Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
3 pages
1 file
Mecmua Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
Öz Kur'an dıĢında vahiy olup olmadığı Hz. Peygamber"in vefatı sonrasından günümüze dek süren bir tartıĢmadır. Ġlgili literatür incelendiğinde bu konuda üç temel yaklaĢımın olduğu görülmektedir. Bu yaklaĢımlar; Kur'an ile birlikte Sünnet"in de vahiy olduğunu söyleyen görüĢ, Kur'an dıĢında vahiy kabul etmeyen görüĢ ve Sünnet"i bütünüyle vahiy kabul etmemekle birlikte Kur'an dıĢında da vahyin varlığını kabul eden görüĢ olarak sıralanabilir. Söz konusu yaklaĢım sahipleri görüĢlerini bir takım aklî ve naklî delillere dayandırmıĢlardır. Bu çalıĢmada üçüncü yaklaĢımın kabulünden hareketle, genelde peygamberlerin özelde son peygamber Hz. Muhammed"in Ģahit olduğu bazı olağanüstü hâdiselerin vahiy olarak kabul edilip edilemeyeceği, vahiy kabul edilmesi durumunda bunun Kur'an dıĢında vahyin varlığına delil olup olamayacağı sorgulanmaktadır. Bu tartıĢmaya sağlıklı bir cevap verilebilmesi için öncelikle vahyin ne olduğunun, Kur'an ekseninde ortaya konulması gerekmektedir. Bu çalıĢmada, vahiy kavramı Kur'an bağlamında tanıtıldıktan sonra Kur'an"ın yer verdiği bazı peygamberlerle ilgili tecrübelerin ve bu tecrübeler ile ilgili peygamberlerin aktarımlarının vahiy kapsamında görülüp görülemeyeceği ile ilgili değerlendirmelere yer verilmektedir.
“Bilmelisin ki, bulunduğun halde merhametini, şefkatini bütün canlılara-hayvanlara ve yaratılmışlara yaymalısın. Şu bitkidir, bu cansızdır, haberleri yoktur deme. Senin onlardan haberin olmasa bile, onların senden pekala haberleri vardır. Varlığı bulunduğu hal üzere bırak, ona Yaratan’ın kendisini var ederken merhamet ettiği üzere merhamet eyle. O esnada kendisinde fiilen bulunan şey/hale göre varlığa bakma! (Arabi, 2016)”
2018
Felsefi kelâmi temsil eden en onemli muhtasar eser olan "Tavâli'l-Envâr" uzun sure Osmanli ilim cevresinde vazgecilmez eserler arasindaki yerini korumustur. Eserin yazari olan Beyzâvi, felsefi kelâm eserlerindeki tespitlerden de istifade etmistir. Beyzâvi bu alandaki bilgileri ozetlemis ve ilim ehlinin hizmetine sunmustur. Bu calismada Tavâliu'l-Envâr'i kisaca tanitmaya ve Osmanlida ilmi cevrelerdeki vazgecilmez yerini gostermeye calistik.
Bildiri
Bilindiği üzere Osmanlı'da yaşamın her alanına hizmet veren vakıfl ar kurulmuş olup bunlardan biri de toplumun zorunlu ihtiyaçlarından olan ulaşımla ilgili vakıfl ardır. Bu bağlamda, sultanlar, hanım sultanların kurdukları büyük vakıfl arda gerek askeri, gerekse ticari amaçla sefi neler, yine diğer birçok vâkıfın da ulaşım ve nakliye için at, katır, deve gibi binek hayvanlarını vakfettikleri bilinmektedir. 1 Zamanla değişen, gelişen yeni ortaya çıkan ihtiyaçlar, kurulan vakıfl arın akar ve hayratlarında da değişikliklere neden olmuştur. Öztürk'ün ifade ettiği gibi klâsik gelir kaynaklarının yanında zirâi işletmeler, iplik ve boyahaneler, yünlü, pamuklu, ipekli dokuma tezgahlarına, kiremit, kireç, alçı, çini, kaldırımtaşı fabrikaları gibi inşaat sanayiine; kiremit, lamba, mum atölyeleri gibi ev eşyaları sanayii, baruthane ve kılıç fabrikası gibi silah sanayi ile sandal ve kayıkların imâl edildiği kayık-hânelerin inşâsı da önemli hale gelmiştir. 2
Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi Araştırmaları XXIII, 2021
“Horror Vacui” (boşluk korkusu) kavramı, sanatta yüzeyleri tıka basa doldurma takıntısı olarak tanımlanmaktadır. Bu kavram ilk defa İtalyan sanat eleştirmeni Mario Praz (1896-1982) tarafından Viktorya dönemi iç mimari anlayışını eleştirmek amacıyla ortaya atılmıştır. Praz, odaların karmaşık biçimde hınca hınç doldurulmasını eleştirmiştir. Daha sonra bu kavram Oryantalistler tarafından İslâm mimarisi ve sanatına dayandırılmış ve öyle ki neredeyse tamamen İslâm sanatı ile anılır hale gelmiştir. Bu çalışmada boşluk korkusu kavramını ortaya çıkaran Viktorya dönemi iç mimarisine kısaca değinilecektir. Daha sonra Viktorya iç mimarisindeki doluluğun sebepleri belirtilecektir. İslam sanatı ve mimarisinde boşluk korkusu var mıdır? Sorusu ile boşluk korkusuna yer verilip verilmediği üzerinde durulacaktır. Acaba bu korku sadece İslam Sanatına özgü bir korku mu? Yoksa bu korku diğer sanatlarda da görülüyor mu? Diğer dinlerdeki sanatsal örnekler irdelenip birbiri ile karşılaştırılacaktır. Son olarak bir eleştiri getirilecektir.
Genel Türk Tarihi Araştırmaları, 2021
Moğolların yayılmasından sonra Cuci Ulusu Karadeniz’in kuzeyinde hâkimiyetini tesis ederek Altın Orda Devleti’ni vücuda getirmişti. Devlet, buradaki mevcudiyetinin ardından siyasi, kültürel, ekonomik her alanda aktif ve önemli bir otorite haline gelmiştir. Sürekli devam eden fetihlerle Avrasya’daki hâkimiyetini genişleten Altın Orda hanları, Rus ve Litvan prensliklerini kâmilen boyunduruk altına almışlar, İlhanlılar ile geniş ölçekli siyasi mücadeleler yaşamışlardır. Diğer yandan da Memlûk Devleti ile dostluk zemininde ilişkiler yürütmüşlerdir. Özbek Han’dan sonra giderek otorite kayıpları yaşayan Altın Orda Devleti’nin bu vaziyetine paralel olarak güçlü rakipler ortaya çıkmaya başlamıştır. Aynı zamanda hanlar arasındaki taht mücadeleleri ve bazı Nogay beylerinin kendi başlarına buyruk davranmaları bu vaziyeti daha da hızlandırmıştır. Toktamış Han iktidarı zamanında ise Altın Orda Devleti yeniden toparlanmaya başlamış, Rus knezliklerinin Tatar hanlarına olan bağlılıkları yeniden güçlendirilmeye çalışılmıştı. Bir yandan Cuci Ulusu bu gayretler içerisine girerken, diğer yandan da Hülegü ve Çağatay uluslarının küllerinde yeni bir devlet inşa eden Emir Timur’un büyüyen askerî kuvveti ve bölgesel çıkarlarıyla karşı karşıya kalmıştı. Nihayetinde ise Toktamış Han ve Emir Timur arasında büyük bir savaş yaşanmıştı. Yaşanan savaşın ardından Altın Orda Devleti, Emir Timur’a bağlı bir devlet haline gelmiş ve sonrasında da aynı iç karışıklıklar devam ederek nihayetinde 1502 yılında tarihin sükût âlemine doğru çekilmiştir. İşbu çalışmada ise Altın Orda Devleti tarihinde büyük bir öneme sahip olan Toktamış Han ve Emir Timur’un arasındaki mücadelelere değinilerek, Toktamış Han’ın aldığı yenilginin sebepleri üzerinde durulmuştur. Birçok araştırmacı tarafından bu konu ele alınmış ve beraberinde ihtilaflı görüşler ortaya çıkmıştır. Günümüzde modern yöntemlerin gelişmesi ve disiplinler arası çalışmaların artmasıyla beraber yeni bulgulara ulaşılarak farklı görüşler öne sürülmüştür. Bu türden farklı görüşlerden biri bu çalışmada beyan edilmiştir. Çalışma temel dayanak noktası olarak Orta Çağdaki yaygın salgın hastalıkları ele almaktadır. Bunu yaparken farklı disiplinler arası çalışmalar ile iklimsel değişimler ve bölgedeki insanlar üzerinde vebanın izlerinin toplandığı veriler elde edilmiştir. Ancak bu yöntemin herhangi bir faraziyeye dönüşmemesi için de elde edilen verilerle yazılı kaynaklarda bulunan veriler mukayeseli olarak kullanılmış, daha açık bir cümle ile bir dönem içerisinde bulunan verilerin izleri, en erken anlatısal kaynaklarda aranarak bir mukayeseli araştırma yöntemi kullanılmıştır. Bunun yanı sıra, Altın Orda Devleti’ni kapsayan bugünkü Rusya ve Doğu Avrupa’daki mezar alanlarında salgının izleri aranmıştır. Tıbbî bilimlerden de yararlanılan bu çalışmada Toktamış Han ve Emir Timur arasındaki mücadeleyi etkileyen ana etmenlerden biri olarak salgın hastalıkların olabileceği fikri beyan edilmiş ve Orta çağın en büyük salgınlarından birinin Cuci Ulusunun mülkünde gerçekleştiği görüşü belirtilmiştir. Makalede kullanılan bu yöntem ve izlenen yol haritasıyla beraber Altın Orda Devleti araştırmalarına yeni bir yaklaşım kazandırıldığı söylenebilir.
Klasik Türk Şiirinde Vaat Meselesi, 2024
Öz: "Vaat" lütuf ve ihsan gibi insanın talep ettiği bir ihtiyaç iken "vade" ise bu talebin zamana yayılması ile mecburi bir bekleyiş ve sabır gerektirir. Vaat, Yaratıcı'dan gelirse İlâhî'dir ve hakîkîdir; insandan gelirse beşerîdir ve çoğunlukla yalandır. Klasik Türk şiirinin hayal dünyasında, özellikle maşukun vaatleri, âşığı heyecanlandırıp ümit verse de vadesi sürekli ertelenen ve gerçekleşmeyen vaatlerdir. Devlet adamları, din adamları ve feleğin vaatleri de tıpkı maşukunki gibi genellikle yalan vaatlerdir. "Vaat" ve "vade" kelimeleri, çoğunlukla "va'd-i ferdâ, va'd-i visâl, va'd-i dîdâr, va'de-i muhâl, va'de-i dürûğ...vb." gibi tamlamalar etrafında kullanılmıştır. Ayrıca insanların yetiştirdikleri kimyon bitkisine yeşermesi için vaatte bulunmaları ile "va'd-i kemmûn", yalancılığıyla meşhur olmuş bir kişi olan 'Urkûb'a teşbihle de "va'd-i 'Urkûb" ifadeleri sembolik değeri olan vaatler olarak kabul edilebilir.
Journal of International Social Research, 2020
HADİS TENKİDİNDE ACELECİ TAVIR ÜZERİNE BAZI DEĞERLENDİRMELER-İBN HİBBÂN ÖRNEĞİNDE-SOME OF THE URGENT ATTITUDE IN HADITH SCREEN EVALUATIONS-IN THE EXAMPLE OF IBN HIBBAN-Nurullah AGİTOĞLU * Öz İslam'ın ikinci ana kaynağı olan sünnetin sözlü aktarımı sayılabilecek hadislerle ilgili iki problem söz konusudur: Tespit ve anlama. Hadislerin tespiti yani sahih olanın sahih olmayandan tefriki meselesi hadis usûlü hatta hadis ilimlerinin ana gayelerinden biridir. Zira Hz. Peygamber'in (sas) vefatından sonra bilhassa fitne olaylarının zuhuru ile hadis diye pek çok söz uydurulduğu bilinmektedir. Bu duruma karşı tedbir olarak hadis alanında bazı ilmî çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalarda sahih hadislerin mevzu olanlardan ayrıştırılması amacı güdülmüştür. Buna genel manada hadis tenkidi demek mümkündür. Hadis tenkidinin olmazsa olmazı cerh-tadil ilmidir. Cerh-tadil ilmi, sağlam hadis metnine ulaşmada araç sayılan isnadın kontrol sistemi gibidir. Bu ilim dalında çok önemli eserler verildiği gibi onu genel manada besleyen rical edebiyatı ile ilgili de birçok âlim eser vermiştir. Bunlardan önemli biri Ebû Hâtim Muhammed b. Hibbân b. Ahmed el-Büstî'dir. (ö. 354/965) Alanın önemli bir ismi olan İbn Hibbân, ravileri cerh ederken oldukça temkinli davrandığını söylemişse de bazı âlimler, cerh konusunda aşırı davrandığı ve biraz acele karar verdiği şeklinde ona tenkitler yöneltmişlerdir. Hâlbuki hadis tenkidinde aceleci davranmanın insanı hatalı sonuçlara götürmesi ve bazen problemi daha da büyütmesi muhtemeldir. Bu çalışmada hadis tenkidinde aceleci bir tavır gösterme konusu İbn Hibbân özelinde ele alınacaktır. Aslında başka ilim dallarında da ihmal edilmemesi gereken temkinli olmak/aceleden kaçınmak prensibinin hadis tenkidi gibi hassas bir ilim dalında ne kadar ehemmiyet iktiza ettiğinin vurgulanması bu çalışmanın ana gayelerinden biridir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Kişiler ve Eserler (Düşünce Bilimleri II Felsefe), 2024
Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 2008
Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2021
Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2024
Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 2024
İlahiyat tetkikleri dergisi, 2021
Vakf Prensibini Benimseyen Usûlcülerde Emir Ve Nehyin Delaleti: Bâkıllânî Örneği, 2023
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022
Mâtürîdî’de Vahyin, Bireyi ve Toplumu İnşası, 2022
Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, 2024
GAZİ PAŞA İÇİN "KATL-İ VACİP KÂFİR" FETVASI VEREN YERLİ-İSLAMCI İNGİLİZ İŞBİRLİKÇİLERİ - SEMPOZYUM TEBLİĞİ, 2017
Milli Folklor, 2023
(vatana_donus_edebiyati) 2018 tam metin bildiri kitabı.pdf