Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2018, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (Ankara, Turkey)
METU Journal of the Faculty of Architecture, 2018
FULL REFERENCE: (2018) Obituaries / Anma: İnci Aslanoğlu, METU Journalf of the Faculktüy of Architecture, y: 2018, v: 35, n: 1, v-xxv.
Anka Enstitüsü, 2019
Karl Sagan'ın 1994 yılında yayınladığı kitabı olan "Soluk Mavi Nokta" da belirttiği gibi, dünyamız evrende görülmeyecek kadar küçük bir zerredir ve üzerinde yaşayanlar o müthiş egolarıyla kendilerini evrenin hakimi sanır. Oysa evren ölçeğinde neredeyse yok kelimesiyle ifade edilecek kadar küçüğüz. Acaba insanoğlunun bir değeri yok mu ?
TARİHTE MÜSLÜMANLAR, 2020
20. yy.'da öne çıkan Müslüman Düşünürler'den Oktay Sinanoğlu (1935-2015)
SELÇUKLU ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2019
Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluş süreci söz konusu olduğunda modern araştırmacılar genellikle Kutalmış oğlu Süleyman-şah’ın faaliyetlerine odaklanmaktadır. Oysaki Kutalmış’ın Alp Arslan tarafından mağlup edilerek öldürülmesinden sonra Anadolu’ya gelen ve burada bir varlık mücadelesi veren dört oğlu arasında Süleyman-şah kadar Mansur’un faaliyetleri de Anadolu topraklarında bir Selçuklu şubesinin kurulması noktasında önem arz etmektedir. Diğer kardeşlerin Kuzey Suriye’de kalmasının aksine bu bölgede kendilerine hareket alanı bulunmadığını çabucak kavrayan Mansur ve Süleyman, Batı Anadolu’ya yönelerek Bizans’ın saltanat kavgalarına müdahil olmuşlar ve dönemin politik şartlarından istifade ile bu uzak hedeflerini gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Başlangıçta güçlü bir işbirliği yaptıkları bilinen bu iki kardeşin daha sonra Anadolu’da kurulacak Selçuklu Devleti’nin lideri olma hususunda karşı karşıya geldikleri iddia edilir. Bu makalede, dönemin kaynaklarında yer alan bilgiler üzerinden Kutalmış oğlu Mansur’un Anadolu’daki egemenlik mücadelesi irdelenerek bu kritik iddia sorgulanacaktır.
DRAMA VE İSMAiL HAKKI BALTACIOĞLU, 2020
Drama kelimesi Yunanca kökenli bir kelime olup "dran" yani hareket etme, eyleme geçme anlamları taĢıdığı gibi aynı zamanda "sahnede oynanmak amacıyla yazılmıĢ oyun metni‖ gibi anlam da taĢımaktadır. Sahnedeki oyun belirli bir metne bağlı olarak oynandığı için bu eylem tiyatro olarak da adlandırılabilir. Drama kelimesi, Türkçe'de dramatize etme, rol yapma/oynama gibi farklı bağlamlarda da kullanılmaktadır. Tarihi Osmanlı döneminin son yıllarına kadar uzanan drama, bir duygunun, olayın, eylemin, konunun hatta Ģiirin sözsüz ya da sözel olarak taklit yolyla ya da kendiliğinden davranıĢlarla temsili olarak ifade edilmesi olarak tanımlanmıĢtır. MeĢrutiyet dönemi eğitiminde, tiyatronun eğitim ve öğretimdeki önemine iliĢkisine değinmek için-Mektep Temsillerinin Usûl-i Tedrisi‖ ismiyle drama gösterileri düzenlenmiĢ, bu gösterilere Ģekil vermek içim broĢürler çıkartılmıĢtır. Yazıya konu olan Ġsmail Hakkı Baltacıoğlu 1908'de MeĢrutiyet Dönemi eğitiminin ders programlarında uygulanmak üzere-Tarihi Temsiller‖ ismiyle ekler yayınlamıĢ ve Ġstanbul'daki okullarda tiyatroya yer vermiĢtir. Ġsmail Hakkı Baltacıoğlu, 1886 yılında Ġstanbul'da doğmuĢtur. Ġlkokuldan sonra Vefa Ġdadisini bitirip 1904'te Darülfünun-u Osmani'nin Ulûm-u Tabiiye (Fen) Ģubesine giren Baltacıoğlu, yükseköğretimi devam ederken bir yandan da Babıali Divan-ı Hümayun Defteri Kalemi'nde memuriyete baĢlamıĢtır. Ġkinci MeĢrutiyet döneminde Ġlm-i Terbiye konusunda inceleme yapmak için Avrupa'ya gönderilmiĢ lakin eğitim alanında Osmanlı bürokratı gibi davranmıĢtır. Osmanlı'nın yıkılıĢ döneminden Cumhuriyet'in kuruluĢ yıllarına ve çok partili döneme yazdığı yüzlerce yazı içerisinde düĢünceleri zaman zaman değiĢikliğe uğrasa da düĢünce ekseni Ġkinci MeĢrutiyet döneminde biçim almıĢ ve ölümüne kadar sürmüĢtür.
Cumhuriyet Türkiye'sinin varlığı ve gönenmesine; asker, diplomat, siyasetçi ve devlet adamı sıfatıyla önemli hizmetlerde bulunmuş olan İsmet İnönü, 25 Aralık 1973 günü yaşamını yitirmişti. Topluma mal olmuş insanların, ölümlerini izleyen ilk günlerde, birilerinin2 gazete ve dergi gibi süreli yayınlarda ölüm ardı yazıları (nekroloji)3 kaleme alması, dünyanın her yanında yazılı kültürün parçası olan edebi bir gelenektir. Merhumun özlü yaşam öyküsü, kişilik özellikleri, erdemleri ile kamu yararına olan eylem ve çalışmalarının birlikte veya ayrı ayrı anlatıldığı ölüm ardı yazıları, "öncelikle kaybedilen kişinin anısına duyulan saygının bir ifadesidir ve haber verme, duyulan üzüntüyü paylaşma kaygısı taşır"4. Bu çalışmada söylemi analiz edilecek ölüm ardı yazıları, sadece portre ve eleştirel nitelikte olanlardır5.
AY VAKTİ _ Sosyal Kelam açısından insan, özgürlük ve medeniyet
Farkl› dinlere ve geleneklere mensup, de¤iflik kültür ortamlar›ndan gelen insanlar›n ayn› toplum için-de yaflamalar› gere¤i karfl›s›nda iki seçenek vard›r: Ya toplum içindeki farkl› topluluklar ve gruplar kendini sürekli çat›flmalar içinde bulacak ya da bar›fl içinde bir arada yaflama kültürüne sahip ola-caklard›r. Bafllang›c›ndan itibaren bu seçeneklerden ikincisini sosyal bir ilke olarak benimsemifl olan ‹slam, Müslümanlar›n bir bar›fl ve özgürlük medeniyeti kurmalar›n› da sa¤lam›flt›r. Bu makalede ‹slam'›n motive etti¤i uzlafl› ve özgürlük medeniyetinin temellerine ve tarihteki aç›l›m-lar›na iliflkin baz› örnekler sunulacakt›r. Bugün inanç sistemlerinin s›n›f ç›karlar›n› do¤rulama sa¤lad›¤› ve bu özelli¤iyle de s›n›f çat›flmas›-n› destekleyip büyüttü¤ü fleklinde bir kan›yla karfl›lafl›lmaktad›r (Yeflilyurt, 2004: 151). Ancak bura-da flu noktalar göz ard› edilmemelidir. ‹lk olarak inanç ve kan›n›n s›n›f çat›flmalar›n› do¤rulamas› sadece dinî inanç sistemlerine özgü de-¤ildir. Bir mezhebin yol açabilece¤i ayr›l›k ve çat›flmalar› bir ideolojide de bir gelene¤e ait paradig-mada da bulabiliriz. ‹kinci olarak dinin çat›flmalara yol açmas› teolojiden kaynaklanabilece¤i gibi-ki bu durumda yuka-r›daki tez do¤rulanm›fl olur-teolojiye ayk›r› da olabilir. Buradan hareketle flu üçüncü noktaya gelebiliriz: Çat›flmalara yol açma her din için geçerli de¤ildir. Çat›flma inanç sisteminde biz'e biçilen rol ve " öteki " ne yüklenen anlamla ilgilidir. ‹slam kendini mu-hatab›yla tan›mlayan ya da ötekinin salt varl›¤›ndan endifle eden, vehmî düflmanla kendi varl›¤›na meflruiyet kazand›ran bir inanç de¤ildir. O, kendinde bizatihi bir hakikate sahiptir. Onun hayata ge
Ali Kemal Yıldırım, 2023
Osmanoğullar'nın kökenini açıklamaya Osmanlı dilinden başlamak açıklayıcı olabilir. Osmanlı dili; Farsça ve Arapça'nın baskın olduğu Türkçe ve Moğolca'nın yer bulduğu karma bir dildir. Bu özelliği ile, Osmanlıca, bir tek etnik unsurun değil, belirli bir süreç sonucunda birçok bileşenin katkısı ile oluşmuş bir dildir. Bu sentezdeki farklılaşma, göçler ve savaşlarla oluşan etnik ve sosyal değişimi yansıtır. Rum Selçuklu devletinde resmi dil Farsça'dır. Osmanlı devletinde, Farsça, Osmanlıca çinde varlığını korumakla birlikte, Arapça bu dil ile yarışır duruma gelir. Bu gelişmede Fatımi, Eyyübü ve nihayetinde Memlüklüler'in bölgede yükselerek, Kayseri'ye dek dayanmalarının etkisi olmalıdır. Daha önceleri İslam halifeleri döneminde, Malatya, Adana; kuzeyde Ahlat ve Azerbeycana dek bölgeye çok sayıda Arap kolonisi yerleşmiştir. Memlüklüler'in başarısı ile bu göç artarak devam eder. Tabiatı gereği Rum-İrani bir devlet sayılması gerekli olan Selçuklu devletinin gerilemesi, alternatif oluşumlara fırsat sunar. Bunlar içinde, kuşkusuz en avantajlı olan Arapça'dır. İkinci bir unsur olarak Moğolca'nın varlığı önem arz etmektedir.
Nüsha Dergisi, 2024
Bu çalışmanın amacı, Azerbaycanlı Arap Filoloğu Aida İmanquliyeva'yı ülkemizde tanıtmak ve Arap dili üzerine yapmış olduğu eserlere ve çalışmalara dikkat çekmek ve Türkiye'deki okurlara çalışmaları hakkında bilgi vermektir. Aida İmanquliyeva, modern Arap edebiyatı ve göç edebiyatı üzerine derinlemesine araştırmalar yapmış ve bu alanlara önemli katkılarda bulunmuştur. Özellikle Mîhâîl Nu'ayme, Cibrân Halîl Cibrân ve Emîn er-Reyhânî gibi önemli aydınların eserlerini Azerbaycan Türkçesine kazandırarak, onların dünya çapında tanınmalarına ve eserlerinin daha geniş bir kitleye ulaşmasına yardımcı olmuştur. Bunun yanı sıra Nu'ayme, Cibrân ve er-Reyhânî'yi, Rus edebiyatının etkisi altında kalmış Arap aydınları olarak değerlendirmiştir. Bu düşünceden hareketle, Nu'ayme'nin tasavvufi yönünü Rus yazar Leo Tolstoy'un fikirleriyle karşılaştırmıştır. Ayrıca er-Reyhânî ve Cibrân'ın bireyin zihinsel ve duygusal ikilemlerini, Doğu-Batı çatışması kapsamında bir metafor olarak sunduğunu belirtmiştir. er-Reyhânî ve Cibran'ın, Batı'nın teknik bilgisini Doğu'ya, Doğu'nun felsefesini ve şiirsel yapısını ise Batı'ya taşıma görevini üstlendiğini düşünmüştür. İmanquliyeva'nın Arap edebiyatı üzerine yaptığı çalışmalar, sadece Azerbaycan'da değil dünya çapında geniş bir okuyucu kitlesine hitap etmiştir. Ayrıca Arapça hikâyelerin Azerbaycan Türkçesine çevirisiyle de Arap edebiyatını Azerbaycanlı okurlara tanıtmıştır.
Türkiye'nin Birikimleri 5: Tarihçiler, ed. Hüseyin Türkan, İstanbul: İlke Yayıncılık, 2015
GENÇ AKADEMİSYENLERİN KALEMİNDEN SOSYAL BİLİMLER, 2022
Hellence “biraraya toplamak, bir araya getirmek” anlamındaki συνάγω [=synago] fiilinden gelen sinagog terimi, günümüzde Yahudi ibadethaneleri için tercih edilmekle birlikte, Antikçağ sinagogları için “dua evi” anlamında yine Hellence’de προσευχή [= proseukhe], İbranice’de hevra (birlik) terimleri de kullanılmaktadır. Sinagog yapısının mimari olarak ilk ortaya çıkışı için tartışma henüz bir sonuca ulaşmamıştır. Ancak ilk sinagogların M.Ö. VII. yüzyılın son çeyreği ile Filistin’deki Roma hakimiyetinin başlaması arası dönem aralığına tarihlenebileceği düşünülmektedir. M.Ö. 547 ile M.S. 1650 yılları arasında gerçekleşen Yahudi diasporası’nda da sinagog yapılarının ortaya çıkışı aynı dönemlere denk geldiği ileri sürülmektedir. Bu çalışmada, Yahudi diasporası’nın Anadolu coğrafyasındaki izleri M.Ö. V. yüzyıl ile M.S. 11 yüzyıl arasındaki zaman diliminde incelenmiştir. Yahudi kimliğinin izleri, yazıtlar, mezar taşları ve sinagog yapıları gibi material kültürel kalıntıları eşliğinde belgelenmektedir. Trakya ve Anadolu coğrafyasındaki Eskiçağ uygarlıklarının sınırları Roma Dönemi’ndeki siyasi konjüktör dikkate alınarak belirlenmiştir. Yahudi izleri bu sınırlar içerisinde konumlandırılarak bir kronolojiye oturtulmuştur. Sinagog yapıları incelenirken öncelikle sinagog mimarisi hakkında özet bilgi aktarılmıştır. Priene ve Limyra’daki buluntular ışığında buradaki Yahudi yapılarının mimari detayları ve restitüsyon önerilerine de yer verilmiştir. Bu öneriler hazırlanırken yapı ile ilgili çalışan alanın uzmanlarının görüşleri de alınarak ortak bir sonuca ulaşılmıştır. Sinagog yapılarına ait çalışmalarda üç boyutlu görseller kullanılarak, arkeolojinin multi disiplin çerçevesinde sonuçları da aktarılmaya çalışılmıştır. Bu çalışma ile günümüze kadar kısmen ulaşmış yapıların mimarilerinin yorumlanmalarının kolaylaştırılmasına zemin oluşturması hedeflenmiştir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.