Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2012, Uluslararası Klâsik Türk Edebiyatı Sempozyumu (Prof. Dr. Mehmet Çavuşoğlu Anısına) Ordu
Klâsik Türk edebiyatı temsilcilerinin biyografileri ve eserleri hakkında bilgi veren tezkirelerin bir işlevi de yazıldıkları devrin edebî özellikleri ve edebiyat teorisi kavramları hakkında önemli ipuçları barındırmasıdır. İlk olarak Prof. Dr. Atabey Kılıç’ın değindiği bu husus, Tezkire Terimleri Sözlüğü Projesi hedefiyle Rızâ Tezkiresi’nden hareketle taslak hâline getirilmiş; çalışmada devrin edebî anlayışı, şiir tarzları ve şâir nitelikleri konusundaki kavram ve terimler incelenerek tasnîf edilmiştir. Çalışmamızda, on altıncı yüzyıl tezkirelerinden Ahdî’nin Gülşen-i Şu’arâ’sı bu doğrultuda ele alınacak; tezkirede yer alan kavram ve terimler tasnîf edilerek Tezkire Terimleri Sözlüğü Projesi’ne katkıda bulunulmaya çalışılacaktır.
TÜRK EDEBİYATINDA SECİ' VE GÜLŞEN-İ ŞUA'RÂ ÖRNEĞİ , 2018
İfade, kişinin kendisini karşısındakine anlatmasıdır. İnsan; duygu, düşünce istek ve hayallerini farklı şekillerde anlatabilir. Yazı ve söz, insanın kullandığı iletişim araçlarındandır. Yazılı iletişim ise iki şekilde gerçekleştirilebilir: Şiir ve nesir. İnsanoğlu duygularını, daha çok şiirle ifade ederken düşüncelerini ise nesir (düzyazı) ile anlatmaktadır. Şiir; ifadeyi daha etkili ve estetik bir şekilde aktarabilmek için kafiye, redif gibi ahenk unsurlarından faydalanmaktadır. Nesir (düzyazı) ise ifadenin etkisini arttırmak ve ifadeye güzellik katmak için, bir nevi nesirdeki kafiye diyebileceğimiz, seci gibi ahenk unsurlarını kullanmaktadır. Bu çalışmamızda; düzyazının kafiyesinin (seci) ; Türk edebiyatındaki gelişimini, Türk edebiyatının farklı dönemlerine ait metinler üzerinden örneklendirmeler yaparak açıklamayı hedefledik. Bu maksatla; Orhun Abideleri, Divanu Lügati't-Türk, Dede Korkut Kitabı ve Gülşen-i Şu'arâ'yı inceledik. Makalemizde; Türk edebiyatında nesrin en önemli ahenk unsurlarından olan secinin tanımı, seci üzerine yapılan belli başlı tasnifler ve seci türleri, secinin kaynağı, secinin nesre kattığı estetik hususiyetler, Ahdî'nin Gülşen-i Şu'arâ adlı tezkiresinin giriş kısmındaki seci kullanımı ile ilgili örnekler ele alınacaktır.
International Journal of Russian Studies Uluslararası Rusya Araştırmaları Dergisi ISSN: 1307 – 3419, Kayseri – TÜRKİYE Volume 7/2 July 2014 p. 36-46 www.radtr.net, 2014
Anadolu Selçukluları İzzettin Keykavus I, Alaeddin Keykubat I ve Gıyasettin Kevhüsrev II devirlerinde yaşayan Şeyh Turesan Veli, o dönemde Kayseri İncesu’da kurduğu eğitim-öğretim kurumu zâviye ile eğitime büyük katkı sağlamıştır. Dönemin devlet yönetimince de desteklenen şeyhi olan Turesan Velî’ye I.Alaeddin Keykubad’ın eşi Mahperi Hunat Hatun, Tekke Dağı Durağım mevkinde bugün de ayakta bulunan tekke veya zaviyeyi yaptırmış ve etrafındaki geniş araziyi de vakıf yaparak kendisine ve kendisinden sonra devam edecek tarikatına bağışlamıştır. Bu makâlede Şeyh Turesan Veli’nin hayatı, zâviyesi ve işlevi anlatılmaktadır.
Başkent Üniversitesi , 2022
Klasik Türk Edebiyatı'nın temel kaynaklarından olan tezkireler, şairlerin hayatları hakkında önemli bilgiler ihtiva etmekle beraber onların eserlerinden örnekleri de bünyesinde barındırmaktadır. Şairlerin hayatı, sanat anlayışları, eserleri gibi bilgileri bünyesinde barındıran tezkireler, bir nevi kendi dönemlerine ayna tutan tarihi birer vesika olma görevini de üstlenmiştir. Yazıldıkları dönemdeki siyasi, kültürel, sosyal ve ekonomik hayat hakkındaki yine pek çok bilgiyi tezkirelerden edinmekteyiz. Kaynaklarda hakkında ayrıntılı bilgiler bulunmayan Nûrî Osman Hanyavî, 18. yüzyılda Girit Adası'nda yaşamış bir şairdir. Hanyavî'nin Divan'ı dışında kaleme aldığı beş eseri vardır. Bunlardan birisi de Tezkîre-i Şu'arâ-yı Cezîre-i Girid'dir. Nûrî Osman Hanyavî, tezkiresinde geneli kendisi gibi Giritli olan 19 şairin biyografisine ve bu isimlerin eserlerinden örneklere yer vermiştir. Eserin biri Çorum Hasan Paşa İl Halk Kütüphanesi'nde diğeri ise "Düstûr" başlığıyla Almanya Millî Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar Ms.or.quart'da bulunan iki nüshası günümüze ulaşmıştır. Bu çalışmada tezkirede bahsi geçen 19 şairden asıl meslek ve/veya görevlerine dair bilgiler verilen 14 şairin meslek ve/veya görevleri tespit edilmiştir. Konunun seçilmesindeki ana neden, Nûrî Osman Hanyavî'nin tezkiresi üzerine daha önce yapılmış herhangi bir inceleme çalışmasının bulunmamasıdır. Amaç, eserin incelenmesinin yanı sıra eserin söz varlığının ve anlam dünyasının ortaya çıkarılması ve eserin tanıtılmasıdır. Eser üzerine yapılan incelemede ile tezkirede bahsi geçen şairlerin asıl meslek ve/veya görevlerine dair verilen bilgiler değerlendirilmiştir. Bu çalışmanın Türk dilinin tarihsel gelişimine dair yapılacak araştırmalar için 18. yüzyıl eserleri arasında bir kaynak olarak katkı sağlaması ve yapılan incelemenin özellikle üslûp ve mukâyese çalışmaları için bir zemin teşkil etmesi temennisindeyiz.
Bu metin, Kırıkkale Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi Bölümünün Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Ana Bilim Dalında akademisyenlik mesleğini icra etmekte olan değerli hocam Doç. Dr. Uğur Ersoy tarafından kaleme alınan “Ceza Hukukunun Gri Alanı: Tehlike Suçları” başlıklı makalesini okuyup özümsedikten sonra önemli bulduğum noktaları işaretleyip topladıktan sonra oluşturduğum bir metinden ibarettir. Makalenin aslının okunup özümsenmesi önemle rica olunur.
TELEVİZYONDA YAYINLANAN GEZİ BELGESELLERİNİN TURİSTLERİN TATİL TERCİHLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: MUĞLA İLİNDE YERLİ TURİSTLER ÜZERİNDE BİR ARAŞTIRMA, 2016
Bu araştırmada televizyonda yayınlanan gezi belgesellerinin turistlerin tatil tercihleri ve destinasyon seçimi üzerindeki etkileri incelenmiştir. Veriler Muğla ilinin Datça ve Ören yörelerinde tatil yapan 385 adet yerli turistten anket yöntemiyle toplanmıştır. Katılımcılar açısından görsel medya dendiğinde ilk akla gelen unsurun televizyon olduğu ve yaklaşık her iki katılımcıdan birinin günde 2 – 3 saat televizyon izlediği tespit edilmiştir. Bulgulara göre, katılımcıların izlemeyi en çok tercih ettikleri belgesel türünün gezi belgeselleri olduğu ve izlenen belgesellerde genelde sunucu performansına ve belgeselde kullanılan müziğe dikkat ettikleri saptanmıştır. Bununla birlikte, katılımcıların yarısından çoğu izledikleri belgesellerin seyahate çıkma kararı vermede kısmen etkisi olduğunu düşünmektedir. Buna rağmen katılımcıların çoğunluğunun belgesellerden etkilenerek seyahate çıkmadıkları belirlenmiştir.
KELAM TARİHİ DERSİ ARAŞTIRMA ÖDEVİ: MU'TEZİLE'DE ASLAH TEORİSİ VE EHL-İ SÜNNET'İN ELEŞTİRİSİ
There is a correlation between religion and society. As religion affects society, the society influences religious. One manifestation of the mutual relationship between religion and society figure, are emerging as a result of the religious group reference search of believers. These groups are born and developed in the region and give direction to the religious life in the community, providing the possibility of religious socialization, education (religious) to contribute, so their followers provide psychological support and some functions are undertaken. In this study, the members of the Group Sultan Şeyhmus Ezzul data which we obtained from surveys and interviews we did with them we apply the Kurdish community in the light of changing orders will be focused on the function and effectiveness.
Paleolitik Çağdan günümüze kadar kesintisiz bir yerleşime tanık olan Niğde, binlerce yıllık bir kültür birikimine sahip; önemli bir İç Anadolu kentidir. Bu kültür ve medeniyetlerin oluşturduğu günümüze ulaşan çok zengin ve ünik eserler Niğde Müzesi'nin ev sahipliğinde korunarak; araştırmacılar ile ziyaretçilerin ilgisine sunulmaktadır. Niğde'de Müzecilik faaliyetleri 1936 yılında Karamanoğulları dönemine ait bir eğitim binası olan Ak Medrese'de başlamıştır. Ak Medrese, müze binası olarak 1977 yılına kadar hizmet vermiş 1982 yılında ise, müze Niğde'nin merkezinde inşa ettirilen ve Aşağı Kayabaşı Mahallesi'nde yer alan yeni binasına taşınmıştır. Orta Anadolu Arkeolojisinin kronolojik bir düzenle sunulduğu Niğde Müzesi'nde 6 teşhir salonu bulunmaktadır. Müzenin III. salonunda ve ön bahçe açık teşhirinde Geç Hitit Dönemine ait eserler sergilenmektedir. Geç Hitit Dönemi yaklaşık MÖ 12. yüzyıldan başlayıp MÖ 8. yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir. Tabal Ülkesi içerisinde yer alan Tuvanuva/Tyana (Niğde/Bor-Kemerhisar) ve Nahita (Niğde) bu dönemin önemli krallıklarıdır. Bu krallıklar dönemine ait tasvirli sanat eserleri içerisinde en önemli grubu ise steller oluşturmaktadır. Tasvirli ve yazıtlı steller Tabal bölgesiyle ilgili bilgilere ulaşmamızı sağlamaktadır. Çalışmamıza konu olan Fırtına Tanrısı Tarhunzas'a ait üç stelde Geç Hitit Dönemine ait olup, söz konusu stellere ait bilgiler müzeye geliş tarihlerine göre verilmiştir. Keşlik Steli Niğde'nin Altunhisar İlçesi'ne bağlı Yeşilyurt Köyünün kuş uçuşu 6km kuzeydoğusunda Bayındır-Keşlik Yaylasında bulunarak 05.11.1962 yılında arazi sahibi Abdullah Tanık tarafından Niğde Müzesi'ne teslim edilmiştir. Andezit taşından yapılmış olan stel, üst kenarları yuvarlatılmış ve yukarıdan aşağıya doğru genişleyerek zemini düz bir şekilde sonlanmaktadır. 131x69x30cm ölçülerine sahip stelin ön yüzeyinde; kabartma tekniğinde sağa doğru dönmüş ve bir ayağını öne atmış şekilde 'Fırtına Tanrısı' tasvir edilmiştir. Baş ve ayakları profilden, bedeni ise cepheden işlenen kabartmanın gözleri badem şeklindedir, iri burunlu ve sakallıdır. Başında boynuzlu serpuş bulunmaktadır. Kısa kollu ve diz kapağının hemen üstünde biten bir elbisesi vardır. Sol ayakucundan yukarıya yükselen bir biçimde işlenen buğday başağı demetini tanrı sol eliyle saplarından kavramak suretiyle tutarken sağ ayağının topuğundan baldır boyunca uzanan asma dalını ise kemer hizasında sağ eliyle tutmaktadır. Stelde okunamayacak kadar aşınmış durumda yazılar mevcuttur ve eser MÖ 8. yüzyılın sonuna tarihlendirilmektedir. Niğde Steli Osmanlı Döneminde inşa edilen Çelebi Hüsamettin Ağa Camii'nin 1975 yılındaki restorasyon çalışmaları sırasında fark edilmiştir. Öncesinde Niğde Tepebağları Höyüğünden getirilmiş olabileceği değerlendirilen stelin, cami kapı eşiği önünde yüzüstü yatırılarak basamak olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Eser müzeye haber verilerek dönemin Müze
Tarih Araştırmaları V, 2022
2011 yılında başlayan olayların ardından dünya kamuoyunun ilgisi Suriye’ye yoğunlaşmıştır. Türkiye’nin en uzun sınır komşusu olan Suriye, tarihi süreçte uzun yıllar Türk idaresinde huzurlu yaşayan, Türkiye’nin sosyal ve kültürel temasının sık olduğu ülkelerdendir. Bugün olduğu gibi geçmişte de coğrafi konumu Ortadoğu’da boy göstermek isteyenleri Suriye hâkimiyetine zorunluluğuna yönlendirmiştir.
ÖZET Sa'dî-i Şîrâzî, İran Edebiyatı'nın en tanınmış ve önemli simalarından olup, haklı olarak dünya edebiyatında bir mevki kazanmıştır. Gülistân Sa'dî'nin en çok şöhret kazanmış olan ve ahlâkî hikâyelerden meydana gelen bir eseridir. Bu eser, yazılışından beri islâm âleminde münevver kitlelerin büyük bir çoğunluğu, bilhassa sünnî müslümanlar tarafından zevkle ve takdirle okunmuştur. XX. yüzyılın başlarına kadar muhtelif islâm ülkelerinin medreselerinde Fars dili ve edebiyatı öğrenimi için bir ders kitabı olarak da kullanılmış ve bu arada bir çok dile tercüme edilmiştir. Yüzyıllar boyunca taklit edilemeyen güzel bir üslûpla yazılan bu eserde bulunan hikâyeler arasına serpiştirilen şiir parçaları, gerek şiir sanatı gerekse dil ve kullanılan kelimeler ile mazmunlar bakımından kendine has bir özellik taşır. Eserde bulunan bir çok nâdir kelime, tabir ve mazmunlar ile zarif ve ince nükteler İranlı olmayanlar için olduğu kadar, bizzat İranlılar için de anlaşılması güç bir mahiyet arzeder. Bu güçlük tabi-atiyle İranlı olmayanlar için daha çoktur. Bundan dolayı eskiden beri Gü-listâna dair diğer dillerde olduğu gibi bir çok Türkçe tercüme ve şerhler yazılmıştır. Bu çalışmada önce Gülistân, daha sonra Türkçe tercümeleri; Türkçe, Arapça ve Farsça şerhleri; Farsça nazireleri ve Gülistân için yazılan Türkçe sözlükler hakkında bilgi verilmiştir.
ÖZET Edebiyat sosyal bir gerçeklik olan insan ve hayatı konu alır. Herhangi bir yönüyle insan ve hayatla, dolayısıyla toplumla ilişkilendirilemeyecek edebî eser düşünülemez. Klasik Türk edebiyatı altı asır boyunca toplumumuzun duygu, düşünce, yaşayış ve kültürünü son derece estetik bir şekilde yansıtmış bir edebiyat geleneğidir. Buna rağmen 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren klasik Türk şiirine ağır eleştiriler yöneltilmiş; bu şiirin hayattan kopuk, toplumu aksettirme gücünden yoksun olduğu dile getirilmiştir. Yapılan divan tahlilleri, klasik Türk şiirinde sosyal hayatı konu alan tez, makale ve kitaplar klasik Türk şiirinin içinden çıktığı toplum ve hayatla kuvvetli ilişkisi olduğunu göstererek bu eleştirilerin haksız ve hakikatsiz olduğunu ortaya koymuştur. Klasik Türk şiirine geçmişin değerlerini bugün ve yarın için dönüştürebilme gücünü içinde barındıran bir mazi bilinci ve dikkatiyle bakıldığında bu şiirin toplumumuzun kültür ve değerlerinin zengin bir hazinesi olduğu görülür. Bu bağlamda klasik Türk şiirinde yaygın bir kullanımla kendini gösteren şükrane geleneği söz konusu edilecektir. Osmanlı toplumunda önemli bir iş bitirildiğinde, bir murada erme ya da musibetten kurtulmada hediyeler verilir, şükrane adı verilen iyilikler yapılır. Toplumda ve kültürde var olan şükrane verme geleneğinin klasik Türk şiirinde sanatsal bir boyut kazanarak işlenmesi, bu şiirin toplumla sıkı bağlarının olduğunun bir göstergesidir. Anahtar Kelimeler: Edebiyat, toplum, klasik Türk şiiri, şükrane geleneği ABSTRACT Literature takes the topic of human and life which are social realities. A literary work which can not be associated with any aspect of human and life, therefore with the society can not be considered. Classical Turkish literature is a literary tradition that reflects the feeling, thought, the way of life and culture of our society during six centuries in a high aesthetic manner. In spite of this, by the second half of 19th century heavy criticism was directed to classical Turkish poetry, it was expressed that this poetry was broken from life and had no power of reflecting the society. The analysis of divans made; thesis, articles and books that took the topic of social life in classical Turkish poetry brought out that these criticisms were unfair and unfaithful showing classical Turkish poetry had strong relationship between the society and life it came out of. When classical Turkish poetry is looked around with consciousness and diligence of past which contains the power to transform the values of past for present and tomorrow this poetry appears to be a rich treasure of culture and values of our society. In this context, the tradition of thanksgiving which is widely used in classical Turkish poetry will be discussed. In Ottoman society, when an important job is finished, one is attained a desire or got rid of the evil gifts are given, favors named thanksgiving are made. Processing by gaining an artistic dimension in classical Turkish poetry the tradition of giving gratitude that exists in society and culture is an indication of the close ties with the community of this poetry. Giriş Edebiyat, ifade aracı olarak toplumun meydana getirdiği dili kullanan sosyal bir kurumdur. İfade aracı olarak dil denilen sosyal malzemeyi kullanması, sembolizm ve vezin gibi ancak bir toplum içinde doğup gelişebilecek gelenek ve normlar üzerine kurulması edebiyatın doğrudan doğruya sosyal * Bartın Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
ŞUHANE TARZ BAĞLAMINDA KLASİK ŞİİRDE VUSLATIN SERENCAMI, 2021
Klasik şiirde sevgili bağlamında değinilen hususlardan biri de ona karşı duyulan kavuşma, yani vuslat hissidir. Böyle bir his, ulaşılamayan sevgilinin şahsında vuslatı bir ıstırap hissinin verdiği hoşnutluk duygusuna dönüştürürken, buna paralel olarak farklı bir vuslat tasavvurunun da geliştiği görülmüştür. Bu vuslat tasavvur ve tahayyüllerinde sevgili biricik ve ulvî niteliğinden bir nevi soyutlanmış, beşerî, kanlı, canlı vasıflarıyla belirmiştir. Bu ikinci vuslat tasavvurunda şuh nitelikler bulunmaktadır. Bu nitelikler beşerî sevgilinin şahsında vuslat olgusunu, ulaşılamayan niteliğinden ayırarak bir nevi realiteye dönüştürmektedir. Çünkü bu vuslatta sevgili; âşığına vadettiği kavuşmayı onun hanesine gelerek ya da onunla sıklıkla görüşerek yerine getirmekte, ayrıca sevgilinin âşığıyla sürekli yan yana bulunduğu da görülmektedir. Bu durum, âşık ile maşuğun kavuşma çizgisinde yer alan “vuslatın serencamı”dır. Sevgiliyle mesafelerin kaldırılarak yakınlaşıldığı anlaşılan bu vuslat terennümleri, sevgiliye yöneltilen bazı uçarı söylemleri de içermektedir. Klasik şiirde bunlar, şuhâne vuslat terennümleri olarak pek çok şair tarafından ele alınmış ve işlenmiş hâldedir. Bu çalışmada vuslatın söz konusu serencamı, şuhâne tarz bağlamında mukayeseli olarak incelenmiştir. Bu mukayeseler vuslat öncesi/hazırlık, vuslat anı ve vuslat sonrası olmak üzere üç başlık altında ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Şuhane tarz, vuslat, serencam, klasik şiir
ŞARKİYAT İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, 2021
It is seen in the Islamic history that the infor- mation about various sciences has been started to be collected and composed since the first hijri cen- tury. Without doubt, it is possible to say that these writings have a specific aim. It is generally seen that the first works about the Qur’an are of lexicon type aiming at comprehending the Qur’an corre- ctly. The works such as Garîb al-Qur’an, I‘râb al-Qur’an, Mecâz al-Qur’an etc. can be given as examples of the genre. It can be observed that the authors placed the aims of their works, the reasons why they wrote and the content of their works and some information they used in their works at the beginning of their works written in the third hijri century as prefaces, which were however absent in the second hijri century. Therefore, prefaces were of great importance with this regard. Thus the in- formation given by the author in the preface so- metimes reached so many volumes that they were considered as stand-alone works. When both the riwaya and the diraya tafsir prefaces are exami- ned, it is understood that the scholars or students around the author generally encouraged the author to write a tafsir. In addition, it is not overlooked that the author mentions the sources he used. In isharî tafsir prefaces, in addition to the motives mentioned above, it is seen that knowledge born into the heart of the sufî or sometimes his dream played an important role in composing a tafsir. In this study, the early isharî tafsirs such as Tustarî, Sulamî and Qushayrî tafsirs were examined; and the properties of isharî tafsir prefaces, separated from riwaya and diraya tafsir, were mentioned; and it was evaluated whether there is a harmony between the issues expressed in these prefaces and content of the works.
Anadolu’da yazılmış Türkçe tıp yazmalarının tıp tarihi için olduğu kadar Türk dil tarihi araştırmaları için de ne kadar önemli olduğu bilinmektedir. Bu yazmaların her bir nüshasının kullanım düzeyine çıkarılabilmesi dil araştırmalarına katkıda bulunabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu yazıda Cerrah Mesèud tarafından Farsçadan Türkçeye çevrilmiş olan Tercüme-i Hülâsâ adlı eserin Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Kütüphanesindeki nüshasının tanıtılması ve genel dil özelliklerinin verilmesi amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Tıp Tarihi, Eski Anadolu Türkçesi, Cerrah Mes’ud, Türk Dili Tarihi.
ÖZET Klasik Türk şiirinde sadece düşünce âlemi değil, aynı zamanda toplumun kültür hayatıyla ilgili ifadeler de yer alır. Toplumun müzik hayatına ilişkin bu kavram, terim ve motifler spesifik anlam katmanı oluşturur. İlk önce belirtmeliyiz ki, divan şairlerinin musikiye müracaatı çeşitli boyutlardadır. Bununla birlikte divan şiirinin musiki kültürü bağlamında incelenmesi ve değerlendirilmesi orta çağ kültürel hayatının hangi alanlarında musikiye müracaat olunması gerektiği hususunda belirli bir tasavvur oluşturmaktadır. Örneğin Nesimî'nin Türkçe divanında dönemin musiki makam sanatı ve genellikle musikiye ait kavramları kullanışı dikkati çekmektedir. Şairin din dışı, dini ve tasavvufi konulu 20'den fazla beytinde musiki ıstılahları çoğu kez tevriyeli olarak kullanılır. Bu beyitlerde musiki sanatıyla ilgili şahıslar (Büzürg, mutrib, rakkas, dilber-i tennâz, nağme-hân), özellikli terimler (nevâ, zenküle, zil, bem, âhenk, âvâz, perde, şüab, nağme), makam musikisinin şubeleri (" Hüsеyni " ,
KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE ŞUHÂNE TARZ, 2023
Şûh kavramı "hareketlerinde serbest, açık saçık, arsız, neşeli, oynak ve güzel sevgili" anlamlarına gelmektedir. Şuhâne tarz ise kadın ve kadın güzelliğini pervasız ve alenî anlatımlarla konu alan manzumelerin klasik şiirdeki karşılığı olmaktadır. Bu kavramda sevgilinin güzelliğinden ve ona duyulan afrodizyak duygulardan bahsedildiği görülmektedir. Klasik Türk şiiri, sevgilinin pek çok nitelikleri yanında, bu tarz özelliklerine de değinmiştir. Bu şûh söylemleri şöyle sırlamak mümkündür: Sevgilinin kendini âşığa çekincesizce bırakması, âşığını kur ve işvelerle vuslatına çağırması, bir bezm ya da "hane"de birkaç kadehle âgûşa kolaylıkla kendini bırakması, mahbub olarak da belirmesi ve hamamda sim tenini aleni olarak sergileyebilmesi. Bu şûhluk, klasik estetiğin çizdiği sınırlarda asla bayağılaşmadan ilerlemektedir. Çünkü bu tarz söylemlerde cismanî unsurlar nesnelere verilerek sevgilinin masumiyeti korunmaktadır. Bu tarzda âşık, sevgiliyle "hane"sinde ya da yatakta dudak dudağa/lebâleb, göğüs göğüse/sîne-be-sîne halde bulunduğu tahayyül ve tasavvurunu pervasızca dilendirebilmektedir. Şarap ve bahar da bu şûhluğun ifadesinde vesile olmaktadır. Hoca Dehhanî'den başlayarak pek çok şairin şûh söylemleriyle geliştirdiği bu tarz, Nedîm'le zirvesini bulmuştur. "Nedîmâne tarz" olarak da adlandırılan bu şiirsel söylemin Nedîm'e ulaşan çizgide çok zengin örnekleri bulunmaktadır. Hikmetli ve irfanî nitelikte şiirler söyleyen şairlerin bile şûhluk içeren manzumeler yazarak bu tarza katkı verdikleri görülmektedir. Bu kitap Şuhâne Tarzı tek ve müstakil olarak ele alan ilk çalışma olması dolayısıyla önem arz etmektedir. Kitabevi yayınları arasından çıkan kitap alana önemli katkılar sağlayacak boyuttadır. https://www.kitabeviyayinlari.com/product/search?q=erdem+sevimli&s=7
Taşköprizâde Ebü'l-Hayr İsâmeddin Ahmed Efendi, eş-Şakâ'iku'n-Nu'mâniyye adlı eserinde 3 kendi ifadesiyle 14 Rebîülevvel 901 (2 Aralık 1495) 1 Şakâ'ik-i Nu'mâniyye'nin biyografik bir eser olması, giriş bölümünde biyografi geleneğine dair birtakım açıklamaları gerekli kılmaktadır. Ancak Arap, Fars ve Türk edebiyatındaki biyografi geleneği, Şakâ'ik ile ilgili daha önce yapılan çalışmalarda ortaya konulmuştur. Bu açıdan konu başlığı sınırlandırılmış ve tekrara düşülmemeye özen gösterilmiştir. 2 Taşköprizâde'nin hayatı hakkında yararlandığımız kaynaklar için bk.
ULUSLARARASI GÜNÜMÜZDE İSLAMİ İLİMLER ALGISI SEMPOZYUMU I “Sünnet Algısı”, 2021
Bilindiği gibi fıkıh usulünde sünnetin tespitinde ahad haberler büyük önem taşımaktadır. Ancak bu haberlerin sonraki nesillere aktarılmasında çeşitli güvenlik sorunları olduğu da bilinen bir gerçektir. Bu sebeple usul alimleri hem ahad haberle amel edebilmek hem de çatışan ahad haberler karşısında nasıl hareket edileceğini belirlemek için çeşitli kriterler geliştirmişlerdir. Çatışan ahad haberle amelde İmam Şirazî’nin, Şafii mezhebinde, kendisinden önceki ve sonraki alimlerde olmayan bazı kriterler belirlediği görülmektedir. Bu çalışmada onun ahad haberle amelde Şafiilerden ayrıldığı hususlar tespit edilmeye çalışılacaktır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.