Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2004, Marife
The Quran-being the last and divine message book-has used the best and most appropriate word and sentences which cannot be replaced by alternatives in order to convey meaning. In addition to meanings of concepts used by the Quran, the sounds of letters that constitue word in the Quran have also some additional meanings. The Quranbeing a supernational book-is a unique book in this respect. In this article, as much as possible, we not only analized the misterious of the letters, words and sentences (verses) used in the Quran, but also analysed the meanings of sounds that constitues the words and sentences.
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2020
All rights reserved 127 Kur'an'da Üslup ve Anlam Bakımından Dikkat Çeken Bazı Sayılar RTEÜİFD Kur'an'da Üslup Ve Anlam Bakımından Dikkat Çeken Bazı Sayılar Öz: Bu çalışmada, önce Kur'an'daki sayılara dair ön bilgi verilmekte daha sonra bu sayılardan dikkat çeken dördü incelenmektedir. Bunlar, Nûh (a.s)'ın kavmi ile bin eksi elli yıl geçirmesi, Ashâb-ı Kehf'in üç yüz artı dokuz yıl uyutulması ile melekler elli bin yılda Allah'a yükselirken, işlerin ise bin yılda yükselmesidir. Çalışmada, incelenen örneklerin bütün anlam ihtimallerine değinilmekte ve tefsir literatürünün verileri analiz edilerek sonuca varılmaktadır. Kur'an'da, sayıların muhtelif formları zikredilmektedir. Nûh (a.s)'ın kavmi ile geçirdiği bin eksi elli yıl, sadece peygamberlik dönemi değil, onun bütün yaşam süresidir. Doğrudan dokuz yüz elli yerine bin eksi elli denilmesi, hem bin sayısı ile sürenin uzunluğuna dikkat çekmekte, hem de kinaye zannını ortadan kaldırmaktadır. Ashâb-ı Kehf'in üç yüz artı dokuz yıl uyumasını haber veren âyetin, kimin sözü olduğu tartışmaya açıktır. İnsanların iddialarının haber verilmesi ihtimali daha ağır basmakla birlikte âyette aynı zamanda doğru olan üç yüz dokuz sayısına da işaret edilmektedir. İşlerin bin yılda, meleklerin ise elli bin yılda Yüce Allah'a yükselmesini haber veren sayıları hakikat değil de mecaz kabul etmek daha isabetli görünmektedir. Aynı zamanda bu sayılar, varlık kategorileri bulunduğunu ve en yüce mertebeye Yüce Allah'ın sahip olduğunu öğretmektedir.
Tasavvur / Tekirdağ İlahiyat Dergisi, 2020
İlahî vahyin son halkası olan Kur’ân, şirk, küfür, nifak ve zulmün her türlüsünden insanlığı kurtarmak için gönderilmiştir. Kur’ân, kendini yeni bir medeniyyet tasavvuru olarak insanlığa takdim etmiştir. Bunun için kendisine inananların, onu okuma, anlama ve hayatlarına rehber olmasını istemektedir. Müslümanlar, Kur’ân’ı sadece telaffuz ederek onun istediği bu rehberliği yerine getirmiş olamazlar. Müslümanlar, hem ellerinde bulunan Kur’ân âyetlerinden ve hem de çevrelerinde yer alan ve her gün yüz yüze kaldıkları kâinattaki âyetlerden gereğince istifade etmek zorundadırlar. Kur’ân, kendisini kabul edenlerin inanç, ibadet, kişilik, kimlik, düşünce yapısı ve davranışlarının tevhide göre şekillenmesini ister. Şâyet Kur’ân’a inananların bu özelliklerinde bir değişim meydana gelmiyorsa, burada sorgulanması gereken çok ciddi problemler var demektir. Hiç kuşkusuz bugünkü Kur’ân eğitimi yöntemiyle, Kur’ân’ın istediği medeniyet seviyesini ve mü’min kişilikleri oluşturmamız mümkün değildir. B...
Günümüz kırâat otoriteleri arasında gösterilen Eymen Rüşdü Süveyd'in denetiminde, öğrencisi Rihâb Muhammed Müfid Şakakî tarafından telif edilen eser, beş bölümden oluşmaktadır. Kur'ân-ı Kerîm'in Üstünlüğü ve Günümüze Ulaşma Süreci adı altındaki birinci bölümde, Kur'ân'ın tarifi, faziletleri ve Kur'ân ehlinin vasıfları, âyet, hadis ve kelâmı kibârdan oluşan ifadelerle ele alınmıştır. Bu bölümde, Kur'ân'ın günümüze yazılı ve sesli olmak üzere iki yöntem aracılığıyla intikal ettiğini söyleyen yazar, söz konusu yöntemleri mufassal şekilde izah etmektedir. Ayrıca "sesli sened" kavramını kullanarak fem-i muhsin ve icâzet müessesesinin önemine dikkat çekmektedir. Bu meselenin ehemmiyetini göstermeye yönelik olarak da baş tarafta Allah'ın (c.c.) isminin, sonda da kendi adının muttasıl senetle yer aldığı icâzetnâmesine yer vermiştir (ss. 45-46). Yine bu mesele ile ilgili olarak, muteber şartları taşıyan, sahih ve muttasıl bir senetle Hz. Peygamber'e (s.a.s.) ulaşan kırâatlerden alınan icâzetlerin günümüzdeki durumunun, dört tarîk üzere olduğunu ifade * Arş. Gör., Ondokuz Mayıs Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Kuran'ı Kerim Okuma ve Kıraat İlmi Anabilim Dalı.
Eskiyeni, 2013
Kur’an’ı anlamanın vahyin ilk dönemlerinden günümüze değin bir şekilde sorun teşkil ettiği pek bilinen bir husustur. Ancak bu sorunun ilk dönemden itibaren sürekli anlam değişikliğine uğradığı ve ilerleyen zamanlarda doğrudan sorunun kendisini anlamanın en temel soru haline geldiği bazen gözlerden kaçan bir husus olmaktadır. Hz. Peygamber hayatta olduğu sürece Kur’an’ı anlamak, daha ziyade insanların içinde yaşadığı “ortam”ı anlamak iken, daha sonra dikkatlerin ortamın kendisinden metnin kendisine yöneldiği fark edilmektedir. Böylece ilk başta insanların Kur’an’ı anlaması, olup biten olayları anlaması ve sorunlara nasıl yaklaşılacağının belirlenmesi iken, daha sonra Kur’an metninin dilsel düzeyde ele alınması anlama sorununun mahiyetinde değişikliğe yol açmıştır.
2017
Bu calisma Kur’an yorumlarinin mahiyeti uzerine bazi dusunceler icermektedir. Ilk donem yorum faaliyetlerinin sinirli bir cercevede meydana geldigi bilinmektedir. Daha sonraki yorum faaliyetleri ise hizli bir sekilde artis gostermistir. Bu artisin sebebi ise Kur’an vahyinin Mushaf’a donusmesine baglanmaktadir. Metinlesme ayni zamanda Kur’an’a bir referans metni olarak bakilmasini hizlandirmistir. Bundan dolayi muslumanlar tarihten bu yana kendi kitaplarina donuk birtakim yorumlar gelistirmislerdir. Bu yorumlarin denetlenebilmesi icin bazi onkosullarin olmasi gerekmektedir. Dolayisiyla yorumun, ayetin sevkedildigi anlam dunyasini zorlamamasi gerekmektedir.
Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002
Esanlamlilik dilbilimcilerin eskiden beri uzerinde onemle durduklari bir konu olarak suregelmistir. Bu olgunun ozellikle Arap dilbilimcileri tarafindan daha yogun bir bicimde tartisilmasi, kanaatimizce konunun Kur’an ve diger temel islami alanlarla baglantili olmasindan kaynaklanmaktadir. Kur’ani Kerim’in bir kisim sozcuklerinin kisa ve oz ifadelerle okurlarina ulastirilma cabasi, yine Kur’an’in anlasilip birtakim dini ve sosyal icerikli cikarimlar elde edebilme gayretleri, konunun onemini bir kat daha artirmist
2013
Her eserin içinden çıktığı bir toplum vardır ve eser doğal olarak o toplumun belli bir ağzının temel alınarak konuşulduğu ve yazıldığı kültür dili olan standart dilinin özelliklerini yansıtır. Ancak her eserin bir de müellifi/müstensihi vardır. Eser müellifinin/müstensihinin sanatına, dil ve üslubuna, dünyaya bakışına, bilgi seviyesine, hatta yaşamına dair izler taşır. Eserin ait olduğu edebî veya tarihî dönemin bilinen genel özelliklerini tekrar etmeyip müellifin/müstensihin eserinin benzerlerinden ve çağdaşlarından farklı yönlerini ortaya koyan çalışmalar, bilinmeyenleri ortaya çıkarması bakımından ayrı bir yere sahiptir. Sultan IV. Mehmet dönemi tarihçilerinden Hezârfen Hüseyin Efendi'nin "Tuhfetü'l-Erîbi'n-Nâfia li'r-Rûhânî ve't-Tabîb'i (Tabibler ve Canlılar İçin Faydalı Mahir Bir Hediye) adlı eseri, 17. yüzyılda kaleme alınmış bir tıp eseridir. Osmanlı Devletinin yükselme döneminde olduğu 17. yüzyılda Osmanlı Türkçesinin oturmuş standart bir dili vardır. Çok geniş alanlara yayılan Osmanlı İmparatorluğunun dili, Arapça ve Farsçadan birçok unsuru alarak bir kültür dili durumuna gelmiştir. 17. yüzyıl Klasik Osmanlı Türkçesinin standart diliyle kaleme alınmış olsa da "Tuhfetü'l-Erîbi'n-Nâfia li'r-Rûhânî ve't-Tabîb"de Hezârfen Hüseyin Efendi'nin standart dilden farklı olarak tercih ettiği unsurlar bulunmaktadır. Bu sebeple bu çalışmada "Tuhfetü'l-Erîbi'n-Nâfia li'r-Rûhânî ve't-Tabîb"in standart Osmanlı Türkçesinden ses, şekil ve imlâ özellikleri ile ve söz varlığı bakımından farklılıkları üzerinde durularak, bu döneme ait metinlerde karşılaşılan güçlükleri aşmakta faydalı olmak amaçlanılmıştır.
2007
The aim of the Holy Quran which is divine as utterance and meaning is to guide the mankind to the right way. For becoming true of this, it should be recited with two aspects: utterance and meaning. The terms about the reciting in the Quran, its being Arabic, seven letters, and also practices narrated from the Prophet, his companions and their followers, some sciences related to Holy Quran like Fadail al Quran, Havas al Quran, all of these emphasize this point. As a result, reciting Holy Quran requires its understanding.
Mevzu – Sosyal Bilimler Dergisi, 2024
Kur’ân Arapçası ya da Klasik Arapça (CA), empatik konsonantları açı-sından oldukça zengin bir yapı arz eder. Fonetik keyfiyetleri yönüyle diğer konsonlardan daha farklı bir husûsiyet arz eden bu fonemler; fonolojik görevleriyle de Kur’ân’ın derin semantik dünyasının şekillenmesinde mühim bir role sahiptirler. Kur’ân-ı Kerîm kıraatinin en önemli konularından birini oluşturan empatik sesler ya da diğer bir söyleyişle tefḫīm ve istiʿlā sıfatlarına sahip konsonantlar içerisinde /ض/ ve /ظ/ fonemleri, artikülasyon mekaniği açısından birtakım benzerlikler arz etmeleri sebebiyle karıştırılsalar da fonolojik görevleri dolayısıyla da birbirlerinden ciddi farklılıklarla ayrılırlar. Söz konusu /ض/ ve /ظ/ fonemleri, Arap dili tarihinin ilk dönemlerinden beri, hem fonetik ve hem de fonolojik özellikleri açısından geniş araştırmalara konu edilmiş ve hemen her devirde bu sesler üzerine müstakil kitapçıklar kaleme alınmıştır. Bu araştırmada da aynı konunun modern dilbilim bulguları ve kıraat bilimi çerçevesinde yeni bir analizi yapılacaktır. Söz konusu sesler hem fonetik açısından karşılaştırılacak hem de bu seslerin değişimleri neticesinde oluşabilecek fonolojik farklılıklar üzerinde durulacaktır.
Araştırma Yayınları, 2018
Tefsir tedvin sürecinin merhalelerine aşina olmayan bir zihnin, tefsir denilince, sadece tefsir alanında yazılmış eserlerin kastedildiğini düşünmesi normal görülebilir. Ancak literatüre bakıldığında, tefsirle ilgili rivâyetlerin ilk olarak hadis kitapları içerisinde ele alındıkları görülür. Aynı zamanda özellikle ilk dönem eserlerin, her ne kadar farklı İslamî disiplinlere ait olarak telif edilmiş olsalar da, Kur’ân âyetlerini anlama ve yorumlama çabasının örneği olduklarına şahit olunur. Hicri III. asırda Mısır’da yaşamış olan Ahmed b. Muhammed b. Selâme b. Seleme b. Abdi’l-Melik el-Ezdî el-Hacrî el-Mısrî et-Tahâvî’nin (H. 239/321- M. 853/933) hadislerle İslam fıkhını konu alan Şerhu Meâni’l-Âsâr adlı eseri de bu örnekler arasında sayılabilir. Tefsir alanında yazılmış bir eser olmasa da, bir müfessir olarak Hz. Peygamber’in Kur’ân’ın açıklanması ve yorumlanmasındaki önemi dolayısıyla, Şerhu Meâni’l Âsâr’da birçok âyetin tefsirinin yapılmış olması bu eserin tefsir ilmi kapsamında incelenmesini anlamlı kılmaktadır. Tefsir alanında Tahâvî’nin en önemli çalışması olarak nitelendirilebilecek olan Ahkâmü’l-Kur’ân adlı eseri, Tahâvî ile ilgili kitaplarda adı geçen fakat son yıllara kadar varlığı hakkında pek bilgi bulunmayan ve yapılan araştırmalar sonucunda tefsir literatürüne yeni kazandırılan bir eserdir. Yakın zamanda neşredilip gün yüzüne çıkmasına rağmen birçok araştırmaya konu olan bu eser hakkında, literatür içerisindeki yeri ve önemi düşünüldüğünde yeterli çalışmaların yapılmadığı ve birçok araştırmaya daha kaynaklık edebileceği görülür.
Eskiyeni, 2013
Kur’an’ı anlama, başka bir ifadeyle Kur’an’ı doğru anlama meselesi, daha İslamın ilk asrından itibaren, müslümanları meşgul eden bir mesele olarak halen önemini korumaktadır. Bu meselenin ilk defa otaya çıkışını Haricilerin Hz. Ali’ye karşı hüküm konusunda sürdürdükleri polemikle başlatmak isabetli olabilir. Çünkü Haricilerden önce İslam tarihinde Kur’an’ın anlaşılması konusuna ilişkin herhangi bir hadise bilinmemektedir. Böyle bir hadisenin ortaya çıkmaması anlaşılır bir şeydir ve bunun nedeninin, müslümanların Hz. Peygamber’den öğrendikleri Kur’an anlayışı olduğu söylenebilir. Çünkü anlaşıldığı kadarıyla sahabe, Hz. Peygamber’den Kur’an’ın sadece okunan ve yaşanan bir kitap olduğunu öğrenmişti. Nitekim onların Peygamberleriyle birlikteki uygulamaları da böyleydi. Ancak bu anlayıştaki asıl kırılmanın İslam düşünce hayatında Kelam hadisesinin ortaya çıkışıyla yaşandığını söylemek gerekir. Bu döneme gelindiğinde Kur’an, artık kıraat edilerek yaşantılanan bir vahiy olmaktan, iki kapak arasında toplanmış bir mushaf olarak araştırma nesnesi bir kitap olmaya doğru evrilmeye başlamıştı. Amellerin kaynağı olduğu kadar, artık sırf zihinsel konular ve tartışmalarla ilgili bir kitap da olmuştu. İşte o günden itibaren Kur’an’ı anlama sorunu, ümmetin en temel sorunlarından biri, çoğu zaman en temel sorunu olmaya devam etmektedir.
Kur'ân, son ilahî bir kitap olarak, hem akla hitap ediyor, hem de ortaya koyduğu akıl formatına uygun bir dil ve üslûp kullanıyor. Böylece okuyucu, Kur'ân okurken, hem kendi doğru akıl ve mantığına göre bir metin ile tanışıyor hem de doğru ve evrensel bir akıl formatı ile karşılaşıyor. Zaten Kuran'ın hedefi de, insanları doğru düşünmek, doğru akıl ve mantık yürütmek ve böylece iki dünya saadeti elde etmelerini sağlamaktır. Bu makalede, Kuran'ın beyan ve üslûbunda ortaya koyduğu aklîlik üzerinde duracağız. Kuran'ın dili, beyan ve üslubu, insan aklının önünü açmakta ve adeta gelişimini teşvik etmektedir. Abstract
Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 2007
ÖZET Hem lafız, hem de mana olarak ilâhî olan Kur'ân-ı Kerîm'in gönderiliş gayesi, insanlığı hidayete ulaştırmaktır. Bunun gerçekleşebilmesi için Kur'ân'ın, lafız ve mana boyutunu kapsayacak şekilde okunması gerekir. Zira bu konuda, gerek bizzat Kur'ân'da okumayı ifade eden kavramlar, gerek onun Arapça oluşu, yedi harf üzere indirilişi, kırâatleri, tecvidi, secde ayetleri gibi özel bazı hususiyetler, gerek Hz. Peygamber, sahâbe ve seleften nakledilen okuma uygulamaları ve gerekse fadâilü'l-Kur'ân, havâssu'l-Kur'ân ve âdâbu't-Tilâve gibi Kur'ân ilimleri bu hususu açıkça ortaya koymaktadır. Sonuç olarak ideal bir Kur'ân okuyuşu, onu anlamayı da gerektirmektedir. Anahtar Kelimeler: Kur'ân okuma, Kur'ân'ın Anlamı, Kur'ân ilimleri, anlam, lafız. UNDER THE MEANING OF THE HOLY QURAN THE MEANING OF THE RECITING THE HOLY QURAN The aim of the Holy Quran which is divine as utterance and meaning is to guide the mankind to the right way. For becoming true of this, it should be recited with two aspects: utterance and meaning. The terms about the reciting in the Quran, its being Arabic, seven letters, and also practices narrated from the Prophet, his companions and their followers, some sciences related to Holy Quran like Fadail al Quran, Havas al Quran, all of these emphasize this point. As a result, reciting Holy Quran requires its understanding.
SOSYAL BİLİMLERDE DİSİPLİNLERARASI ÇALIŞMANIN İMKÂNI: TASAVVUF ÖRNEĞİ, 2022
Tasavvufun menşei etrafındaki tartışmalarda mutasavvıfların genel kanaati tasavvufun temel kaynağının Kur’an olduğudur. Mutasavvıflar bu yargılarını ispat için telif ettikleri eserlerde tasavvuf kavramlarını âyetlerden deliller getirmek suretiyle ele almışlardır. Kur’ân’a uygun tasavvuf anlayışını ortaya koymak adına Serrâc, Kelâbâzî, Ebû Tâlib el-Mekkî, Hücvîrî, Kuşeyrî, Herevî ve Gazzâlî gibi sûfîlerin tasavvuf kavramlarının önemli bir bölümünü Kur’ân ile ilişkili ele almışlardır. Bunu yaparken bir taraftan temel düşünce ve iddialarının muhalifler nezdinde kabul görmesini amaçlamışlar diğer taraftan ise sûfîlerin kendi aralarında mutmain olmalarını hedeflemişlerdir. Mutasavvıflar tasavvuf kavramlarını istinbât ederken âyetlerin zahir anlamlarının yanında birtakım işârî anlamlara yönelmişler, buna da işaret ilmi adını vermişlerdir. İşaret ilmi, bildikleri ile amel eden kula Allah Teâlâ’nın bilmediklerini öğretmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Dolayısıyla işâret ilmi, kulun Rabbine yönelik güzel kulluğunun bir semeresi olarak sûfî epistemolojisindeki yerini almıştır. Çalışmada, mutasavvıfların işârî yorumlarla Kur’ân’a dayandırdıkları kavramlardan yola çıkılarak işâret ilminin mutasavvıfların Kur’ân’ı anlama ve yorumlamalarına etkisi ve neticeleri araştırılmaktadır. Bunun için sûfilerce Kur’an kaynaklı olarak ele alınan kavramlardan örnekler incelenmiştir. Zira işârî yöntemle ulaştıkları manalar, mutasavvıfların Kur’ân’ı anlama ve yorumlama metotlarının bir ürünüdür. Sûfiler, âyetlerin zahir anlamları ile yetinmek yerine bunları reddetmemekle birlikte işârî yorumlara giderek bir anlamda Kur’ân’ın anlam alanını genişletmişlerdir. Bu bağlamda onların çıkarımlarının düşünsel anlamda bir zenginlik görülmesi uygun olacaktır.
2019
Kur'an'ın güvenirliği ve korunmuş olmasının rasyonel temelleri
Kur'ân, kendisine farklı açılardan bakılabilen, muhtelif yaklaşımlarla değerlendirilmeye imkân veren bir kitaptır. Onun en bariz özelliği hiçbir şüphe bulunmayan, apaçık deliller içeren bir "Kitap" olmasıdır. Bütün özelliklerini bildiği insanı ve her şeyi var eden Allah'ın mesajıdır. Kur'ân'ın muhatabı en güzel biçimde yaratılan edebî zevk, sanat ve estetik yönü de bulunan insanlardır. Muhataplarının insan olması sebebiyle de beşerî diyebileceğimiz bir takım edebî özellikleri ihtiva etmektedir. İlk emrinin "Yaratan Rabbinin adıyla oku!" (96/Alâk, 1) olması bir yönüyle onun edebiyatla irtibatını da ifade etmektedir. Çünkü sözlü veya yazılı lafızlar edebiyatın malzemesini oluşturmaktadır. Bu ilâhî emirde de düşünülebilen, anlaşılabilen ve okunabilen muhtevadaki dini veya dünyevi her tür nesnenin okunmasına yönelik açık bir emir söz konusudur. Kur'ân'ın kadın, erkek, mümin, münafık, kâfir, mütereddit, bedevi veya medeni çok farklı muhatap kitlesi bulunmaktadır. Çağları ve bölgeleri aşan evrensel ilkeleriyle Kur'ân'ın indiriliş maksadı insanların hidayeti ve doğru yolda olmalarını sağlamaktır. Bu sebeple farklı ırk, renk, inanç ve kültürel seviyedeki hitap alanının ilgi ve dikkatlerini iletilen mesaja çekmek için zaman zaman va'd, vaîd, istifham, kasem, icmal, temsil, kıssa ve tasvir gibi muhtelif metotlar kullanmaktadır. Bu özelliklerinden dolayı Kur'ân'a asla salt bir edebî eser gözüyle de bakılmamalıdır. Çünkü Kur'ân bu tür edebî unsurları ilahi mesajın anlaşılmasına aracı olması amacıyla kullanmaktadır. Ayrıca mesajını iletmek maksadıyla Kur'ân'ın kullandığı edebî anlatım üslupları burada değinilenlerden de ibaret değildir. Belki bir edebiyatçı gözüyle bakıldığında daha pek çok edebî özellikler keşfedilebilir. Kur'ân'ın edebî yönü ve anlatım üslubundaki çeşitlilik (tenvî') bağlamında gerek edebiyatla ilişkisi gerekse Kur'ân'ın doğru anlaşılması açısından bu yönlerinden bir kısmının örneklenmesi oldukça önem arz etmektedir.
HARMONY OF SOUND, WORD AND MEANING IN THE QURAN The Quran -being the last and divine message book- has used the best and most appropriate word and sentences which cannot be replaced by alternatives in order to convey meaning. In addition to meanings of concepts used by the Quran, the sounds of letters that constitue word in the Quran have also some additional meanings. The Quran -being a supernational book- is a unique book in this respect. In this article, as much as possible, we not only analized the misterious of the letters, words and sentences (verses) used in the Quran, but also analysed the meanings of sounds that constitues the words and sentences.
Cappadocia Journal of History and Social Sciences, 2021
Kur'ân-ı Kerim'in kendine özel bir dil üslubu vardır. Kureyş lehçesiyle nazil olmasına rağmen kendi bünyesinde başka lehçelerden kelimelere de yer verir. Yine kendisini "Kur'ânen arabiyyen/Arapça bir Kur'ân" olarak tavsif ettiği halde onda İbranice, Rumca, Farsça, Süryanice, Habeşçe, Berberice, Nebatice sözcükler de bulunur. Âyetlerinin neredeyse tamamı Arap dili gramerine uygun cümlelerden oluşur buna mukabil ilk bakışta gramere muhalif gibi duran ve üzerinde gramer açısından özel bir araştırma yapmayı gerektiren cümleleri de vardır. Arapçanın bir yazı diline dönüştürülmesinin temel nedeni, Arap olmayan milletlerin İslam'ı kabul etmesiyle birlikte dilde meydana gelen elhân-ı luğaviyyeden/dil hatalarından Kur'ân'ı korumaktır. Korunması istenen Kur'ân, aynı zamanda bu yazı dilinin gramerini oluşturmada âlimler için ana kaynak olmuştur. Ancak gramere kaynaklık etmesine rağmen Kur'ân'ın bazı cümlelerinde öyle bir nahiv yapısı vardır ki bu yapı cümlelerinin doğru anlaşılmasında çeşitli işkâllere neden olur. Zamirlerin merciini tespit edememe, i'tirâzî cümlelerin nerede başlayıp nerede bittiğini belirleyememe, cümle öğelerinin birbirleri üzerindeki amellerini doğru tespit etmeyi zorlaştıracak iştigâl yapıları, hasr-ı kasr ifade eden istisna kalıplarının kullanılması nedeniyle cümlelerin yanlış anlaşılabilmesi, âyetlerde yer alan bazı kelimelerin aynı anda bedel, hâl ya da atf-ı beyân olabilecek şekilde getirilmesi nedeniyle türünün tespitine yönelik zorluklar, bazı fiillerin mef'ullerinin kendisiyle mef'ulün arasına bir başka fiil girdikten sonra verilmesi, özel işlevi bulunan bazı harflerin tür tespitinde yaşanan sıkıntılar vb. durumlar, söz konusu âyetlerin anlaşılmasını zorlaştırmakta, doğru anlama adına ek çalışmalar yapmayı gerektirmektedir. Bu bağlamda Kur'ân nahvinin neden olduğu işkâl türlerinden biri de cümlede hâlin ya da zi'l-hâlin doğru tespit edilememesinden kaynaklanan işkâllerdir. Bu çalışmada hâlin ya da zi'l-hâlin doğru tespit edilememesinden neşet eden işkâl için bazı örnekler sunulduktan sonra söz konusu işkâlin ortadan kaldırılmasına yönelik alternatif çözüm yolları belirlenecektir.
Şübhe yok ki, “insanlar iki guruba ayrılmıştır: Hadîs ve Eser[1] sahipleri ile fıkıh ve nazar ehli (Fakîh ve Müctehid) olanlar. Bunlardan her biri, ihtiyaçta, kardeşinden ayrılmaz, istediğine varabilmekte de ondan müstağnî kalamaz. Çünki hadîs, asıl olan temel, fıkıh da, onun fer’i (dalı) gibi olan bina rütbesindedir. Bir kâide ve temel üzerine kurulmayan her bina yıkılır. Bina ve imâretten boş olan her temel de çorak ve haraptır.”[2] İmâm Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî (Ö:189 H) şöyle söylemiştir: Hadîs’le amel etmek ancak rey ile doğru olur. Rey ile amel de ancak hadîs ile doğru olur.[3]
The ear is one of our sensory organs that allow us to perceive our surroundings. We perceive with it the voices that the objects possess by means of the waves within the mass of air surrounding us. In this sense, the ear has an important value for being. In the Qur'an, besides being an ear or a sensory organ, it reveals a person who reflects his level of consciousness and perception, revealing his awareness. It is not just the voices heard; the ear is special importance in understanding what is being said and what is said. Other sense organs and mold are mentioned together because of the feature. Of course, the word "voice" is also on the agenda when the ear is concerned. The verses found at the base of the basic qualities that man should possess present important dynamics about sound. Beyond being a symptom of voice being an inherent symptom, the latest discovery is pointing to the dimension of telling the apocalypse. This study tries to show in what context the hearing aid ear is expressed in the verses and its distinctive features, and its associated value, as well as its inherent value.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.