Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2015
…
126 pages
1 file
Beden ve cinsiyetçi imgeler tarihsel süreç içerisinde toplumsal cinsiyet kavramlarına bağlı olarak mimari yapılarda farklı biçimlerde kullanılmıştır. Kadın ve erkeğin toplumsal rolüne bağlı olarak anaerkil, ataerkil ve eşitlikçi olarak adlandırılan üç dönemde cinsle-rin mimari temsilleri oluşmuştur. Anaerkil toplum düzeninde kutsal olarak nitelendirilen kadın bedenine ait dişil, ataerkil dönemde ise erili temsil eden biçimler mimari yapıları şekillendirmiştir. Toplumsal cinsiyet kavramlarının değişmesi ile yeniden inşa edilen cin-siyet tanımları eşitlikçi dönemde kendi üslubunu üretmiştir. Yapılarda kullanılan beden ve cinsiyetçi imgeler, cinslerin toplumsal statüsünü, mimarlık ve toplum düzeni arasında-ki ilişkiyi okuyabilmek adına tarihin her döneminden günümüze önemli veriler taşımıştır.
Eğitim Terimleri Sözlüğü'nde, 'Belli bir konuda, bir bilgi ya da bilim dalında yetiştirme ve geliştirme' olarak tanımlanan eğitim süreci, formel ve enformel olmak üzere ikiye ayrılabilir.
Siyah Sanat, 2015
Estetik kavramını bağımsız bir disiplin olarak kuran filozof A.G.Baumgarten, estetik bilimini felsefeye kazandırmış, estetiği de” güzel üzerine düşünme” olarak tanımlamıştı. Baumgarten'dan önce, estetiği duyusal bilginin yetkinliği olarak tanımlayarak estetiğin kendine özgü sınırlarını çizen Immanuel Kant, estetik değer taşıyan müzik parçalarından resim ve süslemeye, portreler ve manzaralardan farlı yapılara ve parklara kadar birçok öğenin estetiğin alanına girebileceğini belirtmişti. Heidegger hakikat-estetik algısını şöyle dile getirmişti: “Hakikat, eser içine girdiğinde görünür olur. Görünüş -hakikatin eser içindeki ve eser halindeki varlığı olarak- güzelliktir”.
Mediterranean Journal of Humanities, 2013
İnsanoğlu dünyada belirmeye başladığı andan itibaren yaratıcılık onun yaşamının vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Doğanın sınırlayıcı ve belirleyici baskısı altında yaşayan insanoğlu, medeni özellikler göstermeye başladığı anda; yani henüz açlık, hastalık ve soğukla boğuştuğu bu dönemde yaratıcılığını öncelikle doğaya karşı başa çıkma yöntemi olarak kullanmıştır. Bu bağlamda insanın, ait olmaya çabaladığı yeryüzünde, kendine bir yer arayışının sonucu olarak karşımıza çıkan yaratıcılık, onun sadece maddeyi şekillendirdiği bir etkinlikle sınırlı kalmamış; yapabilirliğini hissettiği andan itibaren bu özelliğini sanatsal olana yönlendirmiştir. Ve böylece atalarımızın alet yaparak ortaya çıkardığı yaratıcılık genetik bir miras olarak bizlere kadar ulaşmıştır. Sanatsal bağlamda üretenin sanatçı; üretilenin de sanat eseri olarak değerlendirilme ölçütleri bu çalışmanın dışında tutulmuştur. Tartışmak istediğimiz, sanat eseri üretmenin ilahi bir gücün bahşedilmesinin bir sonucu olmadığı, aksine her insanın doğasında var olan potansiyel olduğudur. Konu bu temel üzerinden ele alınarak, sanat, yaratıcılık, insan ve yaratma dürtüsü irdelenmiştir.
Mimarlık ve Yaşam Dergisi, 2022
Günümüzde teknolojik kültür, üretim araçları, bilgisayarda modelleme programları ve iletişim alanında yaşanan gelişmelerle birlikte mimaride görmenin hegemonyası giderek güçlenmektedir. Modern hayatın karmaşıklığı ve hızı, bir anda etkili olan uyarıları gerektirmekte, tasarım, ağırlıklı olarak görme duyusu üzerinden değerlendirilen, gösterme ve gösterilme düzeylerine göre ölçülen bir bakış açısına indirgenmektedir. Oysa mimarlık, insanın zihinsel, algısal, bedensel olarak ilişki kurduğu, yaşamını biçimlendiren, çok duyulu deneyimler yoluyla algılanabilen ve anlatılabilen bir kavramdır. Mimari mekan tasarımında bütünleşik deneyim kavramı fenomenolojik felsefe ile birlikte özne-mekân ilişkisinin mimarlar ve düşünürler tarafından irdelenmesiyle öne çıkmış; göz dışındaki duyuların rolü üzerinde düşünülmeye başlamıştır. İnsan deneyimini temel alan fenomenolojik yaklaşım, mekanları bedensel hareketin ve duyumsamanın ön plana çıktığı bir anlayışla değerlendirmeye çalışır. Bu bakış açısıyla bazı mimarların doku, detay ve doğal ışık gibi öğelerin ve özellikle yapıya kimliğini veren ana unsurlardan biri olan malzemenin kullanımına yönelik özgün yaklaşımlar geliştirdiği gözlemlenmiştir. Malzemenin bağlamla ilişki kurma biçimiyle Steven Holl, malzemenin doğayla etkileşimiyle Tadao Ando, eski değerlerin malzemeler yoluyla canlandırımlasıyla Peter Zumthor, malzeme-form ilişkisini deneysel boyutta ele almasıyla Kengo Kuma, tasarımcı kimlikleri malzemeyi kullanma biçimleri ile özdeşleşmiş çağdaş mimarlara örnek olarak seçilmiş ve yapıtları üzerinden incelenmiştir. Fenomenolojik yaklaşımın mimaride tasarımcı kimliği ve malzeme üzerinden bir okumasını yapmayı amaçlayan bu çalışmada konuya altyapı oluşturan kaynaklar literatür taraması yöntemi ile irdelenmiş, toplanan tasarım örnekleri analiz edilmiş ve yorumlanmıştır.
Bu çalışmada; Türk ev/konut mimarisinin anıtsal mimari ile ilişkileri, bu tasarımın anıtsal mimariye olan etkisi veya bu tasarımın ilk örnekleri ile adeta bir gelenek halinde daha sonraki plan şemalarında yaşatılan anıtsal eserler hakkında genel bilgiler verilmeğe çalışılmıştır. Türk evi ve konut terminolojisi üzerine kısa bir açıklama getirilmeye çalışıldıktan sonra ise esas konuya geçilmiştir.
Mesleki ve Teknik Eğitimde Küresel Gelişmeler, The Global Development in Vocational and Technical Education. Uluslararası Mesleki Bilimler Sempozyumu-International Vocational Science Symposium. IVSS2017, 2017
Bu çalışma kapsamında, sanat nesnesi ve tasarım nesnesi arasındaki güçlü bağlantılar analiz edilecek, sanat ve tasarım eylemlerindeki ortak noktaların belirlenmesi, içmimarlık mesleğinin sanat mı? tasarım mı? Olduğu, mesleğin zanaatı nasıl hangi boyutlarıyla ele aldığı? sorularına veri toplama, karşılaştırma ve örnekleme yöntemleri kullanılarak cevap aranacaktır.
2012
Şekil 4.62: "Konut silosu"nda işlev öbeklerini biraraya getirmek ve karma mini komşuluklar oluşturmak için diyagramatik bir çalışma (MVRDV, 1998). Şekil 4.63: Otopark alanı planı, bu planın birim ölçülerini tutarak uygulanan yapıların bir rastlantısal dağılımı şeması (MVRDV, 1998)..
2017
Bu çalışmanın amacı mimarlığın tarihyazımı etkinliğinde kuram ile pratikler arasında yaygın kabul gören kopukluğu ele alarak, tasarım eylemlerinin bilgi arama biçimlerini mimarlık kuramının üretiminde araçsallaştırmaktır. Mimarlığın bir meslek konumuna erişmesini takiben terk ettiği yapma-etmeye dayalı bütünsel icra biçimi, Modern-öncesi mimarlık pratiğinin iç tutarlılığına karşı Modern dönemde kuramsal ve eylemsel olmak üzere iki işlem alanı oluşmasına, tasarımın mesleki bakımdan bağımsız ama kuram ile ilişkisinde istikrarsızlaşan bir surete bürünmesine neden olmuştur. Sezgisel edimlerle işleyen Rönesans öncesi tasarım pratiği, eylem yoluyla aktarılıyor, akıl ve bilimsel bilgi tahakkümü tarafından henüz çözündürülmemiş bir halde bulunuyordu. Bu bütünsel etkinlik kendi içerisinde tutarlılığa ve toplumda bir karşılığa sahipti. Toplumun üzerinde uzlaştığı kural ve ölçütlerden oluşmuş, geleneksel yapıdaki bir uygulama alanı olarak kendine özel bir bilgi türü ile sadece eyleme dönük bir karakteri vardı. Oysa özellikle temsil araçlarının ortaya çıkışını takiben nesnesi ile bağıntısı kopmaya başlayan tasarım, Rönesans sonrasında, ancak özellikle de Modernizm içerisinde zihinsel bir eylem suretine bürünür. Bu konum beraberinde tasarıma yönelik akıl yürütmelerin, söylem ve kuramların ortaya çıkışını getirmiştir. Ancak kendi üzerine düşünürken dahi ikame ettiği yöntemler hep disiplin dışı bir alandan getirilerek yöntem olarak tartışmanın merkezine yerleştirilir. Çalışmanın birinci amacı, mimarlığa mimarlık pratiğinin kendisi üzerinden anlaşılma ve değerlendirilme yolunu açacak türden bir araştırma biçimi, bu araştırmanın neticesinde nitelikleri açımlanacak olan tasarıma özgü bir bilgi türü ve bu bilginin ortaya konuşunda yine tasarımın kendi içerisinden gelen konumların araçsallaştırılmasıdır. Tasarımın eylem ve kuramı arasındaki, yukarıda tanımlanan ‘epistemolojik kopuş’, doktora çalışmasının ele aldığı ve kavrayışına konu ettiği esas mesnet noktasıdır. Kendi üzerine yapılan araştırmalarının nesnesi konumundan özne durumuna geçen tasarım, düşünümsel bir tutum benimseyerek bu araştırmalarla daha önce üretilememiş bilgilere erişim sağlayabilecektir. English: The aim of this study is to instrumentalize the forms of knowledge search of architectural design activities in the production of architectural theory by adressing the widely accepted disjunction between theory and practice in architectural historiography. The former practice-based holistic execution style, that architecture abandoned upon being granted the status of an independent profession has caused during the modern era the formation of two diverse -theoretical and practical- fields of operation against the internal consistency of the pre-modern architectural practice and forced design to become unstable in its relation to the theory despite its professional independence. The design practice before Renaissance, that operated with intuitive actions and which was not yet dominated by reason and by the pursue of scientific knowledge, had an internal coherence and correspondence among the society. This operation area which consisted of rules and norms that are commonly accepted by the society, has had its own specific knowledge category and was in a practice-based character. But the design, which had lost its connection with its object due to the emergence of representation tools, became an increasingly mental activity after the Renaissance but more increasingly during the Modernism. This position brought together the emergence of reasoning, discourse and theories towards design. However, even when thinking about itself, the methods that design substitutes are always brought from other disciplines and positioned into the center of the discussion as a method. The first aim of the study is to establish a research paadigm that will lead to the understanding and evaluation of architectural practice through architecture itself, defining and establishing a design-specific type of knowledge to be characterized by the result of this research, and the instrumentalization of positions deriving from design itself by presenting this knowledge. The 'epistemological break' described above between the practice and the theory of design is the main bearing point that this dissertation adresses. If design can become subject instead of being the object in research processes about itself, then it could provide access to knowledge forms which can not be produced with known forms of inquiries.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
İnönü üniversitesi sanat ve tasarım dergisi, 2021
Uskudar University Journal of Social Sciences, 2017
Journal of Computational Design, 2023
Mimari Yansımalar; Şengül Öymen Gür'e Armağan Kitabı, 2020
Journal of Arts, 2022
6. Uluslararası Mühendislik Mimarlık ve Tasarım Kongresi, 2020
GRİD, 2024
Feminist Sanatta Eleştirel Bir Model Olarak Yapısöküm, 2022
SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, 2016
KÜRESELLEŞEN DÜNYADA KADIN - IV Güçlenme ve Zorluklar, 2023
Akdeniz Sanat, 2024
Mimarlıkta Eleştirel Düşünce: Yapay Zeka Aracılığıyla Bir Deneyim, 2024