Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
24 pages
1 file
Hıristiyanlıkta, temel inanç esaslarından biri olan aslî günah dışındaki günahlar fiilî günah olarak nitelendirilmektedir. Fiilî günah, ölüme götüren günahlar ve bağışlanabilir günahlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Günahı başka bir açıdan yorumlayan Hıristiyan azizler ise bütün günahların kaynağı olarak insanın doğasında bulunan yedi zaafa dikkat çekmişlerdir. Bunları sistematik hale getirip yedi ölümcül günah olarak nitelendirmişlerdir. Kitab-ı Mukaddes’te bir liste halinde yer almayan bu günahlar, kibir, açgözlülük, şehvet, öfke, haset, tembellik ve oburluktur. Bunlar, insanların günlük hayatlarında işledikleri birçok günahın kaynağı olarak görüldüğünden önemlidir. Bu günahlar üzerinde duran Hıristiyan din adamlarının amacı, insanları yedi ölümcül günah hakkında bilgilendirmek ve davranışlarını kontrol altına alabileceklerini öğreterek insanların günah işlemelerine engel olmaktır.
Journal of Turkish Studies, 2016
Hıristiyanlıkta genel anlamda günah, özelde ise yedi ölümcül günah, üzerinde sıkça durulan temalardır. Tarihsel süreçte Papa I. Gregory’nin şekillendirdiği ve Katolik Kilisesi’nin de onayladığı yedi ölümcül günah, asırlarca tartışma konusu olmuştur. Bu günahların sayısı zamanla değişse de nihayetinde yedi olarak belirlenmiştir. Şehvet, oburluk, açgözlülük, tembellik, öfke, kıskançlık, kibir gibi günahlar, hem bireysel hem de toplumsal yönü olan duygulardır. Hıristiyanlar Kitab-ı Mukaddes’e dayanarak bu günahları oluşturmuştur. Çoğu, Yeni Ahit’teki pasajlarda sıralanan bu günahlar, Hıristiyanlar için önemli bir referans oluşturmuştur. Başta kişinin kendisini sonra da tüm toplumu ilgilendiren bu yedi ölümcül günah, Hıristiyanlıkta bütün mezheplerce önemsenmiştir. Özellikle Katolikler, yedi ölümcül günahı önemli inanç esasları arasında saymıştır. Bu günahlar Hıristiyanlıkta her zaman önemini korusa da bazı dönemlerde bu dinin müntesiplerince göz ardı edilmiştir. Çünkü değişen şartlar ve ortaya çıkan yeni sorunlar, bu günahların yeniden gözden geçirilmesini zorunlu hale getirmiştir. Nitekim Katolik Kilisesi, modern dünyada ortaya çıkan yeni sosyal sorunlar nedeniyle bu günahları güncellemek zorunda kalmıştır. Buna rağmen Katolik dünyasının merkezi Vatikan, hem eski hem de yeni günahların önemini vurgulamış ve bunları işleyenlerin cehennemle cezalandırılacağını belirtmiştir. Yedi ölümcül günah, öneminden dolayı birçok sanat dalına da konu olmuştur. Özellikle sinema dünyası, hem önemini anlatmak hem de ekonomik kazanç elde etmek için bu konu üzerinde durmuştur. Bu durumu olumlu karşılayan Katolik Kilisesi, hem dini emirler hem de sanat aracılığıyla yedi ölümcül günahı her dönemde gündemde tutmayı amaçlamıştır.
Edebali İslamiyat Dergisi, 2019
It's also investigeted that what other religions say about sin. At the first part, having given general information about sin in Islamic Theology, we consentrated on sin in the context of Holy Quran's writings. And then, we focus on writings of Sunnah and Commantaries. At the second part, the information about sin in accordance with Islamic Theology is given. It's also given general information about the views of Müslim sects on sin, about major sin (kabîre) and minor sin (sağîre) are mentioned. Because Islamic Theology gives prime importance to the notion of sin in context of "belief" and "disbelief" (mü'min-kafir).
Yahudilikte Aslî Günah Eleştirisi: Hasday Crescas Örneği, 2016
Christianity teaches that the sin which Adam committed at the Garden of Eden has affected all human beings. Damaging the perfect relation between God and human, this cardinal sin is supposed to be expiated by a compensation which contains both the divine and human aspects. The required compensation is paid by the way that the Son of God, in accordance with the divine plan, was made flesh (incarnation), dwelt on this world and sacrificed himself. Although the Jewish tradition admits that the sin of Adam has some effects on human beings, it rejects the idea that the original sin contaminates all human beings, and that God saves humanity from its effects by becoming man. Thus, the criticism of the doctrine of the original sin is the second most prominent theme after that of trinity, in the anti-Christian polemics authored by Jewish scholars. After briefly summarizing the Jewish perspective on the sin of Adam, and the Christian teaching of original sin, this article deals with the criticism of the doctrine of the original sin raised by Hasday Crescas (d. 1410), a famous Jewish thinker and community leader.
Turk Kulturu Ve Hacı Bektas Veli Arastırma Dergisi, 1999
Ölümden korkum yok, o benden korksun Cehennem var ise, günahım yaksın Cennet güzellikleri seyrana çıksın Sevgi muhabbete özendim, yeter. Dünyada her toplumun/topluluğun bir inancı bulunmakta, bu inançlara uygun olarak da cenaze törenleri yapılmaktadır. Alevi toplulukları da inanç sistemlerine uygun olarak cenaze törenlerinin gereklerini yerine getirmektedirler. Alevilerde, yaşanılan yerleşim alanının kent ya da kırsal olmasına; öğrenim durumuna göre, ölüm olgusuna bakış, yakınlarını kaybedenlerin gösterdikleri tepkiler ve ölü gömme biçim ve geleneklerinde bazı nüanslar gözlenebilmektedir. Bu küçük farklılıkların temelinde, Alevi topluluklarının inanışlarında cenazeyi kaldırmak/gömmek için belli bir vakit sınırlamasının olmaması ve cenazenin nereden ve de nasıl kaldırılacağına dair kesin bir dinsel emir bulunmaması yatmaktadır. Bu topluluklarda cenazenin bekletilmeden bir an önce toprağa verilmesi gerektiği düşüncesi yaygın olmasına karşın, cenaze güneşin doğuşundan batışına kadar defnedilebilmektedir. Yine bin yılı aşkın bir tarih boyunca bu topluluklarda cenazesini camii veya mescide götürme gibi bir uygulama yer alamazken, günümüzde bunlara rastlanmaktadır. Kent yaşamına geçişle birlikte, içinde bulunan yapıda cenaze kaldırma belediyeler kanalıyla bir sisteme bağlandığı için, Alevi öğreti sisteminde bulunmayan camii ve hoca geleneği de Alevi topluluklarda 1950'li yıllardan sonra yer almaya başlanmıştır. Kent ortamında pirim yapan cami ve hocalar, bir takım sorunları ve tatsız olayları da beraberinde getirmiştir. Örneğin kimi camilere Alevi (halk arasındaki yaygın adı ile "Kızılbaş") cenazelerinin getirilmesi hoş karşılanmamış ya da kimi hocaların cenazelerin Alevilere ait olduğunu hissetmesi ve öğrenmesi durumunda cenazeyi yıkamak ve cenaze namazını kıldırmak istememesi gibi olumsuzluklar ortaya çıkmıştır. Ayrıca meşrulaşan bu sistemle birlikte, kimi hocaların da gerek cenazenin yıkanması ve defnedilmesi sırasında, gerekse ölen kişinin üç, beş, yedi, kırk ve elli ikinci günlerinde okudukları dua (gülbang) ve mevlüt dolayısıyla. elde ettikleri bol kazanç ile bu işi tam bir ticarete dönüştürmüşlerdir. Dahası dua ve mevludun okunması sırasında, hocaların elde ettikleri bu fırsatı değerlendirerek, kendi Sünni-Ortodoks yapıdakidüşüncelerini yaymaya çalışmaları, yani Alevileri Sünni inanç biçimine göre koşullandırmak için yoğun çaba sarf etmeleri de sorunun bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Kimi Aleviler cenaze törenindeki bu tür uygulamaları, Sünnileştirme yani asimilasyon çabaları olarak algılamaktadırlar. Bu tür uygulamaları, kendi inançlarına karşı yapılmış/yapılmakta olan hoşgörüsüzlük ve saygısızlık olarak da kabul ettikleri için "Alevi olarak doğuyoruz, Sünni olarak ölmek istemiyoruz" diyerek şiddetle eleştirmektedirler. Ölümün, Alevilikte başlıca iki yorumu bulunmaktadır. Birincisi "biyolojik ölüm"dür. Biyolojik ölümü, "ölme", "ölüm", "kalıbı dinlendirmek" ve "Hakk'a yürümek" gibi terimlerle dile getirmektedirler. Bu terimlerden "kalıbı dinlendirmek" ve "Hakk'a yürümek" ölümün bir son olmadığını yeni bir durumun başlangıcı olduğu inanışından kaynaklanmaktadır. Burada sözü edilen kalıp bedendir ve beden yaşlanmıştır, yorulmuştur ya da hasar görmüştür işlevini yerine getirmeyecek durumdadır. Bu durumda beden (kalıp) terk edilir. Kalıbını terk eden, Tanrıdan gelmiştir, Tanrıya dönecektir. Bu nedenle de, Hakk'a ulaşmak üzere kalıbı terk eder (Hakk'a yürür) denilmektedir. Yani ölüm/ölme, Tanrıya ulaşmak/öze yeniden kavuşmak olarak kabul edilmektedir. İkinci ölüm ise, "Nasip (ikrar) törenindeki ölüm"dür. Bu ölüm, Alevilerce "ölmeden önce ölmek" ve "ölmek" terimleri ile ifade edilmektedir. İkrar törenindeki ölmek, iradi bir ölümdür ve bu aşama Alevi eğitiminin belki de en çarpıcı ve en zorlu aşaması olarak kabul edilmektedir. Aleviler öğreti yolunda, bütün tutkulardan, aşırı isteklerden, dünyaya bağlı geçici dileklerden, eğilmelerden kurtulmaya ve özünü gerçeğe adamaya yani öğretiyi benimseyip yola girmeye -"İkrar (Nasip) Alma"-, "ölmeden önce ölmek" demektedirler. Bu öğreti için, kişinin kendi isteğiyle maddi ve manevi dileklerinden tümden vazgeçmesiyle (yani iradi olarak ölmekle), mana aleminde, ruh bakımından hayat bulacağına inanılmaktadır. Alevilikte benimsenmiş olan Batıni yorumda iradi olarak ölen yani ikrarını alan can, dünyaya yeniden gelmiş gibidir. Yani, insanların yaşamları boyunca yaptıkları pek çok şeye, ölümle karşılaştıklarında pişmanlık duyacak olmaları ve "bir daha dünyaya gelsem böyle yapmazdım" düşüncesine varmaları "ikrar töreni"ile canlara kavratılmaktadır. Böylece insanın son veda anındaki hesaplaşmasını, önceden ikrar töreninde yaşayan Aleviler, kendilerini yeniden doğmuş olarak kabul ederler ve bu olayı da "ikinci doğum" olarak adlandırırlar. Yola girmenin ön koşulu olan "ölmeden önce ölmek" (iradi olarak ölmek), Aşık Veysel tarafından şöyle dile getirilmiştir: Topraktandır cümle beden Nefsi öldür ölmeden Böyle emretmiş yaradan Yine iradi olarak ölmeyi ve ikinci doğumu Şâhi bir nefesinde şöyle anlatmaktadır: Dört kapı selâmın verip aldılar, Pirim huzuruna çekip yettiler; El ele, el Hakk'a olsun dediler, Henüz mâsum olup cihana geldim. Münire Bacı da bu doğumu bir nefesinde: Doğdum iki âneden Kimdir beni taneden Mürşidim imdat eden Haydariyim, Haydari. biçiminde dile getirir. Nefeslerde de belirtilen, Alevilikte yapılan ikrar töreninden sonra, yola girenlerin kendilerini yeniden doğmuş gibi hissetmektedir. Alevilikte yola giren kişi, kendisini tüm kötülüklerden, istenmeyen davranışlardan arındırmış sayılır. Bundan sonra geride kalan yaşamı boyunca pişmanlık duyacağı şeyleri yapmamaya çalışır yani arındırılmış halde kalabilmek için çaba gösterir. Alevilikte biyolojik ölümün "Tanrıya yeniden kavuşmak" olarak kabul görmesinin ana nedeni; nesnelerin, düşüncelerin yoktan var olmayacağına inanılmasıdır. Heterodoks yapıdaki bu öğretiye göre, İnsan-Evren-Tanrı bir bütündür (vahdet-i vücud); bundan dolayı evrendeki nesneler ve düşünceler Tanrının varlığından kaynaklanmakta ve bu durum (ölüm), varlığın (insanın) öze dönüşümü olmaktadır. Hakk'a yürüyen "can"ın aslında ölmediğine öze (Tanrıya) geri döndüğü inanışına Alevi-Bektaşi menakıbnamelerinde sıkça rastlanır. "Cenazeye İmam Olmak" biçiminde de ifade edilen bu duruma
St. Thomas Aquinas’a Göre Aslî Günah, 2006
Original sin means either the sin that Adam committed or the consequences of that sin over all mankind. Found firstly in the Epistles of Paul, original sin was the subject of a discussion between Pelagius and Augustine. This article aims firstly to look over the historical development of the doctrine of original sin up to Thomas Aquinas and then to present Aquinas’ views of original sin. In addition, Aquinas’ answers to the critiques of original sin are also the subject-matter of this article.
II. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON MYTHOLOGY - BOOK OF ABSTRACTS, 2021
Din Bilimleri Açısından Eğlence, 2023
Hıristiyan ideallerinde eğlencenin pek yeri olmadığı ilk etapta akla gelen bir sav olabilir. Zira bu dinin temel mesajları genellikle matem bir hava yansıtır ve ağırbaşlılık ihtiva eder. Manastır hayatı gibi ciddi süreçler de düşünüldüğünde, Hıristiyanların eğlence hakkında pek konuşmadıkları zannedilebilir. Bunun haklı bir yanı da günümüzde anladığımız şekliyle “eğlence” anlamına gelen bir kavramın kutsal kitabın hiçbir yerinde geçmemesi gösterilebilir. Ancak, gerçek tam olarak böyle değildir. Hıristiyanlar özel bir eğlence algısına sahiptir. Bu, kutsal kitapta tanrısal alanla iletişime geçilmesiyle gerçekleşen bireysel bir sevinç, mutluluk, huzur hali olarak bilinir. Yunanca χαρά (khara) kelimesiyle ifade edilen bu durum, tanrıya inanmanın getirdiği kalıcı bir güven, bozulmaz bir mutluluk ve çocuksu bir coşku hali olarak resmedilir. İlk Hıristiyanlar inandıkları için mutluydular ve ibadetlerinde ilahiler söyleyerek eğleniyorlar ve tanrıyı övüyorlardı. Bu gelenek asırlar boyu devam etti, şekillendi ve çeşitlendi. İlahi söylemenin çeşitli şekilleri üretildi ve buna zamanla müzik aletleri de eklendi. Böylece Hıristiyanların eğlence anlayışlarının ilki ibadet ve müzik merkezli oldu. İbadetlerde icra edilen müzik zamanla “kutsal müzik” olarak anıldı ve çeşitli biçimlerde tarihsel süreçte gelişti ve profan alanla benzeşmemesi için sıkı bir şekilde kontrol edildi. Günümüzde dahi Hıristiyan ibadetlerine kutsal müzik eşlik eder. Kiliselerde başlayan ancak kiliselerden taşan bu eğlence biçiminin kontrol edilmesi bireylerin sübjektif ahlaki değerlendirmelerinden çok Kilise otoritelerinin, teologların, ahlakçıların ve din adamlarının öğretileriyle sağlanır. Bu minvalde “Hıristiyan ahlakı” olarak bilinen genel davranış kuralları tespit edilmiştir ve bir Hıristiyan’ın tüm hayatını bu çerçevede yaşaması salık verilir. Eğlence hayatı da bu planda değerlendirilir. Günümüzdeki algılandığı biçimiyle eğlence dünyasından bahseden ilk Kilise otoritesi Papa II. John Paul’dür. 2000 yılında ilan edilen hac döneminde (jübile) verdiği bir hutbede eğlence dünyasından gelen kişilere, Hıristiyanlığın dünya amacına uygun olacak biçimde davranmalarını tavsiye etmiştir. Bu minvalde, eğlence araçlarının misyonerliğin önemli ve gerekli bir unsuru olarak görülmesini ve kullanılması söylemiştir. Yirmi birinci yüzyıldaki Hıristiyanlık için modern eğlence biçimleri ve araçları, misyonerlik bağlamındaki faydalarıyla değerlendirilir. Köktenci ve tümden bir reddediş yerini, amaçsal bir kabul edişe bırakmıştır. Bununla birlikte, kiliselerdeki ibadetlerde icra edilen kutsal müzik kıymetli ve yüce değerini halen koruyarak profan alana dair hiçbir unsuru bünyesinde barındırmaz. Bu müzik ise tensel zevklerden çok tinsel olanı yansıtır.
9. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi - Gelenek Görenek ve İnançlar - C. 4, s. 195-205, 2018
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
İslam Ansiklopedisi, 2013
Journal of Turkish Studies, 2016
Turkish Studies, 2011
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2016
Dinbilimleri Akademik Arastırma Dergisi, 2002
Din Bilim ve Felsefe Yazıları - 1, 2024
Selçuklu Araştırmaları Dergisi, 2024
Din ve Transhümanizm, 2021