Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
TÜRK DÜNYASI İNCELEMELERİ DERGİSİ
Bu makalede, klasik kaynaklarda yer almayan, Hisârî ve onun eseri Tuhfetü’l-Mü’min tanıtılmaktadır. Tuhfetü'l-Mü'min, XV. yüzyılda yaşamış olan Hisârî tarafından Hicrî 906 (Miladî 1500) tarihinde yazılmıştır. Mesnevi tarzında yazılan eser 2646 beyitten oluşmaktadır. Dinî konuları, bazen doğrudan didaktik bir anlatımla, bazen de hikâyelerle manzum şekilde işlemektedir. Bu konular; ayet, hadis ve kıssalarla desteklenmiştir. Eserin başlangıç bölümlerinde insanın, cennetin, cehennemin, dünyanın ve diğer mahlûkatın yaratılışı anlatılmıştır. Daha sonra; Musa, İdris, Cercis, Yahya Bin Zekeriya Peygamberlerin kıssaları yer almıştır. Eserin son bölümlerinde ise dindar insanların kıssaları yer almaktadır.
Özet Bu çalışmada Millî Kütüphane kayıtlarında Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonunda yer alan 06 Hk 4334/1 arşiv numaralı yazmanın 1b-20a varakları arasında bulunan "Hikâye-i Mucizâtü'n-Nebi" isimli eser Arap harflerinden günümüz harflerine transkripsiyonlu olarak aktarılarak tanıtılmıştır. Yazmada eserin müellifi veya müstensihi, telif veya istinsah tarihi ile ilgili herhangi bir kayıt yoktur. Yazma içinde bir eser daha vardır. Bu eser yazmanın 20b-31b varakları arasında yer alır. Bu eserde H 994 (M 1585/ 1586) tarihinde geçtiği ifade edilen bir olay çevresinde dinî bilgiler verilmektedir. Hikâye-i Mucizâtü'n-Nebi isimli yazma eserde eserin müellifi, müstensihi, telif veya istinsah tarihine ait bir kayıt bulunmasa da yazma içinde aynı kalemden çıkan ve 20b-31b varakları arasında bulunan H 994 (M 1585/ 1586) tarihinde Sultan Murad devrinde geçen bir olay üzerine kurulan ve dini bilgiler içeren ikinci eserden hareketle Hikâye-i Mucizâtü'n-Nebi'nin H 994 tarihinde veya daha sonra kaleme alınmış olabileceğini düşünmek yerinde olacaktır.
2019
İmam Mâtürîdî’nin Te’vîlâtü’l-Kur’ân adlı tefsiri, bir tefsir kitabı olmasının yanısıra pek çok ilim dalı için önemli bir kaynak niteliğindedir. Yaşadığı bölge kelamî ve felsefi açıdan ciddi bir hareketliliğe sahip olduğu için Mâtürîdî, Mâverâünnehir’de ortaya çıkan akımlarla mücadele etmiş ve bunların fikirlerine hem Kitâbü’t-Tevhîdi’nde hem Te’vîlatı’nda yer vermiştir. O, aynı şekilde hem tefsir ilmini şekillendirecek görüşleriyle hem de tefsir tarihinde önemli yere sahip olan şahısların ayet açıklamalarını tefsirinde günümüze taşımasıyla ilim tarihine katkılarda bulunmuştur. Tefsirinde yer verdiği kişilerden bir kısmı önemli pek çok âlim tarafından çeşitli nedenlerle makbul görülmemiş şahıslardır. Onların bu âlimlere yönelik kanaatleri belirli alanlarda olmasına rağmen bu olumsuz kanaat onlara karşı daha geniş alanlara taşınmış ve görüşlerine ehemmiyet verilmemiştir. Ancak Mâtürîdî, ilmi bir hassasiyet gereği bunlara itibar etmeden tefsir alanında onların hakkını teslim etmiş ve onların tefsir yaklaşımlarını eserine almıştır. Böylece bu şahısların tefsirleri bizlere kadar ulaşabilmiştir. Bunlardan bir kaçı Mutezili âlim Ebu Bekir el-Asam (ö. 200/816), tarihçi ve nesep âlimi Muhammed b. Sâib el-Kelbî (146/763) ve büyük müfessir Mukâtil b. Süleyman’dır (146/767). Tefsirde kendisinden önceki görüşleri toplayıp nakletmesi açısından Maverdi, en- Nüket ve’l-Uyûn’da kaydadeğer bir çaba ortaya koymuştur. Ondan önce yaşayan Mâtürîdî ise onun bu tarzını çok daha önce gerçekleştirmiş ve ayetlerle ilgili farklı yorumları günümüze taşımıştır. Ancak Mâtürîdî’nin bu yönüne araştırmalarda yeteri kadar dikkat çekilmemiştir. Bu itibarla Mâtürîdî, bahsettiğimiz açıdan bir mecmua olma niteliği kazanarak ilim dünyasını zenginleştirmiştir. Zikrettiğimiz hususlar bildiğimiz kadarı ile daha önce bir araştırmada ele alınmamıştır. Bu nedenle bu bildirimiz bu konu üzerine olacaktır. Araştırma daha çok Mâtürîdî’nin tefsiri özelinde yapılacaktır. Fakat yeri geldikçe Kitâbü’t-Tevhîd adlı eserine de müracaat edilecektir.
2019
KUR'ÂN-I KERÎM'DE KAT' ÜSLUBU: LÜGAVÎ BİR ÜSLUP OLARAK TÂBİ'-METBÛ' UYUMSUZLUĞU İzzet MARANGOZOĞLU * ÖZ Kur'ân-ı Kerîm, dil ve üslubuyla her asırda müfessirlerin ve belâgat âlimlerinin ilgi odağı olmuştur. Tenzil döneminden günümüze kadar Kur'ân'ın dil ve üslup inceliklerine ağırlık veren çalışmalarla bu ilgi daima diri tutulmuştur. Bu çalışmada bazı müsteşriklerin Kur'ân'da gramer yanlışı (lahn) iddialarına zemin oluşturan ancak Kur'ân'ın ilk muhataplarınca şiir ve nesirde sıkça kullanılan; belagat ve nahiv kitaplarında da "kat'u't-tâbi' 'ani'l-metbû (tâbi'-metbû' uyumsuzluğu)" olarak bilinen kat' üslubu ele alınmıştır. Konuyu sınırlandırmak maksadıyla bu üslup, sıfat-mevsûf uyumsuzluğu (kat'u't-na't 'ani'l-men'ût) özelinde incelenmiştir. Araplar çeşitli sebeplerden dolayı; ya muhatabın dikkatini maktû sıfata çekmek ya da mevsûfun sıfatını pekiştirmek için bu üslubu kullanmışlardır. Arapların şiir ve nesirde medih, zem ve terahhüm üslubu olarak kullandıkları bu üslubun, Kur'ân'da da aynı maksatla kullanıldığı görülmektedir. Kur'ân'ın dil ve metin yapısını yakından tanıma ve ilahî mesajı doğru bir şekilde anlamayı amaçlayan bu çalışmada kat' üslubu ana hatlarıyla ele alınmış; Kur'ân'dan ve Arap şiirinden aktarılan örneklerle konu aydınlatılmaya çalışılmıştır.
ÖZET Arap şairlerin duygu ve düşünce aktarımında Kur’an’daki kıssalardan ve bu kıssalarda yer alan çarpıcı motif örneklerinden yararlandıkları görülmektedir. Kıssalar, içerdikleri ibret verici mesajlar, ilgi çekici karakterler ve olaylarla Arap şiirinin vazgeçilmez kaynakları olmuştur. Kıssalarda yer alan çeşitli motifler vasıtasıyla Kur’an’a bir geçit açan şairler bu sayede hem duygu, düşünce ve tasarımlarını kısa ve öz bir şekilde aktarmışlar hem de zaten olaya vakıf olan dinleyicide derin anlamların çağrışımına imkân sağlamışlardır. Dünya edebiyatlarında ayrıcalıklı bir konuma sahip olan Yusuf kıssası Arap edebiyatında da ilgi görmüştür. Ne var ki Arap edebiyatında, İran ve Türk edebiyatlarındaki şekliyle ana kurguya bağlı kalarak hikâyeyi yeniden üretme esasına dayalı manzum veya mensur bir anlatı geleneği oluşmamıştır. Kıssa, şairin, bireysel duygu, düşünce ve yaşanmışlıklarına karşılık geldiğine inandığı unsur ve motiflerin çeşitli metinlerarası ilişkiler yoluyla edebî sanatlarla birlikte kullanımı biçiminde özellikle şiirlerde hayat bulmuştur. Bu çerçevede kıssada yer alan rüya, kuyu, kurt, gömlek, Yusuf’un güzelliği, kıtlık ve bolluk yılları, Yusuf’un kokusu, Yakup’un çocukları, Yakup’un kederi, Yakup’un ağlaması ve daha birçok motif Arap şair için hem bir ilham kaynağı olmuş hem de duygu aktarımında yardımcı unsurlar olarak işlev görmüştür. Bu motifler içerisinde özellikle “gömlek” ve “rüya”nın en sık başvurulan motifler olduğu söylenebilir. Bu çalışmada Yusuf kıssasındaki gömlek motifi merkeze alınmış, kıssanın üç ayrı yerinde geçen üç ayrı gömlek motifi (kanlı gömlek, arkadan yırtılan gömlek ve Yakup’a gönderilen gömlek) etrafında oluşan edebî zenginlik Arap şiirinden örneklerle incelenmiştir. Yusuf kıssasındaki gömlek motifinin Arap şiirinde ne ölçüde zenginleşerek hayat bulduğunu belirlemek ve bu sayede Arap şairin vermek istediği mesajı daha doğru anlamak amacıyla yapılan bu çalışmada gömlek motifinin Arap şiirindeki kullanımına dair kayda değer sayıda örnek tespit edilmiştir. Bu örnekler ışığında Arap şiirinin “Yusuf’un gömleği” * Arş. Gör. Dr. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belagatı ABD, El-mek: [email protected] 336 İbrahim FİDAN Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/17 Fall 2016 özelinde Kur’an metni ile kurduğu ilişkinin neredeyse tamamen “anıştırma” (telmih) biçiminde olduğu anlaşılmıştır. Kur’an metni ile kurulan bu ilişkide “teşbih” sanatı en önemli yardımcı edebî sanat olarak dikkat çekmektedir. Anahtar Kelimeler: Metinlerarasılık, Motif, Kıssa, Yusuf, Gömlek, Arap Şiiri. “JOSEPH'S THREE SHIRTS” IN THE CONTEXT OF THE USE OF MOTIFS IN THE QURAN PARABLES IN ARABIC POETRY ABSTRACT It is understood that the Arab poets have benefited much from the parables in the Qur'an and the striking motifs in these parables in the transmission of emotion and thought. These parables are the indispensable sources of Arabic poetry with their exemplary messages, interesting characters and events. The poets who open a passage to the Qur'an through various motifs in the parables have conveyed their feelings, thoughts and designs in a short and concise way and also have enabled the association of profound meanings in the listener who is already acquainted with parable. Having a privileged position in the world literature, the Joseph parable has also attracted interest in Arab literature. A tradition of poetic and prose narration based on the principle of reproducing the story by adhering to the main frame as in Iranian and Turkish literatures has not arisen in Arab literature. Parable was especially used in poetry in the form of use of elements and motifs that the poet believes to correspond to individual feelings, thoughts and experiences through various intertextual relations with literary arts. In this frame, the motifs like the dream, the well, the wolf, the shirt, the beauty of Joseph, the years of famine and abundance, the smell of Joseph, the children of Jacob, the sorrow of Jacob, the cry of Jacob and more motifs that are in the parable have been an inspiration source for the Arab poet and have also served as auxiliary elements for the transfer of emotion. Among these motifs, it can be said that “shirt” and “dream” motifs are the most frequently used ones. This study is centred on the shirt motif in the Joseph parable and literary richness around the three separate shirt motifs (the blooded shirt, the torn shirt from the back and the shirt sent to Jacob) that are mentioned in the parable has been examined with examples from Arabic poetry. A significant number of examples of the use of the shirt motif in Arabic poetry have been identified in this work which was conducted in order to determine how much the shirt motif in Joseph parable is used in the Arabic poetry and thus understand the message the Arab poet wants to give better. It is understood that the relationship of Arabic poetry specifically considering the motif “Joseph's shirt” with the text of the Qur'an is almost entirely in the form of “allusion”. The art of “simile” is noteworthy as the most important auxiliary literary art in this connection established with the Quran.
Amasya Şairleri Bilim Şöleni, 2019
Özet Şehirler tarih, edebiyat, kültür ve sanatın oluşumuna imkân sağlamanın yanı sıra medeniyet tasavvurunun biçimlenmesinde de etkili olmuştur. Şehirler bazen kendi ruhu ile medeniyet oluşturur bazen de şehirdeki kültür ve sanat faaliyetleri o şehrin medeniyet ruhunu biçimlendirir. Osmanlı Devleti de medeniyet sahnesinde şehirleri ile var olmuştur. Her şehir de kendine has kültürel faaliyetleri meydana getirmiştir. Bu bakımdan Osmanlı döneminde medeniyetin oluşumunda bazı şehirlerin payı diğerlerine nazaran daha fazla olmuştur. Başta İstanbul olmak üzere Bursa, Edirne, Amasya, Diyarbakır gibi kültürel faaliyetlerin yoğun olarak yaşandığı şehirler Osmanlı medeniyetinin inşasına daha fazla katkı sunmuşlardır. Bu bakımdan Amasya şehri, Osmanlı kültür ve medeniyet havzasında önemli bir etkiye sahip olmuştur. Amasya'nın yaklaşık iki yüz yıl boyunca şehzadelerin yetişme alanı olmasıyla şehir sanat yuvası halini almıştır. Şehzadeler ile birlikte şehre ilim ehli ve sanatçılar toplanmıştır. Böylece Amasya, kültürel anlamda gayet önemli kazanımlar elde etmiştir. Çalışmamızda Amasya'nın bu kültür ve sanat kaynağından beslenen, 16. yüzyılda yaşamış olan Muhibbî adlı/mahlaslı bir şâiri tanıtmaya çalıştık. Kanûnî Sultân Süleymân dönemi şâirlerinden olan şairin, Tuhfetü'l-Ahyâr adlı bir eserini de edebiyat dünyasına tanıtmayı amaçladık. Dinî-tasavvufî ve didaktik bir eser olan Tuhfetü'l-Ahyâr adlı eserde asıl gayenin Hak için halka bazı uyarı ve niyazları aktarmak olduğu görülmüştür. Bu çalışmamızla daha önce edebiyat dünyasına tanıtılmamış olan, Amasya edebî havzasında yetişen Muhibbî ve eserini istifadelere sunduk. Çalışmamız ile Amasya'nın kültür tarihine ve bilim dünyasına az da olsa bir katkı sunmayı amaçladık. Anahtar Kelimeler: 16. yüzyıl, Amasya, Muhibbî, Tuhfetü'l-Ahyâr. Abstract Cities are efficient in formation of concept of civilisation along with providing opportunity to generation of history, literature, culture and art. While sometimes cities generate a civilisation with their own spirits, sometimes culture and art activities in city form civil spirit of the city. Ottoman Empire has been in existence with its cities in the stage of civilisation, as well. Each of this cities have created idiosyncratic cultural activities. From this point of view, in the Ottoman period, share of some cities have been more than the others in the generation of civilisation. Cities, in which cultural activities have been done intensely such as Bursa, Edirne, Amasya, Diyarbakır and most notably İstanbul, have contributed to the construiction of Ottoman civilisation more. From this point of view, the city of Amasya has had an important impact in the basin of Ottoman culture and civilisation. Amasya's being the upbringing zone of the sultans' sons approximately through two hundred years, has made the city heart of art. Pundits
VII th INTERNATIONAL COMPARATIVE LITERATURE CONGRESS PROCEEDINGS BOOK SİVAS -TURKEY, 2018
Doğu ve Batı’nın düşünce dünyası ve inanç kültürlerinde kardeşleri tarafından kuyuya atılan Yusuf’un hikâyesi, semavi kitaplar ve edebî metinleri etkilemiştir. Başta Kıssa-yı Yusuf ve Binbir Gece Masalları olmak üzere, pek çok klasik ve modern metinde “kuyu” metaforu karşımıza çıkmaktadır. Özellikle derinlik ve karanlığı imleyen, dış dünyayla iletişimin kesildiği, adeta bir terbiye, arınma ve inziva mekânı olarak klasik metinlerde beliren bu metafor; modern metinlerde de yazarın iç dünyasını, düşüncelerinin derinliğini ve yazarın yetiştiği toplumun hafızasını yansıtmaktadır. Bu bağlamda, Kürt roman yazarı Mehmet Uzun’un Bîra Qederê romanındaki kuyu metaforuyla Türk yazınının önemli metinlerinden Orhan Pamuk'un Kırmızı Saçlı Kadın’ı, Hilmi Yavuz'un Üç Anlatı’sındaki “Kuyu” ve Murathan Mungan’ın Cenk Hikâyeleri anlatısındaki “kuyu”lar birer metafor olarak bu çalışmada karşılaştırılacaktır. Aynı zamanda kuyu masalları olarak alımlanabilecek bu metinlerde Ortadoğu edebiyatlarının kuyu metaforları etrafındaki edebî karşılaşmalar görülmüş olacaktır. Bunun sonucunda kuyu metaforunun, yazarın iç dünyası ve yazarlık motivasyonuna katkısı bağlamında ne gibi çağrışımlar meydana çıkardığı tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Karşılaştırmalı Edebiyat, Kuyu, Metinlerarasılık, Kürt ve Türk Edebiyatları.
Araştırma, hicrî X. ve XI. yüzyıllarda yaşayan Ali el-Kârî'nin hayatını ve onun Mirkâtu'l-Mefâtîh Şerhu Mişkâti'l-Mesâbîh eserini konu edinmektedir. Mirkâtu'l-Mefâtîh, hadis edebiyatında cem türü eserlerden biri olan Mişkâtu'l-Mesâbîh üzerine yazılmış en kapsamlı şerh olarak kabul edilmektedir. Ali el-Kârî, söz konusu şerhi kaleme alma sebebi olarak dönem halkının sünnet ve hadise olan ilginin azalmasını gerekçe göstermekte ve Hanefî mezhebinin hadis ilmine olan ilgisini ortaya koymayı hedeflediğini belirtmektedir. Mirkâtü'l-Mefâtîh'in tanıtımı yapılırken telif sebebi ve metoduna temas edilecek; aynı zamanda âlimlerin eser ile ilgili değerlendirmelerine yer verilecektir. Ayrıca bu şerhin İslâmî ilimler açısından değeri ve daha sonraki saha çalışmalarına hangi ölçüde kaynaklık ettiği Arapça ve Türkçe eserler üzerinde tespit edilmeye çalışılacaktır. Mirkâtü'l-Mefâtîh'in yazıldığı dönemde olduğu gibi günümüzde de ilgi görüyor olması, konumuzu önemli hale getirmektedir.
Bu makalede, bağışlamanın bir yolu olarak Kur'ân'da yer alan 'tekfîr/tekfîru'sseyyiât' yani, günahların örtülmesi ve affedilmesi ele alınmaktadır. Konu 'tekfîr' kavramı üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu kavram ile aynı manaya gelen diğer benzeri kavramlarda (tebdil/değiştirmek ve izhâb/gidermek, silmek) ilgili ayetler çerçevesinde detaylıca işlenmektedir. Bu ayetlerde vurgu yapılan ortak temel nokta, kötü eylemlerin (seyyie) iyi eylemler (hasene) ile örtülmesi, değiştirilmesi ve silinmesi hadisesidir. Böylece bu makalede, aşağıdaki şu sorulara cevap aranacaktır. Kur'an'da kötülüklerin iyiliklerle örtülmesi/silinmesi bağlamında 'hasenât' ve 'seyyiât' ile hangi tür eylemler kastedilmektedir? Kötü amellerin silinme keyfiyeti nedir? Kötülüklerin iyiliklere çevrilmesi dünyada iken mi yoksa ahirette mi vuku bulacaktır? Kötülüklerin silinmesi kendiliğinden mi yoksa tevbe ile mi gerçekleşir? Anahtar Kelimeler: Tekfîr, Tebdîl, İzhâb, Seyyiât, Hasenât.
ASHÂB-I KEHF ŞEHRİ LİCE TARİH, EDEBİYAT, KÜLTÜR, 2021
Divan edebiyatı kaynakları deyince akla ilk gelen hiç şüphesiz Kur’an-ı Kerim’dir. Bu kaynağı, Divan edebiyatı içerisinde hem nesir hem de nazım türünde eser veren şair ve yazarlar birçok açıdan kullanmıştır. Bu anlamda, Kur’an-ı Kerim’de bir sûreye de ad olmuş Ashâb-ı Kehf kıssası, Divan edebiyatına da çeşitli yönlerle kaynaklık etmiştir. Bu kıssa, klasik edebiyatımızda bilhassa mesnevi türünde eser veren şairler tarafından çeşitli vesilelerle anılmıştır. Ashâb-ı Kehf kıssasını eserine konu olarak alan bir şair de Şükrî’dir. Hayatı hakkında herhangi bir malumatın olmadığı bu şair, Hikâyet-i Ashâbü’l-Kehf ve bihî nesta’în başlığıyla bir mesnevi kaleme almıştır. Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi’nde bir mecmuada yer alan mezkûr mesnevi toplam 157 beyitten müteşekkildir. Çalışmamızda, Şükrî’nin Ashâb-ı Kehf mesnevisi muhteva ve şekil bakımından incelenecek ve mesnevi metni ilmî usullere göre transkribe edilecektir.
Öz: İslam tarihinin en üzücü olaylarının başında gelen Kerbelâ, kültür ve edebiyatlara da aksetmiş, Arap, Fars ve Türk sahası edebiyatlarında "maktel" adı verilen bir edebî türün teşekkül etmesine vesile olmuştur. Edebiyatımızda muhtevası Maktel-i Hüseyin olan manzum, mensur veya manzum-mensur karışık pek çok eser kaleme alınmıştır. Maktel-i Hüseyin'lerin edebî cihetlerinin yanında tarihî vesika özellikleri de vardır. Bu makalede, tarihî vesika yönü ağır basan, Hilmî-zâde İbrâhîm Rıf'at adında bir öğretmenin yazdığı Hazret-i Hüseyin ve Vak'a-i Dil-Sûz-ı Kerbelâ adlı 22 sayfalık mensur bir Maktel-i Hüseyin'in tanıtımı ve transkripsiyonlu aktarımı yapılacaktır. Eser, 1326 [1910-1911] senesinde İstanbul'da basılmıştır. Eserin bir sene sonra Şehâdet-i Hüseyn İbn-i 'Alî adıyla muharrir ismi İbrâhîm Vâsıf şeklinde ikinci baskısı yapılmış ve kaynaklarda iki farklı kitap olarak algılanmıştır. Kanaatimizce bu hususta, bir intihal olayından ziyade yazarın adının sehven yanlış yazılması söz konusudur. Bu çalışmayla mensur bir maktel-i Hüseyin metninin literatürde yerini alması ve pek çok eser vermesine rağmen kaynaklarda adı zikredilmeyen Hilmî-zâde İbrâhîm Rıf'at'a dikkat çekilmesi hedeflenmiştir. Abstract: Karbala is among the most tragic events in Islamic history. This event is reflected in culture and literature in Arabic, Persian and Turkish literature, it has created a literary genre called maktel. Our literature, many works of the content of Maktel-i Hüseyin have been written in verse, prose and verse-prose style. Apart from the literary aspects of Maktel, there is also the feature of historical documents. In this article, the overriding aspect of historical documents, a 22-page prose Maktel-i Hüseyin named Hazret-i Hüseyin ve Vak'a-i Dil-Sûz-ı Kerbelâ written by a teacher named Hilmî-zâde İbrâhîm Rıf'at, will be introduced and transcribed. The work was published in Istanbul in 1326 [1910-1911]. After a year, the second edition of the work was published by the name of Şehâdet-i Hüseyn İbn-i 'Alî with the writer name of İbrâhîm Vâsıf and these two publication were perceived as two different works at sources. In our opinion, rather than a plagiarism event, the author's name is written wrongly. In this study, the text of a prose Maktel-i Hüseyin take place in the literature, is aimed to attract attention, although he wrote many works Hilmî-zâde Ibrâhîm Rıf'at, whose name is not mentioned in the sources.
Özet: İlk olarak Nizâmî-i Gencevî tarafından yazılan Hüsrev ü Şîrin, Batı sahasında başta Kütahyalı Şeyhî olmak üzere pek çok şair tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Kütahyalı Şeyhî'nin yer yer kendi yorumunu katarak kaleme aldığı Hüsrev ü Şîrîn mesnevisini, aynı zamanda devrin bazı tarihî olayları çerçevesinde kaleme aldığı görülür. Kütahyalı Şeyhî'nin eserinin salt bir tercümeden çok tercüme-telif önemli bir edebî eser olduğu söylenebilir. Abstract: Hüsrev ü Şîrîn, originally written by Nizâmî-i Gencevî, was translated into Turkish by many poets, notably by Kütahyalı Şeyhî, in the Western area. It is seen that the masnavi of Hüsrev ü Şîrîn, with Kütahyalı Şeyhi's own comments in patches, was written up within the framework of some historical events. This study but also indicates that Kütahyalı Şeyhi's work was much like a translation-writing than just a translation.
Özet: Pek çok alanda sayısız ve nadide eserler barındıran İslam Edebiyatı, tarihteki İslam devletlerinin bir parçası olan cihâd kültü ve hak-batıl mücadelesi kapsamında da çeşitli eserler vermiştir. İlk nüvesi inananları cihâda teşvik için Hz. Peygamber'in cihâdla ilgili sözlerini bir araya getirilerek oluşturulan Kitâbü'l-cihâd literatürü, gerek temel hadis literatürünün bir parçası olarak, gerekse müstakil telifler halinde, hemen her dönemde dönemin sosyal-siyasi yapısına göre güncel yorumlar eklenerek bir gelişme göstermiştir. Bugün tespit edilebildiği kadarıyla müstakil olarak cihâdla ilgili rivayetleri ilk derleyen isim Abdullah b. el-Mübarek'tir (ö. 181/797). Bundan sonra cihâdla ilgili rivayetler pek çok eserde bir araya getirilmiştir. Bu eserlerde cihâdın önemi, faziletleri, şehitliğin önemi ve mertebesi, savaş hukuku, ganimet ve fey hükümleri, kullanılan bazı savaş alet ve taktikleri, savaş için hazırlanan binekler, savaştan geri duranlar, savaş meydanından kaçanlar, komutana itaatin ve savaş düzenine uymanın önemi, esirlerle alakalı hükümler gibi pek çok meseleye temas edilmiştir. Kitabu'l-cihâdlar yanında cihadın faziletleri, Hz. Peygamber'in savaşlarını ele alan siyer ve megazî rivayetleri, cizye ve ganimetler hakkındaki rivayetler, savaşçı ve atlarla ilgili rivayetler, sulh rivayetleri ayrı kitaplarda bir araya getirilerek geniş bir literatür oluşturulmuştur. Bu tebliğde Kitâbü'l-cihâdların oluşumu, metotları, muhteva gelişimi, ilim ehli ve halk arasında gördüğü rağbet, yazıldığı dönem ve sonrasına etkisi ele alınacak, müellifleri, konu seçimi ve muhtevaları hakkında genel bir değerlendirme yapılacaktır. Abstract: Islamic Literature, that hosts numerous and recherche works on many issues, has various works also within jihad and right-superstitious struggle. Al-Jihad Literature, which was created his basis bringing together the words of the Prophet on jihad to promote the worshipper to jihad (battle for Allah), showed an improvement as part of the basis hadith literature as well as separate copyrights, by adding the latest comments according to the social-political structures in almost every time period. As far as can be determined today the first collector on jihad-related rumors detachedly is Abdullah b. al-Mubarek (d.181/797). After him jihad-related rumors have been put together in many works. In these works it has been in contact with many issues, as importance of jihad, its virtues, the importance of martyrdom and its degree, law of war, plunder provisions, some used combat equipment and tactics, passenger prepared for war, standing back from war, fleeing from the war field, the importance of obeying the commander and the battle order, provisions about captives, etc. Meanwhile, a vast literature has been created by bringing together fadail al-jihad-rumors, the sīrat and the maghāzī rumors which examine the Prophet's battles, rumors about the jizyah and trophies, warriors and horses, and also peaces in different books, as books: Fadail al-Jihad. In this paper, the creation of Kitab al-Jihads, its methods, its content developments, its popularity among scholars and people, its effects to its age and after will be discussed and a general assessment will be carried out about its writers, contents and classifications.
ULUSLARARASI HZ. NUH VE CUDİ DAĞI SEMPOZYUMU , 2013
In Turkish literature, the first relevant study with cuneiform is Asuri ve Keldanilere Mahsus Hatt-ı Mıhi Hakkında Malumat-ı Mücmele. We think that, the study based on the works of the scientists who conducted studies in this field in Europe. In 1894, it was printed in Kirkor’s Kasbar Printing Press and its author is Karabet Basmacıyan who was Armenian. The book consists of 27 pages and is written as a small tractate. We have prepared this study because it belongs to our science and publishing literature, we avoid to forgetting it and we have regained in this study. Reproductions of this work is made by Hard Press Publishing in 2013. The study is scanned with Optical Character Recognition method and was published. Firstly, the study was transferred to the Latin alphabet by us. Secondly, we have translated it into today Turkey Turkish ve we have completed our study.
Türk Ocakları Eskişehir Şubesi Yayını, 2022
Fütüvvet teşkilâtının oluşumu ve gelişimi neticesinde amelî ahlâkın bir kolu olarak ortaya çıkmaya başlayan Fütüvvet-nâmeler, fütüvvet teşekküllerinin bir nevi nizâmnamesi sayılan risâlelerdir. Fütüvvet-nâmelerin ilk örnekleri Arap coğraf-yasında ve Arapça yazılmıştır. Daha sonra ise İran’da ve Anadolu’da Farsça ve Türkçe Fütüvvet-nâmeler de telif edilmeye başlanmıştır. Fütüvvet-nâmeler hem manzum hem de mensur olarak yazılmışlardır. Farsça Fütüvvet-nâmelere bakıldığında, yaklaşık kırk Farsça Fütüvvet-nâmenin günümüze ulaştığı ileri sürülmektedir. Farsça fütüvvet risâleleri arasında en kapsamlı ve en mufassal Fütüvvet-nâme, IX/XIV. asrın velût müellif, şair ve mutasavvıfı olarak tanınan Molla Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin (ö. 910/1504-1505) Fütüvvet-nâme-i Sultânî adlı eseridir. Kâşifî, eserini İmam Ali Rıza adına ve mensur olarak yazmıştır. Eserin her ne kadar nâtamam olduğu ileri sürülse de bir sonraki dönemde yazılan birçok Fütüvvet-nâmeye kaynaklık ettiği bilinmekte-dir. Fütüvvet-nâme-i Sultânî 1350 hş./1971 yılında yayımlanmıştır. Bu çalışmada Molla Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin adı geçen risâlesi, yayımlanmış nüshası dikkate alı-narak muhteva açısından tanıtılmıştır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.