Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2018, Tarih Kritik Dergisi
Ömer KARABAYIR * Osmanlı İmparatorluğunun yaşadığı en büyük felâketlerden biri 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, diğer adıyla 93 Harbidir. İmparatorluğun büyük oranda toprak kaybettiği bu felâketin ana nedenleri giyecek, yiyecek, teçhizat yetersizliği ve hastalıklar gibi görünse de genelde göz ardı edilen, arka planda kalmış başka hususlar da vardır. Bunlardan belki de en önemlisi komuta kademelerindeki bâzı subayların ehliyetsizliğidir. Târih ilminin gerektirdiği gibi geçmişten dersler çıkarmak ve geleceği şekillendirmek için malzeme, teçhizat ve sâirin eksikliğinden ziyâde, "insan"la ilgili onarımlar daha mümkündür. Meselâ bir memleket ve târih bilinci oluşturmak, ordunun morâlini her zaman yüksek tutmaya çalışmak gibi… 1845 yılında Erzurum'da dünyaya gelen Başkâtip Mehmed Ârif Bey, Başımıza Gelenler-93 Harbinde Anadolu Cephesi * Ruslarla Savaş adlı eserinde bu konuya temas ederek kıymetli bir çalışma ortaya koymuştur.
Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi, 2018
Osmanlı-Rus Savaşı) hakkında Türkiye'de ve Rusya'da oldukça önemli araştırmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların bir kısmında savaş bir bütün olarak anlatılmakta, bazı çalışmalarda Rumeli ve Kafkas cepheleri olmak üzere iki yönü olan savaşın cepheleri ele alınmakta, bir kısmında ise dönemin şahsiyetleri çerçevesinde değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu çalışmada ise 1943'ten 2004 yılına kadar 93 Harbi üzerine Türkiye'de yayınlanmış yedi eser üzerinde durulmuştur. Kronolojik olarak aktarılan eserlerin her birinin bölümlerine ve bu bölümlerde ele alınan konulara değinilmiştir. Böylelikle incelemesi yapılan mevcut eserlerdeki eksik yönlerin tespit edilerek yeni araştırmalara zemin hazırlanması amaçlanmıştır.
ÖZET XIX. asrın sonlarında Türklerle Rusların Balkanlar'da ve Kafkasya'da yaptığı 1877-1878 Savaşı, içine birçok Balkan ve Kafkasyalı milleti dahil ettiği gibi batının güçlü devletleri olan İngiltere ve Almanya'nın diplomasisini bu savaşa yoğunlaştırmasına da neden olmuştur. Kafkasların ve Balkanların siyasi haritasını değiştiren bu savaş beraberinde birçok asker ve sivilin yaşamını kaybetmesini, salgın hastalıkları, toplulukların zorunlu göçünü ve geleceğe taşınan kin ve nefreti de beraberinde getirmiştir. Rusya savaşa nasıl hazırlanmıştı? Türk paşaların savaş stratejisini ne kadar etüt etmişti? Rus subayların ve askerlerin cephelerdeki harp psikolojisi nasıldı ve savaşın gidişatı ne durumdaydı? gibi Rusya tarafı için aklınıza gelebilecek birçok sorununun yanıtını arayan Rus savaş gazetecileri cephelerden o dönemin Rus Çarlığı başkenti St. Petersburg'a bilgi aktarmakla kalmamış aynı zamanda batılı ve bölgenin meslektaşlarıyla fikir alışverişlerinden çıkan analizleri yine sorumlu oldukları gazetelerine iletmişlerdi. Dönemin Rus Çarlığı İçişleri Bakanının emriyle ve cephedeki generallerin tavırlarıyla dolaylı sansüre uğrayan gazetecilerden savaşın nesnel kritiğini yapan gazeteci/yazarlara savaş hakkında aktardıkları bilgileri bulabileceğiniz bu çalışmanın başka bir önemi de Rus savaş muhabirliğinin doğduğu bu örneği bize aktarıyor olmasıdır. ABSTRACT At the end of the 19th century, 1877-1878 War between Turks and Russians in the Balkans and Caucasians not only drew quite a few Balkan and Caucasian nations into war, but it also resulted in the diplomacy of England and Germany, two powerful Western states, be heavily engaged in this war. This war that changed the political map of the Balkans and Caucasians claimed the lives of many soldiers and civilians; it brought forth epidemics, compulsory migration of communities, and grudge and hatred for decades to come. Seeking answers to lots of possible questions that you might think of regarding how Russia got prepared for the war, how well they investigated the battle strategies of Turkish pashas, how the war psychology of Russian officers and soldiers in the battleground was and how the course of the war was, the Russian war journalists not only transferred information from the battlegrounds to St. Petersburg, which was the capital of the Russian Czardom then, but they also passed on the results of the analyses resulting from the exchange of ideas with their Western colleagues and those in the region. Another importance of this study is that it provides us with the example from which the Russian journalism emerged. In this study one can also find information about the war reported by the journalists and writers criticising the war objectively and by those who were indirectly censored by the command of the Minister of Internal Affairs of Russian Czardom at that time and the attitudes of the generals in the battlefield.
1877-78 Osmanlı-Rus Harbi birçok yönüyle incelenmiştir. Fakat savaşın seyrine etki eden deniz lojistiği kısmı yeterince irdelenmemiştir. Çalışmamız bu nokta da Rus vapurları tarafından kaçırılan, içerisinde önemli savaş planlarının ve çok sayıda yaralı Osmanlı askerinin taşındığı Mersin Vapurunun kaçırılış hikâyesini ele almaktadır. Zira Rus tarih yazımında önemli bir hadise olarak yer alan bu olay bu savaşın seyrine etki etmiş ve ünlü Rus ressamlarının çizimlerinde yer almıştır. Bunların yarı sıra savaş süresince Karadeniz sahilleri Osmanlı gemilerince kısmen abluka altında olmasına rağmen hiç bir engellemeyle karşılaşmadan Mersin Vapurunun ele geçirip götürülmesi Osmanlı Mebusan Meclisinde de hararetli tartışmaların yaşanmasına neden olmuştur. Bu yönüyle karmaşık ilişkiler ağı neticesinde ele geçirilen bir Osmanlı vapurunun kaçırılış hikâyesi hem Osmanlı hem de Rus kaynakları kullanılarak ele alınmaya çalışılmıştır.
Genel Türk Tarihi Araştırmaları dergisi, 2023
One of the events that marked the last century of the Ottoman Empire was the 1877-1878 Ottoman-Russian War. The weakening dominance of the empire in the Balkans during the 19th century was largely eliminated at the end of this war. A large region including Kars, Ardahan and Batum on the Caucasian border passed under Russian rule. The war took place on two fronts, the Rumelian and the Caucasian Fronts, and the center of gravity of the war was the Rumelian Front. The operation on the Rumeli Front started with the rapid advance of the Russian army and many critical positions were captured by the Russians rapidly. But the Ottoman resistance in Pleven stopped the Russian operation for five months and prevented a defeat that could come much earlier. However, with the arrival of the Russian army in front of Istanbul, the defeat was finalized. The course of the war in the Caucasus Front was different and the initiative remained on the Ottoman side for a long time. The Russian forward operation, which started at the end of April 1877, was stopped by the Ottoman troops under the command of Gazi Ahmet Muhtar Pasha at the end of June. And the Russian army was driven back to the border line. In the Battles of Yahniler and Gedikler, the Ottoman army was victorious and maintained its superiority. However, Ahmet Muhtar Pasha, who was defeated in the Battle of Alacadağ, had to retreat to Erzurum. In the Battle of Deveboynu, the Russian forces were victorious, and the Ottoman army could only hold on to the Erzurum fortifications. The Russians captured Kars in mid-November and began to prepare for the siege of Erzurum. In the meantime, an armistice was signed, and the war ended. At the end of the war the Empire had to accept a peace under very harsh conditions. What happened in the Caucasus Front has been the subject of some memoirs and studies. One of them is the work titled "Başımıza Gelenler" by Mehmed Arif Beg. Although Mehmet Arif Beg was not a soldier, he was an important witness of the events. Mehmed Arif Beg, who served as Ahmet Muhtar Pasha's chief clerk, witnessed the war events closely and all the official correspondence of the front commander passed through his hands. Mehmed Arif Beg served in Ahmet Muhtar Pasha's entourage for many years after the war. While Mehmet Arif Beg's memoir describes the war events, it also offers important observations about the Ottoman army. These observations focused on the army organization, command level, human resources, logistics system and the weaknesses of the army. It is also containing valuable information about the life of the people of the region and their situation during the war years. While conveying his observations, the author approached the events quite critically and did not hesitate to look for the reasons for the defeat. In this context, the aim of this study is to evaluate the events in the Caucasian through the memoirs of Mehmet Arif Beg.
Ekev Akademi Dergisi, 2018
I. Dünya Savaşı başlamadan önce, İtilaf Devletleri tarafından hazırlanan taslak planlara bakıldığında, savaş taktiğinde en büyük odak noktası Çanakkale Boğazının merkezi görünmektedir. İtilaf Devletleri Çanakkale tahkimatının zayıf olduğunu öngörerek burayı kolaylıkla aşacaklarını düşünmektedirler. Ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı: Türk Milletinin üstün savaş gücü. Birinci Dünya Savaşında bütün kaynaklarını ve imkânlarını seferber eden Osmanlı Devleti, daha savaşın başından itibaren Rus, Irak ve Sina cephelerinde başarısızlıklara uğramış ancak Çanakkale cephesinde dünyanın gözlerini kamaştıran emsalsiz zaferler kazandı. Bu başarı tüm İttifak Devletleri arasında büyük galibiyet olarak kutlanmıştır. Berlin, Viyana ve İstanbul'da bu galibiyet sebebiyle büyük kutlamalar yapılmıştır. Böyle tarihi önem kazanan olaya Rusça kaynaklara bakıldığında aslında galibiyetin nasıl zor kazanıldığını ve Rus komutanlarını nasıl tedirgin ettiğini çok rahatlıkla anlıyoruz. Kaynaklar incelendiğinde mağlubiyet suçunu genelde İngiltere'nin üzerine yıkmak isteyen bir Rusya görülmektedir. Kaynaklarda en çok dikkat edilen husus: Rusya'yı hesaba katmamakla yürütülen planın suya düşmesi ile savaşın aslında tüm cephelerde ve tüm taraflarla birlikte yapılmasının nasıl akla uygun olduğunu gözler önüne sermektedir. İngilizlerin bu mağlubiyeti onların daha da ciddi ve her cepheye hakkını vererek savaş planı yapmalarının daha doğru olacağını kanıtlamış olmaktadır. Çalışmada; Rus kaynakları, arşiv belgeleri ve gazeteleri incelenerek nitel bir çalışma çerçevesinde belge tahlili yapılmıştır. Rusça kaynaklarda Çanakkale Savaşı'nın yansıması araştırılarak zaferin o dönemdeki Çarlık Rusya`sının politiğindeki etkisi incelenmiştir.
Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2023
Savaşların insanlık üzerinde ki yıkıcı etkilerinin en bariz gözlendiği ve sonuçlarıyla yüzyıl boyunca etkisini hissettiren I. Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti açısından yeni bir mücadele dönemini ortaya çıkarmıştır. Uzun süren savaş boyunca maddi ve manevi olarak güç kaybeden ve yokluk içine giren devletin yanı sıra halkta yetersiz kaynaklarla baş başa kalmıştır. Millî Mücadele Döneminde Güney Cephesinde iaşe ve ikmal çalışmalarını mücadelenin seyrine etkisi yönünden ele alan bu çalışmada Adana, Antep, Urfa ve Maraş bölgelerindeki insan, silah ve cephane, iaşe ve çeşitli sıhhi ihtiyaçların sağlanmasındaki idari ve ekonomik yapılanma incelenmektedir. Bir halk savaşı olması nedeniyle tüm kaynakların da yerinden ve halktan karşılandığı bu savaşta Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye'nin hızlı ve yerinde müdahaleleri ise mücadeleyi millî ve topyekûn bir hareket konuma getirmiştir. Çalışmanın temel varsayımı savaş öncesi ve savaş sırasında bu birliklerin ve cephe gerisinde kalan halkın kontrollü ve sistematik iaşe faaliyetlerinin Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye'nin öncülüğünde yerel güçler tarafından idare edildiği üzerinedir. Çalışmanın temel dayanağını arşiv belgeleri, yerel kaynaklar, anı ve hatıralar, resmi kaynakların yanında yabancı kaynaklar ve konu ile ilgili yazılmış araştırma inceleme eserleri oluşturmaktadır.
Anafarta, 2022
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı Özel Sayı 100.Yıl, 2015
Balkan Harbi’nden yenik ayrılan Osmanlı Devleti, Almanya’nın yardımlarıyla Ordu içerisinde yenileşme hareketlerini gerçekleştirirken, Avrupa ülkelerindeki silahlanma yarışı, Avusturya-Macaristan veliahdının öldürülmesiyle I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesine neden oldu. I. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla beraber Osmanlı Devleti, seferberliğini ilan etti ve seferberliğe uygun olarak Ordunun kuruluş teşkilâtlanmasını yeniden düzenledi. Çıkarılan Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-ı Muvakkati ile askerlik hizmetinin yerine getirilmesinde uygulanacak kriterler belirlendi. Bunun yanı sıra 13 Kolordu Asker Alma Bölgesi oluşturuldu. Yapılan düzenlemeler neticesinde siah altına alınan yükümlüler, askerlik şubelerinden, depo denilen eğitim merkezlerine gönderilip, buralarda askeri eğitimlerini aldıktan sonra, menzil müfettişlikleri vasıtasıyla, Çanakkale Cephesi’ne belirlenen güzergâhlar üzerinden sevk edildi.
Türk edebiyatında ve basın tarihinde yarattığı etki ve etrafında toplanan kişiler açısından önemli bir konumda bulunan Servet-i Fünun dergisi, 1891 tarihinde yayın hayatına başlamış ve son sayısının çıktığı 1944 senesine kadar Edebiyât-ı Cedîde, Fecr-i Âtî ve Yedi Meşaleciler gibi tanınmış edebiyat topluluklarınca yayın organı olarak kullanılmıştır. Servet-i Fünun yayımlandığı elli yılı aşkın süre zarfında, birçok sanatkârın/nesillerin yetişmesinde önemli bir rol oynamış ve başta Ahmet İhsan (Tokgöz) olmak üzere Servet-i Fünun dergisinin kadrosunda yer alan diğer önemli isimler ile birlikte Türk edebiyatının ve basının en uzun soluklu dergilerinden biri olmayı başarmıştır. Servet-i Fünun dergisi'nin yayım hayatına devam ettiği sürede; Türk-Yunan Savaşı, Balkan Harbi, Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı gibi Türk milleti ile tarihi için dönüm noktası sayılabilecek mücadeleler gerçekleşmiş ve Servet-i Fünun kadrosunda yer alan yazar/şairler devri gözlemleyerek izlenimlerini dergi aracılığıyla gelecek nesillere aktarabilmiştir. Ali Ekrem Bolayır, Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Tevfik Fikret ve Hüseyin Cahit Yalçın gibi devrin önde gelen isimleri; Türk ordusu/askeri, Türk milleti ve savaş/askerlik ile ilgili birçok yazı, şiir ve makaleler kaleme almıştır. Böylece Servet-i Fünun dergisinde bir tür harp edebiyatının varlık gösterdiği de görülmektedir. Bunun yanında dergide; savaşın birer tanığı olan sanatkârlar tarafından, harp tasavvurları da etkileyici bir şekilde yansıtılabilmiştir. Çalışmada; Servet-i Fünun dergisinde yer alan şairlerin/yazarların, derginin çeşitli sayılarında yayımladıkları şiirleri/yazıları incelemeye tabi tutulmuş böylece Servet-i Fünun dergisinin savaşı ele alış biçimi, savaşa olan bakış açısı ile savaşın dergiye nasıl ve ne derecede aksettiği tespit edilmeye çalışılmıştır.
2023
Rus Çarı II. Aleksandr, 24 Nisan 1877’de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiştir. Savaş öncesinde 1876 Osmanlı-Sırp-Karadağ Savaşı’da ordusunu kısmen seferber eden Rusya, 15 Nisan 1877’de tekrar seferberlik ilan etmiştir. Rusya kendi egemenliği altındaki bölgelerden 16 askeri bölge oluşturmuş ve buralardan asker alımı yapmıştır. 13 Ocak 1874 tarihli mevzuat ile askerliği zorunlu hale getiren Rusya, gönüllülüğün şartlarını da belirlemiştir. Kendi gönüllüleri dışında Rus ordusuna Fransız, Alman, Avusturyalı, Sırp, Japon subaylar da katılırken, Karadağlılar ve Kafkasyalılar da destek olmuşlardır. Ruslar özellikle Bulgarlardan gönüllü taburları kurmuş ve onları kışkırtmıştır. Özellikle Tümgeneral Stoletov ve Grandük Nikola’nın emrindeki Bulgar gönüllüleri ile General Skobelev de çok ilgilenmiştir. Girdikleri topraklarda arka arkaya bildiriler yayınlayan ve savaşı adeta bir Haçlı Seferi’ne çeviren Rus Çarı sayesinde Ruslar ve Bulgarlar Müslümanlara her türlü kötülüğü yapmışlardır. Osmanlı Devleti’ne bağlı bir diğer prenslik olan Romanya da Ruslara çok destek olmuştur. 22 Mayıs 1877’de Rusya’nın yanında savaşa giren Romanya her türlü kolaylığı Bulgarlar ile birlikte Rus ordusuna göstermiştir. Yaptığı ittifak anlaşmasıyla Rus ordusuna tüm desteğini veren Romanya savaş sonucu imzalanan antlaşma ile umduğunu bulamayacaktır. Sırbistan, Plevne’nin düşmesinden sonra 13 Aralık 1877’de savaşa dahil olmuştur. 31 Ocak 1878’de ateşkes imzalanana kadar 6 haftalık bir süreçte savaşan Sırbistan’a Rusya maddi anlamda destek olmuştur. Yunanistan ise tarafsız gibi görünse de gönüllü toplamaya ve silahlanmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti’ne savaş açmak için uygun bir zamanı kollayan Yunanistan Ocak-Şubat 1878’de harekete geçmiş ve Yunan birlikleri Osmanlı topraklarına girmiştir. Ancak Rusya ve Osmanlı Devleti arasında 31 Ocak 1878’de ateşkes imzalandığını öğrenince geri adım atmıştır. Kendi aralarında ittifak oluşturmaya çalışan Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Romanya Prenslikleri bu emellerini Balkan Savaşları’nda gerçekleştireceklerdir. Dolayısıyla gönüllü desteği aynı şekilde Balkan Savaşları’nda da görülecektir.
93 Harbi ve 93 Harbi sonrasında oluşan göçler ile ilgili daha önce yapılmış pek çok çalışma vardır. Ancak bu büyük Harp sonrası oluşan göçler ile ilgili özelde yapılmış ilçe ve köy ölçekli bir çalışma yoktur. Biz bu çalışmamamızda Kayseri’nin Tomarza ilçesinde ve bazı köylerinde yaşanan, 93 Harbi sonrasında yapılan göçleri ve bu göçlerin sonuçlarını inceledik. Aslında bu çalışma o devirde binlerce insanın hayatının nasıl etkilendiğinin açıklanmasında küçük bir ayrıntıdır. Gerek bire bir görüştüğümüz kişiler, gerekse incelediğimiz kaynak eserler devrin ne kadar sancılı ve karmaşık gelişmelerle yaşandığını göstermektedir. Bir yandan savaş diğer yandan açlık, çetin kış şartları ve bunların da ötesinde yerinden yurdundan olma olgusu… Yani göç! İstemeden, zorla yapılan, yapılmadığında canınızdan olduğunuz bir toplumsal gerçek olarak göç ve bunun büyük bir coğrafyayı etkisi altına alan demografik, sosyal ve ekonomik sonuçları, bu kadar yoğun ve geniş bir konuyu bu proje çalışmasından yola çıkarak anlatmak elbette imkânsızdır. Ancak biz bu sosyal olguyu, küçük bir örneklemden yola çıkarak, inceleyene; fikir vermesi açısından değerlendirdik.Yine ülkemizin her yanına dağılan bu muhacirlerin Kayseri Tomarza ilçesinde yaşayışları, ekonomik faaliyetleri, yemekleri gibi konularda incelenmiştir.
Harp Tarihi Dergisi, 2021
Osmanlı-Rus Savaşı'nın askerî safahatı ülkemizde bilinmemektedir. Başta Plevne olmak üzere zaferlere odaklanan anlatım tarzı yüzünden çoğunluk birbirinden bağımsız iki cephede savaşıldığı ve başından sonuna büyük felâketlerin yaşandığından bile haberdar değildir. Bu nedenle bu makalede yaşanan stratejik, operatif ve taktik komuta sorunlarına vurgu yapılarak savaşın askerî bir özeti verilmektedir.
2023
Sırbistan’da Prens Milan Obrenoviç’in hükümranlığı sırasında patlak veren Hersek İsyanı önemli sonuçlar doğurmuştur. Ağustos 1875’te Sırbistan’da iktidara savaş hükümeti gelmiştir ki bu savaşçı atmosferin bir sonucu idi. Liberaller savaş yanlısı iken, Sırp Prensi Milan Obrenoviç ve muhafazakârlar buna karşıydı. Sırbistan’ın Bosna-Hersek’teki yurttaşlarına yardım edip etmeyeceği ve Osmanlı Devleti ile savaşın olup olmayacağı esas sorunu oluşturmaktaydı. Nisan 1876’da Sırbistan’da hükümet değişmiş ve savaş taraftarı olan Liberaller iş başına gelmiştir. Stevça Mihailoviç hükümet reisi olurken, Yovan Ristiç ise dışişleri bakanı olmuştur. Ristiç kriz anlarında temkinli ve ılımlı olmasına rağmen Voyvodina liberallerinin baskısıyla cesurca hareket etmiştir. 13 Mayıs’ta Sırp Bakanlar Kurulu, Türkiye’deki kardeşlerinin kurtuluşuna yardım etmeye ve Türk İmparatorluğu’ndaki Sırp halkını mümkün olduğunca birleştirmeye karar vermiştir. Ancak önceliği her zaman kendi tahtını korumak olan Milan, Osmanlı Devleti’ne karşı direk bir saldırıdan çekinmiştir. Askeri durumun farkında olan ve yetersizliklerini bilen Milan kendi tahtının tehlikeye girmesiyle Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiştir. Sırplar kalede bulunan Osmanlı sancağını kesmiş ve Karadağ Prensi de Avrupa politikacılarını aldatmak için yine bu şekilde hareket etmiştir. Savaş ilanı Sırbistan ve Karadağ’da olduğu kadar, bu iki Slav ülkesinin koruyucusu olan Rusya’da da büyük heyecana yol açmıştır. Başkonsolos White, Lord Derby’ye gönderdiği yazısında bu savaşın birincil amacının Bosna’daki Hristiyan Sırpların özgürlüklerine kavuşturulması ve silahlı işgal yoluyla bu vilayette yeni bir düzen kurulması olduğunu belirtmiştir. Savaş ilanıyla birlikte Rus kiliseleri Sırp zaferi için dua etmeye başlamış ve Moskova metropoliti de Sırp ve Karadağlılara yardım için özel bir program düzenlemiştir. 13 Temmuz’da gerçekleşen bu özel ayini Moskova metropoliti, Sırp ve Karadağlı kuvvetlerin başarısına ithafen yapmıştır. Ancak bu girişimler St. Petersburg’daki metropolit tarafından tekrarlanmamıştır. Belgrad metropolitinin yayınladığı bir çağrı da din adamları vasıtasıyla dağıtılmıştır. Temmuz ayından önce yani savaş ilanından önce kilise tarafından toplanan paralar Slav Hayırsever Komiteleri kapsamındaki yardım fonları için en büyük gelir kaynağı idi. Son gelişmelerle birlikte bunlar daha büyük rakamlara ulaşmışlardır. Çernayef’e eskiden beri finansman sağlayan Khludov ve diğer Moskova milyonerleri de yardımda bulunmaya başlamışlardır. İmparatoriçenin himayesindeki Kızılhaç Sırbistan’da tıbbi çalışmalar yürütmeye başlarken, St. Petersburg sosyetesinden kadınlar da Tramvaylarda, vapurlarda ve yaptıkları ev ziyaretlerinde para toplamışlardır. Yüksek mevkideki Kontes Protasova ve Kontes Adlerberg de başkent sokaklarında para toplamaya çıkmışlardır. Çareviç ve karısı da yardımlara destek vermişlerdir. Kiliselerde Haçlı Seferi vaaz edilirken, Slav komitelerinin balosunda yurtsever konuşmalar yapılmıştır. Basın, General Çernayef’i yücelterek Rus gönüllülerine yardım için çağrıda bulunmuştur. İmparatoriçe Marie ve Veliaht Aleksandr da bu seferberlik hareketine desteklerini açıklamış ve aktif bir rol almışlardır. Rus Generali Çernayef, Sırp ordularının başkomutanı yapılmış ve Rusya’dan çok sayıda gönüllüğe bu savaşa katılmıştır. Rusya’daki Panislavist komitelerinin de yoğun destek verdiği bu savaşta maddi ve manevi her türlü desteğe karşın Sırplar savaşta yenilmişlerdir.
NEAR EAST HISTORICAL REVIEW, 2020
93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı Osmanlı Devleti'nin yenilgisi ve geniş ölçüde toprak kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Savaş boyunca her iki taraf da çok sayıda asker yitirmiştir. Savaş, Batı (Balkanlar) ve Doğu (Kafkasya) olmak üzere iki cephede gerçekleşmiştir. Savaş yıllarında Osmanlı Devleti'nde 4. Ordu merkezi Erzurum (daha sonra Erzincan) idi. Doğu Cephesi'ne ve 4. Ordu merkezine yakın konumda olan vilayetlerden biri Sivas'tır. Çalışmamızda 52 numaralı Sivas Kadı Sicili (1879-1880 yılları arası) analiz edilerek Sivas'ta ikamet etmiş olan şehitler ve askerler tespit edilmeye çalışılmıştır. Askerlerin mensup olduğu askerî sınıflar, taşıdıkları rütbeler, mirasları ve vârisler belirlenip askerlerin ve ailelerinin sosyal-ekonomik durumları değerlendirilmeye çalışılmıştır. Siciller askerlerin ve ailelerinin haklarının muhafazası konusuna da ışık tutacak niteliktedir. İncelediğimiz sicilde 35'i şehit olmak üzere 48 asker tespit edilmiştir. Şehitlerden 27'sinin nerelerde şehit düştükleri de belirlenmiştir.
Ankara Üniversitesi Türk İnkilap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, 1998
Türk İstiklal Harbi yıllarında Yunanlılar, cephe gerisinde faaliyette bulunan Türk Milli Kuvvetleriyle mücadele edebilmek için, düzenli işgal kuvveüerinden başka, bölgedeki yerli Rum ve Ermenilerden teşkil ettikleri çeteleri kendi menfaatleri hesabına birer alet olarak kullanmışlardır.
The defense of Plevna has an exceptional place in Ottoman history. The city of Pleven, which was declared to be captured by the Russians in 10 days in Europe, resisted the Russians for 145 days thanks to the genius military accomplishments of the great Turkish commander Gazi Osman Pasha and remarkable efforts of Turkish soldiers and officers. The defense of Plevna shows that war does not only consist of force and weapons and how the ability to take strategic decisions can affect the course of the war. Mahmut Talat Bey, who retired as a colonel, participated in many battles in Plevna with his battalion and recorded what he saw in his bastion and in other bastions on sheets every day. Talat Bey, who was captured after the operation launched because any support was not received, obtained information about the war from the Russian officers. The Defense of Plevna, the work written by Talat Bey who had examined the European writers’ works is regarded as a commander’s diary of war. In this study, what a commander who participated in the war and struggled at the risk of his life saw in the war, problems faced in the war, military strategies adopted by Gazi Osman Pasha, local people’s attitude towards the war, and what happened during the operation and immediately after the surrender of the army to the Russians were evaluated.
Ankara : Türk Tarih Kurumu, 2015.
, there were some changes in the army and it was reorganized. The 1st, 2nd and 14th Cavalry Divisions are connected to the 5th Cavalry Corps. During this period, the division and regiments of the Cavalry Corps and weapons, ammunition, number of soldiers, food amount, hospital and gun-food stores were determined. The deficiencies of the corps were tried to be ensured until the the Grand Offensive.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.