Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
140 pages
1 file
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır
Bilimname, 2019
XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dinler tasnifi teşebbüslerinin artarak çoğalması ve ortaya çıkan tasniflerin dini araştırmalarda kullanılmasının sonucunda dinleri tasnif etme yaklaşımları ön plana çıkmıştır. Dinler Tarihinde coğrafi yaklaşımın yaygınlığına rağmen morfolojik yaklaşımın yadsınamaz şekilde cezp ediciliğe sahip olduğu ve konunun ilk defa bu bağlamda belli bir sistematiğe kavuştuğu ve dinamik hale geldiği belirtilmektedir. XIX. Yüzyılın ikinci yarısında hâkim olan ve XX. Yüzyılın ortalarına kadar Batı’daki dini araştırmalarda kullanılan dinin kaynağına ilişkin teoriler morfolojik dinler tasnifinin ilk tezahürleri niteliğindedir. Morfolojik dinler tasnifini sistematize eden din bilimcisi olma payesini ise Din Fenomenolojisinin mimarlarından Cornelius Petrus Tiele hak etmiştir. Çünkü Tiele’nin dinleri ahlaki dinler olarak kategorize edip evrensel dinlere/dünya dinlerine alt kategoride yer vermesi morfolojik dinler tasnifi açısından bir dönüm noktası olmuş ve yapılan morfolojik dinler tasniflerini etkilemiştir. Tiele’nin dünya dinleri kavramını İngilizceye kazandırması akademik ve popüler Dinler Tarihi çalışmalarının, Hıristiyanlık, Budizm, İslam, Hinduizm ve Yahudilik dinlerinin daimî üye olduğu; Konfüçyanizm, Taoizm, Şintoizm, Caynizm, Sihizm ve Zerdüştilik dinlerinin ise sıklıkla kullanıldığı bir dinler listesi ekseninde şekillenmesine kadar uzanmıştır. Jonathan Z. Smith ve Tomoko Masuzawa gibi din bilimcilerinin politik ve teolojik varsayımlara dayandığı gerekçesiyle eleştirdikleri bu durum, James L. Cox tarafından dünya dinleri paradigması şeklinde nitelendirilmiş ve dinleri daha iyi anlamak ve yerli dinleri de araştırmalara dâhil etmek için aşılması gereken bir problem olarak görülmüştür. Günümüzde özellikle batılı Dinler Tarihi çalışmaları incelendiğinde dünya dinleri kavramının üst bir kategori olarak kullanılmakta olduğunu ve belli başlı dinleri kapsayan bir dinler listesi sunduğunu görmek ve bu durumun alandaki pek çok çalışmayı kapsadığını söylemek mümkündür.
PEGEM AKADEMİ, 2019
Bu çalışmada ele alınan “din eğitimi” kavramı, üniversitelerde ilmi bir disiplin olarak kurulan “din eğitimi anabilim dalı”yla sınırlı tutulmamıştır. Bu çalışmanın temel amacı daha çok hem “din”in hem de “eğitim”in felsefi temellerini irdelemek ve “din eğitimi”nin akademik bir disiplin olarak üniversitelerde, yaygın din eğitimi modelinde ise medreselerde gerçekleştirilen “din eğitimi”nin felsefi temellerini araştırmaktır. Dini doğanın kendi bütünlüğü eğitimsel araçlarla gerçekleşebildiği gibi, eğitimin doğasının kendi bütünlüğü, amaç ve hedefleri de doğru bilgi ve doğru bilginin kaynağı ile gerçekleşebilmektedir. Doğru bilgi ve doğru bilginin kaynağının ne olduğu sorusuna dini ve hümanist geleneğin verdiği cevap ikiyi geçmemektedir. Dini gelenek doğru bilginin kaynağını vahiy ve bazen de akıl olarak ele alırken hümanist gelenek ise sadece aklı doğru bilginin kaynağı olarak kabul etmiştir. Oysaki insanın tabiî aklı veya hakikatin peşinde giden aklı vasıtasıyla elde ettiği felsefî bilgi ile vahiy vasıtasıyla insana ulaşan kutsal öğreti arasında bir çelişkinin olması mümkün değildir. Çünkü her şeyden önce insanın fıtrî olarak sahip olduğu prensipler de Tanrı tarafından onun tabiatına yerleştirilmişlerdir. İlâhî bilgiye dâhil olan bu prensiplerle çelişen şey ilâhî bilgi ile çelişiyor demektir. Dolayısıyla ilâhî olarak vahyedilmiş iman esasları olarak kabul edilen prensiplerle tabiî olarak elde edilen bilginin çelişmesi imkânsızdır. Bu durumda iman prensipleriyle çelişik bir delil öne sürüldüğünde bu delilin insan fıtratına yerleştirilen ilk prensiplerden yanlış bir çıkarımla elde edildiği, dolayısıyla da burhânî bir güce sahip olmadığı söylenebilir. Bundan hareketle din eğitiminin felsefi temelleri denildiğinde “din” ve “eğitim”in kaçınılmaz varoluşsal bir ilişki içinde oldukları iddiası öne sürülebilir. Öncelikle din olan ile dini olanın felsefi temellendirme açısından ayırt edilmesi gerekmektedir. Din nedir? Dini olan nedir? sorgusu temellendirme için ayrı bir öneme sahiptir. Din ve dini olanı ayırt etmeksizin eğitime tabi tutmak felsefi temellendirme için doğru sonuçlara ulaştırmayacaktır. Çünkü din vahyedilende bulunan temel öğreti iken, dini olan ise bu temel öğreti üzerine yapılan yorumlardır. Kaldı ki temel öğreti ve yorumunun dışında bir de yaşanılan din vardır. Bu da apayrı bir durumu ortaya koymaktadır. Onun için din eğitiminin felsefi temelleri irdelenirken din’in mi, dini olanın mı yoksa din olarak bilinip yaşanılan realitenin mi irdelendiği vuzuha kavuşması gerekmektedir. Ayrıca böylesi bir problematik karşısında felsefi doğanın bütünlüğü hangisinin temellendirilmesi ile uğraşması gerektiği de vuzuha kavuşmalıdır. Aksi takdirde verilecek uğraş ve gösterilecek olan çaba felsefi bir temellendirmeyi değil, var olan probleme/problemlere yenisini eklemekten başka bir işe yaramayacaktır. O vakit din eğitimin felsefi temelleri denildiğinde, felsefe yoluyla dinin, eğitimin ve din eğitiminin ne olduğu sorusunun açıklığa kavuşturulması yanında bunların amaç ve hedeflerinin ne olduğu ve ne olması gerektiği üzerine düşünmek, tartışmak ve düşünsel üretimler yapılmalıdır. Felsefi temellendirme için din eğitimi adına var olan din eğitimi kürsüsü ile medreseleri felsefi bir sorgulamaya tabi tutarak dinin ve eğitimin doğasal bütünlüğü açısından yeniden sorgulanmadır. Ayrıca bu iki alanın ilmi eleştirisi ve müzakeresi yapılmalıdır. Bu yaklaşımların güncel eğitim pratiğine ve 2023 eğitim vizyonuna yeni ufuklar katacağı düşünülmektedir.
Modern dönem Aleviliğinin yeniden inşa sürecinde geçmişteki deneyim ve birikimlerden çok iyi yararlanılamadığı tarihsel bir gerçektir. Görünen şu ki Alevi hafızasında ciddi bir boşluk oluştuğu gerçeği önümüzde durmaktadır. Günümüz insanları her şeyi yeniden keşfetmek zorunluğu ile karşı karşıyadır. Bunun doğal sonucu olarak çeşitli savrulmalar inanca uygun olmayan kimi yönelimlere de kapı açmaktadır. Aleviliğin klasik dönemi diyebileceğimiz 13-16 yy arasındaki dönemde dini mekân olarak daha çok tekkeler öne çıkmaktadır. Tekkelerin ortaya çıkması tasavvuf erbabı ve tarikatlaşma sürecinde olduğu bilinmektedir. Yani tarikatlar şekillenirken mekânlarında o dini hayata uygun olarak şekillendiği görülmektedir. Yani tekkeler hem mabet hem de karizmayı içi içe geçirmiş buna göre şekillenmiş yapılardı. Daha da önemlisi tekkelerin Alevi inancına ve işleyişine uygun olarak geliştirildiği görülmektedir. Geçmişte tekkenin içi ve dışı inancını yaşamak için uygun bir ortam oluşturuyordu. Cem evlerinin tekkelerin tersine teolojik tartışmaların süzgecinden geçip dini yapının ihtiyaçlarına göre şekillenmiş yapılar olmadığı herkesin malumudur. Yani Cemevlerinin oluşumu inanç merkeze alınıp, onun fikri, ruhuna ve işleyişine uygun şekilde inşa edildiğini söylemek mümkün değildir. Cem evleri, daha çok başka ihtiyaçlar için oluşmuş dernekçiliğin dönüşmüş yada isim değiştirmiş hali demek daha doğrudur. Cemevleri ile birlikte Aleviliğin yeni bir sürece girdiği onu yeniden şekillendirmeye başladığı görülmektedir. Bu bildiri tekke ve Cemevini karşılaştırıp bu değişim ve dönüşüme vurgu yapmaktadır
İSLAM DÜŞÜNCESİNDE DİN TASAVVURU, 2021
Toplumun en mühim değerlerinden birisi de dindir. Anadolu'da M.Ö.13. yüzyılın sonlarına doğru yaşamaya başlayan Frigler, M.Ö, 8. Yüzyılda bölgenin büyük bir gücü haline geldi. Rakipleri Hititler ve Mitanni devletleri gibi büyük devletleri yok eden Frigler, M.Ö.2. yüzyılda ege göçlerinden sonra Anadolu'nun siyasi erklerinden birisi konumuna gelmiştir. Friglerin, Trak asıllı oldukları Herodotos ve Strabon tarafından bildirilmiş, günümüz bilgileri tarafından da kabul görmüştür. Yapılan arkeolojik kazılarda Trakya ve Makedonya'daki Tümülüslerde bulunan eşyalar, Friglere ait eşyalarla benzer yanları çoktur. Yapılan arkeolojik kazılarda Frigler'in ana tanrıça dedikleri inançlarına ait eserler gün yüzüne çıkarılmıştır. Kybele ana tanrıçası Frigler'in büyük doğa tanrılarından birisiydi. Tanrıça Attis, Friglerce kutsal hayvan sayılan aslan ve yırtıcı kuşun sevgilisi olarak görülüyordu. Kutsal hayvanların, Tanrıça Attis'le ilkbaharda buluştuğuna, baharın gelmesiyle doğaya yeniden hayat geldiğine inanılırmış. Onunla buluşmadığı zamanlarda doğanın kış uykusunda dinlendiğine inanılırmış. O dönem Anadolu'da pagan inancı hakim olmuş, pagan tanrı ve tanrıçaların insanların yaşamlarına tesirleri, ilişkileri, batıl inanışları bulunan yazıtlarda ve çıkarılan eserlerde bol miktar da gözlenebilmektedir. Friglerde cenaze işlemleri, ölü defnetme gelenekleri, mezara bırakılan eşyaların çok oluşu ve değişik malzemeler kullanılması bakımından diğer toplumlara nazaran farklılıklar gözlenmektedir. Mezarlar genelde Tümülüs denilen ölü tapınağı içerisindeki oda mezarlara, bazen iskelet olarak veya yakılan ölünün külleri oda mezarlarına defnedilmiştir. Bu odalarda cenazeler sedirler üzerine uzatılmış ve uyur şekilde bırakılmıştır. Sedirlerin yanına ölen kişinin en değerli eşyaları konulurdu. Tümülüsün yüksekliği ölen kişinin makamına derecesine ve saygınlığına göre değişiklik göstermektedir
Özet Bu çalışmada XVII. yüzyıldan bu yana toplumların hayatından etkili olmaya başlayan sekülerleşme/dünyevileşme projesinin tüm dinler için olumsuz sonuçları irdelenecek; dindarların dindarlıklarının zayıflamasına ve bazen de buharlaşmasına sebep olduğu gözlenen sekülerleşmenin felsefi ve ideolojik temellerine işaret edilecektir. Bunu yaparken öncelikle sekülerleşmenin tanımı ve Batıda ve ülkemizdeki tarihi gelişimi vurgulanacak, Bediüzzaman Said Nursi'nin bu ideolojik ve felsefi saldırıyı nasıl algıladığı ve nasıl bir cevap verdiğinin üzerinde durulacaktır. Nursi'nin sekülerleşmenin dinler ve dindarlar için yaptığı meydan okumaya verdiği cevabın diğer din mensupları için de anlamlı sonuçları olduğuna da işaret edilecektir.
Tüm hakları saklıdır. İstanbul Enstitüsü izni olmadan bu yayının hiçbir kısmı elektronik ya da mekanik yollarla (fotokopi, kayıtların ya da bilgilerin arşivlenmesi, vs.) çoğaltılamaz.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
doctoral thesis (Türk ve İngiliz Romanlarında İntihar(İkinci Dünya Savaşı Sonrası), 2019
uluslararası YÜKSEK DİN ÖĞRETİMİ sempozyumu, 2019
6. ULUSLARARASI GAP KONGRESİ, 2020
Gercüş (Kercos/Kercews) Kitabı (İnsan-Dil-Edebiyat-Tarih-Coğrafya-Kültür), 2021
Paradigma akademi yayıncılık, 2022
Tokat 2.Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Kongresi, 2023
II. ULUSLARARASI EĞİTİMDE VE KÜLTÜRDE AKADEMİK ÇALIŞMALAR SEMPOZYUMU, 2019
DergiPark (Istanbul University), 2022
İhtiyaç ve Beklentiler Açısından Türkiye’de İlahiyat Fakülteleri Sempozyumu, 2009
e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, 2010