Academia.eduAcademia.edu

İklim Değişikliğine Uyum Sürecinde Kent Planlamanın Rolü

2022, Resilience

https://doi.org/10.32569/resilience.1026712

Abstract

Endüstrileşme faaliyetlerinin başladığı 19.yüzyıldan günümüze kadar geçen süreçte çeşitli nedenlere bağlı olarak doğal ve yapılı çevrede meydana gelen çevresel tahribatın sonuçları gittikçe daha belirgin hale gelmektedir. Genel çerçevede iklimin ortalama durumunda uzun süreler boyunca gerçekleşen değişiklikler olarak tanımlanan iklim değişikliği problemi, insan odaklı faaliyetler sonucu sera gazlarının birikimi ve buna bağlı oluşan farklı afet türlerinin (kuraklık, fırtına, sel baskınları, orman yangınları, çölleşme vb.) şiddetinin ve sıklığının artması biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Dünya genelinde 1980’li yıllarda ve ülkemizde özellikle 2000’li yıllarda kendini iyiden iyiye gösteren küresel iklim değişikliği nedeniyle meydana gelen afetlerin, sera gazlarının birikiminin ağırlıklı olarak (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli – IPCC’ye göre %44 oranında) gerçekleştiği kentsel alanlarda daha etkili olduğu ve özellikle doğal çevrelerde geri dönülmez değişimlerin nedeni olduğu açıkça ortadadır. Kentsel alanların iklim değişikliği kaynaklı doğal ve beşeri afetler karşısında daha kırılgan olmasının hem akademik yazında hem de uygulama örneklerinde pek çok nedeni bulunmaktadır. Sıkça ifade edilen nedenler arasında plansız ve kontrolsüz kentleşme dinamikleri, geçirimsiz yüzeylerin fazlalığı ve yoğun sera gazı salınımı (TÜİK’e göre 1990 – 2015 yılları arasında ülkemizde sera gazı emisyonlarında %122 artış gözlenmiştir) sebebiyle oluşan kentsel ısı adası etkisi, doğal alanların yapılaşma tehdidi ile karşı karşıya kalması sonucu gözlenen büyük ölçekli tahribat ve artış eğiliminde olan nüfusun enerji ihtiyacının karşılanması adına yoğun fosil yakıt kullanımı yer almaktadır. İklim değişikliğine bağlı yaşanan afetler sonucunda oluşan can ve mal kayıpları özellikle gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinde ciddi hasarlar oluşturmaktadır ve bu nedenle kentlerde yeni yoksulluk alanlarının oluşacağı düşünülmektedir. 2007 yılında IPCC tarafından yayınlanan rapora göre, kentsel alanlarda sera gazı salınımlarının azaltılması ve öngörülen çevresel etkilere uyum önlemlerinin geliştirilmesi sonucunda oluşacak maliyetin, iklim değişikliğinin vereceği zararın maliyetinden çok daha düşük olacağı ortaya konulmuştur. Bu noktadan hareketle denilebilir ki, iklim değişikliğine bağlı uyum ve adaptasyon çalışmaları hem merkezi ölçekte hem de yerel ölçekte önceliklendirilmesi ve bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gereken konuların başında gelmektedir. Bu kapsamda özellikle nüfusun yoğun enerji ihtiyacının karşılanması amacıyla fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek, kişi başına düşen enerji tüketimini azaltmak, doğal çevre unsurlarının korunmasını sağlamak, yatayda ve yayılmacı biçimde gerçekleşen yapılaşma dinamiklerini revize etmek, ulusal ve uluslararası düzeyde ele alınan yasal düzenlemelere ve kısıtlamalara uyulmasını sağlamak ve denetimini yapmak, küresel iklim değişikliği ve olası etkileri hakkında vatandaşları ve yetkilileri bilgilendirmek ve farkındalık oluşturmak gibi konularda farklı ölçeklerde mekansal stratejilerin ve sektörel politikaların geliştirilmesi hayati önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki, iklim değişikliğine uyum sağlamak doğal ve beşeri sistemler için artık bir zorunluluktur.