Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
42 pages
1 file
Öz Gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyüme trendinin pozitif yönlü sürdürülebilirliğinin önündeki temel sorunlardan biri olarak görülen Orta Gelir Tuzağı (OGT) güncel araştırma konuları arasında yer almaktadır. OGT'nin temel belirgin bir tanımı olmamakla beraber, kişi başına düşen Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) açısından orta gelir seviyesine gelmiş ülkelerin belirli bir gelir bandında yerleşmesi, daha açık bir ifadeyle, bir üst gelir düzeyine geçememesi olarak ifade edilebilecektir. Literatürde, OGT'den çıkış için pek çok politika önerisi yer almaktadır. Çalışmada öncelikle, OGT'nin teorik çerçevesi açıklanmış ve bu olumsuz durum için getirilen çözüm önerilerine değinilmiştir. Daha sonra, söz konusu öneriler arasından tasarrufları arttırma yönlü etkisinin yadsınamayacağı ‚vergi politikaları‛ açıklanmaya çalışılmıştır. OGT'den çıkan ülkelerin uygulamalarına da değinilmiştir. Sonuç olarak, ekonomik büyüme eğiliminin pozitif yönlü olabilmesi için tasarruf hacminin arttırılması gereği vurgulanmış ve vergi politikalarının tasarruf hacmini arttırıcı yönlü nasıl uygulanması gerektiği konusunda politika önerilerine yer verilmiştir. Abstract Middle Income Trap (MIT), which can be regarded as the main problems of positive growth in sustainability of developing countries, is one of the current research subjects. Although MIT does not have a specific definition, it can be expressed as settlement middle-income countries to certain income level in terms of Gross National Product (GNP) per person or not being able to cross to an upper segment. In literature, there are numerous policies for MIT. In the research, first theoretical framework of MIT is explained and then possible solutions caused by MIT are investigated. Later from the solutions, 'tax policies' which are effective in increasing savings is tried to be explained. Applications of non-MIT countries are mentioned. As a result, in order to have a positive tendency of economic growth, importance of saving volume is emphised and policy subjects on increasing saving volume of tax policies is explained.
Günümüz mali yapılarında adalet ve etkinlik arasındaki çatışma henüz tam çözülebilmiş değildir. Maliye politikasının temel amaçlarından birisi olan gelir dağılımında adaleti sağlama amacı çoğu zaman ikincil plana itilerek, büyüme hedefine yönelik olarak etkinlik ön plana çıkmıştır. İslam mutlak bir eşit mülkiyet anlayışını benimsememekle birlikte yüksek ve düşük gelir grupları arasında uçurumların olmasını da onaylamamaktadır. Farklı gelir gruplarının bir arada yaşaması temeline dayanan bir yapı olarak gelir dağılımında adaletin sağlanması ve dolayısıyla sosyal barışının tesisi tarihsel süreç içerisinde İslami devlet anlayışının öncelikli hedefi olmuştur. Geçmişten günümüze İslam medeniyetlerinin mali yapıları incelendiğinde İslam dininin temel iktisadi prensipleri doğrultusunda şekillendikleri gözlenmektedir. Bu yapı içerisinde yer alan zekât, faizsiz finansman yöntemleri ve vakıflar-sandıklar gibi kurumlar gelir dağılımı adaletinin gerçekleştirilmesini sağlayan temel unsurlar olarak yer almaktadır. Çalışmada söz konusu unsurların İslam devletlerinin maliye sistemlerindeki yeri ve uygulama
E-Yaklaşım / Kasım 2010 / Sayı: 215 I-GİRİŞ Geçmişten günümüze toplumumuzun en önemli konusu vergi sistemimizin yeniden düzenlenmesi çalışmaları olmuştur. Bu düzenlemelerle varılmak istenilen ilk amaç sosyal adaleti gerçekleştirmektir. Başka bir deyimle, sosyo-ekonomik dengenin sağlanmasında, hakkaniyete dayalı bir cebri tasarruf sisteminin oluşturulmasıdır. Vergi, vatandaşların mutlu ve müreffeh yaşayabilmeleri için devletin elinde olan en önemli araçlardan birisidir. Nitekim, devletler ekonomiye özellikle maliye politikası araçlarından birisi olan vergi politikalarıyla müdahalede bulunmaktadırlar. Tarih boyunca gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, iktisadi kalkınma ve sanayileşmelerinin hızlandırılmasına yönelik vergi politikalarını uygulamışlardır. Vergi politikası, kalkınma hedefini gerçekleştirmek için ekonomik hayatı yönlendirici ve teşvik edici, gerektiğinde ise müdahalecidir([1]). Rasyonel ve modern vergi politikasının temel amacı ise, devlete gelir sağlarken vergi yükünün toplumun çeşitli kesimleri arasında mümkün olduğu kadar adaletli dağıtılmasıdır([2]). Vergi politikası, devletin gelir politikasının bir parçasıdır. Bu nedenle, amaçlara yönelik bir düzenlemeyi gerektirir. Hızlı ve dengeli bir kalkınmaya hizmet edecek ve milli geliri, sosyal gruplar arasında mümkün olan en adaletli biçimde bölüştürebilecek bir sistem oluşturması gerekir. Bunu sağlamak ise, gelirleri bir bütün olarak görmek ve merdivenin en alt basamağı ile en üst basamağı arasındaki farkı hakkaniyete uygun olarak birbirine yaklaştırmak ve yaratılan değerlerden yeterince pay alanları değil, hakettiğini alamayanları korumakla ancak mümkündür. İşte bu nedenle devlet, vergi sistemi ve gelir dağılımı ile yakından ve devamlı olarak ilgilenmek zorundadır([3]). OECD'nin 30 üyesinden 24'ünü kapsayan raporuna göre Türkiye, gelir dağılımı en bozuk ülkeler içinde, Meksika'dan sonra ikinci sıradadır. Bu oran Meksika'da 1'e karşı 25 iken, Türkiye'de 1'e karşı 17'dir. OECD, ülke gelir ortalamasının yarısı kadar gelir elde eden nüfusu fakir olarak tanımlamaktadır. Türkiye ve ABD'de nüfusun %17'si bu tanıma uymaktadır. Gelir dağılımında en adil ülkeler ise sırasıyla Danimarka ve İsveç'tir. İngiltere, Yunanistan ve Kanada OECD ortalamasına tekabül eden ülkeler arasındadır([4]). II-VERGİ POLİTİKALARININ TANIMI VE NİTELİĞİ Vergi politikaları bugün devletler açısından önemli bir maliye politikası aracı haline gelmiştir. Günümüzde vergi politikasının temel amacı büyüme ve istihdam politikasını desteklemek ve kayıtdışı ekonomiyi azaltmaktır. Aynı zamanda makroekonomik politikalarla uyumlu, etkin ve basit bir vergi sisteminin oluşturulması hedeflenmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde vergi politikasının amaç ve araçlarının dört ana başlık altında toplanması mümkündür. Bunlar sırasıyla; 1) İktisadi büyüme ve kalkınmanın finansmanı, 2) Gelir dagılımında adalet, 3) Ekonomik etkinlik ve 4) Ekonomik istikrar olarak sayılabilir. Vergi politikası günümüz ekonomilerinde hem devletin temel görevlerinin finansmanı hem de tam istihdam ekonomilerine ulaşmak amacıyla "genişleyici maliye politikası" amacı çerçevesinde kullanılmaktadır. Temel ilke, vergi politikasının rekabetçi piyasa ekonomisinin öngördüğü "nispi fiyat yapısını" bozmamasıdır([5]).
güncel uygulamalar ile iktisat politikası, 2023
En kolay tanımıyla para politikası, para miktarı ve faizlerin ne şekilde yönlendirilmesi gerektiğini sorgulayan politika bütünüdür. TCMB'nin tanımlamasına göre ise, "para politikası; ekonomik büyüme, istihdam artışı ve fiyat istikrarı gibi amaçlara ulaşabilmek için paranın elde edilebilirliğini ve maliyetini etkilemeye yönelik olarak alınan kararları" ifade etmektedir.
TÜRKIYE’DE VERGILERIN GELIR DAĞILIMI ÜZERINE ETKILERI, 2021
Uluslararası standartlara göre Türkiye çok fazla vergi geliri toplayamayan ülkeler arasındadır. OECD verilerine göre 2018 yılında toplam vergi gelirlerinin GSYİH’ya oranı ülkemizde sadece yüzde 24 civarındadır. (Aynı oran Fransa’da yüzde 46, İtalya’da yüzde 42 seviyelerindedir.) Bu payın, 2009 Mart ayında arttığı, 2011 yılında da yüzde 26 seviyesine ulaştığı görülmektedir. Bu çalışmaya konu olan Hanehalkı Bütçe Anketlerinde yer alan hanehalklarının eşdeğer toplam gelirleri1 içinde eşdeğer toplam vergilerin payı ise yüzde 17 seviyesindedir.
2011 yılından itibaren Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki otoriter rejimlere karşı gerçekleştirilen halk hareketleriyle birlikte, Arap dünyası siyasi ve sosyolojik bir dönüşüm sürecine girmiştir. Demokrasi, ekonomik hak ve özgürlük talepleri Arap halkları tarafından sokak gösterileri vasıtasıyla dile getirilmeye çalışılmıştır. Modern Ortadoğu tarihinin en ilgi çekici dönemlerinden biri olarak kabul edilebilecek bu süreç, Arap Baharı olarak adlandırılmaktadır. Sürecin yansımaları Tunus, Libya ve Mısır’da rejimleri değiştirirken, Mısır’daki demokrasi dönemi kısa sürmüş ve süreç askerî bir darbe ile sonuçlanmıştır. Ancak bunlardan hiçbirinin sonucu Mart 2011’de Suriye’de Esad rejimine karşı başlatılan ayaklanmalar kadar karmaşık bir boyut kazanmamıştır.
Gelir üzerinden alınan vergiler bütün dünyada, kişisel gelir üzerinden alınan gelir vergisi ve kurumların gelirleri üzerinden alınan kurumlar vergisi şeklinde ikili bir ayırıma tâbi tutulmuştur. Esasında kurumların/şirketlerin sahipleri de kişilerdir ve bireyler gelir elde edebilmek amacıyla şirket kurarlar. Dolayısıyla kurum kazançları eninde sonunda bireylerin kazançlarına dâhil olur ve bunlar da paylarına düşen kazançları üzerinden gelir vergisi öderler. Bu nedenle ilk bakışta kurum kazançlarının ayrıca vergilendirilmesinin gerekmediği sonucuna ulaşılabilir. Ancak kurum olmanın birey olmaktan farklı olarak kazandırdığı kimi avantajlar nedeniyle literatürde kurumların ayrıca vergilendirilmesinin gerektiği çokça savunulmuş ve dünya uygulamaları da bu doğrultuda gelişmiştir. Ayrı bir kurumlar vergisi alınması gerekliliğini savunanlara göre; kurumların onu meydana getiren ortaklardan ayrı ve bağımsız bir hukuki kişiliği vardır. Bu hukuki kişiliğin kendine has yetki, sorumluluk, amaç ve araçları bulunmaktadır. Bundan dolayı, ayrı bir hukuki kişiliğe ve üretim birimi olma niteliğine sahip bulunan kurumların sözü edilen nitelikleriyle yarattıkları ayrı kişiliğe ait gelirin de kurumlar vergisiyle ayrıca vergilendirilmesi gerekir (Önen, 1998). Kurumlar vergisinin gerekliliği konusunda öne sürülen en önemli gerekçelerden biri de kurumlara kişilerin faydalanması mümkün olmayan bazı ayrıcalıkların tanınıyor olmasıdır. Örneğin kurum ortaklarının alacaklılara karşı Ç Ö Z Ü M Sayı : 97 -2010 MALi 133 * Maliye Başmüfettişi tüm malvarlığıyla değil, koydukları sermaye nispetinde sorumlu olmaları, sermaye piyasasının finansman imkânlarından faydalanabilmeleri gibi imkânlar kurumlara büyüme ve gelişme açısından önemli avantajlar sağlamaktadır. Devletin sağladığı bu avantajlar, Devlete başkaca bir vergileme hakkı tanımaktadır. Bunun yanında, ortaklara dağıtılmayıp kurum bünyesinde bırakılan kârların varlığı, yabancı kurumların ortaklarının bulundukları ülkede vergi ödemek durumunda olmayabilecekleri ve dernek ve vakıf gelirleri gibi sonradan gelir vergisiyle ilişkilendirilmesi zor olan gelirler ayrı bir kurumlar vergisi savunucularının öne sürdükleri diğer gerekçeler olmaktadır (Budak, 2006 ve Önen, 1998). Bütün bu nedenlerle, kurumlar vergisi maliye literatüründe en çok tartışılan vergilerden birisi olmakla birlikte ekonomiler için vazgeçilmez bir gelir kaynağı olma niteliğini de sürdürmüştür (Budak, 2006). Ayrı bir kurumlar vergisinin niçin gerektiği sorusuna verilen yanıt hukuksal olarak, kurumların ortaklarından bağımsız kişilikler olması nedeniyle vergilendirilmesi gerektiği olmakla birlikte, ekonomik anlamda bu soruya tatmin edici bir yanıt vermek pek mümkün olamamaktadır (Taş, 2002). Vergi rekabeti, mükelleflerin üretim faktörlerinin mobilitesinin yükselmesi ve ekonomik entegrasyon bağlamında giderek gelişen bir dikkat çekmektedir (Nicodeme, 2007). Dünyada, gelir ve kurumlar vergisi arasında entegrasyonu sağlayan ülkelerin var olduğu bir durumda, bu entegrasyonu sağlamayan ülkeler vergi rekabeti ile karşı karşıya kalırlar, böylece entegrasyonu sağlamamış ülkeden entegrasyon sağlanmış ülkeye vergi transferi söz konusu olur.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
MARMARA AVRUPA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2023
Bilen, M. (2013), “Türkiye’de Gelirin Yeniden Dağıtım Politikalarının Etkinliği”, 11th International Conference on Knowledge, Economy and Management, Valletta, Malta, 27-30 November 2013. , 2013
VERİYE DAYALI KAMU POLİTİKASI ve YEREL DÜZEYDEKİ YANSIMALARI: KURAM, KAVRAM ve ÜLKE ÖRNEKLERİ, 2022
Kütahya İİBF'nin 50. Yılına Armağan Güncel İktisadi ve İdari Bilimler Çalışmaları, 2024
Çevre ve Şehir Dergisi, sayı:19, Temmuz 2013
TÜRKİYE’NİN TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR POLİTİKASINDA PROBLEMLER VE ÇÖZÜM YOLLARI, 2017
GELECEĞİN TÜRKİYESİ RAPORLARI – 7, 2022
Selcuk Universitesi Sosyal Bilimler Myo Dergisi, 2010