Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Giriş " Türkiye'nin çok az bölgesi, Konya Ovası'nın Erken Tunç Çağı'nın ilk iki evresinde sergilediği görkem ve zenginlikten daha etkileyici sonuçlar üretmiştir. Anadolu Platosunda höyüklerin bu denli yoğunlaştığı ve şehir ölçeğinde çok sayıda büyük höyüğün ortaya çıktığı bir başka bölge bulunmamaktadır. " Bu gözlemler, 1950li yıllarda Konya Ovası'nda yüzey araştırmaları gerçekleştiren James Mellaart'a aittir 1. Aradan geçen yaklaşık 70 yıla rağmen, ne yazık ki Konya Ovası'nın Erken Tunç Çağı (MÖ 3000-MÖ 2000) kültürlerine ilişkin yapılan söz konusu çarpıcı gözlemler, arkeolojik kazılarla desteklenmiş veya çürütülebilmiş değildir. Bölgenin önemli yerleşimlerinden Konya Karahöyük'ün Erken Tunç Çağı (ETÇ) tabakalarına ait detaylı verilerin yayınlanmamış olması da bu tablonun günümüze kadar değişmeden gelmesini sağlayan etkenler arasında yer almaktadır. Konya Ovası ETÇ kültürlerine ilişkin yürütülen tartışmalar halen farklı kapsam ve yöntemlerle gerçekleştirilen yüzey araştırmalarından elde edilen verilere dayanmaktadır. Bu çalışmada Konya Ovası şeklinde tanımlanan bölge (Figür 1) 2 , Büyük Konya Havzası'yla örtüşmektedir 3. Güneyden ve batıdan Toros Dağları'nın uzantılarıyla çevrelenen havzanın kuzey sınırını Obruk Platosu, doğu sınırını ise Hasandağı-Melendiz silsilesinin Bor eşiğindeki etekleri oluşturmaktadır. Yaklaşık 10.000 kilometrekarelik alana yayılan havza, Karadağ gibi yükseltiler tarafından çeşitli düzlük alanlara ayrılmıştır. Söz konusu düzlük alanların başlıcaları, Konya Ovası, Karapınar Ovası, Karaman Ovası, Ereğli Ovası ve Bor Ovası'dır (Figür 1).Genellikle güneydeki dağlık alanlardan havza tabanına inen akarsularla beslenen düzlük alanların önemli bir bölümünü verimli ovalar oluşturmaktadır. Acemhöyük ETÇ verilerini ön planda tutan bu çalışmada Konya Ovası'nda gerçekleştirilen yüzey araştırmalarının sonuçları ana hatlarıyla değerlendirilmiştir. Acemhöyük kazı verilerinin ETÇ'nin ikinci yarısında yoğunlaşması, bu döneme ilişkin sonuçların ağırlıklı şekilde tartışılmasının nedenidir. Çalışmanın birinci bölümünde, Konya Ovası'nda gerçekleştirilen yüzey araştırmalarının sonuçlarına kısaca değinilmiş, ikinci bölümde Acemhöyük verileri ortaya konulmuş ve son bölümde Acemhöyük verilerinden hareketle bölgeye ilişkin değerlendirmeler sunulmuştur. Acemhöyük ve Konya Ovası bağlantısına önceden dikkati çeken 4 değerli bilim insanı, sayın hocam Prof. Dr. Aliye Öztan'a bu yazıyı saygılarımla sunuyorum.
TÜBA-AR Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi, 2023
Küllüoba’da yapılan kazılarda ETÇ ve ETÇ’den OTÇ’ye Geçiş Dönemi tabakalarında bir grup içi boyalı seramik ele geçmiştir. Makale kapsamında AG22 ve U10 plankarelerinde bulunan ETÇ I ve ETÇ II dönemine tarihlenen 19 seramik parçası ile üzerinde çalışılmış ve yayımlanmış ETÇ III ve OTÇ’ye Geçiş Dönemi’ne tarihlenen boyalı seramik örnekleri incelenmiştir. Çalışmada bu seramik grubu bütünsel bir yaklaşımla ele alınarak; ayrıntılı bir form tipolojisi ve işlev tipolojisi yapılmış; kapların içini boyama geleneğinin kökeni araştırılmıştır. Yapılan incelemeler ve değerlendirmeler sonucunda bu seramik grubunun yayılım alanı ve kronolojik problemleri aydınlatılmaya çalışılmıştır. Söz konusu malzemenin ele geçtiği tabakaların radyokarbon analizleri sonuçları da ilk defa sunulmuştur.
Erken Tunç Çağı’nda MURAT HÖYÜK, 2021
White Oaks of Murat Höyük in Early Bronze Age Due to Aşağı Kaleköy Dam Project, the salvage excavations were carried out in Murat Höyük in 2019. Taxonomic identifcation of the wood charcoal samples dating to the Early Bronze Age and their interpretation based on vegetation history was the subject of the study. Reflected light microscopy showed that all of the wood charcoal samples belong to the Quercus L. (oak) genus, section Quercus (White Oak Group) from the Fagaceae family. The wood charcoal samples have the following wood anatomical traits: growth ring boundaries distinct, wood ring-porous, the transition from earlywood to latewood abrupt, vessels of latewood in a radial to the dendritic pattern, uniseriate and multiseriate rays, multiseriate rays very large, ray height > 1mm. It can be assumed that the woods belonging to the White Oak Group, which were understood to be used both as a building material and as fuel, were obtained from timber or frewood trees in the oak forests in the relatively close vicinity of the Murat Höyük settlement at that time. In the Solhan region where Murat Höyük is located, coppice oak forests constitute the current woody vegetation type today. Keywords: White Oak Group, Early Bronze Age, Eastern Anatolia, Wood Charcoal
KÜTAHYA KUREYŞLER BARAJI KURTARMA KAZILARI 2015-2016, 2022
Özet Kütahya ilinde yer alan Kureyşler Barajı Kurtarma Kazıları kapsamında kazısı yapılmış olan Höyüktepe yerleşmesinde, Erken Tunç Çağı (ETÇ), Orta Tunç Çağı (OTÇ) ve Geç Doğu Roma Dönemi’ne (GDR) ait bulgulara rastlanılmıştır. Yerleşmenin bugüne kadar tespit edilmiş en alt katmanı ETÇ II’ye tarihlendirilmektedir. Bu makalede 2015 yılında gerçekleştirilen kazı çalışmaları sırasında yerleşmenin ETÇ II’ye tarihlenen I, II ve III. tabakalarından elde edilen hayvan kemikleri incelenmiş ve ETÇ’de Höyüktepe’de hayvan kullanımı ve besin ekonomisi hakkında elde edilen ilk veriler değerlendirilmiştir. Buna göre yerleşmede evcil hayvanların baskın olduğu gözlemlenmiştir. Yabani hayvanlar sayıca az olup, av hayvanları arasında geyikgillerin sayısı dikkat çekicidir. Yerleşmede en çok tüketilen hayvan türünü koyun ve keçiler oluşturur. Anahtar Kelimeler: Kütahya, Zooarkeoloji, Erken Tunç Çağ II, Geçim Ekonomisi Abstract Findings of the Early Bronze Age (EBA), Middle Bronze Age and Late East Roman Period were found in the Höyüktepe settlement, which is being excavated in the scope of the Kureyşler Dam Rescue Excavations in Kütahya. The lowest level of the settlement identifieds o far is dated to the EBA II. During the excavations carried out in 2015 in this article, the settlements I, II and III dated to EBA II and the first data on animal exploitation and subsistence economy in Höyüktepe during the EBA were evaluated. Accordingly, it is observed that domesticated animals dominatein the settlement. Among the few hunted wild animals, the number of deer species (especially red deer) is remarkable. Sheep and goats form the most consumed animal taxa in the settlement. Keywords: Kütahya, Zooarchaeology, Early Bronze Age II, Subsistence Economy
Samsat'tan Acemhöyük'e Eski Uygarlıkların İzinde Aliye Öztan'a Armağan, 2017
Kısa süreli de olsa Acemhöyük'te kendisi ile çalışma şansı bulduğum, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nden Değerli Hocam Prof. Dr. Aliye Öztan'ı arkeolojik sorunlar kadar toplumsal sorunlara karşı sergilediği dik duruşu nedeni ile rol model edindiğimi ifade etmekten onur duyarım. İhtiyacım olduğunda yol göstericilik vasfını hiçbir zaman esirgemeyen Sevgili Hocam'a hayatının ikinci baharında sağlık ve mutlu bir yaşam diliyorum. Klazomenai Antik Kenti, Hamdi Balaban Tarlası Sektörü, J-K 26 plan karesinde 2009-2011 kazı sezonlarında bir savunma sistemine ait temel kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Yer yer 1.55 m. yüksekliğe sahip bu taş temel, tesviye edilerek hazırlanmış ana kaya üzerine oturtulmuştur. Kuzey – güney doğrultuda, M.Ö. 7. yüzyıl sur duvarı ile aynı aksta yer alan söz konusu temel, yerel adı Urla Taşı olan kireçtaşından kesilmiş geniş ve yassı blokların yanı sıra kısmen şekillendirilmiş andezit ve mikaşist gibi farklı türde taşlarla toprak harç kullanılarak örülmüştür. Duvarın ön ve arka yüzünde iri ve geniş taşlar kullanılırken iç tarafı daha küçük ve amorf taşlarla doldurulmuştur. En geniş kısmı 2 m. olan taş örgü yükseldikçe daraltılarak duvar yüzeyine dıştan içe doğru eğim verilmiştir. Böylece taş temelin, üzerinde yükselecek kerpiç duvarın yükünü ana kaya yüzeyine yayarak aktarması sağlanmıştır. 5.60 m. lik kısmı açığa çıkarılmış sur duvarının batısına yaklaşık 6.70 m. derinliğe ve kuzey-güney yönünde 8.30 m. uzunluğa sahip kabaca at nalı biçiminde bir kule eklenmiştir (Çizim 1). Kuzeyi Geç Arkaik Dönem yapılaşma etkinliği nedeni ile tahrip edilmiş olan bu kulenin iç kısmı kerpiçle dolgulanarak desteklenmiştir. 1 Sur duvarının doğu ucu ise bu alanda yaşanan Geç Roma Dönemi etkinliği sırasında örülen duvarla (140 No'lu duvar) tahrip olmuştur. 2 Alanda yürütülen kazılar sırasında ele geçen seramik buluntular Troya II sonları ve Troya III dönemi özellikleri gösterir. Bu nedenle söz konusu savunma sistemi Erken Tunç II sonlarına tarihlenmiştir. 3 J-K 26 plan karesinde bulunan bu sur duvarı ve kulesi Urla'da Limantepe mevkiinde iç sur ile çevrelenmiş bir yukarı kent, Hamdi Balaban Tarlası mevkiinde ise dış surla çevrelenmiş bir aşağı kent olabileceğini gösteriyor olması nedeni ile Tunç Çağı şehir planlaması açısından büyük öneme sahiptir. 4 Erken Tunç Çağı sur duvarı hem toprak altında kaldığı süreç boyunca hem de arkeolojik kazılarla gün ışığına çıkarıldığı andan günümüze kadar çevresel etkenler sonucunda bozulmaya uğramıştır (Resim 1). Söz konusu duvarın bulunduğu alanın bir bölümü çelik ayaklar üzerinde yükselen çatı ile örtülerek yağmur ve rüzgâr gibi çevresel etkenlere karşı koruma altına alınmıştır. Ancak duvarın yaklaşık yarısı koruyucu çatının dışında kalarak söz konusu çevresel etkilere maruz kalmaktadır. Kış aylarında yoğun yağış alan kazı alanındaki açma çukurları su ile dolmaktadır. Bu nedenle surun hem çatı ile örtülmüş bölümü hem de çatı dışında kalan bölümü bulunduğu çukurda biriken sudan olumsuz etkilenmektedir. Yaz aylarında ise bu alan gölgede 45-50 santigrat dereceyi bulan ısıya maruz kalmaktadır. Klazomenai Kazı Başkanı Prof. Dr. Yaşar Ersoy ile yapılan görüşmede sur duvarının gerek çatı ile korunan gerekse üstü açık bölümünün koruma ve onarım çalışmalarının yapılmasına karar verilmiştir. Bu makalenin amacı Klazomenai Antik Kenti Hamdi Balaban Tarlası Sektöründe yer alan Erken Tunç Çağ II sur duvarında gerçekleştirilen koruma-onarım çalışmalarını tanıtarak, sonuçlarını bilim dünyası ile paylaşmaktır. Çalışmalar derz harcı seçimi ve sur duvarı koruma-onarım işlemleri olmak üzere iki ana başlık altında incelenebilir.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Journal of Çukurova University Institute of Social Sciences Cilt/ Vol:, 2015
“Erken Tunç Çağı’nda Doğudan Batıya Köprü: Çukurova” konulu bu çalışmada, Batı Anadolu’da son yıllarda yapılan kazılar sonucunda ortaya konan yeni bilgiler ışığında bu dönem ilişkileri yeniden değerlendirilmiştir. ETÇ I’de, Bölge daha çok Kuzey Suriye-Mezopotamya ve İç Anadolu ile ilişkili olup, bu dönemde benzer birkaç örnek dışında Batı Anadolu ile ilişkiler net değildir. ETÇ II’de, Batı Anadolu, iç Anadolu, Amanoslar’ın doğusu, Amuk, Fırat, Kuzey Suriye, Mezopotamya, Levant, Kıbrıs ve Girit ile ilişkilerinin olduğu, bölgenin öneminin daha da arttığı ve Tarsus’un bu dönemde ticarette söz sahibi bir merkez halini aldığı anlaşılmaktadır. ETÇ III’te ise kültürel anlamda çok büyük değişimler olmuştur. Batı Anadolu’ya özgü çark yapımı tabak, depas, tankard, çift kulplu fincan ve gaga ağızlı testi gibi çanakçömlek malzemeleri yanı sıra mimaride de megaron tipi yapılar ortaya çıkmıştır. Çukurova Bölgesi’nin Batı Anadolu ile ilişkilerinin sadece Troya ile sınırlı olmadığı, sahil kesimde yer alan Liman Tepe, Bakla Tepe ve iç batı Anadolu’da Küllüoba ve Seyitömer gibi yerleşimler ile de ilişki olduğu anlaşılmaktadır. Başta Küllüoba olmak üzere bazı yerleşimlerde de Çukurova ve Kuzey Suriye’ye özgü malzemenin ele geçmesi bu ilişkinin sadece tek yönlü olmayıp, her iki yönden olduğunu ortaya koymaktadır. Tüm bu ilişkiler, her iki bölge arasındaki kronoloji sorunlarının çözümüne de yardım edecektir. Anahtar Kelimeler: Erken Tunç Çağı, Çukurova, Batı Anadolu, Ege.
TÜBA-AR 35, 2024
This article aims to reveal the settlement status of the Banaz Plain in the Middle Bronze Age. The data on the Middle Bronze Age of the Uşak region is limited. This article evaluates 9 Middle Bronze Age settlements identified in the fertile Banaz Plain located east of Uşak. Among these settlements, Banaz Mound and Ayvacık Mound stand out as important settlements of the region in the Middle Bronze Age. It is understood that there was an uninterrupted settlement in the Banaz Plain in the MBA. The settlements in the plain are not very far from each other and the settlements are generally concentrated in the plain region and on natural road routes. The settlements on natural road routes are relatively larger in size. The fact that the settlements in the region have similar pottery forms indicates that they were also culturally interactive. It can be evaluated that the Banaz Plain settlements had strong relations with the surrounding regions in terms of politics, culture, trade and transportation thanks to their location between Central Anatolia and Western Anatolia.
Kategori/Category Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Temel Alanı *Bu eserin tüm hakları Necmettin Erbakan Üniversitesi Yayınlarına (NEU PRESS) aittir. Eserin tamamı veya bir kısmı 5846 sayılı FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU'nu hükümlerine göre, kitabı yayınlayan yayınevinin önceden izni olmadan herhangi bir ortamda yayımlanamaz ve herhangi bir bilgi depolama ve erişim sistemiyle, mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik veya başka yöntemlerle çoğaltılamaz, basılamaz, aktarılamaz, çoğaltılamaz ve dağıtılamaz. *Eserdeki yazılı olan her türlü bilginin ve yorumun sorumluluğu editörlerin, yazarların kendilerine aittir. * All rights of this work belong to Necmettin Erbakan University Press (NEU PRESS). According to the provisions of the "Law No. 5846 on Intellectual and Artistic Works", the whole or part of the work cannot be published in any medium without the prior permission of the publishing house that published the book, and it cannot be reproduced, printed, transferred, reproduced, or distributed by any information storage and retrieval system, mechanical, electronic, photocopying, magnetic or other methods.
Erken Tunç Çağı'nda Güneydoğu Anadolu Bölgesi komşu Suriye ve Mezopotamya kültürlerinin etkisiyle şekillenen ekonomik ve sosyal gelişmelerin tesiriyle hemen hemen tüm Yakındoğu'da olduğu gibi kentleşme sürecine girmiştir. Bölgede kentleşmeye bağlı olarak bir taraftan ekstramural mezarlıkların sayısında artış olurken diğer taraftan oldukça köklü olan intramural ölü gömme geleneği dönemin sonuna kadar varlığını sürdürmüştür. Erken Tunç Çağı, oda mezar geleneğini beraberinde getirmiştir.
Amisos
Iğdır is located just North of Mount Ararat at an altitude of 5137. The plain where the city of Iğdır is located has an average altitude of 875. The Iğdır Plain exteneds to the North and northeast of Mount Ararat. Araxes River passes throguh the North of the plain. The Aras River separates the Iğdır Plain from the Ararat Plain, of which it is a part. This plain, which is also fed by the snow waters of Mount Ararat, has been inhabited since the Chalcolithic Age, and the settleement has continued uninterrupteedly until today. This uninterrupted life is valid in the Middle Bronze Age Aras Painted Culture, whose traces are not found in Lake Van and Upper Araxes Basins. Except for Georgia, Armenia, Nakhchivan, and Northweest Iran, the most important settlement in the Anatolian stakeholder was located on the Iğdır Plain. However, traces of culture continue to be seen in different archaeological centers. Since geographical units with different elevations, such as Mount Ararat, Karasu-Aras Mountains, and Iğdır Plain, are unique parts of a whole geography, the region enabled the ancient societies to be adopted by Transhumanist groups. This study is based on the Middle Bronze Age archaeological centers of the Iğdır Plain and the reasons fort he existence of these centers.
JASS, 2015
Düziçi Ovası ve Yakın Çevresi, Akdeniz Bölgesinin Adana Bölümünde yer alan Osmaniye il sınırları dâhilinde, Kuzey Amanoslar içerisinde yer almaktadır. Araştırma sahası tektonik olarak çok genç ve hareketli olduğu için jeomorfolojik açıdan birden fazla birimlerden oluşan farklı bir topoğrafya ya sahiptir. Sahanın oluşmasında ve gelişmesinde en önemli faktörler flüvyal süreçler, karstlaşma ve tektonizmadır. Yaklaşık olarak 90 km² alanı kapsayan Düziçi Ovası ve Yakın Çevresi'ndeki ana jeomorfolojik birimler; dağlık-tepelik alanlar, platoluk alanlar, vadiler, boğazlar, birikinti yelpazeleri ve küçük ölçekli karstik şekillerinden meydana gelmektedir. Araştırma alanının merkezi konumunda bulunan Düziçi Ovası 250-450 metreler arasında yer almasına karşın deniz seviyesinden ortalama yükseklik 350 metredir. Doğudaki bölgelerde 300-400 metreler arasında birikinti koni ve yelpazeleri, 400-2246 metreler arasında ise dağlık ve engebelik alanlar bulunmaktadır. Çalışma alanının diğer alanlarında 200-700 metre aralıklarında yükseltisi fazla olmayan tepeler ve koniler mevcuttur. Çalışma alanı Miyosen de belirmeye başlamış ve tektonik olaylara maruz kalarak ovanın bulunduğu alan çökmeye uğramış, dağlık saha ise yükselmeye devam etmiştir. Plio-Kuaterner ve Kuaterner de bu gelişimin devamı ile birlikte ova içerisinde bazalt akıntıları meydana gelmiş ve o esnada göl ortamında olan Düziçi Ovasında birikim bu dönemde başlamıştır. Böylece 250-400 metreler arasındaki Düziçi Ovası ve Yakın Çevresi meydana gelmiş, holosen de akarsuların aşındırma ve biriktirme faaliyetleri devam etmektedir.
SOCIAL SCIENCES STUDIES JOURNAL , 2019
ÖZET Başlangıçtan günümüze değin önemli yerleşmelere ve çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış Çanakkale topraklarında birçok köprü yapısı inşa edilmiştir. Çanakkale'nin Osmanlı idaresine geçmesiyle beraber, bu bölgede yürütülen imar faaliyetleri sonucunda Osmanlı sanatının yansımaya başladığı gözlemlenir. Bu faaliyetlerin içinde köprüler de önemli bir yer tutmaktadır. Osmanlı'nın erken dönemlerinde Rumeli'ye geçişte kullandığı Bursa-Biga-Çanakkale yol güzergahı üzerinde ve Çanakkale'nin çeşitli yörelerinde inşa edilmiş olan köprüler mimari ve sanat üslupları açısından ele alınıp burada değerlendirileceklerdir. I. Murad döneminde inşa edilen Behramkale Köprüsü ve Ezine Asılhan Bey Köprüsü, II. Murad dönemi yapısı olan Biga Akköprü plan ve malzeme ö z e l l i k l e r i a ç ı s ı n d a n b e n z e r l i k l e r g ö s t e r i r. S ö z k o n u s u k ö p r ü l e r O s m a n l ı k ö p r ü mimarisinin temel özelliklerini yansıtır. ABSTRACT Many bridges were built on the soils of Çanakkale, home to remarkable settlements and various civilizations from past to present. It is observed that Ottoman artistic style started to be dominant due to architectural facilities after Çanakkale was seized by Ottoman Empire. Bridges occupy an important place among these facilities. In this study, bridges constructed at various points of Çanakkale and on the route covering Bursa-Biga-Çanakkale in the Early Ottoman period will be handled and discussed in an architectural and artistic way. Berhamkale and Ezine Asılhan Bey Bridges built during the reign of Murad I and the bridge Biga Akköprü during the reign of Murad II have similarities in terms of planning and material used. Aforesaid bridges display the basic characteristics of Ottoman bridge architecture.
Bu çalışmada, Hama ve Humus örneğinde, Osmanlı hakimiyetinin ilk dönemlerinde Suriye'de uygulanan timar sistemi incelenmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun Suriye bölgesinde yer alan çoğu ekilebilir toprakların mülkiyeti, İmparatorluğun Rumeli ve Anadolu bölgelerinde olduğu gibi, devlete aitti. Fakat, devlet buradaki topraklarını bizzat kendisi işletmiyor, belirli bir ücret karşılığında üzerinde oturan köylü halka kiraya veriyordu. Buradaki tarlaları ekip biçen çiftçi halk, hem toprağın kirası olarak elde ettiği ürünün belirli bir bölümünü (öşür), hem de besledikleri hayvanlar için belirli bir miktar vergiyi devlete ödemek zorunda idiler. Devlet, bu vergi gelirlerini has, zeamet ve timar adları altında gelirlerine göre gruplara ayırdıktan sonra, bunları toplama işini, onların maaşlarına karşılık olmak üzere, orada görev yapan asker ve memurlarına verirdi. Böylece, imparatorluğun çoğu bölgelerinde uygulanan bu sistem (Timar Sistemi) sayesinde, bir taraftan toprak gelirlerinin önemli bir bölümü devlet veya onun temsilcileri vasıtasıyla toplanırken, diğer taraftan da burada görev yapan asker ve memurların maaşları devlete ilave bir yük getirmeden mahallinde ödeniyordu. ABSTRACT The Ottoman's Timar System of the Early Period in Syria with Hama and Homes Models is researched in this studies.
Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2022
Kazım PAYDAŞ & Ömer NARİN
Uluslararası Türk Kültür ve Sanatı Sempozyumu, 2020
Konya ili, Anadolu bozkırının orta yerinde Türk halk kültürünün harmanladığı önemli bir yerleşim yeridir. Halk kültürünün aktarımı ve hayat bulmasında ise âşıklar büyük önem arz etmektedir. Konya âşıklık geleneği, üzerine çok sayıda kitaplar yazılmış olan kıymetli değerlerimizdendir. 20. Yüzyıla ait âşıklık kültürünün önde gelen isimleri bu topraklarda yaşamışlardır. Bu çalışmada Konya âşıklık kültüründe önemli bir değer olan ama az tanınmış olan Çopur İsmail’in hayatı ve önemi sergilenecektir. Aşığın hayatının son dönemine (1949) dair bilgiler dönemin yerel gazetelerinden derlenmiş olup, Konya kültürüne dair kaleme alınmış diğer çalışmalar ile bağlantıları araştırılmıştır. Ayrıca Çopur İsmail’in TRT repertuvarına girmiş olan tek türküsü olan “Yeşilim” türküsünün müzikkolojik analizi ve Konya Türkü repertuvarı içindeki aynı esere ait varyant örnekleri sunulacaktır. Araştırmanın sonucunda, Konyalı Âşık Çopur İsmail’in âşıklık geleneği içindeki konumu, âşık oluş süreci, eser kayıtlarına dair bilgiler ve 1942 yılında Muzaffer Sarısözen derlemesindeki önemi ve tek derleme notası olan “Yeşilim” türküsünün müzikal ve sözel önemine yönelik saptamalar yapılmıştır. Konya province is an important settlement in the middle of the Anatolian steppe where Turkish folk culture blends. Minstrels are of great importance in the transmission and revival of folk culture. It is one of our precious values that many books have been written on the tradition of Konya minstrelsy. The prominent names of the culture of minstrelsy in the 20th century lived in these lands. In this study, the life and importance of Çopur İsmail, who is an important value in the culture of minstrelsy in Konya but is less known, will be displayed. Information on the last period of the Minstrel's life (1949) was compiled from local newspapers of the period, and its connections with other studies on Konya culture will be investigated. In addition, the musicological analysis of Çopur İsmail's "Yeşilim" song, which is the only song that has entered the TRT repertoire, and the verbal and musical evaluation of the variants of the same song in the Konya Folk song repertoire will be presented. As a result of the research, the position of Aşık Çopur İsmail from Konya in the tradition of minstrelsy, the process of be a minstery, information about the records of the works and their importance in the compilation of Muzaffer Sarısözen in 1942, musical and verbal significance of the single compilation folk song "Yeşilim" will be determined.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.