Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2015
…
5 pages
1 file
Edebiyat artık klasik ve modern dönemde kullanılageldiği gibi hakikatin kelimelere dökülmüş hali olan mimetik bir sanat dalı değil, aksine üstanlatılar kurarak organik olan her şeyi cansızlaştıran metafizikle kıyasıya bir mücadele alanına dönüşmüştür. Dahası modern felsefenin metafizikle açtığı yaraları iyileştirmek de yine edebiyatın görevleri arasındadır artık. Bu yüzden iddia edebiliriz ki edebiyat, metafiziksel düşünce illetinden kurtulduğumuz bu nekahet döneminde kendisini bize bir tür ilaç, bir ecza, bir farmakon olarak sunar.
Anlatılamayacak kadar feci olaylar yaşandığında, edebiyat çaresiz bir sessizliğe teslim olur, en azından ilk anda. Edebiyat sanki yaşanan feci olaylar karşısında 'kifayetsiz' ya da 'yetersiz' kalıyormuş gibi bir sessizlik hakim olur. Bu son zamanlarda çok dile getirilen bir şey; feci bir toplumsal olay karşısında kalemin susması, bir şeyler yazmanın imkansızlığı. Türkiye'nin tarihi bir toplumsal krizler ve felaketler tarihi olduğu ve son yıllarda kriz ve felaketler yoğunlaştığı için bu meseleyi tekrar ele almak gerekiyor; mevcut toplumsal kriz ve felaketler içerisinde edebiyat, yazı nerede durur? Bir felaket / kriz döneminde yazmaya devam etmek mümkün müdür? 'Anlatılamaz derecede' feci olan şeyleri edebiyat nasıl anlatır? Anlatırsa, hangi yolları izler? Bu yazıya felaket ve edebiyat üzerine yazan Maurice Blanchot, Marc Nichanian ve Giorgio Agamben gibi düşünürlerin fikirleri eşlik edecek. Latife Tekin, Bilge Karasu, Birgül Oğuz, Defne Sandalcı, Şener Özmen, Hüseyin Kıran ve Murat Özyaşar gibi siyasi / toplumsal (ve bazen de şahsi) krizleri ve şiddeti ele alan yazarların metinleri de edebiyatın felaket ve krizle 'baş etmek' için kullandığı farklı yolları
Ayraç Dergisi, 2011
Görsel imgelerin hâkim olduğu çağımızda, kelimenin, yani sözün hakikati arayıştaki rolü her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. İnsan zihni, imgelerle düşünmeye, görselliğin büyüsüne kapılmaya yönlendirilirken, kelimelerin derinlemesine düşünmeyi, sorgulamayı ve anlamı inşa etmeyi sağladığını gözlemliyorum. Sartre’ın da vurguladığı gibi, sanatçı yalnızca imgelerin peşinde koştuğunda hakikate ulaşmakta zorlanır. Oysa bir ressamın fırçası, bir şairin sözcükleri ve bir müzisyenin notaları, sadece biçimler ve sesler değildir; onlar dünyayı anlamlandırmanın ve insanın içsel yolculuğunu şekillendirmenin araçlarıdır. Yazmak, bu noktada, yalnızca bir anlatı oluşturmak değil, hakikatin üzerindeki perdeleri kaldırmak ve okurla birlikte bir keşif yolculuğuna çıkmaktır. Her metin, okuyucusunu sorumluluk almaya, düşünmeye ve varoluşunu sorgulamaya davet eder. İşte bu yüzden, edebiyat doğruluğa bağımlıdır ve bağımlı kalmaya da devam edecektir.
2011
Nimsehit; Kutluk Haci Şevki, Abdulhaluk Uygur, Mehmet Ali Tevfik, Lutfullah Mutalip gibi ceditci reformist sairlerin son temsilcilerinden biridir. Cagatay ede- biyati ile cagdas Uygur edebiyati (Hazirki zaman edebiyati) ve modern Uygur edebiyati (Bugunki zaman edebiyati) arasinda bir kopru gorevi gormustur. O eserlerinde Cagatay siirinin ozelliklerinden, yani nazim sekillerinden, sembol ve imgelerinden, kelime kadrosundan yararlanarak cagdas Uygur Turklerinin duy- gularini, arzularini, ideallerini, hayat karsisindaki tavrini, toplumsal sorunlarini realist bir cizgide dile getirmistir. 1949 yilindan sonra yazdigi siirlerinde komu- nist propagandasinin etkisi gorulur. O da tipki Lutfullah Mutalif gibi halkinin kurtulusunu Cin komunistlerinde gormus, ancak bu inancinin bedelini caniyla odemistir
Siyaset Sosyolojisi - Siyasallaşmanın Alanları, Özneleri ve Araçları içinde, derleyen: Ahmet Bekmen, 2024
"Edebiyat", Siyaset Sosyolojisi - Siyasallaşmanın Alanları, Özneleri ve Araçları, içinde, der: Ahmet Bekmen, İstanbul: İletişim Yayınları, 2024, ss. 201-224.
kimliklenme oluşumlarına da doğrudan katkıda bulunmaktadır. Türk ede-biyatı, özelde Türk romanı kimlik oluşturma düzleminde önemli işlevler üstlenen temel kaynak olmuştur. Toplum ve kimlik alanındaki dönüşümün tanığı olan romanlar, kimlik, modernleşme bakımından da okunabilmekte-dir. Anahtar Kelimeler: Edebiyat, Kimlik, İdeoloji, Türk Romanı. Giriş Kimlik, bir toplumun, bir halkın ve bir kişinin kendisini nasıl gördüğü, tarih ve toplum süreçlerinde kendini nasıl konumlandırdığı meselesini açıklayan merkezi kavramlardan biridir. Benzerlikleri ve farklılıkları açıkladığı gibi insan ve topluma ait belli nitelikleri de ifade etmektedir. Toplumun, halkın, ulusun doğrudan yansıması, imgesi ve göstergesidir. 'Kim' sorusunun te-mel açıklayıcı birimidir. Kimlik o denli merkezi bir kavramdır ki, neredey-se bir topluma, bir halka ve kişiye ait bütün hususları kendinde toplayabil-mekte, kendi alanında o hususlara yer verebilmektedir. Bir ayna-kavram olarak kimlik, toplumsal ve bireysel hayatın tüm yönlerine ışık tutmaktadır. Yaşam tarzını yansıtan kimlik, insan ve toplum tanımında önemini bir kez * Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.
Uluslararası Söz, Sanat, Sağlık Sempozyumu Bildiriler Kitabı , 2015
Bütün dünya edebiyatında edebiyatçının, özellikle de şairin kudreti ve büyüklüğü, diğer unsurlarla birlikte bilhassa onun söze olan hâkimiyeti, sözü estetik boyutta ve güzellikte kullanabilme, duygu ve düşünceleri aktarabilmenin aracı kılabilme kabiliyeti ile ölçülür. Bu itibarla dünden bugüne kadar hemen bütün sanatçılar sözü son derece önemsemişler ve onun üzerinde ciddiyetle durmuşlardır. Türk şiirinin önemli kalemlerinden biri olan Mehmet Akif de kuşkusuz diğerleri gibi sözü önemsemiş ve ona gerekli özeni göstermiştir. Safahat’taki şiirleri bunun somut göstergesidir. Bu şiirlerde Akif, bir millet mistiği olarak toplumun yaşadığı derin krizleri, çıkmazları, felaketleri en etkili kelimelerle/sözlerle ortaya koymaya çalışmıştır. Safahat, bu bakımdan geçen asrın en büyük ve kudretli tanığıdır. Ancak Akif, böylesi etkin ve kudretli bir dil kullanıcısı olduğu hâlde Safahat’ın, sanatına ilişkin mütalaalarını yürüttüğü bazı parçalarında toplumun yaşadığı büyük felaket ve buhranları karşısında duydukları, yaşadıkları ve hissettiklerini tamamıyla söze/dile dökemediğini/ifade edemediğini ve bundan da son derece “bizar” olduğunu söyler. Safahat’ın başında yer alan ‘İthaf’ şiiri bunun tipik bir örneğidir. Akif, sözün kifayetsizliğini/yetersizliğini sadece bu şiirinde değil, yedi kitaplık Safahat’ının muhtelif parçalarında da dile getirir. Söz konusu metinler okura ‘hissedilen’lerle/‘duyulan’larla ‘ifade edilen’lerin/‘söze dökülen’lerin, ‘yaşanan’larla ‘kelimelerle kurulan’ların aynı şeyler olmadığını, kısaca içtekileri anlatmada kelimelerin kifayetsiz kaldığını gösterir. Bu bildiride Akif’in söz konusu metinlerinden hareketle sözün kudreti ile kifayetsizliği hususu tartışılacaktır.
Dedalus, 2018
Postmodernlik hakkındaki ilk çeviriler 90’larda yayımlandı ve tartışılmaya başlandı. İmkânlar el verdiğince. Tanımlama çabası içinde ya da okura özet aktarma eğilimi içerisinde bulunan makaleler, metinler yayımlandı, elbette. Hatta, kimi bu kavramı ve yöntemlerini anlama uğraşısı yerine “iyileştirme”ye çalıştı. Ancak bu kitap, meseleyi biraz daha “Türkçe”leştirmeye, bu şekilde postmodernliği, postmodern düşünce, edebiyat ve sanatı anlamaya, tartışanları da geniş fakat belirginleştirilmiş bir kavram tayfı ve tartışma sahası içerisinde tahrik etmeye çabalıyor. Abdullah Başaran, Postmodern: Felsefe, Edebiyat, Nekahet’te postmodern kuramların bir özetini geçmektense, galatımeşhur bir ibarenin rehabilitasyonunu yapmaya ve postmodernlik diskurunu daha nezih bir şekilde yeniden ele almaya çalışıyor. Rölativizmle, absürdlük, eyyamcılık ve hatta laubalilikle eş tutulabilen bir terim olan “postmodern”e uyguladığı rehabiliteyle birlikte, postmodern düşüncenin, kendi “geleneği” olan ve başka geleneklere de sahip çıkan, çağın getirdiği kurum ve kuruluşların üstanlatılarına karşı gelişen bir “tavır” olduğunu iddia ediyor. Kitabın bu iddiaya dayanarak odaklandığı bir diğer mesele ise, postmodernliğin, zannedildiği gibi “yeni” bir modernlik tarzı ya da “daha iyi” bir gelecek vaat etmekten ziyade, çağa yönelik bu tavrın nasıl geliştirilebileceği ve korunabileceğine dair önerilerini tartışmaya açmak.
Passagenwerk'i (Pasajlar Yapltl) "surrealizmin felsefede uygulan masl" olarak tammlayacaku. Ag1r ekonomik s1kmulanna ve Nazilerin Avrupa'da artan tehdidine ragmen, Pasajlar Yaplti �ah�masma ara vermek istemediginden Paris'ten zamanmda aynlmad1 ve ge�ici olarak bir toplama kampma goturuldu. <;:Jkuktan soma, Frankfurt Okulu'ndan arkada�lannm ka�ug1 New York' a gitmek uzere lspanya'ya ula�maya �ah�uken smu kon trolu s1rasmda ahkonulunca hayatma son verdi. "Tarih Felsefesi Ozerine Tezler", olumunden k1sa bir sure once yazd1g1 son metniydi.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Journal of International Social Research, 2016
Dil ve Edebiyatta Afet, 2023
Dârülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası (Seçme Makaleler), 2022
Postmodern: Felsefe Edebiyat Nekahet, 2018
Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature
Journal of International Social Research, 2016
100. YILINDA İSTİKLÂL MARŞI VE MEHMED ÂKİF, 2021
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1999
Tarihsel Bir İnceleme Alanı Olarak Edeb, 2024