Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
15 pages
1 file
Yazı, Prof. İsmail Kara'nın kitabının eleştirisinden yola çıkarak ve kimi tanıklıklara dayanarak, Sümbül Efendi Tekkesinin son şeyhi Razı Yücesümbül ile Merkez Efendi Tekkesinin son şeyhi Nurulllah Kılıç'ın ve ailelerinin Cumhuriyet'e bakış açılarını irdeliyor.
Baştan itibaren siyasal bir kurum olarak işlev gören Hilafet,Cumhuriyetin ilanından sonra işlevsiz hale geldi.
Cumhuriyet Dönemi Din Devlet İlişkisi, 2018
Din, tarih boyunca en ilkel insan topluluklarında bile neşv-ü nemâ bulan bir olgu olup, insanoğlunun yaşamı içindeki ehemmiyeti inkâr edilemez. Hadd-i zâtında dinin devlet ile ilişkileri, çok daha geniş kapsamlı, bazen de tatbikatta bir takım çatışmalara sebebiyet vermesi hasebiyle çetrefilli bir meseledir. Bu bağlamda, din ve devlet beynindeki alâkayı tecessüs ederken, meseleyi akl-i selim bir şekilde ele almak daha sahîh olacaktır. Zirâ bu konu, ancak hâlis niyet ve derûn-i bilgi ile araştırılabilir. Din ile siyasal iktidar arasındaki muâmelât, bilhassa, Türkiye'nin cumhuriyet dönemi terakkisinde önemli bir yere hâizdir. Osmanlı İmparatorluğu'nun teokratik yapısının, cumhuriyet döneminde laik bir yapıya iklâbı hiç te kolay olmamış, oldukça sancılı bir sürecin geçmesi gerekmiştir. Biz bu çalışmamızda, İslâm dini ve Türkiye Devleti arasındaki ilişkileri sorgulamadan önce, bu meselenin tecrübe edildiği Osmanlı dünyasındaki tarihî seyrine kısa bir göz atacağız. Akabinde, din ve devlet ilişkilerinin nasıl nev'-i şahsına münhasır bir form alarak Türkiye'nin çağdaş demokrasiyi benimsediği üzerinde duracağız.
2020
Toplum, karsilikli etki ve tepkiler butunudur. Bu bakimdan dinin, bircok alanla munasebeti bulunmaktadir. Bunlar, din sosyolojisinin ana konulari arasinda yerini almaktadir. Soz konusu munasebetlerden biri de siyasettir. Turkiye baglaminda din-siyaset iliskisini incelemek, Turk toplumunun belli donemlerde kirilma noktasini olusturan darbelerin etraflica bilinmesini gerekli kilmaktadir. Cumhuriyet donemi toplumsal, dini ve siyasi yasaminda darbeler onemli bir yer tutmaktadir. Calisma, bu munasebetin darbe ve din boyutunu ele almaktadir. Cumhuriyet donemi darbe ve darbe girisimlerini analiz edebilmek, donemin sosyal ve din konjonkturunu bilmeyi gerekli kilmaktadir. Esasen Turkiye’deki tum darbeler, dini ve toplumsal hayat uzerinde onemli ve kalici etkiler birakmistir. Darbelerin sosyal ve dini etkisinin disinda siyasi, kulturel, ekonomik, egitimsel vb. bircok farkli boyutta da etkili oldugu bilinmektedir. Ancak incelemenin konusu geregi darbelerin sadece toplumun din boyutundaki etki ...
Bizim Külliye / Cumhuriyet ve Türkçe, 2023
Dilimizin adı, cumhuriyet öncesi ve sonrası durumu hakkında bir değerlendirme. Cumhuriyet'ten sonra yapılan dil çalışmalarının Cumhuriyet öncesiyle ilişkisi; Atatürk'ün dil çalışmalarına katkısı ve etkisi...
Journal of Analytic Divinity, 2020
Osmanlı Devleti’nin gerek kuruluş ve gerekse de yükselme dönemlerinde bazı hak ve ödeneklerle devlet tarafından desteklenen tarikatlar, özellikle Osmanlı Devleti’nin modernleşme dönemlerinde yoğun bir denetime tabi tutulmuştur. Tarikat faaliyetlerine yönelik olarak Osmanlı Devleti, Tanzimat öncesinde önemli düzenlemeler yapmış ve Evkaf Nezareti’nin oluşturulması ile başlayarak Tanzimat dönemi ile devam eden bu zaman diliminde tarikatlar önemli bazı ayrıcalıklarını bir süreliğine kaybetmiştir. 19. yüzyılla birlikte değişen dünya şartları ve Osmanlı Devleti’nin bu yeni durum ve şartlara uyum sağlama çabası içerisinde, tarikat ve onların faaliyet merkezleri olan tekkeler devlet tarafından eski rahat ve bir bakıma özerk konumlarını kaybetmişlerdir. Modernleşmenin veya dönüşümün her alanda kendini gösterdiği bu yüzyılda, devletin tekkelere bakışında da birtakım değişimler söz konusu olmuştur. Dolayısıyla bu yüzyılda çıkarılan fermanlarla faaliyet alanları kısıtlanan tekkeler, daha fazla devlet kontrolüne girmiştir. Tarikatların devlet kontrolü altına girdiğinin önemli ve bir başka göstergesi de Meclis-i Meşayih’in açılmış olmasıdır. Bir yandan bürokratik ve toplumsal hayatta Batılılaşma yaklaşımları devam ederken diğer yandan Şeyhülislamlık tarafından kontrol edilen tekkeler, 1866 tarihinde Şeyhülislamlık’ın bir alt dalı olarak kurulan Meclis-i Meşayih kurumunun yönetimi altına girmiştir.
Sistem olarak laikliğin kaynağındaki düşünce olan sekülarizm, bilginin din, dogma ve inançlardan bağımsızlaşması yönündeki felsefî temellerini ağırlıklı olarak 17. yüzyıldan itibaren Avrupa'da buldu. Anılan ilkenin Fransa'da 19. yüzyılda hukuk yoluyla uygulama alanına konulmasından sonra da, önce Avrupa ülkelerinde, sonra Amerika Birleşik Devletleri'nde değişik nüanslarla uygulamaya koyulmuş değişik sistemler ortaya çıktı. Dolayısıyla, laiklik ve sekülarizm kavramlarının hep ve her yerde aynı şekilde anlaşılabilecek bir tek tarifi, bir tek anlamı yoktur; içinde oluştukları yapıların siyasî ve sosyal kültürleriyle şekillenirler. Öyle ki, çoğunluğun Hıristiyan inancında olmasına karşın, bu dinin çok değişik mezheplerine mensup bir nüfusa sahip ABD örneğinde devlet, laikliği din ve inançlar karşısında tarafsızlık olarak yorumlamayı yeğlemiştir. Öte yandan, kilise-devlet arasında bir siyasî güç mücadelesinin verilmiş ve ayrışmanın sağlanması üzerinden asırlar geçmiş olmasına karşın bir bakıma hâlâ Katolik Kilise'nin gölgesini üzerinde hisseden Fransa örneğinde, laiklik hususunda ABD'ye nazaran daha katı bir yorum yeğlenmektedir. Bu nedenle Conseil d'Etat " düzenleyici ve uzlaştırıcı " bir rol üstlenmiştir; bir yandan kamu düzeninin gerekleri ve ibadet özgürlüğünün kullanılması arasında, diğer yandan herkesin inanç özgürlüğü ile laiklik ilkesinin gözetiminde ve inananlarla inanmayanların hakları arasında tam anlamıyla 1789 Bildirgesi'nin getirdiği " dinî düşünce özgürlüğü " ve " laik devlet " ilkelerine bağlı kalarak, " düzenleyici " bir görev yürütmektedir. Hristiyan toplumların sosyal gelişimi içinde gelişen bu kavramlar, süreç içinde modernitenin evrensel bir yaygınlık kazanmasıyla Batı toplumları dışında da uygulamaya konuldu. İslam'ın Sünni kolunda Hristiyanlığınkine benzer bir ruhban sınıfı ve teşkilatı bulunmadığından, laiklik kavramı, devlet işlerinin idaresinin dinî normlarla bağlantılı olmaması ve onlardan bağımsız olması şeklinde anlaşılmıştır.
Eylül 1921'de Sakarya Savaşı'nın sürdüğü günlerde Meclisin Evrak ve Tahrirat Müdürü olan Necmettin Sahir Sılan, Birinci Meclisteki 437 milletvekiline "kazanılacak olan İstiklal Savaşı'mızın başarılı ve verimli olması neye bağlıdır?" sorusunu yönelttiği bir anket çalışmasının sonucunda 8 Nisan 1923'e kadar 315 milletvekili yazılı görüşlerini açıklamışlardır. Buna göre %43.2'si (136 kişi) ekonomik gelişmelere ağırlık verilmesini, %28,3'ü (89 kişi) halk egemenliğini, %37,1'i (17 kişi) eğitim ve cahillikle mücadele edilmesini vurgulamaktadır. Türkiye'nin gelecekteki eğitim politikasının ne olması gerektiğine ilişkin benzer bir anket, 2-9 Ağustos 1923 tarihleri arasında Hâkimiyet-i Milliye gazetesi tarafından, I. Heyet-i İlmiye'yi oluşturan 40 eğitimciye yapılmış, ancak 11 kişi, 14 sorudan oluşan bu anketi yanıtlamıştır. Selim Sırrı Tarcan, İhsan Sungu, Ali Haydar Taner, Mustafa Rahmi Balaban, Nafi Atuf Kansu, Avni Başman gibi eğitimciler bunlardan bazılarıdır. Sorulardan bir kısmı şöyledir; 1.Eğitimimizde en büyük eksik nedir? 2.Kadın ve erkeğin öğreniminin aynı esas çerçevesinde mi uygulanmasına taraftarsınız? 3.Kadınların, bilim ve kültürdeki yeri ve geleceğini nasıl görüyorsunuz? 4.Bilim ve kültürün ülkenin her tarafında aynı tarz ve kuvvette gelişmesi için ne gereklidir? 5.Yabancı dil öğrenimi ve yaygınlaştırılmasında ne gibi yöntemler düşünüyorsunuz? Darülfünun ıslahı neye bağlıdır? Çeşitli fakültelerin ihtiyaçları nedir? 6. Halkı, ilkokul öğrenimine ısındırmak, yararlandırmak için ne düşünüyorsunuz? Bu anketlerden de anlaşılacağı üzere sorunları üç gruba ayırabiliriz. Siyasal rejim ve meşruiyet sorunu, ekonomik sorunlar ve eğitimsel sorunlar. Bu sorunların, Atatürk'ün önderliğinde üç misak çerçevesinde çözülmeye çalışıldığı görülmektedir. Bunlar Misak-ı Millî, Misak-ı İktisadî ve Misak-ı Maariftir. Tarih kitaplarımızda Misak-i Millî vurgulanırken, diğer iki Misak'a yeterince yer verilmediği görülmektedir. 4 Mart 1923'te biten İzmir İktisat Kongresi'nde 1135 delege tarafından 12 maddeden oluşan Misak-ı İktisadî kararları benimsenmiştir. Çocukların bu kararlara göre yetiştirilmesi kabul edilmiştir. Misak-ı Maarif ise 8 Mart 1923'de Milli Eğitim Bakanı İsmail Safa (Özler) döneminde bir genelge ile kabul edildi. 3 Mayıs 1923 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde Telif ve Tercüme Heyeti üyelerinden Mustafa Rahmi Balaban, Gazi Paşa Hazretlerinin Maarif Umdesi-Asri Terbiye ve Maarif adıyla makaleler yayımlamaya başlamış ve bunlar daha sonra bir kitapta toplanmıştır. Atatürk'ün eğitime ilişkin söylevleri ve bu birincil kaynaklar dikkatlice incelediğinde eğitimin ulusal, demokratik, laik, karma ve üretici olması gerektiği daha cumhuriyetin ilanından önce de vurgulanan özellikler olduğu görülecektir. Halk egemenliği, 29 Ekim 1923'de Cumhuriyetin İlanı ile kesin olarak kurulmuştur. Atatürk'ün ricası üzerine Cumhuriyet Halk Partisi'nin parti grubunda kürsüye çıkıp, "Hükûmet şekillerini birer birer saymaya gerek yok. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir; dedikten sonra kime sorsanız bu cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama, bu ad bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin, bu doğan çocuğun adı cumhuriyettir." diyen 70 yaşındaki yaşlı tarihçi ve eğitimci Abdurrahman Şeref Bey'dir. Abdurrahman Şeref, İmparatorluğun son yıllarında Galatasaray Lisesi'nde Osmanlı tarihi ve İslam tarihi öğretmenliği, Mekteb-i Mülkiye'de müdürlük ve Coğrafya Öğretmenliği ve Eğitim Bakanlığı yapmıştır. 1909'da Osmanlı Devleti'nin Vak'anüvisliğine atandı. Meclis'deki pek çok milletvekilinin öğretmeni olmuş ve saygı duyulan bir kişidir. Aslında Abdurrahman Şeref, 1888'de yazdığı Genel Coğrafya kitabında cumhuriyet hükûmetini detaylı olarak tanımlıyordu. Fakat 1890'larda uygulanan sansürden onun ders kitabı da nasibini almış ve cumhuriyetten söz edilen kısımlar çıkarılmıştır (Demiryürek, 2003:148-149). 1923'ten sonraki gelişmelere baktığımızda, Atatürk önderliğinde sefalet ve cehalet ile mücadelenin birlikte ele alındığını görmekteyiz.
9. TLÇK Bildiriler Kitabı. İlmi Etüdler Derneği, 2021
Osmanlı dönemi İstanbul'unun tasavvufi hayatın canlılığı bağlamında en çok çeşitliliğe sahip ve en aktif şehir olduğunu söylemek mümkündür. Günümüzde pek çok tarikat pirinin yani kurucusunun türbelerinin ve tekkelerinin bulunduğu İstanbul' da irili ufaklı yüzlerce tekke mevcuttur. Tarikatlar ve tekkeler uzun yıllar aktif bir şekilde toplumsal hayatın içerisinde yer alsa da Osmanlı'nın son dönemlerinde tekkeler içerisinde farklı sorunlar ortaya çıkmıştır. Tekke geleneğinin çözülme sürecinin içerisine girmesi, bu yıllarda ciddi tartışmalara yol açmıştır. Bazı gruplar tekkelerin ıslahını yani düzeltilmesini savunurken, bazıları da ıslahın mümkün olmadığını ve tekkelerin tamamen kapatılmasını gündeme getirmişlerdir. 1866' da tarikatlar ve tekkelerin kontrolü amacıyla Meclis-i Meşayih kurulmuş, tekkelerin sivil yapısı farklı bir konum kazanmıştır. Meclis-i Meşayih vasıtasıyla tekkeler kontrol edildiği gibi, tekkelerde ortaya çıkan problemler mecliste tartışılarak karara bağlanmış, şeyh tayinleri de meclisin kontrolünde yürütülen sınav mekanizmasıyla hayata geçirilmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla başlayan değişim dalgasıyla öncelikle medreseler kapatılmış, kısa bir süre sonra 30 Kasım 1925'te çıkan tekke ve zaviyelerle birlikte türbelerin de kapatılmasını kapsayan kanunla resmi statü kaybedilmiş ve pek çok tekke kapatılmıştır. Zamanla tekke binalarının çoğu özel mülklere geçmiş, yıkılmış, farklı binalara çevrilmiş veya harabe olmuştur ancak bazı istisnai durumlar ortaya çıkmıştır. Yasaklamalara rağmen varlığını sürdüren ve günümüzde de faaliyetlerini devam ettiren bazı tarikatlar ve tekkeler vardır. İstanbul dahilinde yasadan etkilenmeyen nadir tekkelerden biri olan Karagümrük Cerrahi Tekkesi binasına da yasanın ardından el konulmak istenmiştir ancak tekkenin o dönemki şeyhi Fahreddin Efendi, tekkesinin kapatılmaması için farklı yollarla mücadele etmiş, en nihayetinde de çıkarılan özel bir izinle tekkenin işlevini devam ettirmesi sağlanmıştır. Çalışmamız; cehri yani açıktan, sesli olarak zikir yapmasına rağmen tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonraki dönemlerde de faaliyetlerine devam eden Cerrahilik ekolünün geliştirdiği savunma mekanizmaları, yasaklı dönemlerde yürütülen faaliyetler, dönemlere göre değişikliklerden örneklerle bir dini grubun Cumhuriyet dönemindeki seyrini incelemektedir.
Geçmişten Günümüze Alevi-Bektaşi Kültürü, 2009
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Kürtler ve Cumhuriyet, 2023
İnsan ve Toplum Dergisi, 2024
M. Esat Altıntaş, 2012
II. Abdülhamid'in İttihad-ı İslam Siyasetinde Tarikatların Rolü: Senusi Tarikatı Örneği, 2018
Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi Ekim, 2022
CUMHURİYET DÖNEMİ DEVRİMLER VE DİNDARLAR, 2019
KELAM ARAŞTIRMALARI (KADER), 2014
Journal of Analytic Divinity, 2024
Independent Türkçe, 2022