Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
44 pages
1 file
Öz: Ahlâk ile fıkıh/hukuk, insanı insan hüviyetine kavuşturan ve birbirini tamam-layan iki değer alanıdır. Ahlâkla fıkıh arasındaki bu lâzimiyyet ilişkisinin, aynı şe-kilde fıkhı üreten aktif özneyi de kuşattığı veya kuşatması gerektiği, açık bir husus-tur. Bu denemede iki başlık altında bu ilişkinin diyânî ve metodolojik veçhelerine kısa değiniler yapılacaktır. Diyânî boyuttan kastımız, fakihin fıkıh faaliyetini sür-dürürken Yüce Allah ile olan misakına bağlılığı, kulluğu, âhiret kaygısı ve diğer insanlarla ilişkisiyle ilgili olan boyuttur. Metodolojik boyuttan maksadımız ise, fa-kihin fıkıh faaliyetini ilmî bir çerçevede sürdürürken göz önüne alması gereken ahlâkî ilkeler boyutudur. Anahtar Kelimeler: Fıkıh, fakih, ahlâk, hukuk, fıkıh etiği. Abstract: The imperative relationship between law and morality has always been emphasized by those who value the essence of law than its technique. Law is at the very least morality and in effect an ethical situation in which public authority is linked with material sanctions. A similar case can be produced vis-à-vis fiqh. Moreover, compared with other legal systems, fiqh has very much internalised morality by establishing a system based on morality since it leans on divine authority , includes otherworldly sanctions as well as worldly ones and encompasses all aspects of life both physical and metaphysical. Thus it can be said that morality and fiqh are two value fields enabling humanity to restore its true identity and completing each other. Needless to say, the necessary relationship between fiqh and morality similarly encompasses or ought to encompass the subject that pro-*
Abdullah AYDINLI (Sakarya Ü.) / Sabri ORMAN (İstanbul Ticaret Ü.) / H. Mehmet GÜNAY (Sakarya Ü.) / Hayati YILMAZ (Sakarya Ü.) / İbrahim KALIN (Georgetown U., USA) / İrfan İNCE (Sakarya Ü.) / Atilla ARKAN (Sakarya Ü.) / Fuat AYDIN (Sakarya Ü.) / Murteza BEDİR (Sakarya Ü.) / Erdinç AHATLI (Sakarya Ü.) / İsmail ALBAYRAK (ACU National, Avustralya) / Mehmet ÖZŞENEL (Sakarya Ü.) / Muhammet ABAY (Marmara Ü.) / İbrahim EBU RABÎ (Hartford Seminary, USA) / Yavuz KAMADAN (Sakarya Ü.)/ Muammer İSKENDEROĞLU (Sakarya Ü.) Danışma Kurulu / Advisory Board Ahmet DAVUTOĞLU (Beykent Ü.) M. Sait ÖZERVARLI (İSAM) Ahmet GÜÇ (Uludağ Ü.) Mehmet BAYRAKDAR (Ankara Ü.) Ali ERBAŞ (Sakarya Ü.) Mehmet PAÇACI (Ankara Ü.) Alparslan AÇIKGENÇ (Fatih Ü.) Mesut OKUMUŞ (Hitit Ü.) Bilal GÖKKIR (S.Demirel Ü.) Muhsin AKBAŞ (O.Mart Ü.) Cağfer KARADAŞ (Uludağ Ü.) Musa YILDIZ (Gazi Ü.) E. Sait KAYA (İSAM) Mustafa KARA (Uludağ Ü.) Ejder OKUMUŞ (Dokuz Eylül Ü.) Mustafa ÖZTÜRK (Çukurova Ü.) Ferhat KOCA (Hitit Ü.) Ö. Mahir ALPER (İstanbul Ü.) Hasan HACAK (Marmara Ü.) Raşit KÜÇÜK (Marmara Ü.) İ. Kafi DÖNMEZ (Marmara Ü.) Recep KAYMAKCAN (Sakarya Ü.) İbrahim HATİBOĞLU (Uludağ Ü.) Suat YILDIRIM (Marmara Ü.) M. Ali BÜYÜKKARA (Marmara Ü.) Şükrü ÖZEN (İSAM) M. Erol KILIÇ (Marmara Ü.) Yunus APAYDIN (Erciyes Ü.)
Sonçağ Akademi, 2021
İnsanın dünya hayatındaki davranışlarının bir kısmı iktisadî davranışlardır. İktisat (economy); temelde insanın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik her türlü faaliyeti içeren ve özellikle üretim-tüketim-ticaret faaliyetlerine yönelik bir terim olup bütünüyle insan etkinliğine dayanır. Dolayısıyla insan davranışlarını (iyi veya kötü olmakla) niteleyen ahlakın insan etkinliğine dayanan iktisattan bağımsız olması düşünülemez. Ahlakî açıdan bakıldığında bir iktisadî davranış biçimi ya iyidir ya da kötüdür. Bu çerçevede iktisat biliminin rasyonel, nesnel ve evrensel olma iddiası, iktisadî davranışta bulunan insanın bu davranışının iyi ya da kötü olması gerçeğini değiştirmez. Günümüzde istatistiksel yöntemlerden ve matematiksel modellerden yaygın olarak yararlanan İktisat bilimi, disiplin olarak her ne kadar genellikle teknik bir bilim dalı şeklinde bir görünüm arz etse de insanın iktisadî davranışlarını incelemesi sebebiyle esasında sosyal bilimlerle yakından irtibatlıdır. Nitekim iktisadın felsefe, etik, sosyal teori gibi disiplinlerden uzaklaşması, geçmişten günümüze çeşitli iktisatçılar tarafından eleştirilmiş, ancak bu eleştiriler iktisat disiplininin genel yapısında pek yankı uyandırmamıştır. Bununla birlikte iktisadın genel kabul gören mevcut yapısı eleştirilmeye ve özellikle iktisat-etik ilişkisi bağlamında yeni teoriler üretilmeye devam etmiştir.
Klasik Türk edebiyatını besleyen kaynaklardan biri şahıslardır. Müellifler, bilhassa kişi tasvirlerinde, kişiyi methetmek, eleştirmek ya da kişinin ferdî özelliklerini daha iyi ve daha etkileyici ifade edebilmek gibi çeşitli amaçlarla şahıslara yer vermişlerdir. Mitolojik, efsanevî, kültürel ve dinî şahısların öne çıkan hasletleri, genellikle eser kahramanlarınınkiyle kıyaslanmış; hatta çoğu zaman, memduhun daha üstün olduğuna vurgu yapılmıştır. Telmih ve teşbih unsuru olarak zikredilen bu şahıslar, zamanla edebiyatın içerisinde motifleşmiş; her bir şahıs, sahip oldukları vasfın timsali olmuştur. Türk edebiyatında manzum ve mensur çok sayıda eser kaleme alan Atâyî, Hadâ'iku'l-Hakâ'ik fî Tekmileti'ş-Şakâ'ik isimli biyografik eserindeki kişi tasvirlerinde, sahip oldukları özellikler ile dünyaya nam salan Türk, Arap ve Fars başta olmak üzere farklı uyruktaki kişileri çeşitli bağlamlarda zikretmiştir. Atâyî'nin, tarihî, mitolojik, dinî, efsanevî ve edebî kimlikleriyle öne çıkan şahısları hangi bağlamda kullandığını ortaya koymayı hedeflediğimiz bu çalışmada öncelikle, Atâyî'nin telmih ve teşbih unsuru olarak kullandığı 99 isim tespit edilmiştir. Bu isimler, "Peygamberler", "Dinî-Tasavvufî Şahsiyetler", "Tarihî Şahsiyetler", "Mitolojik ve Efsanevî Şahsiyetler", "Masal ve Hikâye Kahramanları", "Diğer Şahıslar" ve "Hakkında Bilgi Bulunamayanlar" olmak üzere 7 ana başlık hâlinde tasnif edilerek incelenmiştir. Çalışmada ayrıca, telmih ve teşbih unsuru olarak yer verilen şahısların öne çıkan hususiyetlerinin, Hadâ'iku'l-Hakâ'ik fî Tekmileti'ş-Şakâ'ik'a kattığı mana zenginliği de belirlenmeye çalışılmıştır.
DergiPark (Istanbul University), 2014
Sözlük anlamı itibariyle "hukukun kökleri" demek olan ve bize kadar usül-i fıkıh adıyla ulaşmış bulunan İsHim huk!Jk iiminin tarihine ilişkin bazı problemler bulunmaktadır. Bu problemler söz konusu ilmin temelleri, adı, ana unsurları ve amacıyla bağlantılıdır.. Temelleriyle ilgili olarak çeşitli fakibierin isimleri geçmektedit. Eldeki kaynaklar itibariyle bu ilmin kuruluşu için bir tarih belirlemek mümkün olamamaktadır. B u ilm e verilen ad, her ne kadar şu• ana dek tam olarak bel ir~ lenme.rniş olsa da, konuyla alakah ilk çalışmadan muhtemelen iki asır kadar sonraki bir döneme aittir. Konu ile ilgili çalışmalar metot ve muhteva açısından dikkate değer ölçüde farklılıklar gösterir. Ortaçağdaki yazarları bu ilmin ana unsurları konusunda farklı kanaatıere sahiptirler ve çağdaş ilim adamları da bu ilmin maksadı hususunda müttefik değillerdir. Müteakip sayfalarda bu problemlere, şimdilik hiç olmazsa kısmen muvakkat, daha dakik araştırmalara açık kapı bırakan bazı cevaplar geliştirilmeye çalışı lacaktır. KURUCU VE KURULUŞ TARİHİ ' \ islam'ın hukuk ilmi olarak usul-i fıklıın doğuşu öyle görünüyor ki Abdurrahman b. Mehdi'nin h. ı 98 (8 ı 3-814) tarihinde ölümünden önceki bir zamanda ger-* ** *** "The Juridical Theology of Shiifi'l: Origins and Significance of Usul al-Fıqh", Stvdia /slamica, LIX (1984), s. 5-47. Metinde yer alan Arapça ibareler, vefat tarihleri ve ilave bilgi ya da tanım ihtiva eden parantezler müellife aittir. Müterciınin notları köşeli parantez ya da (çev.) notuyla belirtilmiştir. Kaynak bilgilerinde Arapça ibareler dışındaki bilgiler aynen aktarılınıştır. (çev.). Arapça ve İslam Araştırmaları• Profesörii. 1990 itibariyle, Pennsylvania Üniversitesi Ortaçağ Araştırmaları Merkezi Direktörü. (çev.
Fortune telling has an important place in old Turkish culture. Because fortune telling is one of the main elements of Shamanism. The Turks performed various fortune-telling practices with a number of techniques to learn the future. Some of these fortune-telling practices such as sheep's shoulder blade, knucklebone and draw survived after Islamization. There are examples in historical sources that these fortune-tellings were applied in different periods. Turks also adopted some fortune-telling methods that was practiced in the Islamic tradition. Book fortune telling (tefa'ul) is one of them. In this method, the Qur'an, some religious and tasavvufi books were randomly opened and interpreted, and a conclusion was reached. Turks used Yesevî's Makâmât, Şirazi's Divan, Mevlana's Mesnevî, and Aşık Paşa's Turkish Garibname, as they thought they are inspiring. Turkish elits often resorted to book fortune telling. For instance, Sultan Tugrul, Emir Timur, Akkoyunlu Uzun Hasan, Kadı Burhaneddin, historian Tihranî applied book fortune telling on various occasions.
Bilimname, 2021
Fıkıh Usulünde İşaretin Delâleti |339| bilimname 45, 2021/2 BY-NC-ND 4.0 ibarenin, işaretin, delâletin (nass) ve iktizanın delâleti üzerinde ittifak edilmiştir. Fıkıh usulü eserlerinde ibarenin (the word), nassın (explit text) ve iktizanın (need) delâleti konusunda verilen bilgiler oldukça açık ve yeterlidir. İşaretin (the guidance of the sign) delâletiyle ilgili bilgiler ise bu derece açık ve yeterli değildir. Biz bu makalede gerek fukaha metodu gerekse mütekellimîn metoduna göre yazılmış temel fıkıh usûlü eserleri ile son dönemde yapılmış bazı ilmî çalışmaları esas almak suretiyle "işaretin delâleti" konusundaki problemleri ortaya koyup çözümlemeye çalışacağız. Bir nitel araştırma olan bu çalışmamızda doküman analizi yöntemi takip edilmiştir. A. "İşâretin Delâleti" Kavramının Ortaya Çıkışı Fıkıh usulünde "işaretin delâleti" kavramından ilk olarak söz eden usulcü Debûsî (430/1039) olmakla birlikte, kendisinden önce Cessâs'ın (ö. 370/981) isimlendirme yapmadan mahiyeti itibariyle bu konudan söz ettiği görülmektedir. Ona göre hakkında nas (tevkif) ve icma bulunmayan konularda hükme ulaşmanın iki yolundan biri de, tek bir manaya ihtimali olan nassın anlamından bir delâletin çıkarılmasıdır. Yani nassın tek bir manası (hükmü) vardır, ancak bu mana (hüküm) başka bir manaya da delâlet etmektedir. Debûsî'den itibaren bu manaya "işaretin delâleti" denilmiştir. Cessâs'ın bu konuda verdiği örnekler, sonraki fukaha usulcüleri tarafından işaretin delâleti için kullanılmıştır. 2 Ebü'l-Hüseyn el-Basrî (ö.436/1044) de Cessâs'ın verdiği iki örneği isimlendirme yapmadan "Karinelerin zâhirini tamamladığı hitapla istidlâl şekli" başlığı altında vermiştir. 3 Yani lafzın zâhirini tamamlayan bazı karineler bulunmakta ve bu karineler yoluyla lafız üzerinden başka anlamlara ulaşmak mümkün olmaktadır. Mütekellimîn usulcülerinden eserlerinde "işaretin delâleti" kavramına ilk defa yer veren Gazzâlî'dir (ö. 505/1111). Kendisinden önce gelen Bâkıllânî (ö. 403/1013), İbn Fûrek (406/1015), Ferrâ (ö. 458/1066), Şîrâzî (ö. 476/1083), Cüveynî (ö.478/1085) Semʻânî (ö. 489/1096) ve Bâcî (ö. 474/1081) gibi mütekellim usulcülerinin bu delâlet şeklinden söz etmemeleri, onun Debusî'den etkilendiği düşüncesini öne çıkarmaktadır. 4 Gazzâlî'den sonra, Âmidî (ö. 631/1233) ve İbnü'l-Hâcib'in (ö. 646/1248) de etkisiyle işaretin delâleti konusu mütekellimîn usûlünde yerini almıştır.
DEÜ Hukuk Fakültesi Dergisi, 2024
Hukuk felsefecilerinin, hukuk ve ahlâk arasındaki ilişki hakkında süregiden ve bitmek bilmeyen tartışmaları, bilimsel verileri pek dikkate almadan sürdürülmektedir. Hukuk sosyolojisi, ahlâk ve hukukun toplumsal kaynaklarına vurgu yapsa da son otuz kırk yıl içerisinde gerek nörobilim alanındaki çalışmalar gerekse hayvan davranışlarının daha yakından gözlenmesi ile elde edilen bilgiler henüz gerekli ilgiyi görmemiştir. Ahlâkî “tabiatımız” metafizik bir ilke veya evrensel bir aşkın yasadan değil, bir arada yaşama zorunluluğunun ortaya çıkardığı ilişkilerden doğar. Hem hukuk hem de ahlâk insan tekine dışsaldır. Her ikisi de güç ilişkilerinin bir sonucudur. İnsanın bireysel olarak etik varlığını inşa edebilmesi, bu kavramların gerçek mahiyetinin araştırılması ile mümkündür.
According to a division which was made by Dabusi, an important scholar of fiqh and usul al-fiqh who died in the first half of the fifth century according to hijrah, all of the acts can be divided into sensorial (hissī) and canonical (shar'ī). The criterium of the division is whether an act is considered to be performed when it is acted or not. According to this idea, for all of the acts there is a sensorial aspect, and some of them as well as have a canonical aspect, that is to say, adequacy of the acts with the conditions which has been put by the sharia, in order to be considered to be performed, in addition to sensorial one. Scholars of usul al-fiqh after Dabusi, especially Sadrushsheria among them, made improvements on the topic and Kāsānī, an Hanafite faqih, used it as a means to analize a problem of furu al-fiqh. The division has meaningful ties with the problem of the goodness or badness of acts, which is called husn and qubh in usul al-fiqh and kalam literature, and the division rather is a consequence of this problem. This division must be seen as a contribution from the thought of fiqh, and in this tradition as a contribution from the Hanafites. Also this division has convenient elements for comparison with the division of acts which modern continental European law has developed.
2005
İslâmî ilimler tarihinde teşekkül dönemi denildiğinde, hicrî II. asrın ikinci çeyreğinden sonraki bir sürecin kastedildiği malûmdur. Bu devre, Hadis tarihindeki özel kullanımıyla tasnîf dönemine denk düşmektedir. Söz konusu dönemde, İslâmî ilimler için topyekûn bir tedvîn, teşekkül ve tasnîf faaliyeti başlamış ve yaklaşık hicrî IV. asrın ilk çeyreğine kadarki bir zaman dilimini içine alacak şekilde devam etmiştir. Bilindiği üzere, özellikle teşekkül döneminden önce ilim denildiğinde, Kur’ân-ı Kerîm ve hadis metinlerinden elde edilen bilgi kastedilmiştir. Kur’ânî bilgilerin elde edildiği malzemenin de rivâyetlerden oluştuğu düşünüldüğünde, bu devrede ilim kavramının genel olarak Hadis ve ona bağlı ilimler için kullanıldığı söylenebilir. Emevîler devrinin sonlarına doğru, hadislerin tedvîni ile birlikte Müslüman dünyada bir ilimleşme hareketi de başlamıştır. Böylece, tâbiûn neslinin önderliğinde “İslâm dünyasını yönlendiren ilk ilmî hareket, hiç kuşku yok ki, hadislerin toplanması hâd...
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
2020
İLMİYENİN MEMBAI: İLİM ve İRFAN MERKEZİ FATİH, 2023
Academic Journal of Philosophy / Felsefi Düşün, 2023
FIKHIN DERİNLEMESİNE BİR KAVRAYIŞ OLUŞU, 2024
TARİH OKULU DERGİSİ, 2014
PEYGAMBERİMİZ VE VEFA TOPLUMU (DİB ULUSLARARASI MEVLİD-İ NEBİ SEMPOZYUMU), 2021
SUDAN ARAPÇASINDA YER ALAN TÜRKÇE KELİMELER VE GEÇİŞ YOLLARI, 2023
Universal Journal of Theology, 2024