Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Tarih meraklısı Sultan Mehmet Reşat’ın mükemmel bir Osmanlı tarihi yazılması amacıyla kuruluşuna öncülük ettiği Tarih-‐i Osmanî Encümeni Türkiye’de modern tarihçilik için önemli bir aşamadır. Son Vakanüvis Abdurrahman Şeref Efendi’nin başkanı olduğu Encümen, yayınladığı Tarih-‐i Osmanî Encümeni Mecmuası ile yeni bir tarih anlayışının öncüsü olmuştur. Bununla birlikte, Encümen’den beklenen “mükemmel Osmanlı tarihi” projesi yayınlanan ilk cildiyle birlikte ciddi eleştirilere de konu olmuştur. Hanedana dayalı tarihm anlayışının örneklerinden olan Osmanlı Tarihi, ulusa dayalı tarih anlayışını savunan aydınlarca eleştirilmiştir. Başta Yusuf Akçura olmak üzere Fuat Köprülü, Ali Emiri gibi isimlerce tenkit edilen tarih projesi ancak bir cilt yayınlanabilmiştir. Bu makalede Fuat Köprülü’nün Osmanlı Tarihine yönelik eleştirileri ile Tarih-‐i Osmanî Encümeni ile ilişkisi değerlendirilmektedir.
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 2011
TULLIS, 2021
Duygu OYLUBAŞ KATFAR * ÖZET 19. yüzyıl ve sonrasını şekillendiren, kadın yazarların öncüsü olan, Ahmet Cevdet Paşa'nın kızı Fatma Aliye Hanım, 'yazar kadın' algısı üzerine tartışmalara sebep olan biridir. Eğitim, evlilik, felsefe, çalışma hayatı, kültür ve medeniyet, din konularında makaleler ve romanlar yazmıştır. Fatma Aliye Hanım'ın düşünce dünyası ele alındığında Osmanlı kadınını kapalı toplumun dışına çıkararak bir kadının başaracağına inanılmayan uğraşlara uygulama alanı oluşturduğu görülmektedir. Makaleleri ile çağdaşı olan kadınlara yol göstermesi, yazma konusunda kadınları cesaretlendirmesi bakımından Osmanlı basın hayatında yer edinmiştir. Ahmet Mithat Efendi 'Fazıl ve Feylesof Kızım' dediği Fatma Aliye Hanım'ın tüm bu uğraşlarına katkı sağlamasıyla bilinir. Ancak o bir yandan da Fatma Aliye Hanım'a mektuplarında müdahale etmiştir. Bu mektuplar, Fatma Aliye Hanım'ın romanlarındaki karakter ve olay örgüsüne müdahalelerin yanı sıra onun şiir yazmasına ve felsefeyle ilgilenmekten menedilmesine neden olmuştur. Ahmet Mithat Efendi, mektuplarında 'feylesof', 'hakîm', 'hekîm' gibi sözcüklere açıklık getirerek kadınların felsefe ile uğraşmasının sakıncaları üzerinde durmaktadır. Fatma Aliye Hanım ise düşünen bireylerin sadece erkek cinsinden olmadığını ispat etmek ister. Ancak Ahmet Mithat Efendi'nin onu etkilemesi ile Fatma Aliye Hanım felsefe tarihi yazmaya yönelir. Fatma Aliye Hanım Batı ile Doğu filozoflarını değerlendirirken İslamiyet'i müdafaa etmektedir. Felsefenin erkek uğraşı olarak görülmesine karşılık, var olan kadın filozofları ortaya koyar. Fatma Aliye Hanım'ın bir Osmanlı kadını olarak bu birikime sahip olması, Batı'nın oryantalist düşünce biçimine gem vurmaktadır. Hem Osmanlılığın hem de İslamlığın yükselmesinde toplumun yarısını oluşturan kısım olarak üstlenilen görevler yerine getirilmiş olacaktır. Çalışmada Ahmet Mithat Efendi ve Fatma Aliye Hanım'ın felsefe konusundaki mektupları ile Fatma Aliye Hanım'ın felsefe ile ilgili eserlerindeki görüşleri karşılaştırılacaktır. Böylece felsefe tarihinde ve felsefe tarihi yazımındaki yeri sorgulanmış olacaktır.
Amasya üniversitesi Dini Musiki Sempozyumu, 2017
Halveti Tarikatının musiki alanında Amasya Osmanlı toplum yapısıyla etkileşimi.
ilk tarihçil~r Ye tarihi kaynaklar, haberleri arasında Hz. Osman (35/656) devri hadiselerine önemli y~r v~rirl~r. Ebfı Mihnef Lfıt b. Yahya, Muhammed b. Ömer (Vilkidi) ve S~yf b. Ümer'in rivayetl~riyle, Ebfı Ca' -, fer Muhammed b. C~rir b. Rustem"(310 /922) (et-Taberi), "Tarihu'r-Rusfıl vf~'I-Mulük" (Leiden 1964, I-YI), EbCı Abdullah Muhamm~d b. Sa' d (230/844), "~t-Tabak:ıtu 'I-Kübra "(B~yrut 1957, III), Ahmet h. Yahy:ı h. cabir (279/892), "Ensilbu'l-Eıırilf"
2019
Muş (an Eastern Anatolian city), had been under the domination of Sökmenid for approximately 110 years between 1100, its seizure by the Seljuk commander Sökmen, and 1208, its seizure by the Ayyūbid ruler Najm al-dīn. The city had been an important settlement for the Sökmenids. The city gained further importancenduring the reigns of the Sökmenid rulers Sökmen al-Kutbī, Zahīr al-dīn, Ahmed, II. Sökmen, Seyf al-dīn Bektemür, Bedre al-dīn Aksungur Muhammed and İzz al-dīn Balaban.Muş was an important city with regards to its religious, social, and military structures. As they had protected the structures that had been passed on to them, the Sökmenids had further improved the city by adding new ones. The Sökmen revived the city by reconstructing it after fully ensuring the protection and safety of the city. Following Sökmenid rulers continued this reconstruction turning this city to an important cultural and commercial center of the region. In this research study, our objective is to present the political, social, economic, cultural, and religious improvements of Muş city in the 12th century. The works and studies of Muslim historians such as İbn al-Azrak, İbn al-Athīr, İbn Sheddād, and Christian historians such as Mateos from Urfa, Assyrian Mihael, Abā al-Faraj, Muslim geographers such as Mukaddasī, Yākūt el-Hamavī, Hamdullah Mustevfī Kazvīnī, Ebū al-Fidā, wanderers such as Nāsır-ı Husrev, İbn Jubeyr, Marko Polo, Evliya Chelebi, modern historians such as Osman Turan, Claude Cahen, Guy Le Strange, Faruk Sümer, and Minutes of Excavation Results Meetings periodicallymheld by Ministry of Culture of Turkish Republic were all analyzed and information regarding our topic was held in the perspective of critical history methodology, thus the historical improvement of Muş under the reign of the Sökmenlis will be presented. It is not possible to mention what kinds of findings we will find out; however, it will be wrong to estimate finding results different from the improvement of the cities in its environ. I would like to mention that this paper of mine will be supplementary to my studies on Meyyāfārikīn and Hısn Kayfā, which were the capital cities of the Artuqids.
Kastamonulu Osmanlı Âlimi Ballıklızade Ahmed Mâhir Efendi (1860-1925) ve Tefsirciliği, 2022
Son dönem Osmanlı âlimlerinden olan 1860/70 Kastamonu doğumlu Ahmed Mâhir Efendi "Ballıklızâde" lakabıyla tanınmaktadır. O, 19. yüzyılda, Batı'nın pek çok yönde ilerleme gösterdiği ve Osmanlı'nın ise yaptığı ıslahatların yanında toprak kaybetmeye başladığı Meşrutiyet döneminde yaşamıştır. Âlim Ahmed Hicâbî'den dersler almasının ardından kendisi de dersler vererek pek çok öğrenci yetiştirmiş, Dâru'l-Fünûn İlahiyât Fakültesi ve Medresetü'l-Vâizîn'de on üç yıl tefsir ve kelam dersleri okutmuştur. Bunun yanı sıra Yargıtay üyeliği, hâkimlik ve milletvekilliği yapmış olan âlim, siyasi bir kişilik olarak da karşımıza çıkmaktadır. Yayınlanan dört eseri bulunan Mâhir Efendi, Kastamonu'nun dini, siyasi, edebi alanlarda yetiştirdiği önemli şahsiyetlerdendir. Bu bağlamda çalışmanın amacı eserlerinden hareketle Ahmed Mâhir'in tefsirciliğini ortaya koymaktır. Bu çalışma kapsamında öncelikle Meşrutiyet Dönemi ve bu dönemde tefsir ilminin konumu ele alınmıştır. İkinci olarak Ahmed Mâhir'in hayatına dair bilgiler aktarıldıktan sonra "Mu'cizât-ı Kur'âniyye" ve "el-Fâtiha fî Tefsîri'l-Fâtiha" eserleri özelinde tefsirciliği incelenmiştir. Bu inceleme için de nitel araştırma yöntemi ve doküman analizi tekniği kullanılmıştır. Ayrıca veriler betimleme, örnekleme ve ilişkilendirme teknikleri yardımıyla analiz edilmiştir. Ahmed Mâhir'in hem siyasi hem de dini bir yönünün olması ve bugün elimizde ona dair dört eserin bulunması • 33
USBAD, 2020
Balmumu ve mum, uzun bir süre tarihi aydınlatan iki temel ihtiyaç maddesidir. Osmanlı Devleti için hem bir iaşe hem de ticari bir meta olan balmumu, mumcu esnafı eliyle muma dönüşüp, sosyoekonomik hayatın önemli bir nesnesi haline geldi. Bu makale, mum üretimi ve üretimden sorumlu mumcu esnafını konu etmesi yanı sıra bu başlıklar üzerinden Osmanlı iaşe anlayışını da ortaya koymaktadır. Bunun için başta İstanbul olmak üzere diğer Osmanlı kentlerinin mum üretim mekanları olan şemhaneler ve üreticiler yani mumcu esnafından bahsedilecektir. Bu konulardan bahisle bu çalışma; 19. yüzyıla kadar mum ışığında yükselen bir medeniyetin iktisadi zihniyetini, mütevazi bir katkı bile olsa aydınlatmayı amaçlamaktadır.
TARİHİ MOSTAR KÖPRÜSÜ ATLAYIŞLARI VE BİR ŞEHRİN RUHU, 2020
Mostar Köprüsü Atlayışlarının Tarihi ve Bir Şehrin Ruhu
PEGEM AKADEMİ, 2022
Mutki bu idarî yapı içerisinde (1846’dan itibaren) bir kazada bulunması gereken asgari şartları sağlaması dolayısıyla bu statüde idare edilmiştir. İlk idarî düzenlemelerde Mutki 1846-1870 yılları arasında müdürler tarafından, 1870’ten itibaren nahiye statüsünde nahiye müdürleri tarafından, 1880 tarihinde ise tekrar kaza statüsüne kavuşunca kaymakamlar tarafından yönetilmiştir. Mutki kaymakamına kaza işlerini sevk ve idaresinde nâib, mal müdürü, tahrirat kâtibi, nüfus memuru, sandık emini ve nahiye müdürleri ile birlikte Kaza İdare Meclisi de yardımcı olmuştur. Kaza İdare Meclisi diğer idarî birimlerde olduğu üzere mülkî amire danışmanlık hizmeti yürütmekte ve bir üst makama karşı sorumluluk taşımaktaydı. Mutki kaymakamlığı da Bitlis valiliğine karşı sorumluydu.
İkinci el kaynaklar ışığında Fetret Devrindeki şehzadelerin mücadelelerinin ele alındığı bir öğrenci değerlendirmesi.
ULUSLARARASI TOPLUM VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU (3-5 EKİM 2019), 2019
Edebiyatımızda Gülistan’ın tamamını veya sadece dibacesini konu alan birçok tercüme ve şerh yazılmıştır. Gülistan’ın dibacesine yapılan şerhlerin birincisi Lâmi’î Çelebi’ye, sonuncusu ise Safvet’e aittir. Şerh-i Cedîd ü Muhtasar-ı Müfîd adını taşıyan bu eser, 1200/1786’da yazılmaya başlanıp bir yılda tamamlanmıştır. Eserin giriş kısmında, Gülistan’ı şerh eden şârihlerden bahsedildikten sonra bunlar arasında en başarılısının Sûdî-i Bosnevî olduğu; ancak onun da iştikak yani kelime türetimi konusunda hatalar yaptığı belirtilmiştir. Safvet, eserini hazırlama sürecini detaylı bir şekilde açıklamıştır. Buna göre Safvet, Şerh-i Cedîd ü Muhtasar-ı Müfîd'i hocası Necib’in, Sûdî-i Bosnevî’nin şerhi üzerinde yaptığı düzeltmeler kaybolmasın diye kaleme almıştır; ancak bunu yaparken kendisi de epeyce ekleme ve düzeltmeler yapmıştır. Yani bu eser aslında Sûdî-i Bosnevî’nin Gülistan şerhinin dibace kısmına, Necib ve Safvet tarafından yapılan ekleme ve düzeltmeleri içeren bir eleştiridir. Safvet, bunları belirttikten sonra çalışmasını yeni bir eser olarak addedip ona Şerh-i Cedîd ü Muhtasar-ı Müfîd ismini vermiştir. Bilindiği üzere eski metinlere yönelik eleştiriler sayfa kenarlarına kaydedilen ve der-kenar tabir edilen notlar şeklinde dile getirilmektedir. Bildirimize konu olan Şerh-i Cedîd ü Muhtasar-ı Müfîd ise farklı olarak, bir metne yönelik eleştirileri içeren müstakil eser olması bakımından özgün bir mahiyet sergilemektedir. Bildiride Safvet’in, Sûdî’nin eseri üzerinde ne gibi tasarruflarda bulunduğu örnekleriyle irdelenecektir.
23 Temmuz 1908 tarihi, Osmanlı Devleti için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Osmanlı Devleti I. Meşrutiyet’ten otuz yıl sonra bir kez daha meşrutiyeti ilan etmiştir. II. Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra seçimlere gidilerek kısa süre içinde anayasalı ve parlamentolu hayata geçilmiştir. Meşrutiyetin ilanını sağlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti, Sultan Abdülhamid’in varlığından tedirgin olmasına karşın, kendisinin tüm yetkilerini elinden almış değildi. Meşrutiyet öncesindeki dönemle aynı olmamakla birlikte bu süreçte de Sultan Abdülhamid’in hâkimiyetinden söz etmek mümkündür. Fakat Meşrutiyet karşıtı 31 Mart Vakıası’nın yaşanması bu durumu değiştirmiş, otuz üç yıllık Sultan Abdülhamid iktidarına son vermiştir. Devrik padişahın yerine tahta çıkarılan Mehmed Reşad ile birlikte “sultanlık” makamının neredeyse tüm yetkilerine el koyulurken, hanedan ailesi de daha önce görülmemiş biçimde hükümet kontrolüne girmiştir. O yüzden bu dönem ne padişahın ne de hanedan ailesinin etki ya da yetkisinden bahsetmek mümkün değildir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.