Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Ş. Yalçınkaya, "Yol Metaforu ve Klasik Türk Edebiyatında Arayış Yolculukları", Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, C. 13, sayı 1, Ocak, 2007, ss. 251-260.
Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, 2022
Klasik Türk Edebiyatı geleneği içerisinde şairlerin sefer, sürgün, tayin ya da kişisel sebeplerle yaptıkları yolculukları, gezip gördükleri şehirleri konu edinen eserler bulunmaktadır. Bunların başlıcaları seyahatnameler, sefaretnameler ve sergüzeştnameler olup divanlarda ya da mesnevilerin kimi bölümlerinde de yolculuklardan bahseden şiirler, beyitler mevcuttur. Za'ifî'nin Kitâb-ı Sergüzeşt-i Za'ifî'sinde, Bursalı Beliğ'in Sergüzeşt-nâmei Fakîr be-'Azîmet-i Tokat'ında, Enderunlu Fâzıl ve Trabzonlu Hazinedar-zâde Âgah Osman'ın Dîvân'larında şairlerin memuriyetleri sebeplerle yaptıkları yolculuklar anlatılmaktadır. Müderris bir şair olan Za'ifî Sivas'tan Diyarbakır'a, Bursalı Beliğ mahkeme naipliği görevi için Bursa'dan Tokat'a, Enderunlu Fâzıl madenleri teftiş etmek amacıyla Erzurum, Gürcistan ve Gence'ye, alay beyliği makamına tayin edilen Trabzonlu Hazinedar-zâde Âgah Osman Ankara'dan Van'a seyahat etmiş; karşılaştıkları kişileri, durumları ve o esnada yaşadıkları olayları detaylı bir biçimde beyitlerinde dile getirmişlerdir. Şairler, olumsuz hava koşulları, yol üzerinde konaklama imkanlarının az ve konforsuz olması, yollarda parasız kalmak ve emniyette olmamak gibi çeşitli sıkıntılarla seyahat ederek yeni görev yerlerine varmışlardır. Çalışmada söz konusu beyitler incelenerek XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar olan dönemde yolculuk yapmanın zorluklarının anlaşılması amaçlanmıştır.
”, Uluslararası Necatibey Eğitim Ve Sosyal Bilimler Araştırmaları Kongresi, , Unesak 2018, Balıkesir/Türkiye, 2018
İnsan, tarih boyunca gülme ihtiyacı içerisinde olmuştur. İnsanın mizacında var olan gülme, bazen ruhen rahatlamak, bazen sosyalleşmek bazen de kötü düzene tepki göstermek amacıyla karşımıza çıkar. İnsanın bu ihtiyacı da mizah sanatını doğurmuştur. Mizah, tarih boyunca hep varlığını sürdürmüş; yaşanılan dönemin sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapısıyla paralel olarak gelişmiştir. Bu çalışmamızda, yaşamımızın hemen hemen her yerine sinmiş; fakat edebiyatımızda çizgileri tam olarak belirlenemeyen mizah konusunu ele alacağız. Türk edebiyatında gülmece, latife, nükte, gibi terimlerle birlikte anılan “mizah” sözcüğü edebiyat araştırmacıları, şair ve yazarlar tarafından farklı şekillerde ifade edilmiş olup kesin ve ortak bir mizah tanımı ortaya konmamıştır. Amacımız, ilk olarak, Türk edebiyatında daha önce yapılmış olan mizah tanımlarından yola çıkarak kendi mizah tanımımızı ortaya koymaktır. Mizahın anlam boyutuna değindikten sonra, mizahın ortaya çıkış sebepleri üzerinde duracak, Klasik Türk edebiyatında mizahın kısa bir tarihine değinerek mizah yapma yollarını saptayacak ve bunları Klasik Türk edebiyatından örneklerle pekiştirmeye çalışacağız. Anahtar Kelimeler Mizah, gülmece, nükte, hiciv, söz sanatları Abstract Throughout the history people need laughing. Laughing that exists on human temperament emerges because of spiritually relief, sometimes socializing and sometimes reacting to dysfunctional order. Act of humour occur because of this human needs. Throughout the history it is always continue its existence and it developed parallel with the cultural economical political and social structure of period that is lived. In this study, the paper will discuss the subject of humour which is included into our daily lives though its trashes are not exactly identified in our literature. In Turkish literature, the word “humour” mentioned with terms like wit and waggery was expressed different ways by literature researcher, poets and writers and it is not set forth common definition of word humour. The aim of this paper is to come out our own definition of humour based on definitions which are defined before. After mentioning aspect of the meaning, the paper will focus on the reasons of occurrence of humour and determine ways of expressing humour by indicating short history of humour in Classic Turkish literature and try to corroborate these with the samples from literature. Key Words: Humour, humor, witticism, satire, rhetoric
Özet Türklerin İslamiyet'i kabulünden sonra Türk devletlerinde Arapça ve Farsçanın kullanımı yaygınlaşmış ve bu diller bilim ve sanat dili olarak kullanılmaya başlanmıştır. Sanat faaliyetlerinde, bilimde ve zaman zaman devlet kademelerinde etkin bir hâle gelen bu dillere verilen önemin artması Türk kültür hayatında Arapça ve Farsçanın öğrenilme zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Gerek Kur'an-ı Kerim'in gerek hadislerin gerekse İslam kültürünün daha iyi anlaşılabilmesi için çocuklara küçük yaşlardan itibaren Arapça ve Farsçanın öğretilmesi amacıyla hazırlanan manzum sözlüklerden, aruz kurallarının kazandırılması amacı ile de faydalanılmıştır. Arapça ve Farsçanın etkili biçimde öğretilmesi için hazırlanan manzum sözlükler zamanla başka yabancı dillerin öğretiminde de başvurulan yöntem olmuştur. Bu geleneğe uygun biçimde hazırlanan sözlüklerin sayısında zamanla artış yaşanmıştır. Özellikle 20. yüzyıla yaklaştıkça Batı dillerinin öğretimi konusunda da manzum sözlüklerden yararlanılmıştır. Tekrara dayalı ezber yönteminden faydalanılan ve temel söz varlığının öğretilmesi ile belli başlı dil bilgisi kurallarının öğretiminde başvurulan manzum sözlüklerin yabancı dil öğretiminde sıkça kullanılmış kaynaklar olması, onları araştırmaya değer kılmaktadır. Saussure'ün dil bilimi alanına kattığı bakış açısı ile dil bilimi çalışmaları yeni bir boyut kazanmış, dilin anlam boyutuna da eğilen çalışmalara ağırlık verilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda ortaya " kavram alanı " akımı çıkmış ve bu akımın ilkeleri, özellikle dil öğretimi alanında kullanılan ve dikkate alınan bir değer kazanmıştır. Çağdaş dil bilimi çalışmalarından çağlar önce kaleme alınmış olsalar da manzum sözlüklerde kavram alanının ilkelerine uygun bir anlayışın benimsendiği tespit edilmiştir. Asırlar önce yabancı dil öğretimi için hazırlanmış ve bir geleneğin ürünü olan manzum sözlükler ile çağdaş dil biliminin önemli kuramlarından olan " kavram alanı kuramı " ile örtüşen Dr., Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi ABD
Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE), 2019
İpek TAŞDEMİR ÖZET Batı geleneğinde hiciv, genellikle çirkin yanlış ve gülünç âdetlerin ve olayların niteliğini zarafet ve maharetle ortaya koymak olarak algılanmış ve böylece hiciv edebî bir tür olmanın yanı sıra sosyal bir fonksiyon da yüklenmiştir. Doğu edebiyatlarında ise hiciv, genellikle sosyal yönü olmayan daha çok gerçek kişilerin yerilmesine dayanan, şahsi kinlerin ortaya döküldüğü bir tür olarak görülmüş ve müstehcen, küfürlü bir edebiyatı akla getirmiştir. Türk edebiyatında İslamiyet'in etkisi ve içerdiği galiz ifadeler nedeniyle hiciv türüne hoş bakılmamıştır. Tezkirelerde ya hiciv örneklerine yer verilmemiş; ya da bu tarz şiirden kaçınmak gerektiği konusunda fikir beyan edilerek kısa bir örnekle yetinilmiştir. Bu nedenle çoğu şair hicviyelerinde mahlas kullanmamış ve hicivci kimliklerini şair kimliklerinden ayrı tutmaya çalışmışlardır. Klasik Türk edebiyatında hiciv konulu eserler, ilk olarak XIV. ve XV. asırlarda Risâletü'n-Nushiyye, Mesnevi, Garibnâme gibi eğitici nitelikli eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle XVI. yüzyıldan itibaren hiciv türünde yazılmış eser ve temsilcilerinde büyük bir artış görülmektedir. Lâmiî Çelebi, Kemalpaşazâde, Zâtî, Taşlıcalı Yahya, İshak Çelebi gibi şairlerle birlikte Klasik Türk edebiyatında bir hiciv yazma geleneği oluşmaya başlamıştır. XVII. yüzyıl ise hiciv edebiyatının zirve yaptığı bir dönem olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde hiciv alanında edebiyat tarihimizin en meşhur şairlerinden Nefʻî olmak üzere Kaf-zâde Fâizî, Ganî-zâde Nâdirî, Veysî, Nevʻî-zâde Atâyî, Mantıkî, Riyâzî, Fehîm, Bahâyî, Tarzî, Tıflî gibi şairler, hiciv ve hezel sahasında şiirler kaleme almışlardır. XVIII. yüzyılda Nedim, Sünbüzâde Vehbî, Kânî, Sürûrî, Hevâyî gibi şairler, hiciv türüne yeni bir soluk getirmiştir. XIX. yüzyıldan itibaren şair ve eser sayısında bir düşüş yaşanmışsa da hiciv geleneği Yeni Türk edebiyatı bakış açısıyla günümüze kadar gelmiş, yeni ve farklı formlarla edebiyatımızda varlığını sürdürmeye devam etmiştir.
YÜZEY ARAŞTIRMALAR IŞIĞINDA AŞKALE VE ÇEVRESİNDEKİ KARAZ KÜLTÜRÜ
Filistin ve Levant topraklarına kadar yayılım göstermiştir. Karaz Kültürünün en belirgin özelliği metalimsi siyah açkılı parlak siyah keramiklerdir. Keramikler el yapımı, kazıma, kabartma ve oluk bezemeli olup mesken tipleri taş temelli, kerpiç duvarlı, yuvarlak ve dikdörtgen planlıdır. Ayrıca sabit ve taşınabilir ocaklarda bu kültürün belirleyici unsurlarından biridir. Aşkale ve çevresi Karaz Kültürü'nün yayılım alanı içinde bulunmaktadır. Yüzey araştırmaları verileri ışığında höyük ve kalelerdeki keramik ve kutsal ocak örneği Karaz Kültürü'nün tipik özelliklerini yansıtmaktadır.
2019
Commerce is a great reality of life. This reality has an inclusive material and nonmaterial broadness and depth. Art is a fruit of not only individuals, but also society and history. Elements that nourish society and the historical process in which society is shaped are religion, culture, civilization, and change of ages. Classical literature had utilized sources mentioned within the frame of a peculiar sense of art. Values/concepts related to commerce were used by poets as an important research field around which new dreams and images were established from time to time. Consul/consulate, which used to stand for any merchant at first, but then also included some political and administrative rights together with the changing political, social and economic developments, is one of the concepts related to commerce which is used by classical poetry. Many dreams and images established within the frame of consul had become the source material of the esthetical discourse of classical poetry. This esthetical discourse concerning the consul also includes witnessing the transformation of consul from an ordinary merchant into a position containing some legal and administrative rights. Poetry had taken advantage of the aforementioned world of meanings on an esthetical basis. Within this framework, it is possible to find dream and simile elements and literary arts such as fine causation (hüsn-i ta'lîl), as well as poetic and sufistic discourses, social criticism and patronage statements, praise values and finally the institution itself (consulate) around the concept of consul. Aiming primarily at esthetics; the discourse brings us the commerce perception of a civilization and also the relativity of that perception according to the age.
The Journal of International Social Research, 2009
ÖZET Maddiyatı hep ön plânda tutan, hayata başka bir pencereden bakmasını bilmeyen, dostluk, arkadaşlık, vefâ, fedakârlık gibi, kısaca insanlığa dair öğeleri görmezden gelen bu insanları bir tip olarak değerlendirmemizin sebebi, bu insanların dar bir çevrede görülebilen, nicelik olarak az olmayan kişiler olmasından kaynaklanmaktadır. Bu insanlar bir tiptir. Zira bu türden insanlara her zaman ve zeminde rastlama ihtimalimiz yüksektir. Elbette salt niceliklerine ve toplumda sık rastlanabilme oranlarına bakarak böyle bir kanıya varılamaz. En önemlisi, toplumun bu insanlara nasıl baktığı, bu insanları farklı bir yere oturtup oturtmaması yönünde olmalıdır. Toplumun dikkatini çeken bu tip, toplumun bir parçası olan Klâsik şairlerimizin gözlemci bakışlarından kurtulamamıştır. Anahtar Kelimeler: Türk, klâsik, şiir, tip, maddiyat. ABSTRACT: The reason why we evaluate as a character the people who always regard material thins important, cannot see the other things in the life, do not consider the concepts concerning humanity such as friendship, loyalty, self-sacrifice, important is the fact that these kind of people are not few in number and we see them not in a limited environment. These people are a character. Our possibility to encounter the people like these is high. Surely, someone cannot think so only by looking their quantity and their rates which we encounter them in society. How the society evaluate these people, whether the soceity, appreciate them are important. This character who attracts the attention of the society couldn’t get rid of the reviews based on the observation of the Classical Otoman poets who were a part of the society. Key Words: Turk, classical, poetry, character, material, things.
Yüksek Lisans Tezi, 2022
Son yıllarda dil öğretimi araştırmacılarının odağında olan kültür, yabancılara Türkçe öğretimi alanının da önemli sorunsallarından birisidir. Yapılan alanyazın taramaları yabancılara Türkçe öğretiminde kullanılan ders kitaplarını kültür boyutuyla inceleyen çok sayıda bilimsel araştırmanın bulunduğunu göstermektedir. 2010-2020 yılları arasında ikinci/yabancı dil olarak Türkçe ders kitaplarındaki kültürel içerikleri inceleyen ve değerlendiren birincil araştırmaları gözden geçiren bu meta sentez çalışmasının temel amacı; söz konusu birincil araştırmaların bulgularını sistematik bir biçimde bir araya getirmektir. Bu amaca ulaşmak için başarıyla gerçekleştirilen ara hedefler şunlardır: Birincil araştırmaları belirlemek için ulusal ve uluslararası çeşitli bilimsel veri tabanlarında kapsamlı ve detaylı alanyazın taraması yapılmış, belirlenen ölçütler çerçevesinde ikinci/yabancı dil olarak Türkçe ders kitaplarında kültür konusunu sorgulayan araştırmalarda hangi yönlerin daha çok hangi yönlerin daha az incelendiği tespit edilmiş, incelemeye dâhil edilen yayınlar arasındaki ortaklıklar ve farklılıklar karşılaştırmaya dayalı olarak ortaya konulmuş, söz konusu yayınlarda tercih edilen bilimsel araştırma türü, yöntemleri, veri toplama araçları, ders kitabı inceleme ve değerlendirme yaklaşımları belirlenmiş, bu süreçlerin sonunda sağlanan verilerden hareketle genel değerlendirmelere ve önerilere ulaşılmıştır. Bu hedefleri gerçekleştirmek için nitel araştırmaların sistematik incelenmesi ve derlenmesi için geliştirilen meta sentez yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın örneklemini amaçlı örnekleme yöntemine göre belirlenen ve meta senteze dâhil etme kriterlerini karşılayan konuyla ilgili yirmi altı birincil araştırma oluşturmaktadır. Verilerin analizinde ise Thomas ve Harden tarafından geliştirilen tematik sentez tekniği kullanılmıştır. Bu tezde amaçlanan yalnızca ilgili alanyazının özeti değil, aynı zamanda birincil araştırmaların ders kitaplarında kültürel içerikler konusuna yaklaşım tarzlarını eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmektedir. Ayrıca kuramsal bölümde ele alınan kültür öğretimiyle ilgili güncel kavramların, araştırmacının bireysel okumaları sonucunda nasıl bir araya getirilebileceğine ilişkin olarak bu çalışmanın Türkçe alanyazına katkı sunabileceği umulmaktadır. Böylelikle bundan sonraki araştırmalara da ışık tutulacağı düşünülmektedir. Çalışma sonucunda, ikinci/yabancı dil olarak Türkçe ders kitaplarının kültürel içeriklerin yeri, seçimi ve sunumu, temsil yeterliliği, oranı açısından eksik, zayıf ve sorunlu yönlerinin bulunduğu ortaya konulmuştur.
Porte Akademik Müzik ve Dans Araştırmaları Dergisi, 2011
Yaklaşık bir asırlık geçmişe sahip ses kayıt endüstrisi içinde kuşkusuz en fazla değişim kayıt ve ses işleme aygıtları üzerinde yaşanırken, doğal yapısı ve bir takım fizik koşulları gereği değişimden en az etkilenen mikrofon ve çalgı arasındaki ilişkidir. Bu ilişki içinde ses kaynağı olarak tanımlayabileceğimiz çalgıların ürettiği titreşimler, elektrik ortamına mikrofonlarla çevrilerek çeşitli yöntem ve tekniklerle kaydedilir. Kayıtta amaç, bir taraftan çalgının doğal yapısındaki algısal etkiyi bozmadan tınıyı kayıt altına almak, diğer taraftan tonmaysterlik hünerleriyle tını üzerinde hâkimiyet kurmaktır. Dolayısıyla mikrofon ile yapılacak 'kaliteli' bir kayıt, çalgı ve mikrofon arasındaki ilişkiyle, daha net bir ifadeyle çalgı mikrofonlama ve kaydıyla başlar. Çalgı mikrofonlama ve kayıt yöntemi üzerine pek çok yayın genel olarak batı müziğini temel alır (Bruce-Jenny Bartlet 1997, Huber-Runstein 2010, Huber-Williams 1999, Eargle 2005, Gibson 2000). Bu yayınlarda batı dışı çalgıların kayıtları ya önemsizdir ya da genel kullanım açısından sayıca az oldukları düşünüldüğünden mikrofonlama ve kayıt yöntemine hiç değinilmeden egzotik birer öge olarak kısaca ele alınır. Bu durumda batı dışı çalgıların mikrofonlama teknikleri ve kayıt yöntemleri üzerine yazılmış yayınların, o çalgıların yaygın olarak kullanıldığı ortam veya daha net bir ifadeyle ülkelerde üretilmesini bekleyebiliriz. Dolayısıyla bu nedenle, kayıt teknolojisiyle ilgili üretim, teknik ve yöntemler dış kaynaklı olsa da Türk Müziği çalgıları için uygulanması gereken mikrofonlama teknikleri ve kayıt yöntemleri ancak ülkemiz yayınlarıyla kuramsal zemine çekilebilir. Diğer taraftan kayıt endüstrisinin yarattığı sonuca bir an önce ulaşabilme çabası, mikrofon-çalgı ilişkisinde donanımsal özellikleri de yakından etkilemiş, özellikle sayıca fazla mikrofonla doğalına en yakın amaçlı yapılan çalgı kayıtlarında anlatılan yöntem ve teknikler, yerini giderek gelişen teknolojiyle birlikte çok amaçlı kayıt mikrofonlarına bırakmıştır. Böylece, kısaca 'stüdyo mikrofonu' olarak tanımlanan oldukça gelişmiş tek bir mikrofonla stüdyolarda yapılan çalgı kayıtları, kendine özel kayıt yöntemleri ve mikrofonlama tekniklerini yaratmıştır. Bu kapsamda Batı müziği çalgıları için tekrar gözden geçirilerek sunulan yöntem ve teknikler, beraberinde Türk müziği çalgıları için de araştırılması gereken bir süreci başlatır. Dolayısıyla bu çalışmada, stüdyo ortamlarında kullanılan tek bir stüdyo mikrofonuyla yapılacak Türk müziği çalgı kayıtlarında olması gereken kayıt yöntemleri ve mikrofonlama teknikleri uygulamalı olarak ele alınmış, analitik incelemelere dayalı elde edilen sonuçlar aktarılmıştır. Müzik teknolojisinin kendine özel bir çalışma alanı olarak göze çarpan kayıt amaçlı çalgı mikrofonlamada, çalgıları kayıt altına alabilmek için tarihsel süreç içinde doğal olarak en ilk mekanik imkânlardan yararlanır. Bu süre içinde teknolojiyi tamamen üzerinde barındıran mekanik araçlar ise metal bir ses borusu (huni), bu borunun dar ucuna yerleştirilmiş kafa (ayna) ve bu ayna içindeki diyaframla doğrudan irtibatlı iğnedir. Bu düzenek hem ses kaydına imkân verir hem de dinlemeye. Dolayısıyla, bu düzenek aslında tarihte ilk kullanılan mikrofon ve hoparlörden başka bir şey değildir aslında. Kayıt sırasında ses kaynağının önüne yerleştirilen huni, titreşimleri diyafram ve iğne yardımıyla mekanik olarak silindire çizitler. Önceleri teknik yetersizlikler ve maliyet nedeniyle 'tek kaynak-tek kayıt (vokal-fonograf veya piyano-fonograf)' ilkesiyle basit bir teknikle yapılan kayıtlar, sonraları çok kaynak-çok kayıt olarak karşımıza çıkar. Bu noktada ise giderek ses kayıt stüdyoları MÜZİKTE TEMSİL & MÜZİKSEL TEMSİL II
ÖZET Ruhdilbilim, konuşan birey ile bireylerin kullandığı dil arasındaki ilişkileri çözmeye çalışır. Bu bilim dalının amacı dilin bilimsel betimlemesini yapmak değil, dilin kullanım süreçlerinin betimlemesini yapmaktır. Bu bilim dalı, iletiler ve bu iletileri aktaran ya da alan bireyi birbirine bağlayan ilişkilerle ilgilenir. İletişim sürecini, sözlü çağrışımları, küçük çocukta dilin öğrenilmesi sorununu, düşünce ile dil arasındaki genel ilişkileri inceler. Ruhdilbilim, bireye ilişkin dilsel üretim, anlama, belleme, tanıma olgularını, bireysel davranış biçimleri olan söz edimlerini, dilin kazanılmasını, öğrenilmesini inceleyen ruhbilimle ara kesit bölgesinde oluşmuştur. Bu çalışmada " ruhsal çöküntü göstergeleri " üzerinde durulacaktır. Ancak bu durumu ifade eden sosyal ve doğal göstergeler değil sadece dil göstergeleri incelenecektir. Bunun için kendilerinden izin alınarak ve kimliği gizli tutularak hasta kayıtlarından ve Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında bu konuyu işlemiş olan yazarların metinlerinden örnekler incelenecektir. Konuyu sınırlandırmak adına bu dil göstergelerinin içindeki metaforik yapılar belirlenecektir. Amaç bu durumdaki hastaların kullandığı, mecazlı ve benzetmeli ifadelerin belirlenerek, hastalığın daha kolay tespit edilmesini sağlamak, Türk dilinin duygu durumlarını ifade etmedeki çeşitliliğini gözlemlemektir. ABSTRACT Psycholinguistics tries to deal with the relationship between the language that is used by individuals and talkers. The aim of this science branch is to describe the process oflanguage using, not to define the scientific description of the language. This branch copes with the affairs that combines the individual who recieves or transforms the message and the message itself. It, also, studies communication process, oral associations, the problem of the language absorvation of kids and the general relations between ideas and language. Psycholinguistics is constructed in between the psychology that studies the language production, perception comprehension, recognition in terms of individual defining facts, verbal acquisition, language acquisition and that are traits of individual behaviours.
Karadeniz teknik üniversitesi iletişim araştırmaları dergisi, 2015
Özet 1940"lı yıllardan beri kitle iletişim araştırmaları alanında, anadamar/çoğulcu ve radikal/eleştirel iki kutup arasında bir orta yol arayışı vardır. Gerek çoğulcu gelenek, gerekse eleştirel gelenek değişmez, sabit yapılara sahip değildir. Her iki geleneğin birbirleri ile ortak olan pek çok nitelikleri bulunabilir ve çeşitli girişimlerle bu ortak yönler geliştirilebilir. 1940"lı yıllarda Adorno ve Lazarsfeld"in girişimiyle başlayan iki yaklaşımın ortak bir noktada birleşip birleşemeyeceği tartışmaları 1970"li yılların ortalarından itibaren, izleyici çalışmaları örneğinde yeniden ortaya çıkmıştır. Bu çalışmanın amacı, yeni medyayı dışarda tutarak, bahsi geçen iki gelenek arasında yöndeşme çabalarının tarihini ortaya koymak ve alandaki tartışmaları incelemektir. Öncülüğünü Kültürel Çalışmalar geleneğinin yürüttüğü yeni bir girişim olan izleyici çalışmalarının etkisiyle eleştirel/radikal kitle iletişim araştırmaları anadamar gelenekle yöndeşmeye doğru ilerlerken, anadamar/çoğulcu gelenek de eleştirel geleneğin saldırılarına yanıt olarak yaklaşımlarında değişiklik yapmışlardır. Sonuçta iki geleneğin bir noktada buluşmasının eleştirel çalışmaları daha az eleştirel kılmayacağı, çoğulcu geleneğin de daha eleştirel olacağına dair görüşler ortaya çıkmıştır. Yapılması gereken şey niceliksel bir sürece doğru, niteliksel bilgiyi birleştirmektir. Ancak her iki gelenek arasında ekonomik ve politik açıdan iktidarı kavramsallaştırma biçimi farklıdır. Bu farklılık, yöndeşme olgusunun varlığına kısıtlamalar getirir.
Kültür Araştırmaları Dergisi, 2022
16.-17. yüzyıllar ve sonrasında Osmanlı düşünce dünyasında daha yoğun görülen İşrakîlik, klasik Türk şiirine de yansımıştır. Bu felsefe ile birlikte "işrâk" yanında ışık kavramı etrafındaki kelimeler hem genel literatüre hem de şiire girmiştir. Çalışmada "işrâk" kavramı etrafında şiirlerde, İşrâk felsefesinin yansımaları üzerinde durulmuştur. İşrâkîliğe, Osmanlı'da ilginin 16. ve 17. yüzyılda başlaması nedeniyle bu dönem ile sonraki yüzyıllardan seçilen divanlar taranmıştır. Şairlerin, filozoflara ve felsefî kavramlara şiirsel imajların bir parçası olarak yer verdiği görülmektedir. Şiirlerde İşrâkî felsefenin 17. yüzyıl ve sonrasında etkili olduğu görülmekle birlikte, onun varlık ve bilgi görüşü üzerinde ayrıntılı durulmamıştır. "İşrâk" ile birlikte ışık kavramı etrafındaki kelimelere ve bazı filozoflara yer vererek İşrâk felsefesinden etkilendiklerini açıkça gösteren şairler vardır. Ayrıca bazı klasik Türk şairlerine göre, hakikati idrak için akıl ve sezginin bir arada olması gerekir. Bu yüzden sadece akılcılığı savunan felsefî ekollerce sezgiye dayalı bir felsefe olan İşrakîlik eleştirilir. Bu dönemde "İşrâk" kavramına, felsefî bir terim olmaktan ziyade lügat anlamıyla yer veren şairler de bulunmakla birlikte çalışmada işrâk felsefesini benimseyen yahut eleştiren şiir örneklerine odaklanılmıştır.
GİRİŞ G enel olarak nağmeler ve nağmeleri daha güzel hale getiren her türlü çalışma-yı kapsayan bir sanat 1 olarak tanımlanan müziğin tarihi insanlığın tarihi kadar eskidir. Varolduğu günden bugüne ne kendisinden büsbütün vazgeçilebilmiş, ne de bütünüyle kabullenilebilmiş bir konudur müzik. Her zaman ve her ortamda güncelliğini korumuş, birçok tartışmaya konu teşkil etmiş, lehte ya da aleyhte hakkında çok şey söylenmiştir. Kaynağı itibariyle müziğin iletişim ihtiyacından doğduğu 2 , Allah tarafından özel bir öğreti olduğu 3 ; " bezm-i elest " hatırası 4 , kainattaki ahengin sezgisi 5 ; yaratılıştan var olduğu 6 , fiziksel bir olay olduğu 7 , filozofların bir buluşu 8 , efsundan doğduğu 9 , yakarış ihtiyacından kaynaklandığı 10 , zevk ve eğlence ihtiyacından doğduğu 11 , göklerin ve gökler-deki meleklerin sanatı olduğu 12 vs. gibi birçok teori ileri sürülmüştür.
Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 2019
(https://orcid.org/0000-0001-9328-0205) ÖZET Klâsik Türk şiirinin doğru bir şekilde anlaşılması için deyimler, atasözleri, halk inanışları, gelenek ve görenekler, âdetler, yaşam tarzı vb. unsurların bilinmesi önemlidir. Çünkü şairler, bunların her birini şiirlerinde kullanmış ve zengin anlam katmanları oluşturmuşlardır. Bunların bilinmemesi ya da eksik/yanlış bilinmesi, o manzumelerin gerçek manalarının anlaşılamamasına veya şiirin farklı yorumlarının gözden kaçmasına sebep olabilir. Öyle ki bazen tek bir kavram bile şiire yeni ve zengin anlamlar kazandırabilmektedir. Şu halde klâsik şiirde geçen her bir kavramın hangi anlam çerçevelerinde kullanıldığının ve gelenek içinde ne gibi inanışları yansıttığının bilinmesi, bu şiirin hakkıyla anlaşılabilmesi için son derece önemlidir. Bu çalışmada da 'akrep' ve onun klâsik Türk şiirindeki kullanımları üzerinde durulacaktır. Akrep, zehirli ve ürkütücü bir canlı, burç ve saat aksamından bir parça gibi farklı kavramları ifade eder. Sahip olduğu özellikler ve gelenek içinde taşıdığı inanışlarla kullanıldığı şiirin manasını derinleştirmekte ve zaman zaman yeni anlam katmanları oluşturmaktadır. Özellikle bir burç ve zehirli bir hayvan olarak farklı deyim ve inanışların odak noktasında bulunan akrep, klâsik Türk edebiyatında zengin bir kullanım alanına sahiptir. Kalb sanatıyla kullanımı ise şiirin anlam katmanı ve sanat değerini artırması açısından oldukça dikkat çekicidir. Akreple ilgili anlam çerçevesi ve inanışların tespitiyle hem ilgili manzumelerin daha doğru anlaşılmasına yardımcı olunacak hem de bugün için unutulmuş olan bazı hususların hatırlatılmasına ve kayda alınmasına çalışılacaktır. A n a h t a r K e l i m e l e r Akrep, klâsik Türk edebiyatı, burç, deyim, atasözü, halk inanışı.
MİLLÎ FOLKLOR, 2022
İnsanoğlu, var olduğu andan beri hem kendisiyle hem de çevresinde gördüğü bilinmeyenlerle ilgili ba- zen olumlu bazen de olumsuz endişe duygusu taşımaktadır. İnsan, her zaman talihini ve gelecekte onu nelerin beklediğini merak etmiştir. İnsanlık tarihini de etkileyen endişeyle karışık merak güdüsü, falcılık, kâhinlik, sihir, büyücülük gibi uğraşı alanlarını ve mesleklerini ortaya çıkarmıştır. Eski Sümer, Çin, Mısır, Roma medeniyetlerinde binlerce yıllık geçmişleriyle ve gizemli yönleriyle hürmet gören bu meslek sahipleri, devirlerinde geleceğini merak eden güçlü yöneticilerin yanında, saraylarda bulunmuşlardır. Kadim Türk tarihinde de bu işi kamlar, şamanlar üstlenmiştir. Gelecekten haber alma, uğurlu ve uğursuz olanı bilme, hastalıklara şifa verme gibi insanüstü gizemli yetenekleri olduklarına inanılan kam ve şamanlar, bir nevi kâhinlik görevini de üstlenmiş bulunuyorlardı. Gösterdikleri maharetlerle Türk insanı arasında saygınlık kazanan bu kişiler, falcılıkla da ilgilenmişlerdir. Beyler, hanlar, hakanlar gibi toplumsal kabulü olan saygın kişilerin yanında yer tutan kişiler, muhatapları gözünde de saygınlıklarını korumuştur. Dünyanın en eski mesleklerinden olan falcılık da Türkler arasında karşılık bulmuştur. Eski Türkçe döneminde ırk ve körüm olarak karşılık bulan fal sözü, müstakil eserler oluşturacak kadar kabul görmüştür. Dönem verimleri arasında ok, çubuk, aşık kemiği ve zar gibi kullanılan çeşitli talih sembolleri ile fal ve kehanet ayinleri düzenlendiğini gösteren fal metinleri bulunur. Türklerin ilk alfabesi olan Köktürk harfleri ile yazılı şu an için eldeki en eski yazması, bir fal metni olan Irk Bitig’dir. Uygurlar döneminde Körüm Bitig olarak adlandırılan fal metinlerinin bulunması, bu uygulamaların devam ettiğini göstermektedir. Bir ileri aşamaya geçtiği görülen fal uygulamaları ve söylemleri bu işin usta eller üzerinden yapıldığını gösteren körümçi “bakımcı, falcı” meslek adının görülmesinden anlaşılabilir. İşlenmiş bir dile sahip olan fal metinlerinde talihini merak edip gelen muhatabına yönelik onu güdüleyecek, inandıracak ve mutlu edecek söylemler geliştirilmiştir. Alan araştırmacıları tarafından genellikle din dışı olarak görülen falların içinde alkış (dua) ve kargış (beddua) olan söylemler de bulunur. Yaygın kanıya göre dinî içerikli metinlerde görülen alkış ve kargışlar, Türk insanının en eski söylemlerinde dahi kalıplaşmış söz öbekleri olarak görülürler. Fal metinleri sadece iki kişi arasında geliştirilen söylemler gibi görünseler de aslında muhatabın çevresindeki insanları ve yaşam alanına dair görebileceği tüm nesneleri ilgilendiren geniş bir alana ve söz varlığına hitap etmektedir. Faldan medet umarak gelen muhatabın iyi dileklerle güdülenmesi, sürdürülebilirlik açısından önemli bir başvuru söylemini zorunlu kılar. Alkışlar, tam da bu durumunda körümçi’nin imdadına yetişir. Algısı yönlendirilmiş olan muhatabın istendik ve güdülenmiş tutumu, talihine dair duyacağı bütün olumlu söylemlere açıktır. Bu bakış açısıyla alkış söylemleri, fal metinlerinde bulunması gereken söz eylemleridir. Bu çalışmada Eski Türkçe fal metinleri, alkış ve kargış söylemleri bakımından incelenecek ve örnekler tespit edilecektir. Elde edilen örnekler, söylem analizi yöntemiyle değerlendirilecektir. Fal metinlerde görülen iyi niyet, övgü ve sövgü, lanet gibi söylemlerin varlığının tespiti, bu türe dair bakış açımızı değiştirecektir. Din dışı görülüp göz ardı edilen bu tür metinlerin bu bakış açısıyla ele alınması, aynı zamanda bu türün sınıflandırılmasının da yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşündürtecektir.
“Taşranın Entelektüel Yüzü: Derviş”, 2022
Derviş; fakir bir görünümle zengin bir gönlün harmanlanmasından doğan manevî tavrı, göçebe bir tip, yani taşranın insanı olarak omuzlayan kimse olarak klasik Türk şiirinde de hak ettiği değeri fazlasıyla bulmuştur. Tasavvufî süreçte Irak ekolünün gösteriş ve takva ağırlıklı züht modelini değil, Horasan ekolünün gösterişten arınmış, hırka, taht ve taç gibi dünyevî zenginliklere bigâne kalan melâmet kaynaklı düşünce yapısını daha çok benimseyen dervişlik olgusu, melâmeti bir üst kimlik edinen yaşayış ve duyuş şekli olmuştur. Kaynaklara bakıldığında dervişin zahirî/fiziksel ve batınî/ruhsal olarak üzere iki temel dinamik üzerinden betimlendiği görülmektedir. Bu dinamikler zahirî manada dervişin üryan görünümünde belirgin kılınmış hâldedir. Üryanlık derviş için bedensel bir tecrit olsa da Hak yolunda onu manevî olgunluğa ulaştıran ruhî bir dönemeçtir. Bu ruhî dönemeçte derviş; aba, peşmine, palas, nemed ve murakka bürüyerek giysiye ihtiyaç duymamayı prensip hâline getirmektedir. Derviş bu doğrultuda seyyahlığı ve günübirlik azık edinme tavrını idame ettirmektedir. melâmeti yücelme hissiyle kula kul olmaktan kendini kurtaran derviş, fakirliğe duyduğu övünç ile muhabbet sultanlığını kurmayı arzulamakta, cihan feragati doğrultusunda dünyanın taht, taç ve hilatinden kendini kurtarmaktadır. Bu vazgeçiş hissi ona canından geçme prensibini de bağışlamakta, ölmeden önce ölünüz düsturu ile derviş Hak rızasına olan yolculuğunu tamamlamanın engin huzuru ile hareket etmektedir. Bu tavır ile derviş, hoşgörüyü makânsızlığın derunî huzur köşesi olan gönlünden herkese dağıtmakla bir hoşgörü damıtıcısı rolüne bürünmektedir. Bu rol, onu incinsen de incitme anlayışında ruhsal niteliklerinin zirvesine yükseltebilmektedir. Bu kadar geniş ve zengin bir çağrışım dünyasıyla klasik Türk şiirinde işlenen derviş, klasik şairlerce de olumlu karşılanmış, tavırları övülmüştür. Padişah şairler bile şiirsel söylemlerinde dervişliğin fakir, dünya zenginliklerini yadsıyan, taht, taç ve hırkayı reddeden kaldender-meşrep tavırlarını beğeniyle karşılamıştır. Makalede bu dervişlik tavırlarının iki cepheli karakteri olduğu da görüldüğünden dervişliğin zahirî ve batinî nitelikleri, bir âşık olarak klasik şair ve bir mutasavvıf olarak sufî şairler nezdindeki algıları bağlamında da analiz edilmiştir. Bu nalizlere bakıldığında klasik şairlerin daha çok sevgilinin ilgisini kazanmak için melâmetin bozulmuş hâli olan Kalenderîliği benimsedikleri ve dilenci, derbeder, yarı üryan gezen, meyhane kapılarında şarap tortusu içerek sefil hâlde bekleyen bir derviş profili çizdikleri görülmüştür. Mutasavvıf şairler ise dilencilik, halk elinde olana tenezzül etme, perişan görünerek halkın nezdinde iyi algılanma gibi dervişlik niteliklerini değil, melâmetten kaynaklanan gösterişten arınmış, gönül temizliğiyle gönüller kazanmayı amaç edinen, kula kulluktan azade olan dervişlik tavırlarını benimsemiştir. Bu tavırlar şairlerde sevgilinin teveccühünü, mutasavvıf şairlerde ise Hakk’ın rızasını elde etmenin manevî simgesi olarak yer bulmuştur. Bu konumlanışta, Hak tekkesinin eşiğinde muhabbet binasını imar eden derviş ve âşık şiirsel söylemlerde aynîleşmiştir. Bu nitelikler, zahirî ve batınî dervişlik alâmetleri, klasik şairin söyleminde Hakk’ı aşk ile aramanın dervişçe tavrı olarak ideal bir ahlak ilkesi, kâmil bir insanda bulunması gereken nitelikler olarak tüm insanlığa model olarak sunulmaktadır. Çalışmada evrensel ve entelektüel bir dervişlik olgusunun simgesi olan bu nitelikler sistematik hâlde tablolaştırılmış, bütüncül bir dervişlik algısı olarak ilim âleminin hizmetine sunulmuştur. Bu kapsamlı algıların klasik Türk şiirindeki dervişlik algısını zenginleştireceği aşikârdır. Çalışmada ayrıca dervişlik ile ilgili mana evrenini çok iyi özetlediği görülen beyitlerin metin içinde, diğerlerinin ise dipnot yoluyla sunulması da önem arz etmektedir. Bu sunumun dervişlik ile ilgili klasik Türk şiirindeki algıları hemen hemen tamamıyla içerdiği görülebilecektir.
Özet Metafor, kişilerin bir olgu ya da kavrama ilişkin algılarını benzetmeler yoluyla ifade etmesi olarak tanımlanabilir. İnsanoğlu eskiden beri özellikle soyut kavramları daha iyi anlayabilmek/anlatabilmek için onları metaforlar yardımıyla ifade eder. Bu yönüyle metaforlar hayatımızda çok önemli bir işleve sahiptirler. Bu çalışmada aday Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenlerinin "edebiyat öğretmeni" kavramına ilişkin algıları metafor yoluyla analiz edilmiştir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olgubilim (fenomenoloji) deseni kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinden aday Türk dili ve edebiyatı öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırma verileri yarı yapılandırılmış açık uçlu soru formu aracılığıyla toplanmıştır. Araştırmaya gönüllülük esasına göre katılmış olan katılımcılardan veri toplama formundaki "Edebiyat öğretmeni ...... gibidir/benzer/hatırlatır. Çünkü ……" şeklindeki açık uçlu cümleleri tamamlamaları istenmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi yapılarak on bir kategoriye ayrılmıştır: bilgi kaynağı ve/veya sağlayıcısı (n= 30; %30), yol gösterici ve yönlendirici (n= 24; %24), rol model (n=12; %12), bireysel ve duygusal gelişimi destekleyici (n= 8; %8), üretici (n= 8; %8), değerli bir varlık (n=6; %6), şekillendirici/biçimlendirici (n= 6; %6), süper otorite (n=3; %3), iletişim aracı (n=1; %1), eğlendirici/dinlendirici (n=1; %1), sevgi ve fedakarlık örneği (n=1; %1). Sonuçlara göre katılımcıların %58'i (n=58) öğretmeni geleneksel (bilgi kaynağı ve/veya sağlayıcısı, yol gösterici ve yönlendirici, rol model, değerli bir varlık, şekillendirici/biçimlendirici, süper otorite, sevgi ve fedakarlık örneği); %43'ü ise (n= 43) edebiyat öğretmenini çağdaş eğitim yaklaşımlarına uygun özelliklere (yol gösterici ve yönlendirici, bireysel ve duygusal gelişimi destekleyici, üretici, iletişim aracı, eğlendirici/dinlendirici) daha uygun rolleriyle algılamışlardır. Anahtar Kelimeler: Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni, öğretmen, metafor, eğitim. Abstract Metaphor can be described as one's expressing perceptions about a fact or a notion thorough similes. Humankind expresses nonfigurative notions with the help of metaphors to understand/narrate them better since the ancient times. Metaphors have a very important place in one's life with this function. In this study, trainee Turkish Language and Literature teachers' perception about "literature teacher" notion is analyzed through metaphors. Phenomenology design of qualitative research is used in this study. The paradigm of the study is formed by trainee Turkish language and literature teachers. The data of this research is collected with semi-constructed open-ended question form. Participants that attended the research by voluntarily is requested to complete open-ended sentences similar to "Literature teacher is similar to/is like/reminds ." The acquired data is divided into 11 categories by doing content analysis: knowledge source and/or provider (n= 30; %30), leader and director (n= 24; %24), role-model (n=12; %12), supporter of personal and emotional development (n= 8; %8), productive (n= 8; %8), a precious being (n=6; %6), former/moulder (n= 6; %6), super authority (n=3; %3), communication tool (n=1; %1), entertainer/relaxing (n=1; %1), example of love and sacrifice (n=1; %1). According to results, %58 of the participants (n=58) described the teacher as traditional (knowledge source and/or provider, leader and director, role-model, a precious being, former/moulder, super authority, example of love and sacrifice); %43 of them perceive the teacher as roles that fits better the qualities of modern education approaches (leader and director, supporter of personal and emotional development, productive, communication tool, entertainer/relaxing).
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.