Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
32 pages
1 file
Öz Cahiliye Arapları Allah'ı kabul etmekle birlikte kendileri ile Allah arasına bazı aracılar koyarları. Bu aracılardan biri de Lât'tır. Han-gi kelimeden türediği ve menşeinin neresi olduğu tartışılan Lât'ın nebati tanrıçası olduğu bilinmektedir. Petra'nın koruyucu tanrı-çası olan Lât nebatiler döneminde Hicaz'a geçtiği sanılmaktadır. Hicaz'da adına bazı mabetler inşa edilmiştir. Bu mabetlerin so-nuncusu Taif'te bulunuyordu. Hz. Peygamber tarafından gönderi-len Muğire b. Şu'be ile Ebu Süfyan tarafından yıkılmıştır. Abstract Allat is originated from Nabateans. Nabateans, who believe in it, had built so many temples for Allat. Lat was resided in the section as known Baytal. The meaning of this term is " the home of god ". There was a worldly place for these pagan gods because of their material character. So, the " baytal " at the Allat temples were the places of gods in the world. As the celestial link of gods, the " bay-tal " had inscribed as niches at the wall of temple. These niches had symbolized the gate of other world. This matter had reflected as a stone in the Hijaz region. So the stone has accepted as the baytal of allat at temple and temple as a rock. Therefore some historians have claimed that the allat is a rock. But the rock or stone is the baytal of allat, which allat has resided in. There are some temples for Allat in the different territories. The two of them were at Hijaz. The small of them is located at Nahlah and the big of them is located at Taef. Also there was a grave of man, who is resident. The biggest temples of Allat which located at Taef had belonged to Sakef tribe. But, all Arabs had respected to this temple and had come to worship. The prophet after his prophecy has fought with Manat, Uzza, Allat and other pagan idols. The temple of Allat at Taef had collapsed by Mughire b. Shube and Abu Suf-yan and had built the Taef Masjid/mosque instead of it.
2016
Cahiliye Araplari Allah’i kabul etmekle birlikte kendileri ile Allah arasina bazi aracilar koyarlari. Bu aracilardan biri de Lât’tir. Hangi kelimeden turedigi ve menseinin neresi oldugu tartisilan Lât’in nebati tanricasi oldugu bilinmektedir. Petra’nin koruyucu tanricasi olan Lât nebatiler doneminde Hicaz’a gectigi sanilmaktadir. Hicaz’da adina bazi mabetler insa edilmistir. Bu mabetlerin sonuncusu Taif’te bulunuyordu. Hz. Peygamber tarafindan gonderi len Mugire b. Şu’be ile Ebu Sufyan tarafindan yikilmistir. p.p1 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 1.9px; text-align: justify; line-height: 8.1px; font: 8.0px 'Times New Roman'; color: #2f2a2b} p.p2 {margin: 1.8px 0.0px 0.0px 1.9px; text-align: justify; font: 8.0px 'Times New Roman'; color: #2f2a2b} p.p3 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 1.9px; font: 8.0px 'Times New Roman'; color: #2f2a2b} span.s1 {letter-spacing: 1.2px} span.s2 {letter-spacing: 0.1px} span.s3 {letter-spacing: 0.2px} span.s4 {letter-spacing: 0.3px} span.s5 {...
Dem Yayınları, 2022
Ahlâk, insanın yaşam serüveninde sürekliliğini koruyan sosyal bir olgudur. Öyle ki insanın yaşama amacı ve hayatının gidişatını belirleyen, fiilleriyle seçimlerini etkileyen, toplumsal hayatın kuralları ve ilkelerini tanımlamaya yarayan önemli bir unsurdur. İnsanların sosyal hayatta karşılaştıkları problemlerin temel sebebi, teorik olarak neyin iyi neyin kötü olduğu hususundaki ihtilafları ve pratik olarak iyiyi uygulama; kötüden kaçınma hususundaki ihmalleridir. Teoride tartışılan ve pratikte ihmal edilen bu prensipler, umumi ahlâkın inkırazını ve sosyal düzenin bozuluşunu hızlandırır. Toplumsal davranış kurallarının temeli olan ahlâk, umumiyetle toplumsal ilişkilerin kahir ekseriyetine havî, iktisadî faaliyetlerle ilişkilendirilir ve bu cümleden hareketle iktisat ahlâkı veya ticaret ahlâkı olarak tesmiye edilen alt ahlâk türleri ortaya çıkar. Bunun en temel sebebi ticaretin insan hayatının sürekliliğini sağlayan önemli unsurlardan bir tanesi olmasıdır. Cahiliye döneminde Arap Yarımadası’nın önemli iktisadi faaliyetlerinden birisi de ticaretti. Bölgedeki ticari faaliyetlerde aktif rol oynayan devletlerin en önemlileri Bizans ve Sâsânîlerdi. Sâsânî ile Bizanslılar arasında uzun yıllar devam eden savaşlar Hicaz bölgesindeki ticari faaliyetleri de sekteye uğratmaktaydı. Bu süreçte Kureyşliler bazı devletlerle ticari anlaşmalar yaparak Mekke’nin önemli bir ticaret merkezi olma niteliğini devam ettirdiler. Değişen bu ekonomik düzende Kureyş kabilesinin yaptığı ticaretten bütün Mekke halkının faydalandığını söylemek pek mümkün değildir. Refah seviyesi artan tüccarların, toplumun yararını gözetmeyen özelikle tefecilik ve stokçuluk gibi ticari faaliyetlerde bulunduğu ve bunların Arap Yarımadası’nda bir sömürgecilik düzeni oluşturduğunu anlamaktayız. Bununla beraber Arap Yarımadasına hac yapmak ve alışveriş için gelen müşterilerin güvenliği ve memnuniyetini sağlamak için müspet davranışlarda bulundukları da gözlenir. Kabe’ye hac mevsiminde gelen hacıların yol güvenliğini sağlamak için haram aylarda kabileler arasında savaşlara ara verildiğini ve ibadet süreçlerinde hacıların hizmetini görmek için rifâde ve sikâye hizmetleri için görevliler olduğunu görmekteyiz. Hz. Peygamber’in de katılım sağladığı ve övgüyle bahsettiği Hilfü’l-Fudûl müessesesi, Mekke’ye dışarıdan gelen yabancı tüccarların haksızlığa uğradıklarında haklarını korumak için bu alanda tesis edilen önemli bir kurumdur. Bu çalışma, Hz. Peygamber dönemi ve öncesini kapsayan süreçte Kur’an’ı Kerim ve hadisi şerifler kılavuzluğunda dönemin İslam müverrihlerinin eserlerinden istifade ederek müşriklerin ticaret ahlâkını konu edinmektedir.
GİRİŞ Kur'ân-ı Kerîm'in nâzil olma sürecinde onun ilk muhatabı olan toplumun mevcut inanç yapısının bilinmesi, ilahî mesajın anlaşılması açısından önem arz etmektedir. Çünkü Kur'an, siyasî, hukukî, içtimaî ve ahlakî alanda, ciddi bir sistematiğe sahip olmasa da, kendine özgü karakteristik bir yapıya sahip bir topluma hitap etmekte ve bu genel yapı da, vahyin muhtevasının şekillenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu çerçevede, müşrik Arap toplumundaki " Allah inancı " nın nasıl bir muhtevaya sahip olduğunun bilinmesi, Kur'an'ın şirk bağlamında onlara yönelttiği eleştirilerin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacaktır. Ancak, cahiliye Araplarının, Kur'an'ın nüzûlü öncesindeki dinî inançlarının detayları, özellikle Allah hakkındaki kanaatleri konusunda kesin bilgi edinmemizi sağlayacak verilerden de, esasen, yoksun bulunmaktayız. Konunun ayrıntılarına girildikçe çözümsüz kalan bir çok noktanın varlığı kendini hemen hissettirmektedir. Bunun nedeni ise, o zamanki Araplar arasında yazının yaygın olmaması, özellikle eser yazma alışkanlığının bulunmaması sebebiyle bu konuda bizi aydınlatacak ciddi dokümanların elimize geçmemiş olmasıdır. Bu konudaki bilgilerimiz daha ziyade, o dönem şiir metinlerinde yer alan ve içeriği de son derece müphem bulunan kısmî işaretlere, bazı rivayetlere ve müşriklerdeki yanlış inanışlara atıfta ve tarizde bulunan Kur'an âyetlerine dayanmaktadır 1. Bu sahadaki her türlü bilgi malzemesi kullanılarak konunun aydınlatılması noktasında ortaya konulan tüm çabalara rağmen, yukarıda da belirttiğimiz gibi, eldeki mevcut verilerin detaylı ve kapsamlı olmayışı, cahiliye Araplarının Allah hakkındaki kanaatlerinin tespitinde, halâ belirsiz ve tartışmaya açık noktaların bulunmasına sebep olmaktadır. Aşağıda da kısaca değineceğimiz gibi, mevcut kaynaklar içerisinden cahiliye Arap şiiri ve diğer rivayet bilgileri, bu konunun aydınlatılmasında hem yeterli olmamakta hem de, en azından bir kısmı, sıhhat açısından bazı tereddütleri beraberinde taşımaktadır. Durum böyle olunca, cahiliye Arap toplumunun Allah hakkındaki kanaatlerinin tespitinde, Kur'an, güvenirliği tartışma götürmez bir başvuru kaynağı olarak devreye girmektedir. Ancak, bu konuda ondan yararlanılırken, Kur'an'ın kendine has ifade üslubunun ve Kur'an bütünlüğünün her zaman gözetilmediğini ve neticede de, kanaatimizce bazı yanlış sonuçlara ulaşıldığını görmekteyiz. İşte biz bu makalemizde, cahiliye Arap toplumundaki Allah inancının, Kur'an'dan hareketle tespit edilmesinde göz ardı edildiğini düşündüğümüz bazı hususlara işaret etmeye çalışacağız. Çalışmamızın esasını teşkil eden bu konuya girmeden önce de, Kur'an dışı kaynaklar olarak tabir ettiğimiz, cahiliye Arap şiiri ve diğer rivayetlerin konunun net olarak ortaya konmasındaki yetersizliğine, giriş mahiyetinde kısaca değinmenin de yararlı olacağı kanaatindeyiz.
MİLEL VE NİHAL inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi, 2016
The faith of pre-IslamicArabian Society is defined as idolatry. In spite of that, there was no any denial about that there is a creative and transcendent god in this belief. The deus otiosus, as a conception of God in the study of religion, is defined as a divine power which had given up intervening with his creature's doings anymore and stepped aside worldly issues. In the frame of this belief, the people, who lived in pre-Islamic Arabian Society, had believed in that they actualize their communication with transcendent god via idols that they composed. they had believed in that they are closing to transcendent god by sacrificing for idols and turning around them and giving respect and honor to them.
Mitoloji-Anadolu Mitolojisi, ed. Ahmet Kırkan, Yunus Cengiz, 2024
Konargöçer hayat tarzına sahip olan erken dönem Türkler, doğayla iç içe yaşamışlar ve sürekli devinim içinde olmuşlardır. Her ne kadar Türkler tarihsel süreç içerisinde farklı coğrafyalarda yaşamış olsalar da Türk kültürü bir bütün olarak ele alınmaktadır. Bu kültürün kadim unsuru olan kurt, Türkler için geniş anlamları ifade etmiştir. Doğada dinamik üstün güçleriyle ve karizmatik özelliğiyle ön plana çıkan kurtların kutsal bir ruh taşıdıkları düşünülmüştür. Türk mitolojisinde ata, kılavuz, koruyucu, kurtarıcı ve soy devam ettirici olarak karşımıza çıkan kurt, kutsal alan olarak görülen kaya resimlerinde, damgalarda, bayraklarda, elbiselerde ve çeşitli eşyalarda motif olarak yerini almıştır. Türkler, kurdu Tanrı’nın kendilerini korumak amacıyla gönderdikleri yardımcılar olarak görmüşlerdir. Bu bağlamda kurt, varlık sisteminde konumunu aşan bir gerçekliğe sahiptir. Kutsal kurt ile kutsal evren arasında sıkı bir ilişkinin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Kurdun fiziksel ve simgesel gücü olduğuna inanılmıştır. Türk kültüründe saygın bir hayvan olarak görülmüş, olağanüstü fiziki kuvveti ve yırtıcılığı, Türklerin yaşama azmini ve savaş gücünü simgelemiştir. Bir nevi kurt, Türklerin askeri ve konargöçer yaşamıyla birleşmiştir. Bu çalışmada, erken dönem Türk mitolojisinde ata, kılavuz, koruyucu, kurtarıcı ve soy devam ettirici olarak görülen kurt üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda kurda hangi kutsal nitelikler yüklendiği açıklanmaya çalışılmıştır.
Rumeli Tarih Arastirmalari Dergisi, 2020
Kilikia bölgesi sahip olduğu yeraltı ve yer üstü kaynaklarına ek olarak, jeopolitik konumu dolayısıyla önemini eskiçağ tarihi boyunca muhafaza etmiştir. Bu bağlamda tarihin erken dönemlerinden itibaren Mısır, Hitit ve Assurlular gibi pek çok devletin ilgisini çekmiş ve adı geçen güçlerin hâkimiyet kurmaya çalıştığı bir bölge olmuştur. MÖ 612 yılında Assur İmparatorluğu'nun yıkılması sonrasında Kilikia, Syennesis unvanı taşıyan bir dizi kral tarafından bağımsız bir şekilde idare edilmiştir. Persler, egemenlikleri esnasında Kilikia'nın stratejik konumundan ve zenginliklerinden azami oranda istifa etmişlerdir. Bu dönemde Hellenler'e karşı yürütülen savaşta Persler için önemli bir üs olan Kilikia, Pers kral Kyros tarafından işgalinden M.Ö. 401 yılına kadar geçen zaman diliminde bölge kısmi otonomiye sahip yerel krallar tarafından idare edilmiştir. Bölge MÖ 333 tarihinde meydana gelen İssos Savaşı sonrasında Büyük İskender'in hâkimiyetine girmişse de MÖ 323'deki ölümü sonrasında Kilikkia, diadokhlar arasında yaşanan çatışmalarla bağlantılı olarak sıklıkla el değiştirmiştir. Özellikle Roma'nın ortaya çıkardığı güç boşluğundan istifade eden korsanlar bir süre bölgede egemen oluşlardır. Roma, korsan sorununa çözüm bulmak gayesiyle Klikia'daki hadiselere müdahil olmuştur. Roma, uzun süre boyunca Kilikia'da gevşek bir yönetim sergilemiş olup, bölgenin idaresinde yerel yöneticilerden zaman zaman istifade etmiştir. Roma egemenliği esnasında bölgenin sınırları sıklıkla değişmiş olmasına karşın doğudaki Parthlar'a karşı bir ileri karakol olarak önemini uzun süre muhafaza etmiştir.
MİLEL VE NİHAL inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi, 2016
It has been discussed that the meaning of jahiliyyah, which is an important term in Qur'an and in Hadith literature and in using and saying of Muslim. Along with modern period, the jahiliyyah concept has progressed in the two thinking axis. Firstly, the concept is begun to be understand as a synonym for "ignorance." One of the meanings of the root "jahl" has considered determining the meaning of jahiliyyah. For a long time, the word ignorance prevented a true understanding of the concept. Then, it had argued that the jahiliyyah meant uncivilized situation rather than ignorance. Therefore, it is accepted that not to be gentle, thoughtless, unrestrained are the main characteristic of jahiliyyah. The antonymous of jahiliyyah, which fulfilled the conceptual period at Madinah, was tafaqquh in the early period. Muslims considered tafaqquh of what Allah revealed to them and of which Prophet Muhammad provided an example, as the distinctive sign of being a Muslim. Those who opposed Prophet Muhammad were at the same time those who denied the Qur'an. Jahiliyyah, in this sense, refers to any disposition-which legislates or enforces a law regarding the life of individuals or peoples-that does not take into consideration the Qur'anic revelation/wayh.
Belleten, 2005
Tarihin en eski çağlarından beri Kilikya, gerek ekonomik, gerekse stratejik açıdan Anadolu'nun en önemli bölgesi olmuştur. Böyle büyük maddi zenginliklere sahip bir bölgede zengin bir kültürün oluşması da doğaldır. Antik Kilikya şehir sikkeleri bu zengin kültürün aynası olarak çok çeşitli konularda bizi aydınlatır. Yaklaşık altı yüz elli yıl süren bu sikke basma geleneği sayesinde, çok fazla arkeolojik veri olmamasına rağmen, Kilikya bölgesinde olup biten bir çok şeyi sikkelerden öğrenebiliyoruz. Antik çağda gelenek olduğu üzere, Kilikya şehirleri de darp ettikleri sikkeleri bir propaganda aracı olarak kullanmayı iyi biliyorlardı. Toplum iradesinin yönetiminde inkar edilemez bir öneme sahip olan inanç dünyası, sikkelerin konuları arasında önemli bir yer tutmaktadır. Bilindiği gibi Roma dönemi şehir darplarında, sikkenin ön yüzü otorite sayılan imparatora ayrılırken, arka yüzler çoğu kez şehirler için önemli olan tanrı ve tanrıçalara bırakılmıştır. Kimi şehirler ise sadece kendil...
Adnan Oktar (Harun Yahya) Kuran’ın Zümer suresinde, ahirette insanların hesaba çekilmesinden bahsedilirken onların, cennete ya da cehenneme “gruplar” halinde yollanacakları haber verilir (Zümer; 71-73). Bir diğer ayette de mahşer günü, önderleriyle birlikte hesaba çağrılan “insan grupları”ndan bahsedilir (İsra; 71). Yani insanlar ahirette her ne kadar kişisel olarak hesaba çekilseler de genelde hesabın öncesinde ve sonucunda gruplar halinde bir muameleye tabi tutulurlar. Herkes kendininkine yakın ve benzer konum ve derecelere sahip kişilerle aynı grupta yer alır, benzer akıbetlere uğrar. Cennete veya cehenneme girer, benzer derecelerde ceza veya mükafat görür. Buradan hareketle, insanın dünyada iken hangi “insan grubu” içinde yer aldığının da son derece önemli bir konu olduğu ortaya çıkar. İlk bakışta, yeryüzünde birbirinden farklı çok sayıda grup varmış gibi görünse de insanlar gerçekte iki ana gruba ayrılırlar. Bunlar, Allah’a ve ahirete iman eden mümin topluluğu ile, Allah’ı ve ahireti tanımayan inkarcılar topluluğudur. Allah ve ahiret inancından yoksun olan ikinci gruba, içinde bulundukları büyük şuursuzluk ve bilgisizlik nedeniyle, Kurani bir terim olarak “cahiliye toplumu” adı verilir. Bu toplumun değer yargıları, ahlaki kıstasları Allah’ın koyduğu hükümlere göre değil, yanlış ve çarpık cahiliye hükümlerine göre belirlenmiştir. Ahiret günü cennete sevkedilenler arasında yer alabilmek ancak bu dünyada da müminlerin tarafında olmakla mümkündür. Bunun ilk aşaması ise insanın içinde bulunduğu cahiliye toplumunu terketmesidir. Nitekim inkarcılardan “kopup-ayrılmak” Kuran’ın açık bir emridir: "... Sabır gösterenleri müjdele.“Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum ile) kopup-ayrıl.” (Müzzemmil; 10) Kuran’daki örnek müminlerin, en başta da peygamberlerin izlediği yol budur. Örneğin Hz. İbrahim, inkarcı kavmine şöyle seslenmiştir: “Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım.” (Meryem; 48) Bu kopup-ayrılma fiilî olduğu gibi kalben ve zihinsel olarak da gerçekleştirilmelidir. Fiilî olarak, insan cahiliye toplumunun üyeleri ile değil, müminlerle birlikte olmak için özel bir gayret göstermelidir. Bu birinci şarttır. Fakat bunu yaparken zihinsel ve ruhsal olarak da, cahiliye kültürünün tüm etkileri yokedilmeli, bilinçaltındaki tüm telkinleri ve kalıntıları temizlenmelidir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Journal of Turkish Studies, 2013
MİLEL VE NİHAL inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi, 2016
Eskiçağ Yazıları 7 / Akron 9, 2015
Ramazan Özgan, Hellenistik Devir Heykeltraşlığı I, 2016
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2021
Cahiliye'den İslâm'a İbadet Tarihi Adlı Eser Üzerine, 2021
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (SAUIFD), 2018
Nüsha Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, 2018
e-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi, 2019
Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2019
Antik Çağlarda Doğu Karadeniz, 2000
Orçun Erdoğan, Burcu Ceylan, 2019
)”, I.Uluslararası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi Bildirileri, (13-16 Ağustos Ankara), Ervak Yay., Ankara 1998, , 1998