Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Marmara Üniversitesi, 2008
12 İş Yasası'nın 2. maddesine ilişkin Hükümet Tasarısı'nın gerekçesinde, ""İşyeri" tanımı; teknik bir amaca, diğer bir deyişle mal veya hizmet üretimine yönelik ve değişik unsurlardan meydana gelen bir birim olduğu belirtilmek suretiyle verilmiştir." ifadeleri kullanılmıştır (Bkz. Uçum/Çakmakçı, 27).
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2008
The Statute about the Renting of Tenements, numbered 6570 intends to protect tenants. The most rules of this statute have been transferred into the Draft of Turkish Obligation Law dated February 2008. The draft protects the tenants of houses and business places with roof. However, the tenants of business places without roof have no protection under this Draft. Neither Current Obligation Law nor The Statute Numbered 6570 protects the tenants of business places without roof. Hoewever they need to be protected. Furthermore the protective rules brought by this Draft for the tenants of business places with roof are not sufficient. Over and above, in practice, these rules are made ineffective by a dateless contract of vacation taken in advance. The long term renting of business places is beneficial for both the entrerpriser and the public economy. Therefore, there should be no separation between renting of business places with or without roof and tenants of all must be protected by law. In addition, there should be brought appropriate solutions to the questions of which all such tenants face with. In particular, there is an urgency in resolving the problems arising from the dateless contract of vacation and the liability of stoppage.
İş Hukuku Tarihsel Gelişimine Kısa Bir Bakış, 2007
BİGAT, Şevket Güney: “Ülkemizde İş ve Sosyal Güvenlik Hukukunun Tarihsel Gelişimine Kısa Bir Bakış”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt:81, Say:1, Yıl:2007, s.43-52.
Çalışmada 1926 Yılında İstanbul Ticaret ve Sanayi Odasınca düzenlenmiş olan raporun bir değerlendirilmesi yapılmış ve raporun odak noktasını oluşturan Aşar Vergisinin kaldırılması incelenmiştir. Bu inceleme neticesinde raporda genel olarak aşar vergisinin olumsuz yanlarına dikkat çekildiği gözlemlenmiş ve bu verginin kaldırılmasının gereklilikleri sıralanmıştır. Ayrıca raporda Aşar Vergisinin kaldırılması çağdaşlaşma yolunda ilerlemenin temel koşullarından birisi olarak görülmüş ve buna benzer uygulamaların hayata geçirilmesinin önemine dikkat çekilmiştir. Fakat bu verginin kaldırılması neticesinde ortaya çıkan gelir eksikliğinin giderilmesinde başarılı olunamadığı ve bu nedenle Aşar Vergisinden meydana gelen boşluğun giderilmesi adına bir takım ek vergilere başvurulduğu ifade edilmiştir.
ÖZET Vergi teşvikleri, yatırımların yönlendirilmesi, üretimin artırılması, işsizliğe çözüm sağlanması, rekabet gücünün artırılması, bölgesel gelişmişlik farklılıklarının azaltılması, sektörel kümelenme olgusunun yaratılması, teknolojik gelişmelere uyum sağlanması, ithalat bağımlılığının azaltılması açısından etkili düzenlemelerdir. Ülkemizde önemli sorunlardan biri de işsizliktir. Zira işsizlik oranı %13'e kadar yükselmiş bulunmaktadır. Bu açıdan yatırımlardan beklenen çıktılardan biri olan istihdam olanakları önem taşımaktadır. Dolayısıyla istihdama yönelik çeşitli teşvik düzenlemelerine yer verilmektedir. Yatırım teşvikleri çerçevesinde işverenlere istihdam maliyetleri açısından kolaylıklar sağlanmaktadır. Bu çerçevede sigorta primi işveren hissesi desteği, sigorta primi işçi hissesi desteği ve gelir vergisi stopaj desteği dikkat çekmektedir. Teşvik belgesine bağlanan yatırımlar sağladıkları istihdam olanakları açısından incelendiğinde, 2016 yılında ise 141.356 kişilik istihdam sağladıkları görülmektedir. Bu istihdamın neden olduğu vergi harcaması ise 1.106.152.000 TL olarak tahmin edilmektedir. Dolayısıyla teşviklerin istihdam maliyetlerini etkileyerek yeni istihdam olanakları sağlanmasında olumlu etkiler meydana getirdiği ifade edilebilir. Ülkemizin en önemli sorunlarından birinin işsizlik olduğu dikkate alındığında, genellikle yeni işçi istihdam edilmesine bağlanmış olan istihdama yönelik teşviklerin olumlu sonuçlar vermesi beklenebilir. Öte yandan yaşama hakkının kutsallığından ve bunu sağlamak açısından çalışma imkanları sağlanmasının öneminden dolayı, vergi teşvikleri nedeniyle ortaya çıkan gelir kaybı ile sağlanan istihdam olanakları karşılaştırıldığında, vergisel gelir kaybı göz ardı edilebilir. Böylece sosyal sorunların önlenmesi yönünde de adım atılmış olmaktadır. Anahtar Kelimeler: İşsizlik, istihdam, vergi, teşvik, gelir vergisi stopaj teşviki. Tax incentives are efficient regulations in terms of directing investments, increasing production, figuring unemployment out, increasing competition power, decreasing regional differences, creating the phenomenon of sectorial clustering, providing harmony for technological developments, import dependence. One of the problem in our country is unemployment. Yet, unemployment rate increases to 13 %. From this perspective, the employment possibilities whcih are one of the output anticipated from investments have an importance. Thus, a various of incetive regulations towards employment are included.
Dünyada bir milyardan fazla, yani dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15'i kadar engelli insan bulunmaktadır(1). Engelli insanların da yüzde 80'i yoksul ülkelerde yaşamaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde çalışma çağındaki engellilerin yüzde 80-90'ı işsizdir ve sanayileşmiş ülkelerde bu oranın yüzde 50-70 arasında olduğu tahmin edilmektedir(2).
Aksaray Universitesi Iktisadi Ve Idari Bilimler Fakultesi Dergisi, 2014
Bir ülkenin vergi sistemi içinde gelir üzerinden alınan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı ne ölçüde yüksek ise o ölçüde adil bir vergi sisteminden söz edilir. Çünkü gelir vergisi en az geçim indirimi, artan oranlı tarife yapısı ve ayırma ilkesinin uygulanmasına elverişliliği nedeniyle kişisel ödeme gücüne en kolay uydurulabilen bir vergidir. Vergi sisteminin en adil vergisi olduğu söylenen gelir vergisinin kendi içinde adil olduğu söylenebilir mi? Yani her bir gelir unsuru adil bir vergilendirilmeye tabi tutuluyor mu? Toplam gelir vergisinin oluşumunda kanunda belirtilen gelir unsurlarının farklı oranda katkıları bulunmaktadır. Bazı ticaret ve serbest meslek erbabı vergi yükümlülerinin ödediği vergilerin asgari ücretlilerin yıllık ödediği verginin tutarına bile ulaşmadığı tartışılan ve gündemde olan bir konudur. Gelir vergisinde ücretliler aleyhine olan bu adaletsizliğin oluşmasında gelir unsurlarının farklı vergilendirme usulleri ile vergilendirilmesi etkili midir? Bu usuller ücretliler lehine değiştirilemez mi? Ücretlerin vergilendirme usullerinden kaynaklanan adaletsizlik çalışma hayatını olumsuz etkilediği gibi beyan esasına dayanan vergilendirme usulünü de olumsuz etkilemektedir. Oysa gelirin unsurlarının her birinden alınacak vergi, vergi yükümlüsünün ödeme gücüyle orantılı olmalıdır. Bu çalışmada ücret unsuru ele alınarak, ücretlerin vergilendirme usullerinden bahsedilecek ve ücretliler aleyhine olan bazı uygulamalara dikkat çekilecektir. Anahtar Kelimeler Ücret Gelirleri; Vergilendirme; Vergi Adaleti Kamusal harcamaların en temel finansman kaynağı olan vergilerin kimlerden nasıl ne ölçüde toplanacağı başta Anayasa'nın 73. Maddesi olmak üzere vergi kanunlarında düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile
Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C.13 S.165-166, 2018
Öz: Günümüz dünyasında insan ilişkilerinin gerek sosyolojik gerekse teknolojik gelişmelerin karşısında değişime uğraması, iş ilişkilerindeki dengeleri sürekli olarak etkilemekte ve bireylerin sözleşme ve çalışma özgürlüğü kapsamındaki beklentilerini değiştirmektedir. İşçinin iş sözleş-mesinin bir süjesi olarak işverenine karşı iş görme edimini işyerinde ifa etmesi, işyerindeki faa-liyetinin de temel amacını oluşturur. İşçinin iş sözleşmesi kapsamında çalışma edimini gerçek-leştirdiği yer olan işyeri, esasında işçinin çalışma yönündeki iradesinin hayat bulduğu yerdir. Bu sebeple, İş Kanunları çerçevesinde işçinin işyeri değişikliğinin hangi hukuki durumlarda ortaya çıkabileceği ve bu durumlara bağlanabilecek hukuki sonuçların ne şekilde olacağı hususlarının irdelenmesi önem arz etmektedir. İşçinin işyeri değişikliği iş sözleşmesinin devri, geçici iş iliş-kisi, muvazaaya dayalı alt işverenlik yoluyla ve işçinin kendi iradesiyle işyerini değiştirmesi şeklinde ortaya çıkabileceğinden, çalışmamızda bu hukuki durumlar inceleme altına alınmıştır. Abstract: In today's world, transformation of human affairs vis-à-vis both sociological and technological developments constantly affects the balances in labor relations and changes the expectations of individuals within the context of freedom of contract and labor. Performance of the employee in the workplace to its employer as a subject of the employment contract constitutes the main objective of his/her work in the workplace. However, the workplace where employee performs his/her main performance arising from the employment contract is the place where the employee's consent to work has been actualized. Therefore, within the scope of Labor Laws, examining which legal positions might realize worker's change of the workplace and which legal conclusions might be engaged becomes more of an issue. Employee's change of the workplace appears as a transfer of the employment contract, temporary employment relationship, collusive subcontractor relationship and changing of the workplace willingly by the worker; these legal situations have been examined in our present study.
Yaşar Hukuk Dergisi , 2023
Devletin sahip olduğu ve Anayasa ile kanunlar çerçevesinde kullandığı vergilendirme yetkisine dayalı vergilendirme işlemlerinde nihai amaç, verginin tam ve doğru bir şekilde zamanında tahsil edilmesidir. Aslında zincir işlem olan vergilendirme, vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesi ile başlayan ve halkalar halinde tarh, tebliğ, tahakkuk ile devam edip tahsille sonuçlanmaktadır. Bu yaklaşım sonucunda bireylerin vergiye karşı yargısal denetime başvurmaları ancak nihai işlemle söz konusu olabileceğinden bunun beklenmesine gerek kalmaksızın ayrılabilir işlem kuramı çerçevesinde vergi tarh işleminin (ve istisnaen hazırlık işlemlerinin) idari bir davaya konu olabilecek şekilde olanak veren bir yaklaşım izlenmektedir. Buna göre tarh, kanunlarla belirlenmiş vergi matrahına vergi oranlarını uygulanmasıyla yapılan bir tespit edici idari işlem olsa da bireyi yükümlendirici karakteri sebebiyle kesin ve yürütülebilir bir idari işlem olmaktadır. Bu çalışmada verginin tarhının idari işlem niteliği kazanmasına kaynak hususlar yanında idari işlem kimliği çerçevesinde unsurları da ele alınmıştır. Çalışmanın konusu vergi tarhı olduğundan, zorunlu olmadıkça diğer vergilendirme aşama ve süreçlerine değinilmemiştir.
8. Uluslararası Balkanlarda Sosyal Bilimler Kongresi, Köstence, ROMANYA, 6-11 Eylül 2017 Bildiriler Kitabı, 2017
ÖZET Vergi ahlakı maliye bilim dalında daha önce sadece iktisadi açıdan ele alınarak yapılan analizlere farklı bakış açısı getiren maliye bilim dalının sosyolojik yönünü öne çıkaran bir çalışmadır. Bireylerin herhangi zorlama veya baskıya maruz kalmaksızın tamamen kendi istekleriyle gönüllü olarak ortaya çıkan içsel motivasyon unsuru vergi ahlakı olarak tanımlanmaktadır. Vergi bir taraftan devletin kamu hizmetlerini sunabilmek için ihtiyaç duyduğu gelir nedeniyle artırmak istediği, diğer taraftan bireylerin gelirlerinde azaltma yarattığı için de bireylerin tepki gösterdiği bir maliye politikası aracıdır. Bu açıdan bakıldığında devlet gelirlerinde sürekliliği sağlamak ve kamu hizmetlerinde kesintinin olmaması için gelirlerini artırmak isterken bireyler de daha az vergi ödeme yollarındaki araştırmalarını sürdürmektedirler. Bireylerin vergilerini gönüllü olarak ödemeleri konusunda en önemli motivasyon şüphesiz ki, vergi ahlakıdır. Anahtar Kelimeler: Vergi Ahlakı, Vergi Uyumu, Vergi Kaçırma ABSTRACT Tax ethics is a study that emphasizes the social aspect of public finance which brings different points of view to the analyzes made by taking economic aspects before in the field of public finance. Tax morale, can be defined as people's positive attitudes concerning tax payments. Tax morale is defined as the people's intrinsic motivation component appearing voluntarily on their own initiative without any enforcement and pressure. Tax is a fiscal policy instrument as the government needs to increase government revenues with taxation, besides tax causes consumers' reaction to taxation as it reduces their purchasing power.In this respect, governments want to increase their revenues to assure continuity of their revenues and eliminate the possibility of interruptions in public services while the taxpayers are going to seek for ways to pay less taxes. The substantial motivation of the taxpayers to pay their taxes voluntarily is, without any doubt, tax morale. Keywords: Tax Morale, Tax Compliance, Tax Evasion
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi
İşyeri devri; iş ilişkisini birçok yönden etkileyen, hukukun sonuç bağladığı olaylardan biridir. İşyerinin devri iş ilişkisinin taraflarından biri olan işverenin değişmesi anlamına gelmektedir. İşverenin değişmesi ise iş ilişkisinin devam edip etmeyeceği, iş ilişkisi devam edecekse işçilerin haklarının akıbetinin ne olacağı sorusunu akla getirmektedir. İş Kanunu kapsamında düzenleme altına alınan işyeri devrinde, devir tarihinde devreden işverenle işçiler arasındaki tüm sözleşmelerin devralana geçeceği hüküm altına alınmıştır. Sözleşmelerin devralana geçişi ilk aşamada devredenin sorumluluğunun ortadan kalkacağı gibi bir sonucu akla getirebilir. Ancak İş Kanununun işyeri devrini düzenleyen 6. maddesi devreden işverenin sınırlı dahi olsa sorumluluğuna yer vermiştir.
Istanbul Universitesi Hukuk Fakultesi Mecmuası, 2014
Sahibine muhatabın hukuki alanında tek taraflı irade beyanıyla değişiklik yaratma yetkisi verdiğinden, yenilik doğuran hakların kullanımı birtakım genel ilkelere tabi tutulmuştur. Bu şekilde oluşturulan yenilik doğuran hak rejimi, yenilik doğuran hakkın kullanılmakla tükenmesi, geri alınamaması, süreye ve şarta bağlı kullanılamaması ilkelerinden meydana gelmektedir. Söz konusu rejim, kanun koyucunun bu haklar açısından hak düşürücü süreler 1 öngörmesiyle pekişmektedir 2. Zira yenilik doğuran hak, zaman sınırlamasına tabi kılınarak, muhatabın sonsuza dek hukuki değişiklik riski altında bırakılması önlenmektedir. Bununla birlikte, yenilik doğuran hakkın doğumuna neden olan kanun hükmüyle veya hukuki işlemle hak, her zaman hak düşürücü süreye tabi kılınmayabilir. Bu halde hak sahibinin, yenilik doğuran hakkı sonsuza kadar kullanabilmesi mümkün olmaktadır. Yenilik doğuran hak öğretisinde 3 ve İs-H Hakem denetiminden geçmiştir. 1 Sahibine tek taraflı irade beyanıyla kullanılma imkanı veren yenilik doğuran hakların zamanaşımına değil, hak düşürücü süreye tabi olabileceği kabul edilmektedir. Zira zamanaşımın dolmasıyla hak, ne sona erer ne de değişir. Hak, zamanaşımına uğramadan önce nasılsa, zamanaşımına uğradıktan sonra da aynı şekilde varlığını korur. Ancak zamanaşımının dolmasıyla muhatap, hakkın kullanılmasına katılmama, dolayısıyla hakkın kullanılarak hüküm ve sonuç doğurmasını engelleme hakkına sahip olur. Bu andan itibaren hak sahibinin hakkın konusuna yönelik menfaati, ancak muhatabın söz konusu def'i hakkını kullanmamasıyla, diğer bir deyişle zamanaşımına uğramış hakkın kullanılmasına izin vermesiyle gerçekleşir. O halde zamanaşımına tabi olan hakların ortak özelliği, hak sahibinin hakkını kullanabilmesi için, muhatabın hakkın kullanımına katılmasının gerekli olmasıdır. Zira aksi halde, hakkın zamanaşımına uğramasının bir anlamı olmayacaktır. O halde bir hakkın zamanaşımına tabi olabilmesi için, o hakkın kullanımının muhatabın katılımıyla, diğer bir ifadeyle muhatabın hakkın kullanımı için gereken şekilde davranmasıyla gerçekleşmesi gerekir. Bu itibarla, zamanaşımına tabi olabilecek hakların, alacak hakları olduğu; yenilik doğuran hakların ise ancak hak düşürücü süreye tabi tutulabileceği kabul edilmektedir,
Istanbul Universitesi Hukuk Fakultesi Mecmuası, 2014
I. Giriş 4857 sayılı İş Kanunu iş güvencesi, çalışma sürelerinde denkleştirme gibi esaslı yeniliklerinden başka, 1475 sayılı Kanun dönemindeki önemli bazı uygulama sorunlarına getirdiği çözümlerle de dikkat çekmiştir. Başta asıl işveren alt işveren alt işveren ilişkisi ve belirli süreli iş sözleşmeleri gelmek üzere, uygulamada kötüye kullanılan bazı kurumlar, Yargıtay'ın isabetli içtihatları ve öğretinin katkıları esas alınarak yeniden tanımlanmış, bunların etkinliğini sağlayacak yaptırımlar öngörülmüştür. Ancak 4857 sayılı Kanunun on yılı dolduran uygulamasına bakıldığında, işçinin korunması amacıyla getirilen bazı hükümlerin, içerdikleri sınırlandırmalar ve yaptırımlar itibariyle tam tersine işveren lehine hizmet edebildikleri gözlemlenmektedir. Yargıtay kararlarına yansıyan olaylarda, kendisine alt işveren olarak dava yöneltilen kişinin, asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayandığı, işçiyi emir ve talimatları altında istihdam eden gerçek işverenin diğer davalı olduğu ve bu nedenle kendisine husumet yöneltilemeyeceği yönünde savunmalara sıklıkla rastlanmakta, mahkemelerce buna itibar edilmektedir 1. Ancak uygulamada sonuçları açısından daha vahim olanı, belirli süreli sözleşmelerle ilgili yaşanmaktadır. İş Kanunu m.11'in kabul gerekçesi ve amacı ile uyumlu olarak, bu hükümde öngörülen objektif şartlar gerçekleşmeksizin yapılan belirli süreli iş sözleşmesi hakkında açılan işe iade davalarında, işverenin belirli süreli sözleşme savunmasına haklı olarak itibar edilmemektedir 2. Ancak Yargıtay, İş Kanunu m.11'deki esas ve yaptırımı, işçinin belirli süre dolmadan önce sözleşmenin kendisi tarafından haklı ya da işverence haksız olarak feshedildiği iddiası ile açtığı bakiye süre ücreti ya da cezai şart talepli davalarda da aynen uygulamaktadır 3. İş Kanunu m.11'i mutlak emredici bir norm olarak esas alan bu uygulama sonucunda, işçinin korunması amacıyla kabul edilmiş bir hükme, tam tersine işveren menfaatlerini temin eden bir yön verilmiş olmaktadır.
Uluslararası sosyal bilimlerde yenilikçi yaklaşımlar dergisi, 2022
Vergi uyumunu etkileyen faktörler literatürde sıkça tartışılan bir konudur. Mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunu sağlayabilmek için önem arz eden faktörlerden birisi de ödüllerdir. Vergiye uyumlu olan mükelleflerin somut ve/veya soyut olarak ödüllendirilmesi, vergiye gönüllü uyumunun artırılmasında rol oynadığı gibi vergi gelirlerinin artırılmasında da önemli bir yere sahiptir. Gönüllü vergi uyumunun merkezinde mükellef ve mükellef davranışları yer almaktadır. Bu nedenle mükelleflerle yapılan ampirik çalışmalar vergi uyumunun ödüllendirilmesi konusunda daha sağlıklı sonuçlara ulaşmak açısından önem arz etmektedir. Bu bağlamda çalışmada, Çanakkale ili Biga ilçesi özelinde gerçek usulde vergilendirilen mükelleflerin vergiye uyumunun ödüllendirilmesi ile ilgili görüşlerinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmada anket yöntemi kullanılarak 193 mükellefin vergi uyumunun ödüllendirilmesi ile ilgili görüşlerine ulaşılmıştır. Çalışmanın sonuçları, vergi uyumunun ödüllendirilmesinin vergi uyumunun artırılması açısından etkili olabileceği yönündedir.
Maliye Çalışmaları Dergisi / Journal of Public Finance Studies
Mükelleflerin vergisel yükümlülüklerini, vergi kanun ve düzenlemelerine uygun olarak tam ve zamanında yerine getirmeleri vergi uyumu olarak adlandırılmaktadır. Vergi uyumu konusunda gerçekleştirilen çalışmalarda daha çok nicel yöntemler arasında yer alan anket ve deney yöntemlerinden yararlanıldığı görülmektedir. Araştırmacılar açısından anket yöntemi oldukça yaygın ve bilinen bir yöntemdir. Deney yöntemi ise nispeten daha az bilinen bir yöntemdir. Özellikle ülkemizde gerçekleştirilen vergi uyumu araştırmalarında daha çok anket yönteminden yararlanıldığı dikkat çekmektedir. Uluslararası literatürde ise hem anket hem de deney yönteminden yararlanan birçok çalışmaya rastlamak mümkündür. Deneylerde bireylerin davranışları doğrudan gözlemlenebildiğinden son yıllarda deneysel çalışmaların sayısı artmıştır. Vergi uyumu konusunda, ülkemizde ve yurtdışında kapsamlı bir literatür bulunmasına rağmen laboratuvar deneyi anlamında ülkemizde nadir çalışmaların olduğu söylenebilir. Vergi uyumu konusunda ülkemizde gerçekleştirilen deneysel çalışmaların hem niceliğinin hem de niteliğinin arttırılabilmesi amacıyla bu çalışmada, deneysel çalışmalar hakkında bilgi vermek ve Türkçe literatüre bir katkı sunabilmek amaçlanmıştır. Deneylerde toplumun tüm kesiminden bireyler yer alabildiği gibi öğrencilere de yer verildiği görülmektedir. Bu çalışmada ise sadece öğrencilerin denek olarak yer aldığı deneysel çalışmaların literatür taraması yapılmıştır. Bulgular; vergi oranlarının artışının vergi uyumunu azalttığını, denetim oranlarının artışının vergi uyumunu artırdığını ve mükellefin vergi idaresine güven düzeyinin artışının vergi uyumunu artırdığını ortaya koymaktadır.
2010
Bu calismanin amaci OECD uyesi ulkelerdeki farkli turdeki gelir vergisi reformlarini analiz etmektir. OECD ulkelerinde ideal vergileme modeli, butun gelir turlerinin genel bir tarifeye gore vergilendirildigi Kapsamli Gelir Vergisi modelidir. Ancak gercekte bircok ulkede tam anlamiyla uygulanamamaktadir. Bunun yerine Iskandinav ulkeleri 1990’larin baslarinda sermaye gelirlerini duz ya da dusuk bir orana, emek gelirlerini ise artan oranli tarifeye tabi tutan Ikili Gelir Vergisi modeline gecmistir. Cok daha yakin donemlerde ise vergi tarifesinin tek bir orana dusurulmesini ve temel bazi istisnalar haric ozel vergi ayricaliklarinin ortadan kaldirilmasini oneren Tek Vergi politika zemininde cok genis bir yanki bulmustur. Ancak bunlar icerisinde en cok kabul goren Ikili Gelir Vergisi sistemidir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.