Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Sistematik Aile Sosyolojisi
Erken Çocukluk Çalışmaları Dergisi, 2020
Çocuğun ögesi olduğu çalışmalar birçok disiplinin ilgi alanına girmektedir. Türkiye'de çocukların gelişimleriyle ilgilenen bilim dalı ise çocuk gelişimidir. Çocuk gelişiminin geçmişten günümüze yaşadığı değişim sürecini incelemek bu çalışmanın başlıca amacını oluşturmaktadır. Türkiye'de lisans düzeyinde ilk Çocuk Gelişimi bölümü 1968 yılında Hacettepe Üniversitesi'nde kurulmuştur. 2020 yılında Türkiye'de lisans düzeyinde 86 Çocuk Gelişimi bölümü bulunmaktadır. 2019 yılı tercih kılavuzuna göre lisans düzeyinde çocuk gelişimi bölümlerinde toplam 4019 kontenjan bulunmaktadır. Türkiye'de bulunan Çocuk Gelişimi bölümlerinde toplam 255 akademik personel bulunmaktadır. 2003-2018 yılları arasında Çocuk Gelişimi mezun sayısı 6468'dir. Çocuk Gelişimciler sağlık, eğitim, sosyal hizmet, adalet ve diğer alanlarda görev yapmaktadır. Çocuk gelişimi bölümü 52 yıllık geçmişi, binlerce mezunuyla milyonlarca çocuğa hizmet etmektedir. Çocuk gelişimi bölümlerinin sayısının artmasıyla %28'i çocuk nüfusuna sahip olan Türkiye'deki tüm çocuklara ulaşmak hedeflenmektedir. Bu hedefte birincil amaç çocukların sağlığının korunması ve geliştirilmesidir. Çocukların sağlığının korunması ve geliştirilmesi için de daha fazla çocuk gelişimciye istihdam alanı oluşturulması büyük önem taşımaktadır.
1989
Cocuk doganin armagani, cocuga iliskin imaj da insanoglunun yaratisidir. Her tarihsel donemde egitim etkinliklerini belirleyen temel etken doganin armaganindan cok cocuga iliskin imaj olmustur. Insanin yaratisi olan cocuk imaji cogu zaman dogru oldugu kadar yanlisi da olmustur. Yanlis imajlar dogru imajlardan daha gucludur ve daha kolaylikla yerlesir. Gecmiste oldugu gibi gunumuzde de kucuk cocuklarin egiticisi olarak gorevimiz, yalnizca doganin armaganina karsi dogru olmak degil, ayni zamanda kucuk cocuklarin saglikli bir bicimde egitilmelerini tehdit eden yanlis imajlara karsi her cagda savasmaktir.
Öz: Çocukluğun tarihine olan ilgi yakın zamanların akademik kaygıları arasında yer almıştır. Konuya ilişkin literatür son dönem çalışmalarının ürünüdür. Konuya ilgi duyan sosyal bilimciler Antik çağdan günümüze kadar geçen süreçte çocukluğun tarihine çeşitli verileri kullanarak ulaş-mışlardır. Modern anlamda çocukluğun icadı Rönesans ve Aydınlan-mayı da izleyen farklı yüzyılların temel inançlarını ve çıkarımlarını yan-sıtmaktadır. Esasında çocukluğa ilişkin literatür, her dönemin önceki dönemlerin eleştirisi ya da reddi üzerine kurulmuştur denilebilir. Yüz-yıllar arasındaki geçişlerin yarattığı sosyo kültürel yapılar her konuda olduğu gibi çocukluk konusundaki değişimlere de ivme kazandırmıştır. Antik çağın iyi vatandaş yaratma sürecinin bir parçası olan çocuk, orta-çağda ilk günah düşüncesi ile birlikte olumsuz bir imaja bürünmüştür. Rönesans, aydınlanma, burjuvazi, kentleşme, bilimdeki gelişmeler gibi birçok değişim ise eskisine oranla bambaşka, yeni bir çocukluk düşün-cesi yaratmıştır. Bu çalışma çocukluğun tarihsel gelişimini ortaya koy-mayı amaçlamaktadır.
Tarihyazıcılığımız da bu anlayışa ayak uydurmak zorunda. Tarih kitaplarımızda yer alan mithos’larla, cengaverliklerle 21. yüzyılda fethedilebilecek alan artık yok. Türkiye işte bu kaygıları paylaşan bir gençlik yetiştirmeli. Savaşa karşıt, barış ve uzlaşmadan yana, insan değerlerine, evrensel temel hak ve özgürlüklere sahip çıkan, yönetim biçimi olarak çoğulculuktan, katılımdan yana, demokrasiye tutkun, ulusal kimliğini evrensel değerlerle bütünlemesini bilen genç kuşakları yeni bir tarih anlayışı ile donatmak gerekli. Bu tür bir anlayış tarihin alanını, zamanını ve mekanını gözden geçirmeyi gerektiriyor.
2016
Bilindigi uzere toplumun en kucuk birimini aile kurumu olusturmaktadir. Ayni zamanda aile; insanligin bir arada yasamasiyla birlikte, bu bir arada yasanmisligi kurumsal hale getiren bir birim olarak tanimlanmaktadir. Aile; toplumlarin temelini olustururken cesitli fonksiyonlara sahip oldugu gibi kendi icinde bazi sorunlari da barindirabilmektedir. Buna gore, geleneksel toplumlardan modern topluma gecis ile birlikte toplumda yasanan bir takim degisim ve donusumler aile kurumuna da yansimis ve boylelikle aile ici iliskilerde yeni algilar ve yeni yasam bicimleri ortaya cikarmistir. Soz konusu bu donusumler aile ici iliskilerin bozulmasina ve iletisim catismalarina sebep olmustur. Ornegin; aile birligi algisinin ve evlilik yapisinin degismesi, esler arasi iletisim sorunlari, bosanma, aile fertlerindeki madde bagimliliklari, ebeveynlerin yaslanmasi sonucu ortaya cikan problemler, ergenlik donemindeki sorunlar, ebeveyn-cocuk arasindaki iletisimsizlik, vb. sorunlar; ailede meydana gelen pr...
Ekev Akademi Dergisi, 2020
Bu araştırmanın amacı, yetişkinlerin çocuk oyunlarını kendi çocukluklarından hareketle nasıl algıladıklarını ve oyunu nasıl anlamlandırdıklarını saptamaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden fenomenolojik (olgubilimi) yaklaşım kullanılmıştır. Araştırmanın verileri, görüşme tekniği kullanılarak toplanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Siirt ili kent veya kırsalında doğmuş ve yaşamını yine kent veya kırsalında sürdüren 60 yaş üstü 10'u kadın 10'u erkek olmak üzere 20 gönüllü katılımcı oluşturmaktadır. Araştırmada elde edilen verilerin analizinde nitel analiz yöntemlerinden içerik analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, yetişkinlerin oyunu zaman geçirmek, eğlenmek, öğrenmek ve iş-uğraş olarak tanımladıkları tespit edilmiştir. Ayrıca katılımcılar; cinsiyet temelli oyun arkadaşı seçimleri üzerinde kültürel ve dini inanç faktörünün etkili olduğunu, erkek katılımcıların, kadın katılımcılara nazaran oyun oynamaya daha fazla zaman ayırdıklarını, erkek katılımcılar çocukluklarında dış mekân oyunlarını kadın katılımcılar ise iç mekân oyunlarını tercih ettiklerini belirtmişlerdir.
Bu araştırmanın amacı Türk toplumunda eğitime dönük algıdaki değişimi belirlemektir. Araştırma betimsel tarama modelinde yürütülmüş nitel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu dokuz farklı ilin kırsalında yaşayan 231 birey oluşturmaktadır. Araştırma verileri araştırmacılar tarafından geliştirilen bir açık uçlu sorunun yer aldığı görüş toplama formu kullanılarak toplanmıştır. Toplanan nitel veriler üzerinde doküman incelemesi yöntemi uygulanmış ve şu sonuçlara erişilmiştir: Bireyler açısından illere göre fikirlerin yoğunlaştığı temalar farklılık gösterse de genel itibarıyla eski ve yeni diye adlandırdıkları eğitim sistemini hayata bakış açılarıyla karşılaştırmışlardır. ‘Önceden okul sayısı azdı, öğretmen bulmak zordu, kız çocukları okutulmuyordu, defter kitap almak zordu, okumak şimdiki kadar kolay değildi ama günümüzde öğretmenler, okullar ve öğrenciler çoğaldı ve veliler artık kız-erkek çocuklarını okula gönderiyorlar.’ İmkânların genişlemesi ve teknolojinin ilerlemesiyle günümüzde nitelik ve nicelik bakımından eğitimde ciddi bir farkın ortaya çıktığı görülmektedir. Köyde yaşayan bireylerin yaşlarının otuz ve üzeri olması kendi zamanlarında aldıkları eğitimi ve imkânları, günümüzdeki eğitim imkânlarıyla karşılaştırmayı sağlamıştır. Bunun yanında, eskiye nazaran olumsuzluklar olarak, öğrencilerin saygı konusunda problemler yaşadığı, günümüzde insanların birbirleriyle iletişim içinde olmadığını, sosyalliğin azaldığını ve eğitimin seviyesinin eskiye göre düştüğünün belirtildiği de görülmektedir. Anahtar kelimeler: toplum, eğitim, eğitimde değişim, eğitim algısı
Tarih Kritik Dergisi, 2021
2018
Bu çalışmanın amacı; ulusal değerlerin modern dünyanın siyasal unsurları ile ilişkisinde kutsallığı yeniden tanımlamaktır. Bu bağlamda siyasal bir unsura dönüşen seküler kutsallığın, din-siyaset ilişkisindeki işlevselliği değerlendirilmiştir. Din ile siyaset, kutsallık üzerinden oluşturmaya çalıştıkları seküler modern devlet olgusu bu çalışmada sosyolojik boyutta değerlendirilmiştir. Din ile siyaset arasındaki toplumsal değişimi ve dönüşümü uluslaşma sürecinde derinden etkileyen sekülerleşme, geçmişten günümüze yaratılan kutsallara ve ritüellere uluslaşma sürecinde yönetim erklerine ilham kaynağı olmuştur. Uluslaşma sürecinde dinin tamamen ortadan kaldırılması ya da toplum nezdinde önemsizleştirilmesi girişimleri, yeni ulusal değerlere yüklenen kutsallık aidiyetiyle sağlanmaya çalışılarak ulusal değerler ile seküler kutsallar oluşturulmuştur. Fransız Devrimi sonrası uluslaşma sürecinde yoğunlaşan ilahi kutsalların yerine ulusal değerlerin kutsanmasına dönüşüm, siyasal otoritenin toplumu yönlendirmede önemli mekanizması konumundaki ulusal kültüre ait ritüeller yönetim erklerinin din ile uzlaşması sürecidir. Dini yaratan toplum; (Durkheim) dinin devlet organizmasında siyaset ile olan ilişkisiyle modernleşme sürecine girerek sekülerleşme boyutunda ivme kazanmıştır. Dinin, siyaset ile kazandığı yeni işlevi ulusal değerlerle bütünleşmiştir. Ulus devletlerin kuruluş sürecinde seküler değerlerin dinsel ritüellermişçesine kutsanması toplumda incelenmesi gereken yeni bir sosyolojik olgu ortaya koymuştur. Günümüz dünyasının etkin gücü internet aracılığıyla sanal dünyadaki paylaşımlar dinsel grupların çeşitlenmesine, ortak eylem yapabilmesine ya da çatışmasında neden olabilmektedir. Bu durum din-siyaset ilişkisini ulusların ötesine taşıyan yeni bir durum ortaya koyduğu gibi yeni araştırmalara da konu oluşturmaktadır.
Abone Bedeli 40 TL Kurumlar için 75 TL Hesap No Vakıfbank Başkent Şb. IBAN: TR34 0001 5001 5800 7297 391004 Ziraat Bankası Başkent Şb. IBAN: TR23 0001 0016 8350 1199 485001 TYB AKADEMİ hakemli bir dergidir. Dört ayda bir yayınlanır. Dergide yayımlanan yazıların bilimsel sorumluluğu yazarlarına aittir. Yazılar yayıncının izni olmadan kısmen veya tamamen, basılamaz, çoğaltılamaz ve elektronik ortama taşınamaz. Yazıların yayımlanıp, yayımlanmamasından yayın kurulu sorumludur.
Düşünce ve Tarih, 2022
Yetişkin bir bireyin, ‘’tarihten ilhamını alan’’ dizi ve filmlerden tarih öğrenmesi değil tarihe ilgi duyması beklenebilir. Öğrenmek ve ilgi duymak birbiriyle sınır komşuluğu yapsa bile farklı evlere sahiptir. Ama hevesi varsa onu ansiklopedi maddelerine, popüler tarih kitaplarına ve sonunda da bilimsel makalelere yönlendirir.
Her dilde olduğu gibi Türkçede de şekil bilgisinin dilin yapısından ve işleyişinden gelen kendine özgü birtakım özellikleri vardır. Türkçenin en önemli yapı özelliği eklemeli bir dil oluşudur. Bundan dolayıdır ki sisteminde yalnız son ekler vardır. Türkçe anlatımda, asıl yük eklerin üzerinedir. Ekler, Türkçenin ses, biçim ve anlam bilimi üzerinde çok önemli bir yere sahiptir. Tek başına bir anlamı olmayan ve kullanılmayan ekler, ancak köklerle birleşmek suretiyle kullanılan ve bir anlam ve görev kazanan şekillerdir. Türkçenin bazı ekleri Eski Türkçeden beri var olan eklerdir. Dilde işlekliği ve genişlemeyi sağlayan ekler, tarihî gelişim süresi içinde çeşitli nedenlerle ses, şekil, işlev gibi yönlerden bazı değişikliğe uğrarlar.
Kültür ve İletişim, 2017
Sinema tarihi, büyük oranda eril kültürün öykülerine odaklanmaktadır. Sophokles’in Kral Oedipus ve Elektra oyunlarından günümüze dek; popüler kültür ürünlerinde ve dolayısıyla filmlerde baba kız ilişkisi ya da anne oğul ilişkisi genellikle Freud’un psikanalitik yaklaşımı çerçevesinde ele alınmaktadır. 2012 yılı yapımı olan Brave (Cesur, Brenda Chapman, Mark Andrews) adlı film ise eril egemen söylemi kırmaya çalışarak anne kız ilişkisini merkezine aldığı için çalışmanın konusu olarak seçilmiştir. Brave, ataerkil söylemin sözcülüğünü üstlenerek, kızını söz konusu söyleme uygun yetiştirme konusunda ısrarlı Elinor ve ona isyan eden Merida’yı konu edinmektedir. Filmde, kural koyucu olan baba Fregus karikatür düzeyinde görünmez kılınırken; kültürün birbirine düşman konumladığı Elinor ve Merida, doğada birbirlerini koruyup kollar ve nihayet tarihlerini yeniden yazarlar. Çalışma kapsamında Brave filminde annelik, anne kız ilişkisi ve Merida’nın cinsiyet sisteminin normlarına karşı gelmesi; Simone de Beauvoir, Judith Butler ve Luce Irigaray’ın kuramsal yaklaşımları temel alınarak analiz edilecektir.
Çanakkale 1915 Tarih, Ekonomi, Edebiyat ve Sanat Sempozyumu , 2015
Bu çalışmada, tarihi gerçekleri kurmaca bir biçimde kimi zaman Türkçe kimi zaman da Fransızca kaleme alan Osman Necmi Gürmen’in ses getiren yapıtlarından biri olan Râna, Birinci Dünya Savaşı ve Çanakkale Savaşı bağlamında irdelenecektir. Bucak aşireti reisi Osman Paşa’nın torunu olan Gürmen, Râna adlı yapıtında bir yandan annesinin yaşamöyküsünü anlatırken bir yandan da 1905-1928 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun içine düştüğü durumu gözler önüne sermektedir. Savaş öncesini, özellikle savaş dönemini ve sonrasını titizlikle ele alan roman Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte bir ailenin yıkımını da anlatmaktadır. Avrupalılar tarafından “hasta adam” olarak nitelendirilen Osmanlı gibi büyük ve güçlü bir imparatorluğun içine düştüğü çöküş, romanın arka planını oluştururken Haşim Bey’in ailesinin yaşadıkları romanın kurgusunu meydana getirmektedir. Romanın dikkat çeken noktalarından biri de Mustafa Kemal’in ülkesini düşman işgalinden korumak amacıyla yaptığı girişimlerdir. Romanın ana eksenini Mustafa Kemal’in, Gelibolu’da, Suvla Koyu’nda ve diğer bütün illerde ilerlemeye çalışan düşman ordusunu durdurmayı hedeflemesi ve düşmanları ülkesinden atmayı başardıktan sonra da Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesi nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmak için mücadeleye girişmesi oluşturmaktadır. Gazi’nin amacına ulaşmak için gösterdiği bütün bu çabalar halkın bağımsızlık arzusuyla özdeşleştirilmektedir. Halk, kendi bağımsızlığını kazanmak amacıyla, Anadolu’nun fedakar çocuğu olarak adlandırılan Mustafa’nın önderliğinde, kendi yaşamını geri plana iterek vatanına öncelik tanımaktadır. Vatan uğruna ölümü göze aldıkları için, annelerinden, babalarından, kardeşlerinden, eşlerinden ya da çocuklarından vazgeçmek zorunda kalmaktadırlar. Sonuç olarak, Osmanlı gibi güçlü bir imparatorluğun çöküşüyle birlikte yaşadığı yıkımı ve buna bağlı olarak ailelerde yaşanan kopmaları anlatan Gürmen, roman kişilerine yüklediği tarihsel gerçeklik ile kurmacayı okura sunmaktadır. Bu bağlamda, Haşim Bey ve ailesinin özellikle kızı Râna’nın, Osmanlı’nın çöküş döneminde yaşadığı sancılarının tarihsel olaylarla nasıl bağdaştırıldığı irdelenmeye çalışılacaktır.
Çocuk bugüne kadar bilimde genellikle tıbbın, eğitimin ve psikolojinin uğraş alanı olagelmiş. Tarihsel boyutu ise çoğu kez edebi yazında ele alınmış. Bizde de durum farklı değil. Edebiyat dışı çocuğa yönelik tarihsel araştırmalar hemen hemen yok gibi. Çocukla ilgili Osmanlı yazınının önemli bir kısmı terbiye ve ahlak kitabı. Çocuğun tarihi disiplinler arası bir uğraş. Bu nedenle de farklı disiplinlerden gelen kişilerin ortak çabasıyla biçimleniyor çocuğun toplumsal tarihi.
Özet Bildiri, 2021
2018
Roles, meaning imposed by adults to children has showed changes according to historical periods, cultures and civilizations. In prehistoric period; weak, sick children are being left to die, children born with disabilities was seen as a punishment of supernatural powers. In antiquity; father could sell his child as slave. Boys of the wealthy families while go to school, girls could not go. In the middle ages; child was accepted as ‘miniature adult’. In this age the idea that the child is valued as a person was adopted with the spread of the holy religions. In late middle ages many wars, famine, epidemics occured, many children have died. In the Renaissance and continued the concept of humanism discussed and child has gained importance. Especially in the bourgeois family has established close relationships with children. On the other hand, children was seen as cheap labor in the 19th century that occured of the industrial revolution. Modern age and continue in; child specific some sw...
“Tarihi Hariciliğin Günümüze Yansımaları”, Diyanet Aylık Dergi, 287 (Kasım 2014), s. 30-3.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.