öğrencinin hazırladığı porno ödev gündemi değiştirdi. Bir anda şehvetli bir şekilde bu konuyu konuşmaya başladık. Herkesin kendi refleksleri ve değerleri var. Herkes hem haklı hem de yalan söylüyor. Ama aslında hiçbirimiz esas olarak ne hakkında konuştuğumuzu değil, bu olay üzerinden kendimizi ve tarafımızı tanımlamakla meşgulüz. Ama bir türlü hem birey hem toplum olarak bir şeyleri tanımlayamıyor, oturtamıyoruz. Söz konusu, en temel insan içgüdülerinden biri, şehvet olunca akıl ve duygu yetersiz kalıyor. Aklımız karışıyor, duygularımıza yenik düşüyoruz. Derdimiz anlamak değil, sadece kendi içimizdeki pornoyu anlatmak. Herkes anlamak yerine anlatmayı tercih edince de olay magazin oluyor. Tüm anlatılanlar, ucuz bir diyalektikle, porno iyidir ya da kötüdür, insan erdemli ya da özgür olmalıdır diye ikiye ayrılıyor. Muhafazakar kesim örf ve adetlerimize, yani toplumumuzun hazır verili olduğunu düşündükleri değerlerimize referansla "hizaya gelin" diyor. Özgürlükçü kesim de insanın yüceliğine, düşüncenin sınırsızlığına dayanarak, "hayır siz bizim hizamıza gelin" diyor. Her ikisinde de aşkın kavramlar, inanç ve her ikisinde de hizaya çekme yani insanlara ne yapacaklarını öğretme arzusu var. Ama esas olarak her iki kesim de aynı yalanı söylüyor, "benim dediğim doğru" diyor. Hatta özgürlükçü kesim daha çok yalan söylüyor; muhafazakâr kesime "biz sizin inancınıza saygılıyız, siz de bizim özgürlüğümüze saygılı olun" diyor. Muhafazakâr kesim en azından daha az yalan söylüyor, en azından kıvırmadan, "hayır bu bir özgürlük meselesi değil, porno kötüdür" diyebiliyor. Ama ortalıkta halen bir sürü yalan var. Bu kadar yalanın arasında mutlak doğru diye bir şeyin hayatın içinde olamayacağı unutuluyor.