Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Türk devlet geleneği binlerce yıllık bir birikim sonucu oluşmuştur. Türkler tarihin her döneminde bir şekilde var olmuşlar, varlığını bir biçimde sürdürmüşlerdir. Doğrudan veya dolaylı olarak dönemin dengelerini kuracak konumlarda bulunmuştur. Üç kıtaya doğrudan hükmetmiş, 600 yıl hüküm sürmüş Osmanlı İmparatorluğu'nun gerileme ve çöküş döneminde bu devasa imparatorluğu ayakta tutma çalışmaları olmuş, bunlar Türk siyasi yaşantısını doğrudan etkilemiştir. Bu çalışmamızda o dönem karşımıza çıkan çözüm arayışlarından en önemlisi olana değinilecektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşuna etki eden Türkçülük fikri, Yusuf Akçura'nın fikirleri ele alınacaktır.
Yusuf Akçura, Osmanlı Devleti'nin son yıllarında, Türkçülük savaşına katılanlardan birisi olmuştur. Cumhuriyet Türkiyesi'nde de bu yerini muhafaza edebilmiştir. Hayatı dalgalı ama başarılı geçmiştir. Siyasal çalışmaları, yazarlığı, özellikle siyaset ve tarih konuları üzerine düşünceleri ile kültür hayatımıza canlılığı sürecek olan bir etki yapmıştır. 2 Yusuf Akçura, 2 Aralık 1876 tarihinde doğmuştur. Doğduğu yer Volga suyu kıyısında bulunan Simbir adlı yerdir. Akçura varlıklı bir ailenin çocuğudur. Babası Hasan Bey fabrikatördü. Annesi Bibi Banu Hatun, Kazan'ın tanınmış ailelerinden Hasanoğullarındandı. 3 Amcası İbrahim, Türk Dili ve Edebiyatı konularında önemli bilgi sahibi olan bir kişiydi. Türkçülük çalışmaları ile tanıdığımız İsmail Gaspirinski eniştesi idi. Böyle bir aile ortamından gelmesi, Yusuf'u rahat bir çocukluk yaşamına sevk etmekteydi. Fakat bu durum gerçekleşmedi. Henüz daha iki yaşında iken babası Hasan Bey'i kaybetti. Annesi fabrikaları yönetemeyince, Yusuf ile birlikte İstanbul'a göç etti.
Sayim Türkman “Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp”. Atatürk Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Atatürk Dergisi, 3(4) (2003), 135-161; Bu makalde Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp’in kısaca hayatları, yazmış oldukları eserleri ve Türkçülükle ilgili fikirleri biyografik tarzda ele alınmıştır.
turkoloji.cu.edu.tr
Özet 19. yüzyılın ortalarından itibaren Rusya Müslümanları arasında önemli bir gelişme gösteren modernleşme hareketleri ve buna bağlı olarak ortaya çıkan yeni fikir ve edebiyat hayatı, o dönemde Türkiye’de çok az kimse tarafından biliniyor ve takip edilebiliyordu. Yusuf Akçura, Rusya Müslümanları arasındaki bu gelişmeleri Türkiye’de tanıtan ilk aydınlardan biridir. O Malûmat, Sırat-ı Müstakim, Türk Yurdu gibi yayın organlarında Rusya Türkleri-Müslümanları arasında görülen yeni fikir ve edebiyat akımlarını konu alan makaleler yazmıştır. Bu makalelerde verilen bilgiler ve yapılan tahliller bugün hala önemini korumaktadır. Makalemizde Yusuf Akçura’nın Rusya Müslümanlarının modernleşme hareketleri hakkındaki düşünceleri ve tahlillerini Türkiye’de tanıtmaya çalıştığı dinî ve edebî şahsiyetleri ve bu şahsiyetlerin eserleri hakkındaki düşüncelerini ana hatlarıyla ele almaya çalışacağız. Yusuf Akçura’nın verdiği bilgilerin ve yaptığı tahlillerin bugün için ne gibi bir değer taşıdığı üzerinde duracağız. Anahtar kelimeler: Yusuf Akçura, Türklük, Türkçülük, Rusya Türkleri, modernleşme, Türk Yılı 1928 Abstract The Role of Yusuf Akçura in the Introduction of Intellectual and Cultural Movements of Turks in Russia into Turkey The moderinization movements which took place among the Turks in Russia from the 19 cebtury on words and accordingly the new intellectual and literary life had been little known and followed by few people in Turkey at that time. Yusuf Akçura is one of the first intellectuals to introduce these developments in Turkey. He wrote articles in the journals such as Malümat, Sırat-ı Müstakim,Türk Yurdu on the new thought and literature movements among Turks and Muslims an Russia .The information and the analysis given in these articles are important even today. We will try to deal with Yusuf Akçura`s thoughts and analysis on the moderization movements of Müslims in Russia, and with the religions and literary figures whom he tried to introduce in Turkey and his thoughts about the works of these figures. We will also deal with how much this information and his analysis are impotant for the present day. Key words: Yusuf Akçura, Turkishness, Turks in Russia, moderinization, Turkish year 1928.
Batı modernleşmesinin etkileri karşısında Osmanlı ve Cumhuriyet aydını, tehdit edici meydan okumaya bir cevap üretme gayretine girmiştir. Özellikle Osmanlı'nın son dönemlerinden başlamak üzere pek çok siyasal fikir "kurtuluş" olma ümidiyle tartışılmıştır. Dönemin zor koşulları karşısında farklı sentezler ve yorumlarla aydınlar Batı medeniyeti karşısında nasıl tavır alınacağına dair ciddi görüşler ortaya koyarak mücadele etmişlerdir. Özellikle bu çalışmanın konu edindiği Yusuf Akçura ve fikirleri, dönemin öne çıkan düşünce akımları ve kültürel durumunu anlama noktasında önemlidir. Bu bağlamda çalışmanın problemi Yusuf Akçura düşüncesi ve din ilişkisini anlamaktır. Amacımız ise Akçura’nın Türkçü düşünce geleneğindeki konumuna bağlı olarak dönemin sosyal ve siyasal şartlarının dini anlama ve yorumlamada ne tür farklılıklar ortaya çıkardığını ortaya koymaktır. Akçura özelinde Türkçülük akımının Osmanlı’nın ana akım düşünceleri içerisinde güçlü bir yer edindiği, Akçura’nın şahsi hayatının fikirlerinde dengeli bir milliyetçilik vurgusu ortaya çıkardığı nihayet Akçura’nın düşünsel altyapısının özgünlüğü çalışmada dikkat çeken sonuçlar arasındadır. Anahtar Kelimeler Yusuf Akçura, Milliyetçilik, Türkçülük, Din, Sosyoloji
TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 2020
Modernleşme, dünyayı zorunlu olarak uluslaşmanın eşiğine getirmiştir. Bu durum, kimi milletler için yok oluşu beraberinde getirirken kimi milletler için de ulus kimlik üzerinden yeni bir inşa sürecini var kılmıştır. İkinci gruplandırmaya giren milletler olarak Yunanlıların ve Türklerin benzer pratikler sergilediği görülmektedir. Türklerden yaklaşık yüz yıl önce “Yunan” milli kimliğini inşa eden ve modernleşmeyi Batı dışından ilk deneyimleyen ulus olarak Yunanlılar, arkaik dilin ön plana çıktığı “Katharevusa” isminde bir dil inşa etmiş ve bu dilden yazılan eserlerden oluşan bir edebiyat kanonu oluşturmuşlardır. Şaşırtıcı olarak, bir asır sonra Türklerin uluslaşma yolunda milli bir kimlik inşa etmek için onlarla benzer biçimde Türkçenin arkaik dönemine vurgu yapan “Öztürkçe” girişimi olmuştur. Her iki milletin de kendisini Batı olarak tanımlamayışı, diğer yandan Batı tarafından doğulu olarak işaretlenmeleri ve benzemeye çalıştıkları medeniyet, kültür ile aynı zamanda bir hesaplaşmaya girişmelerinden hareketle bu çalışmada, söz konusu deneyimler arasındaki benzerliğin neden kaynaklanmış olabileceği ve bu pratiğin arkasında yatan sosyo-kültürel ve siyasal bir takım nedenler üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelime: Öztürkçe, Katharevusa, milli dil, milli kimlik, uluslaşma
2010
Edebiyati bir ic dokme alani olarak gormek, Aristo’dan beri mevcut bir anlayistir. Bu anlayisa sahip yazarlarin eserleri samimi bir tonda, gecmis yasam tecrubelerinden hareketle olusturulur. Şukufe Nihal de roman ve siirlerinde bu yolu denemis bir sanatcidir. Ilk kadin yazarlarimizdan olan Şukufe Nihal, edebiyatta kadin duyarliligi olarak adlandirabilecegimiz yapida eserler vermis ve devrinin onemli isimlerinden olmustur. Onun hayati hakkindaki bilgilerin az olmasi, bugun neredeyse unutulmus bulunmasi ve yasadigi iki buyuk gonul macerasini edebi eserlerine tasimasi, onun eserlerini biyografik okuma ile gozden gecirmeyi gerekli kilmaktadir. Bu calismada da yazarin Yakut Kayalar isimli romanindan hareketle, Osman Fahri-Şukufe Nihal iliskisi ve bu askin edebi eserlere yansiyisi konu edilmistir
Kimlik yayınları Kayseri, 2020
Yusuf Şükrü, Harput’ta doğup, tahsilinin bir kısmını burada, kalanı ise Mısır ve İstanbul’da tamamlamıştır. İstanbul Vefâ Medresesi’nde bir süre görev yaptıktan sonra Medine’deki Mahmûdiyye Medresesi müderrisliğine tayin edilen Harpûtî, ömrünün sonuna kadar burada yaşamıştır. Çalışmamızda Harpûtî’nin hayatı, ilmî kişiliği, özgün ve şerh çalışmaları incelenmektedir. Harpûtî’nin tespit edebildiğimiz yedi eseri vardır. Bu eserlerden bazıları yazma bazıları ise matbudur. Özgün çalışmaları; akâid konusunda Rumûzü’t-Tevhîd, nesep tarihi ve siyer alanında Silsile-i Safâ ve halka ve yöneticilere öğütler içeren Nasîhat-nâme adlı eserleridir. Şerh çalışmaları ise hadis metedolijisini ele alan Şerhu Usûli’l-Hadîs, mantık ilminde Nâmûsü’l-Îkân, kelam alanında Hâşiye-i ‘İsâm ve günlük hayatta okunan zikir, salavat ve duaları içeren Menba‘i’s-Se‘âde adlı eserleridir. Osmanlı’nın gerek kültürel gerekse medrese geleneğinin son temsilcilerinden olan Harpûtî’nin hayatı, ilmî kişiliği ve telifatının bilinmesi, tanıtılması önem arz etmektedir. Müderris, mutasavvıf ve şairlik yönlerini bir arada bulunduran Harpûtî’nin bu yönleriyle eserlerinde nasıl birliktelik sağladığını göstermek işin bir başka önemli boyutudur. Harput’tan çıkıp Osmanlı’nın farklı bölgelerinde müderrislik görevini ifa eden Harpûtî’nin hayatı, ilmî kişiliği ve eserlerinin tanıtılmasını amaçladığımız bu çalışmada edindiğimiz sonuçları şöyle sıralayabiliriz. Harpûtî, ilmî ve tasavvufî kimliğiyle yaşadığı çağda toplumsal ve siyasal sorunlara duyarsız kalmayarak çeşitli dallarda Arapça ve Osmanlı Türkçesiyle telif ve şerh eserler kaleme almıştır. O, temel İslâmî ilimlerin yanı sıra mantık, siyaset ve nesep tarihi gibi alanlarda da geniş bir perspektif sahibidir. Nitekim Harpûtî’nin siyaset, kelam, siyer alanındaki telif eserlerinin yanında; usûlü’l-hadis ve mantık ilmine dair şerhleri de müstakil birer eser hüviyetindedir. Harpûtî, müderrisliğinin yanı sıra tasavvufla ilgilenerek Nakşibendî ve Şazilî Tarikatı’nın halifeliğini yapmıştır. Ayrıca şair olarak da tanınan Harpûtî, görüşlerini anlatmada şiirlerini bir araç olarak kullanmıştır. Anahtar Kelimeler: Harpûtî, Müderrislik, İlmî Kişilik, Tasavvufî Yön, Şairlik.
Kadran, 2021
Yahya Kemal'in "Anamın ak sütü kadar saf ve temiz" dediği, güçlü bir geçmişe sahip Türk dili zaman çizgisinde var olduğu her dönemde siyasi, dinî ve coğrafi tesirlerin etkisiyle değişir, gelişir ve uzun yıllar boyunca dünyayı etkileyen bir dil olarak varlığını sürdürür. Zaman zaman farklı kültür sahalarının etkisiyle değişimlere fazla açık hâle gelse de havzasına aldığı kelimeleri kendine mal etmeyi ve krizlerden sıyrılmayı başarır. Uzun ve dalgalı geçmişi boyunca Türkçenin kendisine sahip çıkacak müdafileri de eksik olmaz. Bazen hükümdarlar bazen yazar ve şairler dilin içine düştüğü handikapları mesele hâline getirir. Günümüzde dil hassasiyetiyle ön plana çıkan isimlerden biri, belki en önde geleni, A. Yağmur Tunalı televizyonculuk hayatı boyunca kalemiyle, eliyle, diliyle gördüğü yanlışları söylemekten ve düzeltmekten geri durmayan bir "okumuş" olarak dikkat çekmektedir. Ömrü boyunca içinde taşıdığı dil sevgisi ve hassasiyetinin bir sonucu olarak İki Gözüm Türkçe kitabını Kubbealtı Vakfı'na ait Hülbe Yayınları'ndan 2020 yılında çıkarır. "Dil Dikkati", "Türkçe'nin Sesi" ve "'Dilimiz Kimliğimiz' ise Kimliksizleşiyoruz" ana başlıklarından oluşan kitap hakkında kendisiyle görüştüm ve söyleştim. Benim için doyurucu ve keyifli bu söyleşiyi aynı hazzı yaşayacağınız umuduyla sizlere sunuyorum.
Yusuf Akçura, “Üç Tarz-ı Siyaset” makalesi ile Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasi çıkmazda izlenmesi gereken siyasi yöntemleri sorgulamıştır. Yusuf Akçura’nın üzerinde durduğu üç farklı siyaset tarzı vardır. Bunlar Osmanlılık, İslamcılık ve Türkçülük’tür. Bu politikalarından Osmanlılık, bir Osmanlı ulusu meydana getirmeyi, İslamcılık, İslam dinine dayanan bir devlet yapısı kurmayı, Türkçülük ise ırka dayalı bir Türk siyasal ulusçuluğu meydana getirmeyi amaçlar. Yusuf Akçura makalesinde bu politikaları analiz etmiş, bu üç siyasi yöntemin iyi ve kötü yönlerini ortaya koymaya çalışmıştır. Bu politikaların ötesinde Tanzimat’tan sonra ortaya çıkan “Batıcılık” kavramı da Akçura’nın makalesinde bahse konu yaptığı yöntemler arasında yer almıştır.
Avrasya Uluslarası Araştırmalar Dergisi, 2021
Cumhuriyet Senatosu'nda Bingöl'ü temsilen en uzun süre görev yapmış olan Dr. Arif Hikmet Yurtsever, 1925 yılında Bingöl'de doğmuştur. Bingöl'de 10 yıl hekim olarak çalıştıktan sonra 1966 yılındaki üçte bir senato yenileme seçimlerinde, Adalet Partisi'nden aday olmuş ve seçimleri kazanarak 1975 yılına kadar senatörlük görevini devam ettirmiştir. Bu süre zarfında Yurtsever, başta Bingöl olmak üzere Doğu Anadolu Bölgesi'nin sorunlarını senatoya taşımış ve sorunlara çözüm bulmaya çalışmıştır. Aynı zamanda Türkiye'nin doğusunun kalkındırılmasının hayati derecede önemli olduğuna inanmış ve bunun için senatoda mücadele vermiştir. Kendi bölgesinin sorunlarının dışında ülkenin genel meseleleriyle de ilgilenmiş ve buna ilişkin görüşlerini açıklayarak hükümetlere önerilerde bulunmuştur.
Yusuf Akçura was born on November 2, 1876, in Simbirsk. His childhood transpired in the village of Lahovka, located approximately a hundred kilometers southwest of the city. Despite enjoying a comfortable childhood, the financial crisis resulting from the Ottoman-Russian War adversely affected his father Hasan Akçura's business, leading to challenging economic circumstances for the family. Following his father's death in 1878, his mother, struggling with family responsibilities, took Yusuf to Istanbul for a new beginning. There, his mother remarried, and Yusuf began his military education until his 1896 exile to Tripoli. After a year in prison, he was released on the condition of not returning to the city. In 1903, he went to Paris, where he continued his education. He founded the Turkish Association (Türk Derneği) in 1908, the Turkish Homeland Society (Türk Yurdu Cemiyeti), and its publication, the Turkish Homeland (Türk Yurdu) magazine, in 1911, which he directed for a year. He played a pioneering role in the establishment of the Turkish Hearth (Türk Ocağı) in 1912. Additionally, Akçura contributed articles to national and foreign media, emphasizing steps towards the Turanian ideal. This study explores Akçura's thoughts as reflected in the Hungarian press.
KÖKENLER VE GÖÇLER / KUTLU YAYINEVİ , 2021
Özet Süreyya Yusuf bir dilci, folklorist, akademisyen, yazar, yayın yönetmeni, gazeteci, radyocu, düşünür ve tercüman kimlikleri ile topluma yön veren önemli bir şahsiyettir. Türkçe sevdalısı bir dilci olan Süreyya Yusuf, öz Türkçecilik anlayışından yola çıkarak Türk Dili ile ilgili birçok yazı yazmış, toplumların öz benliğini bulması için dilin ne denli önemli olduğunu vurgulamıştır. Yusuf, akademisyen kimliğiyle çok sayıda öğrenci yetiştirirken Türkçe eğitim gören öğrenciler için Türkçe dil bilgisi kitapları yazmıştır. “Sesler” Aylık Toplum Sanat Dergisi ve Tan Yayınları içerisinde “Çevren” Dergisi’nin yayımlanmasında önemli bir rol alan Süreyya Yusuf, Kosova’da kültür, sanat ve edebiyatın gelişimine zemin hazırlamış; aynı zamanda Kosova Türk edebiyatının Yugoslavya içindeki diğer milletlere, Türkiye’ye ve dünya ülkelerine duyurulmasını sağlamıştır. Çocuk Tiyatrosu ve Çocuk Radyosu’ndaki çalışmalarıyla Türk çocuklarını Türkçe tiyatro oyunlarıyla tanıştırmıştır. Yazdığı öyküler, şiir antolojisi, deneme, eleştiri ve inceleme yazıları ile bölgedeki Türk edebiyatına yön veren Yusuf, Türkçeden Sırp-Hırvatçaya ve Sırp-Hırvatçadan Türkçeye çevirileri ile zamanının edebiyat eserlerini Kosova’daki Türk okurlarına tanıtmıştır. Kosova Türk Halk Edebiyatı alanında derlemeler yaparak kültürel unsurların kayıt altına alınıp korunmasını ve geleceğe aktarılmasını sağlamış, Kosova Türk ağzı çalışmaları için önemli malzemeler toplamıştır. Türkiye’deki ve dünyadaki önemli edebiyatçı ve düşünürlerle mektuplaşarak gönül bağı kurmuş, Türkiye’de bilimsel toplantılara katılmıştır. Süreyya Yusuf’un akademik ve edebî yayınları, derlemeleri, çıkardığı dergiler, bilimsel ve şahsi ilişkileriyle Kosova ve Makedonya Türk Kültürü, Türk Dili ve Edebiyatı’na önemli hizmetlerde bulunduğu görülmektedir.
YILMAZ S. “Yumuşak Güç ve Türkiye”, Türkiye’de Siyasetin Dinamikleri Sempozyumu, 4-5-6 Nisan 2008, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, (Bolu, 2010), s.312-338.
2019
Türkiye Cumhuriyeti’nin bilim ve teknolojiye yaklaşımını iki dönemde incelemek gerekir. Birinci dönem; bir bilim ve teknoloji organının bulunmadığı, sistematik bilim politikası yaklaşım ve uygulamalarının mevcut olmadığı 1923 – 63 dönemidir. İkinci dönemse bundan sonrasını kapsayan dönemdir. Bu metinde mevzubahis olan konu bilim, sanayi ve teknoloji tarihimiz bakımından 1923 – 63 dönemine girmektedir...
2015
XI. yüzyıldan itibaren Kilikya Ermeni Krallığı’nın nüfuz alanı olan Çukurova bölgesi XIV. yüzyılda Ramazanoğlu Beyliği’nin hâkimiyetine girmiş, 1517 yılında ise Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sonrasında Osmanlı topraklarına dâhil olmuştur. Özellikle Ramazanoğulları ve Osmanlı döneminde Çukurova’ya yapılan yoğun konar-göçer Türkmen göçleri ile birlikte bölgede demografik açıdan bir değişim yaşanmıştır. XVI. yüzyıl itibari ile bölgedeki Ermeniler yerleşim sahası olarak şehir merkezleri ve kalelerle sınırlı dar bir alanda kalmışlardır. Kırsal alanda ise bir köy dışında Ermeni yerleşim yerine rastlanmamıştır. Yüzyılın ortalarından itibaren başka mahallere yapılan göçlerle Ermeni nüfusu, Müslüman nüfusa göre giderek bir azalma göstermiştir. Tarihi geçmişlerinin aksine XVI. yüzyılda Çukurova bölgesinde yoğun bir Ermeni nüfusundan bahsetmek mümkün görünmemektedir.
Atatürk Üniversitesi İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Dergisi, 2010
Ziya Gökalp'i en çok etkileyen fikir adamı İsmail Gaspıralı olmuştur.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.