Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Sözlükte “çağırma, bağırma, seslenme” anlamlarına gelen nidâ, edebî terim olarak şairin aşırı duygulanma, heyecanlanma neticesinde kendisini etkileyen durumları, varlıkları göz önüne getirerek çeşitli ünlemlerle onlara seslenmesidir. Nidâ, Türk edebiyatında ilk defa Recâîzâde Mahmud Ekrem’in Ta’lîm-i Edebiyat’ı ile müstakil olarak ele alınıp incelenmeye başlamıştır. Klasik Türk şiirinde hemen her nazım şeklinde karşımıza çıkan nidâ, çoğu zaman “yâ, ey, v’ey, hey, eyâ, a, -â; eyvâh, vâh, âh” gibi bir ünlemle yansıtılsa da ünlem kullanılmadan da bu sanata başvurulabilir. Kasidelerin methiye bölümleri, gazellerin makta beyitleri nidânın sıkça görüldüğü yerlerdir. Şiirde ön yineleme, kafiye, redif, mısra tekrarı şeklinde görülebilen nidâ, bazen sadece bir ünlemle yansıtılabileceği gibi bazen kelime grubu şeklinde de verilebilir. Hatta bazen bir manzumenin tamamının nidâ üzerine kurulu olduğu da görülür. Nidâ tecrîd, teşhis, istifham gibi sanatlarla iç içe kullanılır. Nidâ’da seslenilen “Allah, Peygamber, din büyükleri, padişahlar ve diğer devlet adamları, sevgili, rakîb, zâhid, şairin kendisi; gönül, cân, bülbül, gül; ecel, kader…” gibi canlı-cansız, soyut-somut varlıkların renkli ve zengin bir tablo oluşturduğu görülür. Bu bildiride nidâ’nın klasik belagatteki yeri, klasik Türk şiirinde nidânın sıkça kullanıldığı yerler, nidânın şiirin ses ve anlam boyutuna etkisi; seslenilen varlık ve kavramlar, yer verilen ünlemler ve klişeler, nidâyla beraber kullanılan diğer sanatlar üzerinde durulacaktır.
KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE ŞUHÂNE TARZ, 2023
Şûh kavramı "hareketlerinde serbest, açık saçık, arsız, neşeli, oynak ve güzel sevgili" anlamlarına gelmektedir. Şuhâne tarz ise kadın ve kadın güzelliğini pervasız ve alenî anlatımlarla konu alan manzumelerin klasik şiirdeki karşılığı olmaktadır. Bu kavramda sevgilinin güzelliğinden ve ona duyulan afrodizyak duygulardan bahsedildiği görülmektedir. Klasik Türk şiiri, sevgilinin pek çok nitelikleri yanında, bu tarz özelliklerine de değinmiştir. Bu şûh söylemleri şöyle sırlamak mümkündür: Sevgilinin kendini âşığa çekincesizce bırakması, âşığını kur ve işvelerle vuslatına çağırması, bir bezm ya da "hane"de birkaç kadehle âgûşa kolaylıkla kendini bırakması, mahbub olarak da belirmesi ve hamamda sim tenini aleni olarak sergileyebilmesi. Bu şûhluk, klasik estetiğin çizdiği sınırlarda asla bayağılaşmadan ilerlemektedir. Çünkü bu tarz söylemlerde cismanî unsurlar nesnelere verilerek sevgilinin masumiyeti korunmaktadır. Bu tarzda âşık, sevgiliyle "hane"sinde ya da yatakta dudak dudağa/lebâleb, göğüs göğüse/sîne-be-sîne halde bulunduğu tahayyül ve tasavvurunu pervasızca dilendirebilmektedir. Şarap ve bahar da bu şûhluğun ifadesinde vesile olmaktadır. Hoca Dehhanî'den başlayarak pek çok şairin şûh söylemleriyle geliştirdiği bu tarz, Nedîm'le zirvesini bulmuştur. "Nedîmâne tarz" olarak da adlandırılan bu şiirsel söylemin Nedîm'e ulaşan çizgide çok zengin örnekleri bulunmaktadır. Hikmetli ve irfanî nitelikte şiirler söyleyen şairlerin bile şûhluk içeren manzumeler yazarak bu tarza katkı verdikleri görülmektedir. Bu kitap Şuhâne Tarzı tek ve müstakil olarak ele alan ilk çalışma olması dolayısıyla önem arz etmektedir. Kitabevi yayınları arasından çıkan kitap alana önemli katkılar sağlayacak boyuttadır. https://www.kitabeviyayinlari.com/product/search?q=erdem+sevimli&s=7
Apart from the basic meanings of words, terms and compositions included in poetical texts, there are also meanings which were obtained within context. When the prose was transferred to verse in a simple way according to rhetoric rules, it caused a basis for the formation of metaphorical and conceptional literature within literary tradition. It is seen that the works of classical Turkish literature whose rules were determined through samples given in tradition at the beginning has a great body of knowledge when especially considered in the sense of functionality of language. With the analysis about concept studies, explanation of Turkish works which have acquired a rich semantic context in the hands of poets throughout history can be clearly put forward. In this study, it was aimed to present the uses of the term of “duhân” (smoke of fire) related to “âh” (pain), one of the basic characters of lover in classical Turkish literature. The terms smoke and grief which are generally used in the speeches about the pain of lover were used in various contexts in literary texts -depending on semantic interests-. Other uses of the term smoke as relevant to lover which is one of the basic characters of this literature was tried to be presented in the analysis; and the term smoke of fire was interpreted on the basis of verse texts of classical Turkish Literature which is regarded as cliche in the sense of metaphor, irony and imagination.
ÖZET Klasik Türk Edebiyatı, yüzyıllarca sevgili, âĢık ve rakîb üçgeni etrafında vücut bulmuĢtur. Bu edebiyat döneminde sevgili; aranan, istenen, peĢinde koĢulan idealize bir tipken âĢık; daima ihmal edilen, zulme uğrayan, gözyaĢları ve âhıyla tüm cihanı kaplayan tarafı temsil etmektedir. Üçüncü bir tip olan rakîb ise yarattığı çatıĢma unsurlarıyla daima âĢığın karĢısında yer almaktadır. Ne var ki âĢık, bu çatıĢmalar karĢısında duygularını, Ģiir ekseninde özgürce dile getirmiĢ; doğa güzelliklerinden Ģaraba, kadından beden tasvirlerine kadar hemen her ayrıntıyı ele almıĢtır. Özellikle bedene dayalı olarak yapılan tasvirlerde: kaĢ, boy olmak üzere pek çok uzuv dikkat çekmektedir. Ancak söz konusu uzuvlar arasında burun yeteri kadar ele alınmamıĢ ve onun üzerine yapılan çalıĢmalar sınırlı sayıda kalmıĢtır. Bu çalıĢmada, bundan yola çıkılarak farklı yüzyıllardan seçilen pek çok Ģairin Ģiirindeki burun kavramı araĢtırılmıĢ ve burnun hangi sembolik ifadelere karĢılık geldiği tespit edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Divan Edebiyatı, şiir, sevgili, güzellik unsuru, burun THE NOSE IN THE CLASSICAL TURKISH POETRY ABSTRACT The main axis of Traditional Turkish Literature has been lover (âĢık), beloved (sevgili) and rival (rakîb). In this literature, beloved is ideal type. Lover is always suffering type. However, Rival set lover against beloved or in reverse. Because of this situation, lover echoes his feeling with poem. In his poems, he mention about almost everything. He told about his, beloved and rivals the features of bodies including eyes, nose, ear and organs of body. But he did not talk about nose enough. For that reason, this thesis will focus on the nose. And also this study will search about the symbolical and imaginational face of nose.
Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE), 2019
İpek TAŞDEMİR ÖZET Batı geleneğinde hiciv, genellikle çirkin yanlış ve gülünç âdetlerin ve olayların niteliğini zarafet ve maharetle ortaya koymak olarak algılanmış ve böylece hiciv edebî bir tür olmanın yanı sıra sosyal bir fonksiyon da yüklenmiştir. Doğu edebiyatlarında ise hiciv, genellikle sosyal yönü olmayan daha çok gerçek kişilerin yerilmesine dayanan, şahsi kinlerin ortaya döküldüğü bir tür olarak görülmüş ve müstehcen, küfürlü bir edebiyatı akla getirmiştir. Türk edebiyatında İslamiyet'in etkisi ve içerdiği galiz ifadeler nedeniyle hiciv türüne hoş bakılmamıştır. Tezkirelerde ya hiciv örneklerine yer verilmemiş; ya da bu tarz şiirden kaçınmak gerektiği konusunda fikir beyan edilerek kısa bir örnekle yetinilmiştir. Bu nedenle çoğu şair hicviyelerinde mahlas kullanmamış ve hicivci kimliklerini şair kimliklerinden ayrı tutmaya çalışmışlardır. Klasik Türk edebiyatında hiciv konulu eserler, ilk olarak XIV. ve XV. asırlarda Risâletü'n-Nushiyye, Mesnevi, Garibnâme gibi eğitici nitelikli eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle XVI. yüzyıldan itibaren hiciv türünde yazılmış eser ve temsilcilerinde büyük bir artış görülmektedir. Lâmiî Çelebi, Kemalpaşazâde, Zâtî, Taşlıcalı Yahya, İshak Çelebi gibi şairlerle birlikte Klasik Türk edebiyatında bir hiciv yazma geleneği oluşmaya başlamıştır. XVII. yüzyıl ise hiciv edebiyatının zirve yaptığı bir dönem olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde hiciv alanında edebiyat tarihimizin en meşhur şairlerinden Nefʻî olmak üzere Kaf-zâde Fâizî, Ganî-zâde Nâdirî, Veysî, Nevʻî-zâde Atâyî, Mantıkî, Riyâzî, Fehîm, Bahâyî, Tarzî, Tıflî gibi şairler, hiciv ve hezel sahasında şiirler kaleme almışlardır. XVIII. yüzyılda Nedim, Sünbüzâde Vehbî, Kânî, Sürûrî, Hevâyî gibi şairler, hiciv türüne yeni bir soluk getirmiştir. XIX. yüzyıldan itibaren şair ve eser sayısında bir düşüş yaşanmışsa da hiciv geleneği Yeni Türk edebiyatı bakış açısıyla günümüze kadar gelmiş, yeni ve farklı formlarla edebiyatımızda varlığını sürdürmeye devam etmiştir.
İstem, 2017
Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm gibi farklı dinlerde yer edinmiş âhir zaman kavramı; kıyamet öncesi alametlerle kendisini belli edeceğine inanılan bir zaman dilimidir. Bu zaman diliminde fitne ve fesadın hakim olacağı ve sonrasında dünyada huzur ortamının tesis edileceği düşüncesine iman edilir. Birçok ayet ve hadiste ismi ve alametleri zikredilen âhir zaman, klasik Türk şiirinde sıklıkla işlenen konularan biridir. Bu çalışmada divan şairlerinin "âhir zaman" kelimesi ve çağrışımlarını nasıl kullandıklarına değinilmiştir. Anahtar Kelimeler: Klasik Türk şiiri, zaman, âhir zaman, kıyamet, alamet. ABSTRACT "End-Tıme" in The Classıcal Turkısh Poetry End-time, which finds place in several religions like Judaism, Christianity, Islam and other beliefs, is a period that is believed to appear after some signs. It is believed that at this time sedition and mischief will prevail on earth and and after it is faith in the idea that the establishment of peace and tranquility in the world. The name and signs of the end-time, which are commonly referred in many Quranic verses and hadiths, became in fact, a frequently edited issue treated in classical Turkish poetry. In this paper, we studied how the divan poets used the word and connotations of "end-time".
2019
Commerce is a great reality of life. This reality has an inclusive material and nonmaterial broadness and depth. Art is a fruit of not only individuals, but also society and history. Elements that nourish society and the historical process in which society is shaped are religion, culture, civilization, and change of ages. Classical literature had utilized sources mentioned within the frame of a peculiar sense of art. Values/concepts related to commerce were used by poets as an important research field around which new dreams and images were established from time to time. Consul/consulate, which used to stand for any merchant at first, but then also included some political and administrative rights together with the changing political, social and economic developments, is one of the concepts related to commerce which is used by classical poetry. Many dreams and images established within the frame of consul had become the source material of the esthetical discourse of classical poetry. This esthetical discourse concerning the consul also includes witnessing the transformation of consul from an ordinary merchant into a position containing some legal and administrative rights. Poetry had taken advantage of the aforementioned world of meanings on an esthetical basis. Within this framework, it is possible to find dream and simile elements and literary arts such as fine causation (hüsn-i ta'lîl), as well as poetic and sufistic discourses, social criticism and patronage statements, praise values and finally the institution itself (consulate) around the concept of consul. Aiming primarily at esthetics; the discourse brings us the commerce perception of a civilization and also the relativity of that perception according to the age.
Hikmet-Akademik Edebiyat Dergisi, Sayı 3, 2016
Türk Edebiyatının en geniş ve garip bir şekilde en çok göz ardı edilen alanlarından olan nesrin veya düzyazının bizce önemli meselelerinin başında, tasnifi gelmektedir. Bunun için şu tür soruları sormamız gerekir zannındayız: Nesir nasıl tasnif edilmeli, yani, nasıl sınıflandırılmalı, sınıflandırılabilir mi veya sınıflandırılamaz mı? Bilindiği üzere tasnif, bilimsel bir tasarruf olmakla, aynı zamanda ilgili alanda çalışan kişilerin haberdar olmadığı veya olamadığı konu başlıklarını ve hattâ eserleri de bildirmek bakımından ayrıca önem taşır. Bu tür bir tasniften sonra neşirlerin yapılması, yani metinlerin ilmî usûllerle ortaya çıkartılması, muhtemelen daha sağlıklı bir şekilde olacaktır. Bu meselesi henüz halledilmemiş olan nesir sahasının önemli bir başka müşkili ise genellikle, metinlerde kullanılan dilden veya üslûptan hareketle karşımıza çıkan isimlendirme kargaşasıdır. Hemen hemen elli yıldır çoğu kaynakta veya araştırmacının eserinde ısrarlı bir şekilde bahsi geçtiği için özellikle şu sorular sorulabilir: Acaba nesir veya nesir tarzı, gerçekten bu tür kaynaklarda verildiği gibi 'sâde', 'orta', 'süslü' diye adlandırılabilir mi; şâyet bu sınıflandırma doğruysa bahsi geçen tarzlar nasıl olabilir, nasıldır ya da nasıl belirlenebilir; böyle bir tasnif doğru mudur, yanlış mıdır ve belki de daha değişik sorular bâbından bu konu üzerinde konuşulmalı mı, konuşulmamalı mı? Son dönemde 'sâde' ve 'süslü' olmak üzere ikili tasnifler de görülmekle beraber, ders kitaplarında, Eski Türk Edebiyatı el kitaplarında genellikle sâde, orta ve süslü olmak üzere üçlü tasnif baskın gelmektedir. Bunun, yani böyle bir tasnif ve/veya isimlendirmenin, nereden geldiğini, kaynaklandığını takip etmek, ilk ne zaman ve kim/kimler tarafından kullandığını bulmak istediğimizde, sanırız, önce tezkirelere bakmamız gerekecektir. Acaba tezkirelerde gördüğümüz, görmediğimiz, atladığımız başlıklandırmalar veya böylesine bir tasnif var mı; Latîfî, Sehî, Âşık Çelebi, Safâyî, Sâlim vb. gibi önemli tezkirecilerin eserlerinde böyle bir sınıflandırma yapılmış mıdır diye bakmak * Prof. Dr.; Erciyes Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. * Bu yazı, 4-9 Mayıs 2009 tarihlerinde Kayseri'de 'Prof. Dr. Abdülkerim Abdülkadiroğlu Hatırasına' düzenlenen IV. Klâsik Türk Edebiyatı Sempozyumu'nda sunulan tebliğin gözden geçirilmiş ve genişletilmiş hâlidir. Düzenleme yapılırken konuşma üslûbuna olabildiğince dokunulmamaya çalışılmıştır.
ÖZ Edebî metinlerde; dil, ifade ve üslup birbiriyle yakından ilintili terimler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir metnin edebî dilinin özelliklerini bilmek aynı zamanda onun üslup özelliklerini de tespit etmemize yardımcı olur. Bununla birlikte şairlerin seçtiği kelimelerin kendi muhayyilelerinde nasıl şekillendiğini belirlemek oldukça güçtür. Klasik şiirimizde şairler kendi üsluplarını oluştururken zaman zaman şiirlerine “müdevver”, “müşeccer” gibi görselliği de katmışlar ve kendilerine has bir üslup oluşturma temayülü içerisine girmişlerdir. Klasik Türk şiirinde Nedîmâne tarz ya da Levendâne tarz şiirler kaleme alındığı gibi “Şahin Giray Üslubu” olarak adlandırılan ve bu üslubu hususiyle şekilsel olarak taklid etmek suretiyle oluşturulan şiirlerin yazıldığı da görülmektedir. Bu çalışmada “Şahin Giray Üslubu”nun nasıl oluştuğu ve klasik edebiyatımızda hangi şairlerin bu üslubu benimsediği örnekleri ile birlikte ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Üslup, tarz, Şahin Giray Üslubu, dîvân şiiri, Klasik Türk Edebiyatı.
Literary texts, which are works of culture and art, carry traces of the beliefs and cultural values of the society in which they were created, thanks to their authors. In this sense, in order to enter a literary work's world of meaning and emotion, it is necessary to have a command of the material and spiritual values of the society the author of the work was raised in, and the customs and beliefs, which are the reflections of these in the society, as well as knowing the subtleties of the language in which the work was written. When the issue of understanding classical poem is considered as a problem, looking in dictionaries to learn the meanings of Arabic and Persian Words will only help to see the surface of the iceberg. This problem can largely be solved by looking up good dictionaries. However, there are deeper problems. These include being able to solve the reason for the network of relations between the words used side by side in the world of thought, imagination, simile and relationship in poems and to be able to make sense of the poem by identifying the points the author refers to or quotes. These problems are issues that require a command of the past and past values as well as the old literature and they require a long time and great effort to learn. PROCEEDINGS BOOK Academy Global Publishing House 611 included in the sample couplets taken from different poets of classical poetry. General evaluations about couplets are also made and intralingual translations of the couplets are given in the paper. In addition, in order to concretise what is explained in the paper, how beliefs about arş horuzu are reflected in paintings and miniatures is shown with examples.
The Journal of International Social Research, 2009
ÖZET Maddiyatı hep ön plânda tutan, hayata başka bir pencereden bakmasını bilmeyen, dostluk, arkadaşlık, vefâ, fedakârlık gibi, kısaca insanlığa dair öğeleri görmezden gelen bu insanları bir tip olarak değerlendirmemizin sebebi, bu insanların dar bir çevrede görülebilen, nicelik olarak az olmayan kişiler olmasından kaynaklanmaktadır. Bu insanlar bir tiptir. Zira bu türden insanlara her zaman ve zeminde rastlama ihtimalimiz yüksektir. Elbette salt niceliklerine ve toplumda sık rastlanabilme oranlarına bakarak böyle bir kanıya varılamaz. En önemlisi, toplumun bu insanlara nasıl baktığı, bu insanları farklı bir yere oturtup oturtmaması yönünde olmalıdır. Toplumun dikkatini çeken bu tip, toplumun bir parçası olan Klâsik şairlerimizin gözlemci bakışlarından kurtulamamıştır. Anahtar Kelimeler: Türk, klâsik, şiir, tip, maddiyat. ABSTRACT: The reason why we evaluate as a character the people who always regard material thins important, cannot see the other things in the life, do not consider the concepts concerning humanity such as friendship, loyalty, self-sacrifice, important is the fact that these kind of people are not few in number and we see them not in a limited environment. These people are a character. Our possibility to encounter the people like these is high. Surely, someone cannot think so only by looking their quantity and their rates which we encounter them in society. How the society evaluate these people, whether the soceity, appreciate them are important. This character who attracts the attention of the society couldn’t get rid of the reviews based on the observation of the Classical Otoman poets who were a part of the society. Key Words: Turk, classical, poetry, character, material, things.
Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, s .28, 2003
Türk kültür ve edebiyatının önemli bir kesitini ve yorumunu temsil eden divan edebiyatı, insana dair hemen herşeyin bulunabileceği zengin bir edebiyattır. Bir yandan insan ruhunun derinliklerini lirik bir duyuşla yansıtmaya çalışırken, diğer yandan da insanı kuşatan çevreyi en ince ayrıntısına kadar kullanır. Makalede, Türk kültürünün en gözde kuşlarından birisi olan turna ve divan şiirindeki yansımaları üzerinde durulmuş; örnek beyitlerden hareketle divan şâirinin muhayyilesi ve sanat anlayışı hakkında ipuçları elde edilmeye çalışılmıştır.
“Taşranın Entelektüel Yüzü: Derviş”, 2022
Derviş; fakir bir görünümle zengin bir gönlün harmanlanmasından doğan manevî tavrı, göçebe bir tip, yani taşranın insanı olarak omuzlayan kimse olarak klasik Türk şiirinde de hak ettiği değeri fazlasıyla bulmuştur. Tasavvufî süreçte Irak ekolünün gösteriş ve takva ağırlıklı züht modelini değil, Horasan ekolünün gösterişten arınmış, hırka, taht ve taç gibi dünyevî zenginliklere bigâne kalan melâmet kaynaklı düşünce yapısını daha çok benimseyen dervişlik olgusu, melâmeti bir üst kimlik edinen yaşayış ve duyuş şekli olmuştur. Kaynaklara bakıldığında dervişin zahirî/fiziksel ve batınî/ruhsal olarak üzere iki temel dinamik üzerinden betimlendiği görülmektedir. Bu dinamikler zahirî manada dervişin üryan görünümünde belirgin kılınmış hâldedir. Üryanlık derviş için bedensel bir tecrit olsa da Hak yolunda onu manevî olgunluğa ulaştıran ruhî bir dönemeçtir. Bu ruhî dönemeçte derviş; aba, peşmine, palas, nemed ve murakka bürüyerek giysiye ihtiyaç duymamayı prensip hâline getirmektedir. Derviş bu doğrultuda seyyahlığı ve günübirlik azık edinme tavrını idame ettirmektedir. melâmeti yücelme hissiyle kula kul olmaktan kendini kurtaran derviş, fakirliğe duyduğu övünç ile muhabbet sultanlığını kurmayı arzulamakta, cihan feragati doğrultusunda dünyanın taht, taç ve hilatinden kendini kurtarmaktadır. Bu vazgeçiş hissi ona canından geçme prensibini de bağışlamakta, ölmeden önce ölünüz düsturu ile derviş Hak rızasına olan yolculuğunu tamamlamanın engin huzuru ile hareket etmektedir. Bu tavır ile derviş, hoşgörüyü makânsızlığın derunî huzur köşesi olan gönlünden herkese dağıtmakla bir hoşgörü damıtıcısı rolüne bürünmektedir. Bu rol, onu incinsen de incitme anlayışında ruhsal niteliklerinin zirvesine yükseltebilmektedir. Bu kadar geniş ve zengin bir çağrışım dünyasıyla klasik Türk şiirinde işlenen derviş, klasik şairlerce de olumlu karşılanmış, tavırları övülmüştür. Padişah şairler bile şiirsel söylemlerinde dervişliğin fakir, dünya zenginliklerini yadsıyan, taht, taç ve hırkayı reddeden kaldender-meşrep tavırlarını beğeniyle karşılamıştır. Makalede bu dervişlik tavırlarının iki cepheli karakteri olduğu da görüldüğünden dervişliğin zahirî ve batinî nitelikleri, bir âşık olarak klasik şair ve bir mutasavvıf olarak sufî şairler nezdindeki algıları bağlamında da analiz edilmiştir. Bu nalizlere bakıldığında klasik şairlerin daha çok sevgilinin ilgisini kazanmak için melâmetin bozulmuş hâli olan Kalenderîliği benimsedikleri ve dilenci, derbeder, yarı üryan gezen, meyhane kapılarında şarap tortusu içerek sefil hâlde bekleyen bir derviş profili çizdikleri görülmüştür. Mutasavvıf şairler ise dilencilik, halk elinde olana tenezzül etme, perişan görünerek halkın nezdinde iyi algılanma gibi dervişlik niteliklerini değil, melâmetten kaynaklanan gösterişten arınmış, gönül temizliğiyle gönüller kazanmayı amaç edinen, kula kulluktan azade olan dervişlik tavırlarını benimsemiştir. Bu tavırlar şairlerde sevgilinin teveccühünü, mutasavvıf şairlerde ise Hakk’ın rızasını elde etmenin manevî simgesi olarak yer bulmuştur. Bu konumlanışta, Hak tekkesinin eşiğinde muhabbet binasını imar eden derviş ve âşık şiirsel söylemlerde aynîleşmiştir. Bu nitelikler, zahirî ve batınî dervişlik alâmetleri, klasik şairin söyleminde Hakk’ı aşk ile aramanın dervişçe tavrı olarak ideal bir ahlak ilkesi, kâmil bir insanda bulunması gereken nitelikler olarak tüm insanlığa model olarak sunulmaktadır. Çalışmada evrensel ve entelektüel bir dervişlik olgusunun simgesi olan bu nitelikler sistematik hâlde tablolaştırılmış, bütüncül bir dervişlik algısı olarak ilim âleminin hizmetine sunulmuştur. Bu kapsamlı algıların klasik Türk şiirindeki dervişlik algısını zenginleştireceği aşikârdır. Çalışmada ayrıca dervişlik ile ilgili mana evrenini çok iyi özetlediği görülen beyitlerin metin içinde, diğerlerinin ise dipnot yoluyla sunulması da önem arz etmektedir. Bu sunumun dervişlik ile ilgili klasik Türk şiirindeki algıları hemen hemen tamamıyla içerdiği görülebilecektir.
Hikmet, 2021
Sahip olduğu tasarım, desen ve renklerin estetik değeri nedeniyle bir sanat eseri sayılan halı, ayrıca birçok sanat eserinin kompozisyonunda da yer almıştır. Resim ve minyatür gibi görsel sanatların kompozisyonunu tamamlamanın yanı sıra klasik Türk şiirinde de tabiat tasviri için önemli bir teşbih unsuru olmuştur. Klasik Türk şiirinin halı sanatı ile ilişkisi sadece metin tanıklığı düzleminde gelişmemiştir; bu sanatın formuna dair birçok niteliğin de şiirde mevcut olduğu görülür. Çalışmada halının sanat değeri ortaya konulmaya çalışıldıktan sonra onun Türk kültüründeki yaygınlığı ve diğer kültürlere etkisi üzerinde duruldu. Estetik bir unsur olarak halının, Türk kültüründe kazandığı özgün tasarım onu dünyada görsel sanatların önemli bir parçası kılmıştır. Bunlar resim sanatıyla örneklendikten sonra klasik Türk şiirinde halının bir imaj olarak karşılık bulduğu zeminlere odaklanılmıştır. Halının bu şiir evreninde kazandığı sembolik anlamların üzerinde durmanın yanı sıra halı ve şiir sanatlarının tasvir anlayışlarındaki ortaklıklara da dikkat çekilmiştir. Şairlerin halı ile oluşan güzelliği önemseyip ondaki estetik niteliklerle önce tabiatı eşleştirdikleri, sonrasında bütün bunları şiirsel imajlara büründürdükleri söylenebilir.
ÖZET Beddualar (ilençler), günlük yaşantımızın ve sözlü kültürümüzün ayrılmaz bir parçası; insanın baş edemediği bir güç karşısında Allah'a sığınması ve hakkını manevi bir yolla arayarak kendini psikolojik olarak rahatlatmasıdır.
İKSAD, 2021
Çalışma, mazmun kavramının şiirde kazandığı kalıplaşmış ifade biçimleri niteliği ile tezyinî sanatlardaki bitki ağırlıklı stilize motiflerin, malzemede ayrışmakla birlikte ilkesel bir bütünlüğü temsil ettiği görüşünü savunmaktadır. Bu kalıplaşmış anlatım biçimleri, iddia edilenin aksine şairin tasvirdeki yetersizliği ya da beceriksizliği nedeniyle eskileri taklit ederek özgünlük düşüncesinden mahrum olmasının bir sonucu değildir. Aksine tezyinî sanatlarda olduğu gibi fani dünyadaki sürekli değişen görünüşlerin arkasındaki kalıcı kavramı, şiir imkânları içerisinde sunma uğraşıdır. Klasik Türk şiirinde, bitki ağırlıklı motifler kalıplaşarak birer mazmun haline gelmiştir. Tezyinde kullanılan bitki tasvirlerinin stilize bir yolla girinti ve çıkıntılarının sadeleştirilip geometrik bir forma dönüşmesine benzer şekilde, bu mazmunlar da gerçek görüntülerinin dışında daha soyut bir görünüm kazanmıştır, denebilir. Beyit içine estetik biçimde saklanan mananın karşılığı olarak kullanılan mazmun tanımının da üsluplaştırma formuyla ilgisi bulunmaktadır. Üsluplaştırma yoluyla görsel sanatlarda bir varlık görünen boyutuyla değil algılanan ve kavranan boyutuyla tasvir edilir. Varlığın âlem-i misalde bulunan gerçek özlerini vurgulamak, onu sadece hissedilen nitelikleriyle sınırlamamak için tercih edilen bir ifade biçimi olan üsluplaştırma, bir sanat formu olarak mazmuna benzemektedir. Mazmun da bir varlık ya da durumun zikredilen özelliklerinden hareketle asıl zikredilmeyen olarak kendisine işaret edilmesidir.
ÖZ Günümüzde klasik Türk şiiri sahasındaki çalışmaların temel problemlerinden biri, belli şairler ve şiirleri hakkında verilmiş birtakım hükümlerin zaman içerisinde kesinlik kazanarak araştırmacıların ortak görüşü hâline gelmesidir. İlk örnekleri tezkirelerde görülmeye başlanan şair ve şiir eleştirisi zaman içerisinde edebiyat tarihlerinin yazılmasıyla gelişimini sürdürmüş ve belli dönemlerin usta şairleri ve onların şiirleri hakkında önemli değerlendirmeler yapılmıştır. Ancak edebî eleştiri sahasındaki bu çalışmalarda şairler ve şiirleri ile ilgili ortaya koyulan değerlendirmeler zaman içerisinde mutlak gerçekler olarak kabul edilmek suretiyle sorgulanması güç doğrulara dönüşmüşlerdir. Bu çalışmada genelde sosyal bilimlerin özelde de edebiyat araştırmalarının özüne aykırı biçimde dogmatik bir anlayışla mutlak doğrular veya gerçekler olarak kabul edilen birtakım mülahazalar, klasik Türk edebiyatının usta şairlerinden Bâkî, Şeyhülislam Yahyâ ve Nedîm hakkında ileri sürülmüş birtakım hükümler çerçevesinde ele alınmaya çalışılacaktır. ABSTRACT One of the main problems of today's works in the field of classical Turkish poetry is that some estimations, by obtaining certainity in time, about certain poets and their poems become the common view of researchers. Criticism upon poets and their works which is first seen in tezkires (collections of poet biographies) has maintained its development by literary history works and some important evaluations have been realised about notable poets and their poems of certain periods. However, reviews being put forth by these works within the field of literary criticism have transformed into unquestionable facts by being accepted as absolute truths about poets and their poems. In this study with a dogmatical understanding, which is against the nature of social sciences in general and literary searches in particular, some evaluations accepted as absolute truths and realities are tried to be discussed within the frame of certain estimations suggested about Baki, Yahya and Nedim who are considered among the greatest poets of classical Turkish literature. Giriş Türk edebiyatı sahasındaki araştırmalar hem nitelik hem de nicelik yönünden gelişimini devam ettirirken yeni, farklı ve özgün çalışmalar meydana getirmeyi hedefleyen alan araştırmacılarının da bu gelişimi tetikleyecek biçimde sorgulayıcı, eleştirel ve hatta biraz da şüpheci bakış açıları ortaya koymak gibi mühim bir vazifeleri bulunmaktadır. Klasik Türk şiiri ile ilgili olarak günümüze gelinceye kadar yapılmış olan hepsi birbirinden değerli çalışmaların mevcudiyeti araştırmacılara rehberlik etme ve belli bir çalışma sistemi önerme
Kültür Araştırmaları Dergisi, 2022
16.-17. yüzyıllar ve sonrasında Osmanlı düşünce dünyasında daha yoğun görülen İşrakîlik, klasik Türk şiirine de yansımıştır. Bu felsefe ile birlikte "işrâk" yanında ışık kavramı etrafındaki kelimeler hem genel literatüre hem de şiire girmiştir. Çalışmada "işrâk" kavramı etrafında şiirlerde, İşrâk felsefesinin yansımaları üzerinde durulmuştur. İşrâkîliğe, Osmanlı'da ilginin 16. ve 17. yüzyılda başlaması nedeniyle bu dönem ile sonraki yüzyıllardan seçilen divanlar taranmıştır. Şairlerin, filozoflara ve felsefî kavramlara şiirsel imajların bir parçası olarak yer verdiği görülmektedir. Şiirlerde İşrâkî felsefenin 17. yüzyıl ve sonrasında etkili olduğu görülmekle birlikte, onun varlık ve bilgi görüşü üzerinde ayrıntılı durulmamıştır. "İşrâk" ile birlikte ışık kavramı etrafındaki kelimelere ve bazı filozoflara yer vererek İşrâk felsefesinden etkilendiklerini açıkça gösteren şairler vardır. Ayrıca bazı klasik Türk şairlerine göre, hakikati idrak için akıl ve sezginin bir arada olması gerekir. Bu yüzden sadece akılcılığı savunan felsefî ekollerce sezgiye dayalı bir felsefe olan İşrakîlik eleştirilir. Bu dönemde "İşrâk" kavramına, felsefî bir terim olmaktan ziyade lügat anlamıyla yer veren şairler de bulunmakla birlikte çalışmada işrâk felsefesini benimseyen yahut eleştiren şiir örneklerine odaklanılmıştır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.