Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
8 pages
1 file
FOREIGN AFFAIRS AND EMBASSY INSTITUTION IN THE OLD TURKISH STATE Abstract: Since the age of Huns, in the capital, a foreign affairs counselor was present near “kagan” that he guided official comitees and tought the visitors ceremonial rituals, managed the consultations between kagan and envoys are known facts. This counsellor also chosed the attendants for specific causes, who were literate and poli-lingual. Old Turkic states embraced the principle of “fellow to fellow, enemy to enemy” in foreign affairs and as today, their state department officers were called “elçi” and “yalabaç” (yalavaç). Furthermore, one out of nine ministers was responsible for international relations. Key Words: Turkish Culture, Foreing Relations, Embassy
Türk İdare Dergisi, 2004
GİRİŞ Devlet harcamalarının gittikçe artması ve bütçe açıkları, hükümetleri yeni arayışlara ve tasarruf önlemlerine yönlendirmiştir. Bunlardan birincisi, kamu hizmetinin kapsamı daraltılarak harcamaların sınırlandırılmasıdır. Diğer bir yol ise vergilerin artırılmasıdır. Oysa bunların her ikisi de siyasetçiler için oy kaybı anlamına geldiği için tercih edilir yöntemler değildir. Geriye daha düşük maliyetle daha çok iş üretmenin yolunu aramak kalmaktadır. Dolayısıyla bu yol devlet yönetiminde verimlilik, etkinlik ve tasarrufun sağlanmasından geçer. Bu çalışmada devletin bütçe açıklarının azaltılmasına katkı yapabileceğini düşündüğümüz "etkin devlet" kavramı üzerine odaklanılmıştır. Etkinlik kavramının devlet yönetimi bakımından anlamı üzerinde durulmuş ve etkinliğin nasıl anlaşıldığı açıklanmıştır. Ardından, Türkiye bakımından önem taşıdığını düşündüğümüz kurumsal yapının güçlendirilmesi, insan kaynakları yönetimi, liyakat sistemi ve fayda-maliyet analizi gibi konulara değinilmiştir. Burada ileri sürülen görüşlerin etkin devleti gerçekleştirmede yeterli olmayacağı açıktır. Amacımız bu yoldaki arayışlara katkı sağlayabilmekten ibarettir. I. ETKİNLİK KAVRAMININ TARİHSEL GELİŞİMİ Rekabetçi bir dünya, tanım gereği kaynakların kıt olduğunu ima eder. Dolayısıyla, kaynakların geliştirilmesi yaşamın devam edebilmesi için gereklilik oluşturur. Bu yüzden gerek devletin gerekse özel kesimin, etkin ve verimli üretim yöntemleri bulma konusunda medeniyetin başlangıcından itibaren bir çaba içinde olduklarını söylemek çok da yanlış olmaz. Aslında, eski ya da ilkel dönemlerde bile üretimle ilgilenmemiş bir topluluk düşünmek oldukça zordur. Hobbes'un kurguladığı ilkel dönemde kaynakların kıt olmasından dolayı "insan insanın kurdu" olmuştur. Daha çok ve daha iyi kaynaklara ulaşma ihtiyacı beraberinde sert ve acımasız koşulları getirmiştir. Kaynakların sınırlı olması ve ihtiyaçları karşılamada yetersizliği, ilkel koşulların gittikçe azalmasından ziyade artmasına yol açmıştır. Verimliliğin ve etkinliğin ne zamandan beri bilinçli bir sosyal sorun olarak ortaya çıktığına karar verebilmek, büyük oranda bu sorunun tanımlanmasına bağlıdır. Şayet verimlilik en geniş anlamıyla üretimin artırılması veya kaynakların ele geçirilmesinin artırılması olarak düşünülürse, bu kavramın gerçekten de çok eskilere gittiği söylenebilir. Bazı akademisyenler eski medeniyetlerin üretim şekilleri ve bunların yol açtığı problemler üzerinde durarak verimlilikle ilgili analizler yapmışlardır. Örneğin Nash(1969:8) M.Ö. 1100'lerde Mısır medeniyetinin yok olmasının nedenleri arasında "yönetsel sistemlerinin etkinliklerinin gittikçe azalmasını" ve dini yöneticilerin "kaba, katı ve sert dinsel formalizme, esnek yönetsel uygulamalardan daha fazla önem vermelerini" göstermektedir. Gladden(1972:2) ise daha işlevsel yaklaşarak 9000 yıl önce tarımın yükselmesi sonucunda toplumların lider, yönetici ve işçi olmak üzere üçlü bir sınıfsal yapıya kavuştuğunu ileri sürmektedir. Sümerler, Astırlar ve diğer Yahudi kabilelerinde tarımın ön plana çıkması ve toprak kullanımı sonucunda, aralarında belirgin kimlik farklılıklarının olduğu üç değişik sınıfın oluştuğunu ve bu ayrımlaşmanın daha sonraki jenerasyonlara intikal ettiğini ileri sürmektedir. Ancak, bu görüşler verimliliğin medeniyetler üzerinde etki eden faktörlerden bir kısmına işaret etmektedir. Verimliliğin böylesine geniş ele alınması aslında pek faydalı değildir. Çünkü üretim ve verimlilik kavramları birbirleriyle ilgili kavramlardır ama birbirinin aynı değildirler. Yeterli bir üretim en
TÜRKİYE'DE ESKİ ESER KAÇAKÇILIĞI 1839-1938, 2022
Öz Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren 1960 yılına kadar Türkiye'de liman ve iskele politikaları ile bu politikaların ekonomiye olan yansımaları çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Konu, Cumhuriyetin ilk döneminde liman ve iskele politikaları (1923-1950); Demokrat Parti (DP) döneminde liman ve iskele politikaları (1950-1960) ile sınırlandırılarak iki dönem halinde ele alınmıştır. Türkiye'de liman ve iskele politikaları ile bu politikaların ekonomiye olan katkıları sayısal veriler ışığında değerlendirilmiştir. Çalışmanın kaynak materyalini, Cumhuriyet arşivi belgeleri, resmi yayınlardan; zabıt ceridesi, kanunlar ve tutanak dergileri, resmi gazete, istatistik yıllıkları ve ayın tarihinin yanı sıra dönemin süreli yayınları arasında bulunan ekonomi dergilerinin makaleleri oluşturmaktadır. Konu incelenirken, deniz ticaretinin geliştirilmesinde liman ve iskelelerin yaptığı katkılar göz önüne getirilerek gerekli değerlendirilmelerde bulunulmuştur. Çalışmada elde edilen sonuç şudur: Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yabancılar tarafından yürütülen liman hizmetleri 1925 yılında Türk sermayesi ile kurulan şirketlere devredilmiştir. 1939 yılında liman hizmetlerini devletin üstlenmesiyle Devlet Limanları İşletme Umum Müdürlüğü teşkil edilmiş, bu kurum 1944 yılında Devlet Denizyolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğüne dönüştürülmüştür. Ayrıca çıkarılan kanunlarla liman ve iskeleler konusunda yasal boşluklar giderilmiştir. DP döneminde ise liman ve iskelelerin iç ve dış finans kaynakları artırılıp yeniden inşa, ıslah ve genişletilme çalışmalarına girilmesi ve limanların donanımlı hale getirilmesiyle yükleme-boşaltma kapasiteleri artırılmıştır. Bu suretle Türkiye'nin dış ülkelerle yapılan deniz ticaret hacmi genişletilerek millî ekonomiye önemli katkılar sağlanmıştır.
14TH INTERNATIONAL İSTANBUL SCIENTIFIC RESEARCH CONGRESS PROCEEDINGS BOOK, 2024
ÖZET Türklerde devlet geleneği eski devirlerden beri hep önemli olmuştur. Bu, geçmiş kayıtlara baktığımızda net bir şekilde görülmektedir. Eski Türkler derken kastedilen iki Türk devleti Hunlar ve Göktürklerdir. Hunlarda en önemli aygucı Chun-hang Yüeh olmuştur. Kök Kağan devrinde yaşamış ve Göktürklerdeki Tonyukuk’a benzemektedir. Her büyük hükümdarın arkasında başarılı bir aygucı vardı ve Chun-hang Yüeh de Hun devletinin Çin’e karşı izlemesi gereken politikaları şekillendirmiştir. Büyük başarılarda Kök Kağan’a destek olmuştur. Oğuzlarda aksakallılara baktığımızda ise Oğuz Kağan, Dede Korkut, Uluğ Türk gibi şahsiyetler karşımıza çıkmaktadır. Bu aksakallıların var olup olmadıkları kesin bir şekilde belirli değildir. Ancak Türk toplumunun hafızasında ve devlet yönetiminde çok büyük etkileri olmuştur. Kağanların başarılı olmasında aygucılar ve aksakallıların etkisi büyüktür. Sadece devlet yönetimine değil, Türk toplumunun sosyolojisini de etkilemişlerdir. Oğuz Kağan büyük ihtimalle bu dönemde yaşamamış; ancak dönemin toplumsal yapısını ve kahramanlık anlayışını yansıtan efsanevi bir figür olabilir. Dede Korkut hikâyelerde yer almakta ve mitolojik bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Uluğ Türk ise Dede Korkut gibi mitolojik bir kahraman olma olasılığı yüksek bir aksakallıdır. Göktürklere geldiğimizde karşımıza çıkan en güçlü aygucı Tonyukuk’tur. İlteriş Kağan, Kapağan Kağan, Böğü Han ve Bilge Kağan gibi dört büyük Göktürk hükümdarına aygucılık yapmıştır. Kendi adına yazdırdığı yazıtı bulunmaktadır ve ölümünden sonra Bilge Kağan tarafından tamamlanan kitabelerde de ismi yaşamaya devam etmiştir. Çin’de doğmuş ve İlteriş Kağan ile birlikte Çin esaretinden kurtulmuştur. Göktürk devletine ve hükümdarlarına verdiği hizmetlerle hem hükümdarlar hem de toplum nezdinde itibar kazanmış ve bir devlet büyüğü olarak kabul edilmiştir. Bu çalışmada Türk devlet geleneğinin bel kemiği olan aygucılar ve aksakallılar üzerinde durularak yalnızca hükümdarların değil, teşkilatın ve toplumun devletin devamlılığı ve sağlamlığında etkileri ortaya konulmuştur. Bir devletin var olması için yalnızca hükümdarın iyi bir mahiyete sahip olmasının yeterli olmadığı, danışma organı olan aygucının da donanımlı, zeki ve bilge olması gerektiği vurgulanmaktadır.
Türkçede yüklemlerine göre cümleler yüklemin bir çekimli fiil veya isimden oluşmasına göre fiil cümleleri ve isim cümleleri olarak iki grupta incelenir. Genel olarak Türkiye Türkçesinin sözdizimi kaynaklarında isim cümleleri yüklemi isim veya isim soylu bir sözcükten oluşan cümle türü olarak tanımlanmıştır. Türkiye Türkçesinde isim cümleleri ek-fiil yardımıyla veya ek-fiilin düşürülmesiyle kurulmuştur. Türkçenin tarihi devirlerinde ise isim cümleleri kuruluş bakımından daha zengin bir görünüm arz eder. Özellikle Eski Uygur Türkçesinde isim cümleleri kuruluş bakımından kendine has bir çeşitliliğe sahiptir. Bu çalışmada Eski Uygur Türkçesinde isim cümleleri, bu dönem eserlerindeki örnekleri ışığında tasnif edilerek, kuruluşları bakımından sınıflandırılacak, ayrıca olumsuz isim cümlelerine ve metinlerde sıkça karşılaşılan devrik yapıdaki isim cümlelerine de yer verilecektir.
TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATININ DİL POLİTİKASI, 2024
Türk Devletleri Teşkilatı (TDT), kuruluş felsefesi bakımından bir dil-politik temel (Türk Dili Konuşan Ülkeler İş birliği Konseyi-Türk Konseyi) üzerine inşa edilmiştir. Avrupa Birliği ise, ekonomi-politik bir temel üzerine (Kömür Çelik Birliği) inşa edilmiştir. Avrupa Birliği’nin yapısında bir dil birliği olmayışına çözüm olarak geliştirilen farklılıkta birlik düşüncesi, uzlaşma kültürü ile temelleri atılmış bir birlik (AB) için yerinde bir düşünce olarak görülebilir. Türk devletleri için ise uzlaşma, farklılıkta birlik yerine, aynılıkta birlik üzerine inşa edilebilir düşüncesindeyiz. Türk devletleri için aynılık, en başta dil için söz konusudur. Bu durumda Avrupa Birliği’nin farklılıkta birlik düşüncesinin aksine, ortak dil, din ve tarihin oluşturduğu kültürel kalıtımın Türk Birliği oluşturmada bir başat unsur olarak kullanılması sağlanmalıdır. Dolayısıyla, gelecekte kurulabilecek bir Türk Birliği modelinde ilk uzlaşma maddesi dil birliği olmalıdır. Çalışmada, söz konusu dil birliği bağlamında bağımsız Türk devletlerinin dil politikaları ve Türk Devletleri Teşkilatının dil politikası ele alınacaktır. 12 Kasım 2021 tarihinde kurulan Türk Devletleri Teşkilatı'nın Türk Birliği'ne dönüşme yolunda atması gereken adımlardan biri, Türk devletleri arasında ortak bir yazı dili ve alfabeye geçişi sağlamaktır. Ancak, bu konuyla ilgili olan 121 maddelik bildiride herhangi bir bahse rastlanmamaktadır. Dolayısıyla, ortak iletişim dili üzerine atılacak adımların, Türk Devletleri Teşkilatı zirvelerinde alınacak kararlarla bildirilmesi ve “dil politik” temeller üzerine inşa edilen Türk Devletleri Teşkilatı’nın, bu çerçevede daha somut adımlar atması gerekmektedir.
Türkiye'de devlet, girişimcilik ve yerel kalkınma, 2012
Bölgelerarası gelir dengesizlikleri Türkiye'nin en önemli ekonomik ve siyasal sorunlarından biridir. Yıllardan beri süregelen bu sorunla başa çıkabilmek amacıyla hem araştırmacılar hem siyasetçiler çeşitli çözümler önermekte, uygulamaya koymaktadırlar. İktisadi olarak geri kalmış bir bölgenin nasıl kalkındırılabileceği sorununa çoğu zaman akla ilk gelen çözüm devletin bu bölgeye iş imkanları yaratacak işletmeler kurması olmaktadır. Yine aynı gerekçe ile, devlete ait bir işletmenin kapatılmasına karar verildiğinde birçok kişi buna karşı çıkmakta, kapatmanın bölge ekonomisini olumsuz etkileyeceğini savunmaktadır. Gerçekten kamu işletmeleri bölgesel kalkınınayı olumlu yönde mi etkilemektedir? Bu çalışma, sıklıkla dile getirilen ama nadiren sorgulanmış bu soruya bir cevap arama iddiasındadır. Bu amaçla Cumhuriyet'in ilk yıllarından beri devletin çok sayıda büyük ölçekli sanayi işletmeleri kurduğu Sivas ili ile bu konuda aynı ölçüde 'cömert davranmadığı' Çorum ilinin ekonomik performansları karşılaştırılmıştır. Sonuçların açık biçimde Çorum lehine olduğu görülmüştür. Bu farkın sebepleri incelendiğinde -geniş kabul gören görüşün aksine- devletin yaptığı sanayi yatırımlarının Sivas'ın ekonomik perforınansına olumsuz etkisi olduğuna ilişkin kanıtlar bulunmuştur.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
GENEL TÜRK TARİHİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2022
DİRİJİZM VE ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSU ELEŞTİRİSİ
YENİ NESİL GİRİŞİMCİLİK EKOSİSTEMİ, 2023
ULUSLARARASI ÖRGÜTLER, DEVLETLER VE DIŞ POLİTİKA, 2022
Cetinje-Montenegro, 2020
Türkiye’de Devlet Sukuku İhraçları Ve İhtiyacı, 2016
International Euroasian Conference on Education & Social Studies, 2021
Sinop Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2020
Karadeniz Araştırmalari, 2019
ESKİ TÜRKÇEDE KAVRAMA VE ANLAMAYA DAYALI FİİLLER , 2017
acikarsiv.ankara.edu.tr
Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye Ekonomisi, 2023