Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Gülay Yılmaz'ın hazırladığı dosya, çocukları tarihin öznesi konumuna yerleştiriyor, çocukların sesini duyan ve duyuran bir pencereden tarihe bakıyor. Colin Heywood, Yahya Araz, Nazan Çiçek ve Özge Ertem'in makaleleriyle… sayfa 36
Urartu-Asur İlişkileri, 2023
ÖZET Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde devletlerini kuran Urartular, bölgenin sert iklim koşullarına uyum sağladılar. Bölgenin söz sahibi oldular. Urartuların başlıca düşmanı Mezopotamya’da büyük bir güç haline gelen Asur İmparatorluğu’dur. Burada konumuz Urartuların savaş halinde oldukları Asur İmparatorluğu ile olan ilişkileri üzerinedir. Konuya ilk başta Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonraki durumu anlatarak başladım. Sonra iki güç hakkında bilgi verdim. Sonrasında konumuz olan Urartu-Asur ilişkilerinden bahsettim. Konumuz haritalarla desteklenmiştir.
1980'li y›llarda, Karakaya Baraj alan›ndaki ‹mikufla¤› höyü-¤ünde yürütülen arkeolojik kaz›larda tan›d›m. Her hafta açmalarda ortaya ç›kan mimari ve buluntularla ilgili olarak özgün fikirler üretmemiz konusunda bizi cesaretlendirirdi. Günümüze kadar da Do¤u Anadolu ve Urartularla ilgili yapmaya çal›flt›¤›m›z de¤erlendirmeleri sa-b›rla dinledi. Çal›flmalar›m›za gösterdi¤i ilgi ve verdi¤i destek için teflekkürlerimle.
ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU - INTERNATIONAL AMASYA SCHOLARS’ SYMPOSIUM - 21-23 NİSAN 2017 ● AMASYA
İlk çağlardan beri muhtelif medeniyetlere ev sahipliği yapan Amasya, Anadolu coğrafyası üzerinde yer alan en köklü şehirlerden biridir. Amasya‟nın tarihî dokusuna bakıldığında, mezkûr kentte çok sayıda ilim, fikir sanat ve devlet adamının yetiştiği anlaşılmaktadır. Bu anlamda Osmanlı Devleti‟nde XVIII. Yüzyılın sonu ile XIX. Yüzyılın başında yaşayan Âkifzâde Abdurrahim Efendi muallim, mütefekkir ve mutasavvıf yönü ile Amasya‟nın yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden biridir. Bu çalışmada, eserleri ve icrâ ettiği görevleri ile iyi bir ilmî birikime sahip olan Âkifzâde Abdurrahim Efendi ve onun tasavvufa dair kaleme aldığı Mir„ âtü‟n - N âzırîn adlı eseri tanınmaya çalışılacaktır. Bu amaca yönelik olarak ele alınan bildiri metni, giriş ve iki bölümden oluşacaktır. Birinci bölümde Âkifzâde Abdurrahim Efendi‟nin hayatı ve eserlerine, ikinci bölümde ise Mir„ âtü‟n - N âzırîn ‟deki tasavvufî görüşlerine yer verilecektir. Sonuç kısmında ise konuyla ilgili bir değerlendirme yapılacaktır/ Amasya has hosted several civilizations since ancient times, and is one of the most profound cities located on the Anatolian geographical area. When the historical tissue of Amasya is considered, it is understood that many statesmen, men of letter and men of art were raised in this city throughout history. In this context, Âkifzâde Abdurrahim Efendi, who lived in late XVIII. Century and early XIX. Century in the Ottoman State, comes to the forefront as a teacher, thinker, and Sufi raised in the city of Amasya. Âkifzâde Abdurrahim Efendi, who had a good scientific knowledge compilation with his works and duties, and his work “ Mir‟âtü‟n - Nâzırîn ”, which was written by him on Sufism, will be introduced in this study. The review, which will be designed in agreement with this purpose, will consist of an Introduction and two subsequent sections. In the first section, the life and works of Âkifzâde Abdurrahim Efendi will be included, and in the second section, his sufic viewpoints written in M ir‟âtü‟n Nâzırîn will be included. In the Conclusion section, a general evaluation will be made about the study topic.
Türkiye’nin Kafkaslara açılan kapısı olan Kars ili, coğrafi konumu itibariyle Kafkasya coğrafyasında stratejik bir önem taşımaktadır. Bu stratejik öneme, Kars bölgesinin zengin su kaynakları, verimli arazileri ve maden yatakları ayrı bir değer katmaktadır. Nitekim Doğu Anadolu Bölgesi’nin özellikle maden bakımından zenginliği, eskiçağdan itibaren toplumların hedef noktası hâline gelmesine neden olmuştur. Bu sebeple bölgedeki zenginliği elde etmek isteyen Asurlar buraya seferler düzenlemiştir. Bu seferlerin kaydı niteliğinde olan tabletlerden, bölgenin maden işlemede ileri seviyede olduğu anlaşılmaktadır. Urartu Devleti de kurulduktan sonra, bölgesindeki madencilik mirasını devralarak, maden teknolojisinde hızla ustalaşmıştır. Urartu Devleti gelişmeye başlayınca, sanayisi için gerekli hammadde ihtiyacı artmış; böylece İşpuini-Menua döneminden itibaren Urartu kralları kuzey bölgelerine seferler düzenlemiştir. Kars Müzesinde bulunan demir ok uçları da bunların bir sonucudur. Tunç ok uçları ise İskit ve Kimmer topluluklarının bölgeye gelmesiyle göze çarpmaktadır. Urartu ordularında görev alan paralı askerlerin tunç ok uçları kullandıkları anlaşılmaktadır. Çalışmamızda Urartu madenciliğine göz atarak, Urartu silahları, silahların ve ok uçlarının yapım tekniklerini, ok tipolojisini ve özelliklerini inceleyerek Kars müzesinde mevcut olan Urartu ok uçlarını ele alacağız.
Erzurum, çok önemli yolların düğüm noktasında bulunması ve konumunun müdafaaya uygun olması sebebiyle, tarih boyunca, askeri ve ticari önemi ön planda olmak üzere Anadolu’nun önde gelen şehirlerinden biri olmuştur. Kafkasya ve İran’dan gelen yolların Anadolu’ya açılan tek kapısını teşkil edip, ilk ve ortaçağlarda doğudan Anadolu’ya girme teşebbüsünde bulunan istila ordularına karşı Anadolu savunmasının kaderini tayin eden başlıca kale olduğundan büyük önem kazanmıştır
XV. yüzyıl ortasında Tokat nahiyesi, nefs-i Tokat ile Kazabad ve Fenk divanlarından müteşekkildir. Nahiyede 95 köy, bir meskûn zemin ile üç meskûn mezra bulunmaktadır. Köylerden 3'ünün terkedilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar sonraki tahrirlerde ya kaydedilmemişler ya da mezraya dönüşmüşlerdir. Nahiyenin toplam nefer sayısı 5814'tür. Bunların yaklaşık %53'ü Tokat şehrinde yaşamaktadır. Tokat nahiyesi Müslüman unsurun baskın olduğu bir nüfus yapısına sahiptir.Neferlerin ¾'ü Müslümandır. Nahiye merkezinde Müslümanların oranı düşerken (yaklaşık %62) nahiye kırsalında Müslümanların oranı yükselmektedir. Nahiye genelinde göçmenlerin oranı (%4,5) dinî, iktisadî ve kültürel hayatı etkileyecek boyutta değildir. Göçmen oranının düşük olması XV. yüzyıl ortasında nahiyenin durağan/statik bir nüfus yapısına sahip olduğuna işaret etmektedir. Tokat nahiyesinin kırsalını oluşturan 99 yerleşim biriminin bir kısmı isim değiştirerek, bir kısmı da isimleri değişmeden varlıklarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Gerek isim değiştiren gerek ise aynı isimle varlığını sürdüren yerleşmelerin oranı yaklaşık %48'dir. Nahiye kırsalındaki meskûn zemin ve mezralar zamanla köye dönüşürlerken, bazı köyler de belde, kasaba veya mahalleye dönüşmüştür.
The most developed city with its endustry such as trade, tourism and education in Turkey is Istanbul. Istanbul's population has been identified as 15.067.724 by the Address Based Population Registration System in 2018 which had an urban population of 806.860 people in 1927-when the first census was made in Republican Period-Istanbul has enteredinto a rapid growth progress, especially from the 1950's. The most important factor that played a role in the increase of the population is the investments that was made in industrial and commercial areas and especially in the transportation. With these investments, incerased business opportunities and the impact of commercial vitality, Istanbul has begun to take intense migrations more increasing than the most of the cities of the country. Until the 1950's Istanbul's population had created a density in Surici, Kadıkoy and Uskudar regions. With the effect of rapid migration in Istanbul, new settlements has formed on both sides of the city. One of these is the Esenyurt district. Esenyurt was a village settlement of which economy depends on agriculture and stock farming until the end of 1960's. The labor force requirement which occured with the movement of the industrial foundations to the district caused big migrations. With these migrations, Esenyurt has entered into a rapid growth progress. Demographic investments that were made for the district have provided the improvements of functions such as trade, education and health in course of time. In this study, we will try to explain Esenyurt's population development stages and its reasons while it had a village status until 1989 by the effect of rapid population growth and its becoming the most crowded district in Istanbul with its 891.120 inhabitants in 2018.
psikeart nefret sayısı ARZU VE NEFRETİN MOBİUS ŞERİDİNDE Bir Performans Sanatı Olarak Ayrılık Ayşe Devrim Çıngı Başterzi ‘İnsanlar bu kadar korkmasalar, bu kadar zalim olurlar mı, bu kadar birbirlerine düşmanlık eder, birbirlerinin böylesine kuyularını kazar mı, insan öldürürler mi, birbirlerine böylesine kıyar, köle eder sömürürler mi, birbirlerinin sırtına binerler mi, aşağılarlar mı, delirirler mi, sevmeyi, sevişmeyi böylesine unuturlar mı, uzattıkları el böylesine buz gibi olur mu, düşünebilme yeteneklerini böylesine yitirirler mi, öykünürler mi, durmadan ölümü düşünürler mi, ölümü düşünmenin boşluğunun farkına varmazlar mı, bastıkları yeri göremeyecek kadar üstümüzdeki gökten, altımızdaki topraktan, yıldızlardan, sulardan, çiçeklerden, dağ başlarından, ışıktan böylesine bihaber kalırlar mı, sevgisiz, sevisiz, dostluksuz yürekleri sıcacık, bir sevgili, bir dost yüzü için, bir kuş gibi çırpınarak çarpmadan olur mu?’ YAŞAR KEMAL- DENİZ KÜSTÜ ‘Hayal kırıklığı daima prematüredir. İnsan bir şeyi kaybettiğine inanıyorsa, daha önce ona sahip olduğu fantezisi kurmuş demektir.’ der Adam Phillips. Hepimizin bildiği gibi hiçbir anne, hiçbir bebeği – Freud’un deyişiyle küçük vahşiyi - tam da istediği şekilde- sonsuza kadar doyuramaz. Ekmek elden, su gölden olan rahmin içinden dünyanın türlü çeşit eksikliğine; misal sürekli bir doyurulmuş, tok olma halinden açlığa, misal saran sarmalayan ılık yumuşacık bir sıvıdan soğuğa terk edilen gariban bebecik, bu yoksunluğun yarattığı dehşet duygusu ve korkuyla annenin memelerine öfkeyle abanır, sarılıp sarmalansın, sıcacık tutulsun ister ve kucaktan indirildiğinde yaygarayı koparır. Bebeğin düşü paşa gönlü istediği anda sınırsız süt, istediği anda sınırsız annedir. -Paşaların gönlü sınırsız doyuyor mudur acaba?- Sütü emip yatıştıkça açlığı, annenin kucağında sarılıp sarmalandıkça, öfkeli çığlıkları azalır, sakinleşir. Ağzında annesinin memesinin bal damlayan ucuyla uyuyakalmak ister, sınırsız arzuların sahibi, ama dünyanın kaç bucak olduğu bellidir. Ne süt, ne de anne sonsuzdur. Annelerin de karnı ne yazık ki acıkır, yetişkinliğin bitmez sorumlulukları da vardır; evin yemeği, temizliği, kocası, diğer çocukları... Yaşamın arka plandan durmadan kulaklarımıza fısıldadığı sufle hiç değişmez; ‘hiç bir haz sonsuz değildir’. –Hem hep aynı şey, sıkılır canım insanın canı.- Memelerdeki süt er geç biter, küçük vahşinin sıklıkla karnı doyar, arzusu doymaz. Bir ırmaktan yağ, bir ırmaktan bal akacağını söyleyen mitoslar, annenin memelerinden bir süre sonra akmayan süte özlem değilse, nedir? Hayali kurulan her ‘Anne’, aslında yitik cennettir.. Ama bu cennette olmuş mudur hiç gariban insanoğlu? Sadece olduğunu hayal etmiştir aslında: Bu nedenle der ki Lacan; ‘Aşk, kendinde olmayanı, olmayan birisine vermektir’. ....
Belleten, 2000
Eskiçağ'da gerek Doğu ve gerekse Batı dünyasında bağ bahçe sahibi olmak bir gurur kaynağı ve bir ayrıcalık göstergesiydi. Bu yüzden krallar, beyler, soylular ve tapınaklar büyük gayretler göstererek çeşitli bağ, bahçe ve koruluklar kurmaya özen gösterirler, ozanlar onlardan övgüyle söz ederlerdi. Tevrat'ta (Vaiz 2:4-6; Wiseman 1983: 143) Süleyman'ın Kudüs'teki üzüm bağları, meyve bahçeleri ve parkları anlatılıyor, Homeros'ta ise Phaiak kralı Alkinoos'un bahçesi (Odysseia VII 111 vd.) ve bağı (VII 137 vd.) uzun uzun betimleniyordu.
Çankırı'nın merkez ilçesine bağlı Alibey Mahallesinde yerli halkın adlandırmasına göre Çingene, Cingan, Elekçi, Bohçacı; kendi adlandırmalarına göreyse Poşa diye bilinen bir topluluk yaşamaktadır. İki üç çocuklu olmakla birlikte farklı nesiller bir arada yaşadığı için kalabalık ailelerden oluşmuş görünen topluluğun 2000 kişilik bir nüfusu olduğu tahmin edilmektedir. Topluluk mensuplarının ana geçim kaynağı ticarettir. Benzer sosyokültürel özellikler taşıyan bazı gruplarla karşılaştırıldığına Poşalar fal bakmaz, müzik ve dansla ...
Kültür Tarihi ve Disiplinler arası Sanat/ Tasarım 1, 2021
ÖZ 18. asır âlimlerinden olan Erzurumlu Lütfullah Efendi, birçok dalda eserler telif etmiştir. Özellikle tefsiri ve " Meâricu'l-Envâr " adlı eseriyle dikkat çekmek-tedir. Müfessirimiz, " Risâletu'r-Retk ve'l-Fetk " isimli eserinde Enbiyâ, 30. ayetini, Felsefî Tasavvuf geleneği açısından ele almış ve kendisine özgü yorumlar yapmış-tır. Buna göre, " retk " kavramı (cism-i küll, akl-ı evvel), mevcûdâtın birliğini; " fetk " ise, bir bütün olan mevcûdâtın parçalara ayrılmasını ifade etmektedir. Anahtar Kelimeler: Evrenin yaratılışı, retk, fetk, felek-i azam, arş, hebâ, akl-ı evvel, cism-i küll, kalem-i a'la, sudur nazariyesi, insan-ı kâmil ABSTRACT Theoretical and Mystic Exegesis Sample in the Commentator Lütfullah Efendi from Erzurum 18 th century scholar Lütfullah Efendi from Erzurum has copyright works in many branches. In particular, draws attention with the interpretation and his work the " Meâricu'l-Anwar ". The interpreter, in his work named as " Risâletu'r-Retk ve'l-Fetk " was discussed the verse Anbiya, 30 in terms of the philosophical tradition of Sufism and has its own comments. Accordingly, the " Retk " concept (the object of universal, the first reason) refers to the unity of the creation and the " fetk " concept refers to dismantling of assets as a whole.
Ege Üniversitesi Arkeoloji Sanat Tarihi Dergisi II ,1983 Not:Yeni kazılar ışığında bazı bilgiler değişikliğe uğramıştır
Günümüz toplumlarında kalkınma siyasal süreçlerin etki ettiği bütüncül bir kavramdır. Eğitim ise bir ülkenin geleceğini ve gelişmişliğinin birincil ölçütünü oluşturan kalkınmanın en önemli unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitim, ülkedeki refah ve ekonomik özgürlük seviyesinin artmasının temel taşı olarak tanımlanabilir. Gelişmiş ülkelerde bütçe yatırımlarının aslan payı, eğitime ayrılmaktadır. Bununla birlikte, eğitime yapılan yatırımların sonuçlarını elde etmek uzun zaman almaktadır. Bu nedenledir ki eğitimin devlet politikası yerine hükümet politikası olarak ela alındığı siyasi yapılarda: Siyasi iktidarların oluşturduğu yatırım bütçesinde eğitime gerekli öncelik tanınmamış ve yatırımlar yapılmamıştır. Başka bir deyişle siyasiler, eğitim yatırımlarının geri dönüşünün uzun vadeli olması sebebi ile bu alanda süregelen ve aşılması gereken sorunları ya ötelemekte ya da çözün önerilerine yönelik çalışmaları iptal edilme durumu ile karşı karşıya bırakmaktadır.
Belleten
1987 yılında Bölüm'e etüdlük malzeme olarak armağan edilmek istenen ufak bir kemer parçasının buluntu yeri konusunda yapılan soruşturmalar, sonuçta bizi Bingöl ili sınırları içerisindeki Gerran, bugünkü adıyla Suçatı köyündeki bir Urartu gömütlüğüne götürmüştür. Gömütlük, Çat ile Karlıova ilçeleri arasında, Peri Suyu kenarında konumlanan bu köyün yaklaşık 2 km. kuzeyindeki Gülavi Tepesi'nde yer almaktadır. Yol yapımı sırasında açığa çıkan ilk gömütün ardından, bitişiğinde köylülerce kazılan diğer iki gömüt ve tepenin konumu ile genel görünümü, buranın genişçe bir alanı kapsayan bir Urartu Nekropolü olabileceğini tanıtlamaktadır. Yakın çevrede mimari kalıntılar içeren bir Urartu yerleşiminin - kısa süren araştırma gezimiz sırasında - gözlemlenemeyişi gömütlüğün varlığıyla ters düşmesine karşın, gömütlükle köy arasındaki bir yamaçta yoğun biçimde görülen yüzey buluntuları, özellikle Karaz türü çömlek parçalarıyla, yöre arkeolojisinin Prehistorik döneme dek indiğini belgelemekt...
AMASYA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ, 2017, SAYI: 9, S. 225-248
Özet: İlk çağlardan beri muhtelif medeniyetlere ev sahipliği yapan Amasya, Anadolu coğrafyası üzerinde yer alan köklü şehirlerden biridir. Amasya'nın tarihî dokusuna bakıldığında, mezkûr kentte çok sayıda ilim, fikir sanat ve devlet adamının yetiştiği anlaşılmaktadır. Bu anlamda Osmanlı Devleti'nde XVIII. yüzyılın sonu ile XIX. yüzyılın başında yaşayan Âkifzâde Abdurrahim Efendi müderrislik, mütefekkirlik ve mutasavvıflık yönü ile Amasya'nın yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden biridir. Bu makalede, eserleri ve icrâ ettiği görevleri ile iyi bir ilmî birikime sahip olan Âkifzâde Abdurrahim Efendi ve onun tasavvufa dair kaleme aldığı Mir'âtü'n-nâzırîn adlı eseri tanınmaya çalışılacaktır. Bu amaca yönelik olarak ele alınan makale, giriş ve iki bölümden oluşacaktır. Birinci bölümde Âkifzâde Abdurrahim Efendi'nin hayatı ve eserlerine, ikinci bölümde ise Mir'âtü'n-nâzırîn'deki tasavvufî görüşlerine yer verilecektir. Sonuç kısmında ise konuyla ilgili bir değerlendirme yapılacaktır. Abstract Amasya has hosted several civilizations since ancient times, and is one of the most profound cities located on the Anatolian geographical area. When the historical tissue of Amasya is considered, it is understood that many statesmen, men of letter and men of art were raised in this city throughout history. In this context, Âkifzâde Abdurrahim Efendi, who lived in late XVIII. Century and early XIX. Century in the Ottoman State comes to the forefront as a teacher, thinker, and Sufi raised in the city of Amasya. Âkifzâde Abdurrahim Efendi, who had a good scientific knowledge compilation with his works and duties, and his work "Mir'âtü'n-nâzırîn", which was written by him on Sufism, will be introduced in this study. The article, which will be designed in agreement with this purpose, will consist of an Introduction and two subsequent sections. In the first section, the life and works of Âkifzâde Abdurrahim Efendi will be included, and in the second section, his sufic viewpoints written in Mir'âtü'n-nâzırîn will be included. In the Conclusion section, a general evaluation will be made about the study topic.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.