Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2023, Gülşen-Âbâd’da Seyr ü Sülûk Alegorisi
https://doi.org/10.5281/zenodo.10262742…
30 pages
1 file
Sûfîler, kelâm ve fıkıh gibi İslâmî disiplinlerden farklı olarak Muhammedî ahlâkı elde etmede akıl ve beş duyunun yanı sıra selîm kalbin ve akl-ı meâdın esas alındığı seyr ü sülûk denilen bir yöntemi usûl olarak benimsemişlerdir. Onlar, Hakk’ın tecellîlerini müşâhede etmek için çıkılan bu manevî yolculuğun esaslarını ve sınırlarını eserlerinde detaylı bir şekilde gündeme getirmişlerdir. Sûfîlerin bu nakillerinden onların, kalbin manevî kirlerden arındırılması, gönülde tecellîsi vesîlesiyle Hakk’ın âlemle olan münasebetini bütün yönleriyle müşâhede ederek fenâ ve bekâ gibi yüksek derecelere ulaşıp, Hakk’ın övdüğü Hz. Peygamber’in ahlâkî olgunluğu ile bezenmeyi şiâr edindikleri anlaşılmaktadır. XVI. yüzyılda yaşamış, Halvetiyye tarikatının Şemsiyye kolunun müessîsi, ilmî ve irfânî kişiliğiyle döneminde ve sonrasında etkili bir isim olan Şemseddîn-i Sivâsî de sûfîlerin seyr ü sülûk yöntemlerine dâir söylemlerini ve uygulamalarını eserlerinde yoğun olarak işleyen isimlerden biridir. Sivâsî, birçok eserinde nebevî ahlâkı elde etme yöntemi olarak seyr ü sülûk sürecinin çeşitli boyutlarını dile getirmiştir. O, Gülşen-âbâd adlı eserini ise hakîkat sırları, kâinattaki her şeyin Hakk’a işaret olması ve sâliklerin bu gerçeklere ancak seyr ü sülûk ile ulaşabilecekleri gibi konulara hasretmiştir. Seyr ü sülûk sürecinin taraflarını çiğdem, sümbül, zerrin, benefşe, lale, susam, zambak, nilüfer, nergis ve gül gibi on çeşit çiçekle remzederek izah eden Sivâsî, eserde vahdet-i vücûd düşüncesini konu edinmiştir. Eser, bu çiçeklerle müellifin konuşmaları, onlara sorulan sorular, alınan cevaplar ve bu süreçte seyr ü sülûkün esasları, tarafları ve sınırları gibi konuları içermektedir. Bu çalışmada, Şemseddîn-i Sivâsî’nin, usûl ve içerik olarak edebî ve ahlâkî mesnevîler içerisinde orijinal bir yeri olan Gülşen-âbâd adlı eseri bağlamında sûfîlerin nebevî ahlâkı elde etme yöntemi olarak benimsedikleri seyr ü sülûke dâir görüşleri dile getirilmiştir.
Journal of Turkish Studies, 2018
In the prose tradition of the tradition of Divan literature, which has remained in the background according to the poetry, the prose style changing according to the subject, is an important feature. When considered from this point of view, the style has an important place in the tradition of tezkire which holds an important position in Divan prose tradition. In tezkires, style is the precaution, due to the relation with the content. On the other hand, the style is varies according to the characteristics of poets and the content. The most important factor affecting the style change in the tezkires is the poet pennames. In Divan poetry there are special reasons for the taking and using of the private names, which are poetic names used by poets. As a natural consequence of these reasons, the pennames are highly relevant to poets inner and outer world. As a reflection of this relation, it is seen that besides the formal effect of the phrases used in the order of the tezkires, the pennames directly has influence on the vocabulary and style in the tezkires. It is an important indicator of the relation of the penname-style that especially the selection of the etymologically or semantically related words in the places where biographical information is found in the tezkires.
Bu çalışma, 19. yüzyıl Rifâiyye-Sayyâdiyye şeyhlerinden Muhammed Bahâuddin er-Ravvâs'ın (öl. 1287/1870) Merâhilü's-sâlikîn isimli eseri bağlamında sâliklerin aşması gereken merhaleleri incelemeyi hedeflemektedir. Uzun yıllar Sultan II. Abdülhamid'in danışmanlığını yapan Ebü'l-Hüdâ Efendi'nin (öl. 1328/1909) şeyhi olan Ravvâs, İslâm'a ve tasavvufa sokulan bid'atleri ortadan kaldırarak İslâm'ı tecdid etme maksadıyla yazdığı bu eserinde tasavvuf yolunda aşılması gereken merhaleleri yaygın olan tasniflerden farklı olarak İslâm'ın şartları, sohbet, Allah'ı tanıma (mârifetullah), açlık, ahlâk, farz olan ilimleri öğrenme, Allah'tan korkma, O'nun rahmetini ümit etme, sabır ve şükür şeklinde on aşamaya taksim etmiştir. Müellif, eserinde sadece Rifâiyye mensuplarını değil, bütün Müslümanları muhatap almakta; İslâm'ı mükemmel şekilde yaşamanın Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinden birine uymakla, tasavvuf yolunda kemale ermeninse ancak kâmil bir şeyhe intisap etmekle mümkün olacağını savunmaktadır. Bu bulgular bütün sûfîler gibi Ravvâs'ın da şeriata öncelik veren bir sûfî olduğunu göstermektedir. Eser bu yönüyle incelemeye değer görülmüştür. Doküman inceleme yönteminin kullanıldığı bu çalışma sözü geçen eserin İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Atatürk Kitaplığı'ndaki nüshası ile tahkikli neşri mukayese edilerek gerçekleştirilmiştir.
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, 2022
Bazı araştırmacılar, Sa'dî-i Şirâzî'nin Gülistân'ının ilk Türkçe tercümesi olan Kitâbu Gülistân bi't-Türkî adlı eseriyle tanınan XIV. yüzyıl Altınordu şairi Seyf-i Sarâyî'nin Süheyl ve Güldürsün adlı bir eserinin daha bulunduğunu iddia etmektedirler. Özbekistan'da yükseköğretim kurumlarının ders kitaplarında ve müfredatlarında Seyf-i Sarâyî'nin eseri olarak Süheyl ve Güldürsün mesnevisine de yer verilmektedir. Seyf-i Sarâyî'ye atfedilen bu kısa mesnevinin bir beytine istinaden dünyanın güneş etrafında döndüğü bilgisinin Kopernik'ten önce Altınordu'da mevcut olduğunu savunan makaleler de yazılmıştır. Bu çalışmada, Süheyl ve Güldürsün mesnevisinin filolojik tahlili yapılarak çok sayıda Özbek Türkçesi unsuru barındıran bu eserin XIX. yüzyıl sonu veya XX. yüzyıl başında yazıldığı ve Seyf-i Sarâyî'ye ait olamayacağı ortaya konmuştur. Some researchers claim that the 14th century Golden Horde poet Saif-i Sarai, who is known for the first Turkish translation of Sadi's Gulistan, has another work called Suhail va Guldursun. Moreover, Suhail va Guldursun is included in the curriculums and textbooks of Uzbekistan universities as the work of Saif-i Sarai. Based on a couplet in this short mathnawi attributed to Saif-i Sarai, articles claiming that heliocentric theory had been developed in the Golden Horde before Copernicus were also written. In this study, based on the philological analysis of Suhail va Guldursun, it has been revealed that this mathnawi, which contains many Uzbek Turkish elements, was written in the late 19th or early 20th century and cannot belong to Saif-i Sarai.
2019
Çalışmamızda tasavvuf algısının izlerini sürdüğümüz Vâridât-ı Kudsiyye adlı eseri başta olmak üzere mevcut olan eserlerinden hareketle Nasûhî Efendi'nin tasavvufî düşünceleri ele alınmaya gayret gösterilmiştir. Müridinin rüyalarını yorumlayarak bir irşâd metodu sunmuş olduğu Vâridât eseri, seyr u sülûkun sembol ve temsilî anlatım eşliğinde açıklanmış ve mürid-mürşid ilişkisinin seyrini takip bağlamında izah edilmiştir. Ayrıca bu çalışma Nasûhî Efendi'nin bir diğer eseri Risâle-i Rüşdiyye fî tariki'l-Muhammediyye adlı eserinin Arapça aslından tercümesini konu edinmektedir.--------------------In this study, the Sufi thoughts of Nasûhî Efendi were tried to be taken from his work named Vâridât-ı Kudsiyye, which we traced the perception of Sufism and also from his other works. Interpreting the dreams of , he presented a method of guidance, and the expression of the Vâridât, accompanied by the symbolic and representative narrative, and the course of the sayr-i sulûk of the rel...
2018
Klasik Fars siirinde neredeyse tum sairler siirlerinde tabiattaki guzellik unsuru olan ciceklere bazen edebi sanatlar bunyesinde bazen de redif gorevinde cokca yer vermislerdir. Kuskusuz bunlar arasinda en cok kullanilan ve Peygamberin terinden dogdugu inanciyla ayri bir oneme ve degere sahip olan cicek gul olmustur. Klasik Fars edebiyatinda gul deyince genel olarak kirmizi gul anlatilmak istenmistir. Kirmizi gul rengi, sekli, kokusu ve guzelligi bakimindan cesitli seylere benzetilmistir. Mesela kirmizi rengi yonuyle sevgilinin yuzune ve yanagina ya da kana, saraba, yakuta; sekli bakimindan kadehe, lambaya, muma benzetilmis; bazen de bizzat sevgili olmustur. Cicekler arasinda gul, bahcenin sultani kabul edilmistir. Gule siirlerinde yer veren sairlerden biri de Selmân-i Sâveci’dir. Hicri sekizinci yuzyilin onemli kaside sairleri arasinda yer alan ve donemin ileri gelenlerine soyledigi kasidelerle un kazanan Selmân, Divân’inda bazen edebi sanatlar vasitasiyla bazen de redif olarak gu...
Uluslararası anadolu sosyal bilimler dergisi, 2023
Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî, XV. yüzyılda Azerbaycan'ın Şamahı şehrinde dünyaya gelmiştir. Ehl-i Beyt soyundan olan Şirvânî'nin hayatının bir kısmı Şamahı'da büyük bir kısmı ise Bakü şehrinde geçmiştir. Halvetiyye tarikatının pîr-i sânîsi olan Şirvânî, Azerbaycan topraklarında ve Halvetiyye tarikatında ilk kez eser veren ve halîfe yetiştirip farklı coğrafyalara irşâd vazîfesiyle gönderen bir sûfî olması hasebiyle onun seyr u sülûk ile ilgili görüşleri bir hayli önem arzetmektedir. Eserlerine bakıldığında, genel olarak sâlikin mânevî eğitimi üzerinde durduğu, onun geçeceği yolları detaylı bir şekilde ele aldığı görülmektedir. Daha önce hiçbir çalışmada Şirvânî'nin mânevî eğitim metodu bütüncül bir şekilde ortaya konulmamıştır. Bu makalede, Şirvânî'nin hayatına ve eserlerine kısaca değinilmiş, eserleri seyr u sülûk bağlamında ilk kez değerlendirilerek ortaya konulmuştur.
2011
Lâmi’i’nin dogum tarihi 877/1472 olarak tahmin edilmektedir. Fatih Sultan Mehmed ’in son yillariyla, II. Bayezid , Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Suleyman devirlerini yasamistir. Iyi bir aile egitimi aldigi bilinen Lâmi’i, sairliginin yaninda Fars edebiyatinin taninmis bircok eserini de Turkceye aktararak, mensur eserleriyle dikkati cekmistir. Molla Cami (o.897/1492)’nin eserlerinin cogunu Turkceye tercume eden Lâmi’i, Cami-i Rum olarak da anilmis, 938/1532’de Bursa’da vefat etmistir. Oldukca verimli bir edebi hayati olan Lâmi’i’nin 45 eseri bilinmektedir. Bunlardan biri de Sa’di-i Şirazi’nin Gulistan isimli eserinin onsozunu serh edip, 910/1504’te tamamladigi Şerh-i Dibace-i Gulistan’dir. Makalemizde Nesir, Şerh, Dibace kavramlari uzerinde kisaca durulduktan sonra, Sa’di ve Gulistan’i tanitilmis, Şerh-i Dibace-i Gulistan’in cesitli yonleri ele alinarak tanitilmaya calisilmistir
DergiPark (Istanbul University), 2022
Bu çalışma, 19. yüzyıl Rifâiyye-Sayyâdiyye şeyhlerinden Muhammed Bahâuddin er-Ravvâs'ın (öl. 1287/1870) Merâhilü's-sâlikîn isimli eseri bağlamında sâliklerin aşması gereken merhaleleri incelemeyi hedeflemektedir. Uzun yıllar Sultan II. Abdülhamid'in danışmanlığını yapan Ebü'l-Hüdâ Efendi'nin (öl. 1328/1909) şeyhi olan Ravvâs, İslâm'a ve tasavvufa sokulan bid'atleri ortadan kaldırarak İslâm'ı tecdid etme maksadıyla yazdığı bu eserinde tasavvuf yolunda aşılması gereken merhaleleri yaygın olan tasniflerden farklı olarak İslâm'ın şartları, sohbet, Allah'ı tanıma (mârifetullah), açlık, ahlâk, farz olan ilimleri öğrenme, Allah'tan korkma, O'nun rahmetini ümit etme, sabır ve şükür şeklinde on aşamaya taksim etmiştir. Müellif, eserinde sadece Rifâiyye mensuplarını değil, bütün Müslümanları muhatap almakta; İslâm'ı mükemmel şekilde yaşamanın Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinden birine uymakla, tasavvuf yolunda kemale ermeninse ancak kâmil bir şeyhe intisap etmekle mümkün olacağını savunmaktadır. Bu bulgular bütün sûfîler gibi Ravvâs'ın da şeriata öncelik veren bir sûfî olduğunu göstermektedir. Eser bu yönüyle incelemeye değer görülmüştür. Doküman inceleme yönteminin kullanıldığı bu çalışma sözü geçen eserin İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Atatürk Kitaplığı'ndaki nüshası ile tahkikli neşri mukayese edilerek gerçekleştirilmiştir.
Beü İlahiyat Fakültesi dergisi, 2015
Kur'an açısından seKr ve sahv halleri Sekr and Sahv From The Point of View of Kuran ÖZeT Bu makalede sekr ve sahv kavramları Kur'an açısından değerlendirilmiştir. Makale "Sekr Kavramının Anlamı ve Dayandığı Ayetler" "Sahv Kavramının Anlamı ve Dayandığı Ayetler" şeklinde iki ana başlık altında değerlendirilir. Birinci başlık altında öncelikle sekr kavramı üzerinde durulmuştur. Sekr kavramının kulun Allah'ın yarattıkları karşısında kendinden geçmesi olduğu belirtilmiştir. Bu kavramın içki sebebiyle sarhoş olmakla ilgisinin olmadığı özellikle belirtilmiştir. Sekr kavramının kazandığı anlam derinlikleri açısından Kur'an'ın ilahi mesajına aykırı olmadığı belirtilmiştir. Hz. Musa peygamber gibi bazı peygamberlerin hallerinde sekr halinin görüldüğü üzerinde durulmuştur. Sahv kavramı işlenirken bu kavramın kulun her an kendinde olması anlamını içerdiği belirtilmiştir. Bu bağlamda bu kavramın Allah'ın kulun üzerinde görmek istediği hale uygun bir hal olduğu belirtilmiştir. Hz. Peygamberin her zaman sahv halinde olduğu özellikle belirtilmiştir.
ALEVİLİK–BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Âşıkların yetiştikleri ortam, mensubu oldukları inanç sistemi ve şiirlerini icra ettikleri ortamlar şiirlerinin içeriğinin oluşmasında önemli olmuştur. Alevi inanç sistemi ve zâkirlik geleneği içerisinde yetişen Âşık Kul Semaî’nin şiirlerinin oluşmasında da yetiştiği ortamın etkileri açık bir şekilde görülmektedir. Küçük yaşlardan itibaren cemlere katılan ve Aleviliği hem yaşayarak hem de teorik olarak öğrenme fırsatı bulan Âşık Kul Semaî, şiirlerinde Muhammet-Ali, On İki İmam ve Ehlibeyt’e olan bağlılığını ve sevgisini dile getirirken Alevi geleneğine mensup taliplerin izlemesi gereken edep ve erkânın önemini de şiirlerinde vurgulamıştır. Alevilik inancına göre; Hak yoluna giren kişinin geçmesi gereken belirli aşamalar ve uyması gereken birtakım kurallar vardır. Bu aşama ve kurallara ise edep ve erkân denilmektedir. Talip, kâmil insan olup Hakk’a ulaşabilmek için; bir mürşide bağlanmak, kendini bilmek, nefsinden arınmak ve dört kapı kırk makam aşamalarını sırasıyla geçmek zorundadı...
İlk Harf Yayınevi, 2011
Eğitimini bu çevrede yetişmiş meşhur âlim ve sûfilerden ikmâl eden Şebüsterî'nin tedris dâiresinde üstâdı, hayâtı hakkında pek bilgi bulunamayan sûfî Şeyh Emînüddîn-i Tebrîzî , 2 manevî mürebbisi ve mürşidi ise Bahâeddîn Ya'kûb-ı Tebrîzî 'dir. 3 Fıkıhda Şâfi'î, itikada Eş'ârî olan Şebüsterî, Kübrevî neş'esine sahip bir sûfî, şâir ve düşünürdür. 4 Gerek manzum gerekse mensur eserlerinde ağırlıklı olarak tasavvuf, kelâm ve felsefe konuları üzerinde durmuştur. Şiirde uslûb ve ifâde olarak Ebû Saîd-i Ebu'l-Hayr, Ferîdüddîn-i Attâr (ö. 5829-632/1193-1234 tarihleri arası) ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin (ö. 672/1273) aşk ve vecd yolu üzere olduğu görülmektedir. Doktrin ve formulasyon açısından da İbnü'l-Arabî'nin (ö. 638/1240) etkisinde olduğu 5 için İbnü'l-Arabî düşünce ve terminolojisini Farsça şiire dâhil eden muhakkik sûfîlerden biri olarak kabul edilmektedir 6. İbnü'l-Arabî etkisi özellikle Saadet-nâme adlı eserinde gözlenmektedir. "Fütûhâtü'l-Mekkiyye'den ve Füsûsu'l-Hikem'den "Azdan çoktan hiçbir şey bırakmadım" 7 diyerek İbnü'l-Arabî'ye mensûbiyet ve meclûbiyetini ortaya koyan Şebüsterî, Gülşen-i Râz'da
ULÛMU’L-KUR’ÂN AÇISINDAN SUBHİ ES-SÂLİH’İN ‘‘MEBÂHİS’’ ADLI ESERİ, 2015
Attâr, İslam tasavvufunun önemli şahsiyetlerindendir. Yaşadığı dönem tasavvuf bakımından oldukça önemlidir. İslamiyetin İran topraklarında yayılmasından itibaren var olan edebî dil, tasavvuf edebiyatı'na dönük olarak gelişme göstermeye başladı. Birçok İslami öge; Kur'an ayetleri, hadisler, peygamberlerin hayatı, evliya kıssaları alegorik bir üslup tercih edilerek daha edebî bir formda anlatılmaya çalışıldı. Attâr da varlığın birliği ilkesini eserlerinde üstü örtülü bir biçimde aktardı. Birçok mutasavvıf şairin doğrudan anlatımı değil de bu dolaylı ve temsilî anlatım yolunu seçmesinin başlıca iki sebebi olduğu söylenebilir ki bunların ilki, bilginin bu hakikatleri anlamaya kabiliyeti olmayanlardan gizlenmesidir. "Altının değerini sarraf bilir. " sözünü hatırlatırcasına nice şair, o ilmin, ehli olmayan kimselerden sakınılması gerektiği görüşünde birleşmişlerdir. İkinci olarak marifetin bu anlayışa karşı olanlardan gizlenmesidir ki Arapların, Farisilerin ve Türklerin yaşadığı coğrafyalarda bazı mutasavvıflar görüşlerini halkın içinde beyan ettikleri için ya anlaşılamamış ya da dönemin yetkili kimseleri tarafından en ağır şekilde cezalandırılmışlardır. Attâr da bir şekilde, temsilî yolu tercih eden mutasavvıf şairlerdendir.
2022
Bu makale turnitin programında taranmıştır. This article was checked by turnitin.
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022
Mesnevî’den seçilen belirli sayıdaki beyitlerin beşer beyitle şerh edilmesi suretiyle Farsça olarak Şâhidî tarafından kaleme alınan Gülşen-i Tevhîd’i Salâhî manzum bir şekilde Türkçeye tercüme etmiştir. Terceme-i Gülşen-i Tevhîd ismindeki bu eser Gülşen-i Tevhîd’in tespit edilen ilk tercümesidir. Salâhî’nin bu tercümeyi yapmasındaki etkenler arasında Gülşen-i Tevhîd’in Mesnevî’den seçilen beyitleri beşer beyitle şerh etme geleneğini başlatması, Farsça kaleme alınmış olması, rağbet edilen bir eser olması ve aynı türdeki diğer iki eserin Türkçe olması gibi hususların yer aldığı söylenebilir. 3778 beyitlik bu tercüme beyit sayısı olarak kaynak metinle birebir aynıdır. Bunda Salâhî’nin vezin ve anlamdan ödün vermemek adına tercümede metne büyük oranda sadık kalmasının etkisi büyüktür. Aynı şekilde hem Mesnevî’den seçilen beyitlerdeki hem de şerh kısmındaki ayet, hadis, Arapça ifadeler, peygamber ve tarihi şahsiyetler ile mekân isimlerinin de tercümede korunmuş olması bunun göstergelerinden biridir. Bunula birlikte tercümede Salâhî’nin kelime ekleme, çıkarma ve değiştirmeleri yaptığı tasarrufta bulunduğu anlaşılmıştır. Ayrıca bu tercümede Mesnevî’den seçilen beyitlerin de tercüme edilmesi dikkat çekici bir husustur. Bu çalışmada eserin tespit edilen iki nüshası üzerinden metni ortaya konulmuş, şekil ve muhteva yönünden incelemesi yapılmıştır. Metin oluşturulurken müellif nüshası bulunmadığı için iki nüshadan daha eski olan M nüshası esas alınmış, gerekli durumlarda S nüshasından istifade edilmiştir. Muhteva incelemesinde ise tasavvufî nitelikteki bu eserin bilgi veren, öğretici ve nasihat edici bir üslupta yazıldığı belirlenmiştir.
YUNUS EMRE-MEHMET AKİF ARMAĞANI TÜRK DİLİ ARAŞTIRMALARI-II, 2021
Textlinguistics, which has existed as an independent field since the 1970s, deals with the structure of a text and the various relations between the elements that make up that text. Cohesion and coherence are two basic features that a text must have in order to be a 'text' in textlinguistics. Cohesion in the surface structure can be defined as the compatibility of grammatical features that establish various relationships between the elements in the text and ensure the integrity of the text. Coherence, on the other hand, is the connection of meaning in the deep structure of the text. In this study, which focuses on the linguistic features of the text, only cohesion is discussed among these two basic features. Because the cohesion appearances of a text are essentially provided by the grammatical features of that text. The text handled in the study is the story between lines 12a/12 and 15a/9 in Seyf-i Sarâyî's Gülistan Translation. While considering the cohesion appearances of this story, 'reference', 'substitution', 'ellipsis', 'conjunction' and 'lexical cohesion' features were evaluated. Since language elements differ in terms of structure and meaning, these features are divided into many subtitles. The results reached in the study are that this story contains all the cohesion appearances mentioned and has a solid text structure. However, it is seen that the author does not benefit equally from all the elements of cohesion in the text. The advisory nature of the story and the author's style has provided some elements of cohesion in the text to come to the fore more or less than others. The intensity of the features used in the text gives the opportunity to comment on the author's style.
DergiPark (Istanbul University), 2022
Cilt: 5 Sayı: 2 Ağustos 2022 ss. 465-480 466 eklemiştir. Bunların dışında bizim bilmediğimiz bir Gülşen-i Şu'arâ nüshasından da 18 şâir daha ekleyerek okuyucunun istifadesine sunmuştur.
Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015
Öz Süfyan es-Sevrî (ö.161/778), Emevî devletinin yıkılmaya yüz tuttuğu bir zamanda dünyaya gelmiş, bu yıkılışa tanık olmuş ve ardından kurulan Abbâsi devleti içerisinde otuz yılını geçirmiştir. Süfyan es-Sevrî fıkıh mezheplerinin teşekkül ettiği hicri II. asırda fıkıhta "müstakil bir mezhep sahibi" olarak bilinmektedir. "Sevrî mezhebi" hicri VII. asra kadar varlığını sürdürebilmiştir. Süfyan es-Sevrî'nin fıkhî görüşlerine baktığımızda onun zaman zaman Hicaz ekolü ve Kûfe ekolü, yer yer de bu iki ekol arasında bir çizgide bulunduğu görülmektedir. Bazı tabakât kitapları Süfyan es-Sevrî'yi "Ehl-i Eser"in, bazıları da "Ehl-i Rey"in temsilcisi olarak nitelendirmektedirler. Bu durum Süfyan es-Sevrî'nin her iki ekolün de görüşlerine muvâfık fıkhî ictihadlarının olmasından kaynaklanmaktadır. Süfyan es-Sevrî'yi salt olarak Irak ya da Hicaz ekolü içerisinde değerlendirmek yerine Sevrî'nin bu iki ekol arasında müstakil içtihatlar yapabilen bir müçtehit olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Bize göre ise Süfyan es-Sevrî Irak/Kûfe ve Hicaz ekolleri arasında yer alan bir fıkıh âlimi olmakla beraber sahabeden İbn Mes'ud'un öncülüğünü yaptığı Irak/Kûfe ekolüne daha yakın bir çizgide durmuştur.
Doğuda Kıpçak/Kıfçak, batıda Kuman, Rusya’da Polovest olarak bilinen KumanKıpçaklar tarihte Kıpçak bozkıları, Kırım, Tuna havzası, Balkanlar ve Ortadoğu’da yaşamışlardır. Kıpçaklar, Mısır ve civarında Memlükler devletini (1250-1517) kurmuş ve burada zengin bir Kıpçak edebiyatı meydana getirmişlerdir. Kıpçakça eserler arasında asıl Memlük Kıpçakça dil özelliklerini en iyi gösteren eserlerin başında Fars edebiyatının en büyük şairlerinden Sa’di-i Şirazî’nin Gülistan adlı eserinin Seyf adlı biri tarafından Kıpçak Türkçesine yapılmış tercümesi gelir. Eser, bilim dünyasında Kıpçakça Gülistan Tercümesi olarak bilinir. Ali Fehmi Karamanlıoğlu 1968 yılında eserin transkripsiyonlu metnini ve dizinini hazırlamıştır. Elinizdeki çalışmada Gülistan Tercümesi’ndeki cümlelerin devriklik durumları Karamanlıoğlu neşrine dayanılarak incelenmiştir. İncelemede tespit edilen devrik cümleler kullanım yerleri bakımından üç bölümde ele alınmıştır: konuşma cümlelerindeki, tercümelerdeki ve diğer durumlardaki devrik cümleler. Metnin cümle kuruluşu bakımından genel değerlendirilmesi hususunda ifade edilmesi gereken en önemli husus, metindeki kurallı cümlelerin devrik cümlelere oranla nicelik bakımdan oldukça fazla olmasıdır. Bu durum Türkçenin genel yapısına uygundur. Bu da Seyf’in her üç dile vukufiyeti ile beraber Türk diline göstermiş olduğu özenin bir sonucudur
2017
Tip, toplumun suregelen yasantisi icinde kendini gosteren belirgin davranislari temsil eder. Divan siirinde belirgin davranislari temsil eden pek cok tip vardir. Bunlar, Âsik, Masuk, Mecnun, Leyla, Saki, Dervis gibi tahayyuli ve tasavvuri tipler ile Bulbul, Gul, Gunes, Pervane, Zuhre gibi temsili tiplerdir. Kisilik, kisinin kendi gorus, dusunus ve davranislariyla sekillenir. Kisilik, basmakalip davranislar yerine degisken davranislar sergiler. Divan siirinde kisilikler, Dini, Tarihi (Destani-Mitolojik), Edebi ve Sanatkâr, Mutasavvif ve Bilgin seklinde tasnif edilebilir. Tipler ve kisilikler, Klasik Turk Edebiyatinin onemli kaynaklari arasinda yer alir. Bu kaynaklarin mustakil eserler incelenerek ortaya cikarilmasi gerekmektedir. Ayrica, bir milletin kendi deger yargilarini ogrenmesi kulturel ve sanatsal acidan cok onemlidir. Toplumun davranis ve yapisini temsil eden tipler ve kisilikler de bu dusunceden hareketle ele alinmalidir. Boylece hem edebi eserlerin anlasilmasi kolaylasmis o...
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.