Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Öz: Başkent olana kadar kendi halinde bir Anadolu kasabası görünü-münde olan Ankara için bu tarihten sonra büyümeyi ve gelişmeyi kontrol altına alabilecek bir planlama ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu ihtiyacı karşı-lamaya yönelik yapılan çalışmalarda Ankara Kenti'nin bugünkü kentsel yapısının temellerini oluşturan kurgu ve kararlar Jansen Planı dönemin-de alınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlıklar, Güvenpark, Gençlik Parkı, Gar, Hipodrom, Amele Mahallesi, Saraçoğlu Mahallesi, Bentderesi bunlardan bazılarıdır. Jansen döneminin en önemli uygula-malardan bir tanesi de bahçe şehir uygulamasıdır. Bünyesinde okul, pazar yeri gibi kullanımları barındıran ve konutların bahçeler içerisinde yer aldığı bu uygulamanın bulunduğu Bahçelievler Semti, ismini bu özelliğinden dolayı almıştır. Ayrıca Bahçelievler uygulaması Türkiye'de gerçekleştirilen ilk bahçe şehir uygulamasıdır. Bu çalışmada Türkiye'nin ilk bahçe şehir uygulaması olan Ankara Bah-çelievler Yapı Kooperatifi'nin tarihsel süreç içerisindeki değişimi irdelen-miştir. Herman Jansen'in 1937 tarihli Ankara İmar Planı notları ve gör-selleri bu çalışmanın temel materyalini oluşturmaktadır. Ayrıca çalışma kapsamında literatürden derlenen yazılı ve görsel materyaller, çalışma alanına ilişkin günümüze ait fotoğraflar da kullanılan materyaller arasın-dadır. Çalışmanın yöntemi ise konuya ilişkin literatür verilerinin taraması ve tarihsel akış içerisinde derlenip sunulmasına dayanmaktadır. Ankara Kenti'nin Cumhuriyet Dönemi'nden günümüze kadar geçirdiği planlama deneyimlerinde karşılaşılan en büyük problemlerden biri nüfus projeksiyonlarının doğru hesaplanamamış olmasıdır. Ankara nüfusu her seferinde planlanan miktara, planlanan tarihten çok daha önce ulaşmış-tır. Bu durum uygulanmaya çalışılan planların sekteye uğramasına se-bep olmuştur. Hızlı ve plansız artan nüfus birçok alanda olduğu gibi barınma alanında da ihtiyaçları karşılayamaz duruma getirmiştir. Bahçe-lievler bahçe şehir uygulaması da bu plansız nüfus artışından nasibini almıştır. Her biri bahçe içerisinde planlanan konutlardan oluşan semt, yavaş yavaş bu özelliğini kaybetmiş, her bir parsel zaman içerisinde yüksek katlı apartmanlara teslim olmuştur. Bahçelievler yerleşimi bu süreç içerisinde Jansen'in planladığı alanın dışına taşarak büyümüştür. Döneminde inşa edilen bahçe şehir projesi konutlarından sadece birkaçı günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bununla birlikte Bahçelievler bahçe şehir projesinin orijinal sınırlarını çizmek de çok zordur. Günümüz kentlerinin en büyük sorunlarından birisi de açık ve yeşil alan-ların yetersizliğidir. Sayısız işleve sahip açık yeşil alan sistemlerinin kentlerde yeterli miktarda tesis edilme ihtiyacı tartışmasız bir gerçektir.
PALET YAYINLARI, 2023
Batısında yer alan Konya iline bağlı olan Akşehir ilçesi, tarihte “Kral Yolu” olarak bilinen ünlü ticaret yolunun geçtiği bir kent olup günümüzde de aynı önemini korumaktadır. Bu çalışma Akşehir ilçe merkezinde yer alan Nasreddin Hoca Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nde sergilenen tarihi anahtarları kapsamaktadır. Müzede sergilenen anahtarlar Türk Sanatı içinde önemli bir yere sahiptir. Türk Sanatının küçük ölçekli eserleri içerisinde yer alan tarihi anahtarlar hakkında yapılan araştırmalar oldukça kısıtlıdır. Bu durum tarihi anahtarların çalışılması için yeterli bir neden olmuştur. İncelenen anahtarlar dönemin kültür ve sanat zevkini, ekonomik ve sosyal tabakaları, sosyo-kültürel geçmişi hakkında oldukça önemli bilgiler vermektedir. Anadolu’nun genelinde olduğu gibi bu çalışmada ele aldığımız anahtarlar basit bir tasarım özelliğine sahiptir. Bu küçük ölçekli eserler sanat tarihi açısından incelenmesi gereken önemli eserlerdir. Şüphesiz ki bu çalışma kişisel çabalarımızla ortaya çıkmadı. Çalışmada Akşehir Nasreddin Hoca Arkeoloji ve Etnografya Müze Müdürü Sevcan Çavdar ve Müze Uzmanı Sanat Tarihçi Ayşe Ulu Kurtaran’a anahtarlara erişim ve sağladıkları desteklerden dolayı teşekkür ederiz. Bu yayındaki eserler Akşehir Müze Müdürlüğü’nün 22.02.2022 tarih ve 2228508 sayılı izni ile incelenmiştir. Bu çalışma Selçuk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) Koordinatörlüğü tarafından (Proje No: 22401028) desteklenmiştir. Maddi desteklerinden dolayı Bap Koordinatörlüğüne teşekkür ederiz. Murat KARADEMİR N. Bekirhan SOY-Melike DEMİRTAŞ KONYA/2023
Koruma kavramı, insanoğlunun var olduğu günden bugüne kadar süregelen bir kavramdır. Tarihi çevrenin korunması, yapıya olduğu kadar yakın çevresine de duyarlı kalınarak koruma uygulamalarının yapılmasının gerekliliği ilk olarak 1931 yılında Carta Del Restaura'da gündeme gelmiş ve ardından 1964 yılında Venedik Tüzüğünde ilkeleşmiştir. Özellikle 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde gelişim gösteren koruma kavramı, tek tek yapıların korunmasından öte, süreç içerisinde geçmişten gelen mesajların geleceğe aktarılabilmesi adına, kültürel değişimin okunabildiği ve tarihsel süreklilik içeren çevrelerin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Geçmişten geleceğe bilgi aktarımının somut birer örneği olan tarihi çevreler kent kimliğinin en önemli bileşenlerinden biridir. Bu alanların taşıdığı tarihi, kültürel, mimari ve ekonomik değerler, günümüze geçmiş hakkında ışık tutan, gelecek nesle bu bilgilerin aktarılması hususunda önem taşımaktadır. İçerisinde bulunulan toplumun sosyal ve kültürel değerlerini, mimari oluşumlarını yansıtan tarihi çevrelerin; toplum, sosyal yaşam, kültür, doğal yapı, sokaklar, caddeler ve mimari ürünler ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu alanlara yapılacak yeni yapıdan beklenen tarihi çevredeki özgün kimliğin korunması ve alana değer katmasıdır. Tarihi çevrede yeni yapı ile ilgili farklı fikirler olsa da yapının çevreye saygılı ve yapıldığı döneme ait olması beklenmektedir. Tarihi çevrede tasarım için önemli bir kriter de bağlamdır. O yere ait tasarımların yapılabilmesi için detaylı analiz ve araştırmaların eksiz yapılıp yorumlanması gerekmektedir. Çalışma kapsamında Eskişehir Odunpazarı'nda, koruma amaçlı imar planı sınırları içerisinde, birçok tarihi yapı ve sivil mimarlık eseri komşuluğunda yeni yapılan Odunpazarı Modern Müzesi ele alınmıştır. Tarihi dokuda yeni yapının nasıl olabileceğine yönelik olarak uluslararası koruma belgeleri taranmış ve bu belgelerden oluşturulan kriterler bağlamında yapı analiz edilmiştir.
Turkish Studies, 2013
The history of Turks and the traces of Turkish language and lexicon not only should be sought in the texts written in Turkish but also in historical texts written in other languages. Those texts, in addition to setting forth of some historical knowledge of governmental structure and traditions in Turks, will help us to examine language contacts of Turkish and to introduce historical figures. Even if the very first traces of Turkish are in Old Chinese texts, the deeper language contact happened following centuries with the Persian language. The first serious contact between Turkish and Persian language took place in the era of Gaznawids. This contact deeply continued in following centuries. The most significant proof of this historical language contact is hundreds of loanwords adopted bilaterally in Turkish and Persian. These both languages being neighbor to each other for a long while, intertwined at times. As a result of neighborhood and contact, these languages naturally influenced each other. The widest part of this influence appeared as lexical exchange. Although the some part of these borrowed elements lost their currency in both languages, the biggest part of them still survive in both sides of those peoples. In this paper, the work Tarih-i Beyhakî (the first half of XI.th century), which belonged to the date the contact occurred, is surveyed in the scope of language contact. All of the Turkic material of this Persian work has been collected. And some words have been analyzed by considering eminent dictionaries of both Turkish and Persian.
Tarih ve Uygarlık. İstanbul Yıllığı: 14, 2022
759). Ahlat'ın prehistorik dönemlerden itibaren yerleşim yeri olarak seçilmesinin, nüfus hareketliliğinin ve birçok devletin hakimiyet mücadelelerine sahne olmasının sebepleri arasında stratejik bir konumda yer almasının payı büyüktür. Eski Ahlat'ı yaşam alanı olarak seçip gelen insan grupları, nehir ve dağ isimleri, mimari yapılardaki teknik isimlendirmeler vb. kültür miraslarını da kendileriyle birlikte buraya taşımışlardır. Bu etkiler özellikle seramik kapların biçimlendirme teknikleri, formları ve süslemeleri ile ölü gömme geleneklerindeki bazı uygulamalarda da belirgin bir şekilde izlenmektedir. Eski Ahlat şehrine gelen insanlar, topluluklar ve aşiretlerin kökenleri Türkistan'da 1 (Taşağıl, 2012: 55) çok geniş bir coğrafyada karşımıza çıkmaktadır. 1 Orta Asya tanımlamasının daha sınırlı ve siyasi bir tanımlama olduğunu düşündüğümüz için söz konusu coğrafya için Türkistan kavramı kullanılmıştır. Taşağıl, Türkistan coğrafyasını şöyle tanımlar: "İran'ın Horasan bölgesinden başlayarak Kuzey Afganistan dahil Pamir ve Hindukuş-Kunlun (Karanlık) dağlarının kuzey eteklerinden Çin'in Tun-huang bölgesine kadar uzanan, oradan Mançurya'nın batısına ulaşan, Moğolistan'la birlikte Güney Sibirya'nın tamamını içine alan,
Şehrengiz Tarih ve Kültür Dergisi, XIII/139 (Ocak-Şubat 2023), s. 14-27
Kuruluş dönemi Osmanlı mimarisi ve müessese ve medeniyet tarihini aydınlatabilecek nitelikte günümüze çok az sayıda çağdaş kaynak ve materyal ulaşabilmiştir. Bu soruna bağlı olarak, Osmanlılar’ın Yenişehir ve Bursa’da kurdukları ilk Osmanlı sarayları hakkında da birkaç bilgi kırıntısı dışında pek bir şey bilinmektedir. Yenişehir Sarayı hakkında, sonraki asırlara ait kaynak ve belgelerde yapılan birkaç küçük atıf ve topografik birkaç kanıt dışında neredeyse hiçbir bilgi mevcut değildir. Osmanlı müverrihlerinden Âşık Paşa-zâde ve Neşrî’nin “Beg-sarayı” olarak adlandırdığı Bursa sarayı hakkında da, şimdiye kadar hiçbir çağdaş kaynak ya da belge ele geçmemiş ve sonraki pâdişahlar tarafından yaptırılan ek binalarla zaman içinde iyice genişletilen sarayın Orhan Gâzî döneminde tasarlanan ilk şekli ve hangi bölümlerden meydana geldiği konusunda bugüne dek herhangi bir bilimsel araştırmaya yer verilmemiştir. Bu makalede Osman Gâzî’nin Yenişehir’de kurduğu ilk saray hakkındaki veriler toplu bir şekilde incelendikten sonra, Orhan Gâzî’nin Bursa’da yaptırdığı Beg-sarayı hakkında günümüz araştırmacıları tarafından bilinmeyen çağdaş kaynaklardaki kayıtlar ilk kez gündeme getirilerek, bu tam teşekküllü ilk Osmanlı sarayının yapılış tarihine ilişkin yeni tespitlere ve inşâ edilen ilk bölümleri hakkında ayrıntılı tasvirlere yer verilecektir. (* Bu makale daha önce TAÇ Mimarlık Arkeoloji Kültür Sanat Dergisi, sy.: VII (Sonbahar-Kış / 2015-2016), s. 54-65’te yayımlanmıştır.)
2018
Eskisehir’in yerlesim tarihi Paleolitik doneme kadar uzatmak mumkundur. Antik caglarda ve Ortacagda Dorylaion adiyla taninan Eskisehir ile ilgili on bilgi, bati Anadolu'da onemli bir medeniyet kuran Friglere uzanir. Şehir, Eretria Doryleos tarafindan kurulmustur. Cesitli yazarlar, sehrin ilk kurucu yeri olarak Karacasehir, Şarhoyuk ve bugunku pazar alaninin bulundugu uc farkli yerin varligina dikkat ceker. Gorusumuze gore kentin en eski yeri simdi Koprubasi olarak anilan pazar alanindadir. Roma Imparatorlugunun ikiye bolunmesiyle sehir Bizanslilarin egemenligine girdi ve termal sulari vasitasiyla rekreasyonel bir onem kazandi. 1071 yilindan sonra Anadolu'da Turk fethi ve hakimiyetini takiben sehir Bizanslilar ve Turkler arasinda el degistirdi ve 1175 Karacasehir'e tasinarak bir kale kente donustu. Selcuklularin 13. yuzyilda gerilemesinin ardindan kent Osmanlilarin eline gecti ve Osmanli Imparatorlugunun ilk yerlesilen alanlarindan biri oldu. 1877-78 arasindaki gocl...
Tarih Dergisi / Turkish Journal of History
Bu makalede Osman tarihinin oldukça ilgi çeken konularından biri olan, yeniçerilik ve Bektaşîlik arasındaki ilişki ele alındı. Çalışmada arşiv kayıtları ve Osmanlı yazarlarının eserlerine dayanılarak; önce yeniçerilerle Bektaşîlik arasındaki bağın kuruluşu ve gelişimi ortaya koyuldu, ardından neferlerin ne kadar Bektaşî olduğu gösterilmeye çalışıldı, üçüncü başlıkta ilişkinin tezahürleri literatür bağlamında değerlendirildi ve en son olarak yeniçeriliğin kaldırılmasının hemen ardından Bektaşîliğin yasaklanmasını sağlayan şartlar incelendi. Sonuç olarak efsane halinde gelişen bağın on altıncı yüzyıl sonunda kendisini belli ettiği, teşkilat ve neferlerin kabulüyle on yedinci yüzyıl başında resmî hale dönüştüğü, adet ve geleneklere yansıyarak yeniçeriliğin bütün tarihine yansıyacak bir şekle büründüğü ortaya koyuldu. Yine on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında gelişen şartlarda, bazı Bektaşîlerle bir kısım yeniçerinin aynı cephede yer almaları 1826'da aynı akıbeti yaşamalarına sebep olduğu ve bunun temel alınmasıyla ilişkinin efsaneleşmesinin halen devam ettiği sonucu çıkarıldı.
8 th INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES Culture, Architecture and art in the Balkans (September 1st -4 th, 2022, Istanbul/Türkiye), 2022
It is assumed that the Novi Pazar Fortress was built in the second half of the 15th century, as part of the endowment of Isa Beg Ishaković, the founder of the city of Novi Pazar. The fortress was first built as a palisade fortification and was a part of the Ottoman provincial defense system. According to the results of archeological excavations, at the end of the 17th century, after the great war between the Austro-Hungarian monarchy and the Ottomans, the fortress began to be built and rebuilt as a stone fortress, and especially large-scale interventions on the fortification were carried out during the reign of Sultan Abdulaziz.
Fırat bölümünde yer alan Adıyaman iline bağlıdır. Antik dönemde Kommagene bölgesinin sınırları içerisinde yer alan Besni yöresi, zengin su kaynaklarına ve verimli ovalara sahiptir. Bu nedenle yapılan araştırmalar dahilinde Besni bölgesinin Prehistorik dönemlerden günümüze kadar yerleşim görmüş olduğu ortaya çıkmıştır. Besni ve çevresinde su kaynaklarının oluşturduğu akarsu boylarında yükselen sarp kayalık yamaçlarında çok sayıda doğal mağaralar bulunmaktadır. Paleolitik Çağ insanının barınmasına elverişli bu bölgede, Paleolitik döneme ait ilk araştırmalar 1937-1938 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Besni bölgesinde Paleolitik Çağ'a ait aletlerin tespit edilmesi, Eski Çağ tarihi açısından önem arz etmektedir. Besni'nin, Eski Çağlarda ticaret ve askeri yolların kesiştiği kavşak bir noktada yer alması bu bölgeyi stratejik açıdan önemli kılmıştır. Bölgede bulunan antik yol ağlarının kalıntıları, Asur Koloniler Çağ'ından itibaren inşa edilmiş Osmanlı Devleti dönemine kadar kullanılmıştır. Besni bölgesi, doğu-batı arasında köprü niteliği taşıdığından dolayı birçok kültürün etkisinde kalmıştır. Bölgede yürütülen kazı ve yüzey çalışmaları sonucunda ilçenin güneyindeki Keysun ve Fal Ovalarında çok sayıda höyük, ilçenin sarp, kayalık yamaçlarında ve yerleşim alanlarına yakın bölgelerinde Geç Hellenistik ile Roma kültürüne ait çok sayıda nekropol alanları, kaya mezarları tespit edilmiştir. İlçenin Üçgöz köyünde, Şambayat beldesinde ve Zormağara gibi yerlerde Geç Hellenistik ve Roma kültürünü yansıtan tümülüsler saptanmıştır. Ayrıca Bölgenin Demir Çağı ve Geç Hellenistik dönemlerine ışık tutan yazılı kaynaklar bulunmuştur.
2021
Beyânî’nin Şecere-yi Harezmşâhî adlı eseri, Özbekistan’ın kuruluşundan önceki zaman dilimini kapsayan bir eser olmakla birlikte, zikredilen zaman dilimiyle ilgili tarihsel süreci anlatması, tarafsız tarihsel bilgiler vermesi ve hükümdarların soyağacıyla alakalı önemli bilgiler içermesi bakımından birinci elden tarihî kaynak durumundadır. Çağatay Türkçesinin son devresine ait bu eserde, söz varlığı içinde önemli yere sahip deyimler dikkatimizi çekmiştir. Bu makalede Şecere-yi Harezmşâhî [1b-300a] adlı eserdeki deyimler tespit edilmiştir. Makalede deyimlerle ilgili birtakım bilgiler verildikten sonra eserde geçen deyimlerin söz dizimi bakımından tasnifi yapılmıştır. Ayrıca deyimler kökenleri bakımından da incelenmiştir. Makale ekinde ise deyimler alfabe sıralamasına göre sırayla dizilmiş ve deyimlerin anlamları verilmiştir. Deyimler, eserde geçtikleri yerler numaralandırılarak kullanım sıklığıyla birlikte belirtilmiştir.
Fetih ve Medeniyet Dergisi, 2022
Şarhöyük -Dorylaion Kazıları hakkında genel stratigrafi. General Stratigraphy of Şarhöyük - Dorylaion in Turkish
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2010
Metropol sosyolojik sonuçları olan bir mekansal gerçeklik değil, mekansal olarak varlık kazanmış bir sosyolojik gerçekliktir."
İstanbul Marmaray Metro inşaatı sırasında ortaya çıkan arkeolojik buluntular, bu antik kenti Arkeoloji dünyasının gündemine oturmuştu. Yenikapı'daki kazılarda, günümüzden 8500 yıl öncesine kadar uzanan neolitik katman da ortaya çıkarıldı. Bu tabakaya hakim olan anoksik karakterli çamur, neolitik döneme tarihlenen ahşap malzemenin ve bunların arasında primitif silahların da günümüze ulaşmasını sağlamıştı. Tanımlanmış üç silahtan biri, prehistoryadan beri birçok kültürde av silahı olarak kullanılmış aerodinamik fırlatma sopalarına bir örnekti. Bu makale, bu "av bumerangı" nın ilk replika çalışması ve atış testlerinin erken sonuçlarını ihtiva etmektedir.
Tarihte ilk bahçe fikirleri, dini felsefe ve mitolojiden etkilenerek ortaya çıkmıştır. Krallar ve aristokratlar için yapılan bahçe sanatı, uygarlığın gelişmişlik düzeyini ortaya koyarken aynı zamanda bir mekân oluşturmada kullanılmıştır. İlerleyen süreçte ise insana ve topluma yönelik bir gelişim göstermiş ve evrensel boyut kazanmıştır. Bu çalışmada, öncelikle geçmişten günümüze toplumların bahçelere olan gereksinimi ve gelişimlerini anlayabilme olanağı bularak, ilk bahçe örneklerinden itibaren tarihi süreç içerisinde bahçe kavramının gelişimiyle birlikte bahçe ve peyzaj sanat akımlarının ortaya çıkması sonucu günümüze etkilerinin ne şekilde yansıdığı amaçlanmıştır. Bu bağlamda literatür taraması yapılarak peyzaj sanat akımları ve tasarım ilkeleri ortaya konulmuştur. Sonuç olarak dünyada farklı dönemlerde ve kültürlerde oluşturulmuş bahçeler arasındaki ilişkileri ve farklılıkları öğrenebilme imkânı bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: peyzaj, akım, tarih, bahçe, sanat
VI. YILDIZ ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ, 2019
Tarih düşürme; bir kelime, tamlama, mısra veya beyitin harflerinin karşılığı olan sayı değerlerinin hesaplanması yani ebced hesabı ya da sözle belirtilmesi yoluyla bir konu ile ilgili tarihin ortaya konmasıdır. Türk edebiyatında tarih düşürme sanatı XIII. asırda ortaya çıkmış, XIV. asırdan itibaren de ebced hesabıyla düşürülen manzum tarihler inşa edilmeye başlanmıştır. Edebiyatımızda tarih düşürme geleneğinin en güzel örnekleri Hızır Bey, Edirneli Nazmî, Nâbî, Şeyh Gâlib, Nedîm, Surûrî gibi müverrihlerin kalemiyle ortaya konmuştur. Bu geleneğin önemli isimlerinden biri de XVI. asır şairlerinden Bağdatlı Rûhî’dir. Tek eseri olan Divan’ında, tarih düşürmenin farklı çeşitleriyle inşa edilmiş doksan dört tarih manzumesi bulunmaktadır. Rûhî-i müverrihin bu tarih manzumelerinde Bağdat’la ilişkili renkli tarihleri de mevcuttur. Bağdat, şairin hayatında önemli bir yere sahiptir. Babasının, Kanûnî Sultan Süleyman zamanında Ayas Paşa’nın emrinde Bağdat’a geldiği bilinmektedir. Rûhî, Bağdat’ta doğmuş ve seyahatleri dışında, yaşamının büyük bölümünü Bağdat’ta geçirmiştir. Bağdat, kurulduğu günden itibaren İslam dünyasının önemli merkezlerinden biri olmuştur. 1534’te, Kanûnî döneminde Osmanlı topraklarına katılan Bağdat; ilim, kültür ve sanat şehri olma gibi özellikleriyle değerini korumaya devam etmiştir. Şehir, Rûhî’nin şiirlerinde de en güzel yönleriyle tezahür eder. Gazellerinde, terkibibendinde ve özellikle dört manzum mektubunda Bağdat’ı farklı yönlerinden izlemek mümkündür. Rûhî, şehrin güzelliğini ve güzellerini övdüğü kadar olumsuz taraflarını da ele almıştır. Nüktedan ve tenkitçi bir şair olarak Rûhî, zaman zaman Bağdat’ı, halkı ve yöneticileri eleştirel bir yaklaşımla işlemiştir. Bağdatlı Rûhî’nin tarih manzumelerinde de Bağdat kayda değer bir yere sahiptir. Tarih manzumelerinin üçte birinden fazlası Bağdat’la ilişkilidir. Şair; şehre tayin edilen beylerbeyi, defterdar gibi yönetici ve memurların atanma tarihlerini düşmüş; fetihler, vefatlar, çeşitli yapıların inşa ve tamirleri gibi olaylar dolayısıyla da tarih manzumeleri kaleme almıştır. Bu bildiride Bağdatlı Rûhî’nin Bağdat’la ilişkili görülen tarih manzumeleri değerlendirilecektir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.