Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
2 pages
1 file
Mütefekkir, 2022
Resmi tanımları bir kenara bırakarak ve bilimin gerçeklerle uğraştığı gibi; felsefenin ne olduğu ne olması gerektiği ve insan ilgisinin diğer tüm nesneleri kapsamlı bir kavrayışta uzlaştırmaya çalıştığı gibi ahlâkın da temelde bir hak duygusu olduğunu söyleyebiliriz. Geçmişte ahlâktan bahsederken bir bilim dalı olduğundan söz etmiş olabiliriz; ancak şimdi, ‘bilim’, gözlem ve deney yöntemleriyle ele alınabilecek şeylerle ilişkili olduğundan ve ahlâk ne görülebilen ne idare edilen ne deneyimlenen; ancak sadece zihin için doğru olan salt ideal kavramlarla ilgilendiğinden dolayı etiği bilimden ayırmak düşüncelerimizin netleşmesini sağlayacaktır. Örneğin, "Başkalarının sana yapmalarını istediğin şeyleri sen de yap" özdeyişi ne olduğunu (geçmişte), ne olmakta olduğunu (günümüzde) veya ne olacağını belirtmez: (ama) ne olması gerektiğini belirleyen bir kuraldır.
KADER, 2023
Eş‘arî kelâm tarihinde bilinen yaygın dönemlendirme İbn Haldûn’un Gazzâlî üzerinden yaptığı mütekaddim ve müteahhir kelâmcılar ayırımıdır. Kimileri bunu yapay ve gerçeği yansıtmayan bir dönemlendirme olarak değerlendirse de biz bunun böyle olduğunu düşünmüyoruz. Bu dönemleri tam olarak birbirinden ayıran şeylerin neler olduğu, yeni dönemde ne türden büyük farklılıklar ve değişikliklerin yaşandığı bilinmeden dönemlendirmenin mantığını ve gereğini anlamak ve anlamlandırmak pek mümkün görünmüyor. İki dönemin kelâm faaliyetini ayrıştıran en önemli faktör kuşkusuz ikinci döneme damgasını vuran felsefedir. Felsefenin müteahhir dönem üzerinde çok ciddi etkilerinin olduğu muhakkaktır. Müteahhir dönem Eş‘arî kelâmcıların felsefeyle kurduğu doğrudan ilişki kelâmda yaşanan pek çok değişikliğe kaynaklık etmiştir. Bu değişiklikler kelâmda yöntem anlayışından tanım teorisine, delil kullanımından doğa, akıl ve nefis teorilerine, en önemlisi de fâil-i muhtar Tanrı tasavvurundan imkan-vücup metafiziğine, cevher-arazdan metafiziğin başat konusu umûr-i âmmeye kadar pek çok alanda kendini göstermiştir. En nihayet Gazzâlî ile başlayan ve Fahreddin er-Râzî ile tekâmül eden süreçte yaşanan değişiklikler kelâmı felsefîleşmenin eşiğine getirmiş, süreç sonunda kelâm tümel (metafizik) bir disipline dönüşmüştür. Bu durum doğal olarak metafizik düşünce ile kelâmî düşüncenin iç içe geçmesine sebebiyet vermiştir. Kelâmın en şerefli, en yüce ilim olduğundan bahsetmek başka, onun tümel olduğunu ortaya koymak daha başkadır. Gazzâlî bu bağlamda kelâm ilmini ilk defa dinî tümel bir disiplin olarak ilan ve ikame etmiştir. Bu ikame aslında felsefî/metafiziksel bir anlam ve mesajı barındırır. Gazzâlî’nin kelâmı tümel olarak nitelemesi, kelâm için disipliner anlamda kuşatıcılığı ve önceliğiyle hem ait olduğu alanın ilimlerine hem de kendi dışındaki ilimlere karşı bir meydan okuma olarak yorumlanabilir. Unutulmamalıdır ki kelâm bir yandan felsefeyle, metafizikle yüzleşip hesaplaşırken, inceleme alanına aldığı konularla tümelleşirken bir yandan da ait olduğu ve temsil ettiği dinî karakterini muhafaza etmekle yükümlüdür. Kelâmın felsefe karşısındaki konumunu felsefede varlıktan bilgiye, mebdeden meâda, âlemden Tanrı’ya nüfuz alanı alabildiğine geniş ve etkin olan, zaman zaman haricî/aynî varlığın önüne geçen zihnî varlık düşüncesinin gücünü ve etkisini kırmaya yönelik bir direnç olarak tanımlamak mümkündür. Son tahlilde kelâm genelde dışa dönük bir hakikate sahip tüm varlıkların, özelde Tanrı ve insanın zihnî varlık kategorisine indirgenmesine karşı çıkmakta ve varlıkların zihin dışındaki ontolojik bütünlüklerini, gerçeklik ve etkinlik alanlarını korumaya çalışmaktadır. Kelâmın felsefeyle kurduğu yoğun temas aslında varlığı bir bütün halinde görme ve değerlendirme çabasının, inanç sistemiyle düşünce sistemi arasında bir muvafakat kurma kaygısının sonucudur.
Al-Ibar Publishing, 2019
ABSTRACT Salafism is the name of a movement that emerged in the history of Islamic thought. However, it did not represent an independent recognized sect. There was no agreement among the scholars on this. The early Salafis were concerned with adhering to the pure aspect of Allah’s unity, and they made special efforts to protect belief in the oneness of Allah Almighty. Their attitudes and beliefs underline this commitment. However, Salafi thought developed over time, and changed its character and tended to extremism among the Bedouins in the Arab region. The Salafists who emerged three centuries ago were characterized by the use of violence. They organized themselves in the Nejd region after the emergence of Muhammad bin Abd al-Wahhab in the Arabian Peninsula in the eighteenth century, in order to spread his teachings that declared war on polytheism and polytheists. But those who followed him and stood up to serve this mission were Bedouin nomads who grew up in an environment free from the effects of science and civilization, not knowing wisdom, kindness and flexibility. The British orientalists described them as "Wahhabis" after Muhammad Ibn Abd al-Wahhab, and this name spread as a way of demeaning them. The adventures of the Salafis (the Wahhabis) have continued to this day, as they rule the Kingdom of Saudi Arabia and are distinguished by the use of violence, and their reach has increased in the past fifty years, spreading terror throughout the Middle East. Terrorist organizations such as Al Qaeda and ISIS have emerged within the Wahhabi community, threatening peace in the region, and have negatively affected the Western world against Islam. Especially the "Salafi jihadists" who emerged after the "Arab Spring" because their terrorist acts were not limited to the Middle East, but most parts of the world suffer from the horror they broadcast. Therefore, it was the duty of experienced researchers to provide the public with objective information on Salafism and Wahhabism, which is important in all respects. I have been interested in this topic in this book, even though the position narrows from comprehending the topic in its various details. That is why I wrote about the problem of Salafism very briefly in Turkish. These lines are but a humble attempt and a mere study of the limits of Salafist activities in Turkey.
Üsküdar Kültür, Sanat ve Medeniyet Dergisi (VIII), 2019
Uluslararası Eğitim, Bilim, Kültür Örgütü UNESCO, 2023 yılı 41. Genel Konferansı’nda 2023 yılını Âşık Veysel Yılı olarak kabul ederek Anadolu’nun gözleri görmeyen bir köylüsünü yeryüzünün ölümsüz adları arasına katmıştır. Şimdi, halka ve emperyalizm ile yerli ortaklarının bir yüzyılda neredeyse tamamen ortadan kaldırdığı üretici köylülüğe tepeden bakanların bin kere daha durup düşünmesi gerek… Türkiye'de Köy Enstitüleri kurucusu İsmail Hakkı Tonguç'un "köyde var olan" dediği değerler üzerine bir kez daha eğilip bakmak gerekiyor. Yüzde doksanı okuryazar olmayan, arpa ekmeğiyle yavan bulgura, yağsız peynire tutsak yaşayan, hayvanıyla birlikte yatan, bitten pireden yakasını kurtaramamış, bin yamalıkla gezen, emeği yedi bin yıldır tefeci bezirgân zümre ve toprak ağaları tarafından sömürülmekte olan, ter ve tezek kokulu köylüde var olan değer neydi acaba? Bu değer, bereket törenlerinde, ritüellerde, seyirlik köylü oyunlarında, Keloğlan’da, Karagöz’de, Köroğlu’nda, Karacaoğlan’da örneklerini görebileceğimiz, halk kültürünün, çoğul, tüm hiyerarşilere ve kutsal böbürlenmelere kıçıyla gülen, tüm farklılıkları silen, deliyi padişah seçip ata bindiren, sonra da alaşağı eden gücüyle ilgilidir. Bu güç, ancak 2000’li yıllardan sonra Türkçe’ye kazandırılacak olan Mihail Bahtin’in Rönesans ve Dostoyevski çalışmalarında, Octavio Paz’ın Lâtin kültürü üzerine incelemelerinde kuramsal bir temele de oturtulabilecektir. Devrimci dehası ile özgün yöntem araştırmalarını, evrensel bilgiye ait kuramsal yapıyı, kendi halk kültürüyle buluşturmayı başarmış İsmail Hakkı Tonguç da yarım kalmış Anadolu Rönesansı’nın mimarı olacaktır… Âşık Veysel, halk kültürünün anlam ve değerini bize bir kez daha anımsatıyor; UNESCO'ya da bu anlamlı kararı nedeniyle teşekkür etmeliyiz.
Bu makale, " şaka " kavramıyla karşılanan söz, hareket ve oyunların halk bilimiyle olan ilişkisi üzerine yapılan tespit ve değerlendirmeleri içermektedir. Halk bilimi araştırmalarında pek fazla yer almayan şakalar, fıkra ve benzeri türler gibi halkın eğlenmek ve gülmek için kullandıkları söz ve hareketler arasında yer almaktadır. Avrupa ve Amerikan halk bilimi araştırmalarında insanları gül-dürmek için söylenen sözler, yapılan hareketler ve oynanan oyunlar çoğunlukla " prank " veya " practical joke " terimleriyle karşılanırken Türkiye'de ise " şaka " kelimesi öne çıkmaktadır. Şakalar, genellikle geçiş dönemlerinde yapılmaktadır. Bu geçiş, insanların yaşamında olabildiği gibi, mevsimler arasında da olabilir. Düğünler, askerlik ve öğrenciliğin ilk günleri, iş hayatındaki acemilik dönemleri, Hıdrellez kutlamaları, geleneksel sohbet ortamları şakaların yapıldığı zamanlar arasındadır. Modern hayatın hemen her alanında yer alan şaka geleneği, kendi endüstrisini de yaratmıştır. Köyden kente toplumun hemen her kesiminde şaka yaratılmakta ve aktarılmaktadır. Makalede şakayla ilgili malzeme büyük oranda sözlü ve yazılı kaynaklardan elde edilmiştir. Şakanın tanımı, özellikleri, çeşitleri, icra ortamı, şakacılar ve şaka kurbanları gibi bu geleneğin temel elementleri üzerine yapılan değerlendirmelerin sonucunda şakaların gelenekle sıkı bir ilişkiye sahip olduğu, günümüz şartlarında ortaya çıkan yeni iş ve yaşam ortamlarında da kullanıldığı, yapılan şakaların bireylerin topluma veya daha küçük sosyal gruplara katılımını hızlandırdığı, halk yaşamıyla yakın bir ilişkiye sahip şakaların halk bilimi daire-sinde değerlendirilmesi gerektiği sonuçlarına ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler Gelenek, gülme, şaka, halk bilimi. ABSTRACT This article comprises the identifications and assessments on the relationship between folklore and joke which embraces word, gesture and games. Jokes which aren't involved much in folklore studies are among the words and gestures employed by people so as to have fun and laugh such as anecdotes and the like. While the words, gestures and games to make people laugh mostly correspond to the terms " prank " or " practical joke " in European and American folklore studies, the word " şaka " stands out in Turkey. Jokes are generally made in transition periods. As this transition could take place in people's lives, it could also be between seasons. Weddings, first days of military service and pupilage, verdancy periods in business life, Hıdrellez / St. George's Day celebrations and traditional conversation atmosphere are among the moments of joking. The joke tradition has created its own industry in almost every area of modern life. Joke is created and transmitted in almost every area of society from rural to urban. In this article, materials concerning joke are substantially obtained from oral and written sources. As a result of the assessments on the main elements of this tradition such as definition, characteristics, types and performance setting of joke, jokers and victims of joke, it is concluded that jokes have a strong relationship with tradition; they are used in new work and life settings which emerged in today's conditions ; they help individuals speed up their involvement in society and smaller social groups; jokes which have close relationship with folklife should be evaluated in folklore circle.
vb. gibi sahısların sohbetleri yer almaktadır. Ayrıca bülbül ile sarmısak, menekşe ile gül vb. şeklinde muhavereler de vardır."
Lİsans, 2023
Selefiyye, İbn Hanbel’in öğrencileri yoluyla Suriye, Arap Yarımadası, Horasan ve Maveraünnehir’de; İmam Mâlik’in öğrencileri yoluyla Endülüs’te; İmam Şâfiî ve taraftarları yoluyla Mısır başta olmak üzere Kuzey Afrika ve diğer İslam coğrafyasında kendine taraftar bulabilmiş ve bu bölgelerde yayılabilmiştir. Ancak H. 10. asırda Mâtürîdî ve Eş‘arî kelam ekolünün ortaya çıkıp, İslâm dünyasına yayılmaya başlamasıyla Selefîlerin sayısı azalmaya başlamıştır. Çünkü selef metodunu benimseyen Hanefî, Şâfiî ve Mâlikî mezhebine mensup olanların büyük çoğunluğu bu metodu bırakıp, Mâtürîdî ve Eş‘arî kelâm ekolünü benimsemiştir. Fakat Hanbelîler ile muhaddisler ve fakihler Selefiyye’ye bağlı kalmışlardır. 18. yüzyıla gelindiğinde ise Selefiyye, Arap yarımadasında Muhammed b. Abdülvehhâb liderliğinde farklı bir yapıya bürünerek, “Vehhâbîlik” adıyla Suudi Arabistan’ın resmi mezhebi olmuş, böylece yeniden yayılma ve canlanma imkânı bulmuştur. Yine bu çerçevede çağımızın bazı modernist Müslümanlarınca da savunulan Selefiyye, çağdaş selefîlik olarak varlığını devam ettirmiş ve günümüze kadar az çok taraftar bul¬abilmiştir. Günümüzde dünya Müslümanlarının % 1-2’sini selefîler temsil etmektedir. En yoğun olduk-ları ülke ise Arabistan’dır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Düşünceler Hakemli E-Dergisi, 2017
GÜNEY-DOĞU AVRUPA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ (Prof. Dr. Cengiz Orhonlu Hatıra Sayısı), 1998
Journal of Turkish Studies, 2015
''BELİĞ (ABDURRAHMAN HİLMİ EFENDİ)'', Kayseri Ansiklopedisi, Kayseri Büyükşehir Belediyesi, C.1, s.244-245, 2015.
geliboluyuanlamak.com, 2018
Journal of Turkish Research Institute, 2009
Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 2016
http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/mesleku-t-talibin-abdullah-i-ilahi