Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Şemsettin Sami çok yönlü kişiliğinin yanında önemli bir Türkolog olması ile de tanınır. Sami’nin Türk diline ve edebiyatına kazandırdığı eserler bugün kıymetini ve önemini korur hâldedir. Şemsettin Sami’nin eserlerinin merkezine yerleştirdiği fi kirleri, çağını aşan, bugünün ve geleceğin tartışmalarına ışık tutan bir mahiyet taşır. Biz bu çalışmamızda Şemsettin Sami’nin Türk dili hakkında ortaya koyduğu fikirleri, tespit ve tavsiyeleri bir araya getirerek onun kanaatleri üzerinden bir kompozisyon oluşturmaya gayret edeceğiz. Türk dilinin güncel meselelerinden bir tanesi olan sa deleşme konusu başta olmak üzere dil üzerine pek çok farklı noktadan perspektifler sunan Şemsettin Sami’nin fikirleri, bizlere aktüel tartışmalar üzerine özgün görüşler sunacaktır. Türk ve Arnavut toplumları için onu değerli ve sembol kılan entelektüel kişiliği ile Şemsettin Sami’nin dil alanında sunduğu imkânların değerlendirilerek bu görüşlerden mümkün olduğunca fazla istifade edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu istifadenin yoğun olabilmesi, Sami’yi ve eserlerini tanımakla mümkün olacaktır
Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2014
Şemsettin Sami, 1870’li yılların başlarında İstanbul’a geldikten bir müddet sonra tüm dikkatini Türk kültürü, sanatı, edebiyatı, dili gibi çeşitli konulara odaklar ve bu noktalarda derin araştırmalara girişir. Bunlardan özellikle dil, ayrı ve önemli bir yer işgal eder. O, 1880’li yılların başlarından ölüm tarihi olan 1904 yılına kadar Hafta, Sabah gibi devrin önemli süreli yayınlarında genel olarak dil, Türkçe, Türkçenin çeşitli sorunları ve özellikle de sadeleşme ile ilgili son derece dikkate değer makaleler kaleme alır. Bu makalelerde dile getirdiği görüş ve önerileriyle Şemsettin Sami, “Yeni Lisan” çıkışından önce tek başına sadeleşme meselesini ele alır, işler ve büyük ölçüde de sonrakilerin bir ön hazırlığı veya provasını yapar. Ancak işaret ettiğimiz tüm bu yönler bugünkü Türk bilim dünyasında çokça öne çıkmış ve işlenmiş değildir. İşte bu makalede onun, söz konusu süreli yayınlarda çıkmış yazılarına dayalı olarak, sadeleşme konusu üzerindeki görüş ve önerileri ele alınacak ve tartışılacaktır.
Şemsettin Sami’s Turkish Personal Letters in the State Archives of Albania Abstract One of the most basic needs of human beings is to communicate with each other. People make such a communication verbally. However, letters had been the most common form of communication for a long distance. In this study, we examined three Turkish letters that related to Şemsettin Sami. Two of these letters were written by Sami, but the author of the third letter is not understood. All of these letters were written in Arabic alphabet and they have been registered in the funds of Sami Farsher at the State Archives of Albania. These letters have not been published before anywhere. I have converted these letters to the Latin alphabet and placed the original copy of the letter under Latinized letters. First letter: Şemsettin Sami wrote this letter to Mr. Rustem Beg and Mrs. Gulistan who lived in Korça(Görice) on November 9, 1902 (27 Teşrinievvel 1318). Şemseddin Sami gave the news of his daughter’s wedding ceremony. Another letter was written by Şemsettin Sami to Mr. Rustam Beg on November 12, 1985 (31 Teşrinievvel 1311). This letter thanks and gives a short answer to Mr. Rustem Beg. The third letter was written to the Şemsettin Sami. This letter was written on August 21, 1891 (August 9, 1307). The author of this letter cannot be understood from the signature. The first sentence of this letter is "My brother Sami Beg," . He/she talked about his/her malaria disease and inability to come to Istanbul. Keywords: Şemsettin Sami, the Albanian State Archives, Rustem Bey, personal letter
Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2012
ÖZ: Türk dili ve edebiyatı üzerine önemli eserleri olan Şemsettin Sami’ye ilişkin çalışmalar, bilindiği gibi daha hayattayken yapılmaya başlar. Bunlar, kimi tiyatroları, kimi diğer eserleri üzerindedir. Bununla birlikte Ş. Sami, bu sıralarda biyografik yönüyle de merak edilen ve öğrenilmek istenen bir kişidir. Bundan dolayıdır ki on dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru dönemin etkili dergicilerinden biri olan ve Ş. Sami’ye büyük saygı duyan Ahmet İhsan, dönemin önemli dil ve edebiyat adamını dergi okurlarına tanıtabilmek maksadıyla Ş. Sami’yle görüşür ve ondan bizzat kendi kaleminden çıkmış tercüme-i hâlini alır ve bunu dergisinde yayımlar. Üstelik bu yazının başına Ş. Sami ile nasıl görüştüğünü, görüştüğü sıralarda onda gözlemlediklerini ve ayrıca derginin muhtelif kısımlarına da bizzat kendi çektiği fotoğrafları ekler. Bu makalede Ş. Sami ile ilgili biyografik çalışmalara katkı sunacağını düşündüğümüz Ahmet İhsan’ın “Şemsettin Sami Bey” başlıklı yazısı, küçük bir incelemeyle birlikte yeni yazıya aktarılarak sunulmuştur.
Sakarya Üniversitesi Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Dergisi, 2019
Türk kültür, dil, edebiyat ve sözlükçülüğünün önemli ve etkin şahsiyetlerinden biri olan Şemsettin Sami, 1870’li yılların başlarında İstanbul’a geldikten sonra Şinasi, Namık Kemal gibi öncü ve diğer yenilikçi Tanzimat aydınları gibi devrin yenileşme faaliyetlerine kayıtsız kalmayarak kurulmaya ve kurumsallaştırılmaya çalışılmakta olan yeni edebiyatı yakından izlemiş ve söz konusu edebiyatın yenileşen taraflarını büyük bir heyecanla desteklediği gibi aksayan yönlerini de yapıcı eleştirel bir dille açıkça dikkatlere sunmuştur. Onun bu süreçte eski Türk edebiyatına yönelttiği eleştirileri ile yeni edebiyat karşısındaki tutumu, gerçekten de dikkate değerdir. Zira o, değişen zamanı fark etmiş yenilikçi bir aydın olarak süreç boyunca soğukkanlılığını büyük ölçüde muhafaza etmiş ve tüm değerlendirmelerini bu yaklaşımla objektif bir şekilde ortaya koymaya çalışmıştır. Bu makalede Tanzimat’ın bir kısmı ile Servet-i Fünûn döneminin tamamını bire bir idrak etmiş olan Ş. Sami’nin, inşa edilmekte/kurumsallaştırılmakta olan yeni edebiyata ilişkin gözlem, değerlendirme ve önerileri ile eski Türk edebiyatı karşısındaki tavrı, söz konusu süreçte kaleme almış olduğu yazılarından hareketle ele alınmaya, değerlendirilmeye ve anlaşılmaya çalışılmıştır.
2013
After Orchon Inscriptions had deciphered by V. Thomsen in 1893, Necip Asim and Şemsettin Sami worked in Ottoman Empire firstly. Şemsettin Sami studied completely for the first time in 1903. But this work published 2011. He built his work on W. Radloff and V. Thomsen's works. But he criticized on many issues him. Şemsettin Sami's etymological expreiments were studied in this paper. Divanu Lugati't-Turk wasn't found and vocabularies of Turkic languages wasn't revealed in that period.
Bedriye Tunçsiper (Ed.). Sosyal Bilimlerde Seçme Alan Araştırmaları: Teori, Uygulama ve Politika (s. 193-201) içinde, Ekin Yayınevi: İstanbul., 2022
Tüm hakları mahfuzdur. Bu kitabın tamamı ya da bir kısmı 5846 Sayılı Yasa'nın hükümlerine göre, kitabı yayınlayan yayınevinin izni olmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılamaz, özetlenemez, yayınlanamaz, depolanamaz.
2021
İlk baskısı 1901 tarihinde İkdam gazetesi tarafından yapılan ve birçok yönden Türk sözlükçülüğünün yapı taşı durumundaki Kâmûs-ı Türkî, Şemseddin Sâmi'nin en önemli eserlerinden biridir. Bugüne kadar Türk dili ve tarihi alanında birçok çalışmaya temel olan Kâmûs-ı Türkî hâlâ üzerinde Türkologların çalışması gereken kaynak eserlerden biridir. Çalışmamızda Arnavutlar arasında Sami Fraşeri olarak tanınan ve çok sevilen Osmanlı aydını Şemseddin Sâmi'nin Kâmûs-ı Türkî adlı sözlüğünde Çağatayca notu düşülerek verilen kelimeleri inceledik. Bu kapsamda Kâmûs-ı Türkî'yi tarayarak Çağatayca notu düşülen kelimeler çıkarılmıştır. Bu kelimeler sözlükteki madde başlarına göre değil, Şemseddin Sâmi'nin madde içerisinde belirttiği imla ile çalışmaya aktarılmıştır. Çalışmamızda genel olarak Şemseddin Sâmi'nin Çağatayca anlayışını da ortaya koymaya çalıştık. Bu yüzden onun sözlüğün başında verdiği İfade-i Meram kısmında Doğu Türkçesi ve Çağatayca ile ilgili olan fikirlerini belirterek bu çerçevede sözlüğüne aldığı kelimelerin diğer Çağatayca sözlüklerdeki şekil ve anlam özellikleri ortaya konmaya çalışılmıştır.
Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Dergisi, 2019
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/832906 Şemsettin Sami (1850-1904) kısa sayılabilecek ömründen geriye pek çok edebî eser bırakarak edebiyat tarihimizdeki yerini almıştır. Yazar, edebî çalışmalarının yanında dil ile ilgili pek çok akademik çalışmaya da imza atmıştır. Çalışmaları müstakil olarak yayımlanmakla birlikte, dönemin süreli yayınlarında da yazarın makalelerine rastlanmaktadır. Bunun yanında sözlükçülük alanında da çalışmalar yapan yazarın ilk eseri, Fransızca-Türkçe olarak hazırladığı Kâmûs-ı Fransevî’dir. Bunu Türkçe-Fransızca hazırlamış olduğu aynı isimli sözlüğü takip edecektir. Bu makalede Kâmûs-ı Fransevî’nin Türk sözlükçülüğündeki yeri belirlenmeye, eserle ilgili eksik noktalar aydınlatılmaya çalışılacaktır.
Journal of Turkish Studies, 2014
Tanzimat aydınları Türk milliyetçiliği fikrinin ortaya çıkmasıyla birlikte Çağatay Türkçesini de Türk dilinin asıl edebî dili olarak görmeğe başlamışlardır. Tanzimat aydınları içinde Suavi, Ahmed Vefik Paşa, Ahmet Midhat Efendi ve Şemseddin Sâmi'nin bu kapsamda ilginç görüşleri bulunmaktadır. Bu dönemde Orhun kitâbeleri ve Uygur metinleri gibi Eski Türkçe dil yadigârları henüz gün yüzüne çıkmamıştır. Yeni yayımlanan Kutadgu Bilig'in muhtevası ve dil özellikleri de yeterince bilinmemektedir. Tanzimat aydınları batılı Türkologların Çağatay Türkçesine yönelik yayınlarının ve bilhassa Á. Vámbéry'nin Çağatay Türkçesi ile ilgili görüşlerinin yoğun tesiri altında kalmışlardır. Bu etkilenme sonucunda Türklerin asıl vatanının Orta Asya olduğunu öğrenmişler, orada kullanılmakta olan Türkçenin de asıl Türk dili olduğuna kanaat getirmişlerdir. Çünkü onların nazarında her dilin bir tek asıl vatanı vardır ve bir dilin en doğru şekli de asıl vatanında kullanılır. Buna göre Türkçenin asıl vatanı da Orta Asya'dır. Ancak Çağatay Türkçesi kendi vatanında, yani Türkistan'da, ceditçi aydınların, eskiden kalma bir dil olduğu, konuşma diliyle uyum sağlamadığı gibi tezlerle dışlanmağa çalışılmıştır. Abdurrauf Fıtrat, Abdülhamid Süleyman [Çolpan] gibi milliyetçi aydınların öncülüğünde oluşturulan "Çağatay Birliği" adlı karşı hareketin gayretlerine rağmen, yazı dili ile konuşma dili arasındaki farkların kaldırılması, yazı dilinin mahallî unsurlara dayanması gerektiği görüşünün hâkim olması sonucunda, Çağatay Türkçesi yerini Özbek ve Yeni Uygur Türkçeleri gibi birkaç yeni şiveye bırakmıştır.
Uluslararası İki Toplumun Aydını Şemsettin Sami Sempozyumu Bildiri Kitabı, 2017
1870’li yılların başlarında İstanbul’a gelen ve bu tarihten sonra bazı seyahatleri dışında hayatının tamamını İstanbul’da geçiren Ş. Sami, Fransız İhtilali’ni müteakip İmparatorlukta yavaş yavaş hissedilmeye başlanan milliyetçilik düşüncesini ilk fark eden ve kavrayanlardan biri olarak kendini Türk kültürü, dili, sözlüğü, edebiyatı gibi alanlara hasreder. Bu çerçevede Türk edebiyatının ilk roman ve tiyatrolarından Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat’ı, Besa Yahut Ahde Vefa’yı; Fransızca, Arapça sözlüklerle birlikte özellikle Türkçenin kayda değer ilk sözlüklerinden biri olan Kamus-ı Türkî’yi; Türkçenin muhtelif dönem ve sahalarında ortaya çıkan Orhun Yazıtları, Kutadgu Bilig gibi temel eserlerini ve yanı sıra Türk dilinin çeşitli sorunlarını günün dergi ve gazetelerinde ele alıp incelediği, bugün bile önemini koruyan dikkate değer makalelerini hazırlar. Bu kısa değinmelerden anlaşılıyor ki Ş. Sami, hayatını kültürel bakımdan bağlı olduğu Türk milletinin hizmetine vakfetmiş ve bu doğrultuda yoğun şekilde çalışmıştır. Buna mukabil kökeni yani etnik kimliği ile ilgili yazdıkları ise alfabe ve dil bilgisi kitabı ile bazı ansiklopedik sözlüklerinde ve dergilerde karşımıza çıkan kimi maddelerle makalelerden ibarettir. Ancak bugün Türkiye’de ve özellikle de Arnavutluk’ta bazı kesimlerde söz konusu tarihsel realiteler göz ardı edilerek Ş. Sami’nin, gizli bir Türk düşmanı ve buna karşılık kuvvetli bir Arnavut milliyetçisi olduğu ileri sürülmektedir. Ancak Türk kültür, sanat, dil, sözlük ve edebiyat alanında bu kadar önemli çalışmaları olan, hayatını neredeyse Türklerin söz konusu yönlerine vakfeden Ş. Sami’ye yöneltilen bu suçlamaların gerçekliği nedir? Bugün için bunların gerçekliğini ya da sahteliğini test ettirecek argümanlar var mıdır? Bunlar, kuşkusuz cevaplanması son derece güç sorulardır. Çünkü bugün bu soruların birinci derecedeki muhatabı hayatta değildir. O hâlde burada daha makul olan bir yola başvurmak gerekir: Ş. Sami, Türkçede yazdığı eserlerinde kendi etnik kökeni Arnavut ile kültürel kimliği olan Türk’e nasıl bakıyor? Eserlerinde her iki kimliğe karşı lehte veya aleyhte nasıl bir tutum sergiliyor? Bu bildiride söz konusu açılardan hareketle Ş. Sami’nin kendi etnik ve kültürel kimliklerine bakışı, yaklaşımı ele alınmaya ve kavranmaya çalışılacaktır.
Dil, bir milletin ortak değeri ve yaşam felsefesidir. Bir ülkede birlik ve beraberliği sağlamanın en önemli göstergesi olan dil, birey açısından mensup olunan o millete ait izler taşımasının en önemli sembolüdür. Bir milletin sosyal olarak varlığını hissettirmesi için duygu ve düşünce tarzı tarih, dil ve kültürü arasında bir bağ kurması gerekir. Bu sebeple ki milli bir dil anlayışı kurmak ve gerçekleştirmek adına eğitim dili ve resmî dil olarak Türkçenin sorunlarını çözme yolunda çeşitli adımlar atılmıştır. Türklerin 11.yüzyıldan başlamak üzere Ön Asya'ya doğru ilerlemeleri ve Türkçenin çok geniş alana yayılması ile başlayan bu sorunlar günümüze kadar devam etmekte olup bu makalede de Tanzimat Dönemi dilde sadeleşme çabaları üzerinde durulacaktır. 1 Abstract Language, is the common valves of a nation and philosophy life. Language, the most important indicator of untiy and solidarity in a country, is the most important symbol of carrying the marks belonging to that nation belonging to the individual. In order of a nation to feel its societal existence, it is necessary to establish a connention between history, language and culture. For this reason, in order to establish and realize a national language understanding, various steps have been taken in order to solve the Turkish problems as educational language and official language. The problems that started with the advance of the Turks towards the Ancient Asia to begin in the 11 th century and the spread of Turkish Language over a very wide area are continuing until the present day and this article will focus on the struggle for simplification on the Tanzimat Period.
Turkish Studies Language and Literature, 2020
Türk dili, geçmişten günümüze farklı coğrafyalarda yaşamış, türlü savaşlara girmiş Türk milletinin aynasıdır. Geçmişte yaşanmış her şey, Türk tarihi, bugün rahatlıkla Türk dilinde görülmektedir. İşte dil, bir milletin tarihini, kültürünü, geleneklerini yansıtan yaşayan bir varlıktır. Çok geniş bir coğrafyaya yayılan Türkler, geçtikleri coğrafyalardan etkilenmiş ve aynı zamanda bu coğrafyaları da etkilemişlerdir. Bu karşılıklı etkileşimin Türkçeye de yansıdığı görülmektedir. Yıllar içinde Çince, Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizce gibi dillerden, Türk diline çeşitli kelimelerin girdiği bilinmektedir. Bu kelimelerin varlığı, bazı dilciler tarafından Türkçenin eksikliği, bazıları tarafından ise Türkçenin zenginliği olarak görülerek uzun yıllar sürecek tartışmaları başlatmıştır. Bu tartışmaların da özellikle 1970’li yıllarda arttığı görülmüştür. Bu çalışmada, dilde sadeleşmeye yönelik tartışmalar, Türk Dili ve Türk Edebiyatı dergileri sınırlılığında incelenmiş ve bu konudaki çeşitli görüşler ayrı başlıklar altında ortaya konmuştur. Çalışmada tartışmaların yansıdığı Türk Dili dergisinin 1971 ve Türk Edebiyatı dergisinin 1973 yıllarındaki tüm sayıları incelenerek dil tartışmalarına yönelik çeşitli görüşlere yer verilmiş ve Türk dilinin geçirdiği evreler ortaya konmaya çalışılmıştır. Dergilerin taranması sonucunda tartışmalar, 1. Dil Devrimini Savunanlar ve Bu Devrime Karşı Çıkanlar. 2. Terimlere Türkçe Karşılık Bulma Konusu. 3. Yazım Kuralları ile İlgili Tartışmalar. 4. Eserlerin Eleştirisi. 5. İsimlerin Eleştirisi. 6. Arapça, Farsça Kelimeler ve Terkipler. 7. Yeni Türetilenler (Yabancı Kelimelere Karşılık Bulma). 8. Çeviri Tartışmaları ve Uydurma Kelimeler başlıkları altında toplanmıştır. Çalışmada Türk Dili dergisinde yazanlar öz Türkçeyi savunurken, Türk Edebiyatı dergisine yazan Yaşayan Türkçeciler ise bu sadeleşmenin bir sınırı olması gerektiği düşüncesinde olup Türk Dili dergisinde yazılanları eleştirmişlerdir. Türk Dili ve Türk Edebiyatı dergileri, dilde sadeleşme tartışmalarında birbirlerine karşıt görüşleri savunmuşlardır.
Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2007
Toplumsal Tarih, 2003
Şemsettin Sami'nin mitleştirilme sürecinin yapıçözümünü amaçlayan ve iki ülkenin kolektif bilincinde mevcut bu iki “mitsel” imajla ve bunların oluşum süreçleriyle ilgili halen sürmekte olan bir çalışmadan kısa notlar niteliğindeki bu makalede, sadece bazı genel gözlemler sunulacaktır.
Türk Dilinde Gelişme Ve Sadeleşme Evreleri, 1960
Türk dilinin başlangıçtan bu yana geçirdiği evreleri örnekleriyle sergileyen temel kaynaklardan biri olan Türk Dilinde Gelişme Ve Sadeleşme Evreleri'nin İlk baskısı 1949’da, ikinci baskısı 1960’ta, üçüncü baskısı 1972’de TDK’de yapılmıştır. Yazıldığı günden beri önemli bir kaynak niteliğindedir.
Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 2015
Bir Tanzimat aydını olan Şemsettin Sami, hayatını Türk kültürü, sanatı, edebiyatı, dili gibi son derece geniş bir sahaya adayan ve bu adanmışlığı hâlen bugün bile aşılamamış bazı ölmez eserleriyle somutlayan büyük bir âlimdir. Bu, tartışmasız bir gerçektir. Ancak o, sadece bu yönüyle değil, söz konusu eserlerdeki tavrı ve duruşuyla da son derece dikkate değer bir şahsiyettir. Çünkü Şemsettin Sami, devrin önemli cereyanlarından biri olan milliyetçiliğin gücünü çok erkenden fark eden ve bu çerçevede Türk kültürü, sanatı, dili ve edebiyatına yönelerek “Türkçü” tavrını açıkça belli edenlerdendir. Ne var ki Türk kültür ve irfanına hayatını vakfeden bu Türkçü âlim, kendisine isnat edilen Arnavutluk Ne İdi, Nedir, Ne Olacak? adlı eser dolayısıyla Cumhuriyet’in ilk çeyreğinde Türkçü tavrından taban tabana zıt bir görüntüyle söz konusu edilecektir. Üstelik bunu, ilginç ama kendisi gibi Türkçü bir isim olan Orhan Seyfi Orhon gündeme getirecektir. Orhan Seyfi Orhon, 1940’lı yılların ortalarına doğru yukarıda adını andığımız eser üzerine başında bulunduğu Çınaraltı dergisinde “Koynumuzda Beslediklerimiz! Bir Hiyanet ve Nankörlük Vesikası” başlıklı bir dizi neşriyatta bulunur. Bu neşriyatta Şemsettin Sami’ye isnat edilen Arnavutluk Ne İdi, Nedir, Ne Olacak? adlı metinden bazı pasajlar verirken beraberinde dikkatli bir dille yorumlarda bulunur. Buna, diğer gazetelerden yazarlar ve okurlar da katılır. Böylece konu farklı noktalara evrilir ve bir tartışma süreci başlar. Bu makalede söz konusu neşriyat üzerine başlayan tartışmalar merkeze alınarak değerlendirilecektir.
Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Dergisi (SKAD), 2019
Bu çalışmada, Şemseddin Sami’nin gazetecilik ve dergiciliği ile ilgili kısa bir bilgi verildikten sonra Hafta’nın tüm sayıları dikkate alınarak bir tanıtım ve incelemesi yapılacak, ardından dergide bulunan yazıların sistematik indeksine yer verilecektir. Şemseddin Sami; roman, tiyatro, tercüme, ansiklopedi, lügat, gramer çalışmaları gibi eserleri ile bilinen Türk dilinin önemli yazar ve araştırmacılarındandır. Dilinin sadeleştirilmesi, eğitim ve öğretimin yaygınlaştırılması gibi konuların yanında bilimsel bilginin halka aktarılması meselesine de büyük önem vermiştir. “Cep Kütüphanesi” serisi ve ardından çıkardığı Aile ve Hafta dergileri bu amaca hizmet eden ansiklopedi çalışmalarının birer öncüsü niteliğindedir. 1880 yılında Aile dergisiyle kadın ve çocukların eğitilmesi konusuna odaklanan Şemseddin Sami, ardından çıkardığı Hafta dergisi ile hedef kitlesini genişleterek bu amacını devam ettirir. “Devrininciddi mecmualarından biri” olarak kabul edilen Hafta’da dil, edebiyat, eğitim, sanat, felsefe, tarih, coğrafya, fen bilimleri, antropoloji gibi pek çok alandaki bilginin halka tanıtılması amacını taşıyan yazılar mevcuttur. Anahtar Kelime:Şemseddin Sami, Hafta Mecmuası, Hafta Dergisi, Türk Dili ve Edebiyatı
Journal of Turkish Studies, 2016
Turkish language has also been involved in an interaction with the languages of cultures and civilizations it has confronted within the historical process, as all languages. The language of Turkish nation including in a new civilization with the acceptance of Islam was also affected by initially Arabic and Persian that were efficient in the new civilization involved and Romaic and Armenian thereafter. This influence and efforts of language simplification has continued to be a matter of debate by means of constantly being on the agenda for long years. Recently, Turkish became a matter of debate one more time in terms of the simplification with the process of westernization in particular. Initially the amelioration and familiarising of literary (written) language to the public language came to the fore, then with Genç Kalemler (Young Pencils), making public language as written language was adopted. In the republic period, making public language as written language was aimed, too; but alienation of new written language from public language in the passage of time generated the discussions. Those who thought that simplification of the language deviated from its aim and transformed into a discharge (clearance) voiced criticism on different platforms. One of these platforms was Journal of Kubbealti Academy that started to be published in 1972. In this study, the change of Turkish vocabulary and the discussions of language within the process of westernization were touched upon shortly; the issues that were published between 1974-1975 of Journal of Kubbealti Academy, which was one of the parties of language discussions and argued for 'living Turkish', were examined and the criticism of the thoughts about 'the research' of the language were identified. The gradation of these criticals would be possible like: severing the connections of new generations with the past, destitution of language, not being impartial against the foreign words, failure to comply with the logic of Turkish word formation and harmonic distortion, wrong word formation in terms of semantics, some new words having non-Turkish origin, reproduction of new words instead of some words with Turkish origin and public's unfamiliarity with new words.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.