Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2024, Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD)
https://doi.org/10.46442/intjcss.1558533…
18 pages
1 file
Ya’kûbî hem tarih hem de coğrafya üzerine eser telif etmiş bir kişilik olarak İslâm tarihi yazımına yeni bir soluk getiren şahsiyettir. İslâm öncesi tarihî süreç hakkında geniş katılımlı bilgi vererek tarihe evrensel bir karakter katmasının yanı sıra, isnat metodunu terkedip daha akıcı bir anlatım yolu kullanmıştır. Eserinin İslâm tarihine hasrettiği ikinci cildinin başında kaynaklarından bahsederek metin içerisinde kesintilere yer vermemiştir. Şiî olup olmadığı ve eserlerinde mezhebî bir tavır sergileyip sergilemediği tartışmalı olan Ya’kûbî’nin ılımlı bir Şiî olduğunu ve eserinde Şiîlik fanatiği bir tavır sergilemediğini söylemek mümkündür. İslâm öncesi tarihini bir Dünya tarihi niteliğinde kaleme alan Ya’kûbî, İslâm tarihini yıllara göre değil de halifelerin saltanat sürelerine göre tasnif etmiştir. Bu şekilde kolay anlaşılır bir tarihçilik tarzı benimsemiştir. Coğrafya üzerine olan eserini İslâm ülkelerine hasretmeyerek, dünyayı bir bütün olarak anlatmayı tercih eden Ya’kûbî, Irak Coğrafya ekolü müelliflerinden birisidir. Dünyayı yön temelli olarak kaleme alan müellif, içeriğindeki güvenilir bilgilerle başta coğrafya ve tarih olmak üzere pek çok alana katkı sağlamıştır. Bu iki eserinin dışında Müşâkeletü’n-nâs li-zemânihim ve mâ yaġlibu ʿaleyhim fî külli ʿaṣr isminde risalesi bulunan Ya’kûbî tarihçilik ve coğrafyacılık açısından Müslüman müelliflerin önde gelenlerindendir.
Hiai 10 ve miladi 16. yüzyılda yaşayan büyük Şafii fakihi Hatib eş-Şirbini ( ö. 977/ 1569) Fıkıh, Tefsir, Hadis, Akide, Nahiv ve diğer ilim dallannda en az 24 kitap kaleme alan çok yönlü bir alimdir. Daha çok fıkıh yönüyle öne çıkmış olup Şafi mezhebinde büyük bir itibara sahiptir ve fetva sıralamasında büyük Şafii fakihi Zekeriya ei-Ensan'den hemen sonra gelmektedir. Fıkıhteki en meşhur kitaplanndan el-ikna ile Muğni'I Muhtac ilim çevrelerince büyük ilgi görmüş, ilki Ezher Üniversitesi'nin Use, ikincisi Fakülte seviyesinde ders kitabı yapılmıştır. İmam Nevevi'nin Şafilerce hemen en muteber fıkıh metni sayılan el-Minhac üzerine kaleme aldığı Muğni'I-Muhtac sözkonusu metnin üslup ve ifade bakımından da çok güzel orta üzeri uzunlukta bir şerhtir. Kitap ülkemiz şafiierince aynı ilgi ve itibara sahiptir.
KELAM İLMİNDE METODOLOJİ, 2021
Din, insanın bilgi, fikir ve duygu evreninin şekillenmesine katkıda bulunur. Onun varlığı, insanı ve hayatı yeniden anlamlandırmasına; bilgi ve bilinç dünyasının, karakterinin ve kimliğinin oluşmasına ve olgunlaşmasına yardım eder. Kelam ilmi de İslam Dini'nin ontoloji, kozmoloji, epistemoloji, aksiyoloji gibi çeşitli alanlarda bakış açısını, temel ilkelerini, ideallerini ve öğretilerini ortaya koyar. Doğru bir i-nanca sahip olması için insanı bilgilendirir, ona yol ve yöntem göste-rir. Varlık ve oluşa, hayata ve insana, topluma, ahlak ve siyasete, in-sanî faaliyetlere ve onun medeniyet yolculuğuna ilişkin okumalarında insana doğru bir hareket noktası sunar. Tutarlı, bütünlüklü, insan fıt-ratı ve gerçeklikle bağdaşır bir zihniyetin şekillenmesine öncülük e-der. Bu da öncelikle, konuya uygun bir yöntemi takip etmeyi gerekti-rir. Günümüzde, anlayış, yaklaşım, yol, yöntem, metodoloji, usûl, pa-radigma gibi kavramların çokça kullanıldığı, bunların kitap ve makale başlıklarında da sıklıkla yer aldığını gözlemliyoruz. Bu başlıklarda yöntem ile bazen bir âlimin konuları açıklarken bilgileri nasıl bir sıra-lamayla verdiği, bazen de hangi bilgi kaynaklarından yararlandığı vs. kastedilmektedir. Kimi zaman ise usûl ilimlerinde olduğu gibi istidlal, içtihat ve yargıya varmada izlenecek kapsamlı yöntem bilgisinden; ayet ve hadisleri yorumlarken, manayı ve bunların uzanımlarını tespit ederken başvurulan yol gösterici ilkelerden söz edilmektedir. İşte bu çalışmada, - gerek ayet ve hadisleri yorumlamada, - gerek itikadî hükümleri tespit ve temellendirmede, - gerekse nassları çelişkiden uzak bir şekilde anlamada ve onların sarih akıl ile bağdaşırlığını ortaya koymada kelam ilminin yöntemle-rini ele aldık. Bu yöntemleri, müstakil bir kitapta ana hatlarıyla ortaya koymaya çalıştık. Böylelikle kelam ilminin metodolojisini konu edi-nen bu telif ortaya çıktı. Kelam ilminin önemi, onun tüm diğer islam ilimlerinin ispatlan-mış olarak temel aldığı Allah, peygamber ve ahiret inancının ispatını konu edinmesine dayanmaktadır. Kelam ilmi, bu yönden “dinin te-mellerinin ilmi (usûlüd-dîn)” olarak isimlendirilir. Kelam ilminin bu önemi, onun metodolojisini de daha önemli hâle getirmektedir. Elbette bir ilimden söz ederken, onun kendisine ait konusu, amacı, terimleri olduğu gibi yöntemleri de vardır. Kelam ilminin de konu ve gayesine göre tespit edilen yöntemleri vardır. Kelamcılar, bunlara i-lişkin bilgilere (metodoloji) bazen bu ilmin mebadi'i (başlangıç ilkele-ri) içinde; bilgi, hüküm ve delil gibi konularda ana hatlarıyla yer ver-mişlerdir. Bu noktada bazı kelamcılar, kelam ilminin başka ilimlere dayanmayan ve dolayısıyla onlardan önce gelen bir ilim olmasını a-maçlamışlardır. Ancak, kelam iliminde izlenen yöntemlerin ve daya-nılan esasların bu konuların kapsamını aştığı da görülür. Bu sebeple de bazı kelamcılar, mantık ve fıkıh usulü ile ilgilenmişler, bu alanda eserler yazmışlardır. Kullanacakları yöntem bilgilerini bu şekilde tes-pit etmeye çalışmışlardır. Bu kitapta kelamcıların, gerek akıl yürüt-melerde ve aklî delillendirmelerde bulunurken gerekse nakilden delil getirirken, ayet ve hadisleri tefsir ve tevil ederken izledikleri yöntem-leri ayrı bir kitapta ortaya koymak hedeflenmiştir. Bu yöntemler, derli toplu bir şekilde ana hatlarıyla ortaya konulmaya çalışılmış, ayrıntıla-ra girilmemiştir. Bu açıdan, elinizdeki kitabın, bu konuda başka kitap-ların da kaleme alınmasına katkı sağlayacağını ve yazarların işini ko-laylaştıracağını tahmin ediyoruz.
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2019
Herhangi bir alanda yapılacak çalışma için uygun metodolojinin belirlenip kullanılması bilginin üretilmesine önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. Sosyal bilimler için de metodoloji kullanımı önemini giderek artırmaktadır. Kamu yönetimi araştırmacıları bu alanı bir bilim dalı olarak geliştirmek için alana dair büyük sorulara odaklanmalıdırlar. Bu büyük sorulara cevap vermek için de veri ve metodoloji kullanımı önemli ve faydalıdır. Bu çalışma, Türk kamu yönetimi araştırmalarına genel bir bakış sunmaktadır. Bu çalışma için veriler, Türkiye'de Kamu Yönetimi Dergisi’nde (Amme İdaresi Dergisi) yayınlanan makalelerin içerik analizlerinden elde edilmiştir. 1990 ile 2009 yılları arasındaki 20 yıllık süre içerisinde bu dergide yayınlanmış olan yaklaşık 700 makale gözden geçirilmiştir. Çalışma kapsamında ulaşılan bulgular literatürdeki önceki benzer araştırmalarla karşılaştırılıp benzer ve farklı yönler tartışılmıştır. Buna ek olarak, kamu yönetimi teorisi ve araştırması birlikte incelenmiştir. Bu bulgular, Türkiye'de kamu yönetimi alanlarındaki metodoloji kullanımının Batı ülkelerinden oldukça az olduğunu göstermektedir.
ÖZET Ravzatü’ş-Şühedâ adlı Farsça eser hicrî 908 (miladi 1502) yılında Hüseyin Vâiz-i Kâşifî tarafından Kerbela olayı merkeze alınarak yazılmış bir eserdir. 16. yüzyıl Türk edebiyatının önemli isimlerinden olan Âşık Çelebi şairlerle ilgili yazmış olduğu Meşâ’irü’ş-Şu’arâ adlı eseri ile meşhur olmuştur. Ayrıca Arapça ve Farsça dillerinden Türkçeye yapmış olduğu tercümelerle de önde gelen bir mütercimdir. O Kâşifî’nin Ravzatü’ş- Şühedâ adlı eserini hicrî 953 (miladi 1546) yılında Türkçe’ye tercüme etmiştir. Daha sonra ise bu tercümesini tekrar ele alarak yeniden düzenlemiş ve ona son şeklini vermiştir. Onun bu eseri tercüme için seçmesinde muhtemelen kendisinin seyyid oluşu etkili olmuştur. Tercüme neticesinde ortaya çıkan metnin sanat kaygısı ile oluşturulduğu görülür. Böylece Türk nesir edebiyatında önemli bir eser de ortaya çıkmıştır. Mütercim burada tıpkı bir şair gibi hareket etmiş, hem şekil hem de anlam ile ilgili sanatlardan faydalanmıştır. Tercüme metin kaynak metin ile karşılaştırıldığında birtakım metodik uygulamalardan bazı çıkarımlara ulaşılabilir. Yani mütercim eseri tercüme ederken hedef kitleyi dikkate alarak belli bir metot takip etmiştir. Bu metotta kelime değiştirme, özetleme, genişletme, ayıklama, ekleme ve yerelleştirme şeklindeki birtakım uygulamalar dikkat çekmektedir. Bu makalede Ravzatü’ş-Şühedâ tercümesindeki Âşık Çelebi’nin bu uygulamalarının ne tür metodik özellikler sergilediği çeşitli örneklerle gösterilmiştir. Ayrıca Âşık Çelebi’nin bu tercümedeki üslubu ve tercüme hatalarına da kısaca değinilmiştir. Böylece tercüme ana özellikleriyle tanıtılmıştır. Anahtar Kelimeler: Âşık Çelebi, 16. yüzyıl, Ravzatü’ş-Şühedâ, tercüme, Türk nesir edebiyatı.
Uluslararası İbnü'l-Arabî Sempzoyumu (İnsanlığın Hakikat arayışı ve İbnü'l-Arabî), 2018
Ahmed Yesevî (1093-1166), Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (1207-1273) ve Yunus Emre (1238-1320) gibi mutasavvıflarla Anadolu’ya atılan tasavvuf tohumlarının filizlenerek neşvünema bulmasında ve Osmanlı irfan geleneğinin oluşmasında en önemli isimlerden biri de hiç şüphesiz Muhyiddin İbnü’l Arabî’dir. Onun, hacim bakımından ciltler tutan ve günümüze yaklaşık 250’si ulaşan eserlerinin ilim ve irfan meclislerinde çokça okunup tartışıldığı bilinmektedir. Aynı zamanda rahmanî ilham kaynaklı, beyit sayısı binleri bulan şiirleri de mevcut olan İbnü’l-Arabî, Osmanlı şiir geleneği içerisinde hakkında en çok şiir yazılan mutasavvıflardandır. Birkaç asır öncesinden günümüze gelinceye kadar divan şairleri, tekke şairleri ve günümüz şairleri kimi zaman onun tasavvuf düşüncesine ilişkin düsturlara yer vermiş kimisi ise bütün bir şiirini İbnü’l Arabî’ye hasretmiştir. Bu tebliğde XVII. yy. divan şairlerinden Abdurrahman Râmî Efendi’nin kaside nazım şekliyle İbnü’l Arabî vasfında yazdığı methiyesi üzerinde durulacaktır. “Der Sitâyiş-i Şeyh-i Ekber Şeyh Muhyiddîn-i Arabî” başlıklı bu şiir, aruzun fe’ilâtün / mefâ’ilün / fe’ilün vezniyle yazılmış olup 39 beyittir. Manzumenin tür olarak bir methiye; memduhun ise bir sûfî/şeyh olması dolayısıyla İbnü’l Arabî’nin vasıflarının çoğunlukla tasavvufî remiz ve ıstılahlarla övüldüğü şiirde İbnü’l Arabî’nin seyr ü sülûktaki çeşitli yönlerine atıfta bulunulmaktadır. Bu çalışmada Râmî’nin söz konusu beyitlerinin izahından hareketle, nazarlarını bir dem üzerinden eksik etmesini istemediği “Şeyh-i Ekber”in tasavvuf anlayışı ile Osmanlı irfan ve tefekkür dünyasındaki yeri üzerinde durulacaktır.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2019
Dinler tarihinin yakın ilişki içerisinde olduğu disiplinlerin başında arkeoloji gelmektedir. Kitab-ı Mukaddes arkeolojisi, bu iki disiplinin ortak çalışmasını ifade etmektedir. Kitab-ı Mukaddes arkeolojisi, Kitab-ı Mukaddes'in sunduğu bilgilerin arkeoloji bilimi ile karşılaştırılması ve yorumlanması üzerine durmaktadır. Kitabı Mukaddes arkeolojisi, özellikle 19. yüzyıldan sonra gelişme gösteren Kitab-ı Mukaddes araştırmaları içerisinde önemli bir yer edinmiştir. Son iki yüz yıldır Filistin, Mısır, Ürdün, Türkiye, Suriye ve Irak gibi bölgelerde yoğunlaşan kazı çalışmaları bu disiplinin gelişmesini sağlamıştır. Ancak Kitab-ı Mukaddes'te geçen bilgilerin arkeolojik veriler ile test edilmesi zamanla her iki disiplin arasında bazı metodolojik tartışmalar meydana getirmiştir. Çünkü böyle bir doğrulamanın gereksizliğini savunanlar kadar, Kitab-ı Mukaddes'in tarihsel verilere uygun olup olmadığını test etmenin gerekli olduğunu ileri süren araştırmacılar da vardır. Bu makalede Kitab-ı Mukaddes arkeolojisinin ortaya çıkışı, bu disiplinin Kitab-ı Mukaddes çalışmalarındaki önemi, tarihte dikkat çeken keşifler ve metodolojik tartışmalara yer verilmektedir.
Fârâbî’ye Göre Teolojik-Kelâmî Yöntem/The Theological Method According to al-Fārābī, 2024
This study examines how al-Fārābī's Ḳıyās al-ṣaġīr 'alā ṭarīqat al-mutakallimīn (The Short Book of Syllogism According to the Method of Theologians) should be evaluated in terms of the generality of al-Fārābī’s logic and al-Fārābī's views on the syllogism about the hidden based on evident (qiyās al-ghāib ‘alā shāhid). The method applied in the study aims to evaluate al-Fārābī logic as a whole and to demonstrate how the relevant work and the syllogism about the hidden based on the evident are handled within this unity. This point is crucial for understanding al-Fārābī's approach to the method of kalām. Although many prominent elements in al-Fārābī's logic constitutes his understanding of logic, the framework that shapes al-Fārābī's analysis of the theologians' methods is his interactive relationship between speech and meaning. The article argues that this interactive relationship, which permeates the totality of al-Fārābī's logic, determines his analysis in Ḳıyāṣ al-ṣaġīr 'alā ṭarīqat almutakallimīn and shapes his approach to the method of the theologians. Within this general framework, many detailed problems arise in understanding al-Fārābī's views. For example, al-Fārābī states that the theologians use the methods of rhetoric and jadāl. Is there a structure that would allow us to evaluate al-Fārābī's approach and his views on the syllogism about the hidden based on evident in a coherent unity? On the other hand, based on al-Fārābī's statements, it is discussed whether the syllogism about the hidden based on evident is analogy or induction, and if it is an analogy, how it is described, taking al-Fārābī's approach to analogy and induction into account. In the article, it is emphasized that al-Farabi’s interactive relationship between speech and meaning could be explanatory in response to such questions.
SAHABE-İ KİRAMIN PEYGAMBER EFENDİMİZ HAKKINDA DİLE GETİRDİKLERİ METHİYELER
umran dergisi- Temmuz sayısı , 2003
DergiPark (Istanbul University), 2010
İslam dünyasında ister siyasi, ister fikri, isterse de sosyal merkezli olsun, hemen her akımın temelinde bir yorumlama faaliyetinin bulunduğunu söylemek, sanırız fazlaca iddialı bir söz olmaz. İslam tarihinde ortaya çıkan pek çok akımın temelinde, diğerlerinden farklı bir şekilde yorumlanmış bir metin görüyor olmamız, bu sözümüzü doğrular niteliktedir. Onun içindir ki, bu durumu fark eden İslam düşünürleri, erken dönemlerden itibaren bu söz konusu yorumlama faaliyetinin nasıllığı üzerine bir takım metotlar geliştirmek için çalışmalar yapmışlardır. Bu konuda kalem oynatan düşünürlerden biri de şüphesiz İbn Rüş'dür. O, kendi bakış açısıyla meseleye yaklaşmış ve tevil konusunda olmazsa olmaz bir takım metodlar ortaya koymuş, hangi metinlerin tevil edilebileceği, tevilin nasıl yapılacağı, kimlerin tevil yapabileceği, yapılan tevillerin nerede ve nasıl kullanılacağı soruları etrafında bir metodoloji ortaya koymuştur. Bu metodoloji ışığında farklı yorum anlayışlarını eleştiriye tabi tutan İbn Rüşd, yeri geldikçe kendi metodunun tutarlılığını ortaya koymayı amaçladığı yorum örnekleri vermekten de çekinmemiştir.
Genel kanının diğer bilim alanlarında kaybettiği otoritenin sosyolojide süren otoritesinin ortadan kaldırılması için bilim adamı araştırmalarını metodik olarak yürütüp karşılaşabileceği paradoksları da cesaretle karşılayabilmelidir. Ancak genel kanıdan kurtulmak o kadar kolay değildir. Toplumsal olaylar ancak alışkın olunan düşünüş tarzlarından arınarak doğru değerlendirilebilir. Örneğin suç iğrenç bir fonksiyon da olsa normal bir sosyolojik olaydır. Vücudumuzdaki iğrenç fonksiyonlar belli bir biçimde toplumsal vücuda hizmet eder. Zararlı olan suç karşısında ceza düzenli olarak işlerlik gösteriyorsa suçun topluma verdiği zararı yok edebilir. İşte yapılması gereken böyle bir bakış açısı da yakalayabilecek şekilde bilimsel rasyonalizmin insan davranışlarını değerlendirirken kullanılmasıdır. Böylelikle bu davranışların neden-sonuç ilişkisine indirilebilmesi ve yine rasyonel bir biçimde bunların sonraki zamanlar için gerekli davranışlar halinde getirilebilmesi mümkün olur. Yorumlamak ya da açıklamak için olguları aşmak onların irrasyonel sanılması ölçüsünde mümkündür. Olguların tümüyle açıklanabilmesi hem bilim hem pratik için yeterlidir. İkinci Basımın Önsözü Toplumsal olgular " şeyler " gibi ele alınmalıdır. Temel kuralı zihinsel olguları dışarıdan, yani " şeyler " gibi incelemek olan psikoloji kurulmuştur. Bilinç, toplumsal konuları tanıma konusunda kendi öz hayatını tanıma hususunda olduğundan daha yetkili olamaz. Söylenebilir ki toplumsal hayat tasavvurlardan meydana gelir, bireysel ya da kolektif tasavvurlar bilimsel biçimde ancak nesnel olarak incelenir. Toplumsal kurumlar bize önceki kuşaklardan kalır. Formasyonlarında payımız yoktur. Kendimizi yoklayarak nedenlerini bulamayız. Ortaya çıkışlarına yardım ettiğimiz durumlarda bile hareketimizi etkileyen gerçek nedenleri tam bilemeyiz. Toplum bireylerden meydana gelmiş olduğundan toplumsal hayatın dayanağı bireysel bilinçtir derler ancak elementlerin özellikleri ve etkileşimleri ile bileşiklerin özellikleri ve etkileşimleri farklıdır. Toplumların zihniyeti bireylerin zihniyeti değildir, kendine ait yasaları vardır. Toplumun koyduğu kurallar, seçtiği semboller bireysel psikoloji ile açıklanamaz. Kolektif tasavvur ile bireysel tasavvurun etkileşimi sosyal psikolojinin işidir. Burada bana göre sosyoloji ile psikolojinin görev alanları basit bir biçimde ayrılmaktadır. Toplumsal olaylar değerlendirilirken toplumun tarihi-toplumsal geçmişi, kolektif tasavvur ve olayın çıkışına kadar gelişen olaylar zinciri önem kazanır ve değerlendirilir. Bireysel olaylar değerlendirilirken ise bu davranışa kadar bireyin hayatında olan bitenler, bireyin tasavvurları ve bu davranışı uygulamaya götüren olaylar zinciri önem kazanır ve değerlendirilir. Yani psikoloji elementler kimyası ise, sosyoloji bileşikler kimyası olacaktır. Kolektif davranış ve düşünüş tarzları bireylerin dışında bir realiteye, zamanın her anında bireylerin ona uyum sağladıkları bir realiteye sahiptir. Birey onları biçimlenmiş olarak bulur.
Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1998
2002
Günümüzde genel olarak lsH!m araşurmalan ve özelde de teolojik inşalar açısından Onemli bir sorun tahlil edici, sorgulayıcı, OZilmseyici dinamik ve sonuca ulaştıncı bir metodotojik prosedürden yoksun oluştur,. Genelde birevlerin şimdi ve litesini aııla:mJı kılabilecek kapsanılı bir. aıııaca hizmet eımesi. özeide de islilin ınançlan alanının her asır ve 7.erninde karşılaşabileceği soruıılara çözümler Oretebilnıe iddiasında olnıası, 1 metodotojik olaı:ak teolojiyi oldukça kaygaıı bir zemine oturtmuş, birlikten yoksun bırakımş ve daha açık bir aniatınıla onun, değişik aıııştınna ve tartışma metotlan arasında gidip gelenlbocalayaıı bir bilim oluşu sonucunu doğunıııışnır.2 Gelen.eksel Kclanun bilyük ölçüde teıızihçi bi r :ıemine otunııası. onu yaşııının somut gerçeklerioden uıakl.aştınlıış. soyut anlatınılar içinde boğmuş, aşın teorikleştimUş ve yaşamın gerçekliklerine hitap eden. bütün di~er isl.funi ilimierin motoru olan bir bilim oluş iddiasmdan giderek uzaklaştımuş ur. Bu nedeııle gelenek• sel mirasınuzı incelerken, kiiltllr mirasım ait oldu~ bütilnün içinde her yOnden ele alan ve parçayı onu oluş• turan genel sosyal ortanıla b:ığlaııuh kılan bir yaklaşım sergileıımesi kaçııııhııaı.dır.l Kelanı'a ilişkin ve özellikle bir diişüııilrilıı/Ebfı ' Doç. Or., Fıraı O. flahiyaı FokOiıesi,
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2010
KHATİB ES-HİRBİNİ was a great shafi scholar fiving according to muslim calendar of hegira in 1oth century and in 16th century to gregorian calendar ( 977 1 1569 ). He had least 24 books like Islamfc law , commenting the KORAN , Hadith , Faith systems , Arabic grammer and in the other sdence spheres. He was mot famous for his canon law knowledge. He has great respect 'in the Shafi sect and he comes second in fetva ( advisroy opinion on a matter involving religious law ) after tlıe great shafi canon lawyer Zekeriya el - ensarl • One of his most distinguished books on Islamic law - el-ikna ile muğni1-muhtac - got great interest from those who engaged in sdence. First book was done a textbook at the Ezher university's highschool seetion and in the other faculties.He consigned to writing his book u Muğni'l Muhtac u on theel-minhac which was considered in the last centuries the most trustworthy canon law text by the imam nevevi and the shafis. Muğni'l- Muhtac was a pretty explanatory and authentidty book · which darified therein text adding useful information in terms of style and expression.The book which gets great interest and respect by the Shafis in o ur country.
VII. UZAKTAN ALGILAMA VE CBS SEMPOZYUMU UZAL-CBS2018, 2018
Yerbilimlerinin bakış açısı ve tekniklerini kullanılarak arkeolojik sorulara cevap aranması jeoarkeoloji olarak ifade edilmektedir. Veri kaynağı yeryüzü olan coğrafyanın bugünkü görünümünü zaman içinde süregelen bir gelişimin sonucunda almasından dolayı yeryüzünü anlamada geçmişe bakılması ve geçmişten günümüze süreçlerin izlenilmesi gerekmektedir. Böyle bir yaklaşımda, arkeolojik araştırmalar kapsamında kurulması gereken mekânsal ilişki konusu eski zaman ve çevrelere ait olan paleocoğrafya alanına girmektedir. Jeoarkeoloji çalışmaları, arkeoloji ve jeomorfoloji ile özellikle Holosen'i kapsayan paleocoğrafya araştırmalarına farklı bir bakış açısı getirmiştir. Bu doğrultuda delgi sondajları ile sediman örnekleri alınarak laboratuvar ortamında sedimantolojik ve paleontolojik analizleri yapılıp birikim alanlarının zaman içinde değişen doğal ortam şartları belirlenebilmektedir. Fakat son yıllarda hızla gelişen yüksek çözünürlüklü uydu sistemleri, üç boyutlu lazer tarayıcıları, Coğrafi Bilgi Sistemleri ve diğer birçok yeni teknikler bu alanda çalışan araştırmacılara daha önce sahip olmadıkları imkânları sunmaktadır. Nitekim, yer bilimleri, arkeoloji ve bilgisayar bilimleri gibi farklı perspektif ve araçların kullanımı ile birlikte bir araya gelerek ortaya çıkan dijital jeoarkeoloji, geçmişteki insan ve çevre arasında ilişkilerini çoklu metodoloji ile sunan bir yaklaşımdır. Başlıca veri elde etme araçları; hava fotoğrafları, uydu verileri, LİDAR, sayısal yüzey/arazi/yükseklik modelleri ve çeşitli haritalardan oluşmaktadır. Bu veriler ArcMap, MapInfo, ERDAS, PhotoScan ve ReCap gibi programlar aracılığıyla analiz edilip yorumlandıktan sonra önemli bir görsellik ve çıktı verisi sunmaktadır. Özellikle mekânsal verileri toplama, işleme, yöneltme ve sunma gibi olanakları sağlayan Coğrafi Bilgi Sistemleri (GIS) ve Uzaktan Algılama, jeoarkeoloji için bilimsel sonuçları destekleyen, doğrulayan ve zamandan tasarruf sağlayan mekânsal bilgi teknolojileri haline gelmiştir.
DBM Ders Notu , 2022
Bilimsel bilginin kuramı olarak metodoloji, Batı Avrupa'da 16. yüzyılda "mantık" biliminin "uygulamalı kolu" olarak tanımlanmıştı. 20. yüzyıla gelindiğinde yeri sarsıldı; bilim felsefesi içinde "bilgi kuramı -epistemoloji"nin çatısı altına çekildi. Bu, Yeni-Kantçı felsefecilerin zaferiydi. Doğa bilimi ile toplum bilimi birbirinden ayrılmaya çalışıldı. Bilimsel metodoloji tek iken çok oldu; çokluk bu kez bilimsel bilginin üstün biricikliğini hedef aldı. Bu arada bilim teknolojinin peşinde sürüklenmeye başlamıştı. Bu yeni çağ, postmodern idi. Böylece metodoloji (yöntembilim), metod (yöntem) ile eşitlendi ve teknikler toplamından ibaret olan "nicel - nitel araştırma yöntemleri" metodoloji sayıldı. Sosyal bilimlerde nicel teknikler kullananlar 'pozitivist' denerek ötelendi, nitel teknikler kullananlar ise makbul 'sosyal bilimci' ilan edildi; oysa bunlar 'hermenötik -yorumsamacı'lardan başkası değildi. Şimdi bilimin kuramını yapan bir 'metodoloji' alanı yok; teknolojinin taleplerine talip 'research design -araştırma tasarımı' becerimi var. Felsefe metodolojiyi kapsıyorum derken dağıttı; bilimi mitolojik bilgiyle, edebiyatla, dinsel bilgiyle... aynı sıraya koydu. Şimdi anlaşıldı ki bu yol çıkmaz: Bilimsel bilgi çok teknikli, çok yöntemlidir, ama tek bilimsel kurama (metodolojiye) dayalıdır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.