Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2022
The characteristics of the Qurʾān are explained in the verses, sometimes in a few words, sometimes in detail. In different verses, the words "ʿajab", "ʿarabī", "ʿadhīm", "hakim", "karīm", "majīd", "mubīn", and "dhi'dh-dhikr" are used as attributes of the word Qurʾān itself. In verses 75-77 of Sūrat al-Wāqiʿa, Allah swore by the places of the stars and stated that the Qurʾān was the karīm, so that the characterization of a book as karīm is began with the Qurʾān for the first time. Muslims often say "Qurʾān Karīm" when they talk about the Qurʾān as an expression of respect and reverence. The commentators have said different things about the meaning of the attribute "karīm" of the Qurʾān. Because the word "karīm" has many meanings in Arabic. In this article, we tried to determine the meaning of the attribute "karīm" of the Qurʾān. For this purpose, we first explained the meanings of the word "karīm" in Arabic, then we dwelt on the meanings of the attribute "karīm" in the Qurʾān, and finally, we tried to decide by evaluating the comments of the commentators about the meaning of the attribute "karīm" of the Qurʾān.
e-Şarkiyat İlmi Araştırmaları Dergisi/Journal of Oriental Scientific Research (JOSR), 2019
İnsanlık için eşsiz bir hidâyet ve rahmet kaynağı olan Kur'an, Allah Teâlâ'nın muradına uygun olarak önce Levh-i Mahfûz'dan dünya semasında bulunan Beytü'l-İzze'ye, oradan da emin bir elçiyle, emin bir peygambere indirilmiştir. Ahir zaman peygamberi de bir yandan kendisine tevdi edilen bu ağır emaneti büyük bir titizlik içinde insanlara tebliğ etmiş diğer taraftan Kur'an'ın sağlam bir şekilde muhafaza edilebilmesi için de bir takım tedbirler almıştır. Bu anlamda Kutlu Nebî (as), Kur'an'ın okunması, öğretilmesi, öğrenilenlerin kayıt altına alınması ve başkalarına aktarılması gibi faaliyetlerin gerçekleştirilebilmesi için hıfz ve kitâbet yöntemini devreye sokmuştur. Nübüvvetin ilk yıllarında bunlardan özellikle de hıfza ağırlık verilmiş bu süreçte kitâbet ise ikinci planda kalmıştır. Bunda mevcut şartların zorluğu, şifâhî kültürün yaygınlığı ve insanların buna yatkın olması, günlük ibadetlerin yerine getirilmesinde ezbere ihtiyaç duyulması, okuryazar oranının düşük olması, yazım malzemelerinin eksikliği gibi sebepler etkili olmuştur. Ancak ilerleyen zaman içinde ve özellikle de Medine döneminde imkânların artmasıyla birlikte yazım faaliyeti büyük bir ivme kazanmış hatta sahâbenin en seçkinlerinin de içinde bulunduğu vahiy kâtipliği müessesesi ihdas edilmiştir. Böylelikle nâzil olan sûre ya da âyetlerin mümkün olan en kısa zamanda yazıyla da kayıt altına alınması çok daha düzenli hale gelmiştir. Biz de başlangıçtan itibaren yaşanan bütün bu süreçleri "Kur'an'ın Korunmasında Hıfz ve Kitâbet" adlı araştırmamızda ele alıp incelemeye tabi tuttuk.
Dokuz Eylül Ünivesitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017
Nurullah DENİZER * ÖZ İnsan, doğası gereği merak eden, sorgulayan, bir bilginin hakikatini kabullenebilmek için ikna olması gereken ve bu konuda sürekli tatmin arayışı içerisinde bulunan bir varlıktır. Bu durumdan dinî bilgi de istisna değildir. İnsan vahiy ile kendisine bildirilen dinî bilgiler hususunda da sürekli bir merak ve onların hakikatini arayış içerisinde olmuştur. Dinî bilginin fizikî dünyaya dair yönü her devrin imkânları nispetince araştırılmış ve araştırılmaya devam etmektedir. Dinî bilginin metafizik yönü ise fizikî imkânlarla doğrulanabilir bir alan değildir. Dolayısıyla bu konular iman sahası içine girmektedir. Sağlam bir imanın, içerisinde şüphe barındırmaması beklenir. Bununla birlikte imanın bu seviyeye ulaşması sürecinde birey, inandığı konular hakkında şüphe içerisine düşebilir. Bu durumda şüphe; bireyin imanî meselelerde çıkmaza girmesine ve hatta imanını kaybetmesine sebep olabileceği gibi onu, kuşku duyduğu konuları araştırmaya sevk ederek imanda tahkik seviyesine de ulaştırabilir. Bu çalışmada öncelikle, Kur'ân-ı Kerîm'de şüphe anlamında kullanılan kavramlar ele alınacak, Kur'ân-ı Kerîm'de hangi konularda insanların şüpheye düştüğü değerlendirilecek ve Hz. Peygamber'in konu ile ilgili hadîs-i şerîflerinden de yararlanılarak şüphenin iman ile olan ilişkisi, Kur'ân-ı Kerîm ışığında ortaya konmaya çalışılacaktır.
2018
Kur’ân, Allah tarafindan hem mana hem de lafiz olarak Cebrail araciligi ile Hz. Muhammed’e Arapca olarak indirilmis bir kitaptir. Onun ilâhi kaynakli oldugunun en kuvvetli delili yine kendisidir. Bu tarihen sabit oldugu gibi, Hz. Peygamberin hayati da buna sahittir. Kur’ân’in kaynagi vahiy oldugu gibi onun lafizlarinin bazi telaffuz farkliliklarindan ibaret olan Kiraatlerin ve farkli okuyuslarin kokeni de vahiydir. Cunku Hz. Peygamber gelen vahiylerin lafizlarinin telaffuzunu Cebrail’den ogrendigi gibi sahabeye de okuyor, ogretiyor, yazdiriyor ve ezberletiyordu. Resul-i Ekrem insanlar icin kolaylik olsun diye, “Bu Kur’ân, Yedi Harf uzere nazil olmustur. Size kolay gelenini okuyunuz” buyurarak, kendisine Yedi Harf ruhsati verildigini haber vermistir. Her ne kadar musaade edildigi tarihten gunumuze kadar Yedi Harf’in ne oldugu konusunda gorus birligi saglanmamis olsa da icerik olarak temel iki husus one cikmaktadir; Birincisi, basta lehce olmak uzere, kelime ilave etme ve cikarma, mut...
Kur'ân'ı Kerîm, insanı aklını kullanmaya davet etmekte, evrene hakim olan bu mükemmelliği görmesini ve bunun Allah’ın varlık ve kudretinin bir delili olduğunu idrak etmesini istemektedir. Kur'ân'ı Kerîm, bu maksadını icra ederken bu âlemle ilgili pek çok varlığa dikkatleri çekmiş, bunlar arasında öneminden dolayı bir çok yerde çeşitli vesilelerle yağmuru da gündeme getirmiştir. Yağmur Kur'ân'ı Kerîm’de degişik kelimelerle ifade edilmiştir. Yağmurun mucizevi bir şekilde oluşumu, daimi döngüsü, belli bir ölçüyle yağması, temiz, sağlıklı ve tatlı kılınması, yer altında depolanması, bereket, rahmet ve rızık olması gibi birçok özelliğine vurgu yapan Kur'ân'ı Kerîm tüm bunlarla Tevhid, nübüvvet ve ahiret gibi temel slamî konuları kolayca anlaşılır şekilde izah etmekte böylece yağmurun maddi ve manevi rahmet yönüne vurgu yapmaktadır. insanların Allah’a, birbirlerine ve tabiata karsı olan olumlu davranıslarının yagmurun rahmet yönüne tesir ederken, tam aksine insanların Allah’a, birbirlerine ve tabiata karsı olan olumsuz davranısları yagmurun azap yönüne tesir etmektedir. Yagmurun azap olması çokluguyla ya da yokluguyla olabilmektedir. Kur'ân'ı Kerîm yağmurun rahmet ve azap yönünün önceki kavimlerde nasıl tecelli ettiği örneklerini gözler önüne sererek onlardan ibret almamızı tavsiye etmektedir. Ayrıca Kur'ân'ı Kerîm vermek istediği bir çok mesajda yağmur konulu mesellerden istifade etmektedir. Anahtar Kelimeler: Kur'ân'ı Kerîm, Yağmur, rahmet, azap, tufan, kuraklık, mesel.
Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2014
Kur'ân'ın Allah'ın kelamı olduğu vahiyle ilk muhataplara bildirilmiş; ancak onlar buna karşı çıkarak Kur'ân'ın kaynağını, şeytan ve cin gibi ruhani varlıklara dayandırmışlardır. Onların bu yargısını mevcut inançları şekillendirmiş ve bu inançları, onların müşrik olarak varlıklarını devam ettirmelerinin dayanağı olduğu için Kur'ân'ın Allah kelamı olmasını kabul etmeyi varoluşları için bir tehlike kabul etmişlerdir. Âlimler de Kur'ân'ı Allah'ın kelamı olan bir kitap şeklinde tarif ederek kıyamete kadar İslam'ın ve Müslümanların varoluşsal gerçekliğini Allah ile tanımlamayı gerekli görmüşlerdir. Bu sebeple mahiyeti anlatan ayetler, mahiyetinin ne olmadığını dile getiren ayetlerle birlikte düşünülmeli ve bu bağlamda Kur'ân'ın kendisini nasıl tanımladığı varoluşsal bir zorunluluk olarak ortaya konmalıdır. Buna göre Kur'ân; muarızların iddia ettiği ve edeceği gibi şairin, şeytanın, büyücünün, beşerin sözü değildir ve melek Cebrail aracılığı ile son peygamber Hz. Muhammed'e (s.a.s) bildirdiği Allah'ın kelamıdır.
2006
Bu makale, Kur’an’in temel kavram ve konularindan biri olan zikir kavramini ele almaktadir. Zaman icerisinde bu kavramin anlami, yeterli tasavvuf kulturune sahip olmayan ve onlarin etkisinde kalanlar tarafindan daraltilarak kullanilmaktadir. Oysa zikir kavraminin, Kur’an’da oldukca genis bir anlam sahasi mevcuttur. Bu calismada “Zikir” ve “zikrullah” kavramlarinin, sadece dil veya kalple Allah’i hatirlamak veya bazi ifadeleri belirli sayilarda soylemek olmadigini temellendirmege calistik. Sonucta Kur’an’in, ilahi mesajlari zikir olarak nitelendirdigini gorduk. Bir cok ayette Kur’an, hem ismini ve hem de muhtevasini zikir, hatta en buyuk zikir olarak belirtmektedir. Kur’an, Allah’i geregi gibi hatirlamaya ve hatirlatmaya, O’na hakkiyla ibadet etmeye vesile olan butun soz ve eylemlerimizi zikir olarak degerlendirmektedir.
Kavvam Kavramı (Özet) Nisa : 34 GİRİŞ İslamiyetten önce Araplar arasında kadın hakları yok deııecek kadar azdı. Ayrıca genellikle bütün tarihçilerin kabul ettikleri gibi İslam öncesi cahiliye toplumunda, kadının hiçbir değeri yoktu. Özgür de değildi. Cahili geleneğe göre erkek gibi savaşamaz, ailenin namus ve şerefini koruyamaz düşüncesiyle kız çocuğun doğmasından utanç duyulurdu 1 . Dolayısıyla kadın olmak utanç verici bir durumdu. Bu yüzden Arap kabileleri arasında kız çocuklarını öldürenler, diri diri toprağa gömenler olurdu. 2 Kısaca kadın erkeğin kölesinden başka bir şey değildi. Yalnız cariyeler değil, hür kadınlar dahi miras yoluyla varislere intikal ederdi. 3 Kocası ölen kadın, kocasının erkek akrabalarından birisinin çadırına elbisesini atmasıyla ona miras kalırdı. 4 Kur'an kadına daha önce hiçbir toplumda bulunmayan pek çok haklar tanımıştır. Peygamberimiz (s.a.s) de söz ve davranışlarıyla tanınan bu hakları pekiştirmiş ve onların haklarının korunması için tavsiyelerde bulunmuştur. İslam dini kadına geniş ölçüde özgürlük kazandırmıştır. Kur'an'ın sureleri kadınlar hakkındaki düzenlemeleri içeren ayetlerle yüklüdür. Bunlara kadın haklarını düzenleyen ayetler de diyebiliriz. Bu düzenlemelerden ne kadarının uygulamaya geçirilebilmiş olduğu ise incelenmeye değerdir. Kur'an'da kadınla ilişkilendirilen ayetler çoktur, çalışmamızda Kur'an'da kavvam kavramı Nisa;4/34. İslam'ın kadına ve aileye bakışı konusunda eleştiriye uğrayan yönlerinden biri de, erkeğin kadına üstünlüğü meselesidir. Aynı zamanda bu ayeti eski ulema ve müfessirler tarafından ele alınış tarzları da çalışmamızda yer almıştır. Klasik dönem bulunduğu fakihleri, mesala; özellikle devlet başkanlığı ve hakimlik gibi kamu görevlerinin ifasında, görevi üstlenenlerin sahip olmaları gereken birtakım şartlar üzerinde durmuşlardır. Bu şartlardan biri de "erkek olmak"tır. Söz konusu şartın doğal sonucu olarak kadınlar genel velayet kapsamına giren bu gibi görevlere getirilemez. Nisa suresinin 34. ayeti bu görüşün temel dayanaklarından biri kabul edilmiştir. Belirtilen ayette yer alan "kavvam" ifadesi bu kanaatin kilit kavramlarından 1 Nahl, 33/58-59.
Dini araştırmalar, 2020
Kur'ân'daki kelimeler ayete ve bağlama göre farklı anlamlar kazanabilir. Ancak herhangi bir kelimeye tefsirlerde ve meallerde farklı anlamlar verilmesi, bazen ayetleri anlamayı zorlaştırmakta ve anlam karışıklıklarına yol açabilmektedir. Böyle bir probleme sebep olduğunu düşündüğümüz kelimelerden biri fuâddır. Bu çalışmada fuâd kelimesinin ayetlerdeki kullanımı incelerek kelimenin anlamına ulaşmak amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, kelimenin sözlük anlamı araştırılmış ve ilgili ayetler bağlamıyla incelenmiştir. Sözlükler ve klasik tefsirlerin kaynak olarak kullanıldığı çalışmada deskriptif yöntem kullanılmıştır. Kaynaklarda daha çok kalp, beyin, akıl anlamları verilen fûad kelimesinin temelde bir duyu, yeti veya işlevi ifade ettiği kanaatine varılmıştır. Bu kelimenin algılama, idrak etme, düşünme, anlama, sezme gibi anlamlar içerdiği sonucuna ulaşılmıştır. Ancak ayetlerde, bahsi geçen yetilerin ait olduğu organa, mecaz yoluyla işaret edilmiş olması da mümkündür. Bu ise anlamayı zorlaştıran karışıklığın ortaya çıkma sebebidir. Çünkü fuâdın anlamı olarak sunduğumuz algılama, düşünme, akıl yürütme gibi işlevler beynin görevi olarak bilinse de Kur'ân bunların yeri olarak kalbi göstermiştir.
Tefsir Araştırmaları Dergisi
Bu makale, intihal.net yazılımınca taranmıştır. İntihal tespit edilmemiştir. Plagiarism: This article has been scanned by intihal.net. No plagiarism detected.
Recep tayyip erdoğan üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, 2019
Taberî'nin "el-Câmiu'l-beyân" Tefsirine Göre Kur'ân'daki Ezdâd Kelimeler
İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi
Kur'ân, İslam dininin ana konuları olarak itikat ve ibadetin yanında ahlâka dair hükümler de içermektedir. Bizim tespitlerimize göre sayıları 600'ü bulan bu ayetler Kur'ân'ın aynı zamanda bir ahlâk kitabı yönünün de bulunduğunu göstermektedir. İnsanların sahip olmasını istediği ahlâk anlayışının niteliğine bakıldığında bunun Kur'ân'da vahiy, Hz. Peygamber'in ve sahabilerin davranışları esas alınarak yapıldığına şahit olmaktayız. Son ikisinin kaynağının yine vahiy olduğunu da unutmamak gerekir. Ahlâk, Kur'ân'da din, itikat ve ibadet kavramlarıyla bir sebep sonuç ilişkisi içerisindedir. Özellikle ibadetlerin yapılmasının emredilme sebeplerinden birinin de kişideki ahlâkî davranışları geliştirmek olduğu rahatlıkla söylenebilir. Kur'ân'da yer alan ahlâkî kavramlar ele alındığında akıl ve vicdanın ahlâk duygusunun temeli olduğu ancak vahyin yönlendirmesi olmadan bunların tek başlarına yetersiz olacağı görülmektedir. Kişi iyi ile kötüyü ancak aklın bir faaliyeti olan ilim sayesinde ayırabilir. Ahlâkî davranışların tam bir değerlendirmeyi tabi tutulmaları için kişinin hürriyet ve iradesini özgürce kullanmasına bağlıdır. Bu şekilde yerine getirdiği sorumlu ve yükümlü olduğu davranışlar sonucunda belli bir müeyyideye tabi tutulur. Bu müeyyideler de ahlâkî, kanuni ve ilahi olmak üzere üç çeşittir.
Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 2019
Kur'ân'da pek çok yemin ifadesi yer almaktadır. Tefsir tarihinin başlangıcından itibaren yazılan muhtelif eserlerde Ku'rân'da geçen yeminlere ilişkin bilgiler verilmesine rağmen konunun etraflıca incelenmediği ve üzerinde yeterince durulmadığı görülmektedir. Buna karşın oldukça erken dönemde yaşamış bir müfessir olan Mâtürîdî, Te'vîlâtü'l-Kur'ân adlı eserinde Kur'ân'da geçen yeminler üzerinde detaylı bir şekilde durmuş, söz konusu yeminlerin nasıl anlaşılması gerektiğine dair açıklamalar yapmıştır. Eserinde yeminleri farklı boyutlarıyla tahlil eden Mâtürîdî, konuyla ilgili bazı temel prensipler zikrederken zaman zaman özgün yorumlar da sunmuştur. Bu çalışma, Mâtürîdî'nin Kur'ân'daki yeminlerle ilgili görüş ve değerlendirmelerini ortaya koymayı hedeflemektedir.
2014
Being developed in technology in modern years, human being could not achieve similar progress for the human rights. Hence, the human rights, which were stated in the Qur’an centuries ago, has gained much more importance and attention in the contemporary times. Fort his reason, we will examine basic human rights and the value of man by focusing on the Qur’anic verses and the hadiths when necessary in as much as. One of the aims of why Qur’an was sent down is to guarantee the human rights, which are also considered as prominent signs of the level of civilized.
tasavvufdergisi.net
Kur"an"a göre ideal anlamda iman irade, azm ve tevekküle dayanan imandır. Bunlar birbirlerini tamamlayan süreçlerdir. Bunlardan ilki iradedir; azm ve tevekkül ise bir irade doğrultusunda ortaya konulur. Birisi bir şeye inanır, bu hususta azm ortaya koyup Allah'a tevekkül gösterirse Allah o kişiyi mutlaka başarılı kılacak ve onun için imkânsız gibi görünen şeylerin gerçekleştiğini görecektir. Kur"an"da azm ve tevekkülden sonra bir mucizenin gerçekleşmesi, mucizenin de imkânsızın gerçekleşmesi olduğuna göre bununla büyük olasılıkla Kur"an bize azim ve tevekkülle önceleri imkânsız gibi görünen şeylerin birer normal iş gibi kolaylıkla vuku bulacağını kişi için her an bir mucizenin gerçekleşebileceği, olağanüstü bir kuvvetin zuhur edeceğinin mesajını vermektedir.
Ekev Akademi Dergisi, 2015
Bu çalışmada Kur'ân bakış açısıyla düşüncenin değeri ve düşünce özgürlüğünün sınırları incelenerek Kur'ân'ın getirdiği özgürlüğün değeri ortaya konacaktır. Kur'ân-ı Kerim'de değişik söz kalıpları ile düşünme teşvik edilirken, düşünmemenin insanı vardıracağı kötü sonuçlar konusunda da uyarılar yapılmıştır. İnsanın yaşamını anlamlı kılması doğru düşünmesine bağlıdır. Bunun birinci şartı düşüncenin özgür nitelik taşımasıdır. Bu genel bakış göstermektedir ki, Kur'ân'ın getirdiği düşünce özgürlüğüne hiçbir beşeri sistem yaklaşamamıştır. Kur'ân proaktif/yapıcı düşünce ile açılımlar yapılmasını böylece ideal toplumun oluşmasını hedeflemektedir. İnsan onurunu zedeleyici, aşağılayıcı ve başkalarının özgürlük alanlarını ihlal edici düşünceye de kayıtlar koyarak onu doğruya iletir.
2019
Kur’ân’in neredeyse her sayfasinda zikredilen âhiret inancina gore, dunya hayati bir gun son bulacaktir. Dunya hayatindan sonra sonsuza kadar yasanilacak olan ahiret hayatinin kazanilmasi ya da kaybedilmesinde insanin bu dunyadaki sergiledigi tutum ve davranislar belirleyici olacaktir. Bu baglamda insanin dunyadaki imtihan alanlarindan biri de ticarettir. Kur’ân; ticareti sadece dunyevi bir ugras gormemis, ticaretin uhrevi boyutundan soz etmistir. Kur’ân ucret, kâr, kazanc, zarar, ziyan, hasar gibi alim satimla ilgili bircok kavrami ticari soylem uzerinden uhrevi alana tasimistir. Hatta dunyevi ticaretteki kazanctan daha fazla uhrevi ticaretteki kazanca dikkat cekmistir. Ayrica bu dunyada isledigimiz her fiili, her ibâdeti, kisaca maddi manevi her tutum ve davranisi âhirette ucreti odenecek bir yatirim araci olarak gormustur. Buna gore; dunyevi gayelerle yapilan ticaret insani uhrevi kazanimlardan alikoymamalidir. Bu makalede, ticaretin Kur’ân perspektifinde uhrevi yonu ele alinmaya...
2015
Özet Tevhit, risâlet ve âhiret konularını ele alan Yâsîn Sûresi, Kur'ân'ın kalbi kabul edilmektedir. Kültürdeki adlandırmasıyla Ashâbü'l-Karye/Şehir Halkı Kıssası ise Yâsîn Sûresinin kalbi mahiyetindedir denilebilir. Bu makalede Yâsîn Sûresi'nde yer alan kıssa üzerinden verilen mesajlar incelenmiş; "Habîb en-Neccâr"ın elçilerin/davetçilerin çağrılarına uyması, bunun sonucunda karşılaştığı olayların tefsir kaynaklarında nasıl işlendiği sorusu temel mesele olarak ele alınmış ve elde edilen malumat tahlil edilmeye çalışılmıştır. Diğer yandan Yâsîn Sûresi'nde anlatılan "Ashâbü'l-Karye/Şehir Halkı Kıssası kültürümüzde "Habîb-i Neccâr Kıssası" olarak bilinmekte, bu kıssa ve çağrışımları ise günümüzde canlılığını halen korumaktadır. Bu perspektifle makale, bilimin toplumla buluşturulması sorumluluğunun icabı olarak yerele ait bir olguyu bilimsel araştırma konusu olarak ele almayı da gaye edinmiştir. Anahtar kelimeler: Habîb en-Neccâr, Elçiler, Antakya, Yâsîn Sûresi, Karye Kıssası. ASHAABE KARIA AND HABIB AL-NAJJÂR IN ACCORDANCE WITH THE QUR'AN Abstract Surah Yâsîn addressing monotheism, prophethood and the faith of the Hereafter issues is considered as the heart of the Qur'an. As with the cultural name as Companions of the Carya, Ashâbü'l-Karye/City Folk Story, it may be considered as the heart of Surah Yâsîn. In this article, the messages in this surah told in relation with this story are examined, and the event of Habib-i Najjar and his comply with the call of messenger / the inviters and consequences that he faced are discussed in detail with regard to different tafsirs. Companions of the Carya, Ashâbü'l-Karye/City Folk Story in Surah Yâsîn is also known as Habib-i Najjar story, and the story and its effect has still been told in Antakya region. Yet, it still maintains its vitality today. Looking from this perspective, this article focuses on this story also as a case of local scientific research.
Necmettin Erbakan üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, 2016
En güzel isimler Allah'ındır. Kur'ân'da bu durumu ifade etmek için "el-esmâu'lhusnâ" tabiri kullanılmıştır. Bu isimler, zât-ı ilâhîyi niteleyen ve tanıtan vasıflar olması sebebiyle Kur'ân'da çokça yer alırlar. Nitekim Kur'ân'ın ana konusu her ne kadar insan ise de merkezî konusu Allah'tır. Başka bir ifadeyle Kur'ân'da bütün konular Allah merkezli bir ifâde örgüsü içinde sunulur. Esmâ-i hüsnâ genellikle âyetlerin sonlarında tekli veya ikili olarak zikredilir. Tek ya da ikili esmâ-i hüsnâ, sonunda geldiği âyetlerin ve o âyetlerin içerisinde yer aldığı pasajların muhtevâsıyla sıkı bir münâsebet içindedir. Bilhassa ikili isimler ilk bakışta secî için getirilmiş kafiye unsurları olarak görünse de dikkatli bir bakışla bunun temel nedeninin anlam ve âyetle olan münâsebet olduğu görülecektir. Kur'ân'da yoğun olarak kullanılan ve 91 âyette Allah'a nisbet edilen "Gafûr" ismi; çoğunlukla esmâ-i hüsnâdan bazı isimlerle birlikte terkip oluşturmak suretiyle Allah'a nisbet edilmektedir. Kur'ân'ın sadece iki yerinde tek başına yalın olarak Allah'a izafe edilirken, yetmiş iki yerde Rahîm, altı yerde Halîm, dört yerde Afûv, üç yerde Şekûr, iki yerde Azîz ve birer yerde de Vedûd ve Rab isimleriyle birlikte Allah'ı nitelemektedir. "Gafûr" isminin birlikte kullanıldığı diğer isimler (el-Esmâu'l-Hüsnâ) ile geçtiği âyetlerin içerikleriyle olan bağlantısı incelendiğinde tenâsüp/uyum içinde olduğu görülür.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.