Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2018, RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
17. yy. klasik Türk edebiyatı şairlerinden Beyânî, hacimli bir divana sahiptir. İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesinde bulunan müellif hatlı, gayrimürettep nüshaya istinaden doktora tezi olarak hazırladığımız Divan’ında Türkçe 9 kaside, 850 gazel ile Farsça 110 gazel ve 2 kıta yer almaktaydı. Ancak varlığından daha sonra haberdar olduğumuz ve Medine’de Şeyhülislam Arif Hikmet Kütüphanesine 811/245 numara ve Külliyâtü Beyânî adıyla kayıtlı yazmaya göre ise şiirlerinin sayısı çok daha fazladır. Yine müellif hatlı ve fakat mürettep olan bu nüshada Türkçe 8 kaside, 1030 gazel, 140 (137’si beyit, 3’ü kıta) muamma, 1 sâkînâme (mesnevi), 2 pendnâme (mesnevi), 24 matla, 50 tarih (1’i Arapça gazel, 49’u kıta) yer almaktadır. Farsça şiirler ise 2 kaside, 164 gazel, 13 kıta, 1 müfredden müteşekkildir. Ayrıca bir de Arapça gazel bulunmaktadır. Beyânî Külliyâtı içinde yer alan Sâkînâme, 300 beyitlik tasavvufi bir mesnevidir. Klasik mesnevi tertibine uygun olarak tevhid, na‘t, mucizât...
Öz 17. yy. klasik Türk edebiyatı şairlerinden Beyânî, hacimli bir divana sahiptir. İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesinde bulunan müellif hatlı, gayrimürettep nüshaya istinaden doktora tezi olarak hazırladığımız Divan'ında Türkçe 9 kaside, 850 gazel ile Farsça 110 gazel ve 2 kıta yer almaktaydı. Ancak varlığından daha sonra haberdar olduğumuz ve Medine'de Şeyhülislam Arif Hikmet Kütüphanesine 811/245 numara ve Külliyâtü Beyânî adıyla kayıtlı yazmaya göre ise şiirlerinin sayısı çok daha fazladır. Yine müellif hatlı ve fakat mürettep olan bu nüshada Türkçe 8 kaside, 1030 gazel, 140 (137'si beyit, 3'ü kıta) muamma, 1 sâkînâme (mesnevi), 2 pendnâme (mesnevi), 24 matla, 50 tarih (1'i Arapça gazel, 49'u kıta) yer almaktadır. Farsça şiirler ise 2 kaside, 164 gazel, 13 kıta, 1 müfredden müteşekkildir. Ayrıca bir de Arapça gazel bulunmaktadır. Beyânî Külliyâtı içinde yer alan Sâkînâme, 300 beyitlik tasavvufi bir mesnevidir. Klasik mesnevi tertibine uygun olarak tevhid, na't, mucizât, varlığın yaratılışı, mirâç, sahabe övgüsü, Hz. Peygamber'in şeriatı
Sufiyye, 2022
Tasavvufun ilim olma süreci ve sistematik biçimde ıstılahlarının ortaya konulması diğer ilimlerden bazı noktalarda farklılık arz eder. Bunların en önemlilerinden biri ıstılahların oluşumu sürecindeki kavramları kullanmış sûfîlerin söylemleri ve bu söylemleri etrafında sürdürdükleri amelî yaşantılarıdır. Bu anlamda tasavvufî tabakât eserlerinde zikredilen malumatın tasavvufu hem amelî hem de nazarî olarak ele alabilmeye imkân sağladığı söylenebilir. Bilhassa erken dönemde yaşamış sûfîlerin söz ve fiillerinden mürekkeb anlayışları, tasavvufun ilim olma sürecinin değerlendirilmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Cüneyd-i Bağdâdî’nin çağdaşı olan Amr b. Osman el-Mekkî de bu açıdan erken dönemde yaşamış önemli bir mutasavvıftır. Bir mutasavvıf olarak el-Mekkî hakkındaki bilgilerin hem diğer İslâmî ilimlerle irtibatı hususunda hem de yaşadığı coğrafyanın ve dönemin tasavvuf anlayışını yansıtması bakımından önemli veriler sunabileceği düşünülmüştür. Böylece bu makalede öncelik, tabakât eserlerinde el-Mekkî hakkında verilen bilgilerin incelenmesidir. Bu inceleme neticesinde onun hayatı, şahsiyeti, kavramsal olarak üzerinde durduğu tasavvuf anlayışı tespit edilmeye çalışılacak ve tasavvuf tarihindeki yerine dair izlenimlere yer verilecektir. Bunun yanı sıra çalışmanın sûfî tabakâtında bir mutasavvıfın nasıl ele alındığı konusunda fikir verebileceği düşünülmektedir.
Ali Semerkandî'ye Vefâ: Ali Semerkandî Uluslararası Çalıştayı - 2, 2024
Kalp vasıtasıyla elde edilen bilgiyi ifade eden mârifet, sûfî epistemolojisini simgeleyen en temel kavramdır. Sûfîler bilgiye ulaşmada aklın önemini kabul etmekle birlikte ilâhî hakikatleri idrak etmede onun sınırlılığını dile getirmektedirler. Onlara göre bilgiye ulaşmada en kuvvetli ve kesin yol kalpten geçmektedir. Kulun kalbi ile ulaştığı keşf ve ilham, doğrudan kaynağından elde edilmiş olması yönüyle sıhhatli bir bilgi içermektedir. Bu yönüyle kalp vasıtasıyla elde edilmesi itibariyle mârifet kesin ve doğru bilgiyi ifade etmektedir. Allah hakkındaki bilgiye ise mârifetullah adı verilmektedir. Sûfî geleneğe uygun olarak mârifeti akıl ile elde edilen ilimden daha öncelikli ve üstün bir konuma yerleştiren Ali es-Semerkandî, mârifete giden yolda öncelikle şeriat ilimlerini öğrenmenin önemine vurgu yapar. Bununla birlikte ona göre ilim sahibi olmaktan maksat yalnızca kitaplardan ilim öğrenmek anlamına gelmemektedir. Asıl ilim, amele yoğunlaşmaktır; hakiki âlim, ilmiyle amel edendir. Şeriat ile amel insanı mârifete ulaştırır. Şeriat ilmi insanın dış âlemi, mârifet ilmi ise iç dünyası ile ilgilidir. Bu iki ilmin cemedilmesiyle hakikat ilmi ortaya çıkar. Mârifete ulaşmak için öncelikle kalbin önündeki engellerin aşılması gerekir. Bunun yolu ise nefis terbiyesinden geçmektedir. Nefis perdesini kalp aynasından kaldırıp hakikatleri görmek için kalbin kirlerden arındırılması ve mâsivânın gönülden çıkartılması gerekir. Bunun gerçekleşmesiyle mârifetullaha ulaşılacak, gizli hazinenin güzellikleri zuhur edecektir. İnsanın asıl vatanına dönüşü de samimi olarak yaptığı ameller neticesinde elde edeceği mârifet ile mümkün olacaktır. Bu hakikate ulaşmayan ise ne kadar kitap okursa okusun gerçekte âlim olamayacaktır. Bu minval üzere çalışmada, Ali es-Semerkandî’nin Keşfü’l-esrâr li’t-tâlibi li sultâni’l-ârifîn ve’l-ulemâi’l-muhakkıkîn adlı eseri özelinde tasavvuf düşüncesindeki mârifet yorumları, diğer mutasavvıfların mârifet kavramına yaklaşımları ile karşılaştırmalar yapılarak tahlil edilmiştir. Böylece Ali es-Semerkandî’nin bilgi anlayışı itibariyle tasavvufî düşünce geleneğine uygun bir yaklaşım sergilediği anlaşılmıştır.
DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2024
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye (ö. 1273) nisbet edilen Mevleviyye Tarikatı’nın ve onun ibadet merasiminin alamet-i farikası olan, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin vecd halinde iken belirli bir kuralı olmaksızın kendi etrafında dönerek yaptığı sema, Sultân Veled (ö. 1312), Ulu Ârif Çelebi (ö. 1320) ve Pîr Âdil Çelebi (ö. 1460) tarafından düzenlenip geliştirilmiş ve kaideleri belirlenerek günümüzdeki hâlini almıştır. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin bendelerinden, klâsik Türk edebiyatının XVIII. yüzyıldaki en önemli temsilcisi sayılan Galata Mevlevihanesi postnişini Şeyh Gâlib (1757-1799) Mevlevî Tarikâtının divan sahibi mümtaz şahsiyetlerindendir. Bu makalede Şeyh Gâlib’in Divanı’nda bulunan şiirlerinden yola çıkılarak şerh yöntemiyle Semâ olarak bilinen ve resmi adı Mukâbele-i Şerîfe olan Mevlevî Âyîn-i Şerîfi hakkındaki tasavvurları ortaya konmaya gayret edilmiştir. The Mevlevi Order, attributed to Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (d. 1273), and its distinctive ritual of worship, the sema (whirling dance), performed by Mevlânâ in a state of spiritual ecstasy without any fixed rules, was organized and developed by Sultân Veled (d. 1312), Ulu Ârif Çelebi (d. 1320), and Pîr Âdil Çelebi (d. 1460). They established its principles and gave it the form it has today. Among the disciples of Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Shaykh Gâlib (1757-1799), the postnişin (head) of the Galata Mevlevihanesi and regarded as one of the most important representatives of classical Turkish literature in the 18th century, is one of the distinguished figures of the Mevlevi Order. In this article, an attempt is made to explore Shaykh Gâlib’s views on the Mevlevi Âyîn-i Şerîf, known as Sema, through the poems found in his Divan (collection of poems) and using the method of commentary (şerh). The article aims to reveal his conceptions of the Mevlevî Âyîn-i Şerîf, formally called Mukâbele-i Şerîfe.
Journal of Ottoman Civilization Studies, 2023
Sufism Journals can be considered as important sources in terms of our traditional culture and literature, as they contain rich materials on subjects such as literature, mysticism, dream interpretations, science, medicine, and folklore. Despite this, researchers refrain from working on such works due to the fact that they have a scattered content and the author of some of the treatises in the journals is not known. With our article, we aimed to fill the gap in this field to some extent. In the Sufism Journal registered in the Presidency of Religious Affairs Manuscripts Library Dewey 81023, the explanations of mystical terms and symbols, the characteristics of the seven levels of the soul, the rank of the soul based on the objects seen in the dream, the rules to be considered on the path of religion, the dhikr suggestions of some sects and the subjects such as lineage lines, the characteristics of the true sheikh, and the relations between the sheikh and the disciple are discussed. With this study on Sufism Journal, the contents of 23 treatises belonging to various authors, in which Sufi teaching is discussed, are briefly summarized, and the journal is examined in terms of language and style. By making a general evaluation of the legends and ethic books in the journal, information about the positions and characteristics of some prophets and companions in Sufism, who have mystical aspects in life, is given.
2016
Tasavvuf tarihinde onemli bir yeri bulunan Iran cografyasi ve Şi’a dusuncesi, gunumuz tasavvuf arastirmalarinda da dikkat cekici ve kismen gizemli bir yere sahiptir. Ancak konunun onemine ragmen Turkiye’de bu alanda yapilmis yeteri kadar arastirma bulunmamaktadir. Irfan ve Tasavvuf, Osmanli etki alanindaki fikri muhitlerde muteradif kavramlar oldugu ve biri digerinin yerine kullanilabildigi halde Şii dunyada kismen birbirinden ayri telakki edilmektedir. Islam dusunce tarihinin yasadigi fikri/ahlaki kriz kosullari dikkate alindiginda meselenin onemi daha belirgin hale gelmektedir. Tasavvuf/irfan kurum ve kavramlarindaki ayniyete ragmen kimi Şii kaynaklarinda tasavvuf reddedilirken, her iki kavramin da ret ve tenkide ugradigi gorulmektedir. Bu calismada Şii dusuncenin ve Iran’in kimi kaynaklarinda tasavvuf ve ilgili kavramlarin nasil ele alindigini gorecek boylece kavramlara yaklasim farkliliklarina isik tutmaya calisacagiz
Edebi Eleştiri Dergisi, 2025
Klasik Türk şiirinin poetikasının bir bütün olarak tespit edilebilmesi için öncelikle bireysel şair poetikalarının tespiti önem arz etmektedir. Bu kapsamda yapılacak çalışmalara malzeme ve veri sunması amacıyla bu araştırmada, Dîvân'ında poetik görüş ve değerlendirmelere oldukça fazla yer veren, 17. yüzyıl Klasik Türk şiiri temsilcilerinden Beyânî'nin, Dîvân'ındaki poetik ifadelerden hareketle onun şair anlayışını tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu hedef doğrultusunda Beyânî Dîvân'ı incelenmiş, tespit edilen beyitler poetikayla ilgili genel bir değerlendirme ve şairin kısa biyografisinin yer aldığı girişten sonra şair vasıfları, şairle ilgili benzetmeler ve şairin çevresi başlıkları altında gruplandırılarak ele alınmıştır. Onun şairde aradığı vasıflardan bazıları şöyledir: "ilim ve belagat; mu'cizevî bir söyleyiş; güzel ve ince bir üslup; üstatlık ve hüner; yenilik ve orijinallik; gizli manalara ulaşmak; doğuştan gelen şairlik kabiliyeti; tatlı dil ve söyleyiş". Beyânî, poetik ifadelerinde şairi "deniz, pehlivan, sihirbaz, servi, bülbül, papağan, at, padişah" gibi unsurlara benzetmek suretiyle de bazı şairlik vasıflarına değinmiştir. Yapılan incelemelerde Beyânî'nin, yaşadığı dönemde irtibat içinde olduğu sosyal çevreye dair değerlendirmelerde bulunduğu, şiir ve sanat ortamına dair veriler sunduğu görülmüştür. Bu çalışmanın hem Beyânî'nin poetikasına hem de klasik Türk şiirinin şaire bakışına yönelik araştırmalara katkı sağlaması beklenmektedir.
Journal of Turkish Studies, 2016
Kimliği tespit edilemeyen Selâmî, Tevhîd Risâlesi'nin bulunduğu yazmadaki istinsah kayıtlarından yola çıkarsak, 16. yüzyılda veya daha evvel yaşamış olmalıdır. Selâmî'nin tasavvuf hakkında yazdığı kısa Tevhîd Risâlesi, 14-15. yüzyıllarda fazla dinî bilgisi olmayan Müslüman Türk halkı arasında ahlâkî değerleri yaymayı ve yerleştirmeyi amaçlayan küçük hacimli tasavvufî ve didaktik eserlerdendir. Bu risalenin konusu, insanın kendi benliğini aşması (ifnâ etmesi) hakkındadır. Selâmî, bu risalesinde Mahmûd ve Ayâz hikâyesine de yer verir. Bu hikâyeyi almasındaki temel amaç, tasavvufun temel öğretilerinden birini, gönül temizlemek için dünyevî alâkalardan vazgeçmek gerektiğini anlatmaktır. Selâmî'nin yer verdiği bu hikâye, Mevlânâ'nın Mesnevî'sinin V. cildinde yer alan "Eyaz'ın, çarık ve postunu koyduğu bir odası vardı. Kapısı sağlam ve kilitli olduğu için kapı yoldaşları, orada bir define var sanırlardı" başlıklı hikâyenin bir tercümesi, bir yeniden yazımıdır. Mesnevî'de konusu farklı olan başka Mahmûd ve Ayâz hikâyeleri de vardır. Bu hikâyeler, Türk ve İran edebiyatlarında bazı eserlerde kullanılmıştır: Şeyyâd Hamza'nın 79 beyitlik Dâsitân-ı Sultân Mahmûd ve Attâr'ın Mantıku't-tayr adlı mesnevisinde olduğu gibi. Cemâl-i Halvetî'nin (ö. 1497) de Selâmî'ninki ile aynı konuda bir Mahmûd ve Ayâz hikâyesi mevcuttur. Cevâhirü'l-kulûb adlı mesnevisinde yer alan bu hikâye oldukça kısa, 33 beyittir. Hem Selâmî (22 beyit), hem mesnevisinde aynı konudaki hikâyeye yer veren Cemâl-i Halvetî Mesnevî'ye göre hikâyeyi oldukça kısaltmışlardır.
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2022
Peer-Review (Değerlendirme) Double anonymized-Two External (İki Dış Hakem / Çift Taraflı Körleme). Ethical Statement (Etik Beyan) It is declared that scientific and ethical principles have been followed while carrying out and writing this study and that all the sources used have been properly cited. (Bu çalışmanın hazırlanma sürecinde bilimsel ve etik ilkelere uyulduğu ve yararlanılan tüm çalışmaların kaynakçada belirtildiği beyan olunur). Plagiarism Checks (Benzerlik Taraması) Yes (Evet)-Turnitin. Conflicts of Interest (Çıkar Çatışması) The author(s) has no conflict of interest to declare. (Çıkar çatışması beyan edilmemiştir). Complaints (Etik Beyan Adresi
2020
Abū Manṣūr Muḥammad al-Māturīdī was a scholar who used the reason while evaluating Islamic tradition. His masterpiece Ta’wīlâtu’l-Qur’ân was also formed by this understanding. This caused the perception that alMāturīdī was standing at a distance from Sufism. This might stem from the inability to reconcile the concept of asceticism or Sufism and his rationalistic perspective. The fact that the symbolic / ishārī interpretations of verses by Sufis were not seen in al-Māturīdī strengthened this perception. Al-Māturīdī made an ishārī interpretation in his book for only one verse, but he reached that conclusion through the reason as well. On the other hand, he narrated some statements in his Ta’wīlât which were very similar to Sufi statements. For example, he mentioned some of the Sufi statements regarding being rich or poor, being patient or grateful, staying away from the evil in order to train the nafs and have an edge with the sultans. When compared to some scholars such as Qushayr (d...
Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 2023
Bu makale iThenticate programıyla taranmıştır. This article was checked by iThenticate. Bu çalışma CC BY-NC-ND 4.0 açık erişim lisansı ile lisanslanmıştır. This work is licensed under CC BY-NC-ND 4.0
Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 2021
Mârifetullah, "Allah bilgisi" anlamına gelmekte olup tasavvufî makamlardan bir tanesidir. İlimleri genel anlamda zâhiri ve bâtıni ilimler şeklinde tasnife tabi tutan sûfiler, marifeti de bâtıni ilim kategorisinde ele alır. Mârifetullah, çalışma ve çabalamaya dayanan kesbi bir ilim değildir. O, vehbî bir ilim olarak değerlendirilmekte ve ilham, keşf yoluyla tahsil edilmektedir.Tasavvuf düşünce sisteminde mârifetullah, ulaşılması gereken en yüce gayelerden kabul edilmiştir. Bu açıdan o, tasavvufî düşünce sisteminin merkezine konulmuş ve genel itibariyle terminolojisi ve düşünceleri bunun etrafında şekillenmiştir. Zira tasavvuf, gayesi marifet; Allah'ı bilmek ve tanımak olan fıtrî bir olgudur. Yani tasavvufta asıl gaye mârifetullahtır.Tasavvuf ehli, mârifetullah tahsili için büyük gayret sarfettiler. Çünkü kişi için elzem olanın yaratanı tanımak olduğunun bilincindeydiler. Allah, varlıkları bilinmek için yaratmıştı. Yani yaratılışta Allah'ın bilinme arzusu belirleyici rol oynamıştır. Bu sayılan sebeplerden dolayı sûfiler, mârifetullahı yaratılış gayeleri telakki ettiler. Değişik şekillerde mârifetullaha ulaşmaya çalıştılar. Bu konuda üstün seviyelere çıkmaya gayret ettiler. Mârifetullahta derinleşebilmek için farklı yöntemler geliştirip, uyguladılar. Allah'ı bilmek yoluyla, onun yakınlığına ermeye çalıştılar.Biz bu makalemizde mârifetullahın ne olduğunu ve tasavvuf disiplinindeki yerini incelemeye çalışacağız.
2021
Öz Bu çalışmada tasavvufî tecrübenin ifade araçlarından birisi olarak şathiyeler üzerinde durulmaktadır. Tevhid, tecellî, fenâ, vecd, sekr ve cezbe gibi kavramlarla birlikte değerlendirilen ve sûfînin benliğinden sıyrıldığı zamanlarda ortaya çıktığı dile getirilen şathiyeler, tezahürü bakımından ilk bakışta dinin zâhirine uygun olmayan bir takım davranış ve sözlerin dışavurumu olarak değerlendirilmiş bu bağlamda tasavvufun en çok tenkit edilen konularının başında gelmiştir. İçinde mutasavvıfların da bulunduğu İslam ulemâsının itiraz ve tenkidine muhatap olan şathiye türü söz ve davranışlar, bazı mutasavvıf müellifler tarafından ise savunulmuştur. Bu bağlamda daha çok Horasan mektebine bağlı cezbe ehli mutasavvıflarda görülen şathiye tavrına iyi bir örnek Ebü’l-Hasan el-Harakānî’dir. Bu makalede şathiye meselesi tarifleri, tasavvuf tarihindeki izleri, savunucuları ve karşıtları, meydana geliş sebepleri ve tezahür biçimleri çerçevesinde ele alınmış, Harakānî’nin şathiye özelliğine sahip söz ve tavırlarından örneklere yer verilmiştir. Anahtar kavramlar: Tasavvuf, Şathiye, Harakānî
Fatih BAŞPINAR 1 Öz 17. yy. klasik Türk edebiyatı şairlerinden Beyânî, hacimli bir divana sahiptir. İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesinde bulunan müellif hatlı, gayrimürettep nüshaya istinaden doktora tezi olarak hazırladığımız Divan'ında Türkçe 9 kaside, 850 gazel ile Farsça 110 gazel ve 2 kıta yer almaktaydı. Ancak varlığından daha sonra haberdar olduğumuz ve Medine'de Şeyhülislam Arif Hikmet Kütüphanesine 811/245 numara ve Külliyâtü Beyânî adıyla kayıtlı yazmaya göre ise şiirlerinin sayısı çok daha fazladır. Yine müellif hatlı ve fakat mürettep olan bu nüshada Türkçe 8 kaside, 1030 gazel, 140 (137'si beyit, 3'ü kıta) muamma, 1 sâkînâme (mesnevi), 2 pendnâme (mesnevi), 24 matla, 50 tarih (1'i Arapça gazel, 49'u kıta) yer almaktadır. Farsça şiirler ise 2 kaside, 164 gazel, 13 kıta, 1 müfredden müteşekkildir. Ayrıca bir de Arapça gazel bulunmaktadır. Beyânî Külliyâtı içinde yer alan Sâkînâme, 300 beyitlik tasavvufi bir mesnevidir. Klasik mesnevi tertibine uygun olarak tevhid, na't, mucizât, varlığın yaratılışı, mirâç, sahabe övgüsü, Hz. Peygamber'in şeriatı kısımlarından oluşan 120 beyitlik bir giriş bölümüne sahiptir. Asıl konu bölümüne şair elest bezminin şarabıyla sarhoş olan rindi meyhane yoluna çağırarak başlar. Bundan sonra alt başlıklar hâlinde meyhanenin yolu, meyhanenin kendisi, kandili, kapısı, meclisi, bâdesi, kadehi anlatılır. Ardından hakiki şarabın vasıfları sıralanır. Bundan sonra ise hakiki şarap bezminin sâkîsine sıra gelir. Bu kısmın sonunda sâkîden istimdat ve iltimas mahiyetinde yazılmış sâkîye hitap eden iki kısım gelmektedir. Eserin sonlarına gelirken şair kendi mahlasını zikrederek sâkîye varmasını ve hakiki şaraptan hissedar olmasını kendi kendine tavsiye eder. Sonrasında günah yolunun yolcusuna da bu bâdeden içip dalaletten kurtulmasını öğütler. Sade bir hâtime sayabileceğimiz son bölümü ise Beyânî münacat olarak kaleme almıştır. Burada eserin yazılışıyla ilgili herhangi bir yer yahut tarih bilgisine rastlamıyoruz. Beyânî'nin Sâkînâme'sinde kavramlar kısaca meyhane=varlık âlemi, bezm=bezm-i elest, bâde=aşk, sâkî=mürşid-i kâmil/Allah eşitliğinde karşımıza çıkmaktadır diyebiliriz. Ayrıca eserin sonundaki münacatta şair, günah kadehi içindeki bâdeden ayılmayı ve elest şarabı ile neşeye ermeyi dileyerek eserde bahsolunan şarabın elest şarabı olduğunu bir kez daha vurgulamaktadır. Bütün bu özellikleri ile Beyânî'nin Sâkînâme'si tasavvufi sâkînâmeler arasında zikredilmelidir. Ayrıca şairin meyhane, bezm, şarap, sâkî gibi kavramları hangi anlamlarda kullandığından hareketle Divan'ında yer alan öteki şiirlerde de aynı manaları öncelikle kastettiğini söyleyebiliriz.
Türkiyat Mecmuası, 2020
Bu makalede Divân-ı Hikmet'in Kazakistan'ın Kökşetav Edebiyat ve Sanat Müzesinde bulunan nüshasında karşımıza çıkan tasvirî fiiller ve tasvirî fiillerde kullanılan unsurlar ele alınacaktır. Özellikle bu tür birleşik fiiller hem sözlüksel (leksik) hem de görünüşsel (aspekt) anlamları bakımından incelenecektir. Metinde tespit edilen al-, bar-, bėr-, bol-, ḳal-, kėl-, kėt-, kör-, tur-, yürü-tasvirî fiillerinin sözlüksel anlamları sıralanarak bu anlamlar örneklendirilecektir. Çünkü bu fiillerin tek başına kullanılabilen gerçek ve mecazi olmak üzere birkaç sözlüksel anlamı vardır. Buna paralel şekilde bu fiillerin kullanım sıklığıyla ilgili olarak sayısal verilere de yer verilecektir. Tespit ettiğimiz fiillerin kullanılışıyla ilgili kısımlarda isimlerle kaynaşarak birleşik fiil oluşturabilen bazı fiiller (bol-, ḳal-, bėr-) üzerinde durulacaktır. Bununla birlikte esas fiile getirilen sıfat-fiillerle kaynaşarak karmaşık fiil oluşturan fiillerle (bol-) ilgili kısa bilgilere yer verilecektir. Daha sonra işlevleri kısmında her tasvirî fiilin esas fiile kattığı anlamları, ayrıntılı ve karşılaştırmalı şekilde incelenecektir. Özellikle bu fiillerin esas fiillerle birleşmesini sağlayan zarf-fiil eklerinin kullanımları ve zarf-fiil eklerinin bu tür birleşik fiillere kattığı anlamları açıklanacaktır.
17. Yüzyıl Divan Şairi Ördek-zâde Mustafâ Nâzım ve Dîvânçesi, 2022
Öz Klasik Türk edebiyatı için 17. yüzyıl, bir önceki asırda yakalanan edebî ihtişamın devam ettiği bir dönem olmuştur. Bu yüzyılda adı belli üsluplarla anılan büyük şairlerin yanında yüzlerce şair yetişmekle kalmamış aynı zamanda manzum ve mensur sayısız eser kaleme alınmıştır. Bu eserlerden bazıları günümüze ulaşmış bazıları ise çeşitli sebeplerden dolayı günümüze ulaşamamıştır. Eseri günümüze ulaşmayan bu türden şairlerin ve eserlerinin gün yüzüne çıkarılmasında tezkireler ve biyografik kaynaklarla birlikte şiir mecmuaları büyük bir öneme sahiptir. Bu dönemde yetişen ve kaleme aldığı eseri günümüze ulaşmayan divan şairlerinden biri de Ördek-zâde Mustafâ Nâzım'dır. Tezkirelerde ve biyografik kaynaklarda hayatı hakkında verilen bilgiler oldukça sınırlı olan şair, İstanbullu olup asıl ismi Mustafâ'dır. Önce yeniçeri kaleminde baş halife, daha sonra yeniçeri efendisi olan Nâzım, 1107/1695-96 yılında vefat etmiştir. Kaynaklarda mürettep bir Dîvân sahibi olduğu belirtilen şairin bu eserinin herhangi bir nüshası şimdilik elde değildir. Her ne kadar Nâzım'ın bu eseri elde olmasa da Milli Kütüphanede 06 Hk 1204/1 arşiv numarasıyla kayıtlı şiir mecmuasında şairin bir divançe teşkil edecek kadar manzumesi yer almaktadır. Bu çalışmada Ördek-zâde Nâzım'ın hayatı hakkında bilgi verilmiş, tespit edilen manzumelerinin şekil ve muhteva özellikleri üzerinde durulduktan sonra mevcut şiirlerden hareketle edebî kişiliği üzerinde birtakım değerlendirmeler yapılmıştır. Müteakiben bu manzumelerin çeviri yazılı metinlerine yer verilmiştir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.