Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
İkinci Bayezid döneminden 16. yüzyılın sonuna kadar olan süre, Osmanlı mimarisinin "Klasik Dönemi" olarak adlandırılır. II.Bayezid ile başlayan bu döneme, aynı zamanda "Büyük Külliyeler Devri" de denilebilir.
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Sciences, 2023
İslam devleti ve medeniyetinin VII.yüzyılda sınırlarını doğuya doğru genişletmeye başlaması ile birlikte Orta Asya'da yer alan milletler yavaş yavaş bu dine dair maddi ve manevi unsurları kabullenmeye başladılar. Yüzyıllar boyu devam edecek olan bu süreç diğer konar-göçer kültürlerde görüldüğü gibi Türklerin de kademeli olarak yerleşik hayata geçmesinde etkili oldu. İslâmiyetin geniş kitleler tarafından tercih edilmesi, dini öğretiler etrafında şekillenen geleneğin devamını sağlayacak ve onu müdafaa edecek kurumların teşkilatlanmasını zorunlu kılmaktaydı. Bahsi geçen noktada eksikliği gidermek için medreseler etkin bir görev ile kurulup işler hale getirildi. Medrese faaliyetleri devam ederken Müslüman Türklerin sayısının artması ve geniş bir coğrafyaya hâkim olmaları, onları İslam medeniyetinin en büyük temsilcisi konumuna getirdi. Selçuklu Devleti'nden Osmanlı Beyliği'ne devredilen bu miras Türkler tarafından geliştirilerek varlığını ve etkinliğini devletin yıkılış tarihine kadar devam ettirdi. Medreseler zamanla yozlaşıp eğitim ve diğer işlevlerinde yetersiz hale gelinceye değin İslam medeniyetinin ideolojik altyapısını şekillendirerek geniş coğrafyaların ve sayısız milletin geleceğine yön verdiler.
ÖZET Osmanlı arşiv belgelerinde klişe hâlde kullanılmış birçok zarfa rastlanmaktadır. Bu kelimeler genellikle Arapça olup, Farsça ve Türkçe birleşik hâlde geçenleri de vardır. Çeşitli zamanlarda yazılmış milyonlarca arşiv belgesinde ortak bir dil ve klişe hâlde birçok kelime görülmektedir. Klişe kelimelerin arasında zarflar sayı bakımından büyük bir yer tutmaktadır. Bu çalışmada binlerce arşiv belgesi taranmış ve klişe hâlde kullanılan zarflar özenle ve titizlikle seçilip tanıklarıyla birlikte gösterilmiştir. Çalışmamızda öncelikle, birden fazla belgede kullanılıp klişe hâle gelşmiş zarflar seçilmiştir. Bu zarflar alfabetik sıra hâlinde ve tanıkları dipnotlarda gösterilerek verilmiştir. Gösterilecek tanıkların sayısı çok fazla olduğundan her bir zarf için bir tanık vermekle yetinilmiştir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı arşiv belgesi, klişe kelime, zarf, tanık. THE CLICHE ADVERBS IN THE OTTOMAN DOCUMENTS ABSTRACT Many cliche adverbs are observed in the Ottoman archival documents. These words are usually in Arabic, but Persian and Turkish adverbs also are seen. In this study thousands archive document and adverbs were scanned, these adverbs were chosen meticulously. In this study, mold adverbs were given in alphabetical order and witnesses were shown in footnotes.
2018
Minyatür, belge niteliği taşıyan çok ince işlenmiş küçük boyutlu resimlerin tasvir edildiği kitap sanatıdır. Minyatür, şiir, hikâye ve yaşanmış tarihi olayların canlı bir tercümesidir. Minyatüre bakıldığında, o eseri ortaya koymuş olan nakkaşın hayat felsefesini, örf ve âdetlerini, o dönemin insanlarının yaşayış şeklini, tarihî hâdiseleri günümüze kadar getirdiği görülmektedir. Minyatür, kendine has teknik ve renk özellikleri olan bir tasvir sanatıdır. Özellikle Türk minyatür sanatının en verimli dönemini 16. yüzyılın Kanuni Sultan Süleyman döneminden başlamış ve 17. yüzyılın birinci yarısına kadar devam etmiştir. Osmanlı minyatür sanatının Klâsik Dönemi 16. yüzyılın ikinci yarısından başlamış 17.yüzyılın ilk yarısı kadar süren zaman dilimini kapsamaktadır. Bu dönemde Osmanlı saray nakkaşhanesinde üretilen minyatürler ile diğer minyatür okullarında üretilenlerden ayrılan en önemli husus üslûp özellikleri yönüyledir. Osmanlı sarayında şehnameciliğin yeniden gündeme gelmesi ve buna bağlı olarak konuları yazılmış yazmaların resimlendirilmesi nakkaşlar için özel bir yer oluşturmuştur. Ve buna bağlı olarak nakkaşların özgün yaratıcılık arayışına girdikleri görülmektedir. Bu dönemin ressamlarından nakkaş Osman, Ali Çelebi, Hasan ve Lütfü Bey,…Gibi. 16. yüzyılın ikinci yarısından sonra yazılmış yazmaların konularını, Osmanlı minyatür üslubunda tasvir etmişler. Ve bir taraftan da bu nakkaşlar kendi bireysel üsluplarıyla ön plana çıktıkları eserlerinde görülmektedir.
Arkaik Dönem MÖ 650 – 490/480 Klasik Dönem MÖ 490/480 – 330 (5.yy ve 4.yy) A) 5.y.y'da yontu sanatı : Kendi içinde 4 safhaya ayrılır.
Osmanlı tarihini okuyanlar, ilk saraylar olan Bursa ve Edirne sarayları ile Topkapı Sarayı hakkında azçok bilgiye sahip olurlar. Ayrıca, bu saraylar bize idari, siyasi fonksiyonları ve harem hayatı yönleri ile öğretilir. Bir de ölen veya tahttan uzaklaştırılan padişah ve aile efradının Topkapı Sarayı dışında Eski Saraylara gönderildikleri bilgileri verilir. Fakat Osmanlı padişahlarının bu sarayların dışında yaşadıkları günlük hayatlarını, ziyaretçilerini kabul ettikleri, bazı törenlerin yapıldığı, devlet görevlerinin dışında ava çıkma, ata binme gibi özel hobilerin icra edildiği saraylar, köşkler ve kasrlar da vardır. Saraylar, devlet idaresinin yürütüldüğü ve idarede bulunan padişahın aile efradının ikâmeti için ayrılan, harem olarak nitelenen bölümlerden oluşurlar.Sanat eseri özelliği taşıyan, su kenarlarına veya manzara özelliği taşıyan mekanlara inşâ edilen küçük saray binalarına kasr denilmektedir. Köşkler ise saray ve kasrlardan farklıdır. Bunlar, bir zaferin hatırası veya önemli bir şahsın ikameti, yahutta farklı amaçlarla saray halkının ve devlet adamlarının yaptırdığı büyük müstakil evlerdir. Osmanlı tarihinde Yıldız Sarayı, Sultan Abdülhamid'in kendine mahsus şahsiyeti, yaşanan olayların çok olması ve giriftliği, padişahın büyük devletlerle yılmayan mücadelesinden dolayı farklılık arz etmektedir. Belirtilen sebeplerden ve bir makale kapsamından çok fazla incelemeyi gerektirdiğinden Yıldız Sarayı inceleme dışında bırakılmıştır. Osmanlı padişahlarının yaptırdıkları ve yaşadıkları saraylar, kasrlar ve köşklerden sekiz tanesi inceleme konusu olmuştur.
This Chapter under the title "Ottoman Public Order Strategies" is a part of the book: "Türk Polis Tarihinin Kökenleri", edited by Yucel YIGIT. The article focuses on the measures taken by the Ottoman authorities to minimize the violation of law and order. Rather than punishing the guilties, the Ottoman Sultan and the government preferred lesser crimes in the society. In many cases, the measures was strict, but deterrent. Continuous naval patrol on the Bosphorus, prohibition of leaving villages, strict control on freedom of travel, collective legal liability by the society, and financial penalties to be paid to the ruling military authorities are among these measures. However, in many cases, despite all legal regulations, the criminal cases were very high in the society. Certain Sultans, like Murad IV, applied harsh penalties to punish the criminals. The article touch upon basic Ottoman strategies to overcome legal violations. Many samples and quotations are given from archival materials for each subtitle for better conceptualizing the issue.
2013
On dokuzuncu asrın sonuna kadar Enderûn, Mevlevihane, Mehter ve Mızıkay-ı Humayûn’a bağlı dersliklerde görülen sistemli mûsikî dersleri XIX. Y.y’ın sonlarına doğru Maârife bağlı mekteplerde de okutulmaya başlamıştır. Bunun mûsikî eğitimine pedagojik anlamda müspet katkıları olmuştur. Bu döneme kadar resmi eğitimden faydalanabilmek için Enderûn mensubu, tekke dervişi ya da asker olmak gerekmekteydi. Artık mûsikî istidadı olan her talebe müstakil bir okulda öğrenim görebilecek ve mûsikîyi bir meslek olarak icra edebilecektir. Bu tür okulların açılması daha çok II. Meşrûtiyet sonrasına rastlamaktadır. Osmanlı Maârif sisteminin daha sağlam olarak şekillendiği bu dönemde mûsikînin yanı sıra pek çok sanat mektebi de açılmıştır. Mûsikî okullarından bahsedeceğimiz bu çalışma aynı zamanda mûsikî eğitiminin profesyonelleşme sürecini göstermektedir.
Osmanlı Padişahlarının; devlet işlerinin yanısıra sanat ile de yakından alâkalı oldukları tarihin bilinen ve tartışmasız kabul gören gerçeklerindendir. Bu çalışmada hangi padişahın hangi sanatla ilgilendiğine ilişkin kısa bilgi ve örnekler verilmiştir.
TARİH BOYUNCA KARADENİZ TİCARETİ VE CANİK, 2013
ÖZET İnsanlık tarihinin uygarlığa yapmış olduğu en eski ve en kalıcı katkılardan biri seramik üretimidir. Neolitik çağla başlayan, daha sonra yerleşik düzende devam eden bu üretim, günümüzde de devam etmektedir. Bu bağlamda geçmişimizi daha iyi anlayıp değerlendirebileceğimiz bilgileri bize sağlayan seramiğin önemi ortadadır. Medeniyetlerin önemli özelliklerinden bir çoğunu onların seramik gele-neklerini inceleyerek anlayabilmemiz mümkündür. Osmanlı çini ve seramikleri hakkında bilgilerimiz, yeni bilimsel analiz yöntemleri, kazı raporları, yapılan akademik-sanatsal araştırma ve çalışmalarla her geçen gün artmaktadır. 'Osmanlı Çini ve Seramiklerinde Görülen Giyim Kuşam Kültürü ve Özellikleri' başlığı adı altında yapılan bu konuda tarihsel ve çağdaş boyutta bir araştırma yapmaya yöneltmiştir. Bu çalışmanın ana amacı, Osmanlı Devri çini ve seramiklerinin tarihsel gelişiminin araştırılması ve bunun yanı sıra Osmanlı Devri gi-yim kültürünün de araştırılarak çini ve seramik örneklerin ışığı altında sunulmasıdır. ABSTRACT Ceramic production is one of the oldest and most lasting contributions of the mankind. This production which started in the neolithic age and continued in settled order still continues today. In this respect, the importance of ceramics, which provides information for understanding the past, is indisputable. It is possible to understand most of the major characteristics of civilizations by examining the ceramics traditions. Our knowledge of Ottoman tiles and ceramics is growing in accordance with the novel scientific analysis methods, excavation reports, and academic-artistic studies. This has led us to carry out research on this topic under the title "Clothing Culture and Characteristics Reflected in Ottoman Tiles and Ceramics". The principal aim of this study is to trace the historical development of Ottoman ceramics and present the Ottoman Era clothing culture in light of tiles and ceramics.
TASARIM&KORUMA, 2018
Ottoman-Russian relations date back centuries and are characterized by numerous wars fought between the two empires. Beginning with the reign of Katherine II, Russia sought to be an important actor in the arena of international politics and concomitantly endeavored to establish its rule over the Bosphorus, the Caucasus, and the Balkans. The conclusion of the Treaty of Küçük Kaynarca in 1774 brought Russia one step closer to realizing her goals; by acquiring the right to serve as the protector of Orthodox Christians living under Ottoman rule, Russia used this position to incite co-religionists against the Ottoman state. From the accession of Czar Nikola I in 1825 to the signing of the 1841 Bosphorus Treaty, Russia had secured a stronger position vis-à-vis the Ottomans and by mid-century began to increasingly interfere in Ottoman affairs, with the ultimate goal of gaining control of the Bosphorus. This was also seen in Jerusalem, where under the pretext of observing sacred Christian sites Russia created a crisis which it then wanted to mediate, while in the interim seizing Walachia and Moldavia, provinces under Ottoman suzerainty.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2016
Beylikten Cihan Devleti'ne Osmanlılar, 2024
Osmanlı kroniklerinden edinilen bilgiye göre, 1288’de Osman Gazi döneminde ilk hutbenin okunduğu ve beyliğin temelinin atıldığı yer olarak bilinen Karacahisar Kalesi bugün, Eskişehir’in güneybatısında merkeze 7 km mesafede bulunmaktadır. Kalede bilimsel kazı çalışmaları ilk olarak 1999 yılında başlamış olup, aralıklarla devam ederek yaklaşık yirmi yıldır sürdürülmektedir. Kazı çalışmaları sırasında elde edilen pek çok arkeolojik veri, hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz bu dönemin aydınlanması adına önemlidir. Karacahisar kazı çalışmaları sırasında bulunan en yoğun buluntu grubunu sikkeler oluşturmaktadır. Çalışmalar sırasında kalenin erken yerleşim dönemine ait az sayıda Bizans ve Latin sikkelerinin yanı sıra çok sayıda Türk dönemine ait sikkeler de bulunmuştur. Bunlar arasında Aydınoğlu, Menteşeoğlu, Germiyanoğlu ve Karamanoğlu sikkeleri ile çalışmamızın da konusu olan Osmanlı dönemine ait sikkeler en yoğun grubu oluşturmaktadır. Osmanlı sikkeleri içerisinde en erken örnekler Orhan Gazi dönemindendir. Murad I, Bayezid I, Çelebi Mehmed, Emir Süleyman, Murad II ve Mehmed II dönemlerine ait sikke örnekleri bulunmakla birlikte yazılı kaynakların da Karacahisar Kalesi’nin kullanımına ilişkin aktardığı bilgiyi destekler nitelikte Mehmed II dönemi sonrasına ait sikke örneği yok denecek kadar azdır. Bu çalışmada, Karacahisar Kalesi kazı çalışmaları sırasında bulunmuş erken dönem Osmanlı sikkeleri ele alınarak tanıtılacak ve elde edilen nümismatik veriler ışığında erken Osmanlı dönemi nümismatiği ile Karacahisar Kalesi hakkında bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.
International Academic Research Congress Full Text Book, 2017
ÖZET: Dünya denizciliğinde yaşanan dönüm noktalarından biri aynı zamanda bir deniz tutkunu olan Sultan Abdülaziz’in padişahlık dönemine (1861-1876) isabet etmiştir. Özellikle teknolojik dönüşümün çok hızlı olduğu bu dönemde gemi inşasından seyir esaslarına, denizci eğitiminden kurumsal teşkilatlanmaya kadar çeşitli değişimler yaşanmıştır. Modern deniz tarihi bu nedenle teknoloji, finans ve operasyon yönetimi konularını kapsamak zorundadır. Bu çalışmada, Osmanlı bahriyesi için de başlamış olan dönüşüm donanmaya ait gemiler özelinde ve arşiv kayıtları çerçevesinde incelenmektedir. Kırım Harbi ile başlayan zırhlı gemilerin önemi ve bu zırhlı gemi fikrinin çok kısa bir zaman diliminde yaygınlaşması sonrası buhar ve zırhlının eş anlı faydası Batı donanmalarının omurgasını oluştururken, Osmanlı Devleti ileri seviyede deniz gücüne sahip diğer ülkeleri takip etmeye özen göstermiştir. Sinop baskını sonrası yok olmaya yüz tutmuş donanma Sultan Abdülaziz zamanında yeni bir inşa sürecine girmiştir. Teknolojik olarak yetersiz kalan Osmanlı bu yeni inşa sürecini daha çok İngiltere ve Fransa’dan gemi ve ateşli silahlar satın almak suretiyle yönetmeye çalışmıştır. Eğitim alanında gerçekleşen ilerici adımların yetersiz kalması ve deniz gücünün donanma dışı diğer alanlarında yaşanan eksiklik neticesinde, Osmanlı donanması dönemin en büyük donanmalardan biri olarak sayılsa dahi, bir yıkım ile karşı karşıya kalmıştır. 1867 yılında kaptanpaşalık teşkilatının son bulması ile oluşan Bahriye Nezareti kurumsal olarak modern yapılanmayı yakalama çabası içerisinde olan bir Osmanlı Devletini karşımıza çıkarmaktadır. Hız ve dayanıklılık unsurlarının beklentileri özetlediği buharlı gemilerde yaşanan en büyük problemin kaliteli kömür olduğu bu dönemde, Osmanlı Devleti de büyüyen donanması karşısında kaliteli kömüre ulaşmak durumundaydı. Diğer taraftan, 1870 yılında Rusya’nın Paris Barış Antlaşmasını feshettiğini bildirmesi ile Karadeniz tarafsızlığı yok olmuş, Sultan Abdülaziz bir Karadeniz sorunu ile de karşı karşıya kalmıştı. Siyasi havanın çok hızlı değişim gösterdiği bu dönemde Avrupa genelinde yaşanan dönüşüm devletleri deniz gücünü kuvvetlendirme çabası içerisine ittiği kadar Osmanlı Devleti de bu yönde kendini göstermiştir. Anahtar sözcükler: Osmanlı, bahriye, deniz gücü, zırhlı. Ottoman Navy During The Reign of Abdülaziz ABSTRACT: One of the milestones of world seafaring coincides with the era of Sultan Abdülaziz (1861-1876) who was passionate about sea. Especially technological change was swift as thought in ship construction, navigation rules, seaman training, institutional organisation. Modern maritime history therefore has to include technology, finance and operation management issues. Ottoman navy transformation is reviewed in this study particularly specific to ships and archive documents. Armoured ships importance began with Crimean War and expanded within a very short time of period. When simultaneous advantage of steam and armour became main subject for western navies, Ottoman Empire followed carefully those states who were at advance level in sea power. Ottoman navy tended to fade away after Sinop invasion came into a new era with Sultan Abdülaziz. Technologically insufficient Ottoman Empire tried to manage new formation by buying ships and firearms from England and France. Ottoman Empire was faced with destruction due to the fact that insufficient progressive steps in naval training and deficiency within other areas of sea power even though the empire was listed as one of the big navies. The year 1867 brought new institutional organisation showing improvement in modernisation efforts of Ottoman navy. The most important problem for steamed ships was to find qualified coal in the era in which speed and strength were key expectations. Therefore, transformed Ottoman navy also had to reach qualified coal. Besides political conjuncture in the era, as in Black Sea neutrality process in 1870, evolved fast. Transformation of Europe in general forced states to strengthen their sea power as it did for Ottoman Empire.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.