Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
19 pages
1 file
Bu çalışmada düşünceleri Eleştirel Kuram çerçevesinde değerlendirilen İtalyan düşünür Antonio Gramsci’nin hegemonya, rızanın üretimi ve aydınlar hakkındaki düşüncelerine yer verilecektir. Hegemonya kavramıyla Gramsci, bir sınıfın diğer sınıflar üzerinde kurmuş olduğu egemenliği açıklamaya çalışmaktadır. Hegemonya kurulurken sadece baskı veya zorlama kullanılmaktadır. Diğer sınıfların rızası alınarak onlar razı edilerek yapılmaktadır. Bu aydınlar eliyle ve eğitim sistemiyle gerçekleşmektedir. Egemen sınıfın fikirleri belli bir zaman sonra toplumda sağduyu haline dönüşerek doğru olan şey gibi görünmektedir. Bunu sağlayan temel aygıtların başında eğitim sistemi, din görevlileri ve özellikle de kitle iletişim araçları (K.İ.A.) gelmektedir. Toplumdaki aydınları iki şekilde ifade eden Gramsci ilkini öteden beri toplumda var olan aydınlar yani; geleneksel aydınlar, diğerini ise egemen sınıfın hegemonyasını kurmak için sonradan ortaya çıkardığı organik aydınlar olarak nitelendirmektedir. Organik aydınlarda kendi arasında kentsel ve kırsal aydınlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Gramsci’ye göre işçi sınıfının kendi hegemonyasını kurabilmesi için kendi aydınlarını oluşturmalı ya da toplumdaki aydınlar bu sınıfa yardımcı olmalıdır. Gramsci’nin düşüncelerinde Hegemonyanın karşı-hegemonya, organik-geleneksel aydın, organik-konjonktürel krizler, sivil toplum/politik toplum gibi kavramlar sıklıkla karşımıza çıkmaktadır.
YDÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ
Gramsci, sivil toplum, devlet, faşizm, sınıf gibi, Batı Avrupa siyasal düşünce tarihi içinde gelişen bir dizi kavram setini hem Marksist siyaset teorisinin geleneksel öndeyişi içinde yeniden inceleyerek hem de bunların yerine yenilerini geliştirerek Marksist teorinin gelişmesine önemli ölçüde katkı sağlamıştır. O’nun çalışmaları İtalyan toplumunun özgün koşularının incelenmesinde ve mevcut sorunların çözümüne yönelik yaptığı çalışmalarla sınırlı kalmayıp, farklı kapitalist toplumsal oluşumların ortaya çıkardığı tarihsel blokların incelenmesine dönük önemli açılımlarda da bulunmuştur. Bu çalışmaya konu olan temel sorunsal, tarihsel koşullar tarafından belirlenmiş verili bir toplumsal oluşuma bağlı olarak gelişen bir “tarihsel blok”un sürekliliğini sağlaması açısından, “devlet”in ve “hegemonya”nın toplumsal işlevini anlamaya yönelik bir girişimi ifade etmektedir. Hedeflenen bu çerçevede, Gramsci’nin temel tartışma metinleriyle bağlantılı olarak, kapitalist devlet, hegemonya, karşı hegemonya, mevzi savaşı kavramları üzerinde durulmuştur.
Bugünkü toplumsal ilişkileri ve dünya düzenini anlamada, hegemonya kavramı, bize önemli bir katkı sağlamaktadır. Bu katkıyı, Gramsci nin kavrama verdiği çifte anlam sağlamaktadır. Toplumsal iktidarın sadece ‘güç’ kavramına değil, örtülü bir ‘riza’ya da dayalı olduğunu ortaya koyan Gramsci, hegemonik iktidarı olduğu gibi, iktidarın değişme şartlarını da açıklama iddiasıyla hareket etmiştir. Ancak, iktidarın oluşumunu anlayabilmek, onun değişme dinamiklerini kullanarak, iktidarı değiştirmeyi sağlamamıştır. Ülke içindeki iktidar ilişkileri gibi, uluslararası egemenliğin izahında da işlevsel olan hegemonya kavramı, küreselleşme ile birlikte "küresel hegemonya" şeklinde yeni bir açılım kazanmıştır. Ancak, ABD’nin 11 Eylül 2001 den sonra kendisini "tek küresel güç" ilan etmesi ve uluslararası ilişkilerde geleneksel "karşılıklı" ilişkileri zorla değiştirmeye yönelmesi, hegemonya tartışmasına yeni boyutlar katmıştır. Bu çalışmada hem kavrama değinilmiş hem de yeni (2007 öncesi) küresel gelişmeler ışığında değerlendirmeler yapılmaya çalışılmıştır.
Kurulduğu tarih kesin olmamakla birlikte, Amasya tarihin en eski dönemlerinden itibaren sahip olduğu jeo-stratejik önem nedeniyle pek çok milletin egemenlik tesis etmeye çalıştığı bir yer olmuştur. Antik dönemde Pontus Krallığı'nın merkezi olarak ön plana çıkan kent, daha sonra Roma hâkimiyetine geçmiştir. Amasya'nın ilk olarak Türk hâkimiyetine geçişi Danişmendliler tarafından 11. yüzyıl içinde olmuştur. 12. yüzyılda Konya Selçuklu Devletinin bir parçası olan şehir, 14. yüzyılın ilk yarısında İlhanlıların idaresi altına girmiştir. Nihayet Yıldırım Beyazid döneminde ise 1393 tarihinde Osmanlı Devletine katılmıştır. Osmanlı hâkimiyetinin başladığı dönemde padişah ve şehzadeler tarafından buraya özel bir ihtimam gösterilmiştir. Kentin bir şehzade sancağı olması, onun önemini ve itibarını arttırmış ve şehrin Osmanlı Devleti açısından önemli bir merkez durumuna gelmesine yardımcı olmuştur. Son yıllarda şehir tarihi çalışmalarında araştırmacılar tarafından sıkça kullanılmaya başlayan seyahatnamelerde de, kentin bu özel öneminden dolayı askeri, idari, sosyo-kültürel, siyasi ve ekonomik durumuna ışık tutacak önemli bilgiler bulunmaktadır. Bu nedenle, bu çalışmada amaç gezi notlarında şehir hakkında oldukça detaylı bilgi veren Amerikalı misyoner Lennep'in gezi notlarındaki izlenimlerinden yola çıkarak 19. yüzyılın ikinci yarısında kentin içinde bulunduğu ficiki, coğrafi, sosyal ve ekonomik durumu eleştirel bir bakış açısı ile ele alıp değerlendirmek, analiz etmek ve kimi katkılar sağlamaktır.
ÖZ 1950'lerin sonlarına doğru Yeni Sol'un ilgi alanları değişmeye başlamıştır. Kültür-Stuart Hall öncülüğünde-kültürel hegemonya, otoriteryanizm gibi kavramlarla birlikte değerlendirilmektedir. Fakat kültür, salt gündelik hayat deneyimi anlamına gelecek şekilde değil, politik ilişkileri içine alan bir şekle bürünmeye başlamıştır. Karşı hegemonik mücadeleler buna bir örnek olabilir. Gramsci'nin yeniden değerlendirilmesiyle kültür konusu farklı bir teorik zemin kazanmıştır. Peki, öyleyse Gramsci'nin Yeni Sol çalışmalarına eklemlenmesi, nasıl bir tarihsel ve politik düzeyde oldu ve kavramlar nasıl dönüşüm geçirdi? Bu çalışmada Britanya Yeni Solu'nun Gramsci'nin teorik pozisyonundan nasıl yararlandığı, tarihsel bir değerlendirmeyle analiz edilmektedir. Hegemonya, ortakduyu, ideoloji, kültür gibi kavramlar, İngiltere ve İtalya teorik mirasını ortak kesen ana eksenlerdir. Tarihsel süreç bu iki ayrı hattın kesişimine münkün kıldı. Bu anlamda Kültürel Çalışmalar'ın entelektüel tartışmalara olan katkısı, özgül teorik farklılaşmaların bağlamını belirlemekle mümkün olabilir. Bu çalışma, tarihsel bağlamı içinde ağırlıklı olarak göz ardı edilen teorik kırılmaları ele almaktadır. Kültürel Çalışmalarda Gramsci'nin etkisini açığa çıkarmak bilhassa önemli bir husustur. Anahtar Kelimeler: Gramsci, Stuart Hall, Kültürel Çalışmalar, Kültür, Hegemonya. STUART HALL AND GRAMSCI EFFECT ABSTRACT By the end of the 1950s, New Left's fields of interest began to change. Culture-a concept which Stuart Hall has pioneered-is evaluated with such as cultural hegemony, authoritarianism. But culture is not just meaning the experience of everyday life and begin to include the shape of political relations. It may be, for instance, that counter-hegemonic struggle. A culture has gained a different theoretical basis with the reassessment of Gramsci's theoretical position. If so, how did Gramsci's articulation to the New Left works have been on a historical and political level, and how concepts have transformed? This study, within a historical perspective, analyses how Britain's New Left benefited from the Gramsci's theoretical position. Concepts such as hegemony, common sense, ideology and culture are the central axes crosscutting the English and Italian theoretical heritage. The historical process made it possible that these two separate lines are intersected. In that sense, only with specifying the theoretical shifts, the intellectual contribution of the Cultural Studies can be clarified. This paper deals theoretical fractures which is mainly ignored in discussions within the historical context. It is particularly important to clarify the impact of Gramsci in Cultural Studies.
Osmanlı Türkçesinde, bir kısmı günümüz Türkçesinde de kulanılan çok sayıda Arapça ve Farsça kelime bulunmaktadır. Konuşma diline yerleşmiş ve kullanım sıklığı yüksek olanlar dışında bu alıntı kelimeler Arap ve Fars yazı dilindeki orijinal imlâlarına bağlı olarak yazılmışlardır. Arapça ve Farsça kelimelerin yapılarının bilinmesi, metnin doğru okunması ve doğru anlamlandırılması açısından önemlidir. Önümüzdeki ünitelerde, günümüz dil bilgisinde yapı bilgisi (morfoloji), klasik dil bilgisinde sarf bölümlerinde işlenen konuları ana hatlarıyla öğreneceğiz. Bu iki dilden isimler, sıfatlar, zarflar ve bağlaçlar alınmış, çekimli fiil unsurları alınmamıştır. Önümüzdeki ünitelerde yapımlarıyla ilgili özelliklerini öğreneceğimiz bu unsurlar, kabaca "isim" kategorisinde değerlendirilir. ARAPÇA KELİMELERİN YAPISI Arapça, bükünlü bir dildir; yani bir kökten yeni kelimeler türetilirken başa ve sona ekler getirilmez. Kelimenin kökünü oluşturan temel harflerin belli bir kalıba göre başına, sonuna veya ortasına; bazan hepsine birden belli harflerin ilâvesiyle yeni kelimeler yapılır. Bu yapıdan dolayı, Arapça kelimeler klasik dil bilgisi kitaplarında bugünkü dil bilgisi anlayışından farklı bir şekilde sınıflandırılmıştır. Türkçede kullanılmayan fiil çekimlerini bir tarafa bırakırsak, Arapça kelimeler kabaca iki gruba ayrılır: a) asıl isimler (=ism-i câmid) b) türemiş isimler (=ism-i müştak). Asıl isimler (ism-i câmid) grubuna giren kelimeler özel isimler, cins isimleri ve sayı isimleridir. Fiilden türemiş isimler (ism-i müştak) ise masdar isimleri, ism-i fâ'il, ism-i mef'ûl, sıfat-ı müşebbehe, mübâlağa-i fâ'il, ism-i tafdîl, ism-i mekân, ism-i zamân, ism-i âlet, ism-i tasgîr, ism-i mensûb olarak gruplara ayrılır. Bazı bağlama edatlarıyla, harf-i cer denilen edat ve zarfları da ayrıca zikretmek gerekir. Edat ve harf-i cerler hariç bu kelimeleri dilbilgisel görevlerine göre isim ve sıfat olarak da sınıflandırmak mümkündür: İsm-i câmid grubuna giren bütün kelimeler, masdarlar, ism-i mekân, ism-i zaman, ism-i âlet, ism-i tasgir cinsinden kelimeler isimdirler. Arapçada Kelime Yapımı: Kelime Kalıpları ve Çokluk Kategorisi bükün: Dil bilgisi görevleri ve yapı bakımından, kelime köklerinin başında, içinde veya sonunda türlü değişikliklerin olmasıdır. bükünlü diller: Arapça, İbranice vs. gibi dillerdir. 6. Nun )ن( harfi in-, mün-ses gruplarıyla başlayan kelimelerde başta,-ân ile biten kelimelerde ise sonda zâid olur: اﻧﮑﺴﺎر inkisâr, ﻣﻨﮑﺴﺮ münkesir, ﻋﺮﻓﺎن irfân. 7. Vav )و( harfi genellikle kelime içinde uzun u (û) sesini karşıladığında zâid olur: ﻣﻌﻠﻮم ma'lûm, ﳎﻬﻮل mechûl, ﻣﻈﻠﻮم mazlûm, ﻣﻐﻠﻮب mağlûb, ﻩﻘﻮﻕ hukûk. 8. He (٥) harfi kelime sonunda Arapçadaki kapalı te harfi yerine kullanıldığında zâid olur: ﻣﺪرﺳﻪ medrese, ﮐﺘﺎﺑﻪ kitâbe, ﺑﻪ ﺿﺮ darbe. 9. Ye )ى( harfi kelime içinde uzun i (î) sesini karşıladığında zâid olur: ﺗﻌﻠﻴﻢ ta'lîm, ﻓﻘﲑ fakîr, ﮐﺒﲑ kebîr. Kelime yapılışını daha iyi anlamak için aşağıdaki örneği inceleyelim: Arapçada 'yazmak' fiilini oluşturan kök harfler ب ت ك (k-t-b)'dir. Şimdi bu kökten türetilmiş, dilimizde kullanılan bazı kelimelere bakalım: ﻛﺘﺎب kitâb, ﻛﺎﺗ ﺐ kâtib, ﻣﻜﺘﻮب mektûb, ﻣﻜﺘﺐ mekteb, ﻛﺘﺎﺑﻪ kitâbe vs. Görüldüğü gibi aslî harfler değişmemekte, bu köke zâid (ilâve) harfler getirilerek yeni kelimeler yapılmaktadır. Şimdi "sakin olmak, yerleşmek, rahatlamak" fiilini oluşturan ن ك س (s-k-n) aslî harflerinden türetilen bazı kelimelere bakalım: ﺳﮑﻮن sükûn "durma, kesilme, rahatlık vs." ﺳﮑﻮﻧﺖ sükûnet "durgunluk, rahat, durma vs." ﺳﺎﮐﻦ sâkin "kımıldamayan, oturan, durgun vs." ﺳﮑﺎن sükkân "oturanlar, sâkinler vs." ﺳﮑﻨﻪ sekene "oturanlar, sâkinler vs." اﺳﮑﺎن iskân "yerleştirme, ev sahibi etme vs." ﻣﺴﮑﻦ mesken "oturulan yer, ev vs." ﺗﺴﮑﲔ teskîn "sakinleştirme, rahatlatma vs." ﻣﺴﮑﻦ müsekkin "yatıştırıcı, teskin edici vs." ﻣﺴﮑﻨﺖ meskenet "miskinlik, fakirlik; beceriksizlik vs." ﻣﺴﮑﲔ miskîn "fakir, beceriksiz, cüzzamlı vs." Bu kelimelerde de kelime kökünü oluşturan aslî harfler değişmezken, yeni kelimeler türetmek için bu köke zâid harfler getirilmiştir. 1. Metinde geçen bilmediğiniz kelimeleri Kamus-ı Türkî'den öğreniniz. 2. Metinde geçen Arapça yapılı masdarları bulunuz.
Cenevizlilerin on üçüncü yüzyılda Galata'ya yerleşmesi, Galata'ya refah ve ün getirmesi sebebiyle, Konstantinopolis tarihinde bir dönüm noktasıdır. Galata'daki Ceneviz kolonisi, geç orta çağ döneminde artan sosyal, ekonomik ve kültürel önemine rağmen, özellikle sanat tarihi alanında hak ettiği bilimsel ilgiyi çekmemiştir. Bu çalışmanın amacı, Ceneviz kolonisinin en önde gelen yapılarından biri olan San Domenico Kilisesi'ni inceleyerek, bu boşluğu doldurmak ve Galata'nın daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamaktır. Bu yapı, Osmanlı döneminde Arap Camii'ne III RESİMLER TABLOSU
Frengi Ağacı (Guaiacum), latince adı Guaiacum Officinale olan bir şifalı bitkidir. Bu isimleri dışında farklı birçok isimle de bilinir. 1 Amerika kıtasına keşif yapan İspanyolların orada Kızılderili kadınalr ile cinsel ilişkiye girmeleri ve Avrupa'ya döndüklerinde Frengi isimli bir cilt hastalığı ortaya çıkmıştır. 2 Kızılderililerin hastalığı hafif atlatmaları sonrası yapılan araştırmalarda Guayak odunun çayını içtikleri görülür. Daha sonra Avrupa'ya getirilen Guayak ağacı Frengi'ye karşı kullanılmıştır. "Frengi Ağacı" ismi hastalığın tedavisi olarak görüldüğü için söylenmiştir Kötü hastalıkları iyileştirdiği düşünüldüğü için Peygamber ağacı denmiştir. Günümüzde bu ağacın Frengiye karşı pek etkili olmadığı ve romatizmaya etkili olduğu anlaşılmıştır. Guaicum'un tarihte önemli bir yeri vardır. Bu çalışmada bilim tarihi açısından önemi ve buluşu açıklanmaya çalışılmıştır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2021
KÜLTÜREL ÇALIŞMALAR YAKLAŞIMININ ORTAYA ÇIKMASINDA GRAMSCİ VE ALTHUSSER'İN DÜŞÜNCELERİNİN ETKİLERİ , 2020
Galatasaray Universitesi Hukuk Fakültesi Dergisi , 2024
TÜRK İLLERİNDE BİR POLONYALI: BRONISŁAW GRĄBCZEWSKI , 2019
Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 1996
TÜRK ROMANINDA KARNAVAL 2017
Enternasyonal Sosyalizm, 2017
Master’s Thesis, 2017
100. Yılında Ekim Devrimi, İstanbul, s. 353-76., 2017