Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2016, Türk Numismatik Derneği Yayınları
…
2 pages
1 file
Gönlüm yine bir ışka ser-ağaz idiserdür Yâr niyyetine bir dahi pervaz idiserdür …. Bini çü kılur sa'di aceb olmaya ger ol Sivas'ı dahi hıtta-i Şiraz idiserdür.(1) Kadı Burhaneddin Ahmed Kadı Burhaneddin Ahmed'in İlk Defa Tespit Edilen Yarım Dirhemi: Alim ve Şair olan Kadı Burhaneddin, Eretna Devleti içinde ilk önce Kayseri kadılığı daha sonra vezirlik ve son olarak da II.Mehmed'in (Çelebi) naipliğini yapmıştır. Eretna Devletinin içinde bulunduğu karışıklıklardan bir türlü kurtulamaması üzerine çocuk yaştaki II.Mehmed'i bertaraf ederek kendi adı ile anılacak beyliği kurmuştur (H.782/M.1380). 18 Yıl kadar sonra Akkoyunlu, Kara Yülük Osman beyin yaptığı bir baskında yakalanarak, Sivas Kalesi önünde katledilmiştir(H.800/M.1398).(2)
2022
Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek tanıtım amacıyla ve araştırma için yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir şekilde kopya edilemez, elektronik ve mekanik yolla çoğaltılıp, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
Journal of Turkish Studies, 2013
A leader is one who knows what to do where to do and how to do. Who is ruling is not important but whether the ruler has been purified from his self-matters. To be able to be purified is not an easy process for a leader. The ruler should be careful while choosing the people around him in that these people who have been promoted without any merit can blunt the ruler's abilities to see the realities by constantly confirming the ruler rather than directing towards right things. Every ruler needs many things to sustain his sovereignty and reach perfection. However he cannot achieve this on his own, he needs one or more people to do this. The ruler-subject relationship has been born at this point. In this relationship, while the ruler demands, the subjects write or put forward his ruler idea. In both situations, the ruler has a mythological personality. The phenomenon of creation of a hero, which is the milestone of the issue, has been made by rather scientists and artists. Scientist and artists can carry out their works thanks to social honor, status and position that the ruler has attributed in patrimonial societies. These scientist and artists are sure that to keep their lives is possible by praising the ruler. Therefore they have tried to create works to make their rulers delighted and they have not prevented themselves from exaggerate praising. While praising, the poets have employed historical and legendary figures, supernatural powers referring to their super qualities and have integrated these qualities with the praised ruler. One of these scientists and artists is Aziz b. Erdeşir, the praiser of Kadı Burhaneddin. In his Bezm u Rezm, telling Kadı Burhaneddin, Aziz b. Erdeşir made so many exaggerations that he compared Kadı Burhaneddin with prophets. While he was supporting what he said via verses he also used poetry. In Esterbadi, Kadı Burhaneddin was a mythological hero. Kadı himself considerably contributed to this saying.
Mecmua
İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’e duyulan muhabbet ve onun şefaatine nail olma arzusuyla Müslüman toplumlarda sayısız edebî eser kaleme alınmıştır. Bunlardan biri de Mısırlı sûfî şair İmam Bûsîrî’nin 13. yüzyılda Arapça kaleme almış olduğu ve “Kasîde-i Bürde” olarak meşhur olan kasidedir. Diğer Müslüman toplumlarda olduğu gibi Türkler tarafından da çok beğenilen bu kaside, daha iyi anlaşılıp istifade edilmesi için birçok şarih tarafından şerh edilmiş; başta Kemalpaşazâde, Leâlî, Ahmed-i Rıdvan, Şemseddin Sivâsî ve Nahîfî olmak üzere onlarca şair tarafından da nazmen tercüme edilmiştir. Mütercimi belli olan manzum Kasîde-i Bürde tercümeleri dışında mütercimi meçhul bazı tercümelerin varlığı da bilinmektedir. Bunlardan biri de bu çalışmanın konusunu teşkil eden ve şimdiye kadar üzerinde herhangi bir bilimsel çalışmanın yapılmadığı tercümedir. Mütercimi gibi tercüme tarihi de meçhul olan bu manzum tercüme, 159 beyitten müteşekkil olup Busîrî’nin kasidesindeki iki beytin tercümesinden mah...
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2020
İslâm’ın doğru anlaşılması, temel kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve hadislerin maksatlarına uygun bir şekilde kavranmalarına bağlıdır. Bu gerçeği çok iyi bilen Hz. Peygamber, sözlerindeki amaçların kavranması yönünde çok vurgulu telkin ve teşviklerde bulunmuş, neticede sahâbe-i kirâm arasından hadislerin maksatlarına nüfuz edip rivayet-dirâyet bütünlüğünü sağlayan kimseler ortaya çıkmıştır. Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra ise daha öncesinde var olmayan pek çok olay vuku bulmuş, farklı dinî anlayışlar zuhur etmiş ve bu durum fıkhü’l-hadîse/dirâyetü’l-hadîse olan ihtiyacı arttırmış; hatta hadislerin manalarını anlamak, ilmin yarısı kabul edilmiştir. Bu bağlamda zuhur eden her bir ekol de kendi prensipleri çerçevesinde rivayetleri anlama gayreti içinde olmuştur. Mesailerinin çoğunu hıfz, kitâbet, tedvin ve tasnîf faaliyetleri ile geçiren ehl-i hadîs ise rivayetleri idrak noktasında birtakım eleştirilere maruz kalmışlar hatta muhtevasını bilmeden hadis nakletmek ve bilgi hamallığı yap...
12/3, 2020
Osmanlı tarihçilerine nitelikli istatiksel veriler sunan 15-16. yüzyıl tahrir defterleri, 17. yüzyılda timar tahrirlerinin tedricen terk edilmesi sonucu yerini avârız defterlerine bıraktı. Dolayısıyla avârız defterleri, 17. yüzyıl Osmanlı sosyal, ekonomik ve demografik tarihinin en önemli kaynaklarından biri haline geldi. Birçok eyalet merkezi ve şehir, bu kaynaklarla incelenmişken Diyarbekir’e ait defterlere arşivlerde rastlanmamıştı. Yakın zamanda Osmanlı Arşivi’nde tasnif edilmeden bırakılmış bazı defter ve belgeler arasından Amid’e (Diyarbekir) ait iki icmâl avârız defteri bulundu. Bu çalışmada, 1618 ve 1652 yıllarına ait yeni bulunan iki defterin tanıtımı ve içerik analizi yapıldı. Defterlerin sunduğu verilerle Amid’in 1618-1652 yılları arasındaki mahalle, köy ve aşiret yapısı incelenerek 17. yüzyılın ilk yarısında Amid’in yerleşim ve ekonomi tarihinin bazı yönlerine ışık tutuldu. Şehirde yaşayan Müslümanlar ile gayrimüslimleri oluşturan Hristiyan, Yahudi ve Şemsilerin yerleşim yerlerine dağılımı ve vergi durumları ortaya konuldu. Böylece 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun yüz yüze kaldığı krizler, mali buhranlar ve dönüşümlerin taşraya yansımaları Diyarbekir eyaletinin merkezi Amid’de gözlemlenmeye çalışıldı.
Cihannüma Tarih ve Coğrafya Araştırmaları Dergisi, 2024
Among the works written on the type of biography, which is an important part of the science of history, there are also those about the chief admiral. Such works, which were written independently by the authors, are undoubtedly of great importance for the researchers of the field. One of them is among the writing sources of Ottoman history, Zübdetü’l-Ahbâr el- Müteʿallika bi’l-Bihâr, which was not known and used as a source until recently. İstanbul University Rare Works Library, TY, this work, which is among the leaves 291b-366b of nr. 2548, is important in that it is one of the first works devoted to the biographies of the chief admirals. In this study we mentioned, Zübdetü’l-Ahbâr, which was written by Şehrîzâde Mehmed Said in the 18th century, will be emphasized. Especially after giving information about the author of the work and its manuscript, its content, the relationship with its sources and the translation of the capitan pashas whose biographies are included in the work will be summarized.
Vâkıa, tasavvufta sâlikin kalbine gayb âleminden gelen işaret ve mânâları ifâde etmektedir. Esas itibariyle rüyaya benzemekle birlikte uyku ile uyanıklık arasında meydana gelmesi itibariyle umumiyetle rüyadan ayrı bir hal olarak yorumlanmaktadır. Buna rağmen bazı sûfîler rüyaların da vâkıa kapsamında değerlendirilebileceği kanaatindedir. Vâkıalar, Allah’ın emir ve yasaklarına itina ile riayet eden kulların bütün zamanını zikir ve ibadetle geçirmesi neticesinde kalpte oluşabildiği gibi mânevî alanda kabiliyet sahibi kimselerin kalplerine birtakım mânâ ve ilhamların doğması şeklinde de meydana gelebilmektedir. Tasavvufta vâkıalar, seyrü sülûk boyunca kişinin ruhi gelişimine ışık tutan bir emare olarak görülmüş, özellikle halvete giren sâlikin gördüklerini şeyhine anlatması neticesinde şeyhinin yorumları doğrultusunda kendisini yönlendirmesi ile zikir vazifelerine devam etmesi konusunda önemli bir kıstas ve işaret olarak yorumlanmıştır. Halvet esnasında görülen Vâkıalar şeyhe arz etmek gayesiyle yazıya geçirilmiş, böylece tasavvuf edebiyatında Vâkıât türü ortaya çıkmıştır. Vâkıât literatürünün örneklerinden biri de Kübreviyye tarikatı şeyhlerinden Seyfüddîn Saîd b. el-Mutahhar b. Saîd el-Bâharzî’nin (ö. 659/1261) şeyhi Necmeddîn-i Kübrâ’ya (ö. 618/1221) arz etmek için yazdığı Vekâyiu’l-halvet yahut Vâkıât adlı eseridir. Bu eser henüz yayınlanmamış olup el yazması haliyle mevcuttur. Şeyhinin emri üzerine kaleme aldığı beş varaktan oluşan bu yazmada Bâharzî’nin yedi ayrı vâkıası yer almaktadır. Makale kapsamında öncelikle Bâharzî’nin hayatından bahsedilecek, ardından tasavvufta vâkıa kavramı ve vâkıaların tasavvufî eğitimdeki fonksiyonu üzerinde durulacak, sonrasında ise Bâharzî’nin vâkıalarının çevirisine yer verilecektir. Anahtar Kelimeler: Seyrü Sülûk, Vâkıa, Vâkıât, Bâharzî, Kübreviyye
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
The Journal of Turk-Islam World Social Studies, 2021
Korkut Ata Türkiyat araştırmaları dergisi :, 2024
Hikmet, 2023
Rize İlahiyat Dergisi, 2023
Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 2019
Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2022
RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2022
Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2022
Cihannüma: Tarih ve Coğrafya Araştırmaları Dergisi, 2015
Edebî Eleştiri Dergisi, 2022
Nûrü'l-Beyân, Kur'ân-ı Kerîm Tefsîrinin Türkçe Tercemesi, 2019
Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi