GİRİŞ Edebiyat ve sosyoloji birbirleriyle etkileşim hâlinde olan disiplinlerdir. Merkezlerinde insan olan bu iki bilim dalının birbirleriyle doğrudan ya da dolaylı bağlantıları, disiplinlerarası çalışmalara olanak sağlamaktadır. Sosyoloji, toplum yapısını her yönüyle incelerken edebiyat; toplum yapısının temelini oluşturan olay veya olguları edebî eserler vasıtasıyla işler. Edebiyat, sosyolojinin zaman ve mekâna bağlı olarak incelediği toplumsal davranışları konu edinir ve tıpkı sosyoloji gibi bazı toplumsal olay ve olguları neden sonuç ilişkisi bağlamında subjektif bir bakış açısıyla açıklar. Bu nedenle edebiyat ve toplumun aslında birbirini tamamlayan bir yapı içinde harmanlandığı söylenebilir (Alver 2004: 94-95). Edebiyatın sosyolojik imkânı tartışması, ayna kavramını merkezine alır. Yazar, eseriyle dünyayı resmeder, ele aldığı tüm olgu ve durumlar okuyucuya bir ayna tutar. Ayna, yansıtma yapmaktadır; norm, tutum, davranış, gelenek ve görüngüleri yansıtmaktadır (Kayalı, 18). Edebiyatın toplumu yansıttığı varsayımını karşılayan ayna terimi, edebiyat ve sosyoloji arasındaki bağı güçlendiren temel bir izlektir. Edebiyat, anlattığı hikâyeyi kurgulamak üzere gereken verileri toplumdan alır, toplumun şartlarından etkilenir ve bir anlamda tekrar toplumu yansıtır. Edebî eserlerin, kimi zaman toplumsal temayı içererek toplumu yansıtması kimi zaman da toplum veya bireyler üzerinde etki yaratması, metin incelemelerinde yeni yöntemlerin doğmasına zemin hazırlamış ve bununla beraber, eserlerin tarihsel, sosyal ve kültürel boyutlarının ortaya konulmasında yeni yöntemler geliştirmiştir. Bu noktadan hareketle, edebiyat eserinin sanatçıyla, okurla ve toplumla ilişkisi-etkileşimi sosyolojik okumalar için önemli bir hâle gelmiştir. Edebiyat biliminin bir disiplini olan edebiyat sosyolojisi (Kösemihal 1968: 185), sanat eserleriyle toplumsal gerçekliklerin birbirini nasıl ve ne derece etkilediğini konu edinmektedir. Edebiyat sosyolojisi, hareket noktası olarak edebî eserleri almaktadır. Ancak, bütünüyle edebî eserlerin içerikleriyle (konu, muhteva, tema, metin) ilgilenmemekte, yani salt metin merkezli bir araştırma gerçekleştirmemektedir. Bunun ötesinde edebiyat sosyolojisi, edebiyat ilişkileri kavramına uygun bir biçimde, edebiyatın tüm açılımlarını, yönlerini, etkilerini ve bir iletişim ortamı kurma yönünü vurgulamaktadır. Merkezî bir öneme sahip edebî metin dolayımında oluşan ilişkiler, kümeler, gruplar, aktörler ve ilişki ağlarını ifade eden edebiyat ilişkileri, edebiyat sosyolojisinin gerçek alanını da oluşturmaktadır. Yazar, metin, okur kitlesi, yazar kuşakları, yayıncılık, okuma sorunu ve okuma nedenleri yahut sonuçları gibi meselelerin oluşturduğu önemli, sürekli ve vazgeçilemez bir ilişki ağını temsil eden edebiyat ilişkileri, edebiyat sosyolojisinin mecrasını belirlemektedir. (Alver 2015: 345) Toplum ve edebiyat arasındaki karşılıklı etkileşimi incelemeyi amaçlayan edebiyat sosyolojisi, yazar ve şairlerin, yaşadıkları çevreden ve bu çevrede gerçekleşen olay ve olgulardan, ne ölçüde etkilendiklerini; yaşanılan hâdiseler karşısında nasıl bir tutum sergilediklerini ve görüşlerini, eserlerinde nasıl yansıttıklarını ortaya koymaya amaçlamaktadır. Edebiyat sosyolojisi, siyasi rejimleri, idarî mekanizmaları, kültürel müesseseleri ve sosyal sınıfları iktisadî ve sosyolojik temellerde ele alır. Edebiyat sosyolojisinin, temel uğraşı alanlarından biri, çeşitli problemlerle kuşatılmış sosyal yapıları incelemektir. Sadece toplumsal sorunlar değil güncel konular da yazarın eserlerinde yer almıştır. Böylece edebi eserlerin sosyolojik yönü ortaya çıkmaya başlamıştır. Batılılaşma, züppelik, kadın meselesi, cariyelik, sınıfsal ayrışma ve sınıfsal