Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Uzun bir dönemi içeren bir şehir tarihi çalışmak ve bunu mahdut sayfalarla yazmak tarafımızca oldukça zor oldu. Belli bir dönem üzerinden değil de genel hatlarıyla anlatmaya çalıştık.
2020
Necrân, Arap Yarımadasının güney kesiminde ve Yemen’in kuzeyinde yer alan tarihî antik şehrin adıdır. Kuruluşu milattan öncesine dayanan şehir, günümüzde Suudi Arabistan sınırları içerisinde kalır. Son zamanlarda olduğu kadar İslâm’dan önce de ticaret, tarım ve üretimde kat ettiği ilerlemelerle adından söz ettiren ve dinî mekânlarıyla insanların dikkatini çeken bir yerdir. Burasını önemli hale getiren faktörlerin başında ticaret gelir. Yemen’in dağlarında yetişen Lübân ağacından elde edilen kokunun kuzey bölgelerdeki Mısır, Roma ve Sâsanî devletlerine ihraç edildiği ve dünya ticaretinde hatırı sayılır bir yer edindiği bilinmektedir. Bir dönem Arap ticaretinin simgesi haline dönüşen koku, ticaret yollarının güzergâhını belirlediği gibi birçok şehri içerisine alan Arap ticaret hattının Buhur Yolu olarak adlandırılmasına sebebiyet vermişti. Yol üzerindeki şehirlerden birisi ise Necrân’dı. Necrân’ı ticarî bir kavşak haline getiren bu yol, şehrin iç ve dış ticareti canlandırdı. Ticaretle bağlantılı olarak üretim ve tarım da gelişti. Tüccarların satmakla övündüğü deri üretimi ve fiyatı pahalı olan dokuma ürünleri Necrân ile bilinmeye başladı. Ekonominin gelişmesine paralel olarak Necrân’daki dinî mekânların imarı ve farklı dinî inançların yayılması hızlandı. Kâbe’ye alternatif olsun diye deriden imal edilmiş büyük bir kubbeden ibaret Kâbetü Necrân, Necrân şehrine dinî liderlik vasfı kattı. Bu yüzden Necrân, dokunulması yasak olan dört şehirden birisi (Mekke, Medine, Kudüs ve Necrân) algısı oluştu. Putperest inancın yanında Hıristiyanlık da şehre hâkim olan kabileler arasında yayıldı. Dinî inançtaki çoğulcu yapı birçok tarihî hadisenin de sebebi oldu. İşte bu tebliğde Arap Yarımadasında yer alan Necrân şehrini önemli hale getiren faktörler açıklanarak şehrin döneme olan etkisi tespit edilmeye çalışacaktır. Böylelikle Câhiliye dönemine damgasını vuran bir şehrin tarihi ve siyasî olaylara olan etkisi anlaşılmaya gayret edilecektir. Anahtar Kelimeler: Necrân, Yemen, Ticaret, Hıristiyanlık, Üretim Abstract Najran is the name of the historical ancient city located in the southern part of the Arabian Peninsula and north of Yemen. The city, which was founded before Christ, remains within the borders of Saudi Arabia today. The city was a place that made the name of the progress it has made in trade, agriculture and production before Islam as well as now and attracts people's attention with its religious places. The leading factor that makes this place important is trade. It is known that the scent obtained from the incense tree that grows in the mountains of Yemen is exported to the Egyptian, Roman and Sâssânid Empires states in the northern regions and has gained a considerable place in world trade. The scent, which became a symbol of Arab trade for a while, caused the Arab trade line to be named the Frankin Path, as it determined the route of the trade routes, and included many cities. One of the cities on the road was Najran. This road, which turned Najran into a commercial crossroad, stimulated the city's domestic and foreign trade. Production and agriculture also developed in connection with trade. The leather production and price-weaving products that merchants boasted about selling began to be known with Najran. In parallel with the development of the economy, the development of religious places in Najran and the spread of different religious beliefs accelerated. The Kababet Najran, which consists of a large dome made of leather to provide an alternative to the Kaaba, added religious leadership to the city of Najran. For this reason, one of the four cities (Makkah, Medina, Jerusalem and Najran) which were forbidden to be touched, was accepted. Besides the pagan belief, it spread amongst the tribe that ruled the city in Christianity. The pluralistic structure in religious belief was also the reason for many historical events. In this communiqué, the factors that make the city of Najran located in the Arabian Peninsula important will be explained and will try to determine the impact of the city on the period. Thus, it will be helpful to understand the chemistry of a city that marked the ignorance period. Key Words: Najran, Yemen, Trade, Christianity, Production
Belleten
Türk yaşayışında asıl hâkim olan unsur mücadeledir, savaştır. Bu mücadele önce tabiatla savaştır. Türk hayatı bir bakıma bu tabiatla savaşın içindedir ve onunla doludur. Bu savaşa bütün Türkler, kadın - erkek çoluk - çocuk katılırlardı. Bu savaşta, tıpkı günümüzde olduğu gibi, kadına da büyük işler düşerdi. Bu savaş başarılıp Türkler tek tek yaşamaya devam edince, bu defa diğer insanlarla, komşu kabile ve kavimlerle savaş kendisini gösterir. Bu mücadele, tabiatla savaştan biraz farklıdır. Artık buna kadınların iştiraki, eskisi kadar çok olmaz. Gerçi Türk kadınlarının bu tür mücadelelere iştiraki çok görülmüştür. Ancak Türk savaş geleneklerinde, kadınların bizzat muharebeye iştiraki açık ve devamlı bir özellik olarak görülmemektedir. Türk hayatında mücadele, böyle bir varolma kavgasının neticesi gibidir. Savaş, bu varolma kavgasının bir gereği olarak bütün hayatımızı doldurmuştur. Önceleri bir varolma kavgasının icabı olarak görülen savaşa, daha sonra insanların, özellikle Türklerin ...
Osmanlı edebiyatı araştırmalarının ehemmiyeti geç fark edilmiş sahalarından biri olan mecmûa geleneği, ihtiva ettiği muhtelif ürünlerle edebiyat tarihimizi aydınlatmaya devam etmektedir. Bu makale çerçevesinde incelenen mecmûa da klâsik dönem şairlerinin bilinmeyen manzûmelerini barındırması yönüyle önem arz etmektedir. Çalışmamızda söz konusu mecmûa ile ilgili şekil ve muhteva bilgileri verildikten sonra eserde yer alan bütün şiirlerin ilk beyit/bendleri mahlas sırası gözetilerek düzenlenmiş ve şiirler değerlendirilmiştir. Mecmûada bulunan Bâkî, Emrî, Hayâlî, Hüdâyî, Nef'î ve Ulvî'ye ait şiirlerin dîvân neşirlerinde olmadığı tespit edilmiş ve çalışmanın son bölümünde bu şiirlerin metinlerine de yer verilmiştir. Abstract: Custom of mecmua that is one of the area of Ottoman literature searches and its importance has been realized late, continues to lighten our literal history through various outputs it involves. Mecmua that has been searched in this study is also important in that involving some unknown poems of classical period poets. In this study after informing about shape and content of mentioned mecmua, first couplets of all poems in mecmua have been regulated pursuant to order of nickname and poems have been evaluated. It has been ascertained that poems of Bâkî, Emrî, Hayâlî, Hudâyî, Nef'î and Ulvî in mecmua do not exist in published divans and textes of these poems exist at the end of the study.
2019
Şehirlerin oykusu esasinda insanligin oykusudur. Hele bu sehir Telafer ise Ortadogu’da sekillenen buyuk devletlerin de yukselme ve zayiflama oykulerinin ozeti gibidir. Bu makalede Telafer'in adi ve anlamlari, tarihi cografyasi, tarihsel gecmisi ki bunun icinde; Islam Oncesi, Araplar (Islam) Donemi, Arap Devletlerinin Turk Kolonizasyonu, Selcuklular ve Ardillari, sonraki surec (Ilhanlilar, Celâyirliler, Sutaylilar, Karakoyunlular, Timurlular, Akkoyunlular ve Safeviler Donemleri), Osmanlilar ve Idari Teskilatlanma gibi bolumler islenmektedir. Hem bolluk ve bereketin hem de kan ve gozyasinin diyari olan Mezopotamya veya diger adiyla el-Cezire onumuzdeki zaman zarfinda da boyle bir yazgini cografyasi olmaya adaydir. Sonraki surec “Irak Turkmenlerinin Mazlum Şehri Telafer (Şehrin Modern Tarihi ve Kulturune Bir Bakis)” adli baska bir makalede ele alinmistir.
Özet İran'ı doğudan Asya'ya kuzeyden Rusya'ya güneydoğudan Hindistan'a bağ-layan Horasan, bir kavşakta olmasından dolayı stratejik açıdan önemli bir konuma sahiptir. Bölgedeki güçlerin diğer bölgelerle siyasi ilişkileri, tica-ri faaliyetleri, bölgeler arasında yoğun kültürel faaliyetlerin oluşmasına ve bölgenin kozmopolit bir yapı kazanmasına neden olmuştur. Bu öneminden dolayı Ortaçağ İslam coğrafyacılarının ve seyyahların Horasan'a dair övücü sözler söyledikleri malumdur. Bu çalışmada Horasan coğrafyasının, fiziki yapısı, iklimsel özellikleri ve bunun doğurduğu ekonomi yani sanayi ve tica-ri hayatına katkısına değinilecek, ayrıca bölgenin kendine has idari yapısı ile başlıca şehirleri incelenecektir.
Dede Korkut Kitabıʼnın sadece bir nüshasında bulunan "Duha Koca oğlu Deli Domrul Boyu", bu eserdeki en kısa hikâyelerden biri olduğu halde özellikle okuyucular arasında en çok ilgiyi görmüş olan parçadır. 1 Dede Korkut Kitabıʼnın tamamının 1916ʼda İstanbulʼda yapılan ilk yayınından bu yana Deli Domrul boyu üzerine pek çok şey yazılmıştır. Şiirler, piyesler, opera librettoları, son zamanlarda, ruhbilimsel araştırma alanına kayan denemeler yayınlanmıştır. 2 Bunların çoğunda hikâyedeki baş kahramanın aslında cahil bir mütegallibe olduğu görmezden gelinmiş, sevimlileştirilmiştir. Çok sayıda çağdaş yazarın bu tutumu başlı başına bir araştırma konusu olabilir. Bu yazı ise başka bir amaca yöneliktir, burada Domrul boyunun belkemiği olan "erinin yerine can vermeye hazır kadın" motifi için katkı sağlamak, Türki-yeʼde bilinmeyen Farsça bir anlatıyı tanıtmak istiyorum.
Ortaçağ'da Şehir: İran, 2023
Yayın No. : 2282 © Tüm hakları yazarına aittir. Yazarın izni alınmadan kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, çoğaltılması yapılamaz. Yalnızca kaynak gösterilerek kullanılabilir.
Horasan, Emevîler, Araplar, İslami Dönem, Abbasiler Khorasan, Umayyads , Arabs, İslamic Period, Abbasid
Tarih ve Uygarlık. İstanbul Yıllığı: 14, 2022
759). Ahlat'ın prehistorik dönemlerden itibaren yerleşim yeri olarak seçilmesinin, nüfus hareketliliğinin ve birçok devletin hakimiyet mücadelelerine sahne olmasının sebepleri arasında stratejik bir konumda yer almasının payı büyüktür. Eski Ahlat'ı yaşam alanı olarak seçip gelen insan grupları, nehir ve dağ isimleri, mimari yapılardaki teknik isimlendirmeler vb. kültür miraslarını da kendileriyle birlikte buraya taşımışlardır. Bu etkiler özellikle seramik kapların biçimlendirme teknikleri, formları ve süslemeleri ile ölü gömme geleneklerindeki bazı uygulamalarda da belirgin bir şekilde izlenmektedir. Eski Ahlat şehrine gelen insanlar, topluluklar ve aşiretlerin kökenleri Türkistan'da 1 (Taşağıl, 2012: 55) çok geniş bir coğrafyada karşımıza çıkmaktadır. 1 Orta Asya tanımlamasının daha sınırlı ve siyasi bir tanımlama olduğunu düşündüğümüz için söz konusu coğrafya için Türkistan kavramı kullanılmıştır. Taşağıl, Türkistan coğrafyasını şöyle tanımlar: "İran'ın Horasan bölgesinden başlayarak Kuzey Afganistan dahil Pamir ve Hindukuş-Kunlun (Karanlık) dağlarının kuzey eteklerinden Çin'in Tun-huang bölgesine kadar uzanan, oradan Mançurya'nın batısına ulaşan, Moğolistan'la birlikte Güney Sibirya'nın tamamını içine alan,
Vakanüvis - Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, 2022
Seyahatname, diğer adıyla gezi yazısı yazımı Fars edebiyatının en eski geleneklerinden birisidir. İlkin hayalî diyarlara yönelik olarak yapılan seyahatleri konu edinen Fars seyahatnameleri, zamanla gerçekte yapılan yolculuklar sonucunda yazılmaya başlamıştır. Safeviler zamanından itibaren seyahatnamelerin çoğalmasında Şii ulemanın seyahatlerinin, hac ve kutsal yer ziyaretlerinin ve Hindistan gezilerinin kitaba dökülmesi başat rol oynamıştır. İran’da Kaçarların şahlığı ele geçirmesiyle resmî devlet görevlileri, din adamları ve farklı sınıflardan insanların yaptıkları yolculuklar öne çıkmıştır. Kaçarlar döneminde yapılan seyahatlerde, gidilen yerlerin toplumsal hayatı ve yaşam standartları üzerinde önemli gözlemlere de yer verilmiştir. Kaçar Hanedanı döneminde yazılan seyahatnamelerinden birisi de Mirza Muhammed Ferahani’ye aittir. Melikü’l-küttâb lakabıyla da bilenen Mirza Muhammed Hüseyin Ferahani 1885 yılında başladığı hac seyahatini 1886’da tamamlayarak Tahran’a dönmüştür. Seyyahın bu seyahatine ait gözlem ve deneyimlerini içeren Sefername-yi Mirza Muhammed Hüseyin Ferahani başlığını taşıyan eseri Tahran’da dönemin kaynaklarından da faydalanarak yayımlanmıştır. Bu çalışmada, Ferahani’nin seyahatnamesi yanında Fars literatüründe bulunan çeşitli araştırma eserlerinden hareketle Ferahani’nin hac yolculuğunun Tahran’dan İstanbul’a kadarki kısmı merkeze alınmıştır. Ferahani yolculuğunun bu safhasında sırasıyla Kazvin, Reşt, Enzeli, Bakü, Batum, Tiflis gibi şehirlere uğramış; Tiflis’ten Karadeniz yoluyla Trabzon, Giresun, Ordu ve Samsun gibi şehirlerden geçerek İstanbul’a ulaşmıştır. Çalışmanın giriş kısmında, Mirza Muhammed Hüseyin Ferahani’nin hayatı, eserleri ve İstanbul yolculuğunun arka planı ele alınmıştır. Sonraki bölümlerinde, müellifin Tahran’dan İstanbul’a yolculuğu değerlendirilmiştir. Sonuç kısmında Ferahani’nin geri dönüş yolculuğuna ait özet bir bilgi verilmiştir. Bu yazıyla İranlı hacıların Osmanlı Devleti’nin son dönemindeki hac yolculuklarının ve Türkiye’de az bilinen İranlı seyyah Ferahani’nin tanıtılması, böylece İran araştırmalarına mütevazı bir katkı sunulması amaçlanmıştır. Seyahatnameler, diğer ismiyle gezi yazıları, seyyahların gezip gördükleri yerlerde ilgilerini cezbeden noktaları edebî bir üslûpla anlattıkları yazı türüdür. Seyahatnameler, seyyahların kişisel gözlemleri ışığında bir ülkenin veya bir şehrin tarihi, coğrafyası, ticareti, nüfusu ve mimarisi hakkında önemli bilgiler barındıran tarihî kaynaklardır. Okurlarının, bir yandan yazıldıkları dönemin coğrafyasına yolculuk yapmasına, diğer yandan da o coğrafyanın insanını, kültürünü, iklimini, ekonomisini, inançlarını, geleneklerini ve göreneklerini keşfetmesine yardımcı olan seyahatnameler, günümüzde bir tarih kitabı ya da geçmişten gelen bir hatıra eseri oldukları kadar birer rehber niteliği de taşımaktadırlar. Müslümanlar Peygamber efendimiz ve Dört Halife dönemlerinden itibaren İslam fetihlerini kolaylaştırma, İslam dinini yayma ve İslami ilimleri öğrenme adına çeşitli seyahatler yapmışlardır. Bu seyahatler bazen bir devletin resmi görevlisi (elçisi) olarak da gerçekleştirilmiştir. Başka inançları araştırmak ve farklı kültürlerle tanışmak adına seyahat eden Müslümanlar da olmuştur. Bu tür seyahatlere Bîrûnî’nin (4 Eylül 973-13 Aralık 1048) Tahkiku mâi’l-Hind adlı eseri örnektir. Ancak bilenen ilk İslam seyyahı Mekhûl b. Ebu Müslim’dir. Ebu Müslim Mısır, Suriye, Irak ve Hicaz’ı gezmiştir. Dokuzuncu asırda ünlü bir tacir olan Basralı Süleyman (Süleyman et-Tacir) Basra Körfezi’nden başladığı seyahatinde Çin kıyılarına kadar ulaşmıştır. Bununla birlikte, Müslümanları seyahate yönlendiren başlıca faktör, hac ibadetidir. İslam’ın beş şartından birisi maddi gücü yeterli her Müslüman’ın hayatında en az bir defa Mekke’yi ziyaret etmesini esas alan hac yolculuğudur. Birçok Müslüman seyyahın yola çıkış hikâyesi hacla başlar. Bunun en güzel örneklerinden birisi Ortaçağ’ın ve İslam dünyasının en meşhur gezgini olan İbn-i Batuta’dır. Bu çalışamaya konu olan Mirza Muhammed Hüseyin Ferahani’nin yolculuk hikâyesi de bir hac yolculuğu anlatısıdır. Ferahani, Tahran’dan başladığı hac seyahati esnasında gezdiği, gördüğü yerler hakkında ayrıntılı bilgileri kaleme almıştır. Okuyucu bu bilgilerin ışığında 19. yüzyılın sonlarında gerek İran gerekse seyahati boyunca seyyahın uğradığı Osmanlı toprakları hakkında geniş bir fikir sahibi olabilmektedir. Ferahani’nin seyahati hem kara hem de deniz yolculuklarını içermektedir. Seyyah, yolculuk boyunca karşılaştığı güzellikleri ve zorlukları edebî, basit ve akıcı bir üslupla kaleme almıştır. Bu çalışmada seyyahın Tahran’dan İstanbul’a olan yolculuğu üzerinde durulmuştur. Ferahani’nin yolculuğunun bu aşaması, İran’dan Kafkasya’ya, Kafkasya’dan İstanbul’a 19. yüzyılın sonrasında gerçekleşen yolculukları, İran hacılarının izledikleri yol güzergâhını, yine hacıların yol boyunca yaşadıkları çeşitli sıkıntıları aktarmaktadır. Bunun yanı sıra Ferahani, bilhassa yolların durumu, yol üzerindeki şehirlerin konumu ve çeşitli özellikler, dönemin para birimleri, çeşitli uzunluk ve ağırlık ölçüleri gibi çok farklı konularda birbirinden değerli bilgiler vermektedir. Bununla birlikte, yazar Kafkasya’daki şehirlere dair bilgilerinde oldukça tutarlı iken Trabzon’dan İstanbul’a kadarki aktarımlarında zaman zaman yanlışlara düşmüştür. Bunun başlıca nedeni seyyahın anlattığı yerlerde kısa süre kalması ve sağlıklı bilgi alamaması olmalıdır. Seyahatnamenin geri kalan kısımlarında seyyah, ilk olarak İstanbul hakkında detaylı bilgiler aktarmıştır. Ardından denizyoluyla Gelibolu, Çanakkale, Midilli ve İzmir’e ulaşmıştır. Sonra yol boyunca uğradığı Ege Denizi’ndeki Sakız, Lareş, Rodos Adalarını anlatmıştır. Bu adalardan sonra yazarın hac yolculuğundaki durağı İskenderiye olmuştur. İskenderiye hakkında da önemli ayrıntılara değinmiştir. Ferahani, İskenderiye’den sonra nihayet Cidde, Mekke ve Medine’ye uğramış ve en baştaki hedefi olan hac ibadetini yerine getirmiştir. Seyyah geri dönüş yoluna Süveyş Kanalı üzerinden başlamış; sırasıyla İsmailiye, Port Said, İzmir, İstanbul, Trabzon, Batum ve Bakü üzerinden İran topraklarına geçmiştir. Bakü’den Enzeli, Reşt ve Lahican yoluyla 15 Rebiü’l-ahir 1303 (21 Ocak 1886) tarihinde Tahran’a vararak seyahatini tamamlamıştır.
Turcology Research, 2025
İlhanlı döneminde Sugurluk olarak adlandırılan mekân, on üçüncü yüzyıl öncesinde Sâsânîler ve Arap hâkimiyeti döneminde bir yerleşim alanı olarak kullanılmıştır. Bünyesinde Sâsânîler zamanının üç büyük mabedinden biri olan Âzergoşnasb Ateşgedesi’ni barındıran bu alan, Pehlevî kaynaklarında Genzek ve Arap kaynaklarında Şîz ismi ile anılmıştır. Bu mekân, günümüzde ise Taht-i Süleyman olarak bilinmektedir. Sâsânî döneminin en önemli mabedlerinden olan Âzergoşnasb Ateşgedesi, Sâsânîlerden sonra onuncu yüzyılın sonuna kadar faaliyetine devam etmiştir. Ateşgedenin bulunduğu bu mekâna Arap hâkimiyeti sırasında Şîz ismi verilmiştir. Şîz, on birinci yüzyıldan itibaren iki yüzyıl kadar iskân edilmemiştir. Günümüzde Taht-i Süleyman ismiyle bilinen yerleşke, İlhanlı döneminde Sugurluk ismi verilen Taht-i Süleyman, yeniden yerleşime açılmıştır. İlhanlı dönemi kaynaklarında Taht-i Süleyman, Suturlik, Surluk ve Sugurluk olarak adlandırılmıştır. İlhanlı hâkimiyetinde Sugurluk’a İlhanların ve hanedan üyelerinin konakladığı bir av köşkü ve bazı binalar inşa edilmiştir. Özellikle İlhan Abaka zamanından itibaren oldukça etkin bir şekilde kullanılan Sugurluk, devlet işlerinin görüşüldüğü, İlhanlı hanedanının özel hazinelerinin koruma altına alındığı ve devlet adamlarının konakladığı bir yazlık saray yerleşkesi veya av köşkü işlevinde hizmet vermiştir. İlhanlı tarihini ilgilendiren önemli kararların alındığı bir yer olarak çok da bilinmeyen Sugurluk, bir yazlık yerleşke olmanın ötesinde İlhanlılar zamanında önemli bir siyasi mekân durumuna da yükselmiştir. İlhanlı tarihinde önemli bir yere sahip olan Büyük Bulugan Hatun’un ordusu ile konakladığı, Şehzade Gazan’ın çocukluk yıllarının geçtiği, İlhan Argun’un vezaretine Emir Buka ve daha sonra Sa’du’d-devle’yi atadığı önemli olaylara mekân olan fakat İlhanlı tarihi araştırmalarında satır arasında kalan Sugurluk’u çalışmamızda tarihi süreci ile tanıtmayı amaçlamaktayız.
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2024
Sinema ve kent ilişkisi sinemanın doğuşundan bu yana görülmektedir. Sinemada gösterilen bir kent ile burada yer alan simge mekânlar, kentlerin gündelik hâlleri, bireylerin yaşadıkları çevrede meydana gelen toplumsal, ekonomik ve kültürel olaylar hakkında bilgi edinilebilmektedir. Başlarda stüdyolarda çekilen filmler yavaş yavaş sokaklara doğal mekânlara yönelmiş ve bu sayede kent, sinemanın merkezi konumunda olmuştur. Bu çalışmada öncelikle sinema ve kent ilişkisine yer verilmiştir. Bu ilişki temellendirildikten sonra İran sinemasının merkezi hâlinde olup ve birçok filme mekân olarak seçilen başkent Tahran’ın kentsel gelişim süreci ve İran sinemasına açıklık getirilmiştir. Örneklem olarak son bölümde Tahran’ın temsili için ülkemizde de oldukça ünlü olan yönetmen Dâryûş-i Mehrcûyî’ye ait farklı tarihlerde Tahran’da çekilmiş Kiracılar (1986), Annenin Misafiri (2003), Santurcu (2006) ve Tahran, Tahran (2009) adlı dört film incelenmiştir. Bu filmlerde kentin gelişimi ile birlikte, başkente dönüş süreci filmlerde yer alan karşıtlıklar üzerinden değerlendirilmiştir. Yöntem olarak, Tahran imgesinin belirlenen yönetmenin filmlerinde temsiline dair kesitsel karşılaştırmalı betimsel bir analiz yapılmıştır.
İrtad, 2019
Doğu toplumlarında devleti ifade eden önemli hâkimiyet sembollerinden birisi de payitaht olan şehirlerdir. İktidarın güvenlik endişesiyle etrafını aşılması güç sur ve hendeklerle çevirdiği bu şehirler, içerisinde devleti simgeleyen saray ve askerî yapılar, inancı simgeleyen mabetler, ahalinin yerleşik olduğu mahalleler, gündelik hayatı kolaylaştırmak için kurulmuş çarşı-pazarlar, hamamlar, çeşmeler ve su kanalları ile bir bütündür. Gerek jeopolitik konumlarıyla gerekse siyasî güçleriyle öne çıkan bu şehirler, bünyesinde barındırdığı iktidarlar zamanla dağılsa bile öneminden bir şey kaybetmeden günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. İktidarı bünyesinde toplayan bu şehirlere, devletin kudretini de sembolize ettikleri için hükümdarlar tarafından ayrıca önem verilmiş, en gösterişli bina ve mabetler bu şehirlerde inşa edilmiştir. Hatta bazı hükümdarlar, zafer ve başarılarının bir nişanesi olarak bu şehirlerin hemen yanı başında kendi adlarına yeni şehirler inşa ettirerek isimlerini ölümsüzleştirmek istemişlerdir. Doğu'daki bu şehirlere güzel bir örnek de Kandahar şehridir. Bu çalışmada, Kandahar şehrinin tarihî geçmişiyle Ahmed Şah Dürranî tarafından 1761 yılında Hindistan'da Marathalara karşı kazanılan Panipat savaşının anısına, Kandahar şehrinin hemen yanında inşa ettirilen Şehr-i Ahmedşahî ya da Eşrefü'l-bilâd adı verilen şehrin kuruluş meselesi ele alınmıştır. Bu şehir, Türkistan, İran ve Hindistan'da hüküm süren hükümdarların kendi adlarına şehir inşa ettirme geleneklerinin bir devamı olmakla birlikte son örneğini teşkil etmesi bakımından da önemlidir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.