, age, education, intelligence, early marriage, psychiatric and chronic diseases, drug and alcohol use affect the psychopathology of the individual and the family. While the individual's reconciliation and harmony with the culture in which he was born, growing up and living and adaptation to the control mechanisms of the society constitute the sociological self of the individual; the original and individual self creates the psychological self. While the cooperation between the sociological and psychological self leads the individual to a healthy harmony; when the cooperation and connection between them becomes unclear, the two systems continue to work with separate dynamics. In this article, individual and familial factors that play an important role in the development of psychopathology are emphasized.
Klinik psikiyatri ile uğraşan her hekim şizofreninin ayırıcı tanısının bir yanda her an psikotik olabilen duygudurum bozukluğu, psikoaktif madde kullanımı ya da diğer tıbbi durumlara bağlı bozuklukların, diğer yanda da aslında psikotik olmayan ama psikotik izlenimi veren kişilik bozukluklarının olduğu çok geniş bir yelpazeye yayıldığını bilir. Fakat, psikiyatri tarihi boyunca, belki de, ayırıcı tanının en zor olduğu iki klinik tablo mani ve şizofreni olagelmiştir. 1899'da, ilk kez "Manik-Depresif Hastalık" terimi kullanıldığında, bir yüzyıl bitip diğeri başladı ama ayırıcı tanı tartışmaları yine de sona ermedi. Bunun da nedeni şiddetli mani tablolarını kesitsel olarak şizofreniden ayırmanın bazen gerçekten olanaksız olmasıdır. Burada, kesitsel ve uzunlamasına izleme ile tanı koymanın önemi belirgin olarak ortaya çıkmaktadır; yine de bazen, uzunlamasına izlemeyle bile kesin tanı konulması çok güç olabilmektedir. Bu gibi durumlarda sıklıkla başvurulan yöntem, "atipik" ya da "başka türlü adlandırılamayan psikoz" şeklinde geçici bir tanı konulmasıdır. Eğer bu tercih edilmiyorsa, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki gibi, bu iki antiteden maninin seçilmesi ve ikiuçlu bozukluk tanısı konulması da dünyada yaygın görülen bir uygulamadır. Tabii, bu tarz bir uygulamada şizofreni tanısı nedeniyle damgalanmanın önemli bir payı olduğu da muhakkaktır. Peki, o halde nedir bu iki hastalık antitesini bu kadar ayrılamaz hale getiren özellik? Tabii ki "Psikoz" kavramı! Günlük pratiğimizde belki de, en çok karşılaştığımız soruların başında "maninin bir psikoz olup olmadığı" gelmektedir. Maninin gerçekten bir psikoz olup olmadığı sorunun ise iki yanıtı olmalıdır. Bunlardan birincisi "dar anlamda, maninin zaman zaman psikoz olduğu" yanıtıdır. Yani, mani yalnızca hastalığın şiddetli olduğu ve "psikotik özellik" gösterdiği zaman psikozdur. Burada psikozu, kişinin gerçeği değerlendirme yetisinin bozulması, düşünce bozukluğu göstermesi ve varsanı ya da sanrılarının olması olarak aldığımızda "dar" bir tanım yapmış oluyoruz. Oysa böyle dar bir tanım içinde bazen şizofreninin de psikotik olmadığı dönemler bulunabilir. İkincisi ise "maninin geniş anlamda her zaman psikoz olduğu" yanıtıdır. "Geniş" dediğimiz tanımda, hastalığın süregen ve yozlaştırıcı seyrini, hastalığın herkes için selim seyirli olmamasını esas alırsak, bu hastalığın görece daha iyi seyirli birçok rahatsızlığa nazaran şizofreniye daha yakın olması nedeniyle psikotik hastalıklar grubunda bulunması gerektiği kanısına varabiliriz. Bu tartışma yeni görüş ve açılımların katılmasıyla elbette daha da uzayabilir. O halde, bu noktada soru, maninin ya da ikiuçlu bozukluğun bir psikoz olup olmadığı değil, bunun uygulamada neden önemli olduğudur. Bu sorunun yanıtının tedavi bölümünde tartışılacağını düşünerek bu noktada biraz durup, buradan bu iki hastalık tablosunun ayırıcı tanısının başka bir eksende tartışılabileceği bir noktaya, yani her ikisinin aynı anda bulunabilme durumuna geçebiliriz.
2002
P ozitif bilimlerin temel ilkelerinden birisi ve pozi-tif düflüncenin ilk basama¤› kuflkulanmakt›r. Psi-kofarmakolojide kuflkulanmak ise, psikotropik bir ilac›n etkilili¤inin irdelenmesi ile bafllar. Bir psikot-rop ilac›n klinik de¤erlendirilmesi için de kontrolsüz a-ç›k klinik çal›flmalardan, plasebo ya da aktif standart bir ilaçla karfl›laflt›rmal›, kontrollü, çift ya da daha faz-la say›da kör randomize, paralel bir ya da daha fazla koldan (arm) klinik denemelere kadar çok çeflitli yön-temler gelifltirilmifltir. Kontrollü klinik araflt›rma yap-man›n amac›; akut tedavi ya da idame tedavisinde ila-c›n etkisini di¤er etkilerinden, hastal›¤›n do¤al seyrin-deki de¤iflmelerden, plasebo etkisinden ve daha önce yap›lm›fl klinik denemelerdeki önyarg›l› bak›fl aç›lar›n-dan ar›nd›rarak irdelemektir (1-13). Bir klinik deneye, öncelikle sa¤lam ve do¤ru bir varsay›m kurmakla bafllanmal›d›r. Ard›ndan, uygun hasta ya da deneklerin özenle seçilmesi, uygun yön-temlerin kurulmas›, verilerin dikkatli...
Individual and Family Factors in the Development of Psychopathology ÖZET Bireylerde meydana gelen psikopatolojik bozukluklar üzerinde etkili rol oynayan ve toplumun en küçük yapısı olan aile; her bireyin birbirine saygı, sevgi, merhamet gösterdiği ve bakım ihtiyaçlarının giderildiği bir kurumdur. Aile sistemini oluşturan tüm bireyler birbirlerini karşılıklı olarak etkilemektedirler. Aile içi ilişkilerin, çocukların psikopatolojileri ve sosyal-duygusal gelişimleri üzerinde önemli bir role sahip olduğu görülmektedir. Alan yazında patolojik aile yapısı; iç içe geçmiş aileler, kopuk aileler, evine bağlı olmayan bir eşin olduğu aileler, ilgisiz ebeveynli aileler veya olgunlaşmamış ebeveynli aileler olarak ayrılmaktadır. Kriz durumunda bu ailelerde strese karşı baş etme becerileri veya problem çözme becerileri normal ailelere göre oldukça düşüktür. Patolojik ailelerin en önemli özelliği, iletişim becerilerinin bozuk, üyeler arası ilişkilerin kopuk ve kurallara bağlı olmasıdır. Sağlıklı ve patolojik aileler karşılaştırıldığında, aile içerisinde iletişim kurma, sorumlulukları yerine getirme, rollerin eşit dağılımı, yakınlık, vb. özellikler iki aile tipini ayırmada belirleyici olmaktadır. Kişisel özellik ve bireysel etkenler olarak adlandırdığımız cinsiyet, yaş, öğrenim, zeka, erken yaşta evlilik, psikiyatrik ve kronik hastalıklar, uyuşturucu madde ve alkol kullanımı gibi değişkenler bireyin ve ailenin psikopatolojisini etkilemektedir. Bireyin içinde doğduğu, büyüdüğü ve yaşadığı kültür ile uzlaşması, uyumu ve toplumun kontrol mekanizmalarına adaptasyonu bireyin sosyolojik kendiliğini oluştururken; özgün ve bireysel kendiliği, psikolojik kendiliğini meydana getirir. Sosyolojik ve psikolojik kendilik arasındaki iş birliği bireyi sağlıklı bir uyuma götürürken, ikisi arasındaki iş birliği ve bağlantı belirsizleştiğinde iki sistem birbirinden ayrı dinamiklerle çalışmaya devam eder. Bu makalede, psikopatolojinin gelişiminde etkili rol oynayan bireysel ve ailesel etkenler üzerinde durulmuştur. Anah tar Ke li me ler: Psikopatolojisi; bireysel etkenler; ailesel etkenler ABS TRACT The family, which is the smallest structure of the society and plays an effective role on the psychopathological disorders that occur in individuals, is an institution where every individual shows respect, love and compassion to each other and their care needs are met. All members of the family system affect each other mutually. It is seen that family relationships have an important role on children's psychopathology and social-emotional development. Pathological family structure in the literature are divided into; intertwined families detached families, families with an unrelated spouse, families with unrelated parents and families with immature parents. In case of crisis, stress coping skills or problem solving skills in these families are significantly lower than normal families. The most important feature of pathological families is that their communication skills are impaired, relationships between members are broken and are bound by rules. When healthy and pathological families are compared, communicating within the family, fulfilling responsibilities, equal distribution of roles, closeness, etc. characteristics are decisive in separating the two family types. Variables such as personal characteristics and individual factors such as gender, age, education, intelligence, early marriage, psychiatric and chronic diseases, drug and alcohol use affect the psychopathology of the individual and the family. While the individual's reconciliation and harmony with the culture in which he was born, growing up and living and adaptation to the control mechanisms of the society constitute the sociological self of the individual; the original and individual self creates the psychological self. While the cooperation between the sociological and psychological self leads the individual to a healthy harmony; when the cooperation and connection between them becomes unclear, the two systems continue to work with separate dynamics. In this article, individual and familial factors that play an important role in the development of psychopathology are emphasized.
Özet Bu yazıda, şiddet ve şiddetin altında yatan sebepler, katı-duygusallıktan yoksun kişilik özelliğine (callous-unemotio-nal traits) vurgu yapılarak ele alınmaktadır. Empati, acıma ve suçluluk duygularından yoksun olma gibi davranışları anlatan katı-duygusallıktan yoksun kişilik özelliği, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin son yayınladığı tanı ölçütleri kitabında (DSM-V), davranım bozuklukları (conduct disorders) başlığı altında yeni bir değerlendirme unsuru ola-rak yer almaktadır. Davranım bozukluğu sergileyen diğer çocuklardan mizaç özellikleri, nöropsikolojik işlevler ve duygusal ve ahlaki gelişim bakımından ayrışan katı-duygusallıktan yoksun kişiliğe sahip çocuklar, yüksek seviyede şiddet davranışı sergilemekte, ergenlik ve yetişkinlik yıllarında antisosyal özellikler gösterebilecek risk grubunu oluşturmaktadır. Bu yazı, katı-duygusallıktan yoksun kişilik özelliği ile bağlantılı olarak şiddetin gelişimine etki eden mizaç, ebeveyn davranışları ve sosyokültürel ortam gibi biyolojik ve çevresel etmenleri inceleyen araştırma-ların bir derlemesini sunmakta ve araştırma bulgularını gelişimsel psikopatoloji bağlamında değerlendirmektedir. Anahtar kelimeler: Şiddet, katı-duygusallıktan yoksun kişilik, empati, ahlaki gelişim, ebeveyn davranışları Abstract In this article, violence and factors that underlie violence are examined with regards to callous-unemotional traits. Callous-unemotional traits are characterized by lack of empathy, guilt and remorse, and were added as specifier for diagnosis of conduct disorders in the latest version of American Psychiatric Association's diagnostic manual, DSM-V. Children with callous-unemotional traits are differentiated from other children with conduct disorders in terms of their temperamental characteristics, neuropsychological functions, and emotional and moral development. They show higher levels of aggression compared to children with conduct disorders, which puts them at risk for development of antisocial characteristics in adolescence and adulthood. This article presents a review of research that examines the role of biological and environmental factors such as temperament, parenting and sociocultural conditions in development of violent behaviors in relation to callous-unemotional traits and evaluates research findings from the perspective of developmental psychopathology.
2020
Öz Evrensel bir olgu olan suç, geleneksel toplumlardan daha çok modern toplumlarda görülmektedir. Günümüz dünyasında değişimin hız kazanmış olması beraberinde çeşitli sorunları da getirmektedir. Bu sorunların en önemlilerinden birisi suç oranlarında yaşanan artışlardır. Toplumda suç oranları arttıkça suç korkusu da paralel olarak artış göstermektedir. Suç korkusu, suçun sosyal ve psikolojik maliyeti olarak nitelendirilmektedir. Suç ve suç korkusu, insan için en temel ihtiyaçlardan birisi olan güven duygusunun tatminin edilememesinde önemli rol oynamaktadır. Suç korkusunun en az suç olgusunun kendisi kadar önemli bir sorun olduğunu söyleyebilmek mümkündür. Bu bağlamda öncelikle suç korkusunun temelindeki nedenlerin ortaya konulması gerekmektedir. Bu çalışmada, teorik çerçevede suç korkusu ve buna neden olan faktörler ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Ayrıca suç korkusuna neden olduğu düşünülen, yaş, cinsiyet, statü ve gelir gibi bireysel faktörlerin yanı sıra güvensizlik duygusu, mekân, medya ve kent yaşamı olmak üzere toplumsal faktörler üzerinde de durulmuştur. Toplumlar kendi bütünlüklerini sağlayabilmek için suç oranlarını en aza indirmek isterler. Ancak her zaman suç oranlarını en aza indirmek mümkün olmayabilmektedir. Suç oranları arttığında toplumdaki güven hissi azalmakta, güvensizlik hakim olmaya başlamaktadır. Bu da toplum içinde iletişim ve güven problemi yaşanmasına sebep olmaktadır. Günümüzde güven temelli geliştirilen sağlıklı iletişim ağının toplumsal bütünleşmede ne derece önemli olduğu fark edilmiş bulunmaktadır. Bu sebeple çalışmada suç korkusu ile ilgili literatüre dayanarak konunun önemine dikkat çekmek ve konu ile ilgili çalışmalar yapacak olanlara ışık tutulmak istenmiştir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Journal Of History School, 2013
DergiPark (Istanbul University), 2016
Kriminolojik Açıdan: Akıl Hastalığı ve Suç, 2018
The Journal of Social Sciences, 2020
Sosyal Bilimler Dergisi, 2020
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Journal of Turkish Studies, 2018
Ayna Klinik Psikoloji Dergisi, 2019
Dumlupınar Üniversitesi sosyal bilimler dergisi, 2015
Bulent Ecevit University, 2016
Pandeminin Psikopolitiği, 2021
Recep tayyip erdoğan üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, 2017
Fenerbahçe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2023
İstanbul Ticaret Üniversitesi dergisi, 2022