Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2022, Kültür araştırmaları dergisi
…
19 pages
1 file
16.-17. yüzyıllar ve sonrasında Osmanlı düşünce dünyasında daha yoğun görülen İşrakîlik, klasik Türk şiirine de yansımıştır. Bu felsefe ile birlikte "işrâk" yanında ışık kavramı etrafındaki kelimeler hem genel literatüre hem de şiire girmiştir. Çalışmada "işrâk" kavramı etrafında şiirlerde, İşrâk felsefesinin yansımaları üzerinde durulmuştur. İşrâkîliğe, Osmanlı'da ilginin 16. ve 17. yüzyılda başlaması nedeniyle bu dönem ile sonraki yüzyıllardan seçilen divanlar taranmıştır. Şairlerin, filozoflara ve felsefî kavramlara şiirsel imajların bir parçası olarak yer verdiği görülmektedir. Şiirlerde İşrâkî felsefenin 17. yüzyıl ve sonrasında etkili olduğu görülmekle birlikte, onun varlık ve bilgi görüşü üzerinde ayrıntılı durulmamıştır. "İşrâk" ile birlikte ışık kavramı etrafındaki kelimelere ve bazı filozoflara yer vererek İşrâk felsefesinden etkilendiklerini açıkça gösteren şairler vardır. Ayrıca bazı klasik Türk şairlerine göre, hakikati idrak için akıl ve sezginin bir arada olması gerekir. Bu yüzden sadece akılcılığı savunan felsefî ekollerce sezgiye dayalı bir felsefe olan İşrakîlik eleştirilir. Bu dönemde "İşrâk" kavramına, felsefî bir terim olmaktan ziyade lügat anlamıyla yer veren şairler de bulunmakla birlikte çalışmada işrâk felsefesini benimseyen yahut eleştiren şiir örneklerine odaklanılmıştır.
Geçen zamanla birlikte kültür de az ya da çok değişir, gelişir; edebi eserlerle nesilden nesile taşınır. Böylelikle bir toplumun ortaya koyduğu edebi eserler, o toplumun geçmişi ile geleceği arasında bir köprü vazifesi görür. Dolayısıyla, toplumların kültürleri edebi eserler sayesinde devamlılık gösterir. Klasik Türk edebiyatı, medeniyetimizin izlerini 13. yy.dan 19. yy.a kadar takip edebileceğimiz çok zengin bir edebiyat geleneğidir. Daha çok nazım alanında gelişim göstermiş bu edebiyat geleneğinde farklı anlam katmanlarını içerisinde barındıran beyit, toplumu başta sosyal, kültürel, dini, siyasi yönleriyle yansıtan zihniyet unsurlarını son derece estetik bir şekilde okuyucuya sunar. Bu anlamda, 13. yy.dan itibaren ortaya konan klasik Türk şiiri ürünlerinde eski Türklerin olduğu kadar Müslüman Türklerin hayatında da önemli bir yeri olan sihir olgusunu çeşitli özellikleriyle görmekteyiz.
Misk geyiğinin nâfesinde/misk kesesinde biriken kanın kurumasından elde edilen misk, güzel kokusu sebebiyle geçmişten günümüze insan hayatında önemli bir yere sahip olmuştur. Bu yazıda misk ceylanı ve ondan elde edilen miskin klasik Türk şiirine nasıl yansıdığı örnek beyitlerden hareketle ortaya konulacaktır.
Osmanlı Zihin Dünyasının Şehri ve Klasik Türk Şiiri, 2021
16. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu (24-26 Ekim 2024), bildiri kitabı, 2024
Türkiyat Mecmuası, 2014
ECLSS 3rd Eurasian Conference on Language and Social Sciences, 2018
Öz Anlatı ve anlatıcı konusu daha çok modern edebiyatlarla ve anlatıma dayalı hikaye, roman gibi türlerle ilgili olsa da Klâsik şiirin soyutlamaya (tecrid) dayanan dili, bize “Bu şiiri kim söylüyor” sorusunu sordurmaktadır. Klâsik şiirin vezin ve kafiye sistemi, harf ve kelime tekrarları, fesahat hatalarından arı olma çabası onu “sözden ziyade mûsıkîye yakınlaştırdığı” gibi aynı zamanda yazılmaktan çok söylenmeye/inşâd edilmeye, okunmaktan çok dinlenmeye yaklaştırır. Söylenen ve dinlenen metin bir de muhayyel/kurmaca bir metin ise bu durumda ister istemez “anlatıcı” kavramı peyda olacaktır. Şiirin bu doğası şâiri de adeta muhayyel ve yaratılmış yeni bir şahsiyet hâline getirmiştir. Klasik şiir poetikasına göre O; sıradan biri değil, kendisine bahşedilmiş farklı bir yaratılışa ve tabiat’e sahip, gönül aynasına ilhamlar yansıyan insan-üstü bir varlıktır. Bu çalışmada Klasik Türk şiiri bu açıdan ele alınacak, bu şiirde anlatıcının kim olduğu, gerçek bir şahsa mı yoksa "lirik ben, şair ben" diye isimlendirebileceğimiz varlığa mı anlatıcı dememiz gerektiği tartışılacaktır. Ayrıca konu ile ilgili tamamlayıcı bir unsur olarak zamir kullanımı ve bu zamirlerin kime/kimlere işaret ettiği Klasik şiirin "âşık, maşuk; kalender, sufi/zâhid" gibi temel mazmunlarından faydalanılarak açıklanacaktır. Abstract Despite the fact that narrative and narrator concepts are mostly related to modern literary and narrative-based stories and novels, the metaphorical (tecrid) language of classical Turkish poetry suggests the question "who writes these poems?" Classical Turkish poetry’s prosody and rhyme system, the repetition of letters and words and the effort to get rid of the errors of fluency brings it closer to the music rather than the word. In the process of creation poets transforms their poetry from being something written to something that is utterly spoken. If the text that is told and listened to is also an imaginary/fictional text, then the concept of "narrator" will also be involved. This nature of poetry gives the poet an imaginary and created personality. According to the poetics of classical poetry, the poet is not an ordinary person, but a superhuman with a different nature, reflecting inspiration in the mirror of his heart. In this study, it is argued that the narrator in classical Turkish poetry is a real person or another entity we can call 'lyrical I”. In addition, the use of pronouns as complementary elements of the subject and to whom these pronouns are pointed will be explained by using the basic types of classical poetry such as lover (âşık), beloved (maşuk); kalender, devotee (sufi/zâhid).
"Bir Göç Edebiyatı Olarak Klasik Türk Şiiri", Çağlar Boyu Göç (Tarih-Kültür-Medeniyet), Ed. İsa Kalaycı-Gökhan Kalmış, Gazi Kitabevi, Ankara, s. 33-67, 2021
Bu çalışmada -yaygın bir tabirle- klasik Türk edebiyatı olarak isimlendirdiğimiz ve yaklaşık 600 yıllık edebî birikimimizi karşılayan dönem, bir göç edebiyatı olarak incelenmiş, klasik şairin göç karşısındaki tavrı sorgulanmıştır.
Her türden sanat eserinde olduğu gibi, edebî eserlerde de konudan ziyade üslubun, başka bir ifadeyle ne söylendiğinden ziyade nasıl söylendiğinin önemli olduğu konusunda yaygın bir kanaat vardır. Her çağda okur, edebî bir eseri, konusu için olduğu kadar, üslubu sebebiyle de okuma arzusu duyar. "sanatkâr ne anlatıyor?" sorusunun yanısıra "sanatkâr nasıl anlatıyor?" sorusuna da cevap arayan okurun, fikir ve zevk bakımından eserden tatmin olması gerekir. O halde, eserin ayrılmaz bir parçası ve en belirgin özelliği olan üslubun kavranması, eserin anlaşılmasının en önemli gereğidir. söz konusu klasik Türk edebiyatı olduğunda ise gelenek, yeni yetişen her şairi, kendinden önce mevcut olanı değiştirmeden devam ettirmeye, nesilden nesle devralınanı kabullenmeye mecbur bırakmıştır. bu edebî disiplini kabul ettikten sonra ise şairden beklenen, kendisine geleneğin tanıdığı imkân ve sınırlar içerisinde üslubunu bulması ve en üst seviyede sanat göstermesidir (uçan eke 2017: 19). ancak geleneğe sıkı sıkıya bağlı klasik Türk şairleri, zaman zaman farklı üslup arayışlarına da girmiştir. bu üslup denemelerinin bazıları ferdî üslup boyutunda kalırken, kimileri ise devrin edebî ürünlerinde kendini daha çok hissettirmiş ve sıklıkla tekrar-* doç. dr., Muğla sıtkı koçman üniversitesi edebiyat Fakültesi Türk dili ve edebiyatı bölümü.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
FÂRÂBİ ANISINA TÜRKİYE VE TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI-II, 2020
SATIRES FOR CLERKS IN CLASSICAL TURKISH POETRY, 2019
Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
Ilmi Arastırmalar Dil Edebiyat Tarih Incelemeleri, 1996
Ahmet Yesevi Üniversitesi/ Avrasya Araştırma Enstitüsü, 2023
Sobider (The journal of social science), 2019
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2024
Journal of Turkish Studies, 2014
Turkish Studies - Language and Literature, 2021
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2007
Divan edebiyatı araştırmaları dergisi, 2022