Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2012
On one side of the Qur'an counsels that encourage unity and solidarity the Muslims, other side of the 73 groups narrations divides into 73 groups the Muslims and accuses 72 of them the disbelief. This is a major problem. Based on these narrations introduction to the classification of sects and fixing it to their number 73 is another problem. Our article tackles the these problems.These narrations, Instead of developing friendship between Islamic sects, it can increase fragmentation by stamping blasphemous. Competing groups with each other to do good deeds are fulfilling actually Quran orders . Due to the ideas that does not contradict the essence of religion. Any should not be blamed of tekfir sect. We must not make takfir no sect. Critique the essential of the Qur'an is directed to break up into sects by entering contention Holy Prophet could have tell expressions to remove intersectarian hostility But these words can be later converted into enmity between sects. In this ar...
1930 yılında kurulan ve 99 gün süren kısa muhalefet ömründe ülke çapında oldukça önemli etkiler yaratan ve kuruluş sebepleri ile ilgili değişik görüşlerin tartışıldığı Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın, bu kuruluş sebepleri arasındaki iktisadi boyutu da en az siyasi boyutu kadar incelenmeye değerdir. Gazi Mustafa Kemal'in "Ben fâni bir insanım, ölmeden evvel isterim ki millet hürriyete alışsın" 1 sözleriyle belirttiği üzere sağlığında demokrasinin ülke içerisinde tesis edildiğini görme arzusu, liberal ekonomi görüşüne sahip Serbest Fırka ile vücut bulmuştu. Ancak ne var ki dönemin şartları liberalizme müsait değildi. Gazi aslında klasik liberalizmi benimsememiş biri 2 olmasına rağmen, yine de liberalizmi temel alan bir oluşumu desteklemiştir. Bu bağlamda, kendisinin ekonomi görüşü ile dönemin ülke ve dünya konjonktürü ele alınarak incelenecektir.
2009
Ölümsüzlük arzusu insanlık tarihi kadar eskidir. İlk ölüm hadisesi olan Kâbil'in Habil'i öldürmesinin ardından, ölümün yaşayan herkes için kaçınılmaz bir son olduğu görülmüştür. Ölüm insan için pek çok bilinmezi beraberinde taşırken, ebedi var olma arzusu tarihte çeşitli şekillerde tezahür etmiştir. Bu düşüncelerden biri de rec'at inancıdır. Rec'at ölümden sonra dünyaya dönme ile alakalı tüm kavramları kapsayan genel bir terim olarak karşımıza çıkmaktadır. Terim maddî, manevî, ruhî vb. şekilde tarif edilen her şekil ölümün ardından bir vakit geçtikten sonra dünyaya geri dönmeyi ifade etmektedir. Rec'at, Şiîlerde kıyametten önce toplu geri dönmeyi karşıladığı gibi, ölen veya gaybette olan imamın yahut karizmatik liderin dönüşünü ifade eden mehdî kavramını da içermektedir. Terim, mesih kabul edilen kişinin kıyametten önce gelişini de ifade etmekle beraber gerek tarihte gerekse modern dönemde sıkça kabul gören tenâsüh ve reenkarnasyon terimlerini kapsamaktadır. Nitekim Eş'arî Makâlât'ü-İslamiyyîn adlı eserinde Râfıza'nın rec'at hakkındaki görüşlerine yer verirken, tenasüh görüşünü de rec'at başlığı altında vererek terimi en geniş anlamı ile kullanmıştır. Rec'at terim olarak yeniden doğma, tenâsüh, reenkarnasyon, mehdî ve mesihin geri dönüşü ve son olarak İmamiyye Şîa'sında kıyametten önce dünyada zalim ve mazlumların dirilmesi manalarında ifade etmektedir.
Türkiye Adalet Akademisi Dergisi
Uygulamada sıklıkla görülen iflâs tasfiyesinin tatili olgusu, müflisin haczi kabil hiçbir malının bulunmaması dolayısıyla tasfiyenin gerçekleşememesini ifade etmektedir. Masada hiçbir mal bulunmaması durumu gerek iflâs dairesinin gerek iflâsın kapatılması kararının verilmesinde asliye ticaret mahkemesinin özenle incelemesi gereken bir konudur. Nitekim şartlar oluşmadan verilen tasfiyenin tatili kararı, talep üzerine şikâyet incelemesine tâbidir. Öte yandan gerekli şartlar oluşmamasına rağmen verilen iflâsın kapatılması kararı da kanun yolu aşamasında denetime tâbi tutulur. Esasında masada hiçbir mal bulunmuyorsa iflâsın kapatılmasına karar verilmesi gerekmektedir. Ancak müflisin, mallarını gizlediğini, iptale tâbi tasarruflarda bulunduğunu ya da rehinli malın satışından kalan paranın tasfiye masraflarına yeteceğini ya da diğer olgular dolayısıyla tasfiyenin devamının kendisinin yararına olduğunu düşünen alacaklıya, tasfiyenin devamı için bir imkân tanınmalıdır. İşte alacaklıya bu im...
Tarihin, edebî eserde malzeme olarak kullanılması, çeşitli gayeler nedeniyle olur. Geçmişte kalmış bir olayı, roman kurgusu içerisinde anlatmak, o geçmişi gelecek nesillere hatırlatmak, tanıtmak ve ibret alınmasını sağlamak, tarih ve edebiyat arasındaki bağın nedenidir. Tarihçinin, belgelerle ulaştığı gerçeğin, yeniden yorumlanması tarihi oluştururken, belgenin boş bıraktığı alanların kurgu vasıtasıyla doldurulması, karakterlerin gerçeklik kazanması ise edebiyatın görevidir. Edebiyatın özellikle olaydan çok, kişisel trajedileri işleyen ve faciadaki şehitlerin özel hayatlarını ortaya koyan duygusal tarafı, kuru birer isim yığınından öte, nefes alan, yaşayan insanları bize ulaştırması, adeta olayın gerçekliğinin daha da somutlaştırılması noktasında önemli bir tanıklık olarak değerlendirilmelidir. Bu anlamda tarihimizde önemli bir misyonu yüklenerek yola çıkan Ertuğrul Fırkateyni'nin macerası ve batış öyküsü, tarihin olduğu kadar, edebiyatın da sınırları içerisine girer.
Turkish Academic Research Review - Türk Akademik Araştırmalar Dergisi [TARR], 2020
Bu makale, en az iki hakem tarafından incelenmiş ve intihal içermediği teyit edilmiştir.
Pamukkale Ünv. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2020
In this paper, I have discussed five philosophical ideas evoked by fractals: Kendi açımdan fraktallardan çıkarılabilecek 5 başlığı ele aldım: 1. Sanallık (Kodlanmışlık) & Simülasyon Teorisi/Virtuality (Code-Designated) Simulation Theory 2. Bilfiil (Gerçek) Sonsuzluk/Actual Infinity 3. Bütünlük/Wholeness 4. Çoklu Evrenler/Multiverse 5. Basitlik/Simplicity
Kırklareli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Istranca Tarih Araştırmaları Dergisi, 2023
Modern döneme kadar Avrupa tarihinin gelişim safhalarına göz attığımızda sömürge imparatorluklarının elde ettikleri kazançla büyük gelişme sağladıklarını görürüz. Özellikle Osmanlı Devleti'nin ilerlemesinin durmasıyla eş zamanlı olarak doğuya kaydırılan bu özellik Avrupa için yeni bir tutum olarak görülmemektedir. Kristof Kolomb'un Amerika seyahatiyle birlikte daha da yoğunlaşan sömürge hareketleri, henüz yarım asır sonra pek çok Avrupa devletine ciddi gelir kalemi olmuştur. 16. yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayarak uluslararası piyasaya kaynak olan nakit bolluğunu yalnızca yağmalayarak değil, başta madencilik ve kıtalararası ticarette olmak üzere tüm faaliyetlerine yansıtan İspanya sömürge imparatorluğunu çağının en zengin ve organize teşekkülü noktasına getirmesi ilgi çekmektedir. Tüm bu gelişmelerin merkezinde yer alan paranın hikayesini iktisat tarihçisi İtalyan Carlo M. Cipolla "Fatihler, Korsanlar, Tüccarlar" eseri ile değerlendirmektedir. Dünyada siyasi tarihin uzun süreli hegemonyasının ardından gitgide önem verilen sosyokültürel tarih serüveninin önemli akademisyenlerinden olan Cipolla'nın bu eseri, tarihin sunduğu fırsatların birer şans olmadığı konusunda analizler içermesi bakımından yeni bir perspektif sunmaya hazırdır. Carlo M. Cipolla tarihe, felsefeye, ekonomiye olan tutkusu ve mukayeseli çalışmaları ile bilinen İktisat Tarihi uzmanı bir akademisyendir. Doğduğu İtalya topraklarında önce siyasal bilimler, ardından ekonomi okumuş ve hem Fransa'da hem de İngiltere'de üst eğitimler almıştır. Henüz 26 yaşında iken ilk eserini yayımlamış (Studi di Storia della Moneta/ Para Tarihi Üzerine Çalışmalar, 1948), bir yıl sonra ise Sicilya'da ilk ekonomi tarihi derslerini vermeye başlamıştır. 1953 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin en prestijli burslarından olan Fulbright kapsamında öğrenim görmüştür. 1957 yılında misafir öğretim üyesi olarak başladığı Kaliforniya Üniversitesi'nden 1991 yılında emekli olarak İtalya'ya dönmüştür. 2000 yılında hastalığı nedeniyle İtalya'da
Journal Of History School, 2014
Özet Tasavvuf, dünyevî meşgalelerden kurtulmayı, kötü duygulardan arınmayı, kalbe Allah sevgisini yerleştirmeyi esas kabul eden bir anlayış olarak gelişmiş ve bir disiplin halini almıştır. Tefsir ise Allah'ın kelamı olan Kur'an'ın anlaşılması üzerine temellenmiş bir disiplindir. Kâinattaki her şey birbiriyle bir şekilde bağ kurmuştur. Bu sebeple olsa gerek, disiplinler arası etkileşimler hep olmuştur. Bu anlamda Tasavvuf hareketinin Tefsir ilmine yansımaları olmuştur. Sûfîlerin keşf ve ilhamlarına dayanan yorumları içeren eserler ortaya konulmuştur. Bu eserler işarî tefsir adını almıştır. Söz konusu eserlerde sûfîlerin keşf ve ilhamına dayalı olarak ayetlerin tefsirleri yer almıştır. Bu tür eserler de yoğunluk ayetlerin zâhirî anlamlarından ziyade bâtınî anlamalarına göre tefsir edilmesi şeklinde olmuştur. Bir de asıl Tefsir külliyatının çoğunluğunu oluşturan Tefsir eserleri vardır. Bu tefsirler ayetlerin zahirî anlamları üzerine yoğunlaşılarak yazılmışlardır. Bununla birlikte birçok müfessirde tefsirlerinde işarî tefsir bağlamında yorumlar yapmışlardır. Bu çalışmada büyük İslam âlimlerinden olan Kurtubî'nin el-Câmi' li Ahkâmi'l-Kur'an adlı tefsirinde Kurtubî'nin tasavvufa bakışı tespit edilmek üzere kaleme alınmıştır. Bu bağlamda çeşitli tasavvufi terimlere yönelik Kurtubî'nin yaklaşımı tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra Kurtubî'nin bazı ayetleri tefsir ederken kimi mutasavvıfların görüşlerine yer verdiği görülmüştür. Bu doğrultuda elde edilen bulgular çalışmamızda yansıtılmıştır. Yine bazı mutasavvıfların kimi söylemleri ve yaşam tercihleri üzerine ciddi eleştirileri olan Kurtubî'nin tenkitleri çalışmamızda yer almıştır.
ve beraberlerinde getirmiş oldukları inanç ve kültürle şîa'nın günümüzdeki şeklini almasında büyük rol oynamışlardır. 37 2.2. ZEYDİYE: Şia doktrinine bağlı şii bir fırka olan bu mezhep, Zeyd b.Ali b.Hüseyn b. Ali b. Ebi Talib'e nisbet edilmektedir. Bu mezhebin kurucusu Zeyd b. Ali (h.79-122) tarihleri arası yaşamış ve kendisine Küfe şehrinde Emevi hükümdarı Hişam b. Abdulmelik zamanında biat edilmiştir. 38 Ona biat edildiği dönemde Küfe de Yusuf b. Ömer es-Sakefi emir olarak bulunmaktaydı. 39 İmam Zeyd b. Ali Küfe de kendi taraftarlarından bir kesimin Hz. Ebu Bekir ve Ömer hakkında iyi şeyler konuşmadıklarını duyunca onları dışlamış ve kovmuştur. Onlar da ona biat etmekten vaz geçtiklerini açıklayınca onlara (Benden ayrılanlar terkedenler) anlamına gelen Rafizi kavramını yakıştırmış ve daha sonrada öldürülmüştür. 40 Zeydiyye fırkası her ne kadar Hz. Ali'yi ashabın en efdalı olarak kabul etse de Ehl-i Sünnet ekolüne en yakın Şia fırkasıdır. Çünkü diğer şia fırkalarından farklı olarak Hz. Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ında imametlerini sahih kabul ederler ve bu görüşlerini de mezheplerinin en önemli prensiplerinden olan "Efdal olanın bulunmasına rağmen Mafdul olanın imameti caizdir" ölçüsüne dayandırırlar. 41 Onlara göre Hz. Ali her ne kadar imamete en layık olanda olsa diğer imamlarında imameti caizdir. Zeydiyye fırkası, imametin ilk olarak Hz. Ebu Bekir'e tevdi edilmesini dini bir maslahat olarak kabul eder ve Hz. Peygamberin ashabından herhangi birini küçültücü sözlerden kaçınır. Ayrıca imamları peygamber ve ilah rütbesine de yükseltmezler. 42 Başlangıçta Zeydiyye mezhebinin bir fırkası olarak bilinen Carudiyye, 43 fırkası yukarıdaki prensiplerden farklı görüşler öne sürmüş ve Hz. Ali'nin imametini gasp eden, ona biat etmeyenleri tekfir etmiştir. Bu düşüncesinden dolayı da Şia ekolünün Rafizi gurubuna dahil olmuştur. 44 Zeydiye'nn ilk fırkası kabul edilen Carudiyye, Ebu'l-Carud Ziyad .b. el-Munzir el-Hemedani (öl.767)'ye nisbet edilmektedir.Önceleri Cafer-i Sadıka mensup olanların yanında görülmekle beraber sonraları tamamen Rafızi gurup içerisinde yer almışlardır. 45 Zeydiyye mezhebi; Yemen de İmam el-Hadi lakabıyla meşhur olan Yahya b. Hüseyn tarafından yaygınlaştırılarak güçlenmesi sağlanmıştır. İmam el-Hadi'nin Yemen de kurmuş olduğu devlet (h.284-1382) tarihleri arası devam etmiştir. 46 Yemen de şuyu' bulan bu mezhep, diğer şia fırkalarından farklı olarak, fikir hürriyeti ve ictihada ehemmiyet vererek İmam Şevkani'ninde belirttiği gibi; "İctihad mertebesinde bulunan kimseler, bütün meselelerde kendi görüşlerini ortaya koyarak taklitten uzaklaşmaları gerekir." 47 düşüncesini benimsemişlerdir. İşte bu hürriyet fikri Muhammed b. Vezir el-Yemani (h.775-840) Hasan el-Celal (h.1013-1084), Muhammed b. İsmail el-Emir es
TASFİYE TALEPNAMELERİNE GÖRE MÜBADİLLERİN İSKÂNI: KIRKLARELİ ÖRNEĞİ, 2022
As a result of the "Convention concerning the Exchange of the Greek and Turkish Populations and Protocol" signed between Greece and Turkey on January 30, 1923, the migration process began, affecting around two million people. Following the exchange agreement, in which the Turks in Western Thrace and the Greeks in Istanbul were excluded, a significant transformation process began, affecting the demographic and economic balances. According to official records, between 1923 and 1929, 34,208 persons relocated to Kırklareli, which had experienced migration before the Turkish-Greek population exchange agreement. It's crucial for researchers who want to look into where these migrants originated from, where they settled down, and real estate records in the places they left. One of the most essential sources of information concerning the exchange process is Liquidation Requests. The identifying information, moveable and immovable goods, hometowns, places of residence, and professions of the exchanged persons are all included in these documents. In the study, a total of 630 liquidation requisitions belonging to Kırklareli were used. In addition, official statistical data and charts depicting the regional distribution of the exchanges were used to obtain information on the city's demographic structure and the exchanged' occupational structure. Thus, it is aimed to contribute to the analysis of the data on the population exchange settlement in Kırklareli.
Özet Taklîd, İslâm Hukuk Usûlünde tartışılan önemli hususlardan birisidir. Araş-tırmanın konusu olan taklîd, delilsiz olarak başkasının görüşüne tabi olmak şeklinde yapılan tanımıyla, sebepleriyle ve çeşitleriyle İslâm inanç ilkelerine ve fıkhına olan et-kisiyle önemli bir konudur. Taklîdin tartışılması, içtihadın tartışılması kadar uzun bir geçmişe dayanır. İslâm usûlüne dair yazılan eserlerde önemli bir mevkiyi işgal eden taklîd, genelde içtihad kadar üzerinde durulmamıştır. Bu makale bir bakıma bu açığı gidermeye yöneliktir. Anahtar Kelimeler: Taklîd, İslâm Hukuku, İçtihad Abstract Repitition According to Islavamc Law Methodology Repetition, is one of the important issues discussed in Islamic Law. The research subjetc the repetition, in the form of definition, as the devoid of any evidence of being subject to someone else's opinion, variety of purposes and principles of the Islavamc faith and the influence ofjurispru-dence an important issue. Discussion of repetition, so long a time is based on discussion of ijtihad. Works written about Islavamc Law, the occupying an important position on the repetition generally is not addressed as ijtihad. This article is intended for a way to resolve this vulnerability. Giriş İctihad, tarih boyunca müslümanların din ve dünya yaşantılarında hayatın bir gerçeği olduğu gibi, taklîd de hayatın bir gerçeğidir. Günlük hayatta içtihad gerektiren birçok durum mevcuttur. İçtihat ise her müslümanın yapabileceği bir faaliyet değildir. İçtihat etmek, kişide, alet ilmine sahip olmak, ictihat melekesine sahip olmak gibi belli bir takım şartlar bulunmasını gerekli kılar. Bir bakıma içtihadın zıttı sayılan taklîd ise içtihad etme melekesinden yoksun müslümanın günlük hayatıyla ilgili olarak içtihada nazaran ibadet yaşamında daha fazla yer tutar. Zira, içtihadın sadece fıkıh ilminde ileri bir seviyeye ulaşmış fakihlere has olması, şartlarının ağır olması, taklîdi müslümanların ibadet hayatı için kaçınılmaz bir olgu kılmaktadır. Bu sebeplerden dolayı, kimler taklîd edebilir, kimler ictihatla kendi görüşlerine göre hareket edebilir; taklîdin caiz olup olmadığı hususlar fakihler arasında ihtilaflı konulardandır. Bu tartışmaların, taklîdi fıkıh usûlünde ayrı bir başlık altında incele
Tekstil Ve Muhendis, 2010
İtfaiyeci elbiseleri; personeli ısıya, aleve ve eriyen metallerin sıçramalarına karşı koruma amaçlı imal edilen termal koruyucu giysilerdir. Isıya ve aleve dayanıklı lif ve karışımlarından, çok katmanlı bir kumaş yapısı oluşturularak üretilmektedirler. Genellikle dış katman, nem bariyeri ve termal astar olmak üzere üç katmandan oluşmaktadırlar. İtfaiyecilerin maruz kaldıkları yüksek ısı ve alevin sağlıklarını ciddi derecede tehdit ettiği göz önüne alındığında, etkili bir koruyucu giysi yapısının çoğu durumda yeterli gelmediği anlaşılmaktadır. Örneğin termal koruyucu giysi yanmadığı halde itfaiyecilerin vücudunda yanık yaraları oluşabilmekte ya da vücut sıcaklığının hızla yükselmesinden kaynaklı birçok rahatsızlıklar ortaya çıkabilmektedir. Son yıllarda; tekstil ve elektronik bilimlerinin ortak çalışmalarıyla, tekstil katmanlarına yerleştirilen elektronik algılama sistemlerine rastlanmaktadır. Bu çalışmada; itfaiyeci giysi yapısına, termal koruma performansı değerlendirme testlerine ve itfaiyeci giysi tasarımında geliştirilen son yeniliklere değinilmiştir. İtfaiyeci koruyucu elbiseleri, elektronik algılama sistemleri, yanık yaraları, termal koruma performans testleri Fire fighters' clothes are professional thermal protective clothes, which are manufactured to protect against heat, flame and splashing of the melted metals. Their fabrics are manufactured from the fibers and blends that are resistant to heat and flame, by producing multi-layered structure clothes. Generally it consists of 3 layers as outer shell, moisture barrier and thermal lining. When the fire fighter is exposed to high temperature and flame, it's seen that an effective and protective clothing structure is not enough for many conditions. Although the thermal protective cloth doesn't burn, some skin burn injuries can occur or many troubles can emerge due to quickly increasing body temperature. In recent years, with the help of textile engineering and electrical and electronics engineering, there are new sensor systems that are integrated in to textile layers, so it's easy to help fire fighter at the right time and in the right place. In this study, the structure of fire fighters' protective clothing, thermal protective performance evaluations and electronic equipments, which are integrated in fire fighter' clothing are examined. Firefighters' protective clothing, temperature sensors, burn injuries, thermal protective performance test
Bu araştırma, 1930’lu yıllardaki kültürel değişim/dönüşüm çalışmaları kapsamında yer alan, ‘Musiki İnkılâbı’nın, mizahın bir türü olan karikatürler aracılığı ile nasıl yansıtıldığının belirlenmesine odaklanmaktadır. Bu kapsamda, dönemin karikatüristlerinin alaturka musikinin yasaklanması, Batı müziğinin benimsetilmesi, alaturka musiki yerine Türk halk müziğinin milli musikimiz olduğu vb. düşüncelere sahip oldukları ve bu düşüncelerini karikatürlerine nasıl yansıttıkları araştırılmış. Araştırma kapsamında; günümüzde de sıkça tartışılan alaturka musikinin yasaklı yıllarında yayınlanmış olan gazete ve dergilerde konuya yönelik yayınlanan haberler, yazılar, karikatürler incelenmiştir. Bu doğrultuda, Kurun, Akşam, Vakit ve Hakimiyeti Milliye gibi dönemin önemli gazetelerinden ulaşılabilenler taranmış, ayrıca araştırma sürecinde elde edilen kazanımlar ışığında ulaşılan veriler çeşitli açılardan yorumlanmaya çalışılmıştır. Araştırma doğrultusunda, Musiki İnkılâbı kapsamında, bir yandan Osmanlı’nın izlerini silmek, diğer yandan Şark kültüründen ayrıldığımızı göstermek için propaganda malzemesi yapılan alaturka musikinin, o dönemde en ağır eleştirilerin hedefi haline geldiği, alaturka musikinin geriliğin ve şarklılığın sembolü olarak algılandığı ve aşağılandığı, dönemin aydınlarının büyük bir çoğunluğunun yazdıkları yazılarla alaturka musikiyi itibarsızlaştırmaya çalıştıkları, alaturka musikinin gazete ve dergilerde karikatürler yoluyla gülünç duruma düşürülmeye çalışıldığı sonuçlarına ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Türk Musiki İnkılâbı, Türk Müziği, Türk Halk Müziği, Karikatür.
MANAS JOURNAL OF SOCIAL STUDIES / MANAS SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, 2006
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.