Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
gözün hikayesi: görmek ve yazmak 1 zeynep yasa-yaman Hayat bana her zaman köksapının üzerinde yaşayan bir bitki gibi görünmüştür. Yaşamın görünmez olduğu, köksapta gizli olduğu doğrudur. Toprağın üzerindeki kısmın yaşamı ancak bir mevsim sürer. Sonra yok olur, gelip geçici bir hayal. Sonsuz büyümeyi, hayatın ve uygarlıkların sonsuz çürümesini düşünürsek, mutlak hiçlik düşüncesinden kaçamayız. Yine de bir şeylerin sonsuz akışın ötesinde yaşadığı ve devam ettiği düşüncesini asla yitirmedim.
Ayraç Dergisi, 2010
Görmek, aynı zamanda bir dil oluşturmak anlamına geliyor. Varlığın, görünenler üzerinden işletilmeye başladığı, Heidegger’in “bir dünya tasviri” olarak baktığı modernite çağında, görsel üzerine kurulan dil ve o dili okumak/görmek meselesini ele alıyoruz. Modernitenin yıktığı ve yeniden ürettiği dünyada, yeni bir dil ihtiyacının her zamankinden fazla olduğunu görmek, çok da zor değil. Bu ihtiyacın nerelerden doğduğunu görmek için, görebildiğimiz/ okuyabildiğimiz kaynaklarla sizleri de buluşturmaya gayret ediyoruz. Bu bağlamda Abdullah Yavuz Altun’un “Basit ve karmaşık bir soru: Modernite’den kopuş mümkün mü?” başlıklı yazısı, Yunus Emre Tozal’ın John Berger’in temalarını kullanarak yazdığı “İnsan Gözünün Gördüğü En Çıplak Gerçek Nedir?” tahlili ve Enver Gülşen’in “İpleri Kesmek: Modern Dönüşüme Bir Bakış Denemesi” isimli yazısı, bu sayının dosya konusunu oluşturuyor. Ekşi Sözlük’ün kurucusu ssg (Sedat Kapanoğlu) ile yaptığımız röportajla da interneti ve sözlüğün arka planında nelerin olup bittiğini konuştuk.
Türk Kütüphaneciliği, 2016
The internet, new media, and social media environments should not be assessed only in terms of conveniences and opportunities that offer within the framework of technology. Along with the positive properties of these environments, there also exist negative aspects of carrying risks, and that may lead to problems. Despite the positive properties such as interaction, sharing, speed, flexibility and convenience, that might also be approached as a global network allowing negativities such as displaying, surveillance, inspection, and profiling. The negativities as mentioned earlier might lead to unrecoverable scientific, socio-economic, psychosocial, social and other consequences. The book “Exhibition and Surveillance on the Internet: a critical reading” by Mukadder Cakir is a thought-provoking book which brings many significant approaches to the internet environment and its tools in a critical context.
Dergah Dergisi, 2011
Yazma eylemi sürecinde düşüncenin yapı taşları olan kelimelerin bir araya getirilmesiyle zihin dünyasında çağrışımların toplanması arasındaki bağ nasıl kurulur? Ya da soruyu şöyle sorabiliriz: İnsan, sözgelimi bir davaya, toplumsal ve ahlaksal amaca hizmet etmek adına öğretmek, örnek olmak, mücadele etmek ya da eğlendirmek amacıyla düşünsel bir eylemle ortaya çıkan yazma özleminde bulabileceği şiirsel formları, nasıl bir zeminde keşfedebilir? Gözleri görmeyen Homeros’un destanları aktarımında hissettiği duyguları ya da İlyada destanında başı kesilmiş bir savaşçının dudaklarında kımıldayan kelimeleri nasıl izah edebiliriz? Yazarı yaşama bağlayan, hayatla kucaklaşmasını sağlayan yazının izini aratan yazma tutkusundan; insana anlam kapılarını açan, iç dünyasını inşa eden, gülümseten bazen de ağlatan, hakikate yaklaşma hissi tattırarak aşk gibi tutkuyla bağlı kıldıran bir sevdadan bahsetmek kolay olmasa gerek. Her seviyeden insan için hayvan derilerine kitap yazmaya çalışan Aristo’nun yazma tutkusu, Roland Barthes’ın yazma arzusundan farklı değildir. Bir şiire, bir şarkıya, bir kitaba; gerçek, katıksız ve karşılıksız olarak bizi kucaklayacağını bildiğimiz bir sevecenliği hissedip, idrak ettiğimiz güzellikleri hem kendi ruhumuza hem de okuyucunun kalbiyle köprü kurarak okuyucunun ruhuna nakşetme ihtiyacı, yazma arzusunun kaynağında var olan imgeler evreninde tadılan tattan; Roland Barthes’ın deyimiyle hissedilen neşe, sevinç, coşku, kendiden geçme ve doyum duygusundan ileri gelir. Yazar tarafından tadılan arzunun okur tarafından da tadılacağı söylenemez ama aşk arzusuna dönüşen bir yazma tutkusu, okuru arzunun sürekli yeniden doğduğu bir süreçle karşı karşıya bırakabilir. Düşünceyi ete kemiğe büründürmüş bir şekilde ifade edebilmenin, hele hele konuşurken ve düşünürken yazma eylemi içinde olabilmenin, yazıyormuşçasına ilhamı kaybetmeyerek anlam dünyasının kapılarını açabilmenin anahtarları nelerdir? Çoğu zaman açıklanamayan içsel zorunluluğa dönüşmüş bir eylemden; yazının ihtiyaca dönüştüğünden bahsediyorsak, şüphesiz tutkulu bir yolculukta keşfettiğimiz izleri sürmenin tadını alıyoruz demektir. Peki, o tadı tattıktan sonraki süreçte, hayat boyu o tada ihtiyacımızın olacağını hissettiğimiz anda ne olur, hiç düşündünüz mü? Eğer edebiyat iç dünyamızda içselleşip hayatın bir anlamı haline geldiyse, düşerek dizini kanatmış, ağlaya sızlaya annesine koşan çocuklar gibi; bir şiire, bir şarkıya, bir kitaba, bir metne hayat boyu koşarak buluşur, ihtiyacımız olan barınma eylemine başvururuz. Yazmak, barınmaktır. Barınarak kendimizi oraya -hakikate, metafizik dünyaya- ait hissederiz, yazıda karşılıksız bir duygunun esirinde özgürleşiriz, bizi kucaklayacağını bildiğimiz bir sevecenliği hissederek yaşadığımız hayatın sırlarına dokunuruz. Freud yazıyı yokluğun dili olarak “özlemi daima süren annenin bedenidir” şeklinde tanımlar. Bir umut olarak yazma eylemi, arzu edilen bir özne dönüşümüne yol açıyorsa yazarda, henüz tamamlanmamış ve sanki yitirilmiş bir yapıtı bitiriyormuşçasına üzerinde çalışmaya; yapıtı bir bütün haline getirmeye ve yazarın ruhunu okşamaya başlar. O yüzden Balzac’ın “Umut, arzu eden bir bellektir” sözü, her etkileyici yapıtı yazara bir başka şekilde ele almayı, “kendim ele alsaydım, kendim oluştursaydım şurasını şöyle yapardım, buraya şunu eklerdim” gibi arzuları da beraberinde getirir. Çünkü yazar, içinde eksiklik duyduğu ve kendisine gerekli olan şeye etkin bir biçimde kendisini katmak ister. Sadece yolda kalmış bir insanın sığınabileceği o limanda bizzat kendisi sığınarak içindeki coşkuyu ancak dindirebilir, yazıya barındığında ancak içinde taşıdığı korları hafifletebilir. Susana Tamaro’nun “Özgürlüğe götüren içsel yürüyüş gözlerini gökyüzüne çevirme yürekliliğini gösterebilen ve kendi güçsüzlüğünü ve kendi kırılganlığını kabullenebilen kişinin yürüyüşü” olarak betimlediği şey, yazarın sığınacağı limandır; yazı için çıkılacak yolculuktur. Bu yolculukta yazar, nesne değil özne olmayı seçerek, bal kavanozuna sadece dışarıdan bakmayarak kavanozun içine girmeye çabalamaktadır. Hatta kavanozun içinde yer yer bal üretiminde çalışmayı/bulunmayı, her türlü zorluğu ve mutsuzluğu göze almıştır. Bu yüzden İlhan Berk şöyle tarif eder yazmayı: ‘‘Yazmak mutsuzluktur, mutlu insan yazmaz. Bu yeryüzünü olduğu gibi görmeme engel olan ve bana bu yeryüzünü cehennem eden bu yazmak eylemi(…)’’ Bal üretim aşamasında yazar zorlansa, eza ve meşakkate uğrayıp mutlu olamasa da, içselleştirdiği yazma eylemini gerçekleştirerek mutlu olmak için yazacaktır, yazmalıdır da. Yazarların kendi sağlığını düşünmeden yazmaya çalışması, işte bu yüzdendir. Uykusuzluk ve yorgunluk yazarlara göre bahane değildir, her ne şartta kalınırsa kalınsın; yazı yazılmalıdır.
ÖZET Kültür kuramları genelde folk kültür, kitle kültürü ve üst kültür olmak üzere üç önemli kültürel alanı öngörür. Sanat eserlerinin de bu kültürel alanlarla ilişkileri yadsınamadığı gibi; malzemesi dil olan bir sanat dalı olarak edebi eserler de bu kültürel alanların dinamiklerine göre şekillenir. Öte yandan edebiyat eleştiri ve incelemelerinde folk bir değer taşıdıkları için genelde halk edebiyatı ve estetik bir değer taşıdıkları için üst edebi metinler odağa alınırken; bunların dışındaki edebiyat eserleri az sayıda incelemeye konu olmuştur. Popüler edebiyat gibi " alt edebiyat " kabul edilen ama onun kadar da eleştirmen ve araştırmacıların ilgisine mazhar olmayan bir diğer alan da bu çalışmada " heveskâr edebiyatı " olarak tanımlanan alana giren eserlerdir. İlk kalem tecrübeleri olan juvenile'ler, gayri nizami periyodikler olan fanzinler ve daha çok taşra şehirlerinde amatör çabalarla oluşturulmuş ve büyük bir çoğunluğu roman ve şiir gibi çok okunan türlerde yoğunlaşmış diğer eserler, çalışmada heveskâr edebiyatı alanı içinde tanımlanmaya çalışılmıştır. Özellikle üçüncü gruba girenler, genel karakteristikleri itibariyle tam olarak ne folk, ne popüler, ne de üst/estetik değer taşırlar. Çalışmada önce bu alanın karakteristikleri ve bunları belirleyen edebi, kültürel ve toplumsal etkenlere temas edildikten sonra; anılan etkenlerin Akın Akbulut'un Gördüm adlı şiir kitabı örneğindeki izdüşümleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. ABSTRACT Culture hypothesis usually provide for three important fields as folk culture, populace culture and senior culture. The principal characteristics of artworks can't be denied the relationship with these cultural fields. Literature and literary works as a branch of art which its material is language, have been formed in according to the dynamics of these cultural fields. While public literature in order to carrying folk value and canonical literary works in order to carrying esthetical value are come into focus in literature criticism and analysis, popular literary and dilettante literature works have been discussed to be accepted as " fan literature " on account of the fact that having been formed as popular concern and regard. Neither folk nor popular and senior/esthetical literary works have been tried to deal in this work in respect
Anadolu Kongreleri, 8. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, 2021
Terimler, bilimsel çalışmaların vazgeçilemez ögesidir. Son derece sınırlı ve özel anlamlarıyla farklı yorumlamaların, anlam belirsizliklerinin vb. durumların önüne geçmesi gereken terimlere ilişkin bazı sorunlar olduğunu görüyoruz. Bu sorunlardan biri bakış açısı (İng. point of view) ve görüş açısıyla (İng. viewpoint) ilgilidir. Bakış açısı ve görüş açısı terimlerinin, birbirlerinin yerine kullanılabilecek kadar kendi aralarındaki sınırı yitirdiği görülmektedir. Ancak günlük dilde farklı olabilse de anlatıbilim çalışmalarında bu terimlerin anlamları ve işlevleri birbirinden farklıdır. Kullanımlarında kendi sınırlarını yitiren bu terimlerin, sınırlarının yeniden çizilmesi ve kullanım yerlerinin yeniden saptanması gerekmektedir. Bu gereklilikten devinimle çalışmamız, bakış açısı ve görüş açısı arasında nasıl bir ayrım yapılabileceğini tartışarak bu terimler üzerine birtakım saptamalarda bulunacaktır. Çalışmamızda nitel araştırma yönteminden yararlandık. Sözü edilen terimlerin öncelikle sözlük anlamlarına, günlük dildeki ve bazı inceleme kitaplarındaki kullanımlarına bakarak sorunsallığı ortaya koyduk. Ardından anlatıbilim kapsamında terimleri ilişkilendirerek bakış açısı ile görüş açısının ortaklaştığı ve ayrıştığı yerleri belirttik. Yaptığımız incelemeler sonucunda bakış açısının, bir anlatıcının öyküyü (içeriği) anlatma sürecindeki bilgisel donanımıyla ilişki olduğuna; görüş açısının ise bilgisel donanımdan daha çok görmekle ve gözün kişileri, nesneleri vb. şeyleri gördüğü açıyla ya da odaklayımıyla ilgili olduğuna ulaştık. Öyleyse görüş açısı; bakış açısıyla değil, bir başka anlatıbilim terimi olan odaklayımla ilişkilidir. Görüş açısı, bir odaklayım terimidir. Odaklayım ise anlatıbilimci Gérard Genette’in sinema kuramından esinlenerek anlatıbilim çalışmalarına kattığı ve öyküde “kimin gördüğü” ile ilgilidir. Gören, anlatıcı olabileceği gibi anlatı kişisi de olabilir. Dolayısıyla görüş açısına hem anlatıcı hem anlatı kişisi sahip olabilir. Ancak bakış açısı, yalnızca anlatıcıda bulunur. Sonuç olarak bir anlatıda bakış açısı ve görüş açısı, birbirlerinden bağımsız olarak vardır. Bu terimler; birbirlerinin yerine kullanılmamalı, kullanım alanları ve işlevleriyle ilgili bir ihlalde bulunulmamalıdır. Çalışmamızın söz konusu terimlerin konumunun netleştirilmesi açısından anlatıbilim çalışmalarına yarar sağlayacağını düşünüyoruz. Anahtar Kelimeler: Anlatıbilim, Bakış Açısı, Görüş Açısı
2024
The Chuvash verb kur- ‘to see’, is observed in some functional words and analytical structures in Chuvash by taking some converbs and tense and mood suffixes into its structure and being subjected to grammaticalization. For instance, kuran which forms a structure with the verb kur- and the Chuvash simple present tense suffix, kurĭsĭn which forms a structure with voluntatif suffix, kura which forms a structure with [-a] converb; kurĭnat’ which forms a structure with the verb kurĭn- ‘to appear’that is reflexive stem of the verb kur- and simple present tense suffix, kurni̇ ̆which forms a structure with future tense suffix, grasp attention as the functional words allowing a certain number of modality interpretations. Apart from these, the verb kur- also creates a post-verb, which becomes actional specification, in the form of {-sA kur-} in Chuvash by combining with {-sA} converb. Finally, it becomes the source of modal analytic structures in the forms of {-nĬ} kurĭnat’ and {-ni} kurĭnat’. Kuran, kurĭsĭn, kurĭnat’, kurni̇ ̆, kura functional words and {-nĬ} kurĭnat’ and {-ni} kurĭnat’ structures allow for modality interpretations that can be explained with the epistemic modality. The analytic structure that is in the form of {-sA kur-} marks attemptive actionality, egotive actional specification in which the action is performed for the subject, and the action which is performed for a short period of time. In this article, it is aimed to elaborate on the aforementioned modality and actional contents of the verb kur- and its grammatical features.
Araştırma (Ankara), 1994
Görünüş (Appearance) ve Gerçeklik (Reality) problemi genel olarak felsefenin olduğu kadar, aynı zamanda özel olarak felsefenin bir disiplini olan metafiziğin en önemli problemlerinden birisidir.
Bu çalışma bir dönem yurtdışında yaşamış kişilerin arkalarında bıraktıkları coğrafyaya olan özlemlerini, fotoğraf ve hafıza ilişkisi üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır. Fotoğraf, unutma ve yeniden hatırlama deneyimlerinin bir aracıdır. Bu doğrultuda fotoğrafın varlığı, kullanımı, dolaşımı üzerinden hafızaya bakmak, aralarındaki ilişkiyi belirlemek açısından zorunluluktur. Türkiye’den Amerika’ya 2010 – 2011 yıllarında değişim öğrencisi olarak gitmiş olan gençler örneğinden hareket eden çalışmanın alan araştırması Nisan 2016 tarihinde İstanbul’da yürütülmüştür. Çalışmanın ikinci kısmında ise fotoğrafların insanlarla ne tür bir iletişim kurduğu analiz edilmektedir. Bu analiz; kişinin bir görüntüye baktığında, aslında her zaman görüntü ile kendisi arasındaki ilişkiye baktığına dair bir izlek sunmaktadır.
THE TURKISH ONLINE JOURNAL OF DESIGN, ART AND COMMUNICATION
İnsanların yaşam deneyimlerini duygu, düşünce ve hayal gücüyle biçimlendirerek mevcut algıyı değiştirme eğilimleri ve bulunduğu çevreyi sorgularken sorunlara çözüm getirme arayışları geçmişten günümüze devam etmektedir. Tasarlama olarak tanımlayabileceğimiz bu eylem tarih boyunca süregelen değişimlerin ve dünya düzeninin bir sonucudur. Bu nedenle tasarlama eylemi ile doğru bir sonuca ulaşılabilmesi için çeşitli yöntemler geliştirilmiş, bu yöntemler teoride ve pratikte deneyimlenmiş ve birçok eğitim modeli geliştirilmiştir. Söz konusu eğitim modellerinde ortak kavram olan yöntem; yaratıcılığı teşvik etmek ve geliştirmektir. 11-Nisan-13 Haziran 2013 tarihleri arasında Salt Galata'da Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde 6. Uluslararası Öğrenci Trienali kapsamında, "Connecting The Dots / Noktaları Birleştirelim" temalı "Nokta Detay: Algıda Seçicilik" başlıklı bir workshop gerçekleştirilmiştir. Söz konusu workshop'un amacı tasarımda yaratıcılık için geliştirilen yöntemler dikkate alınarak bir tasarımcının eğitimi boyunca öğrendiklerini teorik ve uygulama çalışmalarıyla birlikte tasarım eyleminin nasıl yapılması gerektiğine ilişkin bir yöntem önerisi ile öğrencilerin farkındalıklarının artmasını sağlamaktır. Eğitimci gözüyle tasarımda yaratıcılık söylemi söz konusu çalışmanın süreci ve ortaya çıkan sonucun söylemidir.
2021
İletişim teknolojileri ile enformasyon ve bilgi arasındaki sorunlu ilişki akademinin önemli tartışma konuları arasında yer almaktadır. Enformasyon bombardımanı, dezenformasyon, misenformasyon gibi kavramlar iletişim araçlarıyla yayılan yanlış, çarpıtılmış, bozuk enformasyona gönderme yapmaktadır. Sağlıksız enformasyon ve bilgi, sağlıklı bir kamuoyunun oluşumu önündeki en büyük engel olarak görülmektedir. Bütün dünyayı etkileyen Covid-19 salgınında da iletişim araçları ile bilgi arasındaki ilişki tekrar gündeme gelmiştir. "Yanlış, çarpıtılmış enformasyon epidemisi / pandemisi" olarak tanımlanabilecek "infodemi" farklı iletişim araçları yoluyla Covid-19 pandemisi hakkında kamuoyuna akan gerçekten uzak enformasyonu tanımlamaktadır. Öte yandan günümüzde görsel imajlar enformasyonun yayılmasında ve anlam üretiminde en önemli kaynak haline gelmiştir. Dijitalleşmeyle birlikte günlük hayatımız her zamankinden fazla yapay görsellerle sarmalanmış imaj dolu kültürle şekillenmektedir. Bu çalışmanın merakı "infodemi görsel imajlar yoluyla nasıl üretilmektedir?" sorusuna dayanmaktadır. Bu amaçla önemli sosyal paylaşım sitelerinden Twitter araştırma evreni olarak seçilmiştir. Çalışmada Türkiye'de Covid 19 aşısı hakkında yayılan infodeminin Twitter'da görsel yolla nasıl üretildiği içerik analiziyle çözümlenmiştir. Çözümleme için Douglas Kellner tarafından önerilen eleştirel görsel okuryazarlık yöntemi benimsenmiştir. Kellner'in önerisi doğrultusunda her kategorinin politik, ideolojik, dini vb. anlam yükleri yorumlanmaya çalışılmıştır.
Türkbilimde Arayışlar: Timur Kocaoğlu Armağanı, 2022
Anlatıda bağlam, kurgu ve yapısal ögeler, anlatının anlamlama ve çözümleme sürecini etkiler. Bir anlatıyı oluşturan pek çok öge bulunur. Bu ögeler farklı disiplin ve yaklaşımlara göre farklı biçimlerde değerlendirilebilir. Anlatıbilim ise anlatıyı oluşturan temel ögeleri anlatma edimi temelinde dilbilimsel bir yaklaşımla inceler. Anlatıbilimin incelediği ögelerden özellikle anlatma edimi ile doğrudan ilişkili olan anlatıcı kavramına getirdiği basit ve açıklayıcı yaklaşım, anlatıda pek çok sesin birbirinden ayırt edilebilmesini sağlar. Anlatıcı ögesi, anlatının sesi ile ilgilidir ve anlatıda kim anlatıyor, kim konuşuyor sorularının yanıtıdır. Her anlatı için anlatıcı ögesinin çözümlenerek anlatı seslerinin değerlendirilmesi mümkündür. Geleneksel filoloji çalışmalarında eserin kaynağı, nerede ve kaç yılında yazıldığı, müellifi veya müstensihinin kim olduğu, kime sunulduğu gibi anlatının tarihsel bağları ile ilgili sorular eserin değerini belirlemede önem taşımaktadır. Tüm bu soruların temelinde esere atfedilen anlamsal değerin bir ilişkiler ağı olduğu düşüncesi yatar. Yazma eserin geçmişten günümüze aktardığı bu değerin nesnel bir ölçütle tespiti, tarihsel ve kültürel ilişkiler ağının ortaya konması sürecinde pek çok yöntemin yanında anlatıbilim ve sözceleme kuramlarından da yararlanılabileceği görülmektedir. Uzun tarihsel süreçlerden sonra, içinde bulunduğu kültürel bağlardan kopuk olarak günümüze ulaşan yazma eserler için bu kuramlar o bağı yeniden kurabilecek niteliktedir. Özellikle anlatıcı kavramı odağında anlatı seslerinin (müellif, müstensih, mütercim, anlatıcı) tespiti eserin daha nesnel değerlendirilmesine olanak sunabilecektir. Çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde anlatıbilim ve sözceleme kuramı ile ilgili kuramsal bilgi sunulmuştur. İkinci bölümde yazma eserin kendine özgü yazar-anlatıcı kavramları anlatıbilimsel bir yaklaşımla değerlendirilerek anlatıbilim kuramına göre karşılıkları belirtilmiştir. Üçüncü bölümde ise Kenzü’s-Saʿâde ile ilgili genel bilgi verildikten sonra bir anlatı olarak değerlendirilen bu eserde yazar-anlatıcı ögeleri, yazma eserin kendine özgü kavramları da göz önünde bulundurularak değerlendirilmiştir. Çalışmada nüsha tasvifi, metin neşri gibi çalışmalarda anlatıbilim ve sözceleme kuramlarından nasıl yararlanabileceği sorusuna yanıt aranmış ve elde edilen bulgular sonuç bölümünde değerlendirilmiştir. Geleneksel filoloji çalışmalarında çağdaş kuramlardan nasıl faydalanılabileceğinin bir örneğini, anlatıbilimin anlatıcı ögesi bağlamında Kenzü’s-Saʿâde örnekleminde sunmak amaçlanmıştır.
The Journal of Social Science, 2019
Çocuğa görelik ve iletiler çocuk edebiyatı eserlerinin önemli iki özelliğidir. Çocuklar için yazılan hikâyelerin yaş, dil, zihin ve duygu dünyası, sosyal özellikler bakımından çocuğa uygun yazılmış olması gerekmektedir. Hikâyeler, olay ve kurgu yoluyla çocuk okuyucuya bir ileti vermektedir. Çocuklar için verilen edebi eserlerdeki iletiler, çeşitli özelliklere sahiptir. İletilerin içerdiği konu, aktarım biçimi, anlatım özelliği ve amacı hikâyenin niteliğini artırmakta ve değiştirmektedir. Çocuklar için yazılan hikâyelerdeki iletilerin çocukların kişisel özelliklerin gelişimine hizmet ettiği, evrensel ve millî değerleri aktardığı, dinî değerlere dikkat çektiği, doğa ve insan sevgisi aşıladığı bilinmektedir. Bu araştırmanın amacı, Bestami Yazgan"ın çocuklar için yazdığı hikâyelerdeki iletilerin belirlenmesi ve bu iletilerin çocuğa göreliğinin incelenmesidir. Araştırma sürecinde verilerin toplanmasında nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi; verilerin analiz edilmesinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Bestami Yazgan"ın çocuklar için yazdığı 30 hikâye, araştırmanın inceleme nesnelerini oluşturmuştur. Okuma, inceleme, tasnif işlemlerinin ardından, kodlama yapılarak iletiler tespit edilmiş ve ortak özellik gösteren iletiler aynı başlıklar altında toplanarak kategorilere ayrılmıştır. İletiler ve kategori başlıkları uzman görüşlerine sunulduktan sonra düzenlenmiş, sınıflandırılmış ve sıralanmıştır. Hikâyelerin iletileri, iletilerin verilme amacı ve çocuğa görelik açısından değerlendirilmesi sonucunda şu sonuçlara ulaşılmıştır: Bestami Yazgan"ın çocuklar için yazdığı hikâyelerde, çocuğun kişiliğini olumlu etkileyebileceği düşünülen, sosyal ve evrensel iletiler ile insan, doğa ve hayvan sevgisini aşılamaya yönelik iletilerin yoğun bir şekilde yer aldığı anlaşılmıştır.
Prof. Dr. Metin Ekici Armağanı, 2022
Barthes'ın bir söyleşisinden bir bölümün çevirisi ve kısa bir yazı.
Lau Sosyal Bilimler Dergisi, 2014
Đktidarın gözü ya da gözün iktidarı tüm toplumsal düşünce ve pratiklerimizi belirlemektedir. Dünyayı iktidarın gözünden değil başka bir dünya mümkün diyenlerin gözünden görmek, özgür bir dünya kurgusunun ilk adımıdır. Gözün iktidarına karşı verilen mücadele alternatif yeni medya temelinde karşı kültürün ve bu bağlamda "alternatif göz"ün yaratılması mücadelesini beraberinde getirmektedir. Đktidarın gösterisine karşı yeni toplumsal hareketler iktidarın kurgusunu parçalayan yeni bir alternatif gösteri kültürünü praksisleri temelinde yaratmaktadırlar. Đktidarın yanılsamalı ve tüketimci gösterisine ve kültüre karşı toplumların tek şansı vitrinler yerine özgürlüklerinin haritasını sunan gökyüzüne bakmaktır.
2009 yılında İspanya’da yapılan geniş örneklemli bir epidemiyolojik çalışmada çok uzun çalışma saatlerinin erkeklerin beden ve ruh sağlığını kadınlardan daha fazla bozduğunu gösterdi (Artazcoz ve ark. 2009) Araştırmacılar uzun süreli çalışmanın evin ekmek getireni konumundaki erkeklerin, bu nedenle daha düşük statülü, ağır beden gücü gerektiren işlerde, işini kaybetme korkusu ile çalıştığını söyleyerek bunu açıklamaya çalışmaktadır. Oysa ki ülkemizdeki serbest bölge deneyimlerinden de bilineceği gibi, uzun süreler boyunca bazen arka arkaya iki vardiya çalışan kadınlar için de aynı şey geçerlidir. Kadınların sağlıklarının işteki çalışma süresinden erkekler kadar etkilenmemelerinin nedeni, kadınların gün boyunca işte ve ardından evde durmaksızın çalışmaları olabilir mi? Kadınların gerek dünyada, gerekse Türkiye’de işgücü piyasalarına ya da üretim süreçlerine katılım düzeylerinin düşük olduğu ve sıklıkla niteliksiz ve daha düşük ücretli işlerde yoğunlaştıkları bilinmektedir. Ancak kadınların çalışma şekilleri, statüleri, yaptıkları işin niteliği değişse de, harcadıkları zaman farklılaşsa da emek harcamak zorunda kaldıkları bir alan söz konusudur: Ev içi. Bazı kadınlar tam zamanlı, bazıları yarı zamanlı çalışanıdır evin, bazıları ise artan gereksinime, olağanüstü durumlara bağlı olarak artırmak zorunda kalabilirler evin içindeki çalışmalarını, yani esnek çalışma koşullarına benzer bazı kadınların ev işleri ile uğraşma düzeyleri. Ancak değişmeyen ev içinin/ ev işinin kadının görevi olarak tanımlanmasıdır.
DergiPark (Istanbul University), 2023
Cinsellik, partnerleri yakın temasa sokan itici bir güçtür. Çoğu insan için tatmin edici bu olağan deneyim, sağlıklı ve eğlenceli bir yaşamın önemli bir parçasıdır. Cinsellik, cinsiyeti, cinsiyet kimliklerini ve rollerini, cinsel yönelimi, erotizmi, zevki, samimiyeti ve üremeyi kapsamaktadır. Cinsellik; düşüncelerde, fantezilerde, arzularda, inançlarda, tutumlarda, değerlerde, davranışlarda, uygulamalarda, rollerde ve ilişkilerde deneyimlenmekte ve ifade edilmektedir. Arzu, uyarılma ve orgazm; cinsel tepki döngüsünün üç temel aşamasıdır. Her aşama benzersiz fizyolojik değişikliklerle ilişkilidir. Cinsel aktivite; sinir sistemi, endokrin sistem, damar sistemi ve cinsel heyecan, ilişki ve doyum aracı olan çeşitli yapılar arasındaki karmaşık etkileşimleri içeren çok yönlü bir eylemdir. Temelde üreme amaçlı olmasına rağmen, aynı zamanda bir zevk kaynağı, doğal bir gevşeticidir. Karşılıklı olarak tatmin edici yakınlık ve ilişki için kişinin öz saygısını ve çekicilik duygusunu desteklemektedir. Cinsellik; biyolojik, psikolojik, sosyal, ekonomik, politik, kültürel, etik, yasal, tarihsel, dini ve maneviyat gibi faktörlerden etkilenmektedir. Güçlü duygular için bir odak noktasıdır ve bu cinselliğe sismik bir hassasiyet vermektedir. Çok çeşitli ihtiyaç ve arzular için duyguları bir iletim şeridi haline getirir: Aşk, öfke, şefkat, saldırgan, samimiyet, romantik, yırtıcı, fedakâr, zevk ve acı, ilgi, şiddet, empati ve güç Cinsellik ile ilgili yapılan klinik çalışmalar, gözden geçirme yazıları ve kitaplar günden güne artmaktadır. Bu ilgi yoğunluğu içinde bu gözden geçirme yazısının amacı cinsellik ve duygu etkileşimi konusunu yeni bir bakış açısıyla sunmaktır.
"Erkeklerin “cinsel arzusu” toplumsal ayrıcalığa sahiptir çünkü “verili, değiştirilemez ve potansiyel olarak tehlikeli” kabul edilmekte ve kadınların davranış ve kıyafetleriyle bu arzuya uyumlu hareket etmeleri beklenmektedir (Wolfendale, 2016)."
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.