Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
The Journal of Academic Social Science Studies, Sayı: 49, ss. 375-395.
Sınır, sahip olduğu boyutlar, içerdiği anlamlar, taşıdığı işlevler, oluşturduğu yapılar ve neden olduğu değişimler açısından sosyolojik bir olgu olarak işlev görmektedir. Modern devletlerin egemenliklerini sembolize eden sınırları konu edinen bu çalışma, sınırları sosyolojinin bir inceleme nesnesi olarak ele almakta ve sınırlara yönelik sosyolojik bir bakış açısını ortaya koymaktadır. Türkiye-Gürcistan sınır bölgesinde yaşayanların sınırlarla ilgili nasıl bir bakış açısına sahip olduklarını ve gündelik yaşamda sınır aracılığıyla ne tür deneyimler oluşturduklarını anlamayı amaçlayan bu çalışmada, bir sınır bölgesi olan Hopa'ya odaklanılmaktadır. Çünkü Hopa, söz konusu coğrafyaya en yakın yer konumundadır, Gürcistan açısından bir sınır komşusudur, uluslararası ticaret yollarının kavşak noktasında yer almaktadır ve sınır nedeniyle meydana gelen sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal değişim ve dönüşüm süreçlerinin doğrudan etkilerini gösterdiği bir mekân olarak yer almaktadır. Hopa'da yaşayan 16 kişi ve Gürcistan'dan Hopa'ya çalışmak amacıyla göç eden 14 göçmen işçi olmak üzere toplamda 30 kişi ile nitel araştırma yöntemi kapsamında derinlemesine mülakatlar yapılmıştır. Yapılan alan araştırması sonucunda, sınırın sosyal ve kültürel değişme açısından bir anahtar işlevi gördüğü ortaya çıkmıştır. Modern devletin sınır anlayışı ile sınır bölgesinde yaşayanların sınırlar hakkındaki yaklaşımlarının kesişimi tespit edilmiştir. Sınır bölgesinde yaşayanlar açısından sınırın ekonomik dinamizmin motoru olduğu anlaşılmıştır. Bu bağlamda, ortaya çıkan bu sonuçlar, sınırın bir sosyolojik olgu olduğunu göstermektedir.
Sosyoloji Dergisi, Sayı:40, ss. 239-263, 2019
2020
Dunya genelinde artan goc hareketlerine bagli olarak son yillarda Turkiye’ye yonelik gerceklesen goc hareketleri de onceki donemlerle karsilastirilamayacak kadar artmistir. Bu artis Turkiye’deki goc calismalarina olan gereksinimi ve ilgiyi de arttirmakta ve bu calismanin yapilmasi icin oncelikli motivasyon kaynagini olusturmaktadir. Insan haklari, sosyal adalet, esitlik, bireyin onuru ve sayginligi gibi ilkeler uzerinden sekillenen sosyal hizmet disiplininin bakis acisiyla gerceklestirilen bu calismada Gurcu gocmenlerin arastirma evreni olarak secilmesinde iki farkli neden bulunmaktadir. Bu nedenlerden ilki arastirmacinin kisisel yasantisiyla ilgilidir. Digeri ise Gurcu gocmenlerin 2011 yilindan itibaren Dogu Karadeniz Bolgesi’ndeki duzensiz goc hareketlerinin giderek yogunlasmasina bagli olarak ortaya cikan gereksinimlerinin, yasadiklari sorunlarin ve olusan magduriyetlerinin artmasidir. Nitel arastirma yontemleri icinde fenomenolojik arastirma deseni kullanilarak yapilan bu calism...
Alternatif Politika, 2022
Uluslararası Siyaset Sosyolojisi, dünya siyasetinin sosyolojik bir perspektiften çalışılması gerektiğini savunmaktadır. Bu yaklaşım güvenlik çalışmalarıyla neredeyse organik bir ilişki içindedir. Uluslararası Siyaset Sosyolojisi güvenliği rutin bürokratik pratikler üzerinden tanımlayarak güvenlik çalışmalarının ontolojisini genişletmektedir. Bu yaklaşımı benimseyen araştırmacılar göç yönetimi ve sınır güvenliği pratikleri konusuna da önemli bir ilgi göstermektedir. Bu makalede, var olan Uluslararası Siyaset Sosyolojisi çalışmalarının bir kısmında, politika ve pratiklerdeki dönüşümler vurgulanmaksızın, ağırlıklı olarak mevcut sınır sosyolojisine odaklanılarak sınır güven(liksiz)liği alanının dinamik karakterinin gözden kaçırıldığı savunulmaktadır. Bu iddia ile işaret edilen durum, Uluslararası Siyaset Sosyolojisinin, sosyal ve ilişkisel bir ontolojik duruşa dair bağlılığıyla da uyumsuzluğa sebep olabilmektedir. Bu çalışma “Kuruluşundan günümüze Türkiye’nin göç yönetimi ve sınır güven(liksiz)liği alanı nasıl dönüşmüştür?” sorusuna yanıt aramaktadır. Teorik olarak, çalışma “alan”ların dinamik karakterine vurgu yaparak Uluslararası Siyaset Sosyolojisi literatürüne katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Çalışmanın ampirik katkısı ise Türkiye’nin kuruluşundan bugüne uyguladığı göç ve sınır politika ve pratiklerinin tarihinin bir dönemselleştirmesini sunmaktır.
İDEALKENT, 2020
Ulus devlet sınırlarının geçirgenliklerinin artması ile sınır bölgeleri eskiye kıyasla daha yoğun mal ve insan akışına ev sahipliği yapmakta ve çeperde kalan dışlanmış mekânlar olmak yerine, daha merkezi ve önemli aktivitelerin mekânlarına dönüşmektedir. Hacimsel olarak artan etkileşimler, sınırın çok boyutlu ve analitik olarak değerlendirilmesini ve bu çerçevede ortak yönetişim arayışlarını gündeme getirmiştir. Bu kapsamda Türkiye'nin ulusal sınırlarındaki, sınır ötesi ekonomik, sosyal, idari ve mekânsal etkileşim seviyelerinin, merkezi düzeyde elde edilebilen nesnel göstergeler yardımıyla ölçülmesi, etkileşimin görece yüksek seviyede olduğu sınır bölgelerinde sosyo-mekânsal etkileşim biçimlerinin ağ analiz yöntemleri ile tanımlanması ve sınır bölgelerinin özgün nitelikleri bağlamında ortak yönetişim çerçevesi geliştirilmiştir. Bu çalışma ile; sınır bölgeleri için ulusal düzeyde Çok Değişkenli Sınır Geçirgenlik Endeksi (ÇDSGE) geliştirilmiştir. Yapılan ağ analizleri, sınır bölgelerindeki merkezi yerleşimlerinin ağ karakterlerine bağlı olarak farklılaştığını, sınır bölgelerinin etki alanının literatürde ve uygulamadaki mesafelerin ötesine geçebildiğini, sınırın mekânsal etki alanı dışında bulunan ulusal düzeyde merkezi özellik taşıyan yerleşmelerin de sınır ötesi ile önemli derecelerde ilişkilerinin olduğunu ortaya çıkarmıştır. Yönetişim boyutunda ise, kırılganlık ve komşu devletler arasındaki hassas dengelerin sınır bölgeleri için kuvvetli bir yönetişim çerçevesinin sürdürülmesine olanak sağlayamadığı ve bu çerçevede sınır bölgeleri için "ortak yönetişim aralığı" kavramının önemi vurgulanmıştır.
Journal of International Social Research, 2017
Öz Türkiye'nin Kuzeydoğu Anadolu Bölgesinde yer alan Kars ili, tarihsel olarak pek çok etnik gruba ev sahipliği yapmıştır. Günümüzde ise kentte "Azeri", "Türkmen", "Kürt", "Terekeme" ve "Yerli" olarak adlandırabileceğimiz beş etnik topluluk yaşamaktadır. Kars'ın çok kültürlü yapısı ve tarihsel kimliğine rağmen son dönemlerde nüfuzu hızla azalmaktadır. Kısacası kent, tüm etnik toplulukları kapsayan büyük bir göç sorunuyla karşı karşıyadır. Bu çalışmanın amacı etnik kimlik ile göç etme düşüncesi arasında bir ilişki olup olmadığını ortaya koymaktır. Çalışmada ayrıca Kars kent merkezinde yaşayan farklı etnik yapıdaki (Azeri, Kürt, Terekeme, Yerli) kişilerin olası göç kararlarına etki eden faktörlerin farklılık ve/veya benzerlik gösterip göstermediği de analiz edilmektedir. Araştırma sonuçlarına göre bireylerin kendilerini tanımladıkları etnik kimlikleri ile göç etme düşünceleri arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu ortaya çıkmıştır. Buna göre %5 önem düzeyinde etnik kimlikler arasında göç etme düşüncesi bakımından anlamlı bir fark vardır (χ 2 = 17,831; p:0,000<0,05).
Dini Araştırmalar, 2018
Migration is a process that brings about numerous problems regardless if it is forced and mass or voluntarily and individual. It is not simply a move from one place to another, but it starts in the mind of immigrant and continues with the move to a new place. It alters the social and cultural sets and relocates the immigrant into a peculiar web of connection. It is a process that requires adaptation, change and transformation about the issues from health to education, from housing to employment and from economy to organization In recent years, the forced and mass migration from Syria to Turkey has compelled both the immigrant Syrians and the hosting Turks to face the unprecedented conditions of migration. However, this largest migration of the recent past has been handled with minimum problems in contrast to its vast size. The factors that have realized such outcomes are the common values in historical, cultural and social matters, close kinship and ethnic relations between two nations and most importantly the support provided by the Turkish government and the contribution made by indigenous NGOs. During the first five years of this mass and sudden immigration, almost all sides in Turkey from the government officials to the local authorities as well as the bureaucracy and all non-governmental organizations have been undertook a donation campaign. It has been constituted a basic dynamics for the discourse of the fraternity between ansar/the helper and mukhajir/the immigrant that help and solidarity. So to speak, Turkey proved that the fraternity of the helper and the immigrant could be reconstructed in modern times. As to the later years, this immigration has started to shape more rationally in accordance with economical and social facts. This study deals with the forced-mass migration from Syria to Turkey from the points of problems, solutions, adaptation and integration.
Akademik İncelemeler Dergisi, 19(1), 166-186, 2024.
Sosyolojinin yeni bir alt dalı olarak 1990'lı yıllarda ortaya çıkan sınır sosyolojisi, sınır ve toplum ilişkilerinin karşılıklı etkileşimini konu edinen ve sınır ve toplumsal değişme arasındaki ilişkiyi anlamayı amaçlayan bir bilimsel disiplindir. Soğuk Savaşın son bulması ve Sovyetler Birliği'nin çöküşü, Berlin Duvarı'nın yıkılması, yeni devletlerin ortaya çıkması, Avrupa Birliği'nin genişlemesi, küreselleşme ve teknolojik gelişmeler sınır sosyolojisinin ortaya çıkmasında doğrudan doğruya etkili olmuştur. Söz konusu gelişmeler sınırların yeniden düşünülmesini gerektirmiştir. Toplumların kuruluşunda sınırların nerede yer aldığı, sınırların kimlik ifade etmede nasıl bir role sahip olduğu, sınırların nasıl algılandıkları ve sınırötesi ilişkilerin nasıl şekillendiği sınır sosyolojisinin temel sorularını oluşturur. Bu çalışmanın temel sorunsalı, sınır sosyolojisinin bağımsız bir disiplin olarak gelişiminde kapsamının, yönteminin ve tarihsel gelişiminin nasıl bir rol oynadığıdır. Bu sorunsal çerçevesinde sınırların farklı anlamları içerdiği, psikolojik, sosyolojik, siyasal, ekonomik, kültürel, dinsel, etnik, dilsel, toplumsal cinsiyet, mekân, güvenlik, milliyetçilik, göç ve küreselleşme gibi boyutları taşıdığı ve değişik toplumsal işlevlere sahip olduğu görülmüştür. Sınır sosyolojisinin sosyolojinin bir alt dalı olarak gelişim gösterdiği, sosyologların sınır ve toplum ilişkilerini görünür kıldıkları, sınırların tarihsel bir perspektiften inşa edildiği, genel sosyolojinin yanı sıra sınır sosyolojisinin kendisine özgü yönteminin olduğu ve sınırlarla ilgili sosyolojik çalışmaların bir tarihsel süreklilik taşıdığı tespit edilmiştir. Bu bağlamda, sınır sosyolojisinin sosyolojide yeni bir alan olarak geliştiği anlaşılmıştır.
This article focuses on the current situation of identity, relations with Georgian society and those with North-South Ossetia of Ossetians in Shida- Kartli and Kakheti. Generally, Ossetians in Georgia are integrated with high degree. In this condition they define themselves as minority. They make efforts to keep cultural border with Georgians against assimilation through things such as demand of developmet of cultural rights and there is certain distance between Ossetians and Georgians. They evaluate North-South Ossetia as “the motherland of their ancestors, culture and nation”. Therefore Ossetians in Georgia have identity like “diaspora identity”. But because of the tensions between “motherland”-“host country”, they emphasize “the unity of Georgians and Ossetians” for legitimacy of being in Georgia and want easy pass between Georgia and North-South Ossetia rather than the independence of South Ossetia. Beside “diaspora identity” has more developed among Ossetians in Lagodekhi due to ethnic policy of the USSR.
Kafkasya, Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrasında uluslararası politikanın gündeminde sürekli olarak çatışma ve rekabetle anılan bir bölge oldu. Güney Kafkasya ülkeleri 20 yıllık bağımsızlık sürecinde bölgenin tamamını kapsayan bir refah alanı oluşturmakta başarısız oldular. Bu ülkelerin aralarındaki siyasi sorunlar ekonomik işbirliğinin geliştirilerek bölgesel refahın tesisinin de önüne geçti. Bu istikrarsız ortamda Azerbaycan ve Gürcistan ile Türkiye arasında gelişen siyasi, sosyal, ekonomik ve ticari bağlar ise örnek bir işbirliği mekanizması ve sahası yarattı. Bu çalışma Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üçlüsü arasında 1990’lı yıllarda başlayan ikili ilişkilerin neden ve nasıl üçlü stratejik ilişkilere dönüştüğünü ve bu üçlü ittifakın hangi öncelik alanları üzerinden gelişerek derinleştiğini/boyutlandığını incelemektedir.
Sınır, bir limiti işaret etmektedir ve bir bitiş olmakla beraber, yeni bir başlangıcı da oluşturur. Sınırlandırmak tanımlamaktır; tanımlanarak sınırlanan şey, artık başka bir tanım altında yer alamamakta, kendisi dışında kalanları da dolaylı olarak tanımlamaktadır. Sınır ile tanımlanan şey, dışında kalanları da tanımlarken sürekli bir öteki yaratmaktadır. Sınırlar mekânda nokta, çizgi, yüzey veya bir davranış ile temsil edilirler. Davranış ile temsil ediliyor olmaları, mekânda fiziksel olarak birer eleman ile temsil edilme zorunlulukları olmadığını göstermektedir.
2003
Degerler pozitivist anlayisin etkisinde uzun yillar salt bireysel gercekligi ifade ettigi ve oznel bir karaktere sahip oldugu gerekcesi ile sosyolojik incelemelerin kapsami disinda tutuldu. Fakat son yillarda "deger" konusu sosyolojinin temel inceleme alani icine girdi. Bilindigi gibi toplumsal yapiyi olusturan temel toplumsal kurumlarin tumu kendine ait degerler icermektedir. Ayrica bir toplumdaki degerlerin kaynagi kisinin disindadir ve kisi bunlari kontrol edemez. Bir toplumdaki bireyler cesitli ideallere, inanclara sahip olmasalardi o toplumda cesitli normlarin olusmasi da mumkun olamayacakti. Bunun yaninda degerler, hicbir zaman kendi baslarina bir bilissel kategori olusturmazlar ve bunlar baska alanlardaki degerlerle iliskilidirler. Cogu kez de degerler kisilerin davranislarinda birer bagimsiz degisken rolu oynarlar. Bir fakire yardim eden kisinin durumuna baktigimizda, kisi bunu sadece dini bir gorev olarak yapmayabilir. Ayni zamanda bu davranis o kisinin insani deg...
Uluslararası İlişkiler, 2017
Turkish transnational civil society movement has started to emerge following the Gastarbeiter movement in the 1960s, and has accelerated following the 1980 coup and the political asylum mobility in its aftermath. Over the past two decades, there have been significant changes in the axis of state-emigrant civil society relations, particularly as a result of the state’s changing approach to its citizens living abroad and the newly formulated institutional structures. This study reveals that the transnational practices of the state and emigrant communities are processes that affect each other. The divisions along the lines of ideological, religious and political membership within the civil society deepens with the governments’ objective of creating and strengthening the informal lobby in the recent years. Keywords: Emigrants, Civil Society, Emigrant Engagement Policies, State-Society Relations, Transnational Movements
Mecmua, 8(15), 150-164, 2023.
Bu çalışma, erken Cumhuriyet döneminden günümüze Türkiye'de sınırların sosyo-politik, ekonomik ve tarihsel dinamiklerini anlamayı amaçlamaktadır. Her tarihsel dönemin nasıl bir sınır anlayışını ortaya koyduğu, dönemin öne çıkan gelişmelerinin sınırlara nasıl yansıdığı ve sınırların ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte hangi anlamlara sahip olduğu bu çalışmanın temel sorunsalını oluşturmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye'de sınırların erken Cumhuriyet döneminde ulus-devletin inşasını gerçekleştirmeye dönük işlevselleştirildiği, Batıcı, Türkçü, sekülerist ve anti-emperyalist sınır anlayışının bu dönemde ortaya çıktığı gözlenmiştir. 1950'li yıllarla birlikte Türkiye'nin Batı'yla bütünleşmesi sınırları içe dönük bir yapıdan dışa açık hale getirmiş ve katı sınırlar yerini esnek sınırlara bırakmıştır. 1960-1980 yılları arası dönemde Türkiye'de sınırların sosyalist blok karşısında kapitalist bloğun sınırlarına dönüştüğü ve anti-komünizmle mücadelenin temel araçlarından biri olarak savunmacı-korumacı özellikleriyle öne çıktığı gözlenmiştir. 1980'li yıllar Türkiye'de sınırların ulusalcı görünümden liberal bir çizgiye kaydığı ve serbest piyasa kapitalizminin sınırları edilgen hale getirdiği yıllar olmuştur. 1990'lı yıllar Türkiye'de terör ve etnikçiliğe karşı güvenlikçi-militarist sınırların inşa edildiği bir dönem olmuştur. 21. yüzyılın başları küreselleşmeye eklemlenme bağlamında sınırların etkisini yitirdiği ve sınırsız dünya söylemlerinin öne çıktığı bir dönem olmuştur. Küreselleşmenin sorgulandığı günümüz ise, ulus-devletlerin, milliyetçiliğin ve sınırların yükselişte olduğu, küresel hegemonya yapılarının dönüştürüldüğü, Türkiye'nin alternatif bir güç olarak konumlandığı ve sınırların da bu gücü sembolize ettiği bir dönem olmuştur.
Göç Araştırmaları Vakfı Çalışma Raporları, No.1, 2020
History Studies, 16 (4), 555-569, 2024.
Bu çalışma ön inceleme sürecinde ve yayımlanmadan önce iThenticate ile taranmıştır. Sınırlar, tarihsel-toplumsal bir inşa sürecinin ürünüdür. Bu çalışma, sınırlara tarihsel bir perspektiften odaklanarak Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminde sınırları anlamayı amaçlamaktadır. Söz konusu dönemde sınırların hangi kavramlarla ifade edildiği, Osmanlı uç toplumunun oluşumunda sınırların nasıl bir rol ve işleve sahip olduğu, Osmanlı sınırlarında toplumsal yapı ve örgütlenmenin ne şekilde gerçekleştiği, Osmanlı sınır kültürünün nasıl üretildiği ve Osmanlı'nın sınırları üzerinde güç ilişkilerinin nasıl şekillendiği, bu çalışmanın temel sorunsalını oluşturmaktadır. Bu çerçevede, Osmanlı'nın geleneksel sınır anlayışının uç, serhat ve hudut gibi kavramlarla belirli bir coğrafi bölgeyi ifade ettiği görülmüştür. Osmanlı'nın Selçuklu-Bizans uç bölgesinde ortaya çıkması, uçlarda kendi toplumsal yapı ve örgütlenmesini oluşturması ve uçlara özgü değerler sistemlerini üretmesi, Osmanlı uç toplumunu oluşturan dinamikler olmuştur. Merkezdekilerden farklı ama uçtakilerle benzer olma hali, Osmanlı sınır kültürünün temelini oluşturmuştur. Merkezi iktidar karşısında uç beyliği, uçları hem düşmana karşı korumak hem de düşmana karşı akınlar düzenlemek maksadıyla uçlarda dini-toplumsal gruplar üzerinden teşkilatlanarak Osmanlı sınırlarında bir güce dönüşmüştür.
TÜRKİYE'NİN SINIR ÖTESİ ASKERÎ VARLIĞI - Tarihi ve Politik Perspektif, 2022
Millî güvenliğin tesisi noktasında yürüttüğü çalışmalardan elde ettiği deneyimler, uluslararasıgüvenliğintesisinoktasındadaTürkiye’yiküreselsisteminönemlibir parçası haline getirmiştir. Bu kitabın amacı, Türkiye’nin uluslararası sistemdeki askerî gücünü ve varlığını tarihî bir alt yapı çerçevesinde tanımlayarak, mevcut durumu ortaya koymak ve Türkiye’nin hâlihazırda asker bulundurduğu ülkelerdeki genel duruma hem bölgesel hem de küresel dinamikleri içeren bütüncül bir bakış açısı getirmektedir. Toplamda 11 farklı bölümden oluşan bu çalışmada, Afrika ülkeleri ile Balkan ülkelerindeki askerî varlığımız, konu bütünlüğünün dağılmaması amacıyla birer bölümde toplanmıştır. TBMM tezkere tarihlerinin (şayet aynı ülke için birden fazla ise ilkinin) esas alınarak kronolojik bir sıralamaya göre bölümlerin yer aldığı çalışma, Türkiye’nin Kore’deki yurt dışı askerî harekât deneyimiyle başlamakta ve Azerbaycan’daki Türk askerî varlığının ele alındığı bölümle sona ermektedir. Birbirinden değerli uzmanların katkı sağlayarak hayat verdiği bu kitap alanında ilk olup, Türkiye’nin sınır ötesi askerî varlığının tamamının dış politika bağlamında tarihsel perspektiften ele alındığı önemli bir çalışmadır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.