Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Bitki sterolleri veya fitosteroller, desmetilsteroller steroid alkoller grubuna girmekte ve bakteriler dışında tüm canlı organizmalarda bulunmaktadır. Steroller, zeytinyağındaki sabunlaşmayan maddelerin en önemli bileşenlerindendir. Serbest veya yağ asitleri ile esterleşmiş formda bulunabilirler. Zeytinyağı sterolleri dört grup altında toplanmaktadır; bunlar 4α-desmetil steroller, 4α-metil steroller, 4,4-dimetil steroller ve triterpen dialkollerdir. 4α-desmetil steroller, steroller içinde en yaygın gruptur. Zeytinyağının başlıca sterolleri; β-sitosterol, Δ-5-avenasterol ve kampesteroldür. Bunların yanında düşük miktarlarda stigmasterol, kolesterol, 24-metilen-kolesterol, Δ-7-kampesterol, Δ-5,23-stigmastadienol ve Δ-7avenasterol bulunmaktadır. Zeytinyağı sterol toplamının % 75-90'ını β-sitosterol oluşturmaktadır. Δ-5avenasterol ise % 5-20 arasında değişen değerler almaktadır. Kampesterol ve stigmasterol içerikleri ise sırasıyla % 1-4 ile % 0.5-2 aralığındadır . Bu çalışmada zeytinyağı sterolleri ve kimyasal yapıları açıklanmıştır.
Popüler bir kitle iletişim aracı olarak sinema, toplumun cinsel kimliklere olan genel anlayışını etkilemektedir. Toplumsal gerçeklik ile sinema arasındaki karşılıklı ilişkiden yola çıkarak, Türkiye filmlerinde temsil edilen lezbiyen kimliğinin sosyal bağlamda öneminin ne olduğu sorusunun yanıtı, bu çalışma kapsamında aranmaktadır. Bu makale, toplum içerisinde kendi cinsel kimliklerini lezbiyen olarak ifade eden kadın cinsiyetinin, sinema filmlerinde temsiline ve genel anlamda bu tasvirlerin alımı üzerine odaklanmaktadır. Çalışmada, son dönem Türkiye sinemasında lezbiyen cinsel kimliğinin temsilinin nasıl olduğu, temsil edilen bu karakterlerin gerçeklik ile olan ilişkisi ve 2000 yılı öncesi çekilen Türkiye filmleri ile 2000 yılı sonrası çekilen Türkiye filmlerindeki lezbiyen karakterlerin temsili arasındaki benzerliklerin ve farklılıkların neler olduğu cevapları araştırılan başlıca sorulardır. Bu araştırmada örneklem içerisinde yer alan filmler, toplum bilimsel analiz yöntemi ile incelenmektedir. Türkiye sinemasında 2000 öncesi filmler ile 2000 sonrası filmler arasında lezbiyen temsili kıyaslaması yapıldığında, öncelikle çok fazla sayıda filmde lezbiyen karakterlerin olmadığını söylemek mümkündür. Özellikle 1960’lı yıllardaki filmlerin (Haremde Dört Kadın, Ver Elini İstanbul, Gramofon Avrat) hemen her birinde lezbiyen ilişkiye sadece dolaylı bakışlar atılmıştır. Sadece Düş Gezginleri, İki Genç Kız ve Nar filmlerinde lezbiyen cinsel kimliklerine sahip kadın karakterleri filmlerde başroldedir ve filmlerin olay örgüsü bu karakter/ler üzerinden ilerlemektedir.
Bu çalışmada, cevher Hazırlamada zeta potansiyelinin saçmalığı ve endüstriyel ölçekteki tutarsızlığı ele alınmıştır. Sülfürlü minerallerin hemen hemen hepsi negatif zeta vermekte ve ksantat denilen anyonik kollektörlerle yüzdürülmektedir. Diğer taraftan, negatif yüklü şlamların flokülasyonu da anyonik flokülantlarla yapılmaktadır. Örnekler çoğaltılabilir. Zeta potansiyeli cevher hazırlamada yanıltıcıdır.
e-kutuphane.imo.org.tr
Zeytinyağı üretimi sonrasında açığa çıkan atıksular, İtalya, İspanya, Yunanistan, Türkiye gibi Akdeniz ülkelerinde, yüzyıllardan beri önemli bir kirlilik kaynağı olmuştur. Bu atıksuların çevresel etkileri son yıllarda ön plana çıkmış, arıtımı için yapılan çalışmalar giderek artmıştır. Karasuyun çevreye verilecek seviyeye gelene kadar birkaç kademeden oluşan, hem fiziksel-kimyasal, hem de biyolojik arıtma ünitelerinden ve proseslerinden geçirilmesi gerekmektedir.
Ankara Üniversitesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi Bölümü, 2024
Psikoloji Calısmaları Dergisi, 1999
ÖTEKİ ADAM, 2013
Petrol Petrol, yirminci asrın en kıymetli hammaddesi ... Milenyumda petrol yine herkesin gözdesi. Dünyanın en kudretli ve rakipsiz hammaddesi haline getirildikten sonra, petrolün yeryüzüne çıkarılabildiği her yerde ihtilaller, kıtaller, hükümet darbeleri birbirini kovalamış ve petrole sahip memleketlerin halkları hiç bir zaman rahat nefes alamamıştır. Bugün medeniyetin teknik inkişafında hala en mühim hareket ve enerji kaynağını teşkil eden petrol, aynı zamanda, dünya siyasetinin de açık-kapalı mücadele mevzularından biri ve belki başlıcasıdır. 20. asrın sonuna gelindiğinde dünyada, o cümleden Kafkasya'da değişen siyasi, ekonomik atmosfer ve olaylar yeni bağımsızlığını kazanmış Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ı jeopolitik, jeostrajetik ve ekostrajetik açıdan çok önemli bir konuma getirdi. Hazar'ın tabi servetlerinin nakil ve dağıtım merkezi haline gelen Türkiye'nin ise stratejik önemi daha da arttı. Azerbaycan petrolünün, yanı sıra Hazar'a kıyıdaş diğer ülkelere ait petrol ve gaz rezervlerinin uluslararası piyasalara nakli sorunu, dünyanın gözlerini Hazar'a ve Trans- Kafkas'ave Türkiye güzergahına çevirdi. 1990’lı yıllarda petrol firmaları aç kurtlar gibi petrol ve gaz rezervlerini paylaşma ve pazarlama peşine düştü. 2000’li yıllarda ise yabancı petrol şirketleri, petrolü paylaşma savaşımı tamamladıktan sonra nakil için amansız bir mücadeleye girişti. Ve petrolün kanı metaphoru, 70 yıl aradan sonra bölgeye dönüş yaptı. Petrol pastasından büyük parçayı koparmak için yarış içine giren şirketler, ülkelerini ve istihbarat örgütlerini de hızla bölgeye çekti. Böylece Hazar petrolü, ABD, İngiltere, Fransa, Norveç'ten Japonya'ya OPEC üyelerinden İsrail'e, Çin'e kadar geniş bir coğrafyayı ilgilendirir hale geldi. 2004'e girerken pasta paylaşımı tamamlanmıştı, sıra petrol güzergahlarında savaşa gelmişti, ancak kan durmamıştı. 2005’de BP öncülüğünde Bakü ve Ceyham petrol boru hattı tamamlandı. Çünkü 1999’da varili 10 dolar olan petrol varili 100 dolar sınırına doğru tırmanmış ve 2010’dan sonra fiyat sabitlenmişti. Gürcistan’ın eski Cumhurbaşkanı Eduard Şvardnadze, 1990’lı yıllarda kendisine yapılan üç suikastın petrol suikastları olduğunu bizzat kendisi ifade etti. Yazılamamış suikastları ve darbeleri gerçekleştirenler, Rusya'nın dış ve iç istihbarat örgütünün kural tanımaz elemanları ve çıkarları uğruna herkesi harcayabilecek Batılı petrolcüler ve istihbaratçılarıydı. Olayların şahitleri ve kaynaklarını petrolün kanını takip ederek buldum, hiç bir ayrıntıyı atlamadan yazmaya çalıştım. Afganistan'ın ve Irak'ın işgali, Gürcistan'da Şvardnadzenin en güvendiği ABD tarafından kadife bir darbe ile indirilmesi, 11 Eylül faciası sonrası resmen şahin politikalarla uygulamaya konmaya başlayan yeni dünya düzeninin ürünüdür. ABD’nin ‘ Büyük Ortadoğu Projesi’ de bugün petrole endeksli akıtılacak kanın haritasını çizmektedir. Kimsenin barışmadığı tek taraflı ABD politikaları petrolcülerin eseridir. Petrolcüler kesinlikle Irak'a demokrasi gelmesi ile ilgili olmadılar. İran’a açılması planan savaşın ardında da petrol mücadelesi vardır. ABD, petrolün denetimlerine girmesinin ardından 11 Eylülün asıl gizli suçlusu görülen Suudi Arabistan'a bağımlı konumdan kurtulup cezasını vermeye hazırlanıyordu. Bu ülke üçe bölünecekti. 2000’de başlayan ABD Başkanı Bush'un döneminde izlenen tüm radikal politikalar, ‘terörizmle savaş’ adı altında yutturulmaya çalışıldı. Oysa gerçekte petrolcüler, petrolün sahibi ülkelerin kaprislerinden bıktılar. 11 Eylül ve terör saldırıları bahaneleri ile yeni Red-Line çizgileri çiziliyordu, haritalar değiştirilmeye çalışılıyordu. İran, Lübnan ve Suriye bu bağlamda kilit ülkelerdi. 1990-2000 yılları arasında petrol diplomasisi ve darbelerin, kaosların her anı ile birlikte yaşadım. 2000’den itibaren son on üç yıl ise Kanada'dan ABD'nin ve petrolcülerin oyunlarını adım adım medyadan izledim. Tüm bilgi ve haber kaynaklarına 10 yıl birinci elden kendim ulaştım. Petrolle ilgili 3000'den fazla habere imza attım, Kafkasya ve Rusya ile ilgili binlerce haber ve köşeyazısı kaleme aldım. Bu kitap petrolün kanlı tarihine kısaca göz attıktan sonra Kafkaslar ve Türkistan’daki 1990’dan sonraki petrol savaşını diplomasi penceresinden inceliyor ve gayri resmi tarihini yansıtıyor. Pek çok haberi bizzat kaleme aldığım için bu konuda araştırma yapan akademisyenlerden önemli bir farkım var: Ben aynı zamanda kendi başıma bağımsız bir haber kaynağıyım. Bu kitabı yazmaya 1995'de başladım. 2000 yılında ilk taslağı bitirdim. 13 yıllık uzun araştırmaların sonucu ufak ufak toplanan istihbaratlarla yazılan haberlerle bütünün parçaları oluştu; eksik bölümleri tamamlamak kolay olmadı. Bir handikapla da karşı karşıyaydım. Bitmemiş bir mücadelenin öyküsünü yazıyordum. Diplomasi olaylarının anlatımı genelde insanları sıkar. Bu nedenle bir film izletir gibi heyecan veren esrarengiz olayları gizemli biçimde anlatarak epik öyküleme üslubunu kullandım. Ancak sansasyona başvurmadım. Pek çok çevreden tenkit ve gerçeklere yalanlama geleceğini biliyorum. Benzer kitap ve çalışmalar mutlaka olacaktır; ancak hiç biri olayların canlı tanığı olan bu satırların yazarı kadar bu mücadeleye yakın olamazdı. Umarım tarihe ışık tutan bu gazetecinin objektif izlenimleri tarihin izdüşümüne kalıcı notlar bırakacaktır.
Natyashastra; Yazarlığı efsanevi bilge Bharata'ya atfedilen, ikinci yüzyılda yazılmış gösteri sanatları için kuralcı el kitabı (shastra). Metin, üç ana performans formunun her yönünü detaylandıran otuz yedi bölüme ayrılmıştır: müzik, drama ve dans (hem müziği hem de dramayı birleştiren). Metnin bazı bölümleri estetiğe ve şiire ayrılmış olup, sanatın takdiri için doğru atmosferi yaratmaya ve aktarmaya yardımcı olmaktadır. Metnin diğer bölümleri sahnenin inşası gibi somut, pratik konuları tartışıyor. Metin bu üç gösteri sanatı için hala bir otoritedir ancak dans için özellikle önemlidir.Hint dansında bulunan pozisyonların ve jestlerin çoğu ilk olarak bu metinde kodlanmıştır. Natyashastra, "halk" dansından ziyade "klasik" dans olduğunu iddia eden herhangi bir dans formu için nihai otorite olmaya devam etmektedir .)
KAMU YÖNETİMİ , 2022
Kamu yönetiminin temel işlevlerinin başında halkın temel gereksinimlerinin sağlanması gelmektedir. Bu noktada yerel yönetimler özerk bir yapıya sahip olarak yerel halkın temel gereksinimleri karşılayan kuruluşların başında gelmektedir (Toprak ve Şataf, 2009: 11). Son dönemlerde teknoloji dünyasında yaşanan gelişmeler ve küreselleşmeye bağlı olarak önemli değişiklikler yaşanmıştır. Yerel yönetimler de yaşanan değişikliklere uyum sağlamak zorunda kalınmıştır. Bu bağlamda bir taraftan dünyada küreselleşme
TÜKETİCİ SENDROMLARI, 2023
21. yüzyılın en önemli hastalığı kuşkusuz fütursuzca yapılan tüketimdir. 1950’li yılların dünyası ile karşılaştırıldığında, insanlar bugün kişi başına iki kat daha fazla arabaya sahip olabilmekte, iki kat daha fazla sıklıkla dışarıda yemek yemekte ve o zamanlar olmayan sayısız diğer metalarının hazzını yaşamaktadır. 1970’li yılların serüvenleri kıyasa dâhil edildiğinde bugün büyük ekran TV’ler, mikrodalga fırınlar, SUV tipi arabalar, el tipi kablosuz cihazlar ve daha önce adı dahi duyulmamış birçok şey modern dünyasının sıradanları arasında yerini almıştır. Burada sorulması gereken en temel soru , “insanlar daha mı mutlu?” Elbette mutluluğu bırakın ölçmek, tespit etmek dahi zordur. Modern pazarlama dünyasında tüketicilerin satın alma davranışları hiçbir zaman durağan olmamıştır. Çünkü modern tüketici davranışı çok sayıda değişkenden etkilenmekte ve bu değişkenler, etkileri nedeniyle tüketicilerin davranışlarını farklılaştırıcı doğrudan bir etkiye sahip olmaktadır (Kumar vd., 2022: 91). Bir taraftan bazı tüketiciler sahip oldukları değerlerin etkisiyle tutumlu yaşamayı tercih ederken, diğer taraftan materyalist bir çevrede yaşayan bir tüketicinin satın aldığı ve tükettiği ürünler onun için bir statü sembolü hâline gelebilmektedir. Benzer şekilde, belirli mal ve hizmetleri tüketmek de kendini diğerlerinden farklılaştırmanın bir yolu olabilmektedir. Ürün tüketiminden zevk almanın bir düşünme biçimini temsil ettiği tüketiciler, hazcı tüketiciler olarak tanımlanmış ve tekrar tekrar tüketimden veya gereksiz alışverişten zevk alma davranışına da âdeta bir hastalık biçimi gibi atıfta bulunulmuştur (Kırgız, 2014: 201). Pazarlama dünyasında yeni bir paradigma ortaya çıkarabilecek sendrom kavramını tüketici ile birlikte ele almadan önce anlam kargaşası içerebilecek birtakım kavramları da irdelemekte fayda vardır. Bir sendrom, doğrudan, bir nedeninin mutlaka anlaşılmadığı belirli bir durumu gösteren tanınabilir bir semptom ve fiziksel bulgular karmaşası olarak tanımlanabilir (Calvo vd., 2003: 802). Sendromlar bir bakıma bir grup belirti veya semptomla tanımlanabilmektedir. Semptom ise bir kişinin yaşadığı, bir hastalığa veya duruma işaret edebilecek fiziksel veya zihinsel bir sorundur. Semptomlar görülemez ve tıbbi testlerde ortaya çıkarılamaz. Semptomlara baş ağrısı, yorgunluk, mide bulantısı ve ağrısı örnek olarak gösterilebilir. Semptomlar bir bakıma sendromlara giden yolları belirleyen temel etkenlerdir. Bir bireyin sendromda olması için tüm semptomların hepsine sahip olması gerekmeyebilir ancak bir sendroma sahip olmak için bir gruptan iki, diğerinden bir tane olabilir. Sendrom bir hastalık değildir ve tüm hastaları tek bir nedeni ve tanımlanmış bir tedavisi olan bir gruba çeken, açıkça anlaşılan bir süreç yoktur. Bazen bir sendrom, henüz anlayacak kadar akıllı olmadığımız ve altta yatan spesifik hastalık süreci ve tedavisi henüz çözülmemiş bir dizi semptomdur. Minimalist yaşamın savunucularından ve insanlara minimalizm peşinde koşma ve daha az şeye sahip olarak daha çok yaşama konusunda ilham kaynağı çabasında olan minimal yaşam konusunda birçok kitabı bulunan Amerikalı araştırmacı yazar Joshua Becker, “Minimalist Home” adlı kitabında insanların neden fütursuzca ihtiyaç olmayanın peşinde koşmalarının hastalık derecesinde olduğunu irdelemeye çalışmıştır. Yazara göre insanlar satın aldıkça elde ettiklerinin kendilerini güvende tuttuğunu ve daha mutlu olduklarını zannetmektedir. Çünkü hasar görmüş bir yapıya dönen dünyanın insanlara olmasını söylediği şey yüzünden, insanlar farkında olmadan, olmadığı biri olmaya çalışarak gerçek yaşamı ertelemektedir. Ne yazık ki aşırı fiziksel mülkiyetten elde edilen gerçek mutluluk, en iyi ihtimalle geçicidir. Farkında olmadan insan güveni giyilen kıyafetlerde veya kullandığı arabada arayabilir. Gereksiz eşyalar satın alarak kayıp veya yalnızlık duygularından kaçınmaya ya da gönül yarasından kurtulmaya çalışabilir ve hoşnutsuzluğunu maddi şeylerle gidermeye çalışabilir. Ancak bu arayışlar hiçbir zaman eksiklikleri tam olarak gidermeyecektir.
Akdeniz Sanat, 2022
Karikatür sanatı, grafiksel ve çizgisel bir ifade biçimi olarak yüzyıllar boyunca içerik ve görünüm açısından değişim göstermiştir. Bu gelişim sürecinde farklı sanat dallarından etkilenmekle birlikte kendi başına bir anlatım tarzı haline gelerek, pek çok sanat dalını da bu yönde etkilemiştir. Yaratıcısının görsel eğilimine veya dünya görüşüne bağlı olarak şekillenen karikatür örnekleri sadece iki boyutlu yüzeylerde değil, aynı zamanda üç boyutlu formlarda da kendini göstermiştir. Böylece anlatım dili giderek zenginleşen bu iletişim şekli, hacimsel ve devinimsel özellikteki tiyatro sahnesinde de yer bulmuştur. 20. yüzyılda sanat disiplinleri arasında görülen etkileşimler, yeni anlatım biçimlerini doğurmuş ve sanat dalları arasında fikir ve biçim açısından karşılıklı beslenme imkânı sağlamıştır. Klasik üslupların yanında deneysel ve öncü yaklaşımların ön plana çıktığı bu dönemde, modern iletişim araçlarının gelişmeye ve yaygınlaşmaya başlamasıyla pratik ve evrensel bir görsel algıya hitap eden karikatür eserleri, dünyanın çeşitli bölgelerinde farklı tarzlarla biçimlenmiştir. Anlatım dilinin zenginleşmesi ile birlikte sadece basım yayın ürünü olmaktan çıkıp, bir sanat dalı olarak kabul görülen karikatür, Türkiye’de ise 1950 yılından itibaren daha yenilikçi çizgide görülmeye başlamıştır. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte sanat alanında ortaya konan çağdaş görüş ve üsluplar, hem karikatür hem de tiyatro eserlerinde 1950 yılı sonrasında yoğun olarak ortaya çıkmıştır. Bu eğilimlerin etkisiyle sahne tasarımı örneklerinde görülen yenilikler, özellikle komedi oyunlarında karikatür biçimlerinde kendini göstermeye başlamıştır. Araştırma dâhilinde 1950 yılından günümüze Türk Tiyatrosu’nda sahnelenen mizahi oyunlar inceleme altına alınmış ve sahne tasarımında karikatür sanatından etkilerin gözlemlendiği eserler seçilmiştir. Bu süreç içerisinde karikatür sanatının, ele alınan dönemdeki biçimsel değişimi ve seçilen oyun örnekleri üzerinden tiyatro sahnesi görselliğindeki kullanımı irdelenmiştir.
Şile ilçesi İstanbul'un kuzeydoğusunda, Karadeniz kıyısında kalır ve Üsküdar ilçesine 65 km. uzaklıktadır. Yaklaşık 36.516 (2018) nüfusuyla İstanbul ilinde yer alan tüm ilçelere oranla daha az nüfus yoğunluğuna sahiptir ve coğrafi anlamda en büyük ilçelerden biri olmakla birlikte söz konusu coğrafyada henüz kapsamlı bir yüzey araştırması ya da arkeolojik kazı ne yazık ki yapılmamıştır. Ancak ilerleyen zamanlarca yapılması planlanan İstYA gibi yüzey araştırması projeleri sayesinde eminiz ki Şile ilçesinin geçmişinin karanlık dönemleri aydınlatılacaktır. İlçe Kaymakamlığı internet sitesinde her ne kadar Hitit, Frig gibi toplumlara atıflar yapılsa da Şile için söz konusu olan dönem oldukça karanlıktır. Diğer yandan söz konusu ilçede var olan birçok Bizans ve Osmanlı yapısı bakımsızlığın ve vandalizmin bir kurbanı olarak günden güne yok olmaya doğru ilerlemektedir. Bu yapılar arasında kilise, hamam, ahşap ev gibi taşınmaz kültür varlıkları ile aşağıda değineceğimiz gibi mezar taşları gibi taşınabilir kültür varlıkları da bulunmaktadır. Tüm bunların haricinde Şile'nin sahip olduğu somut olmayan kültür miraslarından olan Şile Bezine de ayrıca dikkat çekmek istiyorum keza sanayileşme ile değerini yitirmeye başlamış olan bu kültürel mirasa sahip çıkılması oldukça mühim bir konudur. Bu çalışmam sırasında yardımlarını gördüğüm, alanda beraber inceleme yapma fırsatı bulduğum İstanbul Arkeoloji Müzesi arkeologlarına, yardımlarından ötürü Tarihçi Etem DÖNMEZ beyefendiye ve Şile esnaflarından Kemal GEDİK beyefendiye ve Şile Belediye başkan yardımcılarından Abdullah GÜLLÜCE beyefendiye ve diğer belediye personeline minnet ve şükranlarımı sunuyorum. Bizim bu çalışmada ele almaya çalışacağımız alan, halk arasında "Rum mezarlığı" olarak anılmaktadır ve geçmiş dönemlerde defineciler tarafından çok ciddi tahribatlara maruz kaldığı bilinmektedir. Bu sebepten ötürü geçmiş dönemlerde alana moloz toprak dökülmüş ve alan bu şekilde korunmaya çalışılmıştır. Alan içerisinde, yüzeyde yer alan bazı mezar taşları buradan başka bir yere taşınarak muhafaza edilmeye çalışılmışsa da günümüzde bu eserler çok ağır bir tahribata maruz kalmaktadır. Bu konuda yetkili mercilerin derhal bu eserlere restorasyon yapması ve uygun şartlar altında sergilemesi gerekmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi birçok kültürel mirasa sahip olan Şile'ye Arkeoloji ve Etnografya Müzesi
Osmanlı tezkireleri Türk kültür ve edebiyat tarihinin önemli kay- naklarındandır. Bildirimizde Osmanlı tezkireleri esasında Nevşehir- li şairlerin hayatı, faaliyeti, edebi kişiliği ve eserleri incelenmiştir. 18. – 20. yy. tezkirelerinde Nevşehirli şairler söz konusu edilmiştir. Tezkireleri araştırdığımız zaman 6 Nevşehirli şair hakkında bilgiye rastladık. Bunlar Hazım (1680-1708), İbrahim Paşa (?-1730), Muh- lisi (? – 1772), Vehbi, Ahmed Reşid Efendi ve Hayri Bey’dir (1844- 1891). Tezkirelerde bahs edilen bu 6 şairden beşi (Hazım, İbrahim Paşa, Muhlisi, Ahmed Reşid Efendi, Hayri Bey) Nevşehirli, sadece biri (Vehbi) Ürgüblüdür. Nevşehirli şairlerden Hazım, Ahmed Reşid Efendi ve Hayri Bey eserleri ile diğer üç şairden öndedirler. Mesela, Hazım Efendi’nin çok sayda eserinin yazması günümüze ulaşmıştır. Bildirimizde tezkireler ışığında Nevşehirli şairlerin yaşamı ve şiir sa- natı konularını ele alınmıştır. Yürüttüğümüz araşdırmalar zamanı Nevşehirli şairler hakkında toplu bilginin yer aldığı kitap veya ma- kaleye rastlamadık.
Coğrafya Dergisi, 2011
Bu araĢtırma Marmara Bölgesinde, Güney Marmara Bölümünde, Bursa Yöresinde ve Marmara Denizi'nin güney kıyısında yer alan ve küçük bir kıyı yerleĢmesi olan Zeytinbağı'nda turizm imkânlarının araĢtırılması amacıyla yapılmıĢtır. Ekonomik kalkınmanın gerçekleĢtirilebilmesi için yapılacak kalkınma planlarında çeĢitli alternatifler içinde sadece biri olan turizm faaliyetleri küçük Ģehirler, kasabalar ve köyler için çok önemli bir fırsattır. KuruluĢu çok eski dönemlere dayanan Zeytinbağı, günümüzdeki geliĢmesi itibariyle turizm açısından özellikle de kırsal turizm ile tarihî ve kültürel turizm açısından önemli bir potansiyele sahibtir. Zeytinbağı doğal coğrafi özelliklerinin yanı sıra, tarihî ve mimari dokusuyla da dikkati çeken bir yerleĢmedir. Son yıllarda yerleĢmede turizm faaliyetleri geliĢmeye baĢlamıĢ olmasına rağmen, bu faaliyetler tam olarak istenilen düzeye ulaĢamamıĢtır. Yörenin sahip olduğu turizm potansiyelinin daha iyi bir Ģekilde kullanılması, turizm planlamasının yapılması, turizmin bölgenin kalkınmasında daha büyük bir rol oynayan ekonomik faaliyet haline gelmesini sağlayacaktır. Çünkü turizm, yatırımları ve iĢ hacmini arttıran, gelir yaratan, döviz getiren, yeni istihdam alanlarının açılmasını sağlayan, sosyal ve kültürel hayatı etkileyen bir ekonomik faaliyettir. AraĢtırma sahasındaki doğal çekicilik kaynaklarının koruma-kullanma dengesi gözetilerek kullanılması, bu kaynakların kırsal turizm amaçlı kullanılması, tarihî ve kültürel kaynaklarının restore edilmesi, iĢlev kazandırılarak korunması ve kullanılması Zeytinbağı'nda turizmin geliĢtirilmesi açısından büyük önem taĢımaktadır.
Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi
Bu çalışma, televizyon reklamlarında yer alan çocuk karakterleri cinsiyet davranış kalıpları çerçevesinde inceleyerek çocuk karakterlerin cinsiyetlerine göre hangi tür davranış kalıplarıyla resmedildiğini betimlemeye yöneliktir. Araştırmada analiz edilen televizyon reklamlarına, youtube.com internet sitesi aracılığı ile "çocuk ve reklam" anahtar kelimeleri kullanılarak ulaşılmıştır. Sorgu sonrasında ulaşılan reklamlar, görüntüleme sayısına göre filtrelenmiş ve en fazla izlenen reklamlara ulaşılmıştır. Bu çerçevede, araştırmada analiz edilmek üzere listedeki ilk 100 televizyon reklamı, belirlenen kriterler çerçevesinde ön elemeye tabi tutulmuştur. Nihayetinde, tekrar eden reklamların da elenmesiyle 76 adet televizyon reklam spotu araştırmaya dahil edilmiştir. Veriler, televizyon reklamlarından içerik analizi tekniği ile toplanarak, analize hazırlanmıştır. Öncelikle frekans ve yüzdeler belirlenerek yorumlanmış, ardından çapraz tablo ve Kendal-Spearman korelasyon testleriyle değişkenler arasındaki ilişkiler ifade edilmiştir. Ayrıca, değişkenlerin birbirlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığını anlamak amacıyla Kruskal Wallis tek yönlü varyans analizinden yararlanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre, televizyon reklamlarında yer alan çocuk karakterlerin sergilediği cinsiyet stereotipleri; ürün kategorisi, dışses cinsiyeti, hareketlilik, fayda türü gibi reklamın sunuluş biçimlerine göre istatistiksel olarak farklılaşmaktadır. Reklamlardaki erkek karakterler daha güçlü ve yönlendirici, kız karakterler ise uyma ve boyun eğme davranışlarıyla birlikte yansıtılmışlardır. Ayrıca, yaş düzeyi ilerledikçe televizyon reklamlarında kız çocukların gösterilme oranı düşmektedir.
Temel stratejiler, işletmenin veya çeşitli iş birimlerinin yaşamlarını sürdürebilmesi ve rekabet üstünlüğü sağlayabilmesi için gelecekte yapması veya yapmaması gerekli olan iş ve faaliyetlerle ilgilidir. İşletme mevcut durumda hangi işleri ne şekilde ve nasıl yapmaktadır? Bu işleri olduğu gibi sürdürmeli mi? Yoksa mevcut işleri büyütmeli veya küçültmeli midir? Ya da bazı işleri küçültürken yeni bazı işlere girmeli midir
ÖZET Genel bir tanımla spor yapıları, spor oyunlarının ve müsabakalarının düzenlenmesi için gerekli mekânsal işlevleri sunan yarı açık veya kapalı yapılardır. İşlevlerinin doğası gereği bu yapılar genellikle geniş açıklıklar geçen üst örtülerle tasarlanırlar. Çekmeye çalışan taşıyıcı sistemler, hafifliklerine bağlı strüktürel etkinlikleri nedeniyle diğer taşıyıcı sistemlerle aşılması nispeten zor açıklıkları etkin biçimde geçebilirler. Taşıyıcı sistemin esasını oluşturan çatının hafifliği, çatıyı taşıyan duvar, kolon ve diğer tüm alt taşıyıcıların daha hafif olmasını, dolayısıyla temellerin de küçülmesini beraberinde getirmektedir. Bu nedenle çekmeye çalışan çatı strüktürleri, spor yapılarında izleyicili spor faaliyetleri için ihtiyaç duyulan büyük ve geniş açıklıkları örtmek için etkin strüktürlerdir. Bu çalışmada spor yapılarında çekmeye çalışan çatı strüktürlerinde zincir eğrisi kullanılmış örnekler 1950'li yıllardan başlayarak on yıl aralıklarla kronolojik olarak incelenecek, çekmeye çalışan çatı strüktürlerinde strüktür etkinliğinin tarihsel gelişimi değerlendirilecektir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.