Academia.eduAcademia.edu

KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE NİDÂ

Abstract

Sözlükte “çağırma, bağırma, seslenme” anlamlarına gelen nidâ, edebî terim olarak şairin aşırı duygulanma, heyecanlanma neticesinde kendisini etkileyen durumları, varlıkları göz önüne getirerek çeşitli ünlemlerle onlara seslenmesidir. Nidâ, Türk edebiyatında ilk defa Recâîzâde Mahmud Ekrem’in Ta’lîm-i Edebiyat’ı ile müstakil olarak ele alınıp incelenmeye başlamıştır. Klasik Türk şiirinde hemen her nazım şeklinde karşımıza çıkan nidâ, çoğu zaman “yâ, ey, v’ey, hey, eyâ, a, -â; eyvâh, vâh, âh” gibi bir ünlemle yansıtılsa da ünlem kullanılmadan da bu sanata başvurulabilir. Kasidelerin methiye bölümleri, gazellerin makta beyitleri nidânın sıkça görüldüğü yerlerdir. Şiirde ön yineleme, kafiye, redif, mısra tekrarı şeklinde görülebilen nidâ, bazen sadece bir ünlemle yansıtılabileceği gibi bazen kelime grubu şeklinde de verilebilir. Hatta bazen bir manzumenin tamamının nidâ üzerine kurulu olduğu da görülür. Nidâ tecrîd, teşhis, istifham gibi sanatlarla iç içe kullanılır. Nidâ’da seslenilen “Allah, Peygamber, din büyükleri, padişahlar ve diğer devlet adamları, sevgili, rakîb, zâhid, şairin kendisi; gönül, cân, bülbül, gül; ecel, kader…” gibi canlı-cansız, soyut-somut varlıkların renkli ve zengin bir tablo oluşturduğu görülür. Bu bildiride nidâ’nın klasik belagatteki yeri, klasik Türk şiirinde nidânın sıkça kullanıldığı yerler, nidânın şiirin ses ve anlam boyutuna etkisi; seslenilen varlık ve kavramlar, yer verilen ünlemler ve klişeler, nidâyla beraber kullanılan diğer sanatlar üzerinde durulacaktır.