Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2024, SOĞUK VE DAĞLIK ARAZİDE ASKERÎ OPERASYONLAR - KIŞ SAVAŞI
Dağlarda veya soğuk hava koşullarında askeri operasyonlar icra eden komutanlar ve askerlerin çevre ve karşılarındaki düşman unsurları olmak üzere iki düşmanı vardır ve askerî harekât planları iki düşmanı da hesaba katmalıdır. Dağ ve soğuk havanın yarattığı bütün zorluklara rağmen, geçmişte ve günümüzde, dağlarda ve soğuk ortamlarda büyük çaplı ve uzun süreli operasyonları başarıyla yürüten ordular mevcuttur.
"Sinir Savaşı her iki dünya savaşıyla Vietnam Savaşı boyunca ve sonrasında askerlerin psikolojik sorunlarının nasıl geliştiğini araştırıp doktorların bu sorunlarla başa çıkmak için attıkları adımları anlatmaktadır."-Ben Shephard
SELÇUKLU TARİHİ VE TARİHÇİLİĞİNİN TEMEL MESELELERİ, 2019
BATTLE OF KÖSEDAĞ: A MILITARY DEFEAT OR A DIPLOMATIC VICTORY? The Battle of Kösedağ, which took place in 1243, had a great impact on the Anatolian Seljukid State on a small scale and on the Middle Eastern and Turkish history on a larger scale. From a military point of view, the battle ended in favor of the Mongolian troops against the Turkish Seljukid State, and there is no debate whatsoever on the certainty of the result of the war in our literature. However, the sources on the battle from that period, though they should be explaining the complex, chaotic and hard-to-explain reasons that brought about the result of the battle, rather lay the blame on Sultan Ghiyāth al-Dīn Kaykhusraw II's being young, his weak ruling methods, and most importantly, his "turning a deaf ear to the experienced commanders' advice to keep up the defense". This attitude of the sources that explain the cause of the defeat superficially has regrettably affected modern studies as well. The Battle of Kösedağ is a significant example of Seljukid-Mongolian conflict, or more precisely, of the Seljukid resistance against Mongolian domination. This paper starts off by exploring the question of what kind of descriptions were given for this resistance in the sources written during the Ilkhanate period, such as al-Awāmir al-ʿAlāʾiyya fī al-Umūr al-ʿAlāʾiyya by Ibn Bībī, which was a follow-up to the school of historiography of al-Juwaynī . The main focus of this study is to investigate the diplomatic aspects and results of the Battle of Kösedağ, which was a military defeat for the Seljukid State. Was the Battle of Kösedağ indeed an absolute and total defeat in terms of its outcomes? Was there a covert reason for the dramatization of the outcome of this battle against the Seljukid State in the sources from that time period which were written under the influence of the Ilkhanate so that the success of Seljukid diplomacy could not be repeated? Answers to such questions will be sought in this paper. Keywords: The Battle of Kösedağ, Seljukid, Mongols, Sultan Ghiyāth al-Dīn Kaykhusraw II. KÖSEDAĞ SAVAŞI: ASKERÎ HEZİMET Mİ, DİPLOMATİK ZAFER Mİ? 1243 yılında gerçekleşen Kösedağ Savaşı, küçük ölçekte Selçuklu tarihi, büyük ölçekte ise Ortadoğu ve Türk tarihi bakımından önemli bir hadiseyi ifade eder. Savaş, askerî anlamda Türkiye Selçuklu Devleti aleyhine Moğol üstünlüğü ile sonuçlanmıştır ve bu neticenin kesinliği hakkında literatürümüzde herhangi bir tartışma söz konusu değildir. Bununla birlikte savaş hakkında bilgi veren dönemin kaynakları, savaşın sonucunu hazırlayan karmaşık, kaotik ve izahı zor sebepleri anlatmak yerine, mağlubiyeti büyük oranda Sultan II. Giyâseddîn Keyhüsrev’in gençliğine, yönetimdeki zafiyetine ve daha da önemlisi “savunmada kalma tavsiyesinde bulunan tecrübeli emîrlerin sözüne kulak asmayışına” bağlamaktadır. Mağlubiyetin sebebini yüzeyel biçimde açıklayan kaynaklardaki bu tutum, günümüzün modern çalışmalarını da etkisi altına almıştır. Kösedağ Savaşı, Moğol-Selçuklu çatışmasının, daha doğrusu Moğol hegemonyasına karşı Selçuklu direnişinin önemli bir örneği niteliğindedir. Bu karşı koymanın başta İbn-i Bîbî’ye ait -‘Alâüddîn ‘Atâmelik Cüveynî’nin tarihyazımı ekolünün devamı niteliğindeki- el-Evâmir’ül-‘Alâ’iye fî’l-Umûri’l-‘Alâ’iye olmak üzere İlhanlı himayesi altında kaleme alınan kaynaklarda hangi saiklerle işlendiği, bildirimizin giriş niteliğindeki problemidir. Bildirimizde işlenecek ana sorunsal ve ön plana çıkarılacak problem ise askerî bakımdan başarısızlıkla sonuçlanan Kösedağ Savaşı’nın diplomatik yönü ve neticeleridir. Acaba sonuçları itibariyle Kösedağ Savaşı, gerçek anlamda, kati ve total/bütünsel bir yenilgi midir? İlhanlı etkisindeki dönemin kaynaklarının, bu savaşın sonuçlarını Selçuklular aleyhine dramatize etmelerinin altında, tekrarı istenmeyen bir Selçuklu diplomasi zafer mi yatmaktadır? vb. sorulara da bildirimizde cevap verilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Kösedağ Savaşı, Selçuklu, Moğollar, Sultan II. Giyâseddîn Keyhüsrev.
TÜRKİYE'NİN SİYASAL HAYATI, 2020
ÖZET Türk demokrasi tarihi aynı zamanda darbeler tarihi olarak da bilinir. Zira çok partili siyasi dönem boyunca yaklaşık her on yılda bir darbe, muhtıra ya da darbe girişimleri yaşanmıştır. Cumhuriyet'in kuruluşunda almış oldukları rol gereği kendi-lerini devletin "gerçek sahibi" olarak gören askerler açısından darbe, "kötü gidişata" dur demenin bir yolu olarak görülmüştür. Demokratik bir ülkede, demokrasi kültü-rünü tesis etmek ve korumakla görevli olan siyasi iktidarlar açısından ise darbeler, siyasi partilerin kapatılması, yasaklar ve yeniden başlayan siyasi mücadele anlamı taşımaktadır. Türk demokrasi tarihi açısından 28 Şubat darbesinin diğer darbelere benzemeyen farklı özellikleri vardır. Darbe incelendiğinde darbenin gelişim süreci ve aktörlerin çeşitliliği hemen dikkat çekmektedir. Ancak diğer darbelerden farklı olan en önemli özelliği siyaseti değil toplumun bir kesimini doğrudan hedef almış olmasıdır. Ayrıca 28 Şubat darbeciler tarafından "etkisi bin yıl sürecek" bir müdaha-le olarak görülmüştür. 28 Şubat'ın hemen ardından başlayan ilk AK Parti hükümeti dönemleri, bu süreçte bozulan asker-sivil ilişkileri dengesinin demokratik devlet dü-zenine uygun hale dönüştürülmesi çabasıyla geçmiştir. AK Parti hükümetleri döne-minde 2007 yılında yaşanan e-muhtıra ve 15 Temmuz'da yaşanan darbe girişimi, as-ker sivil ilişkileri açısından dönüm noktalarıdır. Bu çalışmada AK Parti hükümetleri döneminde asker sivil ilişkilerinin seyri ve bunun siyasete yansımaları irdelenecektir.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ASKERÎ VE İDARİ YENİLEŞME, 2023
Bu kitabın, basım, yayım ve sa ş hakları Atatürk Üniversitesi'ne ai r. Bireysel öğrenme yaklaşımıyla hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır. Atatürk Üniversitesi'nin izni alınmaksızın kitabın tamamı veya bir kısmı mekanik, elektronik, fotokopi, manye k kayıt veya başka şekillerde çoğal lamaz, basılamaz ve dağı lamaz.
ASKERİ DÖNÜŞÜM ÇAĞINDA MERCİDABIK VE RİDANİYE SAVAŞLARI ÜZERİNE BİR TAHLİL, 2017
XVI. Yüzyıl ile başlayan Askeri Devrim ve Dönüşüm, bir çok ordunun silah ve harp düzeni unsurunu etkilediği gibi Osmanlı ve Memlük Devletlerini de etkilemiştir. Anadolu, Balkanlar ve Ortadoğu'da yükselen bir güç haline gelen Osmanlı Devleti, Batı'daki seferlerinde arkadan vurulma ihtimalini ortadan kaldırmak için İran ve Mısır üzerine seferler düzenlemiştir. Yapılan seferlerde devrin ateşli silah teknolojisini bilare savaş meydanlarında takip eden Osmanlı Devleti, ateşli silahları kendi ordusuna uyumlu hale getirecek yeni teknolojiler ve imalat usulleri geliştirmiştir. Ancak Osmanlı'nın bu gelişmeleri takibi karşısında Portekiz ve Rodos tehdidi ile karşı karşıya bulunan Memlük Devleti'nin ateşli silahlara kayıtsız kaldığını düşünmek, herhalde büyük bir yanılgı olacaktır. Osmanlı Ordusunun Batı üzerine yaptığı saldırı savaşlarında topu ve tüfeği hücum maksatlı kullanmasına karşılık, bölgesel bir devlet durumunda olan Memlükler, söz konusu silahları savunma maksatlı kullanmış ve harp düzenini bu minvalde teşkil etmiştir. Mevcut eserlerin çok fazla değinmediği bir diğer mesele olan istihbarat kavramı da savaşın Osmanlılar tarafından kazanılmasında birincil faktör olmuştur. Nitekim I.Selim Tumanbay'ın Kahire'de ki planlarını istihbarat ağı sayesinde öğrenmiştir. Tüm bu gelişmelerin haricinde, söz konusu iki devletin askeri yönlerinden ziyade devlet teşkilatlanmalarına baktığımızda, Osmanlı'nın Memlükler'e nazaran daha merkeziyetçi bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. Memlük Sultanlarının üst katmandaki kuvvetli Memlük Emirlerinin tepkilerine karşı gelecek siyasi bir otoritesinin bulunmayışı, Memlük ordu teşkilatının askeri bir kast sistemi (süvari birliklerinin gavur icadı kullanmayı reddetmesi) şeklinde teşekkül etmiş olmasına karşılık, Osmanlı Sultanının mutlak merkeziyetçi bir politika gütmesi, seyfiye ve ilmiye sınıfları içerisinde etkisini ve yetkisini kullanma gücü, dolayısıyla ordusunun tüm birliklerini uygun gördüğü silahlar ile donatması, ilmiye sınıfının da bu yönde uygun fetvalar vermesi Osmanlı Ordusunu Mercidabık ve Ridaniye savaşlarında Memlük ordusuna üstün kılmıştır.
Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla farklı kültürler ve çıkarlarla etkileşim içinde olduğu bir dizi ülke ile komşu konumda bulunmaktadır. Bu çeşitlilik, zaman zaman ortaya çıkan sorunlara neden olmuştur. Kafkasya ve Ortadoğu'da yaşanan çatışmalar, Türkiye'nin bu olaylarla doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkilendirilmesine yol açmıştır. Türkiye'nin merkezi konumu, çeşitli ülkelerle ilişkilerini çok yönlü bir şekilde geliştirmesine olanak sağlamıştır. Stratejik konumu nedeniyle Türkiye, çözüm odaklı müdahalelere ve etki alanının genişlemesine yönelik yeni stratejiler benimsemiştir. Türkiye, çatışma potansiyeli taşıyan bölgelere müdahalede tek başına hareket etmek yerine NATO, BM, AGİT gibi uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapmayı tercih etmiştir. Ayrıca, askeri güç bakımından bölge ülkelerine göre öne çıkması, Türkiye'yi birçok ülke ile askeri eğitim, barış için ortaklık programları, çok uluslu barış güçlerinin oluşturulması ve barışı destekleme operasyonlarında önemli bir aktör haline getirmiştir “(Öcal, 2010)”. Ortadoğu'nun karmaşık ilişkileri ve bölgenin kırılgan yapısı, Türkiye'nin diğer devletlerden farklı politikalar izlemesini zorunlu kılmıştır. Türkiye'nin bölgedeki tarihi mirası, bölge halklarının Türkiye'ye olan sempatisi ve Osmanlı Devleti'nin devamı olarak algılanması, Türkiye'nin Ortadoğu politikasını şekillendiren önemli unsurlar arasında yer almaktadır. Son yıllarda yaşanan değişim, Türkiye'nin diplomasiye ek olarak askeri ilişkileri güçlendirme ve geçmiş hataları telafi etme çabasını içermektedir. Türkiye'nin bölgedeki askeri ilişkilerine odaklandığımızda, Irak'taki askeri varlığının sadece PKK'ya karşı faaliyetlere yönelik olmadığı, aynı zamanda Türkiye'nin Irak üzerindeki etki gücünü korumaya yönelik stratejik bir hamle olduğu görülmektedir. Türkiye'nin Sünni ve Şii kesimler üzerindeki etkisi, bölgedeki nüfuzunu açıkça yansıtmaktadır. Ayrıca, Suriye'deki askeri üssü ile Türkiye, bölgedeki istikrarsızlığa karşı mücadele etme ve terörle mücadele operasyonlarına destek sağlama amacı gütmektedir. Suriye'deki üs, Türkiye'nin bölgesel güvenliği sağlama ve Suriye içindeki güvenlik durumuna müdahale etme çabalarını yansıtmaktadır. 1. Dünya Savaşı sonrasında Katar'daki askerlerini çekmesiyle bölgeden ayrılan Türkiye, bugün Katar'ın talebi üzerine Katar’da bir üsse sahiptir. Bu sayede hem Katar’ın güvenliğinde önemli bir unsur olmuş hem de Katar ile ilişkilerini stratejik bir düzeye taşımıştır. Bu, Türkiye'nin bölgedeki etkisini güçlendiren bir adımdır. Lübnan'da BM Lübnan Geçici Görev Gücü'nde yer alan tek Müslüman askeri birlik Türk birliği olarak, Türkiye'nin barış ve düzenin korunmasına yönelik katkısı, bölgeye verdiği önemi göstermektedir ve bu durum, bölge halkı arasında olumlu bir algı yaratmıştır “(Doğan, 2016)”. Bulunan bu üsler, Türkiye'nin bölgedeki rolünü güçlendirmekte ve ulusal güvenlik çıkarlarını koruma noktasında önemli bir faktör haline gelmektedir.
Nursultan NAzarbayev Büyük Bozkırın Manevi Dirilişi, 2018
Bu çalışmada, Kazakistan’ın 16 Aralık 1991 tarihinde kazandığı bağımsızlık sonrası oluşturmaya başladığı ve dünya siyasetinde etkililiği/caydırıcılığı belirleyen faktörlerden savunma ve askeri gücü hakkında istatistiki bilgiler ışığında güncel bir değerlendirme yapılacak ve sonrasında Kazakistan ile Türkiye arasındaki askeri ilişkilere odaklanılacaktır.
CUMHURİYETİN YÜZÜNCÜ YILINDA SÜER EKER ÇAĞDAŞ TÜRKOLOJİNİN İZİNDE, 2027
Türk Dünyası Araştırmaları, 2018
Öz Balkan ülkelerini Osmanlı Devleti'ne karşı birlik oluşturması için örgütle-yen Rusya, 1911 yılından itibaren bu emelini gerçekleştirmiş ve Balkan ül-kelerinin bir çatı altında toplanmasını sağlamıştır. Aralarında birlik sağlayan Balkan devletleri, Osmanlı topraklarına saldırmışlar ve kısa sürede Çatalca yakınlarına kadar ilerlemişlerdir. Osmanlı Devleti, savaş sırasında asker nakli için daha çok demir ve denizyolunu kullanmıştır. Bulgarların Çatalca yakınla-rına kadar gelmesi ile demiryolu kullanılamaz hale gelmiş, tüm ağırlık deniz yoluna verilmiştir. Asker nakliyatında donanmaya ait gemilerin haricinde tica-ri gemiler de kullanılmıştır. Gemiler vasıtasıyla limanlara ulaştırılan askerlerin birliklerine otomobil, at ve öküz arabaları ile taşındığı tespit edilmiştir. Savaş döneminde devletin elinde bulunan vasıtalar yeterli olmamış halkın elindeki hayvanlar ve diğer nakil araçları kiralanmış, satın alınmış ya da müsadere edilmiştir. Ayrıca ticari şirketlerin gemilerine el konulmuş ya da belirli ücret karşılığı kiralanmıştır. Çalışmamızda Osmanlı Devleti'nin savaş sırasında asker naklinde yaşa-dığı zorluklar ve bu güç durumdan kurtulmak için başvurduğu çözüm yolları üzerinde durulacaktır. Anahtar kelimeler: Military Transportation And Problems Encountered In The Ottoman State During The Balkan Wars Abstract Russia, who had been organizing the Balkan countries to form up a alliance against the Ottoman State, achieved this goal by 1911 and managed to bring the Balkan countries under the same roof. The Balkan states that
Türk Demokrasi Tarihi (1980'den Günümüze) Liderler, Partiler ve Seçimler, 2022
Türk demokrasi tarihinin 23 Aralık 1876’da Kanun-ı Esasi ile başlayan serüveni dikkate alındığında ülkede demokrasi kavramının güçlenmesi oldukça meşakkatli olmuş ve bu süreçte gerek iç gerekse dış kaynaklı her kırılma hadisesinde yeni liderler, yeni partiler ve anlayışlarla demokrasi değerleri daha da kökleşerek demokratikleşme çabaları bir şekilde yılmadan yoluna devam etmiştir. Türk demokrasi tarihinde her dönem bir önceki dönem ile girift haldedir. Önceki yakın periyodu anlamadan yapılacak dönemsel cari analizler mevcut dönemi değerlendirmede bizleri nakıs bırakacaktır. Bundan dolayı bu bölümde “Türk Demokrasi Tarihi (1980’den Günümüze) Liderler, Partiler ve Seçimler” adlı esas çalışmaya bir nevi miftah niteliğinde 1971-1980 arası döneminin gelişmeleri, iç ve dış dinamikler bağlamında Türk demokrasi mücadelesinde 1980 askeri darbesine gidiş süreci ve dönemsel kırılmalar ortaya konacaktır. Considering the adventure of the history of Turkish democracy that started with the Kanun-ı Esasi on December 23, 1876, the strengthening of the concept of democracy in the country was quite difficult, and in this process, democratization efforts were brought together with new leaders, new parties and understandings, with new leaders, new parties and understandings. He continued on his way without hesitation. The period in the history of Turkish democracy is intricate with the previous period. Periodic current analyzes without understanding the previous close period will leave us incapable of evaluating the current period. Therefore, in this section, as a kind of reference to the main study titled "History of Turkish Democracy (From 1980 to Present) Leaders, Parties and Elections", the developments of the period between 1971 and 1980, the process of going to the 1980 military coup and periodic breaks in the Turkish democracy struggle in the context of internal and external dynamics. will be revealed.
Barış Araştırmaları ve Çatışma Çözümleri Dergisi, 2020
The Republic of Turkey fight with ethnic and ideological motives of terrorism about 40 years which roots dating back to the Revolutionary Cultural Eastern Hearths activities and the emerged as Kurdistan Workers Party (PKK) in 1978. In this process, The Republic of Turkey, in order to maintain a permanent border security and welfare, remains constantly reviewing the counter-terrorism strategy. Especially with the process called Arab Spring; the authority gap in countries such as Syria, Tunisia, Libya and Egypt led to the entry of non-state actors. In this process, it is seen that terrorist organizations have become effective in some regions. Among these countries in Syria, Democratic Union Party (PYD: Partiya Yekitiya Demokrat) which is trying to survive with the support of global and regional powers, threaten the vital interests and status of Turkey in the region. In this context, Turkey, in order to eliminate the threat posed by terrorist organizations in Syria, held the Euphrates Shield, Olive Branch and Peace Spring operations. This article, in the light of current developments, Turkey's Syria policy is intended to express. In the context of the PKK-PYD relations, Turkey's military activities and strategies developed for the protection of national interests in Syria will be discussed.
If an army is lacking in sustainable logistics, no matter how good its mobility and combatting skill sare, it is hard forthat armytowin a victory. The fundamental constituent of logistics is catering services. Catering services has becomeone of the determining factors for armiesto be successful in the battle field throughout history. An army could only maintain its combatting power if every individual soldier receives good and propernutrition. The fact that soldier semphasized their diet had a big share over the victories Ottoman Empire had on their conquests. It set a good example to its contemporaries because that it enjoyed menzil teşkilatı, which it assembled foritshigh-distance campaign organizations, to make use of to nutrify soldiers. Catering services would be carried out by some groups dubbed as Orducu, Orducu Esnafı, Ehl-i hiref in Ottoman Empire from the date it was founded to the disestablishment of Yeniçeri Ocağı. Through an actenacted in 1827, Ottoman Empire set on to organize by taking on there sponsibility of meeting all there quirements of its soldiers in peace and warfare time. The nutrients that soldiers received in the campaign sand theirrations were subjected to change in accordance with the total length of campaignroute, destination and some other miscellaneous reasons. Within this study, a novel perspective to Ottoman's campaigns is aimed to be reached by setting forth how nutrification of soldiers was practised in these campaigns.
Thanks to the technological possibilities of today, even in the most remote corners of the country, the issue of lighting has become a problem. Today, by pressing a single button, enormous structures can be illuminated, but centuries ago, people in Ottoman geography had great difficulties in lighting. Especially at the same time, hundreds of people have been illuminating the worship places and many of the gateways moving in the sea have shown this problem more in the illumination of the sea lanterns and towers which have a vital importance in terms of navigation safety. People have widespread use of candles and lamps made of various oils to get over this problem. While obtaining these instruments, they have not hesitated to use many sources of income. In this short work, we will try to show in a general framework based on archive resources.
ÖZET Askeri liselerdeki coğrafya dersi müfredatı, Milli Eğitim Bakanlığı'nın belirlediği müfredata paralel olarak hazırlanıp uygulanmaktadır. Askeri lise genel coğrafya dersinin, sivil liselerden farklı olarak, askeri coğrafya ve topoğrafya dersleriyle ilişkilendirilerek işlenmesine duyulan ihtiyacın tespiti ve bu doğrultuda oluşturulabilecek yardımcı bir kaynağı içeriğinin belirlenmesi gereklidir. Söz konusu ihtiyacın tespiti için yapılan ön araştırmada askeri lise öğrencileri ve Kara Harp Okulu mezunu subaylarla yapılan sözlü mülakatlarda sorulara alınan yanıtlar değerlendirilmiş ve bu tarz bir araştırmanın gerekliliğine karar verilmiştir. Yapılan çalışma ile elde edilen bulgular sonucunda yardımcı kaynağın gerekliliği ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Coğrafya Eğitimi, Askeri Coğrafya, Jeopolitik, Jeostrateji.
ÇARLIK RUSYASI VE BOĞAZLAR HARP TARİHİ ÇALIŞTAYI BİLDİRİLERİ 12 HAZİRAN 2019, 2022
INTERNATIONAL JOURNAL OF TURKISH WORLD STUDIES
COMPARISON OF THE MILITARY VOCABULARY IN TURKISH LANGUAGE AND TURKMEN LANGUAGE Abstract The Turks, who ruled the vast Asian lands for centuries and had an ancient state tradition, had a highly developed military system to protect their large lands. The decimal military system found by Mete Han, the ruler of the Asian Hun State, who had a large area of influence for the Chinese to build the Great Wall of China in history, has been actively used by the Turkish communities in the army hierarchy for centuries. In this respect, the establishment date of the Turkish land army is the date of the accession of the Great Hun Emperor Mete Han to the throne in BC. It is based on the year 209. One of the most important indicators of revealing the cultural richness and historical accumulation of a language is the vocabulary of that language. In recent years, many vocabulary studies have been carried out in our country, both at undergraduate and graduate level. In this study, it will be tried to reveal the vocabulary used in the military field in Turkmen Language, which is historically evaluated in the Oghuz group and geographically in the South-West group and stands out with its unique features of the historical Oghuz linguistic area. The mentioned vocabulary consists of the subtitles of Military Tactics, Military Ranks, Military Vehicles and Equipment, Military Concepts of the Ottoman Period. Key words: Military Language Vocabulary, Turkmens, Turkmen Language, Vocabulary.
DÜNYA KÜLTÜR MİRASI DEDE KORKUT ULUSLARARASI SEMPOZYUMU (25-27 NİSAN 2019 / BAYBURT) BİLDİRİ KİTABI, 2019
Yüzyıllarda Azerbaycan-Anadolu Coğrafyasında yazıya geçirilmiş Oğuzlara ait Oğuznâmelerin en mühimidir. Bu destanda On iki hikâye (boy) anlatılır. Görünüşte bu boylar birer kahramanlık hikâyesi gibi ise de aslında Batı Türklüğünün en büyük kolu olan Oğuzların siyasi, askeri, sosyal ve kültürel hayatının asıl konuyu oluşturduğu söylenebilir. Destanlarda sınırlan belirgin ve İç ve Taş(Dış) Oğuz şeklinde teşkilatlanmış bir "Oğuz Eli" bulunmaktadır. Bu Oğuz İli hem sosyal ve hem de siyasi, hem de askeri bir nizama, teşkilata sahiptir. İkili teşkilat esasına dayalı devlet yapılanmasının başmda bir han veya bey yer alır. Onun sahibi olduğu kurultay/toyda Oğuz boy beyleri orun ve ölüşlerine göre temsil edilip vazifeler alırlar. Oğuz beyleri aynı zamanda birer ordu komutanı durumundadır. Savaş düzeninde İç Oğuz'un beyleri sağ cenahta, Taş Oğuzun beyleri sol cenahta Bayındır Han veya Salur Kazan Oğuzların lideri olarak merkezde yer alır. Özellikle 12. hikâye olan Taş Oğuz'un asi olup Beyrek'in öldüğü boyda, Oğuzların sefer hazırlanışı, savaş düzeni, kullanılan silahlar ve savaş hukuku konusunda çok değerli bilgiler verilir. Kısacası bir destani metin olmasma rağmen Dede Korkut hikâyelerinde İslam öncesi ve İslami dönem Türk askeri teşkilatlanmasının izleri açıkça görülmektedir.
Arkeolog Giriş İskitler M.Ö. 9. yüzyılda Asya bozkırlarından, Kimmerler ise II. binyıldan itibaren Kuzey Karadeniz'den bilinen göçebe kültürlerdir. Kimmerler hakkında fazla bilgimiz olmamasına karşın İskitlere dair bilgimiz nispeten fazladır. İskitlerin bir kısmı yerleşik hayat sürerken, diğer kısmı ise göçer hayat tarzını benimsediği bilinmektedir. Herodotos İskitlerin yaşadığı coğrafyayı şöyle tanımlar; "Çiftçi İskitler" Borysthenes ırmağından (Dinyeper) Pantikapes ırmağına (Dinyeper'in doğu kolu) kadar olan bölge içerisindedir, Çiftçi İskitlerin doğusunda, Pantikapes'ten Gerros ırmağına (Donetz ırmağı) kadar olan bölgede "Göçebe İskitler", onların da doğusunda, Gerros'tan Tanais'e (Don ırmağı) kadar "Krali İskitler" yaşar (Herodotos IV, 18-20). Devamında, Tanais ırmağı ile birlikte İskit ülkesinin sınırının sona erdiğini söylese de Sauromatalar, Thyssagetler, Iyrkailer ve bunların kuzeydoğusunda yine başka bir İskit boyunun yaşadığını ve bu boyun Krali İskitlerden ayrılarak buraya geldiğini anlatır (Herodotos IV, 21-22). Herodotos'un verdiği bu bilgileri değerlendirecek olursak öncelikle belirtmemiz gerekir ki, Herodotos'un burada bahsettiği zaman aralığı muhtemelen M.Ö. 5. yüzyıl dolaylarıdır; Sarmatlar M.Ö. 3. yüzyılda Don nehri civarına gelmişler ve M.Ö. 2. yüzyıl başlarında ise İskit coğrafyasını ele geçirip Tuna nehrine kadar ilerlemişlerdir (Durmuş 2002, 637). Söz konusu tarih öncesinde İskitlerin bölgedeki varlıkları M.Ö. VIII. yüzyıla, Kimmerlerin varlığı ise M.Ö. II. binyıla kadar gitmektedir. Herodotos'un verdiği bilgilere bakacak olursak bu denli eski zamanlardan bahsedilmediği açıktır. Diğer bir husus ise M.Ö. IX. yüzyıldan itibaren İskit varlığı Tuva'dan Kazakistan'ın doğusuna kadar olan bölgede son derece belirgin bir şekilde görülmektedir. Bahsedilen zamandan itibaren alanda görülen Arzhan, Pazırık, Esik gibi kurganlar "Krali İskitler" tanımını sorgulamaya yol açmaktadır. Bununla birlikte Doğu Kazakistan'da yer alan Akbaur-1 yerleşiminde Çiftçi İskitlerin izlerine rastlanılması Herodotos'un yalnızca M.Ö. 5. yüzyıldan sonrasını ve Kuzey Karadeniz bölgesinde yaşayan İskitleri eserine konu aldığını göstermektedir. Oysa günümüzdeki verilere göre Asya'da Karasuk kültüründen Tagar kültürüne geçiş oldukça net olmakla beraber İskit tipi ok ucu ve hayvan üsluplu sanat gibi İskitlere mâl edilen malzemelerin ilk örnekleri yine bu coğrafyada karşımıza çıkar. Diğer yandan İskit yurdu için Kuzey Karadeniz topraklarını
Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, 2019
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.