Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2014, GPoT Policy Brief no.39
The corruption investigation, which was made public on 17 December 2013, raised concerns about abuses of the separation of power, restrictions of the fundamental rights and freedoms and deviation from the rule of law. Despite the encouraging progress over the last few years on the Cyprus issue, which has been one of the most troublesome matters standing in the way for Turkey's EU-accession, Turkey-EU relations were thought to be interrupted by the current domestic political developments. This paper, however, claims that the internal turmoil that Turkey faces does not seem to affect its negotiations with the EU. Conversely, it is considered that the challenges regarding the rule of law may be overcome by continued negotiations with the EU. Yet, Turkey, in its implementations, should strongly avoid any attempts that damage democracy and human rights, which may worsen its relations with the EU.
ÖZET Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri yarım asrı geride bırakırken, bu süre zarfında duraklamalar, hızlanmalar ve yerinde sayışlar yaşansa da bir türlü 1963'de imzalanan Ankara Antlaşması'nın öngördüğü tam üyelik süreci gerçekleşememiştir. 2005'de başlayan müzakere süreci doğrultusunda Türkiye-AB ilişkileri öngörülen başlıkların akıbetine endekslenmiş konumdadır. Müzakere süreci, AB adayı bir ülkenin Birliğe " tam " üye olabilmek için ulusal mevzuatını AB müktesebatına (acquis communatiare) " tam " uyumlaştırma dönemidir. Ancak Türkiye belirtilen standart süreci normal bir aday ülke gibi yürütememektedir. Bugüne kadar toplam on üç fasıl müzakerelere açılırken sadece " Bilim ve Araştırma " faslı geçici olarak kapatılmış ve sekiz başlık ise çeşitli gerekçelerle bloke edilip müzakerelere dahi başlanamamıştır. Bu durum, Türkiye-AB ilişkilerini belirsiz bir sürece soktuğu gibi ilişkilerin geleceğiyse büyük bir tartışma konusu olmuştur. İlişkilerin belirsiz bir sürece ilerlemesindeki en büyük etkenlerden birisi de müzakereler olumlu sonuçlansa dahi Türkiye'nin AB üyeliğini referanduma götüreceğini açıklayan başta Avusturya olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinin tutumudur. Bu çalışmada Avusturya'nın Türkiye-AB ilişkilerine bakışı analiz edilerek iki ülke arasındaki ilişkilerin dünü, bugünü ve yarını değerlendirilecektir. ABSTRACT
Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2008
Türk siyasi hayatında son yıllarda ağırlık kazanmaya başlayan milliyetçi söylemlerin en önemli nedenlerinden biri, 1999 yılında Türkiye'nin AB'ne tam üye olabilecek aday ülkeler listesine alınmasıyla ilgili kararın getirmiş olduğu ulusal zorunluluklardır. Öte yandan, Türkiye'nin Birlik'e üyeliği konusunda ilerlemeler oldukça, Avrupa'da ortaya çıkmaya başlayan Türkiye karşıtlığı da kıtasal milliyetçi söylemde kendisine yer bulmaktadır. Bu kapsamda, bu çalışmada son yıllarda her iki tarafta yükselen, ancak dinamikleri farklı olan milliyetçi söylemlerin nasıl şekil aldıkları gözden geçirilecek; Birlik ve Türkiye arasındaki müzakerelerde her iki taraftaki milliyetçiliğin üstlendiği işlevlerin neler olduğu incelenecek; Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği konusunda milliyetçi söylemlerin ne kadar etkili olabilecekleri tartışılacaktır.
Avrupa Birliği'nin Uluslararası İlişkileri ve Türkiye - Orion Kitabevi - Ankara- Editör: İlhan Sağsen, Mehmet Dalar - ss: 33-59, 2018
Giriş Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan ilişkisi (AET / AT ve şimdi AB) 1959'da diğer pek çok AB üyesi veya adayı ülkeye kıyasla çok erken bir tarihte başladı. Bu kadar erken başlamış olmasına rağmen bu ilişkinin sonucu halen pek de öngörülebiliri değil. Bu uzun ilişki, belki de bu kadar uzamasının nedeni, pek çok yanlış algı, yanlış anlama, önyargı, hayal kırıklığı ve mantıksızlığın neden olduğu karşılıklı bir güvensizlik atmosferinde süregelmiştir. Karşılıklı menfaatler nedeni ile de bir türlü sonuç alınamamasına rağmen halen devam etmektedir. Türkiye'nin Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında Batı ile yakın işbirliği, sadece güvenlik ve ekonomik politika hedeflerine hizmet etmek için değil aynı zamanda 200 yıl önce başlatılan Batılılaşma sürecinin vazgeçilmez bir parçasıydı. Bu sürecin, Türkiye'nin Batı Medeniyetiyle olan bağlarını güçlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda ülkenin ekonomik ve teknolojik performansını iyileştirmesi ve demokratik eksikliklerini de sona erdirmesi bekleniyordu. Bugün bile, bu sürecin sonuna kadar getirilmesi, Türk iç ve dış politikasının temel ve geri alınamaz hedefi olmaya devam etmektedir. Güvenlik açısından soğuk savaş döneminde Türkiye, Avrupa'nın parçası olarak, Sovyet yayılmacılığına karşı çok önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca, Türkiye 1945'ten beri OECD, Avrupa Konseyi ve NATO gibi Avrupa'nın kurumlarında resmen temsil edilmektedir; ancak Brüksel ve Ankara arasındaki ilişkilerde Türkiye'nin "Avrupalılığı" hala bir tartışma konusu yapılabilmektedir. Bu çalışmanın amacı Türkiye ve AB arasındaki bu uzun ilişkiyi bazı kırılma noktalarına dayandırarak anlatmaya çalışmaktır. AB-Türkiye ilişkisi bu çalışmada çok daha uzun dönemli Türkiye'nin batılılaşma sürecinin önemli bir parçası olarak kabul edilecektir ve değerlendirmeler bu anlayış çerçevesinde gerçekleştirilecektir. Bu çerçeveden bakıldığında ilk başvuru ve Ankara Anlaşmasının imzalanması ve anlaşmaya Katma Protokolün eklenmesi ilişkilerin ilk ve en uzun dönemini oluşturmaktadır. Türkiye ve dünya siyasetinde önemli dönüşümlerin yaşandığı 80'li yıllarda Türkiye'nin yaptığı doğrudan üyelik başvurusu çalışmanın ikinci bölümünü oluşturacak; bu başvurunun reddi üzerine hızla tamamlanan Gümrük Birliği ise çalışmanın üçüncü bölümünü oluşturacaktır. Türkiye'nin AB üyeliğine resmen aday ülke ilan edilmemesi ve bunu takiben donan AB-Türkiye ilişkileri, bu kararın alındığı Lüksemburg Zirvesi başlığı altında çalışmanın dördüncü bölümünü oluşturacaktır. İlişkilerin yumuşadığı ve Türkiye-AB ilişkilerinde daha sıcak yeni bir dönemin açılmasına yol açan Helsinki Zirvesi ve Türkiye'ye aday ülke statüsünün verilmesi beşinci bölümde tartışılacaktır. Çalışmanın altıncı bölümünde ise Türkiye ile AB arasında üyelik müzakerelerinin hangi şartlarda başladığı değerlendirilecektir. Son bölümde ise müzakerelerin başlaması ile farklı bir boyut kazanması beklenen AB-Türkiye ilişkileri yazının hazırlandığı tarihe kadar gerçekleşen önemli olaylar ışığında anlatılmaya çalışılacaktır.
ANALİST, 2014
Türkiye-AB ilişkileri, uzun bir süredir heyecan oluşturacak gelişmelerden epey uzak bir seviyede seyrediyor. 2010 yılının ikinci yarısından 2013 yılı sonuna kadarki dönemde ilişkilerin “fiilen askıda” durumu 22 no’lu faslın geçtiğimiz Kasım ayında açılmasıyla ortadan kalkmış olsa da yeniden canlanma için beklenen havayı yeterince oluşturamadı.
Altınbaş Üniversitesi YAYINLARI -Nobel Yayıncılık, 2022
2020
21. yüzyılın çok yönlü olarak jeopolitik açıdan doğrudan ve dolaylı olarak birçok devletin dış politikasını etkisi altına alan ve gelecek yıllar boyunca da bu ülkelerin karşılıklı ilişkilerini şekillendirecek olan Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynakları özellikle şu anki durum göze alındığında hak talebinde bulunan devletlerin sergiledikleri tutumda bir değişikliğe gidilmesi beklenilmemekte. Buna karşın siyasi iradelerden herhangi birinin geri adım atmaması diğer kuşkuyla karşılanmaktadır. İsrail, Suriye, Mısır ve ABD’ye nazaran Türkiye ve Yunanistan arasında gerçekleştirilen diyaloglar bugünün Doğu Akdeniz’inin kaderini tayin edecektir. Ancak Yunanistan’ın ortaya atmış olduğu argümanlar ve buna karşı Türkiye’nin gerçekleştirdiği misillemeler daha uzun yıllar bu iki devletin ortak bir paydada buluşamayacağını gözler önüne sermektedir.
In today’s world, one of the most pressing issues is undoubtedly the refugee crisis. Inequalities between countries, illnesses, wars and conflicts and other factors have led to significant flows of population from poorer countries in the South to the more prosperous North with better living conditions. One important example of this has been the conflicts and turmoil which has marred the Mediterranean region and led to such flows in the last years. As a result of the Arab spring and more specifically of the ongoing Syrian civil war, these flows instead of tarnishing have been further enhanced. Turkey, at the crossroads between the EU and Syria has been for many refugees their first port of entry and as such has been known as the country which hosts the largest number of refugees in the world. Turkey thus plays a vital role in regulating migration and refugee flows and cooperates actively with the EU in that respect. In that contest, the parties came to an agreement on 18 March 2016 which highlighted the critical importance of increasing cooperation and joint actions in order to effectively manage and regulate the flow of migrants as well as help the integration of populations already present in Turkey. As IKV, we have been following closely Turkey-EU cooperation with respect to the refugee crisis as well as the Visa Liberalisation Dialogue. Furthermore, we have been organising meetings and colloquia with the expressed objective of increasing the understanding of notions regarding the refugee crisis and beyond. As such, IKV Junior Researcher Deniz Servantie prepared a publication entitled “Turkey-EU Refugee Dictionary” (No: 290) where he analysed the main concepts of the refugee jargon, the latest developments in the refugee crisis and its Turkey and Turkey-EU relations dimensions along with a more broad perspective.
ÖZ 31 Temmuz 1959' da başlayan Türkiye-AB ilişkileri, 12 Eylül 1963'te im-zalanan Ankara Anlaşması ile hukuki bir boyut kazanmıştır. Ankara Anlaşması'ndan sonra özellikle 1990'lardan itibaren yeni kavramlar ortaya atılmaya başlanmıştır. Örneğin, AB tarafından Türkiye için ileri sürülen " Ay-rıcalıklı Ortaklık " ya da " Stratejik Ortaklık " gibi bazı kavramlar 1990'larda ortaya atılmıştır. 2000'lerin başında ise Türkiye'nin AB'ye tam üye olmasını istemeyen Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya gibi bazı AB üyesi ülkeler-deki merkez ve aşırı sağ gruplar tarafından " İmtiyazlı Ortaklık " adında bir seçenek ortaya atılmıştır. Tam üyelik dışı bir model olarak ortaya atılan bu seçenekle, Türkiye'nin AB karar-alma mekanizmalarına dâhil olmadan daha yoğun ve sıkı bir işbirliği tesis edilmesi öngörülmektedir. Söz konusu gruplarca bu seçenek ortaya atılırken, devletlerin iç politikasına, hükümetlerin tutumu-na, hükümet dışı yapıların etkisine ve kamuoyunun tutumuna göre hareket edilmekte ve Avrupa bütünleşmesi yönlendirilmek istenmektedir. İçeriği muğ-lak olan, hukuki bakımdan belirsizlikler içeren " İmtiyazlı Ortaklık " seçeneğine Avrupa Komisyonu ve Türk hükümetleri karşı çıkmaktadır.
AB’ye Üyelik Sürecinde Makedonya Dış Ticaretin Yapısı Ve Türkiye İle İkili İlişkilerin Analizi, 2019
After independence, the constitutional name Republic of Macedonia recognized by many countries, but primarily by Turkey. In 2005, by gaining candidate status, Macedonia benefiting from IPA funds, faced some obstacles in the EU candidacy process. Aiming to become a member of the EU as a main policy, Macedonia has fulfilled the Copenhagen criteria and has taken a significant step towards EU membership by eliminating the name problem with its neighboring country, Greece. Apart from political problems, economic instability has occurred. With the signing of the Stabilization and Association Agreement with the EU in the 2000, despite the decline of the situation of Turkish investors, actually Turkey is between the countries, which sends the most investments in this country. The aim of this study is to mention about Macedonia, who gained the status of candidate, its economy before the process of its membership and the effects of EU to Macedonia after it gained the candidacy status. In addition, we could see how over the time they are strengthening the economic relations between Turkey and the Republic of Macedonia during this period.
Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde kimlik meselesi ve bu mesele ile bağlantılı olan uygarlık, kültür, coğrafya, tarih gibi unsurlar AB’deki muhafazakar Hristiyan Demokrat kesimlerce giderek daha fazla gündeme getirilmekte ve Türkiye’nin AB üyeliği karşısında argüman olarak kullanılmaktadır. Kimlik meselesinin gündeme getirilmesinin hem AB için hem de Türkiye için içsel boyutları bulunmaktadır. Bu meselenin Türkiye – AB ilişkilerini nasıl etkilediği ve Türkiye ve AB içerisinde bu algının ne gibi neden ve sonuçları olduğu, hem Avrupa bütünleşmesi açısından, hem de Türkiye’deki öz algı ve Avrupa algısı bakımından önemlidir. Bu makalede yukarıdaki sorunsal ışığında Türkiye – AB ilişkileri değerlendirilmektedir.
İKV DEĞERLENDİRME NOTU , 2015
Türkiye ve AB’de tarım; istihdama katkısı, tarımsal sanayi’ye hammadde sağlaması, insanların besin ihtiyaçlarını karşılaması yanında, üretilen tarımsal ürünlerin ihraç edilmesi gibi nedenlerle, ekonomik ve sosyal açıdan stratejik bir sektör konumundadır. Türk tarımının Ortak Tarım Politikası’na uyumunda beklenen gelişme sağlanamamıştır. Bunun sebebi, finansman sorununu ve iki tarafın tarım sektörünün yapısal, sosyal ve ekonomik açıdan gösterdiği farklılıklardır. Bu nedenle bu çalışmada, Türkiye ile AB’nin tarımsal yapı, girdi kullanımı, bitkisel ve hayvansal üretim düzeyleri ile tarım politikalarındaki farklılıklar ele alınmıştır.
Özet Uluslararası İlişkiler çalışmalarının özellikle 1990 sonrası dönemini etkileyen tartışmalar/pratikler/söylemler doğrudan egemenlik ile ilgili görünmese bile tüm tartışmaların odağında egemenlik yatmaktadır. Bugün egemenliğin köklü bir dönüşüm geçirdiği tezi de tartışmalara yeni bir boyut kazandırmıştır. Egemenliğin bir gerçeklik ve bir söylem/anlatı olarak geçirdiği değişimin temel tetikleyici unsurlarından biri hiç şüphesiz Avrupa'daki entegrasyonun tecrübe ettiği dönüşümdür. Entegrasyonun eriştiği nokta ve ulaştığı derinlik, geleneksel egemenlik algılarını alt üst etmiş ve egemenlik ile ilgili yaklaşık dört asır boyunca içselleştirdiğimiz mitler yıkılmaya yüz tutmuştur. Egemenliğin dönüşüm serüveni merkeze alınmadan yapılacak analizler gerçeğe teğet geçmeye mahkûm olacaktır. Bu anlamda Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini analiz edebilmek, ilişkilerin geleceğine dair bazı öngörülerde bulunabilmek adına egemenlik konusu temel analiz parametrelerinden biri olmalıdır. Türkiye'nin üyelik süreci 1959'dan beri farklı açı ve merkezlerden tartışılmıştır. Müzakere süreci ile birlikte tartışmalar derinlik kazanmıştır. Ancak tüm bu sürecin sonunda AB'nin de yaşadığı dönüşümün bir uzantısı olarak Türkiye-AB ilişkilerini etkileyecek temel unsur birçok kişinin iddia ettiğinin aksine ne tarım başlığı ne de serbest dolaşım başlığı olacaktır. Aksine görünmeyen, bir müzakere başlığı da olmayan ancak tüm süreci birincil planda etkileyen " egemenlik devri " konusu sürecin belirleyicisi olacaktır. Abstract In the post-1990 IR studies, although discussions/practices/discourses do not seem to be directly related to " sovereignty " , it lies within the focus of all discussions. Wide
Perspektif online, 2020
AB Türkiye'nin dış ilişkilerinde ve iç reform süreçlerinde kritik öneme sahip bir oluşum konumundadır. Son yıllarda üyelik süreci ciddi anlamda donmuş olsa da Türkiye halen AB adayı ve katılım müzakereleri yürüten bir ülke konumunda olmaya devam ediyor. Üyelik sürecine dair karşılıklı oldukça olumsuz açıklamalar dillendirilse de resmi ağızlardan Türkiye'nin AB üyeliği hedefini korumaya devam ettiği de yakın geçmişte birçok defa ifade edildi. AB'nin Türkiye'deki ekonomik ve siyasi süreçleri etkileyecek dönüştürücü gücünden artık pek söz edilmese de, kişisel verilerin korunmasından rekabet yasasına, medeni kanundan tüketici koruma yasasına kadar birçok alanda mevzuat, AB modeli uyarınca ve AB katılım sürecinde şekillendi. Ekonomik açıdan da AB kaynaklı yatırımların doğrudan uluslararası yatırımların 2/3ünü oluşturması, ihracatımızın yarıya yakınının AB ülkelerine yapılması AB ile ilişkilerin önemini vurgulayan diğer bir unsur oldu (https://ticaret.gov.tr/dis-iliskiler/avrupa-birligi/yani-basimizdaki-dev-pazar-avrupa-birligi). Ancak özellikle 2016 sonrasında ilişkilerin giderek çıkmaza girmesi, Suriyeli sığınmacı krizinin tetiklediği mülteci işbirliğinin ilişkileri pragmatik ve çıkara dayalı, "transaksiyonel" olarak adlandırılan bir zemine taşıması ve Türkiye'nin AB umudunun giderek yitirilmesi tam üyelik hedefinin gerçekçiliği konusunda var olan şüpheleri daha da derinleştirdi.. TOBB, TEPAV ve İKV'nin 2019 tarihli kamuoyu araştırmasına göre, halkın %60'ı Türkiye'nin AB üyeliğini desteklerken, sadece % 23'ü üyeliğin yakın bir gelecekte gerçekleşeceğine inanıyor (https://www.ikv.org.tr/images/files/%C4%B0KV%20Kamuoyu%20ara%C5%9Ft%C4%B1rmas%C4%B 1(1).pdf). Tüm bu süreç içinde AB kendi geleceğini sorgularken, Türkiye de değerler ve kimlik açısından AB'den ve Avrupa'dan uzaklaştı. Türkiye-AB ilişkilerinin önemli konularının başında gelen ekonomik ve ticari ilişkiler alanında gümrük birliği merkezi bir konuma sahip. Türkiye ve Avrupa Ekonomik Topluluğu arasındaki Ankara Anlaşması ile öngörülen ortaklık ilişkisinin son dönemini oluşturan gümrük birliği 1996 yılından bu yana yürürlükte. Sanayi ürünleri ticaretinde gümrük vergisi, miktar kısıtlaması ve eş etkili her türlü önlemin kaldırılması ve Türkiye'nin AB Ortak Gümrük Tarifesine ve dış ticaret politikasına uyumunun yanında piyasa düzeni ile ilgili rekabet, fikri mülkiyet ve tüketici hakları gibi konularda mevzuat uyumunu öngören gümrük birliği oldukça ileri bir ekonomik entegrasyon yöntemi. Gümrük birliği kararının alındığı tarihlerde, Türkiye'nin Birlik üyesi olmadan gümrük birliğine girmesi çokça tartışılmıştı. Nitekim Türkiye üye olmadan AB ile gümrük birliği oluşturan Andorra ve San Marino gibi şehir devletleri dışındaki tek ülke oldu. Ancak üyeliğin henüz ufukta görünmediği bir ortamda, AB ile ilişkileri geliştirmenin ve siyasi ve ekonomik zorluklardan geçen Türkiye'nin Avrupa'ya eklemlenerek uluslararası güven kazanmasının önemli bir aracı olarak benimsenmişti. O dönemde Gümrük Birliği kararını kabul eden liderlerin halka sunduğu temel argüman ise gümrük birliğinin AB'ye tam üyelikten önceki son aşama olduğu ve 4-5 yıl içinde Türkiye'nin AB'ye girerek bu bütünleşmeyi tamamına erdireceği yönündeydi (http://www.gecmisgazete.com/haber/en-gec-98-de-avrupa-birligi-ne-tam-uyeyiz). Ancak gümrük birliğinin üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen, AB üyeliği hedefi gerçekleşmedi. Üyelik müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılmasına rağmen, hemen akabinde Güney Kıbrıs menşeli gemilerin Türkiye tarafından limanlara kabul edilmemesini gerekçe gösteren AB Konseyi, gümrük birliği ile ilişkili olarak addedilen 8 faslın açılmaması ve diğer hiçbir faslın da geçici olarak
DEAŞ’ın 2014’te küresel bir tehdide dönüşmesi ve Avrupa ülkelerinde gerçekleştirdiği terör saldırıları AB’nin Suriye politikasını güvenlik merkezli bir politikaya dönüştürmüştür. Buna bir de Suriye’den Avrupa’ya yaşanan göç eklendiğinde AB’nin temel hedefi vatandaşlarının ve sınırlarının güvenliğini sağlamak olmuştur. Benzer bir durum da Türkiye’nin Suriye politikasında yaşanmıştır. Türkiye, bölgede artan çatışmalar karşısında güvenliği öncelemiştir. Ancak AB ile Türkiye’nin güvenlik öncelikleri de farklılaşmıştır. Temel hedefi sorunu sınırlarının ötesinde tutmak olan AB, bu durumun Türkiye’ye olası etkilerini göz ardı etmiştir.
ÖZET Kıbrıs, Türkiye için jeopolitik önemi olan, tarihi çok eski olan bir adadır. Kıbrıs'a taraf olan devletlerden biri olan Yunanistan'ın Kıbrıs'ı topraklarına katmak istemesi olan ENOSİS ile Kıbrıs sorunu başlamış ve bu mesele Türkiye ile Yunanistan arasında ciddiyetini koruyarak bu güne kadar gelmiştir. GKRY'nin AB'ye tam üyelik başvurusuyla birlikte sorun daha karmaşık bir hale gelmiştir. Sorunun çözülebilmesi için AB'nin olaya müdahale etmemesi ve GKRY'nin adada bağımsız ve eşit iki toplumun varlığını kabul etmesi gerekmektedir. KKTC eskiden olduğu gibi bugünde aynı kararlılıkta mücadelesine devam etmektedir. ABSTRACT Cyprus is an island that its history is very old and has a geopolitical importance for Turkey. The problem of Kıbrıs was started with ENOSİS which was intention of Greece to add Cyprus into her land. By keeping importance, the problem between Turkey and Greece has been brought up until now. The problem has became more complicated with the full membership application of SCGA to European Union. To solve the problem, it is required that European Union should not interfere to the case and SCGA should accept the existence of two independent and equal society. TRNC has been continuing its struggle with the same determination as it was in the past.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.