Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
ARTS: Artuklu Sanat ve Beşeri Bilimler Dergisi
Sinema, başlangıcından günümüze kadar öykü, roman, tiyatro vb. gibi birçok kaynaktan yararlanmaktadır. Özellikle romanlardan yapılan uyarlamaların sinemanın gelişiminde önemli bir yeri olduğu görülmektedir. Bu çalışmada, Ferzan Özpetek’in ‘İstanbul Kırmızısı’ (2019) filmi ve aynı adlı romanı uyarlama çalışmalarındaki kuramsal yaklaşımlar doğrultusunda ele alınmaktadır. Çalışmanın amacı, kaynak metin olan romanın filme nasıl aktarıldığını, aralarındaki benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koymaktır. Film amaçlı örneklem yöntemi ile seçilmiştir. Bu filmin seçilme nedeni hem filmin yönetmeninin hem de romanın yazarının aynı kişi olmasıdır. Çalışmada film ve filmin kaynak metni olan roman; karakterler, olay örgüsü, tema, zamansal ve mekânsal değişimler ile oryantalizm açısından metinlerarasılık yaklaşımına göre değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonucunda her iki metinde de temalar süreklilik göstermekte iken, temaların taşıyıcısı olan olay örgüsü ve karakterlerin farklılık gösterdiği tes...
Giriş Sinema içerik üretirken sıklıkla diğer sanat eserlerinden ilham almıştır. Edebiyat uyarlamaları da bunun yaygın bir örneğidir. Yazılı bir eserin görüntüye dökül-mesi zorluklar taşımakla birlikte, kaynağındaki eserle birlikte ele alındığında çok zengin bir dünyaya kapı açar. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de edebiyat uyarlaması çok sayıda film çekilmiştir. Bu yazıda sinemamızda edebî eserlerden uyarlanan filmler ele alınacak, uyarlama filmlerin ve kaynak eserlerin özellikleri irdelenecektir. Uyarlama genel anlamıyla bir sanat eserinin başka bir sanat dalının araçlarına uygun şekilde aktarılması ile yeni bir sanat eserinin yaratılması olarak tanımla-nabilir. 1 Burada amaç bir kopya ortaya çıkarmaktan çok kişisel bir söylem oluş-turmaktır. 2 Edebî eserlerden sinemaya uyarlamalarda yazılı materyalin görüntü ile aktarılması söz konusu olduğu için süreç karmaşıktır ve yönetmenin ciddi bir yeniden yaratım sürecinde olması gerekir. Yönetmen anlatmak istediği hikayenin ötesinde, görüntülü anlatımın gereklerini karşılayabilmek için kaynak eserdeki öğeler arasında seçim yapmak zorundadır. Uyarlamaların geçmişi sinemanın öncülerinden Georges Méliès'e kadar uzanır. Fransız film sanatçısı, Jules Verne'in aynı adlı romanına dayanarak Aya
Zemin: Edebiyat, Dil ve Kültür Araştırmaları Dergisi, 2021
Bu çalışma Necati Cumalı'nın Tütün Zamanı romanını ve yönetmen Orhon M. Arıburnu tarafından filme aktarılan 1959 tarihli aynı adlı uyarlama filmi, edebiyat-sinema etkileşimi çerçevesinde ele almaktadır. Çalışmanın amacı, Cumalı'nın köy romanları kanonu içinde yer alan romanını ve Arıburnu'nun filmini disiplinlerarası açıdan karşılaştırmalı biçimde değerlendirmektir. Kuramsal arka planı literatürdeki uyarlama çalışmalarından beslenen çalışma, Bakhtin'in analitik bir çözümleme yapmayı olanaklı kılan metinlerarası diyalojik yaklaşımı üzerine temellenmektedir. Bu çerçevede öncelikle köy romanlarının ortaya çıkış koşulları incelenerek köy romanları-köy filmleri etkileşimi tartışılmış, sonrasında ise Tütün Zamanı romanı ve uyarlaması, metinlerarası diyalojik bağlam, tematik referans noktaları ve kaynak metnin uyarlama sürecindeki dönüşümü çerçevesinde karşılaştırmalı biçimde analiz edilmiştir. Bakhtin'in anlatıda uzam-zaman ilişkilerini çözümlemeyi mümkün kılan kronotop kavramı da çalışmada bir diğer analiz aracı olarak kullanılmıştır. Çalışmanın sonucunda, söz konusu uyarlama filmin kaynak metne ilişkin yeni ve yaratıcı bir yorumlama olmaktan çok bir aktarım olarak nitelendirilebileceği, romanın siyasal arka planının ve toplumsal bağlamının uyarlamada büyük ölçüde göz ardı edildiği ve bu nedenle çok boyutluluğunun kesintiye uğratıldığı saptanmıştır.
Sinemayı bir ülke olarak betimlersek, uyarlamalar onun hayat damarlarından biridir demek yanlış olmaz. Sinema, ortaya çıkışından itibaren diğer sanat dallarından beslenmek durumundaydı çünkü anlatım teknikleri o dönem için yoktan var edilemezdi. İlk uyarlamaların, sinemanın öncü isimlerinin başında gelen Georges Melies tarafından yapılması şaşırtıcı değildir. Onun, tiyatrodan aldığı sahneleme tekniği ile; Grimm Kardeşler'in masallarından Sherlock Holmes'ün eserlerine dek bir çok edebiyat eserini beyazperdeye uyarlaması, izleyici nezdinde de ilgi uyandırır.
Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölüm Dergisi, 2012
Türk tiyatrosunda Batılı tanınmıĢ yazarların oyunlarından yapılmıĢ uyarlamalara/yeniden yazımlara ĢaĢırtıcı denebilecek kadar sıklıkla rastlanır. Belirli tiyatro topluluklarıyla çalıĢan yazarların doğrudan topluluğun sahnelemesi amacıyla ürettiği uyarlamalar/yeniden yazımlar olduğu kadar, bu amaçla yazılmamıĢ ve sahnelenmesi yazımından çok sonra gerçekleĢmiĢ uyarlamalar/yeniden yazımlar da vardır. Bu yazıda 1950 sonrasında yazılmıĢ uyarlama ve yeniden yazımlardan beĢini inceleyerek ortak özelliklerini saptamaya, bu ortaklıkların ülkenin düĢünce ve yazın geleneğinde izlerini sürmeye ve Türk tiyatrosunda uyarlamaya neden bu kadar sık baĢvurulduğu sorusuna cevap aramaya
Bu makalenin amacý, sinemada bir görüntü öðesi olarak rengin iþlevlerini açýkladýktan sonra, rengin gerek bir estetik öðe, gerekse anlam yaratma aracý olarak sinemada nasýl kullanýldýðýný örnek filmlerle incelemektir. Bu amaçla, Polonyalý yönetmen Krzystof Kieslowski'nin Üç Renk Mavi, Üç Renk Beyaz ve Üç Renk Kýrmýzý üçlemesi incelenmeye çalýþýlmaktadýr. Rengin sinemada üç temel iþlevi vardýr: Bilgi verici, kompozisyonel ve ifade edici. Renk, sinemada özellikle anlam yaratmada etkili bir elemandýr. Belli bir sahnedeki duygunun sembolik ya da dramatik etkisini vermek için yardýmcý olur. Rengin kültürden kültüre deðiþen sembolik anlamlarý vardýr. Ýnsanlar bir renge her zaman bir anlam yükleyerek bakmazken, izleyici filmde gördüðü renge karþýlýk kendisinde uyanan hislerle renge yüklenen kodu açýmlayýp, anlam yükler. Bazen de yönetmen, renge bilinen anlamlarýnýn dýþýnda yeni bir anlam yükleyebilir. Bu anlamda, rengin bir filmde duygularý iletmedeki rolü filmdeki konuya baðlýdýr. Rengin sinemada etkili bir anlam yaratma öðesi olarak kullanýlmasýna örnek olarak, Krzystof Kieslowski'nin Üç Renk: Mavi, Üç Renk: Beyaz ve Üç Renk: Kýrmýzý filmleri incelenebilir. Bu filmlerde renk, önemli bir anlatým elemaný olarak kullanýlmýþtýr. Filmlerde temel olarak verilmek istenen (maviyle özgürlük, beyazla eþitlik, kýrmýzýyla dostluk, kardeþlik) duygu ve düþünceler, bu renklerin toplumlar üzerindeki sembolik anlamlarýndan yararlanýlarak ve yönetmenin, filmin temasý yardýmýyla renklere yüklediði anlamlar ile verilmiþtir. Anahtar Sözcükler: Kieslowski, üç renk, sinemada anlam.
Teorik Bakış , 2018
kilad.kocaeli.edu.tr
Bu makalenin amacý, sinemada bir görüntü öðesi olarak rengin iþlevlerini açýkladýktan sonra, rengin gerek bir estetik öðe, gerekse anlam yaratma aracý olarak sinemada nasýl kullanýldýðýný örnek filmlerle incelemektir. Bu amaçla, Polonyalý yönetmen Krzystof Kieslowski'nin Üç Renk Mavi, Üç Renk Beyaz ve Üç Renk Kýrmýzý üçlemesi incelenmeye çalýþýlmaktadýr. Rengin sinemada üç temel iþlevi vardýr: Bilgi verici, kompozisyonel ve ifade edici. Renk, sinemada özellikle anlam yaratmada etkili bir elemandýr. Belli bir sahnedeki duygunun sembolik ya da dramatik etkisini vermek için yardýmcý olur. Rengin kültürden kültüre deðiþen sembolik anlamlarý vardýr. Ýnsanlar bir renge her zaman bir anlam yükleyerek bakmazken, izleyici filmde gördüðü renge karþýlýk kendisinde uyanan hislerle renge yüklenen kodu açýmlayýp, anlam yükler. Bazen de yönetmen, renge bilinen anlamlarýnýn dýþýnda yeni bir anlam yükleyebilir. Bu anlamda, rengin bir filmde duygularý iletmedeki rolü filmdeki konuya baðlýdýr. Rengin sinemada etkili bir anlam yaratma öðesi olarak kullanýlmasýna örnek olarak, Krzystof Kieslowski'nin Üç Renk: Mavi, Üç Renk: Beyaz ve Üç Renk: Kýrmýzý filmleri incelenebilir. Bu filmlerde renk, önemli bir anlatým elemaný olarak kullanýlmýþtýr. Filmlerde temel olarak verilmek istenen (maviyle özgürlük, beyazla eþitlik, kýrmýzýyla dostluk, kardeþlik) duygu ve düþünceler, bu renklerin toplumlar üzerindeki sembolik anlamlarýndan yararlanýlarak ve yönetmenin, filmin temasý yardýmýyla renklere yüklediði anlamlar ile verilmiþtir. Anahtar Sözcükler: Kieslowski, üç renk, sinemada anlam.
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2017
Kentsel dönüşümün sıklıkla tartışıldığı günümüzde yarattığı toplumsal ve sosyal etkilerle üzerinde farklı argümanlar geliştirilen göç olgusu, bizleri gecekondulaşmayı ve kentsel mekanda var olma süreçlerini anlamamızı sağlayacak araştırmalara yöneltmektedir. Bunu yaparken farklı disiplinleri bir araya getiren çalışmaların konuyu daha da zenginleştirmekte olduğu açıktır. Konunun çok boyutlu içeriği farklı ele alışların önünü açmakta olup, her biri özellikle de Türk sinemasının geçmiş deneyimleri göz önünde bulundurulduğunda, birer belge niteliği taşıyan filmler üzerinden böyle bir irdelemeyi yapmak bize yeni olanaklar sunmaktadır. Bu noktadan hareketle, paylaşılan çalışma, göç ve gecekondu gibi kentsel unsurların sinemaya yansıyan görsel içerikleri ile kent planlama alanı arasında bağ kurma yolunu benimsemiştir. Böyle bir çaba gerek sinemanın bir temsil biçimi olması, gerekse de teorik anlamdaki pek çok konunun görsel bir niteliğe kavuşmasında etkili bir sanat dalı olması bakımından önemlidir. Çalışma literatür çalışmasının yanı sıra göçün farklı süreçlerini anlatan seçilmiş Türk filmleri üzerinden göç özellikleri, konut türleri, meslek grupları, kültürel yapılar vb. özellikler üzerinden elde edilen çıkarımlara temellendirilmiştir. Göç açısından önemli bir varış noktası olan İstanbul kentinin değişen sosyal ve mekânsal özellikleri, bu özellikleri perdeye en iyi yansıtmış olan filmler arasından yapılmış seçimler üzerinden değerlendirmeye çalışılmıştır. İstanbul'un Türkiye kentleşme pratiği içerisinde özellikle göç süreçleri açısından var olan farklı konumu ve bu temelde filmlere konu olma özelliği nedeni ile böyle bir değerlendirmenin çıkış noktasını oluşturmuştur.
Evrim Töre Özkan İstanbul Film Endüstrisi adlı çalışmasında, İstanbul film endüstrisini dünyada gelişme göstermiş kültür ekonomilerini oluşturan sinema, televizyon ve reklam endüstrilerinin doğrudan ve dolaylı ilişkileri ile küresel eğilimlerin ışığında inceliyor. Eserde İstanbul film endüstrisinin oluşumu, gelişimi ve şu anda içinde varolduğu koşullar ayrıntıları ile ele alınmakta, bu endüstrinin tarihsel gelişimine de yer verilmektedir. Bunun yanısıra İstanbul film endüstrisinin sektörel ve mekânsal yapısı ile İstanbul için taşımakta olduğu fırsatlar da irdelenmekte, bu endüstrinin merkez ve destek sektörlerinin yapıları ile birlikte sektörün aktörlerinin birbirleriyle, devletle ve İstanbul kentiyle kurdukları ilişkilerin çerçevesi çizilmektedir.
Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, 2020
İç mekan kavramı, sinema sanatı kapsamında kurmaca iç mekan olarak ele alınmaktadır. Kurmaca iç mekan şekillenirken, yaratılan uzam, orijinal anlatıya bağlı kalarak ya da yorumlama biçiminde kendini gösterebilir. Özellikle bir döneme ait anlatıların günümüze uyarlamasında kurmaca iç mekan, dönemin mimari ve iç mimari akımından esinlenerek oluşturulmakta, göstergebilimsel bir araç olarak metnin alt kodlarının izleyiciye aktarılmasında etkin rol almaktadır. Viktoryan dönemin önemli yazarlarından Charles Dickens'in Büyük Umutlar (1861) adlı klasik romanı 19.yy İngiltere'sinde geçer. Kitabın sinema uyarlamaları arasında, 2011 tarihli Brian Kirk Yapımı doğrudan uyarlama ve yorumlanarak uyarlama örneği olan Alfonso Cuarón ait 1998 tarihli yapımlar, aynı metinden hareketle üretilmiş iki faklı yaklaşımı örnekler. Bu çalışmada söz konusu anlatının, dönemine ait toplumsal yapı ve mimari üslubu filme doğrudan ve yorumlanarak yansıtılışı karşılaştırmalı olarak incelenecektir. 19.yüzyıl İngiltere'sinde toplumsal yapı ve iç mekan özelliklerine yoğunlaşılacak, dönem algısını oluşturan temel iç mekan araçları ortaya konulacak, göstergebilimsel bir bakışla filmde metne ait alt mesajlar ve iç mekan kurgusundaki yansımaları, iki ayrı yaklaşım bazında ele alınacak ve karşılaştırılacaktır.
Fahrenheit 451 Filminde Kırmızı Renk Kullanımının Anlamsal Boyutları, 2023
Bu makale sinemada rengin anlam yaratmak için nasıl kullanıldığını ortaya koymak amacındadır. Bunu yaparken çalışmada görüntünün vazgeçilmez unsurlarından biri olan renklerin sinema sanatı içinde farklı kullanımları ve bu kullanımların ortaya çıkardığı sonuçlar da tartışılmıştır. Bu tartışmalar içerisinde renkler gösteren-gösterilen ilişkisi içinde göstergebilimsel bir yöntemle ele alınmıştır. Rengin sinemada kullanımı çok farklı yaklaşım ve ayrımlarla ifade edilmiştir. Çalışmada daha önceki ayrımlar da göz önünde bulundurulmuş ve rengin sinemada etkisel, estetiksel ve anlamsal boyutlarda kullanılabileceği ortaya koyulmuştur. Bu makalede daha çok rengin anlamsal boyutları üzerinde durulmuştur. Sinemada renkle anlam yaratma konusunun çok kapsamlı olduğu görülmüştür. Bu sebeple konu Fransız yönetmen François Truffaut'nun 1966 yılında yönettiği Fahrenheit 451 filmi kapsamında ele alınarak tek film özelinde incelenmiştir. Yönetmen filminde kırmızı rengi filmin farklı yerlerinde tutarlı bir şekilde anlam yaratmak için özellikle kullanmıştır. Film içerisinde kırmızı renk Truffaut tarafından farklı anlamlara gelecek şekilde kullanılsa da genel itibariyle otoriteye karşı tehlikeyi ve suç/suçlu kavramlarını simgelemektedir. Böylelikle yönetmen kırmızı rengi kullanarak film içinde renkle kurulan yeni bir anlamsal dünya yaratmıştır.
YeniFİLM , sayı:20, Haziran Eylül 2010 slr:35-41., 2010
Türkiye Sinemasının Dönemselleştirilmesi I", YeniFİLM, sayı:20, Haziran Eylül 2010 slr:35-41.
RumeliDe, 2022
the cultural products of societies. In this context, we can explain popular culture products with their archetypal dimensions, the reflections of the collective unconscious. In this study, we examined Turning Red from a Jungian point of view through the symbols and representations about mother, shadow, child, initiation and individuation archetypes. In conclusion, we discussed archetypes and representations in the film and their meanings according to the collective consciousness and unconscious.
Sinecine, 2017
Bu çalışmada Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar (2012/1864) adlı kitabından uyarlanan Yeraltı filmi (Zeki Demirkubuz, 2012), uyarlamanın kaynak metnin aslına ya da ruhuna uygun olmasını temel alan sadakat ya da ihanet gibi her türlü özcü söylemin ötesinde, iki farklı ifade aracı arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları dikkate almaya olanak sağlayan Bakhtin'in kronotop, diyalojizm, karnaval gibi kavramlarından yararlanılarak analiz edilmektedir. Ayrıca çalışmada romanın filme aktarılması sırasında tercih edilen anlatısal, tematik ve sinematografik unsurlar değerlendirilmekte ve uyarlamanın toplumsal ve siyasal bağlamla nasıl bir ilişki kurduğu ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Çalışmanın amacı, Demirkubuz'un toplumsal bir hiciv metni olan ve hem aydınlanma değerlerine, hem döneminin sınıfsal açıdan katmanlaşmış toplumuna, hem de topluma yabancılaşan bireye eleştiriler sunan romanı filme aktarırken anlatısal, tematik ve sinematografik tercihleriyle ne tür bir söylem ortaya koyduğunu araştırmak ve filmde farklılaşan unsurların toplumsal iktidar ilişkileri, ahlaki otorite ve toplum-birey ilişkisi bakımından ne anlam ifade ettiğini değerlendirmektir.
Dilimize Fransızcadaki adaptation üzerinden giren ve uyarlama olarak karşılık bulan bu terim; medyada ortaya konulmuş olan bir içeriğin gözden geçirilerek başka bir medyada yeniden gösterilmesi anlamındadır. Dünyada olduğu gibi, İran sinemasında da oldukça sık uyarlama yapılmaktadır. İncelediğimiz Gâvḫûnî romanı Ca"fer Muderris Ṣâdıḳî tarafından 1983 yılında yayımlanmış, İranlı ünlü yönetmen Behrûz Efḫumî tarafından kelimesi kelimesine bir uyarlama ile beyaz perdeye aktarılmıştır. Rüyalar, psikanalizde bireyin bilinçaltındaki düşüncelerini açıklayan ana unsurlardan biri olarak kabul edilmektedir. Ayrıca edebiyatta ve sinemada önemli bir yerdedir. Ele aldığımız bu hikâyede genç bir adamın bunalımlı rüyaları üzerine bir konu işlenmektedir. Filmin öyküsü, romanın öyküsü ile birebir aynıdır. Romanda ve filmde 24 yaşında bir gencin kendi hayatından bir hikâye anlatılmaktadır. Çocukluk zamanını İsfahan"da geçiren anlatıcı beş yıldır Tahran"da yaşamaktadır. Ana kahraman, babasının ölüm haberini alınca İsfahan"a döner. Bir süre sonra da halasının kızıyla mutsuz bir evlilik yapar. Olay örgüsünde rüya ve uyanıklık durumu iç içe olduğu için, değerlendirmede psikanalitik çözümleme yöntemi seçilmiştir. Bu yöntem sadece insanlar için algılanmaktayken aksine sinema gibi çeşitli sanat dallarında ortaya konan eserler için de uygulanabilecek önemli bir yöntemdir.
YeniFİLM , sayı: 22 Şubat Nisan 2011 slr: 63- 68. , 2011
Dönemselleştirme çabansın üçüncü ayağına geldiğimizde birden yapmakta olduğum şeyin fıkralardaki 'yapısalcı' komikleştirmesini andırabileceğini düşünüp dehşete kapıldıysam da bu dallanıp budaklanmanın ayrışma ve ortaklaşmaların bir haritası olmak zorunda ama diye de kendimi ikna ettim. Biz en son üçüncü damarı ikinci damara daha yakın olan ve belki tesadüfî olarak daha çok kadın yönetmenlerin oluşturduğu politik bir inadın sürdüğüne işaret eden bir sinemayı konuşmak için nokta koymuştuk. filmleriyle Handan İpekçi özellikle dünyayı politik olarak kavrayan ve herhangi bir öykü anlattıklarında da bu politik bakışı yitirmediklerini düşündüğüm yönetmenlerimiz.
Arkeoloji ve Göstergebilim, 2019
Tarih öncesi çağlarda renkler, bugün de olduğu gibi, fiziksel ve ruhsal boyutta insanları, toplumları etkilemiş, her bir toplum farklı renklere kendi dünyaları bağlamında farklı anlamlar yüklemiştir. Bunlar arasında kırmızı, Paleolitik çağdan bu yana en sık kullanılan renk olarak karşımıza çıkar. Yerleşik toplumlar, kırmızı rengi mimaride, özel amaçlı mekanlarda, bu mekanları diğerlerinden ayıran mimari yapı öğeleriyle birlikte kullanmaya başlarlar. Örnek olarak ele aldığımız Orta Anadolu Bölgesi’nde, Aşıklı Höyük ile başlayan yerleşiklik sürecinde konut yapılarından boyut, yapım teknikleri, yapı öğeleri, vb. özellikler açısından farklı olan mekanlarda ayrıcalıklı özelliklerden biri olarak kullanılagelen kırmızı, zaman içerisinde özel olanı belirtme amacını taşıyan bir işarete dönüşür; mekânın ayrıcalıklı olduğu, yapı öğeleri, planı ya da boyutu yerine artık yalnızca kırmızı renk ile belirlenir.
Tiyatro araştırmaları dergisi, 2009
Sürekli ilerlemeyi amaç edinmiş modernist projeler, bu ilerlemeyi sekteye uğratacak, başarılarına şüphe düşürecek "tehlikeli" atıklarını; yoksullarını, evsiz ve hastalarını merkezin dışına iterek görünmez kılmaya çalışır. Modernitenin "öteki" sayıp dışladığı bu insanlar, Özen Yula'nın metinlerinin merkezine oturur. Yula'nın neredeyse tüm oyunlarında, kıyıda kalmışların; evsizlerin, işsizlerin, sarhoşların, tinercilerin, seks işçilerinin, travestilerin, katillerin öyküsü anlatılır. Oyunlar aracılığıyla, "ötekileri" yaratan, sonrasında da varlıklarını tehdit gibi algılayıp kendinden uzaklaştırmaya çalışan, bu "merkezi akıl" yapı bozuma uğratılmaya çalışılır. Ancak oyun kişileri merkezin gözüyle değerlendirildiği ve neredeyse öteki oluşları baştan kabullenildiği için-amaçlanılanın tam aksi bir yöne savrularak-merkezi otoritenin söylemi yeniden üretilmiş olur. Bu bildiride; İstanbul Beyaz Rakı Rengarenk, Kırmızı Yorgunları, Gözü Kara Alaturka, oyunları aracılığıyla merkezin söyleminin-hiç fark etmeden ve istemeden-nasıl yeniden üretildiği incelenecektir.
BETONART, 2020
Colour, like sound, has been an intrinsic part of films since the advent of cinema. Even in the early years, before the invention of colour film, filmmakers experimented with the ways to integrate colour into film such as tinting and laboursome hand colouring. Only after the 1950s, when colour film became an established and primary shooting material, Film Studies, as an academic field, begun discussing the functions of colour in film, its aesthetic value, and its role in signification. From colour symbolism to colour naturalism this paper explores differing utilisations of colour white in a wide range of films.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.