Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
231 pages
1 file
Journal of Turkish Studies, 2013
NAZMU'L-* Bayram ÖZFIRAT ** ÖZET Nazmu'ladlı mesnevîde, çeşitli ilimler hakkında bilgi verildikten sonra bu ilimlerin öğrenilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Mesnevî, arûz vezninin kalıbıyla yazılmış olup 1098/1687 yılında Tokat'ta telif edilmiştir. Mesnevî toplam 422 beyittir. Araştırmalarımız neticesinde yirmi iki nüshasını tespit ettiğimiz mesnevîde çeşitli ilimler hakkında bilgi verililmiştir. Nazmu'lbu yönüyle manzûm bir nasihatnâme olup öğrenilmesinin öğütlendiği ilimlerin bazıları şunlardır: 1.
Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2018
Türk Maarif Ansiklopedisi, TÜBA- Türkiye Maarif Vakfı
Arapça'da harem "yasak olan, korunan, mukaddes olan şey veya yer" anlamına gelmektedir. Harem bir ailenin mahrem olan özel yaşam alanına ve bu alanda yaşayan kadınlara da tekabül eder. Antikçağ'dan itibaren, dünya üzerinde hüküm sürmüş çok sayıda hanedan sarayında aile ve kadınlara tahsis edilmiş mekânlar bulunmaktadır. Osmanlı Devleti de bu köklü harem ve cariyelik kurumunu benimsedi ve kendisine özgü bir yön vererek geliştirdi. Erken tarihlerden itibaren Osmanlı hükümdar sarayları içinde harem yapısının ve cariyelerin mevcut olduğu bilinmekle birlikte II. Mehmed (1444-1446/1451-1481) döneminden itibaren merkezî devlet yapısını güçlendirmek adına, askerî sınıf içinde devşirmelerin öneminin artmasına paralel olarak cariyelik sistemi de güçlenmiştir. İstanbul'un fethini takiben Fâtih Sultan Mehmed ileride Eski Saray (Sarây-ı Atîk) olarak adlandırılacak olan ve içinde Harem Dairesi de bulunan sarayı yaptırdı.
Özet: Batı edebiyatında da örnekleri bulunan mizah sözlüklerinin Türk edebiyatındaki ilk örneginin Âlî Bey’in Lehcetü’l-Hakâyık’ı oldugu kaynaklarda belirtilmektedir. Ancak daha sonraki bir çalısmada Âlî Bey’in eserinden önce kaleme alındıgı tahmin edilen aynı nitelikte bir baska sözlügün varlıgına isaret edilmistir. Tespit edilen tek nüshasında adı, yazarı ve yazım tarihi kayıtlı olmayan bu sözlük, muhtemelen ele aldıgı söz varlıgının niteligi nedeniyle kütüphane fislerine Lugat-i Mizah ismiyle kaydedilmistir. Lugat-i Mizah, sözlük türünün yapısının bozuldugu, bir sözlügün sadece kimi biçimsel özelliklerinin taklit edildigi, mizahî unsurun da sözcüklere verilen beklenmedik karsılıklar aracılıgıyla saglandıgı oldukça küçük bir metindir. Metinde kelimeler, belirli konu baslıkları altında toplanmıs ve aralarında çesitli baglantılar kurularak sıralanmıstır. Bu çalısmada Lugat-i Mizah’ın sekil ve muhteva özellikleri incelenecek, yazı çevrimi yapılacak ve sözlük-dizini verilecektir. Anahtar sözcükler: 18-19. yüzyıl, mizah, sözlük, Türk Edebiyatı, Osmanlı Edebiyatı Abstract: In resources, Ali Bey’s Lehcetü’l-Hakâyık is being stated to be the first example of the humor dictionaries in Turkish literature examples of which exists in western literature, too. On the other hand, the existence of another dictionary at the same quality surmised to be written before Ali Bey’s work was pointed out in an ulterior study. This dictionary, in the unique copy of which the title, the author and the date are not written registered to the library fiches, possibly beacuse of the subject matter it is dealing with under the title of Lugat-i Mizah. Lugat-i Mizah is a rather small text in which the structure of dictionary category spoiled, only some peculiar forms of a dictionary emulated, humorous element assured by attributing to the words unexpected reciprocity. The words in the text had been grouped under certain subject titles and compiled by establishing a various corelations between them. In this study, the form and content features of the of Lugat-i Mizah will be analysed; text translation will be done and dictionary index will be given. Key words: 18-19th century, humor, dictionary, Turkish Literature, Ottoman Literature
Riyâzü'r-rahme, 2020
Sosyal medyada bizi takip edin: /hiperkitaptr /hiperkitaptr Bu kitabı Hiperkitap dijital kütüphanesinden tam metin olarak görüntüleyebilirsiniz. Edebiyat, tarih ve İslami ilimler alanında kaleme aldığı eserler ve bu eserler üzerine yapılan çalışmalar Hüseyin Âlî Efendi'nin 17. yüzyıl Osmanlı toplumunda çok yönlü bir âlim ve sanatçı olduğunu göstermektedir. Eserleri arasında Riyâzü'r-rahme, müellifin nesir alanındaki ustalığını ve İslami ilimlerdeki derinliğini göstermesi bakımından ayrı bir öneme sahiptir. Riyâzü'r-rahme, İslam'ın esaslarını ayet ve hadislerin ışığında ele alan dinî, ilmî ve edebî bir eserdir. Eser, mukaddime olarak nitelenebilecek bir giriş, ravza adı verilen beş bölüm ve bu beş ravzanın sonuna eklenmiş Allah'ın rahmetine dair bir bölümden meydana gelmiştir. Eserde her bir ravzada sırasıyla tevhid, namaz, oruç, zekât ve hac hakkında bilgi verilmiştir. Hüseyin Âlî Efendi'nin Riyâzü'r-rahme adlı eseri, müstakil bir konu olarak İslam'ın esaslarını ele alması ayrıca Allah'ın rahmetinin genişliğini ön plana çıkaran hadisler doğrultusunda erkân-ı hamseyi işlemesi bakımından orijinal bir eserdir. Eserde müjdeleyici ayet ve hadislerin yanında Allah'ın kahrını ve cehennem azabını tasvir eden ayet ve hadislere de yer verilmiş olmakla birlikte eserin geneline hâkim olan düşünce Allah'ın rahmetinin genişliği ve "(…) Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! (…)" (Kur'ân-ı Kerîm, Zümer, 39/53) ayetinde emredildiği üzre Allah'tan ümit kesmemektir. Riyâzü'r-rahme, Osmanlı toplumunun dinî, sosyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte kaleme alınmıştır. Erkân-ı hamsenin ayet ve hadisler ışığında izahı ayrıca muhtevaya uygun olarak zikredilen çeşitli kıssa ve hikâyeler aracılığıyla erkân-ı hamseye riayet hususunda Müslümanların gayretini perçinlemek ve kişinin tereddütlerinin önüne geçmek amaçlanmıştır. Eserin sonunda bir Müslüman için imansız ölmekten daha büyük bir korkunun olmayacağı belirtilerek bu korkunun önüne geçecek, kişiyi bu tereddütlerden kurtaracak kıssa ve nüktelere yer verilmiştir. Buna göre, Allah'ın aciz bir kulu bile verdiği ihsanı geri almazken mutlak zenginlik ve merhamet sahibi Allah'ın kuluna ihsan ettiği iman nimetini ondan geri alması mümkün değildir. Aktarılan hikâyenin bitiminde yer verilen "İmdi bir segbān bu deŋlü gedālıġı ile kendü 'ašāsını girü almaķdan imtinā' eyleye, híç ol Pādişāh-ı mušlaķ bende-i mü'mine iģsān eyledügi 'ašiyye-i ímānı girü alur mı?" (Riyâzü'r-rahme, vr. 58b) sözleri okuyucuyu soru yoluyla ikna etmeye yöneliktir.
Müezzin-zâde Devletü’l-Uşşâk, 2023
adlı eserleriyle beraber ulusal ve uluslararası dergilerde Klasik Türk Edebiyatı alanında yayımlanmış makaleleri, çeşitli sempozyumlarda sunduğu bildirileri ve kitap bölümleri bulunmaktadır. V İÇİNDEKİLER
2001
Muhammed Şerafüddin (1879-1947), Dâru’l-fünûn İlâhiyat Fakültesi Kelam Tarihi Müderrisi olup İslâm Tarihi üzerindeki çalışmalarıyla tanınmış bir âlimdir. İyilik ve kötülük, güzellik ve çirkinlik gibi anlamlara gelen hüsün kubuh meselesinde ele aldığı bu makalesi tarafımızdan latin alfabesine aktarılmıştır.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (C.29), 2004
L li! HüSEYiN ALGÜL MESCİD-i HARAM (i"l.rJI~I) Kabe'yi kuşatan mescid. _j Kur'an-ı Kerim'de on beş yerde geçen (M. F. Ab dülbaki, el-Mu'cem, "l:ırm" md.) Mescid-i Haram tabiriyle Kabe, Kabe'yi kuşatan ve ibadet için kullanılan alan , Mekke veya Mekke haremi kastedilir (Zerkeşl , s. 4 ı-43). Ayrıca "el-beyt, el-beytü'l-atlk, el-beytü'l-ma'mCır. el-beytü 'lharam, el-harem. el-haremü'I-Mekk1. harem-i şerif. Ka be ve dur ah (ı:f__,.<>)" tabirleri de Mescid-i Haram 'ı ifade eder. Harem-i şerif terkibi Medine'deki Mescid-i Nebev1 ve Kudüs'teki Mescid-i Aksa için de kullanılmaktadır.
İlk Harf Yayınevi, 2011
Eğitimini bu çevrede yetişmiş meşhur âlim ve sûfilerden ikmâl eden Şebüsterî'nin tedris dâiresinde üstâdı, hayâtı hakkında pek bilgi bulunamayan sûfî Şeyh Emînüddîn-i Tebrîzî , 2 manevî mürebbisi ve mürşidi ise Bahâeddîn Ya'kûb-ı Tebrîzî 'dir. 3 Fıkıhda Şâfi'î, itikada Eş'ârî olan Şebüsterî, Kübrevî neş'esine sahip bir sûfî, şâir ve düşünürdür. 4 Gerek manzum gerekse mensur eserlerinde ağırlıklı olarak tasavvuf, kelâm ve felsefe konuları üzerinde durmuştur. Şiirde uslûb ve ifâde olarak Ebû Saîd-i Ebu'l-Hayr, Ferîdüddîn-i Attâr (ö. 5829-632/1193-1234 tarihleri arası) ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin (ö. 672/1273) aşk ve vecd yolu üzere olduğu görülmektedir. Doktrin ve formulasyon açısından da İbnü'l-Arabî'nin (ö. 638/1240) etkisinde olduğu 5 için İbnü'l-Arabî düşünce ve terminolojisini Farsça şiire dâhil eden muhakkik sûfîlerden biri olarak kabul edilmektedir 6. İbnü'l-Arabî etkisi özellikle Saadet-nâme adlı eserinde gözlenmektedir. "Fütûhâtü'l-Mekkiyye'den ve Füsûsu'l-Hikem'den "Azdan çoktan hiçbir şey bırakmadım" 7 diyerek İbnü'l-Arabî'ye mensûbiyet ve meclûbiyetini ortaya koyan Şebüsterî, Gülşen-i Râz'da
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
TÜRK DÜNYASI İNCELEMELERİ DERGİSİ Journal of Turkish World Studies, 2005
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1988
Edebiyat - Kültür ve Tarih Araştırmaları, Hiper Yayın, 2020
Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, 2022
İslam’ın Akılcıları / MU’TEZİLÎ ÖNCÜLER, 2021
Beü İlahiyat Fakültesi dergisi, 2015
Şamil Öçal , kışladan Medreseye ss.591-598, 2013
DİL VE TARİH-COĞRAFYA FAKÜLTESİ DERGİSİ
İstanbul Üniversitesi Tarih Dergisi, 2016